‘nefis muhasebesi’ olarak etiketlenmiş yazılar
Kendi nefsini bilmek- 4
29 Haziran 2008Kasyan (Navale sipi)
Kendi nefsini bilmek- 4
Kalbin askerlerini uzun uzun anlatmak çok sürer. Maksadı bir misal ile sana bildireyim:
Beden bir şehre benzer.
El, ayak ve azalar şehrin san’at erbabı gibidir.
Şehvet, Maliye müdürü gibidir.
Gazab, şehrin emniyet amiri gibidir.
Kalb, bu şehrin padişahıdır.
Akıl ise, Padişahın veziridir.
Padişahın bunların hepsine ihtiyacı vardır. Memleketin idaresi ancak bunlarla yürür.
Fakat Maliye müdürü olan şehvet, yalancıdır, sebepsiz yere başkalarının işine karışır ve saçma sapan konuşur. Vezir olan aklın söylediklerine muhalefet eder. Şehvet daima memlekette olan bütün malları toplamak, almak ister.
Emniyet müdürü mesabesinde olan gazap, şerir, şiddetli, azgın ve serttir. Herkesi öldürmek, her şey’i kırmak, dökmek ister.
Bunun gibi, şehrin padişahı daima veziri ile meşveret ederse, yalancı ve tama’kar Maliye müdürünü hırpalarsa, onun vezire uymayan sözlerini dinlemez, emniyet müdürünü onun peşine takıp sebepsiz ve lüzümsüz iş görmekten onu meneder, emniyet müdürünü, yapmak istediği haksızlıklardan dolayı döver ve incitirse, memlekette asayiş ve nizam olur.
Bunun gibi, kalb padişahı, veziri olan aklın işareti ile iş yaparsa, şehvet ve gaabı zabt-u rabt altına alıp akla uymalarını emrederse, aklı onlara tabi eylemezse, beden memleketinin işlerini düzgün olur.
Saadet yolu ve Allah-u Teala (c.c.) ya kavuşma yolu kapanmamış olur. Eğer aklı, şehvet ve gazaba esir ederse memleket harap olur. Padişah, bedbaht olup HELAK OLUR.
Bundan önceki anlattıklarımızdan, şehvet ve gazabın, yemek – içmek ve bedeni korumak için yaratıldığı anlaşıldı. Demek ki, her ikisi de bedene hizmet ediyorlar.
Yemek ve içmek, bedenin yemidir, gıdasıdır. Beden duygulara hamal olarak yaratılmıştır. O halde beden, hislere (duygulara) hizmet ediyor. Duygular ise, aklın haber toplaması için birer casus olarak yaratılmıştır. Böylece onun tuzağı olurlar. Onların vasıtasıyla, Allah-u Teala(c.c.) nın sun’undaki hayranlık verici şeyleri bilir.
Demek ki;
Duygular, akla hizmet ediyorlar. Akıl ise KALB İÇİN YARATILMIŞ olup onun mumu ve kandili olmak, ona ışık tutmak içindir. Bunun nuru ile Allah-u Teala (c.c.) yı görür. Kalbin cenneti budur.
Şu halde, akıl da kalbın hizmetçisi oldu. Kalb ise, Allah-u Teala (c.c.) nın CEMALINA bakmak için yaratmışlardır. O bununla meşgül olunca köle ve hizmetçiler de o huzurda bulunmuş olur. Allah-u Teala (c.c.) bunun için buyuruyor:
-“Cinleri ve insanları, yalnız bana ibadet etmeleri ve beni tanımaları için yarattım.” Zariyat -56
Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Akla hizmet eden duygularımızla haraket etmeyi, Kalb için yaratılmış olan aklımızla haraket etmeyi Taki; O’nun (c.c.) cemalını müşahada etmeyi İHSAN eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Kendi nefsini bilmek- 5
29 Haziran 2008Çağ-Çağ deresi (Nusaybin)
Kendi nefsini bilmek- 5
Demek kalbi yaratıllar ve bu memleket ile askeri ona verdiler. Bu binek vasitasiyle toprak aleminden, a’la-yı illiyine sefer eylemesi için, bu beden bineğini ona esir eylediler. Bu ni’metin hakkını gözetmek ve kulluk şartlarını yerine getirmek isterse padişah gibi, memleketinin ortasında oturmaya layık olur. Allah-u Teala (c.c.) ya döner ve maksadı Allah (c.c.) olur.
Ahiret vatanı ve devamlı duracağı yeri;
Dünya-yı konak yeri; bedeni binek vasıtası; elini, ayağını ve diğer organlarını hizmetçi, aklını vezir, şehvetini maliye müdürü, gazabını emniyet müdür, duygu organlarını istihbarat memuru eyler. Her birine bir başka yerde vazife verir. O, o şehrin haberlerini toplar.
Beynin ön tarafında bulunan hayal kuvvetini, istihbarat şefi yapar. Böylece istihbarat memurlerinin getirdiği bütün haberler onda toplanır. Beynin arkasında bulunan ezberleme kuvvetini emniyet amiri yapıp, istihbarat vasıkalarını, istihbarat şefinden alır, muhafeze eder ve zamanında akıl vezirine arz eder.
Memleketten gelen haberlere göre vezir, memlekettin tedbirini ve padişahın sefer hazırlıklarını sağlar. Askerlerden biri gibi görünür. Şehvet, gazab ve diğerleri padişaha baş kaldırırsa, ona itaat etmezlerse ve ona giden yolu tutarlarsa, onlarla cihad etmek, yola getirmek çaresiyle meşgül olur.
Onları öldürmek istemez. Çünkü onlar olamadan memleket işleri yürümez. Burada tedbir onları itaat etmeğe zorlamaktır. Böylece, ilerde vaki olacak seferde, ona düşman değil, dost ve yardımcı olurlar. Hırsız ve yol kesici değil. Böylece yaparsa kurtulur, said olur. Ni’metin hakkını vermiş olur. Bu ni’metin mükafatına vaktında kavuşur. Eğer buna muhalif haraket ederse, baş kaldıran düşmanlarla ve yol kesicilerle anlaşırsa, padişahın ni’metine küfür etmiş olur. Şaki olur. İşlediği suçun cezasını bulur.
İnsan kalbının içinde bulunan bu iki asker ile alakası vardır. Her birinden bir sıfat ve ve bir ahlak kendisinde hasıl olur. Bu ahlaklardan bazısı KÖTÜ olur; Onu helak eder. Bir kısmı iyi olur; Onu saadete kavuşturur. Bu ahlakın tamamı çok ise de dört ana esasta toplanmıştır.
Bunlar;
Hayvan,
Canavar,
Şeytan
Ve melek ahlakları sıfatlarıdır.
Kendisine yerleştirilmiş olan ŞEHVET ve HIRS sebebiyle hayvanlara ait işler yapar.Yemeği ve cimayı çok fazla istemek gibi. Hışım sebebi ile köpek, kurt ve aslanların yaptığını yapar. Vurmak , öldürmek, eliyle ve diliyle insanlara musallat olmak gibi.
Hile, aldatma, SURET-İ HAKTAN GÖRÜNÜP Kandırma, karıştırma insanlar arasında fitne fesat çıkarma sebebiyle şeytanların yaptığını yapar. Kndisine verilmiş AKIL sebebiyle de, Meleklerin yaptığını yapar. İlim ve salahı sevmek. Kötü ve çirkin şeylerden sakınmak, insanları barıştırmak, kendini süfli (alçak, adi) işlerden uzak tutmak, Amellerin ma’rifeti ile SAD olmak, cehalet ve bilgisizlikten utanmak gibi.
Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri AKIL denen Cevher, İLİM denen bitmeyen ve tükenmeyen hazine ile istişare edip Meleklerin amelleriyle amel eden kullarından eylesin. AMİN
Fuad Yusufoğlu
Tevbe-i Nasuh
05 Temmuz 2008Girnavas şelalesi (Nusaybin)
Abdullah bin Ömer (r.a.) şöyle der:
-”Kim ki, yapmış olduğu günahı hatırlar ve ondan dolayı; kalbi korkudan titrerse, onun günahı levh-i mahfuz’dan kaldırılmıştır.”
Rivayet edilir ki,
Biri Adullah bin Mesud (r.a.) a sordu:
-”Ben bir günah işledim. Tevbe edersem Allah (c.c.) kabul eder mi?”
İbni Mesud (r.a.) adamdan yüzünü çevirdi, cevap vermedi. Sonra dönüp adama bakınca gözlerinden yaşlar aktığını gördü.
Bunun üzerine İbni Mesud (r.a.) adama şöyle dedi:
-”Cennetin sekiz kapısı vardır. Hepsı açılıp kapanır. Ancak Tevbe kapısı kapanmaz. Kapının kapanmaması için bir melek bırakılmıştır. Tevbe et Me’yüs olma .”
İbni Abbas (r.a.) dan rivayet edilmiştir. Resülullah (a.s.v.) buyurdu:
Kul tevbe ettiği zaman, Allah (c.c.) onun tevbesini kabul eder, günahları yazan meleklere o günahı unutturur. Azalarına da yaptıkları günahı unutturur. Yer yüzünde ki, günahı işlediği yeri de, gökteki makamı nı da unutturur. Bunlara kulun günahlarını unutturur ki, kiyamet günü kulun aleyhine şehadet edecek kimse bulunmasın.
Tevbe-i Nasuh:
Kulun içten, dıştan pişman olarak ve bir daha o günahi işlememeğe azmetmek suretiyle yapılan tevbedir. Allah (c.c.) kabul buyurduğu tevbe de işte böyle olanıdır.
Zahiren tevbe edip, içten pişman olamayanın halı buna benzer:
Bir mezbele ki üzerine atlas örtülmüş, İnsanlar ona baktıklarında imrenirler. Fakat örtü mezbelenın üzerinden kaldırıldığında insanlar ondan tiksinirler ve yüz çevirirler. İşte ihlassız, dıştan ibadet edenlerin halı de böyledir. İnsanlar onlara gıpta ederek bakarlar, fakat kiyamet günü perdeler kaldırıldığında melekler onlardan kaçarlar.
Bunun içindir ki;
Resülullah (Sallallahu aleyhi sellem) buyurulmuştur:
-Şüphesiz , Alah (c.c.) sizin şeklinize, kiyafetinize bakmaz. Belki Allah (c.c.) sizin kalblerinize bakar.
İbni Abbas (r.a.) ın şöyle dediği rivayet edilir:
-Nice tevbe eden vardır ki, kıyamet günü tövbe ettiğini sanarak gelir, Halbuki tevbe etmiş değildir. Çünkü o, pişmanlık günahı tekrar işlememeğe azm etmek;”
-”Hakkını yediği kimselere imkan dahilinde haklarını iade etmek, mümkün değilse hellallaşmak, bu da mümkün değilse onun için dua yapmak suretiyle tevbe kapılarını kuvvetlendirmektir.
Ebulleys’in (k.s.) tefsirinde de böyledir:
Akıllı olan kimseye yaraşan odur ki; geçmiş günahlara tevbe etsin. Allah (c.c.) yaklaştıracak ve ahiret gününden kurtaracak güzel amelleri düşünsün .Tevbe etmekte acele ederek, boş amelleri bırakarak Allah (c.c.) ın zikrine devam etsin. Allah (c.c.) ın yasak kıldığı şeyleri terk etsin. Nefsın heva ve hevesine, şehevi isteklere uymuyarak, nefsi sabretmeye davet etsin.
Nefis bir puttur. Kim ki nefsine taparsa o kimse puta tapmış olur. Kim ki Allah (c.c.) a İHLAS ile ibadet ederse, işte o kimse nefsi tepelemiş olur.
Rivayet edilir ki;
Bir gün Malik bin Dinar (k.s.) Basra sokaklarındayken bir incir gördü, canı çekti parası bulunmadığı için ayakkabısını çıkarıp bakkala verdi . Bir miktar vermesini istedi. Bakal ayakabının bir işe yaramıyacağını söyleyerek incir vermedi.
Malik bin Dinar (k.s.) çekip gittikten sonra;
Bir adam bakkala;
-”Bunu kim olduğunu bilmiyormusun ?” deyince ,
Bakkal;
-”Hayır.” diye cevab verdi .
Adam;
-”O incir vermediğin zat Malik bin Dinar (k.s.) dır.” denilince,
Bakkal hemen bir tabağa incir koyarak kölesinin eline verdi ve ona şöyle dedi.:
-”Eğer bunu senden alırsa seni azad edeceğim.”
Bunun üzerine köle koşarak, Malik Bin dinar (k.s.) a yetişti ve
-”Bunu benden kabul ediniz, buyurun” dedi.
Malik bin Dinar (k.s.) inciri almadı .
Köle;
-”Buyurun kabul ediniz, eğer kabul ederseniz azad edileceğim.” dedi.
Malik bin Dinar (k.s.);
-Eğer senden bunu kabul edersem sen azad olunacaksın ama ben azap göreceğim.
Köle israr edince Malik bin Dinar (k.s.) şöyle dedi:
-”Ben incir için dinimi satmamaya yemin ettim. İnciri ancak kiyamet günü yerim.”
Gene Rivayet edilir ki;
Malik bin Dinar (k.s.) Ölüm hastalığına yakalanmıştı. Ağır hasta iken canı bir kase bal, süt içine katarak sıcak pide ile tirit yapıp yemek istedi. Hizmetçisi gidip istediğini getirdi. Malik bin Dinar (k.s.) Sütle karıştırılmış bal kasesini eline alarak ona baktı, baktı
Ve kendı kendıne;
-Ey nefis, otuz sene sabrettin. Şimdi ise ömründen bir saat kadar bir şey kalmıştır.”
Deyip elindeki kaseyi yere fırlattı. Sabretti, nefsinin isteğini yerine getirmedi. Böylece ahrette irtihal buyurdu..
Mükaşefetül kulub (İmam-i Ğazali)
Allah(c.c.) bizleri ve sizleri ; kendi nefislerine hakım olan kullarından eylesin. AMİN
Fuad yusufoğlu