‘Riyazus-Salihin Sabır’ olarak etiketlenmiş yazılar

Ayasofya Cami-i nın bir başka görünüşü (İstanbul)

باب الصبر-3

SABRIN FAZİLETİ HAKKINDA AYET VE HADİSLER:

قال اللَّه تعالى : { يا أيها الذين آمنوا اصبروا وصابروا } .

Allah-u Teâla şöyle buyuruyor:
-“Ey İman edenler! Sabrediniz ve sabırda düşmanları geçiniz.”
Al-i İmran Suresi Ayet:200

وقال تعالى : { ولنبلونكم بشيء مِنْ الخوف والجوع ونقص مِنْ الأموال والأنفس والثمرات، وبشر الصابرين } .

Allah-u Teâla şöyle buyuruyor:
Behemehal sizi, biraz korku, biraz açlık ve biraz mal, can ve mahsul eksikliği ile sınarız. Sabredenleri müjdele.”

وقال تعالى : { إنما يوفى الصابرون أجرهم بغير حساب } .

Allah-u Teâla şöyle buyuruyor:
-“Sabr edenlerin alacakları ecir, muhakkak hesabsızdır.”
Zümer Suresi Ayet 10

وقال تعالى: { ولمن صبر وغفر إن ذلك لمن عزم الأمور } .

Allah-u Teâla şöyle buyuruyor:
-“Her kim sabreder ve suç bağışlarsa, bu haraket arzu edilen en iyi işlerdendir.”
Şûrâ suresi Ayet: 43

وقال تعالى: { استعينوا بالصبر والصلاة إن اللَّه مع الصابرين } .

Allah-u teâla şöyle buyuruyor:
-“Sabr etmek ve namaz kılmak sûretiyle yardım dileyiniz. Muhakkak ki Allah sabr edenlerle beraberdır.”
Bakara suresi Ayet: 153.

وقال تعالى: { ولنبلونكم حتى نعلم المجاهدين مِنْكم والصابرين } .

Allah-u teâla şöyle buyuruyor: İçinizden mücâhede edenler, sabr gösterenler belli oluncaya kadar elbette sizi deneriz.”
Muhammed Suresi Ayet 31.

والآيات في الأمر بالصبر وبيان فضله كثيرة معروفة.

Sabrın emir ve fazîletini beyan eden âyetler çoktur ve hepsi de mâruftur.

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINEVLERİ

Devam edecek…

Çağ-Çağ deresi (BOR)-Nusaybin

Hadis 25:

25- وعن أبي مَالِكٍ الْحَارِثِ بْنِ عَاصِم الأشْعريِّ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « الطُّهُورُ شَطْرُ الإِيمَان ، وَالْحَمْدُ للَّه تَمْلأَ الْميزانَ وسُبْحَانَ الله والحَمْدُ للَّه تَمْلآنِ أَوْ تَمْلأ مَا بَيْنَ السَّموَات وَالأَرْضِ وَالصَّلاَةِ نورٌ ، والصَّدَقَةُ بُرْهَانٌ ، وَالصَّبْرُ ضِيَاءٌ ، والْقُرْآنُ حُجَّةُ لَكَ أَوْ عَلَيْكَ . كُلُّ النَّاس يَغْدُو، فَبِائِعٌ نَفْسَهُ فمُعْتِقُها ، أَوْ مُوبِقُهَا» رواه مسلم .

Hadis 25:

Ebû Mâlik el Hâris b. Âsım el Eş’ari radiyallah-u anh’den rivayet edildiğine göre, Peygamber aleyhis-selam şöyle buyurmuştur:

-“Arınmak imanın yarısıdır. El- Hamdü li’llâh sözü, mîzânı doldurur. Sübhânâ’llah ve’l Hamdü li’llah cümleleri de yerle gök arasını doldurulur. Namaz nûrdur. Sadaka bürhândır. Sabır, aydınlıktır. Kur’an senin lehine yâhud aleyhine hüccettir. Herkes sabahlayın işine, gücüne çıkar da kendisini satar; (İnsan iyilik peşinde koşarsa kendisini kurtarır, fenalık peşinde koşarsa kendisini helâk eder.) ya kazanır, ya kaybeder.

(Hadisi, Müslim rivayet etmiştir.)

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINEVLERİ

Devam edecek…

Geliye Şam’e mevki-i  Navale (Nusaybin)
Hadis 26:

26- وَعَنْ أبي سَعيدٍ بْن مَالِك بْن سِنَانٍ الخُدْرِيِّ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا أَنَّ نَاساً مِنَ الأنصَارِ سَأَلُوا رَسُولَ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم فأَعْطاهُم ، ثُمَّ سَأَلُوهُ فَأَعْطَاهُمْ ، حَتَّى نَفِد مَا عِنْدَهُ ، فَقَالَ لَهُمْ حِينَ أَنَفَقَ كُلَّ شَيْءٍ بِيَدِهِ : « مَا يَكُنْ مِنْ خَيْرٍ فَلَنْ أدَّخِرَهُ عَنْكُمْ ، وَمَنْ يسْتعْفِفْ يُعِفَّهُ الله وَمَنْ يَسْتَغْنِ يُغْنِهِ اللَّهُ ، وَمَنْ يَتَصَبَّرْ يُصَبِّرْهُ اللَّهُ . وَمَا أُعْطِىَ أَحَدٌ عَطَاءً خَيْراً وَأَوْسَعَ مِنَ الصَّبْرِ » مُتَّفَقٌ عَلَيْهِ .

Hadis 26:

Ebû Said Sa’d b. Malik, b. Sinan el-Hudri radiyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Ansâr’dan bir cemaat, Peygamber aleyhis-selam’dan mal istediler;

O da verdi. Tekrar istediler; yine verdi. Nihayet yanındeki mal biti. ELİNDEKİ OLAN HER ŞEYİ VERDİKTEN SONRA ONLARA ŞÖYLE BUYURDU;

-“Yanımda mal olaydı sizden esirgemezdim. Tese’ülden sakınmak isteyenleri Allah afif kılar. Halktan müstağnı olmak isteyenleri de Allah zengin eder. Bir kimse sabretmek isterse, Allah ona sabır verir. Hiç bir kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha geniş bir şey verilmemiştir.”

(Hadisi, Buhari ve Müslim rivayet etmişlerdir.)

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINEVLERİ

Devam edecek…

Geliye Şam’e mevki-i Navale (Nusaybin)
Hadis 27:

27- وَعَنْ أبي يَحْيَى صُهَيْبِ بْنِ سِنَانٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ : قَالَ رَسُولُ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : «عَجَباً لأمْرِ الْمُؤْمِنِ إِنَّ أَمْرَهُ كُلَّهُ لَهُ خَيْرٌ ، وَلَيْسَ ذَلِكَ لأِحَدٍ إِلاَّ للْمُؤْمِن : إِنْ أَصَابَتْهُ سَرَّاءُ شَكَرَ فَكَانَ خَيْراً لَهُ ، وَإِنْ أَصَابَتْهُ ضَرَّاءُ صَبَرَ فَكَانَ خيْراً لَهُ » رواه مسلم .

Hadis 27:

Ebu Yahyâ Suheyb b. Sinan radiyallahu- anh’ den rivayet edildiğine göre: Peygamber aleyhis-selam şöyle buyurdu, demiştir.

-“Mü’minin işi teaccübe şâyândır. Zira işinin hepsi onun için hayırlıdır. Bu meziyet yalnız mü’mine mahsustur. Zira o sevinirse şükreder. Bu ise onun için hayırdır. Başına bela gelirse sabreder. Bu da onun için hayırlıdır.”

(Hadisi, Müslim rivayet etmiştir.)

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINEVLERİ

Devam edecek…

Kasyan ziyareti Navale (Nusaybin)

Hadis 28:

28- وعنْ أَنسٍ رضِيَ الله عنْهُ قَالَ : لمَّا ثقُلَ النَّبِيُّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم جَعَلَ يتغشَّاهُ الكرْبُ فقَالتْ فاطِمَةُ رَضِيَ الله عنْهَا : واكَرْبَ أبَتَاهُ ، فَقَالَ : « ليْسَ عَلَى أبيك كرْبٌ بعْدَ اليَوْمِ » فلمَّا مَاتَ قالَتْ : يَا أبتَاهُ أَجَابَ ربّاً دعَاهُ ، يا أبتَاهُ جنَّةُ الفِرْدَوْسِ مأوَاهُ ، يَا أَبَتَاهُ إِلَى جبْريلَ نْنعَاهُ ، فلَمَّا دُفنَ قالتْ فاطِمَةُ رَضِيَ الله عَنهَا : أطَابتْ أنفسُكُمْ أَنْ تَحْثُوا عَلَى رسُول الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم التُّرابَ ؟ روَاهُ البُخاريُّ .

Hadis 28:

Enes bin Malik radiyallahu anh’den şöyle dediği rivayet olunmuştur:

Peygamber aleyhis selam’ın hastalığı ağırlaşıp da kendisini sıkıştırmaya başlayınca, Fatima radiyallahu anha:

-“Vah babacığım, sıkıntın ne kadar büyük.” Dedi.

Bunun üzerine Resül-i Ekrem sallallahu aleyhi ve selem:

-“Bu günden sonra artık baban için sıkıntı yoktur.” Buyurdu.

Peygamber aleyhis-selam ebediyete göçünce Hazreti Fatima (radiyallah-u anha);

-“Babacığım, Allah’ın davetine icâbet etti. Vah babacığım, varacağı yer FİRDEVS BAHÇESİDİR. Babacığım, derdimizi artık Cebrâil’e yanacağız.” Dedi.

Peygamber aleyhis-selam defn edilince de Hazret-i Fatima (Radiyallah-u anha);

-“Peygamber (aleyhis-selam) ın üzerine toprak atmağa gönlünüz nasıl râzı oldu?” dedi.

(Hadisi Buhari rivayet etmiştir.)

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINEVLERİ

Devam edecek..

Kasyan ziyareti Navale (Nusaybin)

Hadis 29:

29- وعنْ أبي زيْد أُسامَة بن زيد حَارثَةَ موْلَى رسُول الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم وحبَّهِ وابْنِ حبِّهِ رضـِيَ الله عنهُمَا ، قالَ : أَرْسلَتْ بنْتُ النَّبِيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : إنَّ ابْنِي قَدِ احتُضِرَ فاشْهدْنَا ، فأَرسَلَ يقْرِئُ السَّلامَ ويَقُول : « إن للَّه مَا أَخَذَ ، ولهُ مَا أعْطَى ، وكُلُّ شَيْءٍ عِنْدَهُ بأجَلٍ مُسمَّى ، فلتصْبِر ولتحْتسبْ » فأرسَلَتْ إِليْهِ تُقْسمُ عَلَيْهِ ليأْتينَّها. فَقَامَ وَمَعَهُ سَعْدُ بْنُ عُبادَةَ، وَمُعَاذُ ابْنُ جَبَلٍ ، وَأُبَيُّ بْنَ كَعْبٍ ، وَزَيْدُ بْنِ ثاَبِتٍ ، وَرِجَالٌ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ ، فَرُفِعَ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم الصبيُّ ، فأقعَدَهُ في حِجْرِهِ ونَفْسُهُ تَقعْقعُ ، فَفَاضتْ عَيْناهُ ، فقالَ سعْدٌ : يَا رسُولَ الله مَا هَذَا ؟ فقالَ: « هَذِهِ رَحْمةٌ جعلَهَا اللَّهُ تعَلَى في قُلُوبِ عِبَادِهِ » وفي روِايةٍ : « في قُلُوبِ منْ شَاءَ مِنْ عِبَادِهِ وَإِنَّمَا يَرْحَمُ اللَّهُ منْ عِبَادِهِ الرُّحَمَاءَ » مُتَّفَقٌ عَلَيْهِ .
وَمَعْنَى « تَقَعْقَعُ » : تَتحَرَّكُ وتَضْطَربُ .

Hadids 29:

29- Harise oğlu Zeyd’in oğlu Üsame radiyallah-u anh’den rivayete göre, (ki Ebu Zeyd denmekle mâruftur ve Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in dostu ve azadlısının oğlu ve çok sevdiği bir zattır) Resûl-i Ekrem aleyhis selam’ın kızı babasına:

-“Oğlum ölmek üzeredir, bize kadar gelmenizi rica ederim, diye haber gönderdi. Resûl-i Ekrem aleyhis selam kızına selam gönderdi ve;

-“Veren de, alan da Allah’dır. O’NUN KATINDA, HER ŞEYİN VAKTİ MUAYYENDİR. Binâenaleyh sabır etsin ve Allah’dan ecir beklesin, buyurdu.

Bunun üzerine Peygamber efendimiz aleyhis-selam’ın kızı;

-“And veriyorum, behemehal gelsin,” diye babasına tekrar haber gönderdi.

Resûl-i Ekrem aleyhis-selam de yanında Sa’d b. Ubâde (r.a.), Muaz b. Cebel (r.a.), Übeyy b. Kâ’b (r.a.), Zeyd b. Sabit (r.a.) ve daha başkaları olduğu halde, kalkıp gitti.

Çocuğu Peygamber aleyhis-selam’a verdiler; onu önüne oturttu. Resûl-i Ekrem aleyhis-selam sık sık nefes almağa başladı ve gözlerine yaşlar doldu.

Bunun üzerine Sa’d (radiyallah-u anh):

-“Ya Resûla’llah, bu ne hal,” dedi

Resûl-i Ekrem aleyhis-selam;

-“Bu bir rahmettir ki, Allah-u Teâla (c.c.) onu kullarının kalblerine koymuştur.” Buyurdu.

Bir rivayete göre;

-“Dilediği kullarının kalblerine yerleştirir. Allah ancak merhametli kullarına rahmet eder.” Demiştir.

(Hadisi, Buhari ve Müslim rivayet etmişlerdir)

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINEVLERİ

Devam edecek…

Kasyan ziyareti Navale (Nusaybin)

Hadis:30

30- وَعَنْ صُهَيْبٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قَالَ : « كَانَ مَلِكٌ فيِمَنْ كَانَ قبْلَكُمْ، وَكَانَ لَهُ سَاحِرٌ ، فَلَمَّا كَبِرَ قَالَ لِلْمَلِك : إِنِّي قَدْ كَبِرْتُ
فَبيْنَمَا هُو عَلَى ذَلِكَ إذْ أتَى عَلَى دابَّةٍ عظِيمَة قدْ حَبَسَت النَّاس فقال : اليوْمَ أعْلَمُ السَّاحِرُ أفْضَل أم الرَّاهبُ أفْضلَ ؟ فأخَذَ حجَراً فقالَ : اللهُمَّ إنْ كان أمْرُ الرَّاهب أحَبَّ إلَيْكَ مِنْ أَمْرِ السَّاحِرِ فاقتُلْ هَذِهِ الدَّابَّة حتَّى يمْضِيَ النَّاسُ ، فرَماها فقتَلَها ومَضى النَّاسُ، فأتَى الرَّاهب فأخبَرهُ . فقال لهُ الرَّاهبُ : أىْ بُنيَّ أَنْتَ اليوْمَ أفْضلُ منِّي ، قدْ بلَغَ مِنْ أمْركَ مَا أَرَى ، وإِنَّكَ ستُبْتَلَى ، فإنِ ابْتُليتَ فَلاَ تدُلَّ عليَّ ، وكانَ الغُلامُ يبْرئُ الأكْمةَ والأبرصَ ، ويدَاوي النَّاس مِنْ سائِرِ الأدوَاءِ . فَسَمعَ جلِيسٌ للملِكِ كانَ قدْ عمِىَ، فأتَاهُ بهداياَ كثيرَةٍ فقال : ما ههُنَا لك أجْمَعُ إنْ أنْتَ شفَيْتني ، فقال إنِّي لا أشفِي أحَداً، إِنَّمَا يشْفِي الله تعَالى، فإنْ آمنْتَ بِاللَّهِ تعَالَى دعوْتُ الله فشَفاكَ ، فآمَنَ باللَّه تعَالى فشفَاهُ اللَّهُ تَعَالَى ، فأتَى المَلِكَ فجَلَس إليْهِ كما كانَ يجْلِسُ فقالَ لَهُ المَلكُ : منْ ردَّ علَيْك بصَرك؟ قال : ربِّي . قَالَ: ولكَ ربٌّ غيْرِي ؟، قَالَ : رَبِّي وربُّكَ الله ، فأَخَذَهُ فلَمْ يزلْ يُعذِّبُهُ حتَّى دلَّ عَلَى الغُلاَمِ فجئَ بِالغُلاَمِ ، فقال لهُ المَلكُ : أىْ بُنَيَّ قدْ بَلَغَ منْ سِحْرِك مَا تبْرئُ الأكمَهَ والأبرَصَ وتَفْعلُ وَتفْعَلُ فقالَ : إِنَّي لا أشْفي أَحَداً ، إنَّما يشْفي الله تَعَالَى، فأخَذَهُ فَلَمْ يزَلْ يعذِّبُهُ حتَّى دلَّ عَلَى الرَّاهبِ ، فجِئ بالرَّاهِبِ فقيل لَهُ : ارجَعْ عنْ دِينكَ، فأبَى ، فدَعا بالمنْشَار فوُضِع المنْشَارُ في مفْرقِ رأْسِهِ، فشقَّهُ حتَّى وقَعَ شقَّاهُ ، ثُمَّ جِئ بجَلِيسِ المَلكِ فقِلَ لَهُ : ارجِعْ عنْ دينِكَ فأبَى ، فوُضِعَ المنْشَارُ في مفْرِقِ رَأسِهِ ، فشقَّهُ به حتَّى وقَع شقَّاهُ ، ثُمَّ جئ بالغُلامِ فقِيل لَهُ : ارجِعْ عنْ دينِكَ ، فأبَى ، فدَفعَهُ إِلَى نَفَرٍ منْ أصْحابِهِ فقال : اذهبُوا بِهِ إِلَى جبَلِ كَذَا وكذَا فاصعدُوا بِهِ الجبلَ ، فـإذَا بلغتُمْ ذروتهُ فإنْ رجعَ عنْ دينِهِ وإِلاَّ فاطرَحوهُ فذهبُوا به فصعدُوا بهِ الجَبَل فقال : اللَّهُمَّ اكفنِيهمْ بمَا شئْت ، فرجَف بِهمُ الجَبَلُ فسَقطُوا ، وجَاءَ يمْشي إِلَى المَلِكِ ، فقالَ لَهُ المَلكُ : ما فَعَلَ أَصحَابكَ ؟ فقالَ : كفانيهِمُ الله تعالَى ، فدفعَهُ إِلَى نَفَرَ منْ أصْحَابِهِ فقال : اذهبُوا بِهِ فاحملُوه في قُرقُور وَتَوسَّطُوا بِهِ البحْرَ ، فإنْ رَجَعَ عنْ دينِهِ وإلاَّ فَاقْذفُوهُ ، فذَهبُوا بِهِ فقال : اللَّهُمَّ اكفنِيهمْ بمَا شِئْت ، فانكَفَأَتْ بِهِمُ السَّفينةُ فغرِقوا ، وجَاءَ يمْشِي إِلَى المَلِك . فقالَ لَهُ الملِكُ : ما فَعَلَ أَصحَابكَ ؟ فقال : كفانِيهمُ الله تعالَى . فقالَ للمَلِكِ إنَّك لسْتَ بقَاتِلِي حتَّى تفْعلَ ما آمُركَ بِهِ . قال : ما هُوَ ؟ قال : تجْمَعُ النَّاس في صَعيدٍ واحدٍ ، وتصلُبُني عَلَى جذْعٍ ، ثُمَّ خُذ سهْماً مِنْ كنَانتِي ، ثُمَّ ضعِ السَّهْمِ في كَبدِ القَوْسِ ثُمَّ قُل : بسْمِ اللَّهِ ربِّ الغُلاَمِ ثُمَّ ارمِنِي ، فإنَّكَ إذَا فَعَلْتَ ذَلِكَ قَتَلْتنِي . فجَمَع النَّاس في صَعيدٍ واحِدٍ ، وصلَبَهُ عَلَى جذْعٍ ، ثُمَّ أَخَذَ سهْماً منْ كنَانَتِهِ ، ثُمَّ وضَعَ السَّهمَ في كبِدِ القَوْسِ، ثُمَّ قَالَ : بِسْم اللَّهِ رَبِّ الغُلامِ ، ثُمَّ رمَاهُ فَوقَعَ السَّهمُ في صُدْغِهِ ، فَوضَعَ يدَهُ في صُدْغِهِ فمَاتَ . فقَالَ النَّاسُ : آمَنَّا بِرَبِّ الغُلاَمِ ، فَأُتِىَ المَلكُ فَقِيلُ لَهُ : أَرَأَيْت ما كُنْت تحْذَر قَدْ وَاللَّه نَزَلَ بِك حَذرُكَ . قدْ آمنَ النَّاسُ . فأَمَرَ بِالأخدُودِ بأفْوَاهِ السِّكك فخُدَّتَ وَأضْرِمَ فِيها النيرانُ وقالَ : مَنْ لَمْ يرْجَعْ عنْ دينِهِ فأقْحمُوهُ فِيهَا أوْ قيلَ لَهُ : اقْتَحمْ ، ففعَلُوا حتَّى جَاءتِ امرَأَةٌ ومعَهَا صَبِيٌّ لهَا ، فَتقَاعَسَت أنْ تَقعَ فِيهَا ، فقال لَهَا الغُلاَمُ : يا أمَّاهْ اصبِرِي فَإِنَّكَ عَلَي الحَقِّ » روَاهُ مُسْلَمٌ .
« ذرْوةُ الجَبلِ » : أعْلاهُ ، وَهي بكَسْر الذَّال المعْجمَة وضمها و « القُرْقورُ » بضَمِّ القَافَيْن : نوْعٌ منْ السُّفُن و « الصَّعِيدُ » هُنا : الأرضُ البارزَةُ و «الأخْدُودُ»: الشُّقوقُ في الأرْضِ كالنَّهْرِ الصَّغيرِ و « أُضرِمَ » أوقدَ « وانكفَأَت» أي : انقلبَتْ و « تقاعسَت
فَابعَثْ إِلَيَّ غُلاَماً أُعَلِّمْهُ السِّحْرَ ، فَبَعَثَ إِلَيْهِ غُلاَماً يعَلِّمُهُ ، وَكَانَ في طَريقِهِ إِذَا سَلَكَ رَاهِبٌ، فَقَعَدَ إِلَيْهِ وَسَمِعَ كَلاَمهُ فأَعْجَبهُ ، وَكَانَ إِذَا أَتَى السَّاحِرَ مَرَّ بالرَّاهِب وَقَعَدَ إِلَيْه ، فَإِذَا أَتَى السَّاحِرَ ضَرَبَهُ ، فَشَكَا ذَلِكَ إِلَى الرَّاهِبِ فقال : إِذَا خَشِيتَ السَّاحِر فَقُلْ : حبَسَنِي أَهْلي ، وَإِذَا خَشِيتَ أَهْلَكَ فَقُلْ: حَبَسَنِي السَّاحرُ .» توقَّفتْ وجبُنتْ .

Hadis 30:

30- Suheyb radiyallah-u anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve selem şöyle buyurmuştur;

-“Sizden evvelkiler içinde bir pâdişah ve onun bir kâhini vardı. Bu kâhin ihtiyarlayınca pâdişaha;

-“Ben ihtiyarladım, bana bir uşak gönder ki ona kâhinlik öğtereyim,” dedi.

Pâdişah da bir delikanlı gönderdi. Bunun yolu üzerinde bir rahip vardı. Delikanlı, bunun katında oturdu ve sözlerini dinledi, hoşuna gitti. Sonra kâhine her gittiğinde râhibe uğrar ve onun yanında otururdu.
Kâhin’in yanına geldiğinde (geç kaldın diye) kâhin delikanlıyı döverdi. Delikanlı bu hali râhibe söyleyince, râhib ona şöyle dedi:

-“Kâhinden korktuğunda.”Evde alıkoydular” ailenden korktuğunda da:”Kâhin alıkoydu. De

Durum böyle devam edib giderken, delikanlı günün birinde insanların yolunu kesen büyük bir hayvana rastladı ve bunun üzerine:

-“Kâhinin mi yoksa râhibin mi efdal olduğunu işte bu gün öğreneceğim,” diyerek eline bir taş aldı ve:

-“Allah’ım! Eğer râhibin işlerini, kâhinin işlerinden fazla seviyorsan hayvanı öldür ki, insanlar geçsin,” dedi.

Ve taşını hayvana attı; öldürdü. Halk da yollarına devam etti. Sonra delikanlı râhibin yanına geldi ve vak’ayı ona söyledi.

Râhib ona:

-“Yavrucuğum! Bu gün sen benden efdalsın, senin şânın, gördüğüm dereceye ermiş, sen muhakkak yakında bir belâya uğrayacaksın. Eğer başına belâ gelirse, benim bulunduğum yeri söyleme.” Dedi
Delikanlı, körleri ve (abraşları) ala getirenleri kurtarır, insanların diğer hastalıklarını da tedavi ederdi. PADİŞAHIN MECLİS ARKADAŞLARINDAN o günlerde kör olan birisi bunu işitti; Bir çok hediye ile delikanlının yanına gitti ve:

-“Eğer, beni hastalığımda iyi edersen bu hediyeleri sana veririm,” dedi.

Delikanlı da;

-“Ben kimseye şifa veremem, ancak Allah-u Teâla şifa verir. Allah’a iman edersen ben de Allah’a duâ ederim, O da şifa verir.” Dedi.

BUNUN ÜZERİNE BU ADAM, Allah’a iman etti. Allah-u Teâla ona şifa verdi. Sonra bu adam padişahın yanına geldi. Ve evvelce oturduğu gibi onunla oturdu.

Pdişah:

-“Gözünü sana kim iâde etti? “ diye sordu.

O da:

-“Rabbim iâde etti,” diye cevab verdi.

Padişah:

-“Senin benden başka rabbin mi var? Dedi.

O ADAM:

-“Benim de Rabbim ve senin de Rabbın Allah’dır.” Dedi.

Bunun üzerine padişah o adamı yakaladı ve durmadan ona işkence etti. Nihayet bu adam, delikanlının yerini söyledi. Delikanlı getirildi.

Padişah ona:

-“Oğlum! Demek senin sihrin körleri ve alatenlileri iyi edecek dereceye geldi; şu şu işleri yapıyorsun.” Dedi

Delikanlı:

-“Ben kimseye şifa veremem; ancak Allah-u Teâla şifa verir.” Dedi.

Bunun üzerine padişah onu tuttu ve devamlı sûrette işkence etti. Nihayet delikanlı, rahibin yerini söyledi.

Hemen Râhib getirildi ve :

-“Dininden dön” denildi.

Lâkin râhib dinlemedi. Bunun üzerine pâdişah testere istedi ve onu râhibin başının tam orta yerine koyarak onu ikiye ayırdı. Her parçası bir yana düştü. Sonra padişahın meclis arkadaşı getirildi.
ve ona da:

-“Dininden dön.” Denildi.

Lâkin dinlemedi. Bunun üzerine pâdişah, onun da tepesine testere koyarak onu ikiye ayırdı. Ve her parçası bir yana düştü, Sonra delikanlı getirildi ve ;

-“Dininden dön.” Diye söylendi.

Fakat delikanlı da dinlemedi. Padişah onu kendi eshabından bir cemaata teslim etti. Ve onlara şöyle söyledi.

-“Bunu filan dağa götürünüz ve oraya çıkarınız dağın tepesine vardığınızda dininden dönerse ne âlâ, dönmezse onu dağın tepesinden atınız.”

Bunun üzerine onu götürdüler ve dağa çıkardılar.

Delikanlı:

-“Allah’ım! Bunların haklarında gel,” dedi.Bunun üzerine dağ sarsıldı, onlar da yuvarlandılar. Delikanlı yürüyerek pâdişahın yanına geldi.

Pâdişah ona;

-“Arkadaşların ne oldu?” dedi.

Delikanlı:

-“Allah beni onlardan kurtardı.” Dedi.

Bunun üzerine Pâdişah, delikanlıyı kendi eshabından diğer bir cemaata teslim etti.

Ve:

-“Bunun (Karkur) denilen gemiye koyup deniz ortasına götürünüz, dininden dönerse ne âlâ; dönmezse denize atınız.” Dedi. Hemen delikanlıyı (gemi) ye götürdüler,

Delikanlı:

-“Allah’ım! Bunların haklarından gel, bunları benden def et.” Dedi.

Bunu üzerine gemi onlarla beraber devrildi; onlar boğuldular. Delikanlı yürüyerek Pâdişahın yanına geldi.

Padişah ona:

-“Arkadaşların ne yaptı?” dedi.

Delikanlı;

-“Beni Allah-u Teâla onlardan kurtardı.” Dedi ve şunu ilave etti.

-“Benim emredeceğim işi yapmadıkça sen beni öldüremezsin.”

Pâdişah;

-“Nedir o?” dedi.

Delikanlı şöyle dedi;

-“Ahâliyi geniş bir meydana topla. Beni de hurma kütüğüne bağla. Sonra okdanlığımdan bir ok al, onu yayın tam ortasına yerleştir. Sonra ,

-“delikanlının Rabbi olan Allah’ın adı ile” de ve oku at! Eğer bunu yaparsan beni öldürürsün.” Dedi.

Bunu üzerine Pâdişah, halkı düz bir meydana topladı. Delikanlıyı hurma kütüğüne bağladı. Sonra Delikanlının ok kabından bir ok aldı. Oku yayın tam ortasına koydu.

-“Delikanlının Rabbi olan Allah’ın ismiyle.” Dedi

ve oku attı. Ok delikanlının şakağına rastladı. Delikanlı elini şakağına koydu ve öldü.

Bunun üzrine Ahâli;

-“Delikanlının Rabbına iman ettik.” Dediler.

Sonra pâdişah çağırıldı. Ona

-“Kortuğun şeyi gördün mü? Va’llahi korkduğun başına geldi; ahâli iman etti.” Dediler.

Bunun üzerine sokak başlarına hendekler açılmasını emretti. Hendekler alevlerle dolu idi.

Pâdişah;

-“Yeni dinden dönmiyen kimseleri zorla ateşe atın, yahud onları ateşe girmeye zorlayın.”dedi.

Bu işler yapıldı. Nihayet elinde bir çocukla bir kadın geldi. Lâkin biraz duraksadı.

Sabi ona;

-“ANNECİĞİM, DIŞINI SIK, SABRET; ZİRA SEN HÂK ÜZRESİN.” Dedi.

(Hadisi, Müslim rivayet etmiştir.)

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINEVLERİ

Devam edecek…

dsc00467-kasyan-ziyareti-navale-nusaybin.JPG

Kasyan ziyareti Navale (Nusaybin)

Hadis- 31

31- وَعَنْ أَنَسٍ رَضِي اللَّهُ عَنْهُ قَالَ : مَرَّ النَّبِيُّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم بِامْرَأَةٍ تَبْكِي عِنْدَ قَبْرٍ فَقَال : «اتَّقِي الله وَاصْبِرِي » فَقَالَتْ : إِلَيْكَ عَنِّي ، فَإِنِّكَ لَمْ تُصَبْ بمُصِيبتى، وَلَمْ تعْرفْهُ ، فَقيلَ لَها : إِنَّه النَّبِيُّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، فَأَتتْ بَابَ النَّبِّي صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، فلَمْ تَجِد عِنْدَهُ بَوَّابينَ ، فَقالتْ : لَمْ أَعْرِفْكَ ، فقالَ : « إِنَّما الصَّبْرُ عِنْدَ الصَّدْمَةِ الأولَى » متفقٌ عليه.
وفي رواية لمُسْلمٍ : « تَبْكِي عَلَى صَبيٍّ لَهَا » .

Hadis- 31

Enes Radiyallah-u anh’den rivayet edildiğine göre, Peygamber aleyhis-Selam bir kabrin başında ağlayan bir kadının yanından geçti.

-“Allah’dan kork ve sabret,” dedi.

Kadın:

-“Geç git; zira benim başıma gelen musîbet senin başına gelmemiştir.” Dedi.

Peygamber aleyhis-Selam’ı tanıyamamıştı. Onun peygamber olduğunu kadına söylediler, bunun üzerine kadın, Peygamber aleyhis-selam’ın kapısına geldi, kapıda bevvaplar bulunmadığını gördü ve;

-“Ben seni tanıyamadım.” Diye Peygamber Aleyhis-Selam’a îtizar etti.

Bunun üzerine Peygamber Aleyhis-Selam:

-“Asıl sabır, musibetin ilk ânında olanıdır.” Buyurdu.

(Hadisi, Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.)

Müslim’in diğer bir rivayetinde, “çocuğu için ağlıyordu.” deniliyor

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINEVLERİ

Devam edecek…

Kasyan ziyareti beyaz su (Nusaybin)

Hadis – 32

32- وَعَنْ أبي هَرَيرَةَ رَضي اللَّه عنه أَنَّ رَسُولَ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قالَ : « يَقولُ اللَّهُ تَعَالَى: مَا لِعَبْدِي المُؤْمِنِ عِنْدِي جَزَاءٌ إِذَا قَبضْتُ صَفِيَّهُ مِنْ أَهْلِ الدُّنْيَا ثُمَّ احْتَسَبهُ إِلاَّ الجَنَّة » رواه البخاري .

Hadis- 32

Ebû Hüreyre radiyallah-u anh’den rivayet edildiğine göre, Peygamber Alayhis-Selam şöyle buyuruyor:

-“Allah-u Teâla: ‘Bir mü’min kulumun dünyada sevdiği dostunu aldığım zaman o kimse sabredip Allah’dan ecir beklerse onun mükâfâtı cennettir.’ Buyurdu.

(Hadisi, Buhâri rivayet etmiştir.)

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINEVLERİ

Devam edecek…

Kasyan ziyareti Navale (Nusaybin)

Hadis- 33

33- وعَنْ عائشَةَ رضي اللَّهُ عنها أنَهَا سَأَلَتْ رسولَ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم عَن الطَّاعونِ ، فَأَخبَرَهَا أَنَهُ كَانَ عَذَاباً يَبْعَثُهُ اللَّه تعالى عَلَى منْ يَشَاءُ ، فَجَعَلَهُ اللَّهُ تعالَى رحْمةً للْمُؤْمنِينَ ، فَلَيْسَ مِنْ عَبْدٍ يَقَعُ في الطَّاعُون فَيَمْكُثُ في بلَدِهِ صَابِراً مُحْتَسِباً يَعْلَمُ أَنَّهُ لاَ يُصِيبُهُ إِلاَّ مَا كَتَبَ اللَّهُ لَهُ إِلاَّ كَانَ لَهُ مِثْلُ أَجْرِ الشَّهِيدِ » رواه البخاري .

Hadis- 33

Âişe radiyallah-u anha’den rivayet edildiğine göre;

Hazreti Âişe Peygamber Aleyhis-Selam’dan tâûn’u sormuş,

Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve selem ona şu sûretle haber vermiş:

-“Tâûn bir azaptı. Allah-u Teâla onu dilediği kavme gönderirdi. Sonra Allah onu mü’minlere rahmet kıldı.Tâûn’a rastlandığında sabredip ecir bekleyerek, başına Allah’ın yazdığından başka hiçbir şey gelmiyeceğini bilerek (Gelmiyeceğine i’tikad ve tedbire tevessül ederek) yerinde oturan kimse, şehid sevabına nâil olur.”

(Hadisi, Buhâri rivayet etmiştir)

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINEVLERİ

Devam edecek…