‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar

Mescid-i Nebi (Aleyhis selam) uvlusu

Seyyid Burhâneddin Muhakkık Tirmizi (Radiyallah-u anhu);

Sultan-ül-ulemâ Muhammed Behâüddin-i Veled (r.a.) in yetiştirdiği evliyânın büyüklerinden, Hazret-i Hüseyin (r.a.) nin torunlarından olup, seyyid’dir. Kıymetli düşünceler ve hoş hâller sâhibi olduğu için, “Seyyid-i sırdân denmekle meşhûr olmuştur.

Kaynak eserlerde doğum ve vefât tarihleri bulunmayan Burhâneddin Muhakkık hazretleri (r.a.) nin 7. asrın ortalarında vefât ettiği bilinmektedir.

Aslen Tirmiz’lidir. Kabri Kayseri’de olup, ziyaret edilmekte, onu sevenler, mübârek rûhaniyyetinden istifâde etmektedirler.

Seyyid Burhaneddin hazretleri, Sultan-ül-ulemâ Behâüddin-i Veled hazretleri (r.a.) nin yanında ilim öğrenmekte iken, bir ara izinli olarak memleketinde bulunuyordu. Daha o zaman, Buhâra ve Horosan âlimleri arasında mühim bir yer tutuyordu.

İzinde olduğu günlerden birinde, Tebriz’de âlimler ile oturmuşlar sohbet ediyorlardı.

Seyyid Burhâneddin hazretleri (r.a.) birden;

-“Eyvâh! Üstâdım gitti. Âlimlerin Sultanı olan efendim vefat etti. Bizi terk ederek bekâ âlemine göç eyledi.” Diyerek ağlamaya başladı

Halbuki, hocasının bulunduğu yer ile kendisinin bulunduğu yer arasında “binlerce kilometrelik mesâfe” vardı. Hocasının vefât ettiğini “kalb gözüyle” anlamıştı.

Hocasının vefâtından sonra, gâyet mahzun ve dertli olarak günlerini geçirmekte iken, bir gece rü’yasında hocası Sultan-ül-ulemâ Muhanmmed Behâüddin-i Veled hazretleri (r.a.) ni gördü. Hocası o’na, Konya’ya gidip, Oğlu Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi hazretleri (r.a.) yi terbiye ve yetişmesi ile meşgül olmasını söyledi.

O da bu işâret üzerine yola çıkıp, “bir sene” yolculuktan sonra Konya’ya gelebildi.

Hazret-i Mevlânâ (r.a.) da babasının vefâtından dolayı fevkalâde hüzünlü ve kederli olduğundan, hem biraz teselli bulmak ve hem de ilim tahsilini devâm ettirebilmek niyetiyle Karaman’a kayınpederi olan Selâhaddin Feridun Konevi hazretleri (r.a.) nin yanına gitmişti.

Mevlânâ (r.a.) nın ilim öğrenmek hususunda pek gayretli olduğunu, daha çocuk iken büyük bir âlim ve veli olacağını anlayan Seyyid Burhâneddin Muhakkık Tirmizi hyazretleri (r.a.) mübarek hocasının emri olduğu için, onunla berâber olmayı arzu ediyordu. Mevlânâ (r.a.) nın, ilim ve irfânda ve evliyâlık yolunda, yükselmesi, yetişmesi için, Karaman’a mektup yazarak Konya’ya gelmesini istedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Seyyid Burhâneddin Muhakkık Tirmizi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Minberi Nebi Aleyhis selam

Seyyid Burhâneddin Muhakkık Tirmizi (Radiyallah-u anhu) – 2

Mevlânâ hazretleri (r.a.) mektubu alınca, merhum babasının bu çok kıymetli tâlebesinin kendisiyle meşgül olmak, kendisini yetiştirmek üzere Konya’da bulunmasına “pek fazla” sevinip derhâl yola çıktı. Konya’ya geldi. Büyük bir aşk ve şevk ile bu yüksek zâtın derslerine devâm etti.

Seyyid Burhâneddin Muhakkık Tirmizi hazretleri (r.a.), hem mübarek hocası’nın “yadigarı” ve hem de ilim öğrenmekteki garet ve isti’dâdı pek çok olan bu kıymetli tâlebesinin ma’nevi terbiyesi, yetişmesi için çok gayret gösterdi.

Mevlânâ Celâlâddin-i Rûmi hazretleri (r.a.) tahsilini tamamlayıp, zâhiri v e bâtını ilimlerde kemâle geldikten ve maddi, ma’nevi olgunluklara, tasavvuf’ta çok yüksek derecelere, kavuştuktan sonra, Burhâneddin Muhakkık hazretleri (r.a.) Kayseri’ye gidip yerleşti ve vefâtına kadar orada kaldı.

Rivâyet edilir ki;

Bağdad’teki evliyânın büyüklerinden olan Şihâbüddin-i Sühreverdi hazretleri (ra.) Anadolu’ya geldiği zaman, Seyyid Burhâneddin Muhakkık hazretleri (r.a.) ni ziyaret etti. Huzurıuna vardığında, ona hürmeten yanına tam yaklaşmadı ve biraz uzakta, karşısına oturdu. Aralarında hiç konuşma olmadı.

Daha sonra tâlebeleri Şihâbüddin hazretleri (r.a.) ne bu hâlin hikmetini suâl ettiklerinde;

-“Hâl ehli önünde, hâl lisânı lazımdır. Konuşma lisânına ne hâcet var? Buyurdu.

-“O’nu (Seyyid Burhâneddin’i) nasıl buldunuz?” diye tekrar suâl ettiklerinde de Buyurdu ki;

-“Hakikat ve ma’rifet deryâsının çok usta bir dalgıcı, ma’nâlar âleminin parlayan bir yıldızı ve gizli sırların kaynağı olan yüksek bir zat’tır.”

Rivâyet edilir ki;

Şeyh Selahaddin ismindeki bir zât da, Hazret-i Mevlânâ (r.a.) dan nakl ederek bildirdiğine göre, Seyyid Burhaneddin Muhakkık (r.a.) ru’yada, hocasından aldığı işaret ile Konya’ya gelirken, yolda, Horasan ile Irak arasında bulunan “Beyâbân” isimli kasabaya uğradi.

Bunun geldiğini haber alan ahâli, onu karşılamak üzere yollara döküldüler. O belde’de bulunan ve ilim sâhibi olan bir kimse, insanların buna hürmet ve âlaka gösterdiklerini çekemeyip, hâsed etti ve karşılamaya çıkmadı.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Seyyid Burhâneddin Muhakkık Tirmizi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Cennet-ül Baki’ kabristnalığında Mescid-i Nebevvi avlusundan görünüş

Seyyid Burhâneddin Muhakkık Tirmizi (Radiyallah-u anhu) – 3

Hazret-i Seyyid (r.a.) bu beldede birkaç gün kaldı. Bu günlerden birinde, hâsed eden o kimsenin bulunduğu mahalleye uğramıştı.

O kimse yanına gelip, önceki hâlini bildirdi. Fakat pişman olup tövbe ettiğini, özür dilediğini, şimdi ise o’nu çok sevdiğini söyledi.

Bunun üzerine Burhâneddin Muhakkık hazretleri (r.a.);

-“Madenki, özür diledin. Buna karşılık sana mühim bir haber vereyim. Ramazan ayının üçüncü günü hamam yolunda seni öldürecekler. Ramazan ayının üçüncü gününe kadar olan birkaç günlük zaman içinde ölüm hazırlığı ile meşgül ol” buyurdu.

O kimse bu söze çok hayret etti. Hakikaten bildirilen günde, bildirilen yerde o âlim zât öldürüldü.
Şöyle anlatılır;

-“Seyyid Burhâneddin (r.a.) in huzurunda Mevlânâ (r.a.) tahsilini tamamladıktan sonra, Hazret-i Seyyid (r.a.) Konya’dan ayrılıp Kayseri’ye gitmeye karar verince, Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi hazretleri (r.a.), ayrılığa tahammül edemiyeceğini, gitmemesi için çok istirham ett. Fakat Seyyid hazretleri (r.a.) bu kararında ısrâr etti.
Mevlânâ hazretleri (r.a.), bu kadar ısrarına seebin ne olduğunu suâl edince;

Seyyid hazretleri (r.a.);

-“Öyle anlıyorum ki, yakında buraya Şems-i Tebrizi (r.a.) gelecek. Senin bundan sonraki yükselmen, onun vâsıtasıyla olacak. Sen artık ona havale olundun. Onun şefkat kanatları altında aşamadığın engelleri aşar, daha yüksek ma’nevi hâllere kavuşursun. O seni, tasavvuf’un en mahrem noktalarına çeker. Sen de ona aynı âlemi anlatırsın. Bu şekilde birbirinizi tamamlar ve yeryüzünün en büyük iki dostu olursunuz. Ben de Kayseri’ye gidip, ömrümün sonlarını orada geçiririm.” Buyurdu.

Mevlânâ hazretleri (r.a.) da, Kayseri’ye gitmeye kesin kararlı olan mübarek hocasını, hürmet ve edeble uğurladı. Daha sonraki senelerde de hocasını ziyaret etmeyi terk etmedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Seyyid Burhâneddin Muhakkık Tirmizi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)in doğduğu ev

Seyyid Burhâneddin Muhakkık Tirmizi (Radiyallah-u anhu) – 4

Rivâyet edilir ki;

-“Seyyid Burhâneddin hazretleri (r.a.) yolda giderken, kaftanın eteği bir tarafa hafif eğilmiş idi. Bunu gören bir genç dalga geçmek maksadıyla;

-“Hey derviş! Bu ne biçim kaftandır?” dedi.

Seyyid hazretleri (r.a.);

-“Nesi var kaftanın?” deyince

Genç;

-“Ne olacak eyrilmiş.” Dedi.

Gencin dalga geçtiği kendisiyle alay ettiğini anlayan Seyyid hazretleri (r.a.) ona

-“Bu mühim değil, sen benim kaftanın eğriliğine bakacağına, kendi ağzının eğriliği ile meşgül olsan daha iyi edersin” buyurdu.

Genç, tam bu sırada ağzının eğrildiğini hissetti. Sanki felç olmuş gibi oldu. Hatasını anlayıp, derhâl Seyyid (r.a.) in huzuruna koştu. Kendisinden özür dileyip affını istedi. Seyyid hazretleri (r.a.), gencin özrünü kabul edip ağzına şefkatle bakınca, gencin ağzı düzeldi. Eskisinden iyi oldu. Ya’ni ağzı, ma’di ve ma’nevi bakımdan düzeldi.

Kayseri’de bir gün, yol kenarında Allah-u Teâlâ’nın muhabbetiyle kendinden geçmiş hâlde bulunurken, Moğol askerlerinden birisi, atını bunun üzerine sürüp kılıç çekti.

-“Hey kimsin? Necisin?” dedi.

Askere karşı;

-“Allâh-u Teâlâ’nın huzurunda bulunan birine karşı böyle söylemen uygun olur mu?” diye cevap verdi.

Asker bunun heybetinden ve bu sözlerinden çok mütessir oldu. Derhal atından indi, kendisinden özür dileyip gitti.
Zamanında bulunan evliyânın büyüklerinden ve önde gelenlerinden olan Seyyid Burhâneddin Muhakkık (r.a.), devamlı olarak Allah-u Teâlâ’ya Devâmlı olarak riyâzet ve mücâhede (nefsin arzularını yapmaz, nefsin istemediği, ona zor gelen şeyleri yapardı) ederdi.

ibâdet ve tâat ile meşgül olur, bir an O’ndan gâfil olmazdı.

Onbeş gün ağzına lokma koymadığı zamanlar olurdu.;

-“Karnınızı aç bulundurunuz! Bunun için de çok oruç tutunuz! Çünkü oruç, hikmet hazinelerinin anahtarıdır. Oruç tutmak, kalb gözünün açılmasına, kalbin rikkate gelmesine sebep olur. Ayrıca oruçlunun duâsı da Allah-u Teâlâ’nın indinde makbuldur.” Buyururdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Seyyid Burhâneddin Muhakkık Tirmizi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğl

Hendek savaşının yapıldığı yer (Sab-ül Mesacid)

Seyyid Burhâneddin Muhakkık Tirmizi (Radiyallah-u anhu) – 5

Nefsinin isteklerini yapmamak için kapıda köpekler için hazırlanan yemek artıklarının yanına gider,

Nefsine karşı;

-“Ey Nefis bana istediklerini yaptırıp, rûhumu emrin altına almak mı istiyorsun? Arzunun yerine gelmesini istiyorsan, önce yemek artıklarını yemen lâzım, Yâ ye veya beni bu hâlimle kabûl et!” diyerek nefsiyle mücâdele ederdi. Böylece nefsinin isteklerini hiç yapmaz, Onu râhuna köle ederdi.

Seyyid Burhâneddin hazretleri (r.a.), bir gün gusl abdesti aldı.

Hizmetçisine;

-“Ecel şerbeti bir bardağa konulmuş bana verilmek üzeredir. Beni yıkamaları için sıcak su hazırla.”

-“Dışarıya çık;”

-“Seyyid Burhâneddin vefat etti!” diye seslen ki, cenâzemde hazır bulunsunlar.” Dedi.

Sonra içeri girip iki rek’at namaz kıldı. Sonra Allâh-u Teâlâ’ya niyaza başladı;

-“Ey hâzır ve nâzır olan Allahım! Bana bir emânet verdin, nihayet o emâneti benden geri alacaksın.” Dedi

Ve;

-“İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın.” Saffât suresi 102. meâlindeki ayet-i kerimeyi okudu.

Bundan Sonra ;

-“Yarabbi! Seni ve Resülünü (s.a.v.) çok seviyorum, sana kavuşmak arzum son haddine ulaştı. Beni bu sevgime ve arzuma bağışla. Lâ İlâhe illallah Muhammedün Resulullah” dedi.

Ve ruhunu teslim etti.

Bu sırada hizmetçi dışarıda insanlara haber vermişti. Bu haber kulaktan kulağa duyularak, hemen etrafa yayıldı. Kayseri bir anda ana-baba gününe döndü. Mevlânâ Celâleddin Rûmi hazretleri (r.a.) haber gönderildi. Burhâneddin Muhakkık hazretleri yıkanıp kefenlendi. Defin işleri haledildi.

Diğer taraftan Mevlânâ Celâleddin hazretleri (r.a.) hocasının vefât ettiğini haber alır almaz, derhal yola çıkıp Kayseri’ye geldi.

Hocasının kabri başında Kur’an-i kerim okuyup, mübarek ruhuna hediye etti.

Seyyid Hazretleri (r.a.) nin kitablarını Mevlânâ’ya teslim ettiler. Bu kitablar arasında, kendisinin hazırladığı “Makâlât” isimli eseri de vardı.

İslam âlimleri ansiklopedisi

Kaynaklar;

(1- Nefehât-ül-üns tercümesi sahife; 515)

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Seyyid Burhâneddin Muhakkık Tirmizi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Celâleddin Muhammed Rûmi (Radiyallah-u anhu) Türbesi

 Celâleddin Muhammed Rûmi (Radiyallah-u anhu) ;

Evliyanın büyüklerinden. Kadiri yolunda idi. Babası Muhammed Behâüddin-i Veled hazretleri (r.a.) Peygamber efendimiz (s.a.) in rü’yada medh ettiği ve “Sultan-ül-uleme=âlimlerin Sultanı” ismini verdiği pek kıymetli bir âlim ve evliyâ idi.

Hazret-i Ebû Bekr Sıddık (r.a.) ın soyundandır. Annesi mü’mine Hatun, Saliha ve evliya bir hanım olup, İbrahim Edhem hazretleri (r.a.) nin torunudur.

Asıl ismi Muhammed. Lakabı Celâleddin’dir. Horasan’ın belh şehrinden olduğu hâlde, Rûm diyârı olan Anadolu’ya hicret etmelerinden dolayı Rûmi” diye anıldı. Ünvanındaki “Mevlâ efendi, “Mevlânâ” efendimiz demektir.

AyıcaHüdavendigâr”, “Sultan-ül-aşıkın”, “Sultan-ül-Mahbubin”, “Molla Hünkâr” diye de anıldı. 604 (m. 1207) senesinde Rabi’ul-evvel ayının altıncı günü Belh’de doğdu. Beş yaşlarında iken, melekler ve Allahu tealanın rical-i gayb ismi verilen evliya kullarının ruhları kendisini ziyaret ederlerdi. Onlarla konuşur, arkadaşlık ederdi.

Zahiren tanımadığı bu kimselerin böyle sık sık görünmelerinden dolayı, mübarek benizleri sararıp solardı. Babası “Sultan-ül-ulema”, renginin bu değişikliğinin, meleklerin ve evliyaların oğlunu ziyaret etmeleri sebebiyle olduğunu bildiği için müteessir olmaz, hâtta memnun olurdu.

Ancak, aklına bir noksanlık gelmesin diye talebelerinden bir kaçını oğluyla meşgul olması için vazifelendirip buyurdu ki:

-“Oğlum Muhammed’e görünen şahıslar Allahu teâlâ’nın çok sevdiği veli kullarıdır. Şefkat ve merhametleri sebebiyle oğluna görünüp, onunla sohbet ediyorlar. Kendi hallerini ona öğretiyorlar, melekler alemini gezdirip gösteriyorlar. Her ne kadar bunlar iyi şeyler ise de oğlum daha küçüktür. Kendisini zaptedemeyip, aklına bir arıza gelmesinden korkarım. Bunun için sizler, onun heyecanlanmasına engel olun.’’

Sultan-ül-Ulema Hazretleri (r.a.) nin talebelerinden Bedreddin (r.a.) anlatır:

‘’-Hocam Muhammed Behaüddin-i Veled (r.a.) in mübarek el yazısından bir sahifede şöyle yazılıydı:

-“Belh’te, oğlum Celâleddin Muhammed beş yaşında iken, Cum’a günleri bizim evlerin damları üzerinde dolaşır, daima Kuran-ı Kerim okurdu. Belh’in büyüklerinin oğulları her Cuma da hazır bulunur, onunla sohbet ve ülfet ederlerdi. Namaz vaktine kadar onun yanında kalırlardı.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Celâleddin Muhammed Rûmi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Celâleddin Muhammed Rûmi (Radiyallah-u anhu) Türbesi

 

Celâleddin Muhammed Rûmi (Radiyallah-u anhu) – 2

Bir gün onların arasında bir çocuk, ötekine;

-“Gel de bu damdan öteki dama atlayalım.’’ deyip ve bunun için de bahse tutuşurlar.

-“Oğlum onlara gülümseyerek;

-“Ey kardeşler! Bu türlü hareketi, kedi, köpek ve diğer canlılar da yapar. Allahü Teâla’nın şerefli kulu olan diğer insana, hiç böyle şeylerle uğraşması yakışır mı? Eğer ruhani kuvvetiniz ve candan istediğiniz varsa, geliniz göklere uçalım, Meleküt aleminin konaklarını dolaşalım.’’ diye cevap verir.

Hemen o anda gök yüzüne doğru uçarak o topluluğun gözünden kaybolmaya başlar. Çocuklar bu hal karşısında feryad edip çığlık koparırlar nihayet herkesle birlikte ben de bu hadiseyi işittim. Çocukların yanına gittim. Biraz sonra celâleddin, rengi uçmuş, mubarek vucudunda da bir değişme olduğu halde tekrar dönüp geldi.

Bütün çocuklar, Celâleddin’e sarılıp tebrik ettiler.

Oğlum onlara dönüp,

-“Sizinle konuştuğum anda yeşiller giymiş, bazı kimseler beni aranızdan aldı. Gökyüzünün tabakalarında dolaştırdı, melekler âleminin görülmemiş şeylerini bana gösterdiler. Sizin çığlığınız kulaklarıma gelince, tekrar beni buraya getirdiler.” Dedi

-“Eğer sizin üzüntünüz ve babamın bana olan şefkat ve muhabbeti olmasa idi, bu alçak âleme geri dönmezdim.” Dedi.Babası Sultan-ül-ulemâ (r.a.), bazı sebeblerden dolayı üçyüz kadar yakını ile birlikte Belh’ten ayrılıp, Nişbûr’a doğru yola çıktılar. Nişâbûr’a geldiklerindei Feridüddin-i Attâr hazretleri (r.a.) kendilerini karşıladı. Onlara izzet ve ikrâmlarda bulundu. O sırada beş yaşlarında olan Celâleddin Muhammed, bir ru’ya gördü.

Ru’yasında nû yüzlü bir ihtiyar, kendisine altı tâne dalı olan bir gül verdi. Bu ru’yayı abasına anlattığında, Sultan-ül-ulemâ hazretleri (r.a.) ru’yayı şöyle ta’bir etti;

-Altı tane dallı olan gül, senin altı cildlik bir kitab yazacağına işarettir.”

O anda orada hazır bulunan Feridüddin-i Âttâr (r.a.) ;

-”Altı dallı güle kavuşuncaya kadar bu kitab ile meşgül olursunuz.” diyerek “Mantık-ut-tayr isimli kitabı Celâleddin’e hadiye etti.

Meğer ru’yada görülen ve kendisine gül vren kimse Feridüddin-i Attâr hazretleri (r.a.) imiş.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Celâleddin Muhammed Rûmi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Celâleddin Muhammed Rûmi (Radiyallah-u anhu) Türbesi (başka açıdan görünüşü)

 

Celâleddin Muhammed Rûmi (Radiyallah-u anhu) – 3

Feridüddin-i Attâr hazretleri (r.a.), Mevlânâ’yı sevip okşadı ve yaşını sordu. Üstün bir kâbiliyete sahip olan Mevlânâ;

-“Hudâ’dan bir yıl önce doğdum.” Diyerek, Arabca “Hudâ” kelimesinin “ebced” hesabiyle 605 senesinde doğduğunu söylemek istedi. Bunları işiten Feridüdiddin-i Attâr hazretleri (r.a.) kendisine çok duâ etti.

Nişâbûr’dan Bağdad’a gelip, Müstensıriyye Medresesi’ne yerleştiler. Âdet olduğu üzere Medresenin kapıları her gece kilitlenirdi.

Mevlânâ hazretleri (r.a.) gece yarısı eline abdest ibriğini alıp, medresenin kapısına geldiği zaman, Allahın izni ile kapı açılır, o da ibriğini Dicle nehrinden su doldurup abdest için babasına getirirdi.

Bir defasında kapıcı bu hadiseye vâkıf oldu. Bazı kimselere de söyledi. Celâleddin’in babası bunu duyunca, o kapıcıyı çağırıp;

-“Bu hâli kimseye açma, yoksa helâk olursun.”dedi.

Daha sonra Bağdad’dan, Mekke-i mükerreme ve Medine-i Münevvere’ye geldiler. Sonra Şam’a ve Erzincan’a, orada da Larende’ya (Karaman) gelip yerleştiler.

Larende beyi Emir Musa, kendilerine bir medrese yaptırdı.. Burada da Mevlânâ’yı, babası Sultan-ülulemâ (r.a.), zâhiri ve bâtını ilimlerde çok yükselti.

Bu sırada evlenme çağına gelen Mevlânâ (r.a.) yı, babası, Seyyid Şerâfeddin Semerkandı Lala hazretlerinin kerimesi Gevher hanımı nikah ederek evlendirdi.

Larende’de, Mevlânâ (r.a.) nın mühterem annesi Mü’mine hatun (r. anha) ve ağabeyi Muhammed Alâeddin (r.a.) vefat etti.

Bunun akabindeki yıllarda Mevlânâ (r.a.) nın, Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi isimlerinde iki oğlu dünyaya geldi. Larende’de geçirdikleri bu yedi yıl zarfında, Sultan-ül-Ulemâ hazretleri (r.a.) nin ismi, Selçuklu Devletinin her köşesinde duyuldu.

Konya’da oturmakta olan Sultan Alâeddin Keykûbad, Sultan-ül-Ulemâ (r.a.) yı Konya’ya da’vet etti.

Mevlânâ (r.a.) nın babası 628 (m. 1230) senesinde yakınlarıyla beraber Konya’ya hicret etti. Sultan Alâeddin, Konya’da onlara bir medrese yaptırdı. Mevlânâ hazretleri (r.a.), burada da babasından ilim öğrenmeye devam etti.

Konya’da iki seneyi doldurduğu sıralarda, babası büyük âlim ve veli Sultan-ül-Ulemâ hazretleri (r.a.) vefat etti. O zaman Mevlânâ hazretleri yirmiyedi yaşında idi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Celâleddin Muhammed Rûmi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Celâleddin Muhammed Rûmi (Radiyallah-u anhu) Türbesi (uzaktan görünüşü)

 

Celâleddin Muhammed Rûmi (Radiyallah-u anhu) – 4

Mevlânâ (r.a.) nın çocukluk yıllarında mürebbisi olan ve kendisini ilk defa zahiri ve batını ilimlerde yetiştiren Seyyid Burhaneddin Tirmizi hazretleri, babası Sultan-ül-Ulemâ (r.a.) nın ileri gelen talebesiydi. Tirmiz şehrinde yaşardı.

Bir gün tâlebeleriyle sohbet ederken; Birden;

-“Eyvah! Eyvah! Hocam Sultan-ül-Ulemâ hazretleri (r.a.) vefat etti. Haydi namazını kılalım.” Diyerek, talebeleriyle “gıyaben” cenâze namazını kıldılar.”

Ondan sonraki gecelerden birinde, rü’yasında hocasını gördü. Hocası Sultan-ül-ulemâ;

-“Burhaneddin! Oğlum Celâleddin Muhammed’e ilim öğretmeye devâm et!” emri üzere yollara düştü.

Konya’ya geldi. Bu sırada Mevlânâ hazretleri (r.a.), Larende’de bulunan kayınpederinin yanına gitmişti. İlk hocasının Konya’ya geldiğini duyunca, derhal Konya’ya dönüp, tahsiline devam etmeye başaldı.

Seyyid Burhâneddin hazretleri (r.a.), zâhiri ilimlerde, kemâl derecesine yükselen Mevlânâ (r.a.) yı, ma’rifet (Allah-u Teâlâ’yı tanıma) ilminde de en yüksek seviyeye çıkarmak için mevlânâ Celâleddin hazretleri (r.a.) riyazet ve mücâhede yaptırmaya başladı.

Bir müddet sonra Haleb’e ve Şam’a gidip, oradaki âlimlerden de ilim öğrenmesi gerektiğini Mevlânâ (r.a.) ya anlattı. Mevlânâ (r.a.) yı Haleb ve Şam’a gönderdi. Kendisi de Kayseri’ye gitti.

Mevlânâ Şam’a giderken, Nusaybin’de Hiristiyan papazlarının toplantısına rastladı. Papazlar bazı olağan üstü şeyler gösteriyorlardı. Mevlânâ (r.a.) yı görünce, bir oğlanı havaya üçüruverdiler.

Mevlânâ hazretleri (r.a.) bu işe ilgi göstermeyip murâkabeye vardı. Oğlan, havada olduğu yerde kaldı.

-“Beni kurtarın, yoksa düşüp öleceğim” dedi.

Papazlar ne yaptılarsa bir çâre bulamadılar.

Nihayet oğlan;

-“O yanınızdaki zât’ın murâkebesi yüzünden ben bu hâle düştüm. Onun yardımı olmazsa, muhakkak helâk olurum” dedi.
Papazlar, ister istemez Mevlânâ hazretleri (r.a.) ne yalvardılar.

Mevlânâ hazretleri (r.a.);

-“Onu bir şey kurtaramaz, ancak Kelime-i şehâdet kurtarır.” Buyurdu.

Oğlan bunu duyunca, hemen Kelime-i şehâdet getirdi ve kolayca yere indi. Mevlânâ hazretleri (r.a.) nin ellerini öptü. Bu hâlı gören Nusaybindeki papazların hepsi de Müslüman olmakla şereflendiler.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Celâleddin Muhammed Rûmi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Celâleddin Muhammed Rûmi (Radiyallah-u anhu) Türbesi (Konya)

 

Celâleddin Muhammed Rûmi (Radiyallah-u anhu) – 5

Haleb’de ve Şam’da; Muhyedin-i Arabi, Sa’dedin-i Hamavi, Osman Rûmi, Evhâdeddin Kirmanı (radıyallah-u anhüm) gibi zamanın âlim ve evliyalarıyla sohbet edip, onlardan da ilim öğrendi. Onların teveccühlerini kazanan Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi (r.a.), Şam medresi’nde zaman zaman Hızır aleyhis selam” ile görüştü. Tasavvuf ilminde bir müşkili olursa, “Hızır aleyhis selam” ortaya çıkıp mes’elelerini hal ederdi.

Tefsir, hadis, fıkıh, mantık, usûl, meâni, edebiyat, matematik, fen, tıb gibi pek çok zâhiri ilimlerde mütehassıs oldu. Gündüzleri ilim öğrenir, gecelerini ibâdet ederek, Allah-u Teâlâ’yı zikrederek, Kur’an-i kerim okuyarak geçirirdi.

Fecir vakitlerinde tövbe ve istiğfar ederek çok ağlar, gözyaşları sel gibi akardı. Allah-u te’alâ’nın muhabbetiyle yanar, O’na kavuşmak arzusuyla tutuşurdu.

Tasavvuf ilminde de pek büyük derecelere kavuşan Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi hazretleri (r.a.), hocalarından icazet (diploma) alıp, önce Kayseri’ye hicret eden Seyyid Burhânedin hazretleri (r.a.) ni ziyaret etti. Onun feyz ve teveccühlerine kavuşup, duâsını aldı. Oradan da hocasıyla berâber Konya’ya döndüler.

Seyyid Burhâneddin hazretleri (r.a.), Mevlânâ (r.a) nın dört senelik Haleb ve Şam tahsilinde bir haylı ilerlemiş olduğunu gördü. Tasavvuf yolunda riyâze ve mücâhedeye devâm ettirdi. Mübah olanları azaltıp, zarûret miktarı kullandırdı.

Buyururdu ki;

-“Karnınızı aç tutunuz. Bunun için de çok oruç tutunuz. Çünkü oruç, hikmet hazinelerinin anahtarıdır. Oruç tutmak; kalb gözünün açılmasına, kalbin rikkate gelmesine sebep olur.”

Rivayet edildiğine göre;

-“Seyyid Burhâneddin hazretleri (r.a.) nin, onbeş gün ağzına hiç lokma koymadığı zamanlar olurdu. Nefsinin istediklerini yapmamak için kapıda köpekle için hazırlanan yemek artıklarının yanına gider,”

Nefsine;

-“Ey nefis! Bana sitediklerini yaptırıp, ruhumu emrin altına almak mı istiyorsun? Arzunun yerine gelmesini istiyorsan önce yemek artıklarını yemen lazım! Ya ye, veya beni bu halimle kabul et!” diyerek nefsiyle mücadele ederdi.

Böylece nefsinin isteklerini hiç yapmaz, onu ruhuna köle ederdi. Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi hazretleri (r.a.), işte böyle bir rehberin terbiyesi altında yetişiyor olgunlaşıp pişiyordu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Celâleddin Muhammed Rûmi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu