‘Nakşibendi silsilesi’ olarak etiketlenmiş yazılar

DSC_4101 Fuad Yusufoğlu  Muhammed Muta' (k.s.) 1 Tel irfan'da

Şeyh Muhammed Muta’ el-Haznevi (k.s.) Tel İrfan’da

Şeyh Muhammed Muta’ hazretleri (Radiyallah-u anh)- 4

Fazilet ve edep konusundaki üstünlüğüne rağmen kendisini yine de mütevazi ve iyi ahlaklı, sevecen ve güzel bir arkadaş olarak ve tekellüf ve yapmacıktan uzak olarak görürsün.

Ancak! Bu yüzden, gönüller kendisine meylediyor ve insanların aşkı kendisine yöneliyor.

Büyük himmeti kendinse yüce işleri işaretlemiş ve hedef olarak çizmiştir. Ardından kabiliyeti meydana çıkmış ve kendisinin asaleti tecelli etmiştir.

Akranlarını geride bırakmış ve yakınlarını ve dostlarını geçmiştir. Böylelikle de sinelerinde ona karşı gizledikleri kin ve hased gibi art niyetleri ortaya çıkmış ve ona karşı sakladıkları hile, ihanet, düşmanlık ve şiddetli muhalefet açığa çıkmıştır.

Sorumluluk bilinci;

Murşidimiz Muhammed Muta’ hazretleri (k.s.), Nakşibendi tarikatını pederi Muhammed el-Haznevi (Kuddisesirruh) den almıştır. Bu yola çekingen korkakların dalışı gibi değil; şecaatli bir arslanın dalışı gibi dalmış ve bu uğurda muhterem pederine olan güven ve bağlılığını hiç kaybetmemiştir.

Bunun sonucu olarak da, tıpkı kendisinden önceki selefin adeti ve kendisinden sonra gelecek olan halefi için de geçerli olacak aynı kanun üzere, yorgunluk ve bıkkınlıktan bir an duraksamaksızın her daldan ilim ve edep meyvelerini devşirmiştir.

Kendisi kolayı tavsiye eden, güzel görünüşlü, ince kalpli, mükemmel bir akla, sağlam bir dindarlığa sahip, Takva ve Yakin sahibi, doğru sözlü, Sünnet-i Nebevi (s.a.v.) ye devam eden, Şer’i Hükümleri ve Tarikatın adab-ı erkanını koruyan biridir.

Olgunluk ve Kemalı;

Çeşitli akli ve nakli ilimleri kana kana içtikten ve olgunlaşıp kemale erdikten sonra öyleyse kendisinin seleflerinin ve ecdadının makamına geçmiş olması tuhaf bir durum değildir. Muhterem pederine varis ve O’nun irşad seccadesine oturması doğaldır.

Bilakis asıl beklenilen, kendisinin bu derinliğe ve kabiliyete olan irfani eğilimleriyle beraber bereketli ve bol ürün sunamsıdır.

Özellikle de kendisi ikamet ettikleri beldelerde bu uzun süre boyunca muhterem pederi ve dedesi ile beraber yaşadıktan, muhterem pederine Suriye içindeki ve diğer Arap ülkelerindeki yolculuklardan pek çoğunda refaket ettikten ve ayni şekilde ona Avrupa ülkelerine yaptığı uzun yolculuklarında ve oradaki ikametlerinde refaket ettikten sonra O’nun ahlakını ve yapısını daha yakından tanıdı.

Ve O’nun tarikatın adab-ı erkanı uğrunda çabaladığı ve hedeflediği şeyleri daha yakından idrak etti.

Devam edecek….

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Muhammed Muta’ el Haznevi hazretleri (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

DSC_3809  Fuad Yusufoğlu Muhammed Muta' (k.s.) 1 Tel İrfan

Şeyh Muhammed Muta’ el-Haznevi (k.s.) Tel İrfan’da

Şeyh Muhammed Muta’ hazretleri (Radiyallah-u anh)- 5

Öyle ki;

Muhterem pederi Şeyh Muhammed El Haznevi hazretleri (k.s.), O’nun hakkında şöyle buyurdu ki;

-“Oğlum Muhammed Muta’, bütünüyle; baştan ayağa kadar mahza akıldır.”

Bu konuda, er kişilerin, vasıflarında uzman olan bir âlimin tanıklığı sana yeter! Nitekim, bu tanıklık muhterem pederinin irtihalindan sonra doğrulanmıştır.

İnsanlar Şeyh Muhammed Muta’ hazretleri (k.s.) nin başına gelen musibet ve acılara karşı yüce sabit dağların bile sergilemekte acze düştükleri, geösterdiği genişlik, güzel ahlak, sabır, hilim ve vekar gibi Muhammed Muta’ kuddisesiruhu nun kerametlerini bizat gördüler.

Şeyh Muhammed El-Haznevi (kudisesiruhu) nin Onu vasiyet etmesi;

Şeyh Muhammed El haznevi (k.s.), ölüme o gelmeden önce hazırlanmış ve kılıcını sıyırıp bir elinden diğer eline alarak onu bekliyordu. Muhammed (s.a.v.) i mirasını da sağ elinde, sol eline dolaştırıyordu. Ne Necid’teki ne de Ziselem’deki komşularına uğramadan, Mekke’den Medine’ye, Medine’den Mekke’ye gidip geliyordu.

Hiç şüphesiz, tarikatını ve müridlerini zeki, faziletli, soylu ve asil evlad-ı pâkı, âlim, zahid allame, kavrayış sahibi, tartışmasız Muhammed’i Varis Muhammed Muta’ hazretleri (k.s.) ne teslim etmiştir. Alah-u Teâlâ O’nu muhafaza eylesin.

Şeyh Muhammed Muta’ el haznevi hazretleri (k.s.), Şeyh Muhammed El-Haznevi (k.s.) nin evlad-ı pâkı, varisi ve O’nu kendinse seçtiği ve kendinden sonra irşad seccadesine O’nu oturttuğu ‘yegane’ halifesidir.

Nakşibendi tarikatının hilafetini, katarakt ameliyeatı olarak için Almanya’ya gittiği sırada, doğru ilhamların mazharı, şan sahibi insan-ı kamil muhterem pederi Muhammed El Haznevi (k.s.) den, kendi mübarek el yazısıyla yazdığı vasiyetle almıştır.

Şeyh Muhammed El Haznevi (k.s.) Almanya’da bu vasiyete üçü ûlemadan üçü de kendi sırlarını paylaştığı sırdaşlarından olmak üzere altı kişiyi de şahid tutmuştur. Şahidlerin hepside o vakit Avrupa’da kendisine refaket eden Türkiye vatandaşlarıdırlar. Sonra bu vasiyeti kapalı bir zarfın içinde kasasına koymuştur ve bunu Umre’ye seyahat edene kadar hiç kimseye bildirmemiştir.

Muhterem zevcesine eğer kendinden sonra hayatta kalırsa sahip olduğu şeylerin bulunduğu kilitli kasasında bir vasiyetin olduğunu bildirmiştir. Ve muhterem zevcesini kim olursa olsun ondan kimseye bahsetmemesi konusunda uyarmıştır.

-“Eğer sağ salim geri dönersem ne alâ! Aksi takdirde kasa Şeyh (k.s.) in ev halkı, ulemâ ve havastan kimselerden orada bulunanların önünde açılsın ve vasiyette bildirildiği üzere amel edilsin!”

Devam edecek….

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Muhammed Muta’ el Haznevi hazretleri (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

DSC_4109  Fuad Yusufoğlu Muhammed Muta' Tel İrfan

Şeyh Muhammed Muta’ el haznevi (k.s.) Tel İrfan’da

Şeyh Muhammed Muta’ hazretleri (Radiyallah-u anh)- 6

Şeyh Muhammed Muta’ hazretleri (k.s.), yaratılış, ahlak, siret ve kalb temizliği bakımından pek çok övülen meziyetlerle temayüz etmiştir. Ki, bu meziyetler kendisini en yüce makama yerleştirmeye, insanların kendisine muhabbet duymasına ve şeref kadehini ona sunmalarına son derece yeterlidir.

Başka bir insanın başına bir benzerinin geldiğini ne gördüğümüz, ne de duyduğumuz onca belâ ve müsibete rağmen tarikatın yayılmasına istenidiği gibi en sağlam şekilde yapmış ve vazifesini en güzel şekilde yerine getirmiştir.

Nitekim bir kişi ya çocuğuyla ya babasıyla ya sevdiğiyle imtihan olunur. Fakat daha gözü kapalı gençlik baharının ve her şeyden azade olan hayatının başlangıcında, zaman kendisinin üzerine avına atlar gibi atladı. Kader ise kendisine dalgalı bir deniz ya da öfkeli bir arslanın hücümüyle saldırmak için ağzını açtı. Ve çok kısa sürede validesini, pederini, kızkardeşini ve erkek kardeşini yuttu. Ve onu anne şefkatından, baba sevgisinden, bir kardeşin yardımından ve kız kardeşin şefkatından mahrum bıraktı.

Kendisine yardım eden ve üzerindeki yükleri hafifleten bu kimselerin yerine, en yakın akrabalarından, bunun tam tersi bir durum buldu.

Kendisini beldesinden ve evinden çıkardılar. O’na karşı düşmanlıkta birlik oldular, varını yoğunu yağmaladılar. Bütün bunlar sadece, Resulullah (Sallallahua leyhi ve Sellem) e olan mükemmel tabi oluşu sebebiyledir. Dolayısıyla kendisi hem şekil hem de mana itibariyle bir Muhammedi’dır. Gerçekten de bu, yüce sabit dağların onu taşımaktan kaçındıkları ağır bir yük ve büyük bir imtihandır.

Fakat aynı zamanda bu,

-“Allah bir kulunu sevdiğinde onu sınar; eğer sabrederse anu asfiya kılar, razı olursa onu nüceba kılar!” Meailindeki Hadis-i şerif’e uygun olarak Allah’ın itiraz edilemiyecek iradesi ve ondan kaçış olmayan bir kaderidir.

-“Ve Sabredenleri müjdele! Onlar ki, kendilerine bir musibet isabet ettiğinde, (-‘İnne lillahi ve inne ilahi raciun’) Bizler Allah’a aitiz ve yine O’na dönücüleriz.”

Derler.

-“İşte onlara Rablerinden salavatlar ve bir rahmet vardır. Ve işte onlar hidayete erenlerdir!”

Şeklinde buyurarak bu niteliğe sahip kimselere Allah sübhanehu ve Teâlâ’nın bahşetiği mükafat ne güzel ve ne muazzamdır!

Andolsun ki; Allah onu sabrederken ve hayır umarken hatta razı olmuş ve Allah’ın kaderine teslim olmuş olarak bulmuştur. Bu yüzden de Allah insanların kalplerini ona çevirmiş onlar da onu hiçbir kuvvetin, gücü ve ne de malın sağlamasının mümkün olmadığı bir sevgi ile sevmiştir.

Aksine bu Muhabbet saf Allah’ın bir ihsanı ve fazlıdır; Nitekim bir Hadis-i Şerif’te varit olduğu üzere;

-“Allah bir kulunu sevdiğinde Cebrail Aleyhis Selam’a (-“Ben filanı seviyorum sen de sev,)” diye nida eder. Böylece Cebrail Aleyhis Selam de O’nu sever. Sonra Sema ehli’ne, (-“Allah flanı seviyor, sizler de seviniz,)” diye seslenir. Sema’deki melekler de O’nu sever, Yeryüzünde hüsn-ü kabul görmesi sağlanır.”

Devam edecek….

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Muhammed Muta’ el Haznevi hazretleri (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

DSC_3433  Fuad Yusufoğlu Muhammed Muta' (k.s.) 1 Tel İrfan'da

Şeyh Muhammed Muta’ el-Haznevi (k.s.) Tel İrfan’da

ŞeyhMuhammed Muta’ hazretleri (Radiyallah-u anh)- 7

Şeyh Muhammed Muta’ hazretleri (k.s.) nin nitelikleri;

Allah-u Teâlâ kendisini mütebessim, güzel yüzlü ve narin yapılı yaratmıştır. Din konusundaki son derece titizliğine (vera) ve hassasiyetine rağmen ne kötü söz söyler ne de gıybet eder. Ne katı kalpli ve kaba, ne de asık yüzlü ve çatık kaşlı ve ne de kaba yapılıdır. Aksine sevecen, mütebessim, kaynaşan ve kendisine kaynaşılan biridir. Adımlarını yavaşça; ne uzun ne de kısa atar.

Ahlaki nitelikleri;

Kendisi dinde orta yol sahibi, titizlikte (vera) ise hassastır. Allah’tan duyduğu muazzam korku kendisni Allah’ın kullarına zarar vermekten ve onları incitmekten men eder. Allah Teâlâ’nın haklarına zarar vermekten ve onları incitmekten men eder. Allah-u Teâlâ’nın haklarında şöyle buyurduğu kimselerden biridir;

-“Rahman’ın (has) kulları o kimselerdir ki; Yeryüzü’nde tevazu ile yürürler. Kendini bilmezler onlara laf attığında (onları incitmeden) ‘Selam!’ derler (geçip giderler). Ve yine onlar, gecelerini Rablarına secde ederek ve kıyamda durarak geçirirler. Ve yine onlarşöyle derler; -“Ey Rabbimiz! Cehennem azabını üzerimizden sav! Doğrusu onun azabı gelip geçici değil süreklidir!”

Tarikattaki yolculuğu;

Kendisi Terbiye edici İmâm, Islah eden bir davetçi, başarılı bir Muallimdir. Allah-u Teâlâ’ya davet, vaaz, irşad ve Allah kullarını doğru Yol’a sevketme konusunda canlı bir örnektir.

İnsanlara nasihat eder ve onlara dinlerinin inceliklerini öğretir. Onlara Allah’ın onlardan istediklerini ve istemediklerini gösterir.

Sözleriyle ve davranışlarıyla, hatta ve hatta mübarek yüzü ve gülümsemesiyle bile, muhiplerinin ve müridlerinin arasında tam bir eşitlik kurma konusunda son derece hassastır.

Öyle ki;

Kendisiyle beraber olan ve onunla oturan herkes onun kendisini başka herkesten daha çok sevdiğine can-u gönülden inanır. İşte bu yüzden kendisni herkes sevmekte ve kendilerini ona adamaktadırlar.

İdare ve terbiye etmedeki bilgeliği;

İnsanları idare ve onların işlerini düzenleme konusunda metodlarının üzerinde döndüğü eksen, onların ahlak ve adaplarına uygun olan şeylere, İslam’i prensiplere, değerlere ve yüce ideallere tam olarak bağlılık ve İslam’ın ruhunu ve Selef-i Salih (r.anhüm) in Yolunu korumaktır.

O’na göre bir tarikatın şeyhi;

Dine çağıran bir da’vetçi olmasının yanı sıra aynı zamanda Müslümanların bir önderi ve örnek alınan ve o’na göre nakış yapılan bir numunedir. Şeyhlik bir makam, ya da bir liderlik ya da tevesül için bir vesile ve kırıntı toplamak için bir torba değildir.

Devam edecek….

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Muhammed Muta’ el Haznevi hazretleri (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Medine-i Münevvere – çok eski resim – (Mekke müzesinden alınmıştır)

Silsile-i Âliye büyüklerinin isimleri

* * *

Veli;
Müminin sıfatı olarak “veli” kavramı, Allah’ın dostu ve sevgili kulu demektir. Kur’anda Salih ve muttaki olan mü’minlerin Allah dostu (veli) olduğu bildirilmiştir. (Yunus Suresi ayet 10/62-63, A’raf suresi; 7/ 196) Müminlerin velisi ancak Allah, Onun Resul-ü, mü’minler ve meleklerdir (Maide suresi ayet;5/55, Fussilet suresi; ayet, 41/31

Bir fıkıh terimi olarak “veli”, başkalarının üzerinde veya onların hakkında tasarruf etme yetkisine sahip kişi anlamına gelmektedir. Bu yetkiye ise “velâyet” denir.
Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları (Dini kavramlar sözlüğü)

Devam edecek…

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri başta Resulullah efendimiz Sallallahu aleyhi ve sellem, Eshab-i Kiram radiyallah-u anhüm ile “Silsile-i aliyye” de yer alan bu mübarek zatlar hürmetine; dünya ve ahiret saâdetini ihsan eyleyip günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu

Hazreti Hamza (r.a.) nin türbesi UHUD DAĞI (şehidlik)

Hazreti Ebû Bekr-i Sıddık (Radiyallah-u anh)- 12

Hazreti Ebû Bekir (r.a.), Resûlullah (a.s.v.) ın en yakın dostu idi. Ondan hiç ayrılmazdı. Onların bu beraberliği Mekke’den Medine’ye hicret’te de devam etti.

O’na mağara arkadaşı oldu. Mağarada üç gün kaldıktan sonra, ikisi bir deveye binerek yolculuk ettiler. Medine’ya varıncaya kadar Resûlullah (a.s.v.) in bütün hizmetini O gördü.

İnsanları hakka da’vet eden onlara doğru yolu gösterip, hakiki ssâdete kavuşturan ve kendilerine “silsile-i âliyye” denilen büyük âlim ve “velilerin BİRİNCİSİDİR.

Medine’deki mescid yapılırken, O’nunla beraber çalıştı. Hiçbir hizmetten, fedakarlıkten geri kalmadı.

Hazreti Ebû Bekir (r.a.), Resûlullah efendimiz (s.a.v.) le birlikte bütün harplarda bulunmuş, bir kısmında ordu kumandanlığı vazifesi kendisine verilmiştir.

Çok şiddetli muharebelerde, peygamber Efendimiz (Sallallahu alayhi ve selem) in muhafızlığını yapmış, Efendimiz (s.a.v.) e karşı bedenini siper etmiştir.

Bedir’de, Uhud’da, Hendek’te müşriklere karşı büyük kahramanlıklar göztermiştir. Tebük harbinde, sancaktarlık görevini yürütmüştür.

İslam’ın zuhurundan 21 yıl sonra Mekke şehri, Müslümanlar tarafından fethedildi. Mekke halkı Hazreti Peygamber (a.s.v.) in huzuruna gelerek islam’ı kabul etmeye başladılar.

Hazreti Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) Safa tepesine oturmuş, yeni müslüman’ların Biat’ını kabul ediyordu.

Hazreti Ebû Bekir (r.a.) babasının yanına gelerek;

-“Babacığım! Artık İslam’ı kabul etme zamanı geldi. Haydi, seni Res’ulullah (a.s.v.) in yanına götüreyim.” Dedi.

Ebû Kuhafe’nin kabul etmesi üzerine, Hazreti Ebû Bekir (r.a.), babasının koluna girerek onu, iki cihanın Efendisi Muhammed (Alayhis selam) ın huzuruna getirdi.

Ebû Kuhafe gayet ihtiyardı ve gözleri de görmüyordu.

Hazreti Peygamber efendimiz (a.s.v.) onları görünce ayağa kalktı ve muhabbet dolu bir sesle;

-“Ey Ebû Bekir! İhtiyar babana niçin zahmet verdin? O’nu buralara kadar yordun. Biz onun ayağına giderdik.” Diye iltifat etti.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ebû Bekir Sıddık (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Hazreti Ca’fer Teyyar (r.a.) nın makamı

Hazreti Ebû Bekr-i Sıddık (Radiyallah-u anh)- 17

Hazreti Ebû Bekir (r.a.), Eshabi Kiram (r.anhum) in en çok ilim sahibi olanlarındadır. Her ilimde muracaat kaynağı olmuştur.

İslâmi ilimlerin bütün meselelerini bilirdi. Nitekim Resulullah efendimiz onun hakkında

“Allah-u Teâlâ’nın kalbime attıklarını, Ebu Bekir (r.a.) in kalbine akıttıklarını, Ebû Bekir’in kalbine akıttım.”

Böylece O, Muhammed aleyhisselam’dan sonra insanların en üstünü oldu. Hicrette O’nun yol arkadaşı idi. Mağarada beraber idiler. Hayatı boyunca peygamber efendimizin yanından hiç ayrımlamadı.

Her işinde O’nun veziri oldu. Bir mes’elede Eshab-i Kiram (r.anhum) ile istişare ederken Hazreti Ebû Bekir (r.a.) i sağına, Hazreti Ömer (r.a.) i soluna oturtturdu.

Görülecek mes’ele hususunda, önce bü ikisinin rey’ini, görüşünü sorar, sonra da diğer sahabilerin (r.anhum) görüşlerine yer verirdi. Çünkü Hazreti Ebû Bekir (r.a.) in ilmi o kadar yüksekti ki, Eshab-i Kiram (r.anhum) in en yükseklerinden olan Hazreti Ömer (r.a.), Peygamber Efendimiz (s.a.v.) in Hazreti Ebû Bekir (r.a.) seviyesinde anlattığı şeyleri anlayamazdı.

Hareti Ömer (r.a.) birgün geçerken, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) in Eb’u Bekir Sıddık (r.a.) a bir şey anlattığını gördü. Yanlarına gidip dinledi. Sonra, başkaları da, gördü ise de, gelip dinlemeye çekindiler.

Ertesi gün, Ömer (r.a.) i görünce;

-“Ya Ömer (r.a.) Resulullah (a.s.v.) dün size bir şey anlatıyordu. Bize de söyle, öğrenelim.” Dediler.

Çünkü daima;

-“Benden duyduklarınızı, din kardeşlerinize de anlatınız! Birbirlerinize duyurunuz!” Buyururyordu.

Hazreti Ömer (r.a.);

-“Dün Ebû Bekir (r.a.) Kur’an-i Kerim’den anlıyamadığım bir ayetin manasını sormuş, Resulullah (a.s.v.) onu anlatıyordu. Bir saat dinledim, Bir şey anlıyamadım.” Dedi.

Çünkü Ebû Bekir (r.a.) in yüksek derecesine göre anlatıyordu.

Ömer (r.a.) o kadar yüksek idi ki, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem);

-“Ben Peygamberlerin sonuncusuyum. Benden sonra Peygamber gelmiyecektir. Eğer, benden sonra Peygamber gelseydi, Ömer peygamber olurdu.” Buyurdu.

Böyle yüksek olduğu halde ve arabiyi çok iyi bildiği halde, Kur’an-i Kerim’in Hazreti Ebû Bekir (r.a.) e anlatılan tefsirini anlayamadı.

Çünkü Resulullah (a.s.v.) herkesin derecesine göre anlatıyordu. Ebû Bekir (r.a.) in derecesi, ondan çok daha yüksekti.

Fakat, bu da, hatta Cebrail aleyhis selam dahi, Kur’an-i Kerim’in manasını, esrarını, Resulullah (a.s.v.) a sorardı.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ebû Bekir Sıddık (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Hazreti Hüseyin (r.a.) türbesi

Hazreti Ebû Bekr-i Sıddık (Radiyallah-u anh)- 18

Resulullah Kur’an-i Kerim’in hepsinin tefsirini Eshab (r.anhum) ine bildirmiştir. Kur’an-i Kerim’in tefsiri için lazım olan bütün ilimleri, Hazreti Eb’u Bekir (r.a.) de mevcuttu.

Yaşadığı zamanda Kureyş’in âlimi olarak tanınırdı. Gayet güzel konuşur, Arap dilinin belâgatına da vakıftı.

Resulullah (a.s.v.) çok feyizlere kavuşmuş, Kur’an-i Kerim’in manasına ve hakikatına ait bütün bilgileri bizzat O’ndan almıştır. Kur’an-i Kerim’den hüküm çıkarmak hususunda üstün bir kudret ve maharet sahibi idi. Ayet-i Kerimelerin ve hadis-i şeriflerin mana ve hakikatlarına hakkıyla muttali (öğrenmiş) idi.

Eshab-i Kiram’ın ve Tabiinin âlimleri, birçok ayet-i kerimelerin tefsirini O’ndan alıp bildirmişlerdir.

Hazreti Ebû Bekir (r.a.) in hadis ilminde de üstün bir hizmeti olmuştur. Resulullah (a.s.v.) in her haline ve her işine pek yakından vakıf bulunuyordu.

Eshab-i Kiram (r.anhum), birçok mes’elede Resulullah (a.s.v.) ın nasıl haraket etiğini Ebû Bekir (r.a) den soruyordu. Kendisinden, Hazreti Ömer bin Hattab, Osman bin Affan, Aliyyül-Mürteza, Abdurrahman bin avf, Abdullah bin Mesud, Abdullah ibni Abbas, Abdullah ibni Ömer, Hüzeyfetül-Yemâni, Zeyd bin Sabit (r.anhum.) ve daha bir çok sahabi hadis-i şerif rivayet etmişlerdir.

Resul-i Ekrem (Sallallahu alayhi ve selem) in vefatından sonra hemen hilafet işlerine başlaması ve meşgüliyetinin çok olması ve her işittiğini rivayet edecek kadar uzun yaşamamış olması sebebiyle rivayet ettiği hadis-i şeriflerin sayısı azdır. Bunların 142 adet olduğu kaynak eserlerde zikredilmektedir.

Resulullah Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) den bizat işiterek rivayet ettiği hadis-i şeriflerin bazıları şunlardır;

-“Misvak ağız temizlemeğe, Cenab-i Hakk’ın rızasına kavuşmağa vesiledir.”

Resulullah Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) den bizat işiterek rivayet ettiği hadis-i şerif;

-“Allah-u Teâlâ’dan ömrünüzün başında ve sonunda afiyet ve yakîn isteyiniz.”

Resulullah Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) den bizat işiterek rivayet ettiği hadis-i şerif;

-“İmamlar (halifeler) Kureyştendir.”

Resulullah Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) den bizat işiterek rivayet ettiği hadis-i şerif;

-“Doğruluğa ve iyiliğe dikkat edin, zira bu ikisi Cennete götürür. Yalandan ve kötülükten sakının, zira bunlar cehenneme götürür.”

Resulullah Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) den bizat işiterek rivayet ettiği hadis-i şerif;

-“Peygamberler miras bırakmazlar. Onların bıraktıkları sadakadır.”

Resulullah Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) den bizat işiterek rivayet ettiği hadis-i şerif;

-“Peygamberler, ruhunun kabz olunduğu yere (vetaf ettikleri yere) defin olunurlar.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ebû Bekir Sıddık (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Bi’a-tür-Rıdvan (Hüdeybiye)

Hazreti Ebû Bekr-i Sıddık (Radiyallah-u anh)- 19

Ebû Bekr-i Sıddık (r.a.) ın, Fıkıh ilminde üstün bir yeri vardır. Eshabi Kiram (r.anhum) ın en büyük fakihlerindendi. Resul-i Ekrem (a.s.v.) in zamanında bile Fetva verirlerdi.

Resulullah (a.s.v.) tan yayılan bütün ilimlere ve feyizlere Ayna olmuştu. İslami ilimlerin her mes’elesini bilirdi. (ve hükümlerinin hepsine hakkıyla vakıftı) Eshab-i Kiram (r.anhum) in içinde“Fukaha-i seb’a” adı ile meşhur olan yedi büyük âlimden biri de Hazreti Ebû Bekir (r.a.) idi.

Fetvalarının adedi itibariyle bunların mutavasıtlarındandı. Kendi hilafeti devrinde kurulan dini müesseselerden (kuruluşlardan) biri de, “iftâ makamı” (fetva makamı) idi.

Bu kuruluşun en önemli görevi, fıkhı (dini meseleleri araştırıp, tetkik ve tahkik edip), dini hükümlerden icma’ ın (birliğin) hasıl olmasına çalışmaktı.

Müslümanların sorularına cevap vermek suretiyle, hem onlara faydalı olunuyor, hem de, ilmin gelişmesi temin ediliyordu (sağlanıyordu) İslamiyetin zimmılere (gayri Müslim vatandaşlara) tanıdığı bütün haklar eksiksiz yerine getirilmekteydi.

Hazreti Ebû Bekir (r.a.), tasavvuf iliminin bütün yüksek marifetlerine kavuşmuştu.

Resulullah (a.s.v.) ın kalbine akıtılan feyizlerin, marifetlerin hepsi O’na da verilmişti. Resulullah (a.s.v.) tan sonra Allah-u Teâlâ’yı en iyi tanıyan ve en çok ibadet eden O’dur.

Tasavvuf, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ın izinde bulunmak, O’nun gösterdiği yoldan ayrılmamaktır. İnsanların yaratılışları ayrı ayrı olduğu için Tasavvuf Yoları da ayrılmıştır.

Bu ümmetin sonra gelen evliyası, Resulullah (a.s.v.) tan gelen feyizlere, nurlara iki yoldan kavuşmuştur. Birisi nübüvvet yolu, diğeri de vilayet yoludur.

Müslümanlar, nübüvvet yolunun bütün marifetlerine, Hazreti Ebû Bekir (r.a.) Vasitesi ile kavuşmuşlardır. Eshab-i Kiram (r.anhum) in hepsi, Allah-u teâlâ’ya bu yoldan kavuştular.

Ebû Bekir sıddık (r.a.), neseb ilminde de yükselmişti. Arapların soylarına ait vak’aları (olayları) en iyi bilendi. Aralarındaki kan davalarını haleder, O’nun hakemliğine ve kararlarına itirazları olmazdı.

Hazreti Ebû Bekir (r.a.) in faziletleri, üstünlükleri çoktur. Bunların her biri, Kur’an-i Kerim’in, hadis-i şeriflerin ve eshab-i Kiram (r.anhum) ile diğer din âlimlerinin haber vermesiyle anlaşılmıştır.

Bu ümmet içinde, Peygemberimiz (a.s.v.) den sonra olma seadetinin sahibi, Ebû Bekir sıddık (r.a) dır. çünkü dini kuvvetlendirmek ve Peygamberlerin efendisine yardım etmek için, malını dağıtmakta, cihad etmekte ve şanını, şerefini kaybetmekte, öncelerin öncesi odur.

Ebû Bekir Sııdık (r.a.) ın diğer müslümanların en üstünü olmasının sebebi, imana gelmekte, malının çoğunu ve canını feda etmekte ve her türlü hizmette, başkalarının önünde bulunmasıdır.

Hadid suresinin onuncu ayetinde;

-”Mekke-i Mükerreme’nin fethinden önce malını veren ve cihad eden kimseye, fetihden sonra malını dağıtan ve cihad edenden daha büyük derece vardır. Allah-u Teâlâ hepsine Cennet’i va’d etti.” ayeti kerimesi, onun için indirilmiştir.

Ve yine Tevbe suresinin yüzüncü ayetinde;

-”Önce iman’a gelenlerden, her fazilette öne geçenlerden, hem Mekke’den gelen Muhacirlerden, hem de Medine’de bunları karşılayıp, yardım eden Ensar’dan, önde olanlardan ve iyilikte bunların izinde gidenlerden Allah-u Teâlâ razıdır. Onlar da, Allah-u Teâlâ’dan razıdır. Allah-u Teâlâ, onlara cenneti hazırladı. Cennette sonsuz kalacaklardır.” buyuruldu.

Fetih Suresi onsekizinci ayetinde;

-“Ağaç altında, sana söz veren mü’minlerden, Allah-u teâlâ elbette razıdır.” Müjdesine, Ebû Bekir (r.a.) da dahildir.

Nitekim resulullah (a.s.v.) de;

-“Ağaç altında benimle sözleşenlerden hiçbiri cehenneme girmez!” Buyurdu.

Bu sözleşmeye “Bi’at-ür-Rıdvan denir. Çünkü Allah-u teâlâ, bunlardan razıdır. Bunlar, bindörtyüz kişi idi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ebû Bekir Sıddık (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Sevr Mağarası (Mekke)

Hazreti Ebû Bekr-i Sıddık (Radiyallahu anh-u)-20

Bedir Gazâsında, Ramazan-i Şerifin onyedinci Cuma günü, Ramazan ayının öğle sıcağında, iki taraf hucum etmişti.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem), Ebû Bekir, Ömer, Ebû Zer, Sa’d ve Sa’id ile (r.anhum) kumanda yerine oturmuştu. İslam askeri sıkıntı çekiyordu. Sa’d ve Sa’id (r.anhum) i yardıma gönderdi. Sonra Ebû Zer (r.a.) i gönderdi. Sonra Hazreti Ömer (r.a.), gönderdi. Bir saat geçti Ebû Bekir (r.a.), sıkıntının azalmadığını görerek, kılıcını çekip, atını sürerken,

Resul-i Ekrem (Sallallahu alaeyhi ve selem) elinden tutup;

-“Yanımdan ayrılma Ya Ebâ Bekir! Bedenime ve kalbime gelen her sıkıntı, senin mübarek yüzünü görmekle hafifliyor. Seninle kalbim kuvvetleniyor.” Buyurdu.

Hicretten evvel altı köle âzad etmiştir. Yedinci olarak Bilâl-i Habeş (r.a.) i azad edince, hakkında ‘Leyl suresi’ onyedinci;

-“Takva sahibi olan Cehennem ateşinden uzaklaştırılacaktır.” Ayet-i kerimesi indirildi.

İbn-i Ömer (r.a.) Resulullah (s.a.v.) dan bildirdi. Rsulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) e;

-“Sen benim havuz başında ve mağarada arkadaşımsın.” Buyurdu.

Resulullah (a.s.v.) kafirlerden mağarada saklanınca, gizli ve aleni her şeyine vakıf olan sadece Ebû Bekir (r.a.) idi. O ise, Sadık, sıddık, muhlis nü’minlerdendi. Halini bildiği için, bu korkulu yerde onunla arkadaşlığı o tercih etti.

Demek ki, Allah-u Teâlâ Habibine, başka akraba ve yakınlarını değil, özelikle Hazreti Ebû Bekir Sıddık (r.a.) ı arkadaş etti. Bu özellik Ebû Bekir (r.a.) in şerefini ve diğerlerinden üstün olduğunu göstermektedir.

Hazerde ve seferde Resulullah (s.a.v.) dan hiç ayrılmadı, hep yanında bulundu. Bu da Resulullah (s.a.v.) a olan sevgisinin doğruluğunu, O’nun arkadaşı olduğunun açık delilidir. Resulullah (s.a.v.) ı o kadar severdi ki, malını, canını, her şeyini O’nun için feda etmiş ve her an fedâya hazır halde idi.

Tevbe suresi kırkıncı;

-“Mekke kafirleri onu mekke’den çıkardıklarında ikinin ikincisi, (Yani Hazreti Ebu Bekir) ile mağaradaydılar.” Ayeti ile Allah-u Teâlâ onu, Resulullah (a.s.v.) in ikincisi kıldı. Bunda Hazreti Ebû Bekir (r.a.) için son derece üstünlük vardır.

Bazı âlimler,

-“Hazreti Ebû Bekir (r.a.), çoğu zaman Resulullah (a.s.v.) in yanında idi,” dediler.

Resulullah (s.a.v.) insanları iman’a davet etti. Ebû bekr-i Sıddık (r.a.) iman edenlerin birincisi oldu. Böylece iman’da O’nun  ikincisi oldu. Sonra Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) insanları Allah’a ve Resulü (s.a.v.) ne iman’a çağırdı. Birçokları bu çağrıyı kabul etti. Böylece davette de  ikincisi oldu. Her savaşta Resulullah (s.a.v.) ın yanında idi. Bedir’de de O’nun      ikincisidir. Resulullah (s.a.v.) hastalanınca O’nun yerine insanlara imâm olup, öne geçti. Bu hususta da  ikinci oldu. Resulullah (s.a.v.) dan sonra O’nun türbesine defin olunmada da  ikincisi oldu. Bunlar hep O’na    en yakın olma delilleridir.

Allah-u teâlâ Resulü (a.s.v.) nün arkadaşı olarak, hazreti Ebû Bekir (r.a.) i Kur’an-i kerim’de bilhassa bildiriyor ve;

-“O vakit Peygamber, arkadaşına, Mahzun olma!” diyordu. Buyuruyor.

Üçüncüleri Allah-u teâlâ idi. Allah-u Teâlâ’nın kendisiyle olduğu bir kimse ise, şüphesiz, şeref ve fazilet yönünden diğerlerinden üstündür.

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ebû Bekir Sıddık (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu