‘Şeyh hazret-i Zoli’ olarak etiketlenmiş yazılar
Nusaybin Bir başkent miydi 9
21 Haziran 2008Girnavas (cin tepesi) tan bir görünüş
Meşhur Seyyah olan Evliya Çelebi (Allah ondan razı olsun) seyahetnamesinde şunlara yer veriyor
Diyar-i Rabia’dan güneye yaptığı bir seyahetinde özet olarak şunları zikretmişlerdir.
-”Mardin, Hasenkeyf, Hastepe, Sencar, Telhuvar, Musul, Nusaybin, Cizre İmadiye ve Akra kaleleri de Şatt’ın doğu tarafında ve Dicle havzasının dışında kalırlar.”
-”Hulasa, Diyar-i Bekir’den kalkarak arkadaşlarımızla El’Cezire’ye yollanarak Göksu köyüne geldik Bu köy gelişmiş bir köydür. Diyarbakır’a bağlıdır.
Cenab-i Hakk yeryüzünü yarattığından beri bu cezir mamur olup, Fırat ile Şattü’l-Arab’ın arasında bir cennet toprağı vardır.
-”İstirahat ettiğimiz köyden kalkarak kıble tarafına kayalıklar içinden şiddetli sıcak altında gidip, Zerzivan boğazına menzil aldık. Burası korkulu, tehlikeli dar ve amansız bir boğazdır. Allah korusun.”
-”Güney ve kıble tarafları Mardin ve Sencar çölleridir. Oradan Malun köyü’ne sonra güney tarafına giderek yedi saat’te Şeyh hazret-i Zoli ziyaret yerine geldik. Buradan da Mardin kalesine geldik. Mardin kalesi hakkında, Rum ve Yunan tarihçileri kendi hiristiyan inançlarına göre bir çok özellikler ve hayaller yazmışlardır.”
Ama tarihçi Makdisi’ye göre bu kaleyi Hazret-i Yunus Aleyhis selam yaptırtmıştır.
Zira Yunus Aleyhis selam kış mevsiminde Musul yakınındaki Beled El-Hatib şehrinde otururdu. Yaz günlerinde yaylaya çıkıp, bu Mardin dağ’ında istirahat edip ibadet ederdi. Hâlâ Mardin dağı’ndaki büyük bir mağaraya Yunus Nebi Aleyhis selam ‘savması’ derler.
O sırada bu dağa ‘Şahika dağı’ derlerdi. Bu mağaralarda bir ejderha çıkıp, Hazret-i Yunus Aleyhis selam’a iman edenlerden binlerce ümmeti yemişti.
Sonra nice inanmayanlar Hazret-i Yunus aleyhis selam’dan mucize isteyip;
-“Bu dağdaki ejder’i öldürürsen sana iman ederiz” dediler.
Hazret-i Yunus Aleyhis selam hemen Peygamberlik kuvveti ile o ejder’e bir taş vurup öldürdü.
Üçbin inanmayan imân edip, dağda oturan Hazret-i Yunus aleyhis selam’a komşu oldular. Günden güne de zengin ve bey olmaya başladılar. İşte bu dağda ‘ejder’olduğu için dağ’a Mar (yılan) dağı ve şehre de Mardin dediler.
Bu görülmeye değer Mardin kalesi nice hükümdarlar eline geçip, sonunda bir müddet Dara Şah’a (İran hükümdarı) taht merkezi oldu. Dâra buranın avcılığından hoşlanmıştı. Temmuz ayında burada, kışın ise Nusaybin yakınındaki Kara (Dara) şehrinde kalırdı.
Evliya Çelebi Nuh Aleyhis Selam gemisi hakkında da özetle şöyle buyurmuştur;
-“Hazret-i Nuh Aleyhis selam tufanında gece karanlığında yüzerken. Nuh Aleyhis selam’ın gemisi dalgalar ile bu sencar dağı’nın bir köşesine gelmiş ve gemi biraz zedelenmiş buna Nuh aleyhisselam son derece üzülmüştü. Ama sonra gemi selametle denizde yüzerek Cudi dağına oturmuştur.
Bu hal üzere Nuh’un (Aleyhis Selam) gemisi selametle denizde yüzerek, Sencar dağı’nın gemiyi yaraladığı yere gelince -”Hâzâ cebelu sincar”
Yanı;
-“Bu sin kayası bizi yaraladı.” Derler. Onun için Sin Cur’dan yanlış olarak ‘Sencar’ denmiştir.
Hakikatten Sencar kayaları diş diş, sivri sivri olduklarından ‘Sin dağı’ derler. Car kelimesini de ona ekleyince ‘Sincar’ olur. Nuh aleyhis selam’in gemisini yaralayan yere ‘Sin kayası’ derler ki, diş gibi bir kaya olup Sencar kalesi’nin kuzey tarafında ve Nusaybin kalesi tarafındadır.
Nuh Aleyhis Selam gemisinin bu sencar dağı’na oturduğu muhakkaktır. Makdisi Tarihi’nde burası genişçe anlatılmıştır.
Gemi deniz yüzünden gezerek Sencar’ın iki menzil’i kadar kuzey tarafında, Musul ve Nusaybin kaleleri arasında Cudi dağı adında yüksek bir dağın tepesine oturmuştur.
Sonra gemide bulunanlar dışarı çıkıp, temiz toprağa yüz sürerek Cenab-i Hakk’a şükür secde’si ettiler. Bunu için de yanlarında yiyecek olarak ne varsa bir kazana koyup pişirerek yediler. O yemeğe ‘Aşure aşı’ derler. Bu da Muharrem ayının Onun’cu gününe rastladığı için “Aşure” denmiştir.
Fuad Yusufoğlu