‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar
Uhud dağı (Şehidlik)
Muhammed Behâüddin-i Veled –Sultan-ül-ulemâ- (Radiyallah-u anhu)- 3
Peygamberimiz (s.a.v.) efendimiz, orada bulunanlara Muhammed Behâüddin-i Veled’i göstererek;
-“Ey İnsanlar! Bugünden sonra Muhammed Behâüddin’e “Sultan-ül-ulemâ” denilecek ve imzasına “Sultan-ül-ulemâ “ yazılacaktır.” Buyurdu.
Sabah olunca rü’yalarını anlatmaya gelenlere, daha onlar bu müjdeyi vermeden
o;
-”Ey kardeşlerim! Bu gece Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) in bize ihsan buyurduğu lakabı bana müjde için geldiniz değil mi?” diyerek, onların rü’yalarını keşfettiğini belirtince, cümlesi hayran kalarak;
Dediler ki;
-“Allah-u Teâlâ ve Resulü (s.a.v.) şahiddir ve biz de şahidiz ki, sen ”Sultan-ül-ulemâ’sın.” Bundan böyle bu isimle tanınacaksın.”
Muhammed Behâüddin (r.a.) e karşı muhabbetleri ziyâde olup, ona talebe olmak istediklerini bildirdiler. O da, gelen bu âlimleri talebeliğe kabul etti. İmza olarak da Sultan-ül-ulemâ lakabını kullanmaya başladı.
Âlimler, rüyalarını yakınlarına söyleyince, hadise herkes tarafından işitildi. Her taraftan ziyaretçiler gelmeye başladılar. Şanı her yerde duyuldu. Halkın yanında itibarı pek yükseldi. Herkes huzuruna koşar, hizmetiyle şereflenmek için çalışır ve hasta kalplere şifa olan mübarek sözlerini dinlemek için can atarlardı.
O civarda olanlar. Sultan-ül-ulemâ’ya sabırsızlıkla koşarak, talebesi olmakla şereflenmek isterdiler ve muradlarına kavuştular. Birçok müşkili olanlar Belh’e kadar gelip, aldıkları cevaplarla dertlerine derman buldular. Behaüddin Veled hazretlerinin zahiri ve Batıni mertebeleri yükselince, başta annesi talebeleri ve akrabaları kendisine;
-“Başımıza padişah ol. Seni korumak, emirlerini yerine getirmek için hazırız” dedilerse de,
Onlara;
-“Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem); (-“Ben faikrlikle iftihar ederdim”) buyurdu zahiri saltanat tacini giymek biz yakışmaz. Bizim yolumuz Peygamber (s.a.v.) e tabi olmak ve sünneti şerifelerine uymaktır.” Buyurdu.
Behâddün-i Veled (r.a.), bundan sonra riyazet ve mücahede (nefsin istekleirni yapmamak, istemeklerini yapmak) ile uğraştı. Bu şekilde mâ’nevi bakımdan pek yüksek derecelere kavuştu.
Ne zaman vâ’zü nasihat etmeye başlasa, etrafında binlerce insan toplanır, feyiz ve bereketlerinden istifade ederlerdi.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Sultan-ül-ulemâ” lakabını bizzat Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) tarafınden verilen Muhammed Behâüddin-i Veled (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Uhud dağı (Şehidlik)
Muhammed Behâüddin-i Veled –Sultan-ül-ulemâ- (Radiyallah-u anhu)- 4
Behâddün-i veled (r.a.), sabah namazından sonra ikindi vaktına kadar talebelerine ilim öğretir, ikindiden sonra medresesine gelenlere mârifetullah’dan ( Allah-u Teâlâ’yı tanımaktan) bahsederek irşad ederdi.
Nasihatlerinde ehl-i sünnet itikadınıu anlatır bozuk fırkaların inanışlarını izah ederdi. İnsanların, dalalet fırkalarına düşmemeleri, cehenmde yanmamaları için çok gayret sarf ederdi. Bid’at fırkasına mensub bazı âlimler, aralarında ittifak ederek, Behâüddin-i Veled (r.a.) i Sultan’a şikayet ettiler,
Dediler ki;
-“Sultanımız! Muhammed Behâüddin-i Veled size zâlimdir, âlimlerinize de cahil diyor. Halkın büyük bir kısmı onun etrafında toplandı. Vakitlerinin çoğunu o n u n l a geçiriyorlar. Bir gün sizi tamamiyle bırakıp, ona tabi olacakları muhakkatır. Eğer böyle bir şey vaki olacak olursa, sizin saltanatınıza ziyan gelir ki, bizim içinde yüz karasıdır. Biz, size gördüğümüzü söyliyoruz. Vazifemiz sizi uyarmaktır. Gerisini siz bilirsiniz.”
Bunları işiten sultan çok üzüldü. Çünkü Sultan-ül-ulemâ (r.a.) ya muhabbeti çok fazla idi. Fakat bu âlimlerin söyledikleri de yabana atılır şeyler değildi. Bu işin tahkiki için yakınlarından bir kimseyi Sültan-ül-ulemâ (r.a.) ye göndererek;
-“Bütün beldelerde olan hadisler sizce keşf olunmakta, bütün memleketekiler de tasarruflarınız altındadır ülkemizde bir padişah var iken, ikincisinn de hükümet kurması uygun değildir. Neticede, ben denizi bir memlkete tayın buyurursanız memnun olurum.” Gibi, kahırlı uygun olmayan sözler sarf etti.
Bunlara Sultan-ül-ulemâ /(r.a.) ye söylediklerinde, buyurdu ki;
-“Hasedcilerin zülümlarından hicret etmek dedelerimizn sünnetleridir. Madem ki böyledir, bizde sefer eder, başka ülkelere gideriz. Biz buradan ayrılınca bu memleketin başına felekatler gelir. Bu ülkeyi, dinsiz tatarlar (Hülagû ‘nın ordusu) istila ederler.” Buyurdu.
Akraba ve talabelerine sefer hazırlıklarına başlamalarını söyledikten sonra, Sultan’ın adamın adönerek;
-“ Sultanınıza gidip benden selam söyleyin. O’na –“ Biz fani dünyanın şöhretlerine talip değiliz. Dünya Sultanlığında, tacında da gözümüz yoktur. O, bu dünyadaki saltanatına devam etsin.” Deyiniz” buyurdu.
Haber etrafa çabucak yayıldı. Behâüddin-i Veled hazretleri (r.a.) nin hicretini işiten herkes, malını mülkünü toplayıp, bu memleketten ayrılmaya, Behaüddin-i Veled ile beraber gitmeye karar verdiler.
Bütün bu olnaları takip eden Sultan, daha çok üzüldü Sulatan-ül-ûlemâ (r.a.) ye şefaatçılar göndererek af diledi. Hicret etmekten vazgeçmesini istirham etti.
Sultan-ül-ulemâ hazretleri (r.a.), Padişahın teklifini red etti. Fitne çıkarmadan, halkı galeyana getirmeden şehirden ayrılmak istiyordu. Bunun için de, Cuma günü Belh’ilerin bu Cami’de toplanmalarını arzu etti. Her kes o gün camide toplanıp, mahşeri bir kalabalık haline aldı. Behâüddin-i Veled (r.a.), onlara nasihat etti, tesellide bulundu ve onlarla vedalaştı, helâlaştı. Orada bulunanlar çok ağladılar.
Kürsiden inip kapıya doğru ilerleyince, kürsi, Sultan-ül-ulemâ hazretleri (r.a.) nin arkasında yedi adım kadar yürüdü. Camide bulnan bütüm taşlar ve ağaçtan yapılmşı eşyalar, hep birden;
-“Ey Sultan-ül-muhakkikin! bizi gârip bırakarak nereye gidiyorsunuz?” diye feryat ettiler.
Bu hayret dolu manzarayı orada bulunanların hepsi dehşetle seyretti. Sültan-ül-ulemâ (r.a.), oradan yakın akrabalarıyla, talebeleriyle beraber ayrıldı.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Sultan-ül-ulemâ” lakabını bizzat Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) tarafınden verilen Muhammed Behâüddin-i Veled (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Cennet-ül Baki’ (Medine-i Münevvere)
Muhammed Behâüddin-i Veled –Sultan-ül-ulemâ- (Radiyallah-u anhu)- 5
Nişabur’a geldiklerinde Feridüd-din-i Attâr hazretleri (r.a.) onları karşıladı. Onlara izzet ve ikramnlarda bulundu. O sırada beş yaşlarında bulunan Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi (r.a.), Nişabur’da bir rü’ya gördü.
Rü’yasında nur yüzlü bir ihtiyar, kendisine 6 (altı) tane dalı olan bir gül verdi. Rü’yasını babasına anlattığında, Sültan-ü-ulemâ (r.a.) şöyle bir tabir etti.;
-“Altı tane dalı olan gül, Senin altı cildlik bir kitap yazacağına işarettir.”
Orada bulunan Feridüddin-i Attâr (r.a.);
-“Altı dallı güle kavuşıncaya kadar bu kitab ile meşgül olursunuz.” Diyerek “Mantık-ut-tayır” isimli kitabı Mevlânâ (r.a.) ya hediye etti.
Meğer rü’yada görülen ve kendisine gül veren kimse “Ferüddin-i Attâr hazretleri (r.a.) imiş.
Nişabur’dan ayrılıp bağdad’ da doğru yola çıktılar. Bağdad’da giderken, yol üzerindeki bütün şehirlerin sakinleri onları çok iyi karşılayıp, evlerine götürerek çok ikram ve ta’zimde bulundular.
Bağdad’a yaklaştıkları zaman, kendilerine rastlayan bir cemâat;
-“Sizler kimlersiniz? Nereden gelip nereye gidiyorsunuz?” diye sual edince;
Behâddün-i Veled (r.a.);
-“Allah’dan geliyoruz, Allah’a gidiyoruz, Lâ havle velâ kuvvete illâ billah” cevabını verdi.
O cemâat, bu cevabın muhabbeti ile hayretler içinde kaldılar. Bu haber Şeyh Şihabüddin Sühreverdi hazretleri (r.a.) ne bildirildi.
O da;
-”Böyle bir zât, Behâüddin-i Veled (r.a.) den başkası olamaz.” Buyurdu.
Bunun üzerine Sühreverdi hazretleri (r.a.) de, talebeleri ile birlikte onu karşılamaya çıktılar. Buluştukları zaman, Sühreverdi hazretleri hemen atından inip, hazret-i Behâüddin-i Veled (r.a.) in ellerini öptü ve onları kendi hânesine da’vet etti. Behâüddin-i Veled hazretleri (r.a.), maiyetinin kalabalık olduğunu söyliyerek, özür diledi ve Müstensıriyye Medresesi’ne yerleşti.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Sultan-ül-ulemâ” lakabını bizzat Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) tarafınden verilen Muhammed Behâüddin-i Veled (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Mescid-i Nebi (Aleyhis selam) avlusu
Muhammed Behâüddin-i Veled –Sultan-ül-ulemâ- (Radiyallah-u anhu)- 6
Bağdad’dan kâfilesiyle ayrılan Sultan-ül-ulemâ (r.a.), Kufe yoluyla Kâ’beyi muazzamaya geldi. Zilhicce ayının ortalarına kadar orada ibadet ile meşgül oldu. Hac’cını ifâ ettikten sonra, Medine-i Münevvere’ye gelip, hasretiyle yandığı Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) e misafir oldu.
Orada günlerce gözyaşları içinde ibadet eyleyip, Resulullah efendimiz (s.a.v.) in feyiz ve bereketleriyle şereflendi.
Bir müddet orada Cennet hayatı yaşadıktan sonra, mâ’nevi bir işaret üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) e vedâ edip, gözlerinden yaşlar dökerek oradan ayrıldı.
Medine-i münevvere’den ayrılıp günlerce yol aldıktan sonra, Şam’a geldi. Oradaki âlimler Şam’da kalması için çok ısrar ettilerse de, onlara nâzik bir cevab ile Rum diyarına gitmek istediğini bildirdi.
Oradan ayrılan Sultan-ül-ulemâ (r.a.) Konya’nın bugünkü Karaman ilçesinin yerinde bulunan “Lârende” kasabasına geldi.
Konya’da bulunan Sultan Alâüddin Keykûbad, beylerinden Emir Mûsa’yı Lârende’ye bey ta’yin etmişti. Emir Mûsa, Muhammed Behaüddin-i Veled hazretleri (r.a.) ne çok saygı gösterdi. Onun talebesi olmakla şereflendi.
Hocası Sultan-ül-ülemâ (r.a.) ya bir medrese yaptırarark, yedi sene hizmetiyle şereflendi.
Behâüddin-i Veled (r.a.), oğlu Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi (r.a.) yi, Seyyid Şerâfeddin Semerkandi Lala hazretlerinin kerimesi “Gevher hanımla” evlendirdi. Vefât eden, hanımı Mü’mine hatun ile oğlu Alâüddin’, Lârende’ye defn etti.
Emir Mûsa’yı çekemeyenler, Konya Sultanı Alâüddin-i Keykûbad’a;
-“Lârende Beyi Emir Mûsa, Sultan-ül-ülemâ (r.a.) yı çok sevip, onun talebesi oldu. Ona olan aşırı muhabettinden sizi unuttu. İsminizi bile ağzınıza almaz oldu.” Gibi pek çok iftiralarda bulundular.
Alâüddin Keykubat, Emir Mûsa’ya bir mektup yazarak huzuruna çağırdı. Emir Mûsa da durumu hocasına bildirdiğinde;
-“Sultan Alaüddin’e gidiniz, selâmımı söyleyiniz. Sorduklarına “doğru cevap” veriniz.” Buyurdu.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Sultan-ül-ulemâ” lakabını bizzat Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) tarafınden verilen Muhammed Behâüddin-i Veled (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Mescidi Nebi (Aleyhisselam) de Güneşin henüz doğmaya başladığı an
Muhammed Behâüddin-i Veled –Sultan-ül-ulemâ- (Radiyallah-u anhu)- 7
Emir Mûsa derhal yola çıkıp, Konya’da Alâüddin-i Keykûbad’in huzuruna çıktı. Sultanın;
-“Ey Mûsa! İşittiğime göre Sulatan-ül-ulemâ (r.a.) nın emrinden dışarı çıkmaz imişin. Bizi ziyarete hiç gelmiyorsun Yoksa bizi unuttun mu?” diye sitem edince
Emir Mûsa, Sultan-ül-ulemâ Muhammed Behâüddin-i Veled hazretleri (r.a.) nin üstünlüğünü, keşif ve kerametlerini, ilimdeki yüksekliğini uzun uzun anlattı.
Âlimlere karşı aşırı sevgisi ve hürmeti olan Alâüddin-i Keykûbad bu sözleri hayranlıkla dinledi ve;
-“Ey Mûsa! Sultan-ül-ulemâ (r.a.) böyle büyük bir âlim ve evliyâ zât idi de, bize daha önce niçin haber vermedin? Onu Konya’ya da’vet ediyorum. Bizler de feyz ve bereketlerine kavuşup, mübarek elini öpmekle şereflenelim. Lütfen gidiniz, bana vekâleten kusurumuzun affını isteyip, muhabbetimizin çokluğunu kendilerine arz ediniz. Lütfen Konya’ya da şereflendirmelerini istirham ettiğimi zât-i âlilerine bildiriniz.” Diye emir verdi.
Emir Mûsa Lârende’ye gelip hocasına durumu bildirdi. Sultan-ül-ulemâ;
-“Müslümanın da’vetine icabet etmek lazımdır.” Emri gereğince, bu da’veti kabul edip hazırlandı.
Konya’ya doğru yola çıktı. Sultan Alaüddin de yanında vezirleri, kadıları, âlimleri ve ileri gelen devlet erkaniyle “Behâüddin-i Veled’i” istikbal etmeye, karşılamaya çıktılar.
Behâüddin-i Veled hazretleri (r.a.) ne yaklaştıklarında, atlarından inip yaya olarak huzurlarına vardılar. Büyük bir svgiyle onu karşıladılar. El öpüp, hürmetle hâl hatır sordular. Büyük bir tevazu ile Behâüddin-i Veled (r.a.) den af dilediler. Hep birlikte Konya’ya dönmeye başladılar.
Bugünkü Mevlânâ hazretleri (r.a.) nin türbesinin olduğu yere geldiklerinde Sultan-ül-ulemâ;
-“Buradan nesebimizin güzel kokuları geliyor” buyurarak oradaki bir bahçeyi işaret etti.
Bunu işiten Alaüddin Keykûbad, Sulatn-ül-ulemâ (r.a.) ya o bahçeyi hediye etti. Behâüddin-i Veled hazretleri (r.a.), Konya’da bir medreseye yerleşti. Orada va’z ve nasihat ederek, insanların kurtulması, iki cihan saâdetine kavuşması için çok çalıştı.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Sultan-ül-ulemâ” lakabını bizzat Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) tarafınden verilen Muhammed Behâüddin-i Veled (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Baki’ mezarlığı’ında tan yeri
Muhammed Behâüddin-i Veled –Sultan-ül-ulemâ- (Radiyallah-u anhu)- 8
Alâüddin Keykûad bir gün Sultan-ül-ulemâ Muhammed Behâüddin-i Veled hazretleri (r.a.) nin bütün halka va’z ve nasihat vermesi için rica etti. “Kanii” denilen yerde bir kürsü kuruldu. Bu yerin etrafında mezarlık bulunakta idi. İnsanlar kürsünün etrafında toplandılar. Kâriler Kur’an-i kerimi ezberliyenler, Yasin-i şerif’i okuduktan sonra Sultan-ül-ulemâ hazretleri (r.a.) bu süreyi “tefsir” etmeye başladı. Kıyametin kopmasını, kabirden kalkmayı, mahşer meydanına toplanmayı, güneşin “bir mızrak” boyu yaklaşması, insanların grup grup ayrılmasını, defterlerin uçarak “ele gelmesini”, mizân terazisinin, sırat köprüsünü, ceza ve mükâfatı uzun uzun anlattı. Bunları inkar edenlerin “cehenneme” kabul edilip te ehl-i sünnet i’katına uygun inanıp amel edenleri “cennette”gidebileceğini bildirdi.
Öyle anlattı ki, orada bulunanlar içinde ağlamadık kimse kalmadı. O kabristan da yatan bazı kimseler , Allahü Teâlâ’nın emriyle kefenleri boynunda olduğu halde kabirlerinden çıktılar ve “Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resülühü” dedikten sonra;
-“Ey Allah’ın veli kulu; Senin bu anlattıklarının hepsi doğrudur. Biz bu halleri burada yaşıyoruz, hepimiz şahidiz.” dediler ve tekrar mezarlarına girdiler.
Duâ edilirken de her kabirden iki el çıkmış olduğu halde “Amin” diyen sesler duyuldu. Bu olanları, orada bulunan herkes hayretle gördü ve işitti.
Bir kimse bir günah işleyip, tevbe etmeden Sultan-ül-ulemâ (r.a.) nın huzuruna çıksa gelenin durumunu hemen keşfederek;
-“Allah-u Teâlâ’nın veli kullarının huzuruna temiz olmayan kalb ile gelmeyiniz. Bu kötü halleri bırakın, güzel bir tevbe ederek gözyaşları akıtın ki, günah kirleri yıkansın evliyanın huzuruna, günahlarınıza tevbe ve istiğfar etmiş olarak girip, onların yüzlerine Allah-u Teâlâ’nın rızası için mühabbetle bakınız ki, onların feyz ve bereketlerinen istifade edesiniz.” Buyurdu.
Bu şekilde nasihat ederek, onların işlediği günahları söylemeden, yüzlerine vurmadan nasihat ederdi.
Sultan-ül-ulemâ Muhammed behâüddin-i Veled hazretleri (r.a.) takdiri ilahi hasta olup, yattı. Alâüddin-i Keykûbad Onun ziyaretine gelip;
-“Efendim! İnşallah tez zamanda sıhhata kavuşur da devlemizin başına geçip Tahta oturursunuz. O zaman zati alinizin hizmetiyle şereflenip, her ne murad ederseniz, bütün gücümüzle size yardımcı olmaya çalışırız. Böylece Rabbimizin ihsan edeceği nice ikranmlara ve gizli sırların keşfine nail oluruz. İnşallah .” deyince
Sultan-ül-ulemâ (r.a.);
-“Biz artık bu hastlaık sebebiyle bu fani dünyadan hakiki âleme göç ederiz, fakat arkamızda kısa zaman sonra, sizde bize kavuşursunuz. İşte orada sizinle beraber oluruz.” Dedi
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Sultan-ül-ulemâ” lakabını bizzat Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) tarafınden verilen Muhammed Behâüddin-i Veled (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Mescid-i Nebevi Aleyhis selam (Bab-üs-Selam kapısı)
Muhammed Behâüddin-i Veled –Sultan-ül-ulemâ- (Radiyallah-u anhu)- 9
Bundan sonra helalaştılar. Bundan üçgün sonra bir Cum’a günü öğleye doğru kelime-i şehadet getirerek çok sevdiği hakiki âleme kavuştu.
Muhammed Behâüddin-i Veled hazretleri (r.a.) nin vefatından sonra, Alâüddin-i Kevkûbad günlerce ata binmedi, sarayaında tahtına oturmadı kurur hasır üzerine oturarak taziye için gelenleri karşıladı. Camilerde pek çok Kur’an-i kerim hatimleri yaptırıp, öksüzleri ve fakirleri doyurdu, üstelerini giydirdi. Hepsinden meyadana gelen sevabı, Hocası Sultan-ül-ulemâ hazretleri (r.a.) ne gönderdi
Sultan-ül-ulemâ (r.a.) nın illeri gelen talebelerinden Seyyid Burhaneddin hazretleri (r.a.) anlatır;
-“Rüamda hocam Sultan-ül ulemâ (r.a.) nın türbesinden yeşil bir nûr yükselmeye başladı, genişledi, genişledi, bulunduğum yere kadar geldi. O nûrun önüne bir engel çıkmadan bütün Konya’yı kuşattı. Bu hadise karşısında bayılıp düştüm. Sabahleyin Rü’ya’yı ta’bir ettirdim, Sultan-ül-ulemâ (r.a.) nın neslinden çok mühterem kimselerin meydana geleceğine müjdelediler.
Behâüddin-i Veled (r.a.) in çok sevdiği talebelerinde biri anlattı;
-“Rü’yamda, Sultan-ül-ulemâ (r.a.) nin mübarek başını, Arşa kadar yükselmiş gördüm.
Ona;
-“Efendim! Haliniz nasıldır?”dedim.
Buyurdular ki;
-“Oğlum Celâleddin-i Rûmi (r.a.) nin ilim ve amel nûruyla bu derece yükseklere ulaştım. Oğlumun mertebesine, bütün evliya, ve melekler gıpta ediyorlar. Ondan çok memnunum .” dedi.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Kaynaklar;
(1-Nefehât-ül-üns sahife 513-514)
(2-Kâmus-ul-a’lem cild 2; sahife; 1412)
(3- Mu’cem-ül-müellifin cil; 9 Sahife; 223)
(4-Tam İlmihal Seâdet-i Ebediye sahife 993)
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Sultan-ül-ulemâ” lakabını bizzat Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) tarafınden verilen Muhammed Behâüddin-i Veled (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Selâhaddin Feridün Konevi (Radiyallah-u anhu);
28 Ocak 2013Revda-i şerifin (dışardan) görünüşü
Selâhaddin Feridün Konevi (Radiyallah-u anhu);
Konya’da yetişen evliyânın büyüklerinden, Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi hazretleri (r.a.) nin önde gelen talebelerindendir. Önceleri Mevlânâ (r.a.) nin hocası olan Seyyid Burhâneddin hazretleri (r.a.) in tâlebesi idi. Kuyumculuk yapardı.
Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi hazretleri (r.a.) bir gün Konya’nın “kuyumcular çarşısında” geçerken, bir kuyumcu dükkanından gelen çekic seslerinden çok etkilendi.
Her çekicin vuruluşunda çıkan seslerin “Allah! Allah!” dediğini müşâhede etti. Bu sesler, eşi bulunmaz bir haz ve dükkânın sahibine karşı kalbinde büyük bir muhabbet hasıl etti. Kapının önünden Mevlânâ hazretleri (r.a.) nin geçmekte olduğunu gören kuyumcu Selâhaddin ve çırakları, onu hürmetle selâmladılar.
Mevlânâ hazretleri (r.a.), dükkâna “merhametle” teveccüh ettiğinde, dükkândaki bütün eşyalar “altın” oldu.
Bu durumu hayretle gören Selâhaddin, dükkânındaki bütün malzemeyi, âletleri çıraklarına ve fakirlere dağıtıp Mevlânâ hazretleri (r.a.) nin peşinden gitti. Ona talebe olmayı, dünya servetlerinden üstün gördü. Huzura vardığında Mevlânâ hazretleri (r.a.) onu talebeliğe kabul etti. Selâhaddin’deki istidâd ve kabiliyeti görünce, üzerinde oldukça durdu. Selâhaddin de hocasına karşı hizmette kusûr etmiyerek, on sene çalıştı.
Mevlânâ (r.a.), hocası Şemz-i Tebrizi hazretleri (r.a.) ne gösterdiği hürmet ve saygı kadar, bu talebesine de şefkat ve merhametle muâmelede bulundu. O’nu kendisinden sonra yerine, vekil olabilecek şekilde yetiştirdi.
Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi hazretleri (r.a.) Selâhaddin (r.a.) i o kadar severdi ki, onunla akraba olmak istemiş ve oğlu Sultan Veled (r.a.) e, Selâhaddin (r.a.) in kerimesini nikâh etmişti.
Selâhaddin-i Konevi (r.a.) birgün dedi ki;
-“Gönlümde bulunan nûr çeşmeleri, bende gizli ve örtülü olduğu halde, hocam Mevlânâ hazretleri (r.a.) nin mübarek vücûdlarına, nurların nehir gibi aktığını gördüm.”
Kayınpederinden bu sözleri işiten Sultan Veled (r.a.), babası Mevlânâ (r.a.) ya;
-“Efendim! Selâhaddin-i hazretlerini sevmeniz, ona aşırı muhabbet beslemeniz, nurunuzu müşahede ettiği için midir?” diye sordu.
Babası Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi hazretleri (r.a.) da;
-“Kıymetli evlâdım! Mıknatısın demiri çektiği gibi, insan oğlu da kendisini sevene karşı muhabbet etmektedir. Çocuğun annesine olan muhabbeti, dünya zevklerinden, onu yedirip içirmesinden, giydirip kuşatmasından dolayı değildir. Aralarındaki bu bağ, Allah-u Teâlâ’nın kalbe yerleştiği akrabalık, annelik muhabbetinden dolayıdır.” Diyerek, Selâhaddin (r.a.) in derecesini açkıladı.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Selâhaddin Feridun Konevi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Selâhaddin Feridün Konevi (Radiyallah-u anhu)- 2
28 Ocak 2013Cennet-ül Baki’den Revda-i Muttahara’nın görünüşü
Selâhaddin Feridün Konevi (Radiyallah-u anhu)- 2
Birgün Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi (r.a.) ye;
-“Ârif kimdir?” diye sordular.
O da;
-“Daha bir şey sormadan, onun sonundan haber verendir. O da bizim Selâhaddin’e mahsustur.” Buyurdu.
Tekrar sordular ki;
Selâhaddin önceleri, hocanızın nûrunu şöyle şöyle gödüm diye anlatırdı. Şimdi bu gibi hâllerini hiç anlatmıyor. Acaba kalb gözlerine bir perde mi çekildi de söylemiyor?”
Mevlânâ hazretleri (r.a.);
Selâhaddin şimdi nûr deryasına gark olmuştur. Nûrun içinde olduğu için dışarıdaki nûr ona görünmez. Hatta kendisi nûr olmuştur.” Buyurarak
Selâhaddin Konevi hazretleri (r.a.) nin ne kadar kıymetli, mübarek bir zât olduğunu talebelerine izah etti.
Selâhaddin Konevi hazretleri (r.a.) validesi vefat ettiğinde, kabre koyduktan sonra herkes ayrılıp giderken, mevlânâ hazretleri de;
-“Ey Selâhaddin! Bize düşen vazifeyi yaptık. Artık gidebiliriz.” Buyurunca
O da;
-“Efendim! Benim burada bir miktar daha kalmama musâade eder misiniz? Zira Münker ve Nekir melekleri geldiler. Vâlideme yardım edeyim.” Dedi ve mezarın başında kaldı. Bir müddet sonra tebessüm ederek hocasına yetişti;
Sultan Rükneddin, Mevlânâ hazretleri (r.a.) nin evliyâlıktaki üstünlüğünü anlıyamamıştı.
Bir gün Şemseddin İsfehâni’ye;
-“Senin, Mevlânâ’ya bu kadar bağlı olmanın sebebi nedir ki, ondan başkasına bu kadar izzet ikrâmda ve hürmette bulunmazsın?” diye sordu.
O da Sultana, Mevlânâ (r.a.) nın üstünlüğünü anlatmaya başladı ve sonunda da;
-“O’nun büyüklüğünü anlayabilmek için, tâlebesi Selâhaddin (r.a.) e bakmak lazımdır. Selâhaddin (r.a.) in kemâletini, olgunluğunu, derece ve mertebelerini bilseydiniz böyle söylemezdiniz. Zirâ Selâhaddin (r.a.) e Allah-u Teâlâ öyle ihsanlarda bulunup ni’metler vermiştir ki, kalblerdeki bütün gizli sırlara vâkiftır, bilmektedir.” Dedi.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Selâhaddin Feridun Konevi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Selâhaddin Feridün Konevi (Radiyallah-u anhu)- 3
28 Ocak 2013Mescid-i Nebevvi avlusunun geörünüşü
Selâhaddin Feridün Konevi (Radiyallah-u anhu)- 3
Sultan Rükneddin bu sözlerin doğruluğunu tahkik etmek için, gizlice bir hokkanın içine küçük bir yılan yavrusu koydurdu. Bu işi yapana da tenbih ederek, bu durumu kimseye söylememesini bildirdi. Sonra Konya’da bulunan bütün âlimleri ve velileri saraya da’vet etti. Da’vetliler geldiğinde hokayı çıkarıp;
-“Bu hokkanın ağzını açmadan içindekinin ne olduğu sorulmaktadır.” Dedi.
Oradakilerin hepsi hiçbirisi cevap vermedi, sustular.
Sultan Rükneddin tekrar;
-“Bu hokkanın içindekinin mutlaka anlaşılması lazım” diyerek, tekrar tekrar sordu.
Oradakilerden hiçbirisi buna cevap vermediler.
Ancak Mevlânâ Celâleddin hazretleri (r.a.) nin işaret ederek izin vermesi ile, Selâhaddin Konevi (r.a.) söze başladı ve;
-Ey Sultan! Allah-u Teâlâ’nın sevdiği kulları olan veliler, kerâmet göstermekten hayâ ederler. Onun için hiçbirimiz bu hokkanın içinde ne olduğunu söylemek istemedik. Evliyâya Cenâb-i Hak öyle ni’metler ihsan etmiştir ki, onlara, değil bu gözle görünen hokkaların içindekini, yedi kat göklerde ve yerlerde mahrem olan gizli sırlar dâhi bildirir. Doğuda ve batıda olan her şey onlara ma’lumdur. Bunu kısa olan akıllar elbette anlıyamaz. Bizi bu basit şey için imtihan etmeniz uygun mudur? Ve bu hokkanın içine zavallı yılan yavrusunu hapsedip, havasız ve yiyeceksiz bırakmanız doğru mudur?” dedi.
Bu sözleri hayretle dinleyen Sultan Rükneddin, yaptığı hatanın büyüklüğünü anlayıp, Mevlânâ (r.a.) den özür diledi.
Orada bulunan Şemseddin İsfehâni, Sultan’a;
-“Gördüğünüz gibi, talebesi böyle olursa hocası kim bilir nasıl olur?” dedi.
Bunun üzerine Sultan Rükneddin, Mevlâna (r.a.) ya candan bağlayanlar arasına katıldı ve onun tâlebesi oldu.
Selâhaddin Feriddün Konevi (r.a.) buyurdu ki;
-“Şunu iyi bilmek lazımdır ki, Allah-u Teâlâ’nın evliya kulları, insanlara ve diğer mahlukata karşı büyük bir rahmet-i İlâhidir. Çünkü onların mübarek vucutlarının varlığı sebebiyle, bütün mahlukat, huzur ve büyük bir rahatlık içindedir. Gelen feyz ve bereketler, yiyecek ve içecekler, rızıklar, hep o evliyâ kulları sebebiyledir.”
Selâhaddin Konevi, 657 (m. 1258) senesi, Muharrem’in yedinci günü, hocası Mevlânâ (r.a.) nın sağlığında vefât etti. Cenaze namazını hocası Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi hazretleri (r.a.) kıldırdı.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Kaynaklar;
(1-Menakib-ül-ârifin Cild 1 sahife 109)
(2-Velednâme sahife 64)
(3-Nefehât-ül üns sahife 523)
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Selâhaddin Feridun Konevi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu