‘sadaka’ olarak etiketlenmiş yazılar

dsc06506-cag-cag-baraji-fuadyusufoglu.JPG

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Muhammed bin Salih (r.a.) der ki:

Hammad ibn seleme (r.a.) nın ziyaretine gittim. Evinde oturduğu bir hasır, okuduğu bir Mushaf-i şerif, kitablarının bulunduğu bir dağarcık ve abdest alacağı bir kabı vardı.

Kendisiyle otururken kapı çalındı. Kapıyı açtık. Muhammed ibn süleyman’dır, dediler.

Zamanın halifesi içeri girdi, oturdu ve:

-“Bunun sebebi nedir ki, ne zaman seni görsem, kalbime heybet geliyor.” Dedi.

Buyurdu ki;

-“Bunun sebebi şudur ki,”

-”Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi vesselam) buyurdu: “Alim, ilmi ile Allah (c.c.) rızasına murad ederse, ondan her şey korkar. Fakat ilmi ile para yığmayı kasd ederse, kendisi her şeyden korkar.” (Hammad bin seleme (r.a.), merfu olarak rivayet etti.)

Halife bunun üzerine kırk bin dirhem gümüş çıkarıp önüne koydu. Ve:

-“Bunları Allah (c.c.) yolunda harca.”dedi.

Buyurdu ki;

-“Hadi, bunları sen al da sahiblerine ver.”

Halife yemin etti ve:

-“Bu para miras olarak bana kaldı.”dedi.

Buyurdu ki;

-“Benim buna ihtiyacım yoktur.”

Halife:

-“Müstehak olanlara taksim et.”dedi.

Buyurdu ki;

-“Evet adaletle taksim ederim, ama birisi, adaletle taksim etmedi derse; günahkar olur. BUNU DA İSTEMEM, “dedi. Ve parayı almadı.

Alimlerin Sultanlarla olan hal ve sözleri böyle olmuştur.

Onların yanına varınca Halife Hişam ibn Abdülmelik’in yanında Tavusu’l Yemanı (r.a.) gibi olmalıdır.

Hişam Medineye gidince;

-“Ashab-ı Kiramdan birini bana çağırın.”dedi

Veziri;

-“Hepsi öldü.”dediler

Halife;

-“Tabiinden biri gelsin.”dedi

Tavus ( r.a.) u yanına getirdiler. İçeri girince, nalinini çıkardı.

Ve:

-“Esselamu aleyke Ya Hişam. Ya Hişam nasılsın?” dedi.

Hişam fena halde kızdı ve onu öldürmek istedi

-“Burası Resulullah (a.s.v.) ın haremidir. Bu alimlerin büyüklerindendir, bunu öldüremezsin”dediler.

Sonra Tavus (r.a.) a hitaben;

-“Buna nasıl cesaret ettin? Dedi.

Tavus (r.a.):

-“Ne yaptım “dedi.

Halife daha çok kızdı ve:

-“Dört saygısızlık ettin” dedi.

-”Biri, nalinini benim oturduğum örtünün kenarında çıkardın.”

(Huzurlarında çizme ve nalin ile oturulanların yanında bu çirkin bir iştir. Bu zamana kadar Halifelerin sarayında adet böyledir.)

-”Diğeri, bana Emirilmü’minin demedin.”

Halife kızgın bir şekilde devam etti;

-”Diğeri, huzurumda izin almadan oturdun. Ve elimi öpmedin.”

Tavus (r.a.) buyurdu ki;

-“Senin yanında nalinimi çıkardım. Her gün beş defa Alemlerin Rabbı olan Rabbımın huzurunda nalinlerimi çıkarıyorum da bana kızmıyor.”

Tavus (r.a.) devamla;

-“Emirilmü’minın demedim. Çünkü bütün insanlar senin emirliğine razı değillerdir.Yalan söyliyebileceğimden korktum.”

Tavus (r.a.);

-”Sana künyen ile değil de, İsmin ile hitab etmeme gelince Allah-u Teala (c.c.) kendi dostlarını, sevdiklerini ismi ile çağırmıştır.Ya davud, Ya Yahya,Ya İsa gibi (Aleyhümmesselam). Düşmanın ise künyesi ile söyliyor ve” Ebu Lehebin elleri kurusun.” Buyuruyor. (Leheb-1)”

Tavus (r.a.);

-“Elini öpmediğime gelince, Hazreti Emirilmü’minin Ali (r.a.) işittim ki:”

Buyurdu;

”-Cehennem ehlinden bir kimseyi görmek isteğen, şu kimseye baksın ki, kendisi oturur ve huzurun de kiler, karşısında ayakta durur.”

Bu cevablar Hişam’ın hoşuna gitti. Ve

-“Bana nasihat eyle.” Dedi.

Buyurdu ki;

-“Emiril Mü’minin Ali (r.a.) duydum:”

Buyrudu:

-’Cehennemde her biri birkaç dağ büyüklüğünde yılanlar vardır. Her biri birkaç deve büyüklüğünde akrepler vardır. EMRİ ALTINDA BULUNANLARA ADALET YAPMAYAN EMİRLERİ, DEVLET REİSLERİNİ BEKLERLER.”Bunu söyledi ve kalkıp gitti.

Süleyman ibn Abdülmelik halife idi. Medine-i Münevvera’ye gelince büyük alimlerden olan Ebu Hazım (r.a.) ı çağırdı

Ve ona ;

-“Ölümü sevmiyorum, sebebi nedir?” dedi.

Ebu Hazım (r.a.);

-“Dünyaya özenip ahreti harap ettiğin içindir. Elbette mamur olan bir yerden viraneye götürülen kimse üzüntülü olur.” Dedi.

Halife:

-“Allah-u Teala (c.c.) nın huzuruna varınca insanların hali nasıl olacaktır?” Diye sordu.

Ebu Hazım (r.a.):

-“İyi bir kimsenin ticaret için seferden dönüp, efendisinin yanına gelmesi: Kötü bir kimsenin ise efendisinden kaçan köle gibi, yakalanıp zorla efendisinin huzuruna getirilmesi gibi olur.” Buyurdu.

Halife:

-“Keşke ben bunlardan hangisine benzediğimi bilseydim.”deyince

Ebu Hazım (r.a.):

-“Kendini Ku’ranı kerimle karşılaştır. Kur’anı kerimde: Muhakkak ki iyiler ni’met içinde (cennette), kötüler de Cehennemdedir. Dedi.İnfitar:13-14)

Halife:

-“Allah-u Teala (c.c.) nın rahmeti kimler içindir?”dedi

Ebu Hazım (r.a.):

-“Elbette ki Allah-u Tala (c.c.)nın rahmeti iyi amel işleyenlere çok yakındır.” Ayet-i kerimesini okudu. (A’raf:56)

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Adalet’li işler yapan ve emri altında bulunanlara ADELATLE davranan kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Allah (c.c.) için Sevgi

30 Haziran 2008

dsc00844-cag-cag-baraji-nusaybin.JPG

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Allah (c.c.) için sevmek nasıl olur:

Mektep, yolculuk ve aynı mahallede bulunmak sebebiyle olan dostluk, görüşme ve alışkanlık, Allah (c.c.) için sevme değildir. Yüzü güzel, sözü tatlı veya kalbine hoş geldiği için bir kimseyi sevmek de, Allah (c.c.) için değildir. Makam, mal veya dünya maksatlarından bir maksat için bir kimseyi sevmek de, Allah (c.c.) için değildir.

Bütün bunlar Allah-u Teala (c.c.) ya ve ahirete inanmayanlardan meydana gelir. Allah(c.c.) için olan dostluk ve sevgi, imansız ele geçmez.

Bu da iki derecedir:

Birinci derece:

Bir kimseyi, onun yapabileceği bir şeyden dolayı sever. Ama bu şey de dini bakımdan olur ve Allah (c.c.) için yapılır. Üstadını, ilim öğrettiği için sevmek gibi. Bu Allah (c.c.) için olan SEVGİDİR. Ama bunda da maksat makam ve mal değil, ahiret olmalıdır. Maksat dünya olursa bu sevgi Allah (c.c.) için olmaz.

Üstad, talebesini ilim okuttuğu için severse ve ona ilim öğretmekle Allah-uTeala (c.c.) nın razı olduğunu bilirse, Sevgisi Allah(c.c.) için olur. Makam ve kiyafeti için severse, Allah (c.c.) için sevmiş olmaz.

Bir kimse sadaka verir ve fakirlere sadaka vereni severse, yahut fakirleri misafir edeni, yedireni, içireni, çeşit çeşit yemekler hazırlayanı severse , Allah (c.c.) için sevmiş olur. Hata kendisine yiyecek ve giyecek verip, fazla ibadet etmek için yardımda bulunanı sevmesi, Allah (c.c.) için olur. Çünkü maksadı, ibadet için daha çok zaman bulmaktır. Alimlerden ve abidlerden bir çoğu bu maksatla zenginlerle sevişirdi. Her ikisi de Allah-u Teala (c.c.) nın sevgili kullarından olurlardı.

Hatta;

Kendisini GÜNAHTAN KORUDUĞU İÇİN HANIMINI SEVMEK BİLE, ALLAH (C.C.) İÇİN OLUR. YAHUT HANIMINI, KENDİSİNE DUA EDECEK BİR ÇOCUK DÜNYAYA GETİRMEK İÇİN SEVERSE, YİNE ALLAH (C.C.) İÇİN SEVMİŞ OLUR. HANIMINA VERDİĞİ HER NAFAKA SADAKA OLUR.

Hatta hizmetçisini iki sebeple sever.

Bir: hizmetini yapar.

Diğer de, daha fazla ibadet etmesi için, başka şeylerle meşgül eylemez. İbadet için olduğundan Allah (c.c.) rızası için olur ve bununla sevaba kavuşur.

İkinci Derece:

Bu daha yüksektir. Bir kimseyi yalnız Allah-uTeala (c.c.) için sevmek olup, ondan hiç bir fayda düşünmez. Ne ilim öğrenir, ne de ilim öğretir, ne de dinine hizmet ve yardım için herhangi bir iyilikte bulunur. Onu yalnız, Allah-u Teala (c.c.) ya itaat ettiği için, Allah-uTeala (c.c.) yı sevdiği için sever. Bu da Allah (c.c.) sevgisidir ve daha kiymetlidir.

Çünkü Allah-u Teala (c.c.) yı çok sevdiği için, böyle sevgiye kavuşmuştıur. Nihayet aşk derecesine çıkınca, aşıklar gibi sevgilisinin köyünü, mahallesini sever. EVİNİN DUVARLARINI SEVER. HATTA SEVGİLİSİNİN KÖYÜNÜN KÖPEKLERİNİ, DİĞER KÖPEKLERDEN DAHA ÇOK SEVER. Böyle olunca, sevgilisinin sevdiklerini, sevgilisini sevenleri, sevgilisinin sözünü dinleyenleri, kapıcı ve köleleri, akrabasını, yakınlarını da zaruri olarak sever.

Çünkü:

Onunla alakası olan herkese, sevgisi de sirayet eder. Aşk ne kadar fazla olursa, sevgiliye ve onunla alakalı olanlara sirayeti de o kadar çok olur.

Demek ki,

Bir kimsede Allah (c.c.) sevgisi galip olursa, hatta aşk derecesine çıkarsa, onun kullarını sever. Bilhassa Allah-u Teala (c.c.) nın sevdiklerini çok sever. Bütün yaratılmışları çok sever. Çünkü var olan her şey, mahbubunun, sevdiğinin kudret ve san’atının eserleridir.

Aşık, maşukunun kudret ve san’atını da sever. Peygamber Efendimiz (a.s.v.) e taze bir meyva getirdiklerinde hürmet edip gözüne sürdü.

Ve;

-“Allah (c.c.) a dönmek zamanı yakındır.” Buyurdu.

Allah-u Teala (c.c.) yı sevmek de iki çeşittir.

Biri:

Dünya ve ahiret ni’metleri için,

Diğeri;

Yalnız Allah (c.c.) sevmek olup araya hiçbir vasıta konmaz. Bu ise daha üstündür. BUNU KİTABIMIZIN DÖRDÜNCÜ RÜKNÜNDE MUHABBET ASLINDA ANLATACAĞIZ.

Muhakkak ki, Allah-u Teala(c.c.) yı sevmenin kuvveti, iman kuvveti derecesindendir. İman ne kadar kuvvetli olursa, sevgi o kadar kuvvetli olur. O zaman Allah-u Teala (c.c.) nın sevdiklerine ve beğendiklerine de sirayet eder.

Sevgi fayda için olsaydı vefat eden peygamberler, evliye ve alimler sevilmezdi. HALBUKİ HEPSİNİN SEVGİSİ MU’MİN’LERİN KALBİNDE BAKİDIR.

O halde;

Alimleri, seyyidleri, sofileri, zahidleri, abidleri, bunlara hizmet edenleri ve dostlarını seven, Allah (c.c.) için sevmiş olur. Fakat, sevgi, sevdiği kimse için makamını ve malını feda etmekle anlaşılır. Sevgide imanı o kadar olanlar vardır ki, Ebu Bekri’s-Sıddık (Radiyallahu anh) gibi bütün malını bir anda verirler. Bazıları da malının yarısını verirler. Hazreti Ömer ( radiyallahu anh). Bazıları da az bir şey verirler. Az da olsa, hiç bir müslümanın kalbi, bu sevgiden mahrum değildir.

Allah (c.c.) için Düşmanlık Nasıl Olur?

Devam edecek….

Kimya-yi Saadet (İmam-ı Ğazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Sadece kendi rızasını gözeterek Sevmeği ve sevilmeyi İhsan buyursun. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

dsc08412-bazne-taka-fuadyusufoglu.JPG

Bazne taka (navala sipi)

KOMŞU HAKKI:

Yalnız Müslüman olmakla lazım gelen hakları uzun anlattık. Komşu hakları ise daha fazladır.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) Buyurdu ki;

-“Kafir olan komşunun bir hakkı vardır. Müslüman komşunun iki hakkı vardır. Müslüman ve akraba olan komşunun üç hakkı vardır.”

Yine (a.s.v.) Buyurdu;

-“Cebrail aleyhisselam bana daima komşu hakkını vasiyet ederdi. Hatta ben ölünce malımdan miras alacaklarını zan ettim.”

Yine (a.s.v.) Buyurdu;

-“Komşusunun, zararından emin olmadığı komşu Mu’min değildir.”

Yine (a.s.v.) Buyurdu;

-“Komşunun köpeğine taş atan, komşusunu incitmiş olur.”

Peygamber Efendimiz Sallallahu aleyhi vesellem:

-“Komşu hakkının ne olduğunu biliyor musunuz? Yardım isterse yardım edin, borç iterse borç verin, fakir ise ihtiyacını görün, hasta
olursa ziyaretine gidin, ölürse cenazesinin arkasından gidin, sevinirse sevinin. Üzüntülü zamanında hal ve hatırını sorun, üzülmeyin deyin. Rüzgarına mani olmamak için ona bakan duvarı çok yüksek yapmayın. Yediğiniz meyveden ona gönderin, veremezseniz gizli yiyin. Çocuğunun eline yiyecek verip dışarı çıkarmayın. Komşunun çocuğu görüp de istemesin. Yemeyiniz kokusu ile komşuları üzmeyin. Pişirdiğiniz yemekten bir tabak da ona gönderin.”

Yine (a.s.v.) Buyurdu;

-“Komşu hakkı nedir bilir misin? Nefsim, yed-i kudretinde olan Allah (c.c.) a yemin ederim ki, komşu hakkına riayet edene, Allah-u Teala(c.c.) merhamet eder.”

AKRABA HAKKI:
Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu;

-“Allah-u Teala buyuruyor ki; ben Rahmanım. Benim yakınım Rahm’dır. Onun ismini kendi ismimden çıkardım.Yakınları ile beraber olanlarla beraberim.Yakınlarından ilgiyi kesenlerden, ben de alakayı keserim.”

Yine (a.s.v.) buyurdu;

-“Ömrünün uzun, rızkının iyi olmasını isteğen, akrabasına iyi davransın. Sıla-i rahimden daha çok sevabı olan bir taat yoktur. Hatta bir evdekiler fısk ve fücur ile meşgül olsalar, sıla-i rahm edince, bunun bereketinden malları ve çocukları artar.”

ANNE VE BABA HAKKI:

Anne- baba hakkı hepsinden büyüktür. Çünkü yakınlıkları daha çoktur. Peygamber efendimiz (Sallallah-u aleyhi vesellem) buyurdu ki;

-“Huzurunda, alıcı- satıcı arasında duran köle gibi olmayan kimse , babasının hakkını ödeyemez.”

Yine (a.s.v.) Buyurdu;

-“Anaya- Babaya iyilik etmek,(Nafile) namazdan, oruçtan, hactan, umreden, cihad’tan daha üstündür.”

Allah-u Teala (c.c.) Musa aleyhisselam’a vahiy gönderdi;

-“Annesinin babasının sözünü dinlemeyip benim emirlerimi yapanları, emir dinlememişlerden yazarım. Benim emrimi yapmayıp, anasının- babasının sözünden çıkmayanları, emir dinleyenlerden yazarım.”

Peygamber Efendimiz Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu;

-“Sadaka verip, sevabını anasına – babasına gönderen ne ziyan eder. Anasına – babasına da sevab yazılır ve kendi sevabı hiç azalmaz.”

Peygamber Efendimiz (Aleyhisselam) ın huzuruna bir kimse geldi. Ve;

-“Baban ve annem ölmüştür, onların üzerimde ödeyebileceğim bir hakkı kaldı mı?” dedi.

Peygamberimiz (a.s.v.) Buyurdu ki;

-“Onlar için namaz kıl (Namazın sevabını onlara gönder.), afv dile, ahd ve vasiyetlerini yerine getir, sevdiklerine iyi davran, izzet ve ikramda bulun, akrabasına iyi muamele eyle.”

Yine (a.s.v.) Buyurdu;

-“Anne hakkı, baba hakkının iki katıdır.”

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) Hazretleri; bizleri ve sizleri Ebeveynlerine saygılı olan ve onların haklarına riayet eden kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Çocuk hakkı

03 Temmuz 2008

dsc08236-fuadyusufoglu-girnavas.JPG

Girnavas şelalesi -Uzaktan- (Nusaybin)

ÇOCUK HAKKI;

Bir kimse Peygamberimizden(Aleyhisselam);

-“Kime iyilik edeyim?” diye sordu.

Resulullah (a.s.v.);

-“Anne ve babaya” buyurdu.

O kimse, sonra;

-“Annem ve babam ölmüştür.” Dedi.

Resulullah(a.s.v.);

-“Çocuklarına.” Buyurdu.

Çünkü, babanın hakkı olduğu gibi, çocuğun da HAKKI vardır. Çocuğun haklarından biri, çocuğa, isyan ettirecek kadar, kötü huylu davranmamaktır.

Peygamber Efendimiz (a.s.v.) buyurdu;

-“Çocuğunu, söz dinleyecek şekilde yetiştiren babaya, Allah-u Teâla MERHAMET etsin.”

Hazreti Enes (r.a.) buyuruyor; Peygamber efendimiz (Aleyhisselatu vesellam) buyurdu ki;

-“Çocuk yedi günlük olunca AKİKA kurbanı kesiniz,”
-“İyi İSİM koyunuz.”
-”Altı yaşına gelince EDEB öğretiniz.”
-“Sekiz yaşına gelince NAMAZ kıldırınız,”
-“Dokuz yaşına gelince GÜZEL ELBİSE giydirmeyiniz.”
-”On üç yaşına gelince NAMAZ KILMAZSA hafifçe döverek kıldırınız.”
-“On altı yaşına gelince EVLENDİRİNİZ, elini tutunuz ve: ’Seni büyütüm, terbiye ettim, ilim öğrettim ve evlendirdim. Dünyada senden gelecek zarardan ve ahrette senden gelecek azabtan Allah-u Teala (c.c.) ya sığınırım,’ deyiniz.”

Çocukların haklarındandır. Bir şey vermekte, öpmekte ve iyiliklerde EŞİT MUAMELE etmelidir. Küçük çocuğu öpmek ve sevmek Peygamber (a.s.v.) in sünnetidir. Hazreti Hasan (r.a.) ı öperdi.

Akra bin Habis;

-“Benim on oğlum vardır, hiç birini öpmüş değilim” deyince

Resulullah(a.s.v.);

-“Çocuğuna merhamet etmeyene, merhamet etmezler.” Buyurdu.

Peygamber (aleyhisselam) minberde idi. Hasan (r.a.) yüzü üstüne düştü. Minberden indi, çocuğu kaldırdı ve

-“Elbette mallarınız ve çocuklarınız fitnedir.”Teğabün:15 ayeti kerimesini okudu.

Bir defa Peygamberimiz (a.s.v.) namaz kılıyordu. Secdeye inince Hüseyin (r.a.) omzuna bindi. Peygamberimiz (aleyhisselam.) secdede o kadar durdu ki, Ashab-i Kiram, vahiy gelip secdeyi uzun yapmak emrolunduğunu zanettiler.

Selam verince,

-“Secdede Vahiy mi geldi?”dediler;

Resulullah (a.s.v.);

-“Hayır, Hüseyin beni binek yaptı, onu düşürmek istemedim.” Buyurdu.

Kimya-yi, Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) hazretleri bizleri ve sizleri Ailesine iyi muamelede bulunan, Çocuklarını Temiz bir terbiye ile büyüten, Onlara Dünveyi ve uhrevi ilimleri öğreten kullarından eylesin. AMİN…….

Fuad Yusufoğlu

cimg6015cennetilmualle1.jpg

Cenne-tül Muaalle(MEKKE)

تَبَسُّمَكَ فِي وَجْهِ أَخِيكَ صَدَ قَتٌ وَأَمْرُ كَ بِا لْمَعْروفِ وَنَهْيُكَ عَنِ الْمُنْكَرِ

صَدَ قَتٌ وَإِ رْ شَادُكَ الرَّجُلَ فِي أَرْضِ الضَّلاَلِ لَكَ صَدَقَتٌ وَ إِماَطَتُكَ

الْحَجَرَ وَ الشَّو كَ وَالْعَظْمَعَنِ الطَّرِقِ لَكَ صَدَقتٌ

Meali:

Resullullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

(Mü’min) kardeşine tebessüm etmen sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen sadakadır. Yoldan taş, diken, kemik gibi şeyleri kaldırıp atman da sadakadır.

Tirmizî, Birr, 36

Devam edecek…

Zekat- 13

10 Kasım 2008

Kasyan şelalesi (Nusaybin)

Sadaka vermenin Fazileti;

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdu ki;

-“Bir hurma bile olsa sadaka veriniz. Çünkü fakiri canlandırır ve suyun ateşi söndürüp yok ettiği gibi günahları yok eder.”

İsa Aleyhis selam buyurdu;

-“Dilenciyi ümidsiz eden, yahut kapısından kovanın evine, melekler yedi gün uğramaz.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) iki işe kimseye bırakmaz, kendi eliyle yapardı. Fakire sadakayı kendi eliyle verirdi. Gece abdest suyunu kendi koyardı ve üzerini örterdi.

Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve selem Buyurdu ki;

-“Bir müslümana elbise yapan, o elbise onun sırtında durduğu müddetçe, Allah-u Tâlâ’nın hıfzında (korumasında) olur.

Hazreti Aişe anamız (radiyallahu anha) elli bin altın sadaka verdi ve eski gömleği yamalayıp giydi.

İbni Mesud (r.a.) buyuruyor ki;

-“Bir kimse yetmiş sene ibadet etti. Sonra öyle bir günah işledi ki, ibadetleri yok oldu. Sonra bir fakire uğradı ve ona bir dilim ekmek verdi. Onun o günahı afv edildi ve yetmiş senelik ameli de kendisine verildi.”

Lokman Hekim (a.s.) oğluna;

-“He ne zaman bir günah işlersen, arkasından sadaka ver ve tevbe et.” Derdi

Abdullah Bin Ömer (r.a.) sadaka olarak şeker verirdi ve derdi ki;

-“Allah-u teâlâ buyuruyor: Sevdiğiniz (mal) den infak etmedikçe iyilerden olamazsınız.” Ali-i İmran Suresi ayet- 92 ‘Allah-u Teâlâ biliyor ki, ben şekeri çok seviyorum.”

Hasan-i Basri (r.a.) bir köle satıcısını güzel bir cariye ile gördü, Buyurdu ki;

-“iki dirheme satarmısın?”

Satıcı;

-“Hayır .” dedi.

Hasan-i Basri (r.a.) buyurdu ki;

-“Allah-u Teâlâ, bu cariyeden çok daha güzel olan Cennet hurilerini iki hurma tanesine satıyor.” Yani sadaka verene veriyor.

Kimyay-i Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri sadaka veren Salih kullarından eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Alaman köprüsü (Nusaybin)

Rabi’a-tül Adaviyye (radiyallah-u anha)- 7

Bir defasında namaz kılarken gözüne bir kamış saplandı. Kalb huzur ve Allah-u Teâlâ’nın muhabbetinin her tarafını kaplamış olması hali o kadar fazla idi ki, namaz esnasında bunu hiç fark etmedi.

Namaz bitince oradakilere;

-“Gözüme bir bakın. Galiba gözüme bir şey girmiş.” Dedi.

Baktılar kamış parçası gözüne saplanmıştı. Güçlükle çıkardılar.

Rabi’a-tül Adaviyye (r.anha) , bir gece evinde geç vakitlere kadar namaz kılarken hasirin üzerinde uyuya kaldı.

Bu arada evine bir hırsız girdi. Her tarafı aradı, çalacak bir şey bulamadı

Giderken;

-“Girmişken boş çıkmayayım.”

Diyerek, Rabi’a (r.anha) dışarıda giydiği örtüsünü aldı. Evden çıkarken yolunu şaşırdı, kapıyı bulamadı. Geri dönüp örtüyü aldığı yere bıraktı. Bu sefer rahatlıkla kapıyı buldu. Kapıyı bulunca tekrar geri dönüp, örtüyü aldı. Fakat yine kapıyı bulamadı. Bu hal yedi def’a tekrarlandı.

Yedinici def’a tekrar örtüyü eline alınca şöyle bir ses duydu;

-“Ey kişi kendini yorma. O yıllardır kendini bize ısmarladı. Şeytanın ona yaklaşmağa gücü yok iken, hırsızın onun örtüsüne yaklaşması mümkün müdür? Git yorulma, boşuna uğraşma. O uyuyorsa da dostu uyanıktır ve onu korumaktadır.”

Bu hadiseden korkup dışarı fırlayan hızsız, tövbe edip bu kötü huyundan vazgeçti.

Hasan-i basri (r.a.) sual edip;

-“Ey Rabi’a (r.anha), yokluğu neden buldun?” dedi.

Cevabında Rabi’a (r.anha);

-“Kendimi Hak Teâlâ’ya teslim ve işlerimi O’na havale ettim.” Buyurdu.

Yine Hasan-i Basri (r.a.), sual edip;

-“Ey Rabi’a (r.anha), Hak Teâlâ aşkına sana ihsan olunan ilim ve amelden bana bir harf öğret.” Dedikte,

Cevabında Rabi’a (r.anha);

-“Ey Hasan! Cariyelikten kurtulalı beri iplik eğirip satarım, geçimimi temin ederim. Lakin hiçbir zaman iki akçeyi bir elime almadım. Kortum ki ikisi bir yere gelir de beni Hak Teâlâ’nın yolundan ve Ma’rifetullah’tan alıkoyar.”

Birinin;

-“Ya Rabbi, bana rahmet kapısını aç.” Diye dua ettiğini işitince,

Rabi’a-tül Adiye (r.anha);

-“Ey cahil, Allah-u Teâlâ’nın rahmet kapısı kapalı mı idi de şimdi açmasını istiyorsun? Rahmetin çıkış kapısı her zaman açık ise de giriş kapısı olan kalbler, herkese açık değildir. Bunun açılması için dua edilmelidir.” Dedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Rabi’a-tül Adaviyye (Radiyallah-u anha) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas şelalesi (yukardan  görünüşü) Nusaybin

Abdullah bin Ömer (Radiyallah-u Anhu)- 3

Âdem bin Ali (r.a.) den rivayet edildiğine göre, bir sohbetinde;

-“Kıyamet gününde aksaklar diye çağırılacak kişiler vardır.” Dedi.

Cemaat;

-“Aksaklar kimlerdir?” diye sorduklarında,

Âdem bin Ali (r.a.);

-“Sağa sola bakmak ve haraketler yapmak suretiyle namazlarını eksilten ve aksatan kişilerdir.” Cevabını verdi.

Abdullah bin Ömer (r.a.) iyilik etmesini, hayrı, sadakayı, köle azad etmesini çok severdi. İyi ve güzel huylu olup, kötülükten uzaktı.Her işini ve her şeyini Allah için yapardı.

Yüzüğünün taşında “Abede’l-lâhe lillah (‘Allahü Teâlâ’ya Allah için, halis ibadet etti.’) yazılı idi.

Abdullah bin ömer (r.a.) buyurdu ki;

-“Müslümanlıkla şereflendikten sonra en büyük sevinç ve neş’em, gönlümün, herkesi peşinden koşturan bir takım istek ve arzulara meyletmemiş olmasıdır.” Dünya malına hiç gönül bağlamazdı.

Cabir bin Abdullah (r.a.) der ki;

-“Hazret-i Ömer (r.a.) ve Oğlu Abdullah (r.a.) dan başka içimizde dünyaya meyli olmıyan kimse yoktur.”

Hazret-i Nafi (r.a.) Hazret-i Abdullah (r.a.) ın azatlısıdır. O’nu onbin dirheme satın aldıktan sonra;

-“Seni Allah rızası için azad ettim.” Buyurdu.

İbn-i Ömer (r.a.) çok cömert, halim ve selim idi. Köle ve cariyelerden hangisini Allah-u Teâlâ’ya ibadet ederken görse, hemen onu azad etmek adeti idi.

Kölelerinin böyle göürünerek kendisini aldattıklarını söylediklerinde;

-“Hayır için aldanmaktan iyi şey var mıdır?” buyurduğu pek meşhurdur.

Azadlılardan olan İmâm-i Nafi (r.a.) efendisi ile ilgili olarak buyurdular ki;

-“Abdullah bin Ömer (r.a.),Bin kişi azâd etmeyince, ruhunu teslim etmedi. Bazen bir ay geçerdi de bir parça et yemezdi. Ancak misafiri bulunduğu veya Ramazan-i Şerif’te yerdi.”

-“Bir şeyi fazla sevmeye başladı mı, onu Allah rızası için, bir ihtiyacı olana verirdi. Bu meyanda Allah-u teâlâ’nın (-“Beğendiklerinizden çıkarıp vermedikçe zinhâr iyilik mertebesine erişemezsiniz!”) âyet-i celilesiyle amel ederdi.”

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Abdullah bin Ömer (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu