‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar

Kabe’nın iç görüntüsü (Mekke müzesinden alınmıştır)

Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu – 8

O gece melik rüyasında kıyamet kopmuş gördü. O sırada kendisini anlatılmıyacak derecede susamıştı. Peygamber efendimiz (s.a.v.) Kevser havuzunun başında bölük bölük gelen ümmetine su dağıtmakta idi.

Buhara meliki Kevser şarabından içmek için havuzun başına vardı ve;

-“Ya Resulallah! Ben de senin ümmetindenim, bana da Kevser şarabından ihsan eyle, çok susadım.” Dedi.

Peygamber efendimiz (s.a.v.) de;

-“Burada bana “ümmetindenim” diyen çok olur. Fakat bana gerçek ümmet olanlar bildirir.” Buyurdu.

Melik;

-“Ya Resulallah! Ben de gerçek ümmetindenim.” Deyince

Resul-i Ekrem (s.a.v.);

-“Benim neslimden Ebü’l-Vefâ, kendisini sana bildirdiği zaman, sen ona itimat etmedin. Bana gerçek ümmet olan, benim neslime hakâret nazarıyla bakar mı?” buyurdu.

Bu sırada melik uykusundan uyandı. O kadar korktu ki, hemen adamlarını sağa sola göndererek, Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) ni aramalarını emretti. Fakat, Ebü’l-Vefâ hazretleri r.a.) ni bulamadılar. Bunun üzerine kendisi, Ebü’l Vefâ hazretlerini bulmak için yola düştü. Onun arkasından yetişip tevbe etti ve önünde kırk yük mal koydu. Sonra fakirlere sadaka dağıttı.

Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.), Buhara’dan tekrar hocası Şenbeki hazretleri (r.a.) nın yanına döndü.

Hocası Ebü’l-Vefâ’ya çok izzet ve ikramda bulundu. Orada bulunanlar bu duruma çok şaşırdılar. Bunun üzerine Şenbeki hazretleri (r.a.) Ebü’l-Vefâ (r.a.) nın üstünlüklerini orada bulunanlara anlattı.

Hocası, Ebü’l-Vefâ için ırmak kenarında büyük bir ziyafet verdi. Ziyafette Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) ni tanımayan birçok kimse bulunuyordu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu’nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Kabe’nin içi (Mekke müzesinden alınmıştır)

Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu – 9

Ziyafette birçok ilmi konuşmalar yapıldı. Bu arada Şenbeki hazretleri (r.a.);

-“Allah-u Teâlâ’nın kulları arasında öyleleri vardır ki, hırkasını suya atsa batmaz ve su onu götürmez.” Dedi.

Ve hırkasını suyun üzerine bıraktı. Hırka suda hiç batmadı ve olduğu yerden de bir yere gitmedi. Sonra Şenbeki hazretleri (r.a.) kalkıp, o kırkasının üzerine iki rek’at namaz kıldı. Allah-u Teâlâ’nın izniyle hırka hiç ıslanmamıştı. Namazdan sonra hırkasını alıp silkeledi. Hırkadan toz döküldü.

Bunun üzerine Tac-ül-Ârifin Ebü’l Vefâ hazretleri (r.a.) hırkayı aldı.

Şenbeki hazretleri, talabesi Ebü’l Vefâ (r.a.) nın kendisinden daha büyük keramet göstereceğini biliyordu. Ebü’l Vefâ’nın, boşluğa bıraktığı hırka, havada durmaya başladı. Ebü’l Vefâ hırkanın üzerine çıkıp, iki rekat namaz kıldı.

Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) nin üzerinde namaz kıldığı bu hırkanın, yerden (68 m.) yükseklikte olduğu rivayet edilir.

Bu kerâmet, Tac-ül-Ârifin Ebü’l Vefâ hazretleri (r.a.) hakkında sü-i zanda bulunanları tövbe ettirdi,

Hocası oradakilere;

-“Her muridin saâdeti şeyhindendir. Fakat benim saâdetim, talebem Ebü’l-Vefâ’dandır.” Buyurdu.

Ebü’l Vefâ hazretleri, hocasıyla birlikte üç gün üç gece sohbet ettikten sonra, üçüncü yolculuğuna çıktı. Bu yolculuğu “oniki yıl” sürdü.

Üçüncü seyahatının sonunda, Allah-u Teâlâ’nın kudretiyle yolu “Kisrine” adıyla bilinen bir köye düştü. O köyde Şeyh Acemi (ra.) adında veli bir zat var idi. Kerâmet sahibi olan bu zat’ o beldenin halkı büyük bir zevk ile hizmet ederdi.

Şeyh Acemi (r.a.), o köye gelen misafiri yemek yemeden göndermezdi. Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.), bu zat’ın evinin yanındaki mescide namaz kılmak için girdiğinde, cemâat namaza durmuştu. O da namaza durdu. Namaz bittikten sonra, Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) gitmek isteyince,

Acemi hazretleri (r.a);

-“Sizi davet ediyorum. Fakirhaneme buyurun, yemek yiyelim. Davete icabet etmek sünnettir.” Dedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu’nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Kabe’nin içi (Mekke müzesinden alınmıştır)

Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu – 10

Bunun üzerine Tâc-ül-ârifin Ebü’l Vefâ hazretleri (r.a.) davet’i kabul etti ve Acemi hazretleri (r.a.) nin evine gittiler. Birlikte yemek yiyip, sohbet ettiler. Aralarında yakınlık hâsıl oldu ve arkadaş oldular. Acemi hazretleri (r.a.) nin ısrarı üzeine, Seyyid Ebü’l-Vefâ hazretleri üç gün üç gece orada kaldı. Dördüncü gün Acemi hazretleri (r.a.) köyün bütün halkına, Seyyid Tâc-ül-ârifin (r.a.) in gitmek istediğini anlattı.

Bunun üzerine halk, Eb’ül-Vefâ hazretlerine;

-“Sizden burada yerleşip kalmanızı istirham ediyoruz. Buradaki Müslüman halk sizden istifade etsin. Sayenizde bir çok kimseler hidayet’te kavuşsun.” Diye ısrar ettiler.

Seyyid Ebü’l Vefâ hazretleri (r.a.);

-“İstihareye yatayım. Allah-u Teâlâ ne buyuruyorsa ona göre haraket ederim.” Dedi.

Bu sırada Acemi hazretleri bu sözü yerinde bularak;

-“Ya Seyyid! Bir arzum daha var. Bu fakirin kızını almak için de istihareye yat. Bakalım ne buyurulacak”

Ertesi gün Ebü’l-Vefâ hazretleri;

-“Bana ceddim Hazret-i Ali (r.a.) nin kabrine seninle beraber gitmem ve ne buyurursa ona göre hareket etmem buyuruldu.” Dedi.

Bunun üzerine Acemi hazretleri ile Ebü’l-Vefâ (r.anhüm) birlikte mezarlığa gittiler. Burası Hazret-i Ali (r.a.) nin esas kabr-i şerifi değildi. O gece orada uyudular.

Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) rü’yasında atası Hazret-i Ali (r.a.) yi gördü.

Ali (r.a.) ona orada kalıp, Acemi’nin kızını almasına izin verdi. Ebü’l-Vefâ hazretleri sabah olunca, Acemi hazretleri (r.a.) ne durumu anlattı.

Acemi hazretleri (r.a.) Bu duruma çok sevindi ve büyük bir âlim, halk ve Salihler topluluğu önünde kızını nikahladı. Bu hatunun ismi “Huseyna” olup, gayet güzel, zahide ve abide idi.

Hanımı Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) nin hizmetini görmekle ve ibadet etmekle meşgül oldu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu’nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Eski Kâ’be resmi (Mekke müzesinden alınmıştır)

Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu – 11

Daha sonra Tâc-ül-ârifin Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.),”Kalmine’ye” geldi ve orada yerleşti. Burada halka hakiki Müslümanlığı anlatmaya ve talebe yetiştirmeye başladı. Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) nin talebeleri çok idi. Bunlardan yüksek derecelere ulaşanlardan bazıları şunlardır;

Ali ibni Heyti, Bekâ ibni Batu, Mâcid-ül-Kürdi, Ahmed-i Bakli, Ramazan-ı Mecnun, Muhammed Mısrı, Muhammed Kemâhi, Mahmud Keyyal, Şerefüddin Ebül-Abbas, Ali İbni Üstad, Recebi Vasiti, Ebû Bekri busti, Mukbil Hadim, Ebü’l-Izz Kalanisi, Muhammed Türkmani, Hamid-i Sufi, Hüseyn-i Rai, Ali ibni Asfer, Şihabüddin İbni Akil, Muhyeddin-i Mendelci, Ebû bekr-i Zinharan, Abdurrahman Düceyli,Osman Mi’berani, Asker-i Şevdi, Abdurrahman Tafsunci, Seyyid Matar.

Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.), ilim öğrenmekle meşgül olduğu sırada, bir gece rüyasında Peygamber efendimiz (s.a.v.) i gördü.

Rüyasını şöyle anlatır;

-“Resul-i Ekrem (s.a.v.) Eshab-i ile oturuyordu.”

Ben Eshab’dan bir zata;

-“Bu topluluk nedir? Diye sordum.

O zat da

-“Seyyid Ebü’l-Vefâ’ya, Allah-u Teâlây edi yaren verdi. Bu topluluğun gayesi onları ta’yin etmektir.” Dedi.

Ben bunu duyunca, bir köşede edeble oturdum. O tayın olacak kimseleri görmek için beklemeye başladım.

Resul-i Ekrem efendimiz (s.a.v.), İmâm-i Hasan, İmâm-i Hüseyn, İmâm-i Zeynelabidin’e;

-“Gidin, Tac-ül-Ârifin’in akrabasından Seyyid Matar, Seyyid Kaim, Seyyid Muhammed, Seyyid Ali ibni Heyti, Seyyid Askeri-i Şevdi adlı yedi kimseyi alıp getirin.” Buyurdu.

Onları alıp Peygamber efendimiz (sa.v.) in huzuruna getirdiler. Ben bu zatları görünce çok sevindim.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu’nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Eski Kâ’be resmi (Mekke müzesinden alınmıştır)

Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu – 12

Peygamber efendimiz (s.a.v.);

-“Ya Hasan, Ya Hüseyn, Ya Zeynel Âbidin! Gidiniz, oğlunuz Ebü’l-Vefâ’yı getirin.” Buyurdu.

Bu emir üzeine onlar gelip, beni Peygamber efendimiz (s.a.v.) in huzuruna götürdiler.

Ben selam verip, Peygamber efendimiz (s.a.v.) in mübarek ellerini öptüm.

Peygamber efedimiz (s.a.v.) bana;

-“Merhaba Ya Ebü’l-Vefâ! Allah-u Teâlâ sana hem dünyada hem ahrette yaren olarak bu yedi kişiyi verdi.” Buyurdu.

Ben;

-Ya Rasullah (s.a.v.) bunların dercesi nedir?” diye sual edince

Resulullah efendimiz (s.a.v.);

-“Ya Ebü’l-Vefâ ! Senin yarenin bu yedi kişi dünya ve ahrete sa’id kimselerdir. Bunların nesli kıyamete kadar kesilmeyip, bütün dünyaya yayılsa gerektir.” Buyurdu.

Resulullah (s.a.v.) sonra o zatlara dönerek;

-“Birer ellerinizi Seyyid Ebü’l-Vefâ’nın sırtına, birer ellerinizi de benim elimin altına koyup bi’at ediniz, ona yaren olunuz.” Diye emir buyurdu.

Onlar da bu emri yerine getirdiler.

Peygameber efendimiz (s.a.v.) Ebü’l-Vefâ’ya dönerek;

-“Ya Ebü’l-Vefâ! Sana yaren verdik. Kim bunlara ihlas ve sıdk ile riyasız muhabbet besler ve mürid olursa, kıyamet gününde benim bayrağımın altında haşrolunur. Benim evladım olan seyyidlere kim hürmet ederse, aynen bana hürmet etmiş olur. Bana hürmet eden, Allah-u Teâlâ’ya hürmet etmiştir. Allah-u Teâlâ’ya hürmet eden, Cenneti kazanmıştır. Benim evladıma kim hürmet etmezse, bana hürmet etmemiş olur. Bana hürmet etmiyen, Allah-u Teâlâ’ya hürmet etmemiştir. Allah-uTeâlâ’ya hürmet etmeyenin yeri ise Cehennemdir.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu’nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Eski Kâ’be resmi (Mekke müzesinden alınmıştır)

Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu – 13

-“Ey Ebü’l-Vefâ! Sana ve yarenlerine tavsiyem olsun. Kıyamete kadar kimseyle kavga ve anlaşmazlık çıkarmayın. Çünkü kavga ve anlaşmazlığa karışan silsilenin nesli helâka uğrar.”

-“Ey Ebü’l-Vefâ! Benim sünnetimi yerine getirip bu yedi yarenin eteğine yapışan saâdete ulaşır. Bunlardan uzaklaşan ise benden uzaklaşmış olur.” Buyurdu.

Ben bu ahde sadık kalacağımı söyledim ve yedi zatı da can-i gönülden yarenlığa kabul ettim. Peygamber efendimiz (s.a.v.) duâ ettiler. Kapı çalınmasıyla uyandım.”

Hanıma;

-“Git, bak kim gelmiş? Dedim.

Hanım kapıyı açınca, o yedi zatı gördü ve bana;

-“Yedi kişi geldi seni soruyorlar.” Dedi.

Ben de onları içeri davet ederek, onlara yemek yedirdim. Ve;

-“Gelmenizin sebebi nedir?” diye sordum

Onlar da;

-“Rü’yamızda peygamber efendimiz (s.a.v.) i gördük;”

Bize;

-“Tâc-ül-Ârifin Seyyid Ebü’l-Vefâ sizin zahiren ve batınen atanız oldu. Ona gidin, buyurdu.” Dediler.

Ben de onlara gördüğüm rü’yayı anlattım. Onlar zahiren de bana biat ettiler.

Tâc-ül-Ârifin Seyyid Ebü’l-Vefâ (r.a.) yı, halka hizmet edip gafilleri doğru yola sokmak için devamlı çalışır gören Ehl-i sünnet düşmanları, onu çekemediler.

Halife Kaim Biemrillah’a;

-“Zeynel Âbidin Oğullarından bir kimse vardır. Ona büyük bir halk topluluğu tabi oldu. Hilafet benim hakkımdır diye iddiada bulunuyormuş. Şimdiden çaresine bakılmazsa, ileride büyük bir fitne olur.” Diye Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) ne iftira ederek şikayet ettiler.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu’nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Eski Kâ’be resmi (Mekke müzesinden alınmıştır)

Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu – 14

Bu şikayet üzerine halife hayli tasalnaıp, şüphye düştü. Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) nin nasıl bir zat olduğunu merak ederek, onu çağırmak için adam gönderdi.

Gönderdiği kimseler, Tâc-ül-ârifin (r.a.) in yanına gelip;

-“Halife hazretleri sizi istiyor.” Dediler.

Oda;

-“Davete icabet etmek lazımdır.” Deyip, halifenin yanına gitmeye niyet etti.

Bunu duyan halk;

-“Sizinle biz de gelelim.”dediler

Seyyid Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) onları bundan men etti ise de, Dicle kenarına vardığında, arkasında büyük bir halk kalabalığı vardı. Bunları geri döndüremedi.

Bu kalabalık için, bazı kimseler;

-“Onbin kişi bazıları da daha fazla idi.” Dediler.”

Kıyıda bekleyen gemiciler. Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) nin arkasında o kalabalığı görünce;

-“Halifenin huzuruna bu kadar adam götürmek doğru olmaz.” Diyerek, gemilerine binip oradan uzaklaştılar.

Sadece Osman Mi’berani adındaki bir gemici,

-“Ebü’l-Vefâ nasıl bir zattır? Dedikleri gibi keramet ehli midir?” diye merak ederek ve bunları öğrenmek için orada kaldı.

Seyyid Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) nin yanına gelerek;

-“Ya seyyid, gemi şimdi ücrete tabidir. Karşıya geçebilmen için ücret vermen gerekir” Dedi.

Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) hizmetçisine;

-“Hazırda ne varsa ver.” Buyurdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu’nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Eski Kâ’be resmi (Mekke müzesinden alınmıştır)

Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu – 15

O da, hazırda olan yüzeli dinarı Osman Mi’berani’nın önüne koydu.

O zaman Osman Miberani;

-“Ben böyle bir ücret istemiyorum.” Deyince

Tac-ül-ârifin (r.a.);

-“Nasıl bir ücret istiyorsun?” diye sordu.

Osman Mi’berani de;

-“Yarın kıyamet gününde, sırat köprüsünü geçmeme kefil olmanı ve açık bir delil göstermeni istrim.” Dedi.

Bunun üzeine Tac-ülârifin hazretleri (r.a.) murakabaya daldı

Sonra da Osman Mi’berani’ye dönüp;

-“Allahu Teâlâ’nın isminde ibret vardır. Sıratı geçersin İnşallah!” dedi.

Osman;

-“Ya Seyyid, buna açık bir delil istiyorum.” Dedi.

Bunun üzrine Seyyid Ebü’l-Vefâ, Allah-u Teâlâ’ya duâ eti. O anda Osman’a bir hal oldu ve kendini kayıbetti. Bir süre sonra tekrar kendine geldi.

Daha sonra Tac-ül-ârifin (r.a.) ve yanındaki büyük âlimler gemiye binerek, halk ise, kimi suyun üzerinden yürüyerek, kimi bir adımda, karşıya geçtiler.

Bazı kimseler ve oğlu, Osman Miberani’ye;

-“Kendini kayıbettiğin zaman ne gördün?” diye sordular.

O da;

-“ Kıyametin kopmuş olduğunu gördüm. Halk mahşer yerine toplanmış, kimi sevinçli, kimi üzüntülü idi. Sırat köprüsü kurulmuş idi. İnsanlar Sırat’tan geçmeye başladılar. Fakat pek az kimse Sırat’ı geçebildi. Çoğu Sırat köprüsünden yuvarlanarak, Cehennem’e düştü. Ben bu durumu görünce, içime bir korku düştü. O anda yanıma Ebü’l-Vefâ hazretleri geldi. Elimi tutup beni Sırat köprüsünün yanına götürdü.

Besmele çekti ve;

-“Durma geç.” Dedi.

Tac-ülârifin’in (r.a.) bu sözlerinden sonra;

-“Tac-ül-ârifin Ebü’l-Vefâ hürmetine Osman Mi’berani ve onun zürriyeti geçsin.” Diye bir nida işittim. Bunun üzerine ben, Besmele çekerek Sırat köprüsüne ayak bastım ve yıldırım gibi geçtim.”

Arkama baktığım zaman, bir grup insanın arkamdan geldiğini gördüm;

-“Bunlar seninn zürriyetindir” diye bir nida duydum.” diye anlattı.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu’nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Eski Kâ’be resmi (Mekke müzesinden alınmıştır)

Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu – 16

Tac-ül-Ârifin (r.a.) Bağdad’a yaklaştığı zaman, bütün halk onu karşılamaya geldi. Büyük bir hürmetle şehrin kapısından içeri aldılar.

Eb-ül-Vefâ hazretleri (r.a.) camiye girdi. Cami’de o kadar çok insan geldi ki, iğne atsan yere düşmezdi.

Tâc-ül-ârifin (r.a.) minbere çıkıp, halka va’z ve nasıhatta bulundu ve hakikatları açıkladı. Daha sonra halkı geçmiş günahları için tevbe etmeye da’vet etti.

Allah-u teâlâ’nın inateyle, halkın kapalı olan göz ve kalbleri açıldı. Çok kimseler Eb-ül-Vefâ (r.a.) nın huzurunda tövbe etti. Yatsı namazına kadar, halkın huzuruna gelip tövbe etmesi sürdü.

Yatsı namazından sonra Eb-ül-Vefâ hazretleri (r.a.) hizmetçisine;

-“Halka söyleyin, kalabalık yapmasınlar, evlerine gitsinler.” Dedi.

Bunun üzerine halkın büyük çoğunluğu evlerine gitti ise de, bir kısmı ibadetle meşgül oldular.

Bu durum halifeye bildirildi. Halife kıyafet değiştirirek, Tac-ül-ârifin (r.a.) in bulunduğu camiye geldi. Onu nura gark olmuş bir halde oturmakta olduğunu, yanındaki zatların Allah-u teâlâ’ya ibadet ettiklerini, kendilerini ilahi bir ruhaniyetin nurunu sarmış olduğunu gördü.

Halifenin yanında Şafii mezhebi fıkıh âlimi Sa’id ibn-i Ebi Nasr da bulunuyordu.

Halife ona;

-“Ben bu Seyyid Eb-ül-Vefâ’yı imtihan etmek istiyorum, sen ne dersin?” diye sordu.

Sa’id ibn-i Ebi Nasr ise;

-“İmtihan etmeye gerek yoktur. Zira hak üzere oldukları “gün” gibi açıktır.” Dedi.

Halife onun sözünü hiç kale almadı. O seyyid Eb-ül-Vefâ hazretleri (r.a.) ni imtihan etmek ve böylece kalbini tatmin etmek istiyordu. Camiden ayrılarak sokakları ve kalabalık yerleri dolaşmaya başladı.

Bir yerde kadınlar toplanmış, Allah-u teâlâ’ya ibadetle meşgül idi. Halife bunların arasına girip bir kadının eline yapışık sıktı.

Kadın, tebdil-i kıyafetle dolaşan halifeyi tanıyarak;

-“Ya halife! Benden uzak dur. Ben Allah-u teâlâ’ya ibadetle meşgülüm.” Dedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu’nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Eski Medine-i Münevvere resmi (Mekke müzesinden alınmıştır)

Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu – 17

Halife bu duruma çok şaşırdı. Biraz ileride gördüğü bir kızın elini tutup sıktı. O kız da halifeyi tanıyarak;

-“Ey halife! Utanmıyor ve Allah-u teâlâ’dan korkmuyor musun? Şayet biraz önce elini tutup sıktığınız benim kız kardeşim olmasaydı, seni bağırarak rezil rüsvâ ederdi. Yanımdan git. Şimdi biz Allah-u teâlâ’dan başkasıyla meşgül olmayız.” Dedi.

Halife utanılacak bir duruma düştü.

Sa’id ibn-i Ebi Nasr;

-“Ya emir-ül-mü’minin! Ben size denemeye lüzüm yok dememiş miydim? Zira onun nuru buradaki bütün halka sirayet etmiş. Bu zatın veli olduğu malumunuzdur. Fakat ille de tecrübe etmek istiyorsanız, ulemâ’den ve fukaha’dan büyük kimselerin hazır bulunduğu bir mecliste Tâc-ül-ârifin (r.a.) e çözülmesi zor konularla ilgili sorular sorulsun. Eğer o âlimler, Ebü’l-Vefâ (r.a.) sorularla cevap veremez hale getirirlerse, Tâc-ül-ârifin (r.a.) davasında yalan söyliyordur. Fakat sorulan sorulara cevap verirse, onun arkasını bırakmaktan başka çare yoktur.” Dedi.

Bu teklif, halifenin hoşuna gitmedi. Güvendiği hizmetçilerinden biri olan Muhamme Kadiri’yi yedi parça hamur tulumu vererek, Ebü’l Vefâ hazretleri (r.a.) ne gönderdi.

Ve hizmetçisine;

-“Bunları al, Ebü’l-Vefâ’ya götür. Ona selamımı söyle. Halife size, erkelerle kadınların bir arada meclis kurmasını ve bu gönderdiklerimi yemelerini, çünkü onun bulunduğu meclise böyle gerekir.” Diyesin

Muhammed Kadiri, o yedi parça hamur tulumunu alıp, Seyyid Eb-ü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) nin huzuruna gitti. Fakat korkusundan halifenin söylediklerini ona söyliyemedi.

Halifeye de gelip;

-“Emriniz üzere Seyyid Ebü’l-Vefâ’nın huzurna gittim. Fakat söylediklerinizi korkumdan söyliyemedim” diyemezdi.

Tâc-ül-ârifin hazretleri (r.a.) ne Allah-u teâllâ’nın izniyle bu durum malum oldu.

Muhammed Kadiri’yi yanına çağırıp ona;

-“Ya Muhammed Kadiri! O tulumların içinde yağ ve baldan başka bir şey yok. Bu yağ ve balları, halife dervişlere gönderdi diyesin” dedi

Sonra içeriye seslenerek;

-“Ey dervişler, tabaklarınızı getirin. Halife sizlere yağ ve bal göndermiş.” Dedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu’nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu