‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar

Osmanlılar zamanında Yağlı boyayla yaptıırılmış olan Kâbe’nin resmi (Revda-i Mutahhara duvarında asılı)

Celâleddin Muhammed Rûmi (Radiyallah-u anhu) – 16

Selâhaddin (r.a.) i kısa zamanda evliyalık derecelerine yükselti. Ona olan sevgisinden dolayı oğlu Sultan Veled (r.a.) e Selâhaddin (r.a.) in kızını istiyerek nikâh yapıp akraba oldu.

Selâhaddin (r.a.) on sene Mevlânâ hazretleri (r.a.) nin sohbetiyle ve hizmetiyle şereflendi.

Selâhaddin (r.a.), Mevlânâ (r.a.) nın sağlığında vefât etti. Selâhaddin (r.a.) in vefatına çok üzülen Mevlânâ hazretleri talebelerinden Çelebi Hüsameddin üzerinde çok durarak, onu kendisine vekil olacak şekilde yetiştirdi.

Çelebi Hüsâmeddin, Mevlânâ (r.a.) ya, en mühim yardımı “Mesnevi’yi” yazması oldu. Navlânâ hazretleri (r.a.), Mesnevi’nin “ilk onsekiz” beytini kendisi yazdı, diğer beyitleri ise, kendisi söyliyerek Çelebi Hüsâmeddin (r.a.) e yazdırdı. Böylece daha bir benzeri yazılmamış olan Mesnevi-i şerif meydana geldi.

Şemseddin Attâr (r.a.) anlatır;

-“Mevlânâ hazretleri (r.a.) birgün câmide va’z ederken, mevzû; Hızır aleyhis selam ile Mûsa Aleyhis selam’in kıssasına gelmiş idi. Bu kısayı öyle fesâhat ve belâgat ile anlatıyordu ki, herkes nefesini kesip, can kulağı ile dinliyordu. Benim yanımda bir şahıs başını eğmiş bir şeyler mırıldanıyordu.”

-“Kulak verdim, dediklerini anladım.”

Şöyle diyordu;

-“Sanki yanımızda idin, sanki üçüncümüz sen idin.” Diyordu.

Bunun Hızır Aleyhis selam olduğunu anladım. Yanına sokuldum;

-“Anladım sen Hızır Aleyhis selam’sın, ne olur bana ihsan eyle.” Dedim

Cevaben;

-“Burada Hazret-i Mevlânâ varken, benim sana ihsanda bulunmam deniz yanında teyemmüm gibi olur. Senin bütün müşkillerini o haleder.” Deyip gözümden kayıb oldu.”

-“Ben bu hâli Mevlânâ hazretleri (r.a.) ne anlatmak için yanına gittiğimde, ben söze başlamadan”

Mevlânâ hazretleri (r.a.);

-“Ey Attâr! Hızır Aleyhis selam’ın sözleri doğrudur.” Diyerek benim sözümü kesti.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Celâleddin Muhammed Rûmi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Osmanlılar zamanında yazılan ve Revda’i şerif duvarında bulunan yazı

Celâleddin Muhammed Rûmi (Radiyallah-u anhu) – 17

Mevlânâ hazretleri (r.a.) birgün meclisinde bir gencin, bir ihtiyarın üst tarafında oturduğunu görür. O gence bir şey söylemeden, hazret-i Ali (r.a.) nin sabah namazına giderken önde yürümekte olan Yahudi bir ihtiyarı, yaşına hürmeten geçmediğini, bu sebeple namaz’a geç kalınca, birinci rek’atın rükû’unda, Cebrail Aleyhis selam’ın, Resulullah (s.a.v.) ın sırtına lütf ile elini koyup durdurduğunu ve Hazret-i Ali (r.a.) nin yetiştiğini anlatıp;

-“Yahudi ihtiyara hürmet edilince, Müslüman ihtiyara daha çok hürmet edilir. Hele ömrünü din’e uymakla geçirmiş ihtiyarlara saygı ve hürmet gösteren gençlerin, Allah-u Teâlâ katında ne kadar yüksek mertebe kazanacağını düşünmelidir.” Buyurdu.

Bu nasihatı dinleyen genç, mükemmel bir ders alıp, bir daha büyüklerin üst tarafına oturmadı.

Bir yerde büyük bir cemiyet tertib edilmişti. Âlimlerden biri,

-“Bugün Mevlânâ, bu mecliste ne söylerse, karşı gelip, ters cevap vereceğim.”dedi.

Sadreddin-i Konevi hazretleri (r.a.) ona çok nasihat etti ise de, o sözünde ısrâr etti. O sırada Mevlânâ hazretleri (r.a.) kapıdan içeri girip, söze başladı.

-“Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resulullah, söyliyorum. Bana karşı çıkıyorsan çık, ters cevap verebiliyorsan ver.” Buyurdu.

Bu hâli gören o kibirli adam, tevbe edip Mevlânâ (r.a.) nın elini öptü, sadık talebelerden oldu.

Sultan Rühneddin’in hanımı anlatır;

-“Birgün Mevlânâ hazretleri (r.a.) aniden aramızda peyda olup;”

-“Acele bu evden çıkın, çabuk olun, evi boşaltın.” Buyurdu.

Biz hemen evden çıktık. Çıkar çıkmaz ev yıkıldı. Hepimiz kurtulduk. Mevlânâ (r.a.) nın bu kerâmetinin bir şükranesi olarak, Sultan Rüknddin, bin altını Mevlânâ (r.a.) nın medresesinde okuyan, talebelere dağıttı.

Bazı beyler, Sultan Rükneddin-i Aksaray’a davet ettiler. Mevlânâ hazretleri (r.a.) ona;

-“Gitme.” Dedi.

İkinci da’vete Mevlânâ hzretlerine sormadan gitti ve orada öldürüldü.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Celâleddin Muhammed Rûmi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Osmanlılar zamanında yaptırılan ve halen Revda duvarında bulunan Kâbe resmi

Celâleddin Muhammed Rûmi (Radiyallah-u anhu) – 18

İmâm İhtiyarüddin (r.a.) anlatır;

-“Birgün Mevlânâ (r.a.) ile ikimiz Hüsâmeddin Çelebi (r.a.) nin bağına gidiyorduk. Ben, Mevlânâ (r.a.) nin ardından yavaş yavaş giderken, onun bir arşın kadar yüksekten havadan gittiğini gördüm. Hayretimden kendimden geçmişim.

-”Ayıldığımda gördüm ki, Mevlânâ hazretleri gitmiş. Acele ederek kendilerine yetiştim.”

Kulağıma eğilerek;

-“İnsanoğlu bir kuştan daha mı âciz ki, havaya kalkmasına hayret ediyorsun.” Buyurdu.

Bağa vardık. Sohbet esnasında Mevlânâ, Hüsâmeddin çelebiye;

-“İsterim ki, Şeyh Ziyaeddin’in dergahı bizim Hüsâmeddin Çelebi’nin olsun.” Buyurdu.

Hüsâmeddin Çelebi;

-“Efendim! Başkalarının makamında gözüm yoktur.” Dedi.

Mevlânâ hazretleri (r.a.);

-“İyi ama benim gönlümden öyle geçti.” Buyurdu. Sonra sohbet bitti.

Ertesi sabah şehirden gelenler, Şeyh Ziyâeddin’in dergâhında aniden öldüğü haberini getirdiler. İki-üç gün sonra da Hüsâmeddin Çelebi oraya müderris olarak ta’yin edildi.

Mevlânâ (r.a.), Allah-u Teâlâ’nın yarattığı bütün mahlukata merhamet sahibi idi.

Birgün Nefisüddin Sivası’ye bir kuruş verip ekmek ldırdı. Ekmeği eline alıp bir virâneye gitti. Nefisüddin de gizlice onu takibe başladı.Gördü ki Mevlânâ hazretleri (r.a.) o ekmeği yeni yavrulamış bir köpeğe kendi elleriyle yediriyor.

Mevlânâ dönüşünde, Nefisüddin’in kandisini takip ettiğini anlayıp ona dedi ki;

-“Bu hayvan yedi gündür açtır ve yavrularına şefkâtla bakmış ve hiç yanlarından ayrılmamıştır.”

Resulullah efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) bir hadis-i şeriflerinde;

-“Merhatlilerin en büyüğü olan Rahman, kullarından merhametli olanlara merhamet eder. Ey Ümmet ve Eshâbim! Siz de O’nun yarattıklarına merhamet ediniz ki, size de semâ ehli merhâmet etsin.” Buyurdu.

Nefisüddin bu sözler üzerine ağlayarak Mevlânâ (r.a.) nın ellerinden öptü ve hayvanlara bile bu kadar merhametli olan siz, tabiatiyle ahbab ve dostlarınıza da merhamet edersiniz.” Dedi.

Bunun üzerine Mevlânâ hyazretleri (r.a.);

-“Evliyâullahın merhameti pek çoktur, bütün mahlukata ve ahbablarına da şüphesiz merhamet eder.” Buyurdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Celâleddin Muhammed Rûmi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Revda-i Şerif duvarında Osmanlılar zamanında yazılmış bir tablo

Celâleddin Muhammed Rûmi (Radiyallah-u anhu) – 19

Bir gece Mevlânâ (r.a.) yı, dostlarından kırk kişi, ayrı ayrı kendi evlerine da’vet ettiler. O da, aynı saatte her birinin da’vetinde bulunup, her biriyle sohbet etti.

Ertesi sabah her biri, dün gece Mevlânâ hazretleri (r.a.),

-“Bizde idi ve sohbet etti.” Dediler.

Halbuki Mevlânâ hazretleri (r.a.), o gece kendi hususi odasında idi ve sabaha kadar ibadetle meşgül olmuş idi.

Hanımı anlatır;

-“Birgün Mevlânâ hazretleri (r.a.) kayıboldu. Hiçbir yerde bulamadık. Bir ara uyumuştum. Uyandığımda Mevlânâ’yı namaz kılarken gördüm. Mübarek ayakları tozlu idi. Sonra ayakkabılarını çevirmek istedim. Onlarda kırmızı kumlar gördüm.”

Sorduğumda;

-“Mekke’de bir veli dostum vardır. Biraz onunla sohbet ettim. O kum, Hicâz’ın kumudur.” Buyurdu.

-“Bu kadar kısa zamanda oralara gidip gelmek nasıl olacağı aklıma geldi.”

Hemen anlayıp buyurudlar ki;

-“Allah-u Teâlâ’nın veli kulları gönül gibi bir anda her yeri dolaşabilir.”

-“Böylece “Tayy-i mekân”ı tarif ettiler. Yani kısa zamanda uzak yerlere gitmeyi ve çok iş yapmayı anlattılar.”

Oğlu Sultan Veled (r.a.) şöyle anlatır;

-“Birgün babamla beraber halvethânede otururken, yeşil cübbeli üç kişi gelip selâm verdiler ve oturdular. Bunlar çok nâzik ve pek “nûrlu” kimselere benziyorlardı.”

Biraz konuştuktan sonra, babam onlara;

-“Uygundur.” Dedi.

Onlar gittikten sonra babama;

-“O sözünüzden bir şey anlıyamadım, o üç kişi kimler idi?” dedim.

Babam buyurdu ki;

-“Bunlar Rical-i Ğayb denilen evliyaların kırklar” zümresindendirler. İçlerinden birisi vefât etmiş, bizim “saka’yı” istediler, ben de o cevabı verdim.”

Hakikatten o günde sonra “sakayı” evde göremedim. Diğer talabeler de onu aradılar, fakat bulamadılar. Babamın vefâtında o “saka” bizlere başsağlığına geldi ve o zaman hâllerini anlattı, sonra yine kayıboldu.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Celâleddin Muhammed Rûmi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Âişe-i Sıddık (radiyallah-u anha) nın yaptırdığı Mescid (Ten’im)

Celâleddin Muhammed Rûmi (Radiyallah-u anhu) – 20

Mevlânâ (r.a.) yi çok sevenlerden biri vefât etmeden yaptığı vasiyetinde; kabrine Mevlânâ hazretleri (r.a.) nin gelip, Kur’an-i kerim okumasını istirham etti. O zat vefat edince vasiyeti Mevlânâ (r.a.) ya bildirdiler. Mevlânâ (r.a.) da memnun olup, onun kabrinde Kur’an-i kerim okudu. Vefât eden kişinin çocuklarından biri, rü’yasında babasının çok iyi bir halde olduğunu görünce;

-“Babacığım! Bu dereceye nasıl vasıl oldunuz?” diye sordu.

Babası da;

-“Beni kabre koyunca Münker ve Nekir melekleri sual sormaya gelirken, oraya çok güzel sûretli bir melek geldi.”

Onlara;

-“Allah-u Teâlâ bu zâtı Mevlânâ’ya bağışladı. Onu bırakınız!” dedi. O günden beri hamdolsun hâlim iyidir.” Diye cevap verdi.

Mevlânâ hazretleri (r.a.) nin ileri gelenlerinden Muhammed anlatır;

-“Konya’nın o soğuk kış günlerinde, herkes sıcak evinden çıkmaz iken, hocam Mevlânâ hazretleri (r.a.) medresede geceleri sabaha kadar namaz kılardı. Hatta ellerinde ve ayaklarının ökçelerinde soğuktan dolayı meydana gelmiş çatlaklıklar zaman zaman kanardı. Bunu gören talebeler çok üzülürler, hocalarının bu durumuna gizli gizli ağlarlardı.”

Mevlânâ hazretleri (r.a.) nın mübarek hanımı anlatır;

-“Mevlânâ hazretleri bir gün namaza durdu. Sükünetle tevâzü içinde ta’zim ile Kur’an-i kerim okuyor, bir taraftan da gözlerinden yaşlar akıyordu. Evde bulunanlarla birlikte Mevlânâ’nın bu halini görüyor, hayretle ona bakıyorduk. Namazdan sonra her zaman ki gibi tesbihini çekip, Cenâb-i Hakka uzun uzun yalvarıp yakararak duâsını yaptı. Onun bu hâli bana çok te’sir etti, ağlamağa başladım.”

Sonra;

-“Ey efendi! Dünyada ve ahrette biz günahkarların ümidi sensin. Bu kadar ibadetinle, böyle korkar, ağlar, yalvarırsan, biz bu tembel halimizle kıyamet gününde ne yaparız?”diye sordum.

Yemin ederek buyurdu ki;

-“Allah-u Teâlâ’nın bana verdiği ni’metlerin, ihsanların yanında benim yaptığım ibâdet, yalvarışlar ve bütün haraketlerim ziyâde kusur ve nihayetsiz eksiklikten başka bir şey değildir.”

Bütün bu korku ve yakarışlarımla;

-“Ey Kerim olan Allahım! Benim gibi acizin, bir çâresizin kuvveti ve takatı ancak bu kadardır. Ma’zur buyur Ya Rabbi!” demek istiyorum. Yoksa O’na lâyık bir ibâdeti kim yapabilir?”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Celâleddin Muhammed Rûmi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Âişe-i Sıddık (radiyallar-u anha) nın yaptırdığı mescid (Teni’m)

Celâleddin Muhammed Rûmi (Radiyallah-u anhu) – 21

Mevlânâ hazretleri (r.a.), Müslim veya gayr-i Müslim herkese karşı yaptığı iyi muâmele ve güler yüz ile her tarafta meşhur oldu. O zaman konstantiniyye’ de (İstanbul’da) bulunan meşhûr bir hiristiyan papaz, merak edip Mevlânâ (r.a.) yı görmek istedi. Yolara düşüp Konya’ya geldi. Konya’da yaşayan hiristiyanlar onu karşıladılar. Yolda giderken, Mevlânâ (r.a.) yı gördüler.

Papaz sü’ratle yetişip, Mevlânâ (r.a.) ya çok ta’zim ve hürmet gösterdi. Mevlânâ hazretleri (r.a.) de onu iyi karşıladı. Çok tevazu gösterdi. Papaza , papazın yaptığı iltifattan daha fazla iltiaftta bulundu.

Papaz ve orada buluan diğer hiristiyanlar, Mevlânâ (r.a.) nın bu iltifatı ve tevazusu karşısında ve bu olgunluğu yanına dayanamayıp, kelime-i şehâdet getirip Müslüman oldu.

Mevlânâ hazretleri (r.a.) oğlu Sultan Veled’e buyurdu ki;

-“Oğlum! Eğer Cennette olmak istersen, herkes ile dost geçin, hiç kimseye kin tutma, herkese tevazu göster. Zira alçak gönüllü olmak asıl sultanlıktır.”

Mevlânâ hazretleri (r.a.), ezâni şerif okunmaya başladığı zaman, ya ayakta durur, veya dizi üstüne oturarak huşu’ içinde dinlerdi Bitince de ezan-i şierif duasını okuyup, salavat-ı şerife söylerdi. Sonra namaza kalkar, talabelerine, namazı vaktinde kılmalarını tavsiye ederdi.

Mevlânâ hazretleri (r.a.) buyurdular ki;

-“Belh şehrinde bir kimse vardı. Her ne zaman ezân okunmaya başlasa bütün işini bırakır, iki dizi üstüne gelerek otururdu. Ezâni şerifi, mütevazi bir halde dinler, bitince de selavatı şerife getirir, ezan duasını okurdu. Sonra araya biriş kağtırmadan hemen namazını kılardı. Bu kimse devamlı böyle yapar, hiç bu adetini bozmazdı.”

-“Nihayet birgün bu kimse vefat etti. Cenazesini teneşirde yıkarken ezân-i şerif okunmaya başladı. Cenaze birden doğruldu, ezân bitinceye kadar diz üstü oturarak haraketsiz bekledi. Sonra tekrar yattı. Cenazeyi kabre koyduklarında, sual melekleri geldiler.”

Bu sırada onlara Allah-u Teâlâ’dan hitab geldi ki;

-“O kulum, ismim anıldığı zaman, ismimi aziz tutarak hürmetle bekledi. Siz de onu ziyaret edip aziz tutun.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Celâleddin Muhammed Rûmi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Âişe-i Sıddıka (radiyallah-u anha) nın yaptırdığı mescid (Teni’m)

Celâleddin Muhammed Rûmi (Radiyallah-u anhu) – 22

Selçuklu Sultanı Rükneddin, Mevlânâ (r.a.) ya beş kese altın gönderip almasını arzu etti Talabelerinden Mecdüdiddin, Mevlânâ (r.a.) ya altınları azr edince;

-“Beni hakikatten seviyorsanız, bu altınları dışardeki çamurun içine atın.” Buyurdu.

Talebeleri de bu emri derhal yerine geitrdiler. Dünyaya kıymet veren bazı kimseler, bu altınları almak için çamurun içinde aramaya başladılar. Fakat üstleri, başları, yüzleri çamurdan görünmez hale geldi.

Mevlânâ hazretleri (r.a.), talebelerine onların bu vaziyetlerini göstererek;

-“Bu altınlar, şu gördüğünüz dünya ehlinin üstünü başını batırdığı gibi, ahiret ehli olanların da kalbini karartır, kirletir. Çeşitli günahlara sevkedip, ibadetlerden alıkoyar. Bu sözlerimi yanlış anlamayınız. Dünya için çalışmayınız demek istemiyorum. Dünya malının muhabbetini kalbinize koymayınız diyorum. Hiç ölmiyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahrete çalışmak lazım geldiğini herkes bilir. Burada dikkat edilecek nokta; hırs ve tema’ yapmadan kanâat üzere bulunmaktır. Dünyada, ahiret saâdeti için çalışmalı, kazanmalı, niyeti düzeltmelidir. Çünkü İslâmiyet, insanlara faydalı olmayı emreder. En büyük saâdet, en büyük sermaye, helâlinden kazanıp, hayır ve hasenât yaparak ahirete göndermektir. Buna rağmen asıl sermâye, mal, mülk, para sahibi olmak değil, ilim, amel, ihlâs ve güzel ahlak sahibi olmaktır.” Buyurdu.

Mevlânâ hazretleri (r.a.), başkalarından bir şey istemeyi talebelerine yasak ederek buyurdu ki;

-“Başkasına el açıp ondan bir şey esteyen, bizim talebemiz değildir. Ona dünya’da da ahiret’te de şefâat etmeyiz. Ondan uzak durunuz. Biz talebelerimize daima vermeyi, ihsan ve ikranlarda bulunmayı, herkese karşı tevâzu üzere bulunmayı, tatlı sözlü, güler yüzlü olmayı tavsiye ediyoruz. El açıp istemek bizim yolumuzda yoktur.”

Sultan Veled (r.a.) anlatır;

-Ben beş yaşında idim. Birgün babamın, talebelerine şöyle dediğini duydum.”

(-“Ben yedi yaşında iken, nefsim tamamıyla ruhuma tabi oldu. Nefsi isteklerimden kurtuldum.”)

Bunu dinleyen talebelerden biri;

(-“ Efendim! Biz, sizi devâmlı olarak nefsinizle mücâhede eder halde görüyoruz. Bu sözünüzü nasıl anlamak icap eder?”) dedi.

Bu suale;

(-“ Nefs, yaratıkların içinde en ahmak olanıdır. Hep kendi zararını ister. Onun yakasını bırakmağa gelmez. Çünkü en büyük düşman nefstir. Büyüklerimiz, ölünceye kadar nefsle mücadele etmiştir. Biz de onlara ittibâ ederek, uyarak, son nefimize kadar riyâzet ve mücahedeye devam ederiz.” Diye cevap verdi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Celâleddin Muhammed Rûmi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Âişe-i Sıddık (radiyallah-u anha) nin yaptırdığı mescid (Ten’im)

Celâleddin Muhammed Rûmi (Radiyallah-u anhu) – 23

Önceleri Mevlânâ hazretleri (r.a.) nin büyüklüğünü anlamıyan, onun devamlı aleyhinde söz söyleyen bir kimse, rüyesında gördüklerini şöyle anlattı;

-“Birgün rü’yamda Karatay medresesindeki dershanenin ortasında, Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) i oturur halde gördüm. Sanki güneş gökten inmişti. Nurundan gözler kamaşıyor, Eshab-i Kiram (r.anhüm) da hizmet ediyorlardı Ben huzuruna doğru ilerleyip kendilerine selam verdim. Selamımı aldılar ve yanlarında bulunan tabak içindeki yahniden bir parça sundular.”

Yahniyi alarak;

-“.Ya Resulallah! Etlerin en lezzetlisi, en güzeli hangisidir?” diye sordum

Peygamber (s.a.v.) buyurdular ki;

-“Etlerin en iyisi, kemiğe bitişik olanıdır.”

O anda uyandım. Her tarafımı nûr kaplamıştı.

-“Büyük bir sevinç içinde Karatay Medresesine gittim. Dershanenin ortasında, Peygamber efendimiz (s.a.v.) i gördüğüm yerde Mevlânâ hazretleri (r.a.) oturuyordu. Hayretle yanlarına yaklaştım ve selâm verdim. Selamımı tebessüm ederek aldı.”

Daha ben rü’yamı anlatmadan buyurdu ki;

-“Sevgili Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem), Etlerin en iyisi, kemiğe bitişik olanıdır.” Buyurdu.

Mevlânâ hazretleri (r.a.) nin rü’yamdan haberdar olduğunu anlayınca, düşüp bayıldım. Ayıldığımda büyük bir sevgiyle ellerini öpüp, talebeliğe kabul edilmemi taleb ettim ve sarsılmaz bir i’tikâd ile kendisine bağlandım.

Bir kimse rü’yasında Resulullah efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) görüp, huzuruna vararak hürmetle selâm verdi. Peygamber efendimiz (s.a.v.) ise, mübarek yüzlerini öbür tarafa çevirdiler. O zat, öbür tarafa dolanıp tekrar selâm verdi. Yine mübarek yüzlerini evirip, iltifat etmediler. O zat çok üzülerek ağlamaya başladı ve sebebini suâl etti.

Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdular ki;

-“Sen bizim dostumuz olan Mevlânâ Celâleddin Muhammed Rûmi’den yüz çeviriyorsun. Halbuki o, bizim çok sevdiğimiz evladımızdır.”

O kimse korku ile uyanıp hatasını anladı.

Kendi kedine;

-“Ey Bedbaht! Şimdiye kadar yarasa gibi güneşin ziyasından kaçtın. Bundan sonra bari Mevlânâ hazretleri (r.a.) nin huzuruyla şereflenip dünyada ve ahrette saâdete kavuş.” Dedi.

Hemen Mevlânâ hazretleri (r.a.) nin medresesine doğru, onun tâlebesi olmak için büyük bir ihlas ile yola koyuldu.

Kapıya geldiğinde, Muhammed ismindeki talebeyle karşılaştı.

Talebe o şahsa;

-“Beni hocam Mevlânâ hazretleri (r.a.) gönderdi. Bize kalbinde sevgi hasıl olan bir kimse geliyor, onu kapıda karşılayın” dediler.

Sonra da arkasından;

-“Haydi içeriye buyurun.” Dedi.

O kimse içeri girip Mevlânâ (r.a.) nın elini öpüp, talebesi olmakla şereflendi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Celâleddin Muhammed Rûmi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Feridüddin-i Attâr (r.a.) nın “Tezkiret-ül evliyâ” kitabının kapağı

Feridüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu) nın hayatı;

Evliyanın büyüklerinden. İsmi, Muhammed bin İbrahim el-Attâr en-Nişabûri el-Hemedâni olup, lakabı Feridüddin’dir. Feridüddin-i Attâr diye meşhur oldu.

513 (m. 1119), senesinde Nişabûr’da doğdu. Babası Attâr idi, (ya’ni ilaç, esans, parfüm satardı). Feridüddin-i Attâr (r.a.), zühd ve takva sahibi, (yani Haramlardan sakınmakta ve ibadetle uğraşmakta idi).

Feridüddin-i Attâr (r.a.), 627 (m. 1229) senesinde Cengiz’in istilasında bir Moğol askerinin eline esir düştü. Çok para vererek kurtarılmak istenmiş ise de kurtulamayıp, Cengiz askeri tarafından şehid edildi. Şehid edildiğinde 114 yaşında idi. Kabri Şadbah kasabasına yakın olup, ziyaretgâhdır.

Feridüddin-i Attâr (r.a.), küçüklüğünde Şadbah kasabasında bir yandan babasının yanında attârlık mesleğini öğreniyor, bir yandan da Kutbüddin Haydar (r.a.) isimli büyük bir zatın sohbetlerine devam ediyordu.

Babasının vefâtı üzerine onun yerine geçip, attarlık mesleğine bir süre devam etti. Bu mesleğini sürdürürken, bir taraftan kıymetli dini kitabları, velilerin hayatlarını ve menkıbelerini okuyordu. Evliyaya olan bağlılığı, dinini öğrenme istek ve arzusu dayanılmaz hâle gelince, atârlığı terk etti.

Dükkanında bulunan eşyayı Allah yolunda sadaka olarak dağıttı. Rükneddin-i Ekâf (r.a.) isminde bir zâtın dergâhına giderek, onun talebelerinden oldu.

Bir ara Hacca giden Feridüddin-i Attâr, yolculuk esnasında tasavvuf ehli ile âriflerden birçokları ile görüştü. Bundan sonra Tasavvuf’a dair kitabların mütâlaası, nasihat, tasavvuf ve hakikate ait şiirlerle meşgül oldu. Feridüddin-i Attâr (r.a.), zühd ve takva sahibi olup, vakitlerini ibâdetle geçirirdi.

Şöyle anlatılır;

-“Moğol istilasında, Feridüddin-i Attâr hazretleri (r.a.) bir Moğol askerinin eline esir düştü. O asker onu öldürmek istediğinde,

Öldürmek isteğen askere halk;

-“Bu ihtiyarı öldürmekten vaz geçersen, kanına bedel olarak “bin altın” akçe veririz.” dediler

Moğol askeri bu fiata satmak istedi. Fakat Feridüddin-i Attâr hazretleri (r.a) o askere;

-“Sakın beni bu fiata satma. Çünkü sana kanım için daha fazla fiat verirler.” Deyince, asker satmaktan vazgeçti.

Bir süre sonra başka bir şahıs gelerek o askere;

-“Bu yaşlı zatı öldürmekten vazgeç. Onun kanına karşılık sana bir torba saman veririm.” Deyince

Feridüddin-i Attâr hazretelri (r.a.);

-“İşte beni şimdi sat. Çünkü esas fiatım ve kanımın değerini buldum. Bundan fazla para etmem.” Dedi.

-“Bunun üzerine sinirlenen Moğol askeri o mübarek zâtı katletti.”

-”Şehâdet şerbetini içen Fahridüddin-i Attâr hazretleri (r.a.), kesik başını elleri arasına alarak yarım fersahlık (üç kilometre’lik) bir mesafayi koşarak katetti. Şimdi türbesi nin bulunduğu yere varınca, ruhunu teslim etti ve oraya düştü.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Feridüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Feridüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu) nun mübarek kabirleri

Feridüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu) nın hayatı;– 2

Şöyle anlatılır;

-“Kadı’l-kudât Yahyâ bin Said’ın oğlu vefat edince, oranın ahlisi, Ferdidüddin-i Attâr (r.a.) ın ayak ucu başına gelecek şekilde defnedilmesini istediler.

Fakat Yahyâ bin Said buna itiraz ederek;

-“Oğlumun, efsâne anlatan, hurafeci bir ihtiyarın yanına bu şekilde gömülmesi doğru olmaz.”Dedi.

-“Kadı, o gece rü’yasında kendini Feriddüddin-i Attâr (r.a.) ın kabri başında gördü. Kabri başında veliler, erenler ve kutublar toplanmış, hürmet ve ta’zimle duruyorlardı. Bu durumu gören kadı, tanıdıklarından utandığı için derhal uzaklaştı.”

Fakat ağlayan oğlu babasına;

-“Babacığım yanlış bir iş yaptın. Beni Allah-u Teâlâ’nın veli kullarının bereketinden mahrum bıtraktın. Çabuk imdadıma yetiş!” dedi.

Bu rü’yayı gören kadı, ertesi gün hemen Feridüddin-i Attâr (r.a.) ın kabrinin ayak ucuna oğlunun defnedilmesi için izin verdi. Daha önce söylediklerine tevbe etti. Ferid-üddin-i Attâr (r.a.) ın kabrinin üstüne bir türbe ile yanına bir imârethâne yaptırdı.

Feridüddin-i Attâr hazretleri (r.a.) ın yazmış olduğu şiirlerinde üstün bir akıcılık, incelik, nasihatlerinde büyük bir te’sir, arifâne sözlerinde akılları hayrette bırakacak bir hâl vardır.

Yazmış olduğu eserlerin biri hariç, hepsi manzumdur. Menzum eserleri şöyle sıralanabilir;

1- Musibet-Nâme; Mesnevi türünde yazılmış olan eserde pek çok küçük hikâyeler vatrdır. Eser “Tarikatnâme ismiyle Türkçeye tercüme edilmiştir.

2- Esrârnâme; Tasavvuf hakkında olan bu eser, 26 makâleden ibaret bir mesnevidir. Bu eser de “Ahmedi” isimli bir zât tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir.

3- Mantık-üt-Tayr ve Makâmât-ı Tuyûr; Bu eser de, tasavvufu kuşların ağzıyla anlatan Feridüddin-i Attâr (r.a.) konuyu küçük hikayelerle süslemiştir. Esâs konu, Ahmed-i Gazâli Risâlet-üt-Tayr’ından alınmıştır. Bu eser manzum ve nesir olarak birkaç defa Türkçeye tercüme edilmiştir.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Feridüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu