‘Nakşibendi silsilesi’ olarak etiketlenmiş yazılar
Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu)- 3
23 Haziran 2008Kasyane (Nusaybin)
Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu)- 3
Alâüddin-i Attâr, Bahâeddin-i Buhari (r.a.) yi karşısında görünce, hemen ayağa kalktı.
Behâeddin-i Buhari hazretleri (r.a.) buyurdu ki;
-“Eğer kabul edersen, evimde yeni büluğa gelmiş bir kızım var. Seninle evlendireyim.
Alâüddin-i Attar, edeble durumu arz etti.;
-“Hakkımda büyük ve lütuf ve saâdet buyurdunuz. Fakat görüyorsunuz ki, yanımda dünyalık olarak hiçbir şeyim yoktur.”
Behâeddin-i Buhari hazretleri (r.a.) ise;
-“Benim kızım sana müyesser ve mukadderdir. Rızkınızın da, Allah-u Teâlâ’nın gayb hazinesindn gönderileceği bildirilmektedir. Bunun için hiç üzülme.” Buyurdu.
Behâeddin-i Buhari hazretleri (r.a.), talabeleriyle birlikte Alâüddin’e bir ev yapmak için çalışmaya başlaılar. O sıcak yaz günlerinde bir müddet çalışırlar.Öğle vaktinin sıcağında dinlenirlerdi. Alâüddin (r.a.) ise güneşin sıcaklığında aldırmaz, Allah-u Teâlâ’nın yaratıkları hakkında tefekkür eder ve cehennemin şiddetli sıcağı yanında, güneşin sıcaklığının hisedilmiyeceğini düşünürdü. Bir an dahi Allah-u Teâlâ’yı unutmaz, kalbinde O’nun muhabbetinden başka bir şey bulundurmazdı.
Öyle ki, bütün hücreleri Cenâb-i Hakkı zikreder;
-“Allah! Allah!.” Derdi.
Ev yapılınca, düğünleri yapıldı. Böylece iffet ve ismet sahibi, temiz ve edebli bir kızla evlenmiş oldu. Bu hanımından; Hâce Hasen, Hâce Şehabeddin, Hâce Mübarek, Hâce Alâüddin isimlerinde oğulları dünyaya geldi.
Behâeddin-i Buhari hazretleri (r.a.) ise; bir gün talabeleri ile kıra çıkmıştı. Yolda bir nehrin üzerinden geçerlerken
Behâeddin-i Buhari hazretleri (r.a.);
-“Alâüddin atla!” buyurdu.
Alâüddin-i Attar (r.a.) kendini hemen, nehrin azgın sularına attı. Nehir çok kabarmış, birçok ağaçları kökünden söküp götürüyordu..
Behâeddin-i Buhari hazretleri (r.a.); talabeleriyle yoluna devam etti. Akşam üzeri geri dönerken, köprünün yanına gelince, talebelerine;
-“Biz kaç kişiydik, bir eksiğimiz var mı?” diye sordu.
Talebeler ise;
-“Bir kişi eksiğimiz var. O da sabahleyin buradan geçerken nehre atlamıştı.” Dediler.
Behâeddin-i Buhari hazretleri (r.a.) ellerini nehre uzatarak;
-“Alâüddin gel!” buyurdu.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Silsile-i âliye” denilen büyük âlim ve velilerin “onaltıncısı olan Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu)- 4
23 Haziran 2008Kasyane (Nusaybin)
Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu)- 4
Alâüddin-i Attar (r.a.) nehirden çıktı. Elbiseleri hiç ıslanmaıştı.
Behâeddin-i Buhari hazretleri (r.a.) Buyurdu ki;
-“Görüyorsunuz, nehir, kökleri sağlam olmayan bütün ağaçları söküp götürüyor, Fakat Alâüddin’in kökü sağlam olduğundan söküp götüremedi.”
Behâeddin-i Buhari hazretleri (r.a.), Alâüddin’i sohbetlerinde yanında oturtur, sık sık ona dönerek teveccüh eder ve onun evliyalık derecelerinde yükselmelerini sağlardı. Bu durum bir gün talabeleri sorunca;
Behâeddin-i Buhari hazretleri (r.a.),
-“Onu, kurt kapmasın diye, yanımda oturtuyorum. Çünkü nefs, daima pusudadır. Her an onun hali ile ilgilenmemin sebebi, onu makamların en yükseğine çıkarmak içindir. Ben ou görünce, Allah-u Teâlâ’yı ve O’nun beytini (Beytullahı) hatırlarım. Kerimin hanesinde bulunan, keremine mahzhar olur, kavuşur.” Buyurdu.
Behâeddin-i Buhari hazretleri (r.a.), hayatta iken, bütün talbelerinin yetiştirilmesini Alâüddin-i Attar (r.a.) bırakıp;
-“Alaüddin bizim yükümüzü hafifleti.” Buyurdu.
Sohbetinin bereketi ve güzel terbiyesi sebebiyle, çok kimse, kemâl derecelerine ve başkalarını da çıkarabilmek merteesine kavuştu.
Alâüddin-i Attar (r.a.), evliyalık makamlarında ve marifette, Allah-u Teâlâ’nın zatına ve sıfatlarına ait bilgilerde o kadar yükseldi ki,”Alâiyye” ismi ile Silsilet-üz-Zeheb’e (en büyük âlimler ve veliler silsilesinie) yeni bir şekil verdi. Talebelerin maksatlarına daha çabuk kavuşabilme yolunu keşfedip, o yol ile hedefe varılmasını sağladı.
Büyük âlimler;
-“Tasavvuf yollarının en yakını “Alâiyye yoludur.” Bu yolun esâsı Şah-i Nakşibend Behâeddin-i Buhari’den, elde edilmesi ise Alâüddin-i Attâr’dandır.” Buyurdular.
Buhara’da bir takım âlimler arasında, Allah-u Teâlâ’nın görülüp görülmeyeceğinden konuşulmuştu. Hepsi de Alâüddin-i Attar hazretleri (r.a.) e tam inanıyorlardı. Bir kısmı gelip, ona mes’eleyi açıp,
-“Siz hakemsiniz, bize doğru yolu gösteriniz. “dediler.
Hâce Alaüddin (r.a.) mutezile sapık yoluna meyilli ve rü’yeti inkar edenlere;
-“Üç gün devamlı bize gelip, tam bir ihlas ve temiz bir düşünce ile sükut üzere meclisimizde oturun. Ondan sonra hüküm verelim.” Buyurdu.
Onlar da, üç gün, devamlı Hâce Alâüddin (r.a.) in sohbetine gelip, sükut üzere oturdular. Üçüncü günün sonunda, onlarda bir hal ve kendini kaybetme hasıl olup, dayanamadılar. Yere düşüp yuvarlanmağa başladılar.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Silsile-i âliye” denilen büyük âlim ve velilerin “onaltıncısı olan Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu)- 5
23 Haziran 2008Dicle Nehrinden görünüş (Hasan Keyf)
Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu)- 5
Kendilerine gelince, kalkıp tam bir tevazu ile;
-“Rü’yetin hak olduğuna inandık.” Deyip, bir daha Hâce Alâüddin (r.a.) in hizmet ve huzurundan ayrılmadılar.
Alâüddin-i Attar hazretleri (r.a.) anlattı;
-“Hazret-i Hâce (k.s.) Buhâra’da idi. Eshabının ileri gelenlerinden Mevlânâ Ârif, Harezm’de idi. Birgün eshabi ile görme sıfatı üzerinde konuşuyordu.
Söz arasında;
-“Mevlânâ Ârif şu anda Hârezm’den Serâ’ya doğru yola çıktı ve filan yere ulaştı.” Buyurdu.
Bir müddet sonra;
-“Kalbime geldi ki, Mevlânâ Ârif, Serâ’ya gitmekten vazgeçti. Şu anda Hârezm istikametine doğru geri döndü.” Buyurdu.
Tabeleri bu konuşmanın olduğu gün, saat ve tarihi bir yere yazdılar. Bir zaman sonra Mevlânâ Ârif, Harezm’den Buhârâ’ya geldi.
Behâeddin-i Buhari hazretleri (r.a.) nin buyurduklarını ona anlattılar;
-“Tam buyurduğu gibi olmuştur.” Dedi.
Talebeleri hayretler içinde kaldılar.
Alâüddin-i Attar hazretleri (r.a.) anlatır;
-“Dervişlerden biri, birgün bana, kalbin nasıl olduğunu sordu;
Ben;
-“Nasıl olduğunu bilmiyorum.” Dedim
O;
-“Ben kalbi, üç günlük ay gibi görüyorum.” Dedi.
Bunu üstadım Şah-i Nnakşibend hazretleri (r.a.) ne anlattım.
-”Bu onun kalbine göredir.” Buyurdu.
Ayakta duruyorduk. Ayağını ayağımın üzerine koydu. Birden kendimden geçtim. Bütün mevcudatı Arş-ı a’layı kalbimde bir arada gördüm.
Kendime gelince;
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Silsile-i âliye” denilen büyük âlim ve velilerin “onaltıncısı olan Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu)- 6
23 Haziran 2008Hasan Keyf
Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu)- 6
-“Gördüklerini anlat.” Buyurdu. Analttım.
Bunun üzerine;
-“Gönül budur. O dervişin sandığı gibi değil. Allah-u teâlâ’ya, kalbin yakın olduğu kadar hiçbir şey yakın değildir.
Mahlukların en üstünü, en şereflisi kalbdir. Kalb bilinmiyen sırlarla dolu bir âlemdir. Herşeyi kendinde bulundurur. Görüldüğü gibi kalb, herşeyden geniş bir latifedir. Böyle olunca onu bir kimse nasıl anlayabilir
Bunun için hadis-i kudside Allah-u teâlâ;
-“Yere ve göğe sığmam, mümin kulumun kalbine sığınırım.” Buyurdu.Bu derin sıralardandır.” Buyurdu.
Alâüddin-i Attar hazretleri (r.a.) şöyle anlattı;
-“Birgün, hocam Behâeddin-i Buhâri (r.a.) nin huzurunda bulunuyordum. O gün hava kapalı idi.
Bana;
-“Öğle namazı vakti girdi mi?” dedi.
-“Hayır.” Dedim.
Bana;
-“Semâya bir bak.” Buyurdu.
Gökyüzüne bir baktım ki, melekler toplanmış, öğle namazını ile meşgül oluyorlardı. Gözlerimdeki perde kalkıp bu hali görünce, bana;
-“Sen hâlâ öğle vakti olmamaış diyorsun.” Buyurdu.
Hocama verdiğim cevaptan çok utandım, bir müddet bu hadisenin ezikliğini duydum.”
Alâüddin-i Attar hazretleri (r.a.) anlattı;
-“Hocamız, Emir Hüseyn’e, kış mevsiminde çok odun toplamasını emr etti. Odun toplama işi bittiğinin ertesi günü kırk gün devam eden kar yağmaya başladı. Sonra Hâce hazretleri, Harezme gitmek için yola çıktı. Şeyh Sadi de hizmetinde idi. Hirâm nehrine geldiklerinde suyun üzerinden yürümesini ona emr etti. Şeyh Sadi korktu, çekindi. Bir defa daha emr etti. Yine yapamadı. O zaman bir teveccühle ona baktı. Bununla kendinden geçti. Kendine gelince, ayağını suyun üzerine koyup yürüdü. Suya batmadı. Hocamız da arkasından yürüdü. Suyun üzeründen karşıya geçince;
Hocam;
-“Bak bakalım pabucun hiç ıslandı mı?” buyurdu.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Silsile-i âliye” denilen büyük âlim ve velilerin “onaltıncısı olan Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu)- 7
23 Haziran 2008Hasan Keyf’in uzaktan görünüşü
Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu)- 7
Şeyh Sadi Baktığında, Allah-u teâlâ’nın kudreti ile, en küçük bir ıslaklık yoktu.
Alâüddin-i Attar hazretleri (r.a.) şöyle anlattı;
-“Behâeddin-i Buhari hazretleri (r.a.), ömrünün son günlerinde bana kabrini kazmamı emr buyurdu. Gidip emredildiği gibi kabrı kazdıktan sonra huzuruna geldim. Bu sırada, acabâ kendilerinden sonra irşad emrini kime verecekler diye hatırımdan gçmişti. O anda mübarek başını kaldırıp;
-“Söyliyeceğimi Hicaz yolunda söylemiştim. Her kim bizi arzu ederse, Hâce Muhammed Pârisâ’ya nazar etsin. buyurdu.
Bu sözü söyledikleri günden sonraki gün vefât etti.
Alâüddin-i Attar (r.a.) hocasını şöyle anlattı;
-“Hâce Behâeddin Nakşibend hazretleri o derece fakir idi ki, evlerinde kış günleri namaz kılmak için yere serecek bir şey bulunmadığından, eski bir kilim serip, onun üzerinde namaz kılarlardı. Maişetlerine bir çekirdek bile haram karıştırmazlardı. Kendilerinin ve aile efradının helâldan yemsine çok dikkat ederlerdi. Şübhelendiği herhangi bir şeyden uzak dururlardı.
-“İbadet on kısımdır. Dokuzu helâl rızık aramaktır. Diğer kısmı, Salih ameller ve ibadetlerdir.” Buyurulan hadis-i şerifi bildirirlerdi.
-“Fakir olmalarına rağmen, lütuf ve keremleri bol olup, cömert idiler. Bir kimse bir hadiye getirse, mümkünse getirilen hediyenin iki misli kıymetinde bir hediye verirlerdi. Tanıdığı veya tanımadığı bir kimse evlerine ziyarete gelse, güleryüzle karşılar, nezaketle yol gösterir, evlerinde ne bulunursa ikrâm ederlerdi. Misafirlerine bizzat kemdisi hizmet ederdi.”
-“Eğer ev soğuk olursa, kendi giyeceğini ve yatağını misafirine verirdi. Misafirin hayvanı varsa, hayvanın yemini ve suyunu verirdi. Nafakasını çalışarak te’min ederdi. Bunun için eker, biçerdi. Bir miktar arpa, biraz da hayvan yem’i eker kaldırır, bununla geçinirdi. İşinde bizzat kendisi çalışır, bütün işlerini görürdü. Zamanındaki âlim ve salihler onun ziyaretine gelip, halis ve helal yemek yiyelim diye onun sofrasında yerlerdi.”
-“Her zaman ve her işte sünet-i seniyeye uyar ve bilhassa yemek hususunda Peygamberimiz Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) e uymaya çok dikkat ederdi. Çoğu zaman ekmeği kendi pişirir ve sofra hizmetini kendi yapardı”
Yemek yerken;
-“Sofra başında, kendinizi Allah-u teâlâ’nın huzurunda biliniz. O’nun verdiği ni’meti yediğinizi unutmayınız.” Buyuruyordu.
Cemaat ile toplu halde yemek yerlerdi. içlerinde bir gaflet ile ağzına bir lokma alsa;
-“Önündeki yemeği, Allah-u teâlâ’nın huzurunda olduğunu unutma ye! Allah-u teâlâ’yı hatırla, başka şeyler düşünme. Allah-u teâlâ, sana senden yakındır. O’nu düşün.” Buyuruyordu.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Silsile-i âliye” denilen büyük âlim ve velilerin “onaltıncısı olan Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu)- 8
23 Haziran 2008Hasan Keyf dağları
Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu)- 8
Bir yemek gafletle, öfkeyle veya zorla pişirilse, o yemekten kendisi yemez, yedirmezdi.
Alâüddin-i Attar (r.a.) buyurdu ki;
-“Hakikat, zenginliğin gösterişinden korkmak ve terketmek gerektirir. Zenginlik taslamamalı, Allah-u teâlâ’nın verdiğine şükretmelidir.”
-“Evliye ile sohbet, aklın artmasına sebeptir.”
-“Evliyanın mezarlarını ziyaret eden, kabirdeki zatın büyüklüğünü ne kadar anlamış ise ve o veliye ne düşünce ile teveccüh etmiş, yani kalbini ona bağlamış ise, ondan o kadar feyz alabilir. Kabir ziyaretinin faydası çok olmakla beraber, evliyanın ruhlarına teveccüh edebilen kimse için uzaklık zarar vermez.”
-“Bir yolda taklid ederek girenin, bir gün hakikate kavuşacağına kefil olurum. Hocam Behâeddin-i Buhari (r.a.), bana kendilierini taklid etmemi emr ettiler. Onları taklid ettiğim ve halen taklit etmekte olduğum her şeyde, onun eser ve neticesini görüyorum.”
-“Nefsi terbiye etmekten maksat, bedeni bağlılıklardan geçip, ruhlar ve hakikatler alemine yönelmektir. Kul kendi istek ve arzularından vaz geçip, Hakkın yoluna mani olan bağlılıkları terk etmelidir.”
Bunun çaresi şöyledir.
-“Kendisini dünyaya bağlayan şeylerin hangisinden istediği zaman vazgeçebiliyorsa, bunun maksada mâni olmadığını anlamalıdır. Hangisini terk edemiyorsa ve gönlünü ona bağlı tutuyorsa, onun hâk yoluna mâni olduğunu anlamalı ve o bağlılığın kesilmesine çalışmalıdır. Bizim hocamız Şah-i Nakşibend (r.a.), o kadar ihtiyatlı idi ki, yeni bir elbise giyse;
-“Bu elbise falan kimsenindir.” Diyerek, onu emanet gibi giyerlerdi.
-“Kalbe âni olarak gelen çeşitli vesveseler ve telkinler, insanın kemâline mani olmaz. Ancak kalbe yerleştirmemelidir. Kalbe gelen bu vesveseleri tamamiyle uzaklaştırmak imkansızdır..”
Bazi âlimler;
-“Kalbe yerleşmediği müddetçe, onların hiçbir kıymeti yoktur.” Dediler.
-“Eğer kalbe yerleşirse, feyz yollarını keser. Bunun için bâtın hâllerini mürâkabe etmelidir.”
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Silsile-i âliye” denilen büyük âlim ve velilerin “onaltıncısı olan Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu)- 9
23 Haziran 2008Hasan Keyf’in uzaktan görünüşü
Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu)- 9
-“Aradaki mesafe ne kadar çok olursa olsun, talebe hocasına durumunu ma’nevi yol ile arzetmelidir ki, gafletten kurtulabilsin.”
-“Bir âlimi ve ve evliyayı ziyaret etmekten maksat, Allah-u teâlâ’ya yönelmektir. O büyüklerin ruh-i şerfilerini tam bir yönelme ile ziyaret, Cenâbı Hakkın rızasına kavuşmaya vesiledir. Nitekim görünüşte halka tevazu, hakikatte hakka tevazudur. Çünkü insanlara tevazu göstermek, Allah-u teâlâ’nın rızası için ise makbüldür.”
Seyyid Şerif Cürcani, Muhammed Parisâ, Ya’kub-i Çerhi gibi âlimler ve veliler Alâüddin-i Attâr hazretleri (r.a.) nin talabeleridir. Bunlardan başka pek çok kimseler, onun vasıtasıyla hidayete kavuştu, başkalarını yetiştirecek irşâd makamlarına yükseldi.
Vefatlarından evvel talebelerinden biri şöyle bir ru’ya gördü;
-“Büyük bir otağ kurulmuş. Otağda Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) de bulunuyordu. Alâüddin-i Attâr hazretleri ile hocası Behâeddin-i Buhâri hazretleri (r.anhüm) de otağın yanında duruyor ve içeri girip Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) i görmek istiyorlardı. Bir ara Behâddin-i Buhâri (r.a.) içeri girdi ve bir müddet sonra sevinç ile çıkarak buyurdu ki;
-“Bize kabrimizin 100 (yüz) fersah mesafesine defn edilecek her müslümana şefâat etmemi ihsan edildi. Alaüddin-i Attâr’a da 40 (kırk) fersah mesafedekilere şefâat ihsan edildi. Bizi sevenlere ve ihlas ile bağlılık gösterenlere de, bin fersah mesâfede olanlar ihsan edildi.” (Bir fersah altı kilometredir.)
Talabelerine birgün vesiyet ederek buyurdu ki;
-“Birbirinize sığının! Her işte yolunuz, dini ölçülere bağlılık olsun! Ölçüleri yerine getirmek azminden dönmeyiniz! Sohbet mühim sünnettir Bu sünnete riayet edin, umumi ve hususi şekilde ona devam ediniz! Eğer bu yolda sebat ve istikamet gösterirseniz, bir anda büyük derecelere kovuşursunuz. Hâlinizin dâimâ yükselişte olması lazımdır.”
802 (M.1400) senesinde, bel ağrısıyla başlayan bir hastalığa yakalandı. 2 Recep Perşembe günü yatağa yattı.
Talebelerinden şeyh Safiyüddin anlattı;
-“Hocam hayatlarının sonunda ve yakınlarının huzurnda bu fakir hakkında buyuru ki;
-“Yirmi yıldan fazla bir zamandır Safiyüddün ile aramızda, Allah-u teâlâ’nın rızası için olan bir dostluk vardır. Elbette bu dostluk dozulmaz.”
Ben orada olmadığım birgün de;
-“Ondan razıyım, Allah-u teâlâ’nın Resülünün (s.a.v.), Eshab-i kiram (r.anhüm) den razı oldukları gibi.” Buyurmuşlar.
Alâüddin-i Attâr (r.a.) vefatına yakın buyurdu ki;
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Silsile-i âliye” denilen büyük âlim ve velilerin “onaltıncısı olan Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu)- 10
23 Haziran 2008Hasan Keyf’in görünüşü
Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu)- 10
-“Allah-u teâlâ’nın inayeti ve Hâce Behâeddin-i Buhâri hazretleri (r.a.) nin himmeti ile, müsaade edilseydi bir nazarda bütün insanları velâyet mertebesine kavuştururdum. En önce Allah-u teâlâ’nın ezeli inâyetini görmek ve bundan ümitli olmak lazımdır. Bundan bir an gâfil kalmamalıdır. Daime muhtaç olduğunu düşünmelidir.Allah-u teâlâ’nın küçük bir gadabını çok büyük görmeli, titremeli ve çok korkmalıdır.”
Son hastalıklatrında, Behâddin-i Buhâri hazretleri (r.a.) nin ruhaniyeti ile haylı sohbet etti.
Buyurdu ki;
-“Dostlar ve azizler hep gitti. Bazıları da arkalarından gitmek üzereler. Elbette o âlem, bu âlemden üstündür.”
Bundan sonra bir ara bahçedeki yeşilliğe gözleri takıldı.
Yakınlarından biri;
-“Ne güzel sebzelik.” Deyince
Buyurdular ki;
-“Toprak da güzeldir. Bu âleme hiç meylimiz olmamıştır. Dostların gelip bizi bulamayınca, gönülleri kırık dönmelerinden başka kederimiz yoktur.” Buyurdu.
Recep ayının yirmisene rastlayan Çarşamba gecesi, son nefesinde “Lâ ilâhe İllalah Muhammedün Resululah” diyerek vefat etti. Vefat ettiği gece sevenlerinden biri onu rüyasında gördü.
Buyurmuş ki;
-“Allah-u teâlâ’nın bize verdiği ni’metler ve ihsanlar, yazı ile, söz ile anlatılamaz. Bunlardan en küçüğü şudur ki; Kabrimin 40 (kırk) fersah uzaklığına defn edilmiş olanların, benim şefâatim ile affolunacağı, mağfiret buyurulacağı bildirdi.”
İslam âlimleri ansiklopedisi
(Kaynaklar)
1-Tam ilmihal Seâdeti Ebediyye sh. 410 – 983
2-Hadaik-ül-verdiyye sh.144
3-Nefahat-ül-üns sh.428
4-Reşahet (Osmalıca) sh 162
5-Hadika-ül-evliye sh 70
6-Makamat-i nakşibendiyye sh 180 – 182
7-Behçet-üs-seniyye sh 16
8-İrgam-ül-merid sh.60
9-Reşahat (Arabi) sh 67
10-Rehber ansiklopedisi cilt 1 sh 166
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Silsile-i âliye” denilen büyük âlim ve velilerin “onaltıncısı olan Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Ya’kub-i Çerhi (Radiyallah-u anhu);
23 Haziran 2008Ya’kûb-i çerhi (Radiyallah-u anhu) nın mübarek kabirleri
Ya’kub-i Çerhi (Radiyallah-u anhu);
Evliyanın büyüklerinden. İnsanları i’tikad, âmel, ibadet ve ahlak hususunda doğruyu öğrenip yapmalarını sağlayan ve Allah-u Teâlâ’nın rızasına kavuşturmak için rehberlik eden ve kendilerine “Silsile-i âliye” denilen İslâm âlimelrinin “onyedincisidir.”
İsmi Ya’kub bin Osman bin Mahmud’dur. Gazne’de Çerh köyünde doğdu. Doğum tarihi bilinmemektedir. 851 (M. 1447) senesinde Hülfetû’de vefât etti. Burası sınır köylerinden bir köy olup, kabri oradadır. Derin âlim ve veliyi kâmil idi.
Ya’kûb-i Çerhi (r.a.), önce Hirat’a gidip bir müddet ilim tahsil yaptı. Sonra yine ilim tahsili için Mısır’a gitti. Orada Zeynüddin Hâfi ile birlikte, zamanın büyük âlimi Mevlanâ Şihabüddin Şirvani (r.a.) den ve diğer âlimlerden akli ve nakli ilimleri öğrendi.
Sonra Buhârâ’ya gitti. Orada da âlimlerden ilim öğrenip, icazet aldı. Zahiri ilimlerde yetiştikten sonra tasavvuf ilmine yöneldi. Tasavvuf ilminde ve hâllerinde önce Şah-i Nakşibend Behâeddin-i Buhari (r.a.) nin, sonra da onun halifesi Alâüddin-i Atar (r.a.) ın sohbetinde yetişti.
Kendisi (r.a.) şöyle anlatmıştır;
-“Buhârâ’nın âlimlerinden ilim tahsil edip icazet aldıktan sonra memleketime dönmek üzere idim. İçimde Behâeddin-i Buhari hazretleri (r.a.) nin yanına gitmek arzusu hasıl oldu.”
Huzuruna varıp;
-“Beni hatırdan çıkarmayınız.” Diye yalvardım.
Behâeddin Buhâri hazretleri (r.a.);
-“Tam gideceğin sırada mı bana geliyorsun?” buyurdu.
Ben;
-“Gönlüm iştiyakınızla dolu, sizi seviyorum.” Dedim.
Bana;
-“Bu arzu ne sebepten geliyor?” buyurdu.
Ben de;
-“Büyük bir zatsınız ve herkesin makbûlüsünüz.” Dedim
Bunun üzerine Behâeddin-i Buhari (r.a.);
-“Bu sebep kâfi değil, daha makbul bir şey bulman lazımdır. Halkın beni kabûlü şeytan olabilir” buyurdu.
Dedim ki;
-“Sahih bir hadis-i şerif’de; (-“Allah-u Teâlâ bir kulunu severse, onun sevgisini kullarının kalblerine düşürür. İnsanlar onu severler.”) buyurulmuştur.”
Bunun üzerine tebessüm etti ve buyurdu ki;
-“Biz azizânız (azizlerdeniz..)”
Bu söz üzerine kendimden geçer gibi oldum.
-“Çünkü bu görüşmeden bir ay kadar önce, bir ruya görmüştüm. Ruyamda bana (-“Âzizân’ın müridi, talebesi ol.)” demişlerdi. Ruyayı unutmuştum.”
Behâeddin-i Buhar-i hazretleri (r.a.); (-“Biz Âzizâniz.”) buyurunca hatırladım.
Tekrar;
-“Bana teveccüh ediniz, hatırınızdan çıkarmayınız.” Diye yalvardım.
Buyurdu ki;
-“Bir gün Âzizân’dan (Ali Râmiteni’den (r.a.) böyle bir istekte bulunmuşlar. O da bir şeyin hatırda kalması için bir vasıtaya ihtiyac olduğunu söylemiş ve hatırlamaya vesile olacak bir şey istemişler.”
-“Bunu söyledikten sonra, bana mübarek takyesini hediye etti.”
Ve buyurdu ki;
-“Senin bana vereceğin bir şeyin yok, şu takyeyi al, onu her gördüğünde bizi hatırla ve yanında bulundur.”
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Ya’kub-i Çerhi (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Ya’kub-i Çerhi (Radiyallah-u anhu) – 2
23 Haziran 2008Ya’kûb-i Çerhi (r.a.) nın mübarek mezarları
Ya’kub-i Çerhi (Radiyallah-u anhu) – 2
Bundan sonra ayrıca tenbih edip;
-“Bu yolculukta Mevlânâ Tâcüddin Deştgülegi’yi bulmaya gayret et. Çünkü o, Allahu teâlâ’nın evliyasındandır.” Buyurdu.
Yola çıktıktan sonra içime önce Belh şehrine, oradan da memleketime dönme arzusu düştü. Belh şehri ile Deştgûlek arası çok uzak idi. Yolculukta öyle vesileler oldu ki, birden kendimi Deştgülek yakınlarında buldum. Behâeddin-i Buhâri hazretleri (r.a.) nin tenbihi hatırıma geldi. İşaretlerinden dolayı şaşırıp hayran kaldım. Deştgûlek’e gidip, hemen Mevlânâ Tâcüddin (ra.) in sohbetine can attım. Onun sohbetinde bulunduktan sonra, Behâeddin-i Buhâri (r.a.) ye geri dönüp ona teslim olmak arzusu beni sardı. Buhâra’da bir meczup zat vardı. Onu bir yolda oturur buldum.
Ona dedim ki;
-“Ben gidiyorum!”
Bana;
-“Hiç durma çabuk git!” dedi.
Oturduğu yerde toprak üzerine çizgiler çizdi. Kendi kendime bu çizgileri sayayım, eğer “tek” çıkarsa gitmem gerektiğine işaret sayayım diye düşündüm.
Saydım “tek” çıktı.
Behâeddin-i Buhâri hazretleri (r.a.) ne tekrar gitmeye karar verip yola çıktım. Nihayet Behâeddin-i Buhâri hazretleri (r.a.) nin huzuruna kavuştum. Hâlimi arzettim. Bana zikretmemi ve zikirde “tek’e” riayet etmemi bildirip;
-“Elinden geldiği kadar zikirde “tek” sayıya riâyet et.” Buyurdu ve böylece yolda karşılaştığım meczub zatın yer üzerine çizdiği çizgilerin “tek” oluşuna işâret etti.”
Ya’kûb-i Çerhi hazretleri (r.a.), bir eserinde şöyle anlatmıştır;
-“Allah-u teâlâ’nın inâyetiyle bu fakirde erenler yoluna girmek arzusu doğup da fâdl-ı İlâhiyye’ye, Allah-u teâlâ’nın yardımına kavuşunca Behâeddin-i Buhâri hazretleri (r.a.) ne kavuşmak nasip oldu. Onun kerem ve iltifatları beni saâdete garketti. Gördüm ki, murşidim kâmil ve mükemmeldir ve evliyânın en üst tabakasındandır.
Çeşitli vaka’lar ve gaybi işaretlerden sonra, kurân-i kerimi açıp bir âyeti işaret tutmak istedim.
Meâlen;
-“O Peygamberler Allah’ın hidayetine eriştirdiği kimselerdir, sen de onların gittiği yoldan yürü…” (El-En’âm suresi ayet; 90.) buyurulan ayet-i kerime çıktı,
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Silsile-i âliye” denilen büyük âlim ve velilerin “onyedincisi olan Ya’kub-i Çerhi (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu