‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar

Eski Revda kapılarından bir kapı (Mekke müzesinden alınmıştır)

Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu – 38

Her kim mevlasına kavuşmak isterse, yolunun üstünde kendisini bekleyen zahmet ve meşakkatlere sabredip, göğüs germelidir.”

Mesele;

-“Keten bitkisi, zahmet ve meşakkatlere sabredip göğüs gerer. Sonunda da kağıt olur, üzerine Allah-u teâlâ’nın ismi yazılır. Muazzez ve mükerrem olur.”

-“Allah-u teâlâ’nın isminin azizliğini ve bereketini görmez misin ki; keten önce toprağın altına hapsolunur. Sonra yeryüzüne çıkıp büyüdükten sonra koparılır, vatanından olur. Ayrıca gurbet acısı çeker. Sıcağa bırakılır, güneşin harâretinde kalır. Sonra dövülür ve posası ayrılır. Daha sonra daha temiz hale gelmesi için tarağın dişlerinden geçirirlir. Eğrilir, bükülür, en sonuda ibrişim olup, insan eliyle kumaş yapılır. Bütün bunlar oluncaya kadar, haddi ve hesabı olmayan eziyetler çeker, meşakkatlere katlanır. Burada da kibirli olduğu sürede, o kibir gidinceye kadar sıkılır. Bu elemden parça parça olup, lüzümsüz oluncaya kadar kurtuluş yoktur. Lüzümsüz olunca da çöplüğe atılır. Ayaklar altında sürünür. Kağıt imal edicisi onu o halde yerlerde sürünüken görür ve kağıt yapmak için alır. Temizce yıkadıktan sonra, yepyeni bembeyaz, pırıl pırıl kağıt yapar. (O zamanlar kağıt, eski kumaş parçalarından yapılıyordu.) Kağıdın üzerine Allah-u teâlâ’nın ismi, Kuran-i kerim, hadis-i şerif ve meârif-i leddüni yazılır.”

-“İşte keten, öyle hadsız ve hesapsız eziyet ve meşakkatler çeker ki, anlatmakla bitirilemez. İşte bu böyle olduğu gibi, talebenin hocasına nisbeti de böyledir. Keten o kadar zahmet ve meşakket yüzü gördükten sonra kağıt olup üzerine yazı yazılarak nasıl değeri artıp ellerde dolaşıyorsa, talebe de zahmet ve meşakketler çekerek, o yollardan geçtikten sonra aziz olup, derecesi yükselir.”

-“Eğer azığınız takva olursa, kıyamet gününde selamette olursunuz.”

-“Dünya zıll-i zâildir. Ona güvenen nâdimdir. O seninle kalırsa da, sen onunla kalamazsın. Dünyada çıkmadan önce, kalbinden dünya sevgisini çıkar. Dünya lezzetlerine aldanmıyan, Cennet ni’metlerine kavuşur. İki âlemde aziz ve mühterem olur. Dünya harabdır. Şerbetleri serâbdır. Ni’metleri zehirli, Safâları kederlidir. Bedenleri yıpratır. Emelleri artırır. Kendini kovalıyanlardan kaçar. Kaçanı kovalar. Ni’metleri geçici, halleri değişicidir. Dünyaya ve buna düşkün olanlara inanılmaz. Selamti ve doğru yolu, ancak dünyayı terk eden kimseler bulur.

İslam âlimleri ansiklopedisi

Kaynaklar;

(1-Tabakat-ül-kübra cild – 1 sahife 134)
(2-Mir’at-ül Harameyn cild- 3 ,Sahife – 134)
(3-Tac-ül-ârifin Menakıb-ı Ebi’l-Vefâ sahife 1- 409)

 

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Tâc-ül-Ârifin (Ebü’l Vefâ) Radiyallah-u anhu’nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

 

3.Murad tarafından yaptırılan Revda kapısı (Mekke müzesinden alınmıştır)

Çakır el-Kürdi (Radiyallah-u anhu);

Irak’ta yetişen evliyanın büyüklerinden. İsmi Muhammed bin Düşem (veya Düsem) olup lakabı, Çakır veya Çakbir el-Kürdi el-Geylanı’dır.

Irak’ta Samerrâ’ya bir günlük mesafede bulunan Kontrat-ür-Rasas yakınlarında bir sahrada yaşardı. Hanbeli mezhebi alimlerinin büyüklerindendir. 550 (m. 1155) senesinde orada vefat etti. Vefatı için başka tarihler de rivayet edilmiştir. Kabri, orada bilinmekte ve ziyaret edilmekte olup, kendisini sevenler, mübarek ruhlarından istifade etmektedirler. İnsanlar vefatından sonra ona yakın olmak, bereketinden istifade etmek için, kabri etrafında bir köy imar ettiler.

Tâc-ül-ârifin Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.) Çakır hazretleri (r.a.) ni över, yüksekliğini anlatırdı.

Ebü’l-Vefâ hazretleri (r.a.), Çakır (r.a.) e, Ali bin Heyti (r.a.) ile bir takke gönderip, bunu kendisine yaklaşmak için başına koymasını emretti. Takkeyi vermek ve bu emri bildirmek için huzuruna çağırmadı.

Buyurdu ki;

-“Çakır’in benim talebem olması için Allah-u teâlâ’ya duâ ettim. Allah-u teâlâ hazretleri (c.c.) duâ’mı kabul buyrdu. Onu bana verdi.”

Irakta bulunan evliya, sözbirliği ile bildiriyorlar ki;

-“Çakır (r.a.), yılanın derisinden soyulduğu gibi, nefsin bütün arzularından soyulmuştur.”

Çakır (r.a.), Irak’ta bulunan evliyanın büyüklerinden, âriflerin güzidelerinden, muhakkik (tahkik edici, araştırıcı) olan âlimlerin imamlarından idi.

Zamanında bulunan evliya içinde bir tane olup, onların temel direklerinden biri idi. Çok yüksek derecelerin, kerâmetlerin sahibi idi. Yetiştirdiği talebelerin hepsi kıymetli mübarek zatlardır.

-Bana talebe olmaya gelen herkesin ismini, nasıl olduğunu, Levh-il-mahfuz’da görmedikçe, hiç kimseyi talebeliğe almadım.” Buyurdu.

Ebû Muhammed el-Hamidi (r.a.) buyurdu ki;

-“Üstadımız Çakır el-Kürdi (r.a.) nin nafakası gaibden idi. Ne yiyip ne içtiğini nafakasının nereden geldiğini kimse bilmezdi. Bir gün yanında idim. Çobanları başında olduğu halde sığırlar oradan geçiyordu.”

İneklerden birisini göstererek;

-“Bu hayvan kırmızı bir buzağıya yüklüdür. Falan ay ve falan gün doğurur. Doğan o kırmızı buzağıyı, büyüyünce bana vermek için nezr ederler. Falan gün onu fakirler keserler. Falan ve falan kimseler de ondan yerler.” Buyurdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Çakır el-Kürdi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Mekke müzesi kapısı önü

Çakır el-Kürdi (Radiyallah-u anhu); – 2

Sonra başka bir ineği işaret ederek;

-“Bu inek dişi bir buzağıya yüklüdür. O buzağının vasıfları şöyle şöyledir. Bu inak falan zamanda doğum yapacaktır. Büyüyünce, onu da benim için nezrederler. Fakirlerden falan kişi onu keser. Falan ve falan kimseler de ondan yerler. O ette, kırmızı bir köpeğin de nasibi vardır.” Buyurdu.

Ravi diyor ki;

-“Vallahi Çakır-i Kürdi hazretleri (r.a.) in vasfettiği şeylerin hepsinin aynen vaki olduğunu gördüm. Anlattıklarından hiçbiri noksan olmadı. İkinci anlattığı buzağı kesilip tekkeye getirildiği sırada bir köpek içeri girdi. O etten bir parça kapıp gitti.”

Birgün, Çakır-i Kürdi hazretleri (r.a.) ne yiğit bir genç gelerek;

-“Bugün sizden bana ceylan eti ikram etmenizi (yedirmenizi) istiyorum.” Dedi.

O anda bir ceylan gelerek, Çakır hazretleri (r.a.) nin huzurunda durdu.

-”O da bu ceylanın kesilmesini emretti. Bu emir üzerine ceylan kesilip, pişirildi. O yiğit de bu etten yedi.”

Ravi diyor ki;

-“Yedi sene hocam Çakır-i Kürdi hazretleri (r.a.) in hizmetinde bulundum. Bundan başka, bu yakınlarda hiç ceylan görmedim.”

Rivayet edildiğine göre Çakır el-Kürdü hazreteleri (r.a.) nın huzuruna bir talebesi gelerek;

-“Efendim! Ticaret için deniz yolu ile Hindistan’a gitmek istiyorum. Uygunsa musadenizi duanızı istirham etmek için geldim.” Dedi.

Çakır-Kürdi (r.a.) o talebeye;

-“Bir sıkıntı durumu meydana gelirse, benim ismimi hatırla, Allah-u teâlâ’nın izniyle imdadına yetişirim.” Buyurdu.

Talebe;

-“Peki efendim” deyip ayrıldı.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Çakır el-Kürdi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Osmanlı’ların haremde inşa ettikleri ve Suudi’lerin kaldırdıkları amudlar

Çakır el-Kürdi (Radiyallah-u anhu); – 3

Aradan altı ay geçti. Birgün Hazret-i Çakır-ı Kürdi hazretleri ayağa fırlayıp eliyle bazı işaretler yaptı ve;

-“…Bunları bizim hizmetimize bağlayan Allah-u teâlâ’nın şanı ne yücedir. O, bütün noksanlıklardan münezzehtir. Yoksa biz, bunlara güç yetiremezdik.” Zühruf suresi 13. meâlındeki ayet-i kerimeyi okuyup, sağa sola birkaç adım yürüdü. Sonra oturdu. Orada bulunanlar. Bu halden bir şey anlamayıp sebebini sordular;

Buyurdu ki;

-“Filan kardeşimiz, denizde boğulmak üzere idi. Allah-u teâlâ’nın izniyle kurtuldu.” Buyurdu.

Onlar, deniz yolculuğunda bulunan arkadaşlarını hatırlayıp rahatladılar. Bir ay sonra o talebe geldi. Hemen hocasının ayaklarına kapanıp

-”Efendim şayet siz olmasaydınız biz helak olacaktık” diyerek ayaklarını öpmek istediyse de musâade edilmedi.

Daha sonra yalnız kaldıklarında arkadaşları sordular

Şöyle anlattı;

-“Denizin ortasında gemimiz yol alırken, Şimal tarafından bir fırtına çıktı. Dalgalar arasında, gemimiz battı. Herkes sulara gömüldü. Helak olacağımı zanedip çok korktum. Dalgaların bizi tutuğu, boğulmak üzere olduğumuz sırada, hocamın sözünü hatırladım.”

Irak tarafına dönerek;

-“Ya Hazreti Çakır! Halimizi görüp anla! Bizim imdadımıza yetiş!” dedim.

Daha sözümü bitirmemiştim ki; hocamızı yanımızda gördüm. Bir gemide idi. Şimal tarafından işaret etti. Fırtına durdu. Sonra geminin direğine yaslanıp denize doğru;

-“…Bunları bizim hizmetimize bağlayan Allah-u teâlâ’nın şanı ne yücedir. O, bütün noksanlıklardan münezzehtir. Yoksa biz, bunlara güç yetiremezdik.” Zühruf suresi 13. meâlındeki ayet-i kerimeyi okuyup, sağa sola birkaç adım attı. Cenübe (güneye) doğru eliyle işaret etti. O taraftan tatlı bir rüzgar esti.”

-“Çakır hazretleri (r.a.) su üzerinde yürüyerek gözden kayıboldu. Cenüb tarafından çıkan o tatlı rüzgar, bizi gitmek istediğimiz tarafa ulaştırdı. Böylece biz onun bereketi ile kurtulmuş olduk.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Çakır el-Kürdi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Osmanlıların Kâbe çevresinde diktikleri amudlar

Çakır el-Kürdi (Radiyallah-u anhu); – 4

Arkadaşları yemin ederek;

-“Hocamız bir an gözümüzden ayrılmadı. Sen de oraya bizzat geldiğini, sizi kurtardığını söyliyorsun.” Dediler.

Bu hadise üzerine talebeleri anladılar ki;

-“Allah-u teâlâ hazretleri (c.c.), evliyasına pek çok kerametler ihsan etmiştir. Evliyanın aynı anda başka başka yerlerde görülmesi de, onların kerametleri nev’indendir. Hatta bu büyük velinin, birisi şarkta, diğeri ğarbda olan iki talebesi olsa ve bu iki talebe ayni anda vefat edecek olsalar, son nefeste, şeytanın onların imanlarını çalmamaları için, her ikisinin de imdadına yetişir.”

Çakır-ı Kürdi hazretleri (r.a.) nin vefatından sonra, yerine kardeşi Ahmed, ondan sonra Ahmed oğlu Gars, ondan sonra bunun oğlu Muhammed (rahmatullahi aleyhim) geçip talebelere ders vermişlerdir.

Çakır el-Kürdi hazretelri (r.a.);

-“Şunlar ki, Rabbimiz Allah-u teâlâ’dır deyip, (O’nun Rububiyyetini ve vahdaniyetini i’tiraf ve ikrardan) Sonra (gizlide ve açıkta yalnız Allah-u teâlâ’dan korkmak ve yalnız O’nadan ümidli olmakla, amellerinde ihlas ve) istikamet üzere oldular.” Fussilet Suresi 30. mealindeki ayet-i kerimeyi okuyup, burada geçen (“İstikamet üzere oldular.” Kelimesinin tefsirinde şöyle buyuruyor;

-“İstikamet üzere olmak demek, müşahede üzere bulunmak demektir. (Allah-u teâlâ’dan başka hiçbir şeyin sevgisinin kalbde bulunmamasına müşahede denir.) Çünkü Allah-u teâlâ’yı tanıyan, O’ndan başka hiçbir şeyi bilmez.O’ndan başka her şeyi unutur. Kim bir şeyi severse, O’ndan başka bir şeye muttali olmaz. Başka şeye itâat etmez. Tabi olmaz.

İslam âlimleri ansiklopedisi

Kaynaklar;

(1-Camiu keramet-il-evliya cild -1; sahife 378)
(2-Tabakat-ül-kübre Cild- 1; sahife 145)
(3-Kalaid-ül-cevahir sahife -112)
(4-Tabakat-ül-evliya sahife- 425)
(5-Şezerat-üz-zeheb cild- 4; sahife 305)

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Çakır el-Kürdi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Osmanlıların kâbe çevresindeki dikdikleri amudları

Ebu Sâlim Nasibi (Muhammed bin Talha);

Şafi-i fıkıh, usûl ve hadis âlimi. İsmi Muhammed bin Talha bin Muhammed bin Hasen el-Kureşi’dir.

Künyesi, Ebû Sâlim olup, Lakabi; Kemalüddün’dir. 582 (m. 1186) senesinde doğup, 652 (m. 1254) tarihinde Haleb’de vefat etti. Şafi-i fıkhında çok yükseldi. Nişabur’da Müeyyed Tuysi, Zeyneb Şa’riyye’den hadis-i şerif dinledi. Haleb’de ve dimeşk’da hadis-i şerif rivayet etti. Büyük hadis âlimi Dimyati, Mecdüddin bin Adim kendisinden hadis-i şerif rivayet etti.

Nusaybin’de kadılık yaptı. Daha sonra Dimeşk’da hatiblik yaptı. Sultanların mektublarını yazdı. Zamanının önde gelenlerinden idi. Kendisine vezirlik verildi ise de ma’zur görülmesini istedi. Vezirliği kabul etmedi. Yapılan ısrar üzerine “iki gün” vezirlik yapıp, ayrıldı.

Çok mal mülk sahibi oldu. Fakat onlara hiç itibar etmedi. Zühd yolunu tuttu. Hacca gitti. Sonra Dimeşk’a gelip bir müddet burada ikâmet etti. Sonra haleb’e gitti.

Eserleri;

1-El-Ikd-ül-Ferid lil-melik-is-Sa’id; (Matbudur)
2-EDürr-ül-Munazzam fis-Sırr-il-a’zem,
3-Tahsil-ül-meram fi tafdil-is-salati ales-Siyam,
4-El-Cifr-ül-Cami’ ven-Nur-ül-lâmi’,
5-Nefais-ül—anasır li mecalis-il-melik Nasır fil-ahla ves-saltanat veş-Şeri’ati

İslam âlimleri ansiklopedisi

Kaynaklar;

(1-Mucem-ül-müellifin cild; 10 ; sahife – 104)
(2-Tabakat-üş-Şafiiyye (Sübki) cild – 8; sahife – 63)
(3-Şezerat-üz-zeheb cild – 5; sahife – 559)
4-Esma-ül-müellifin cild – 2; sahife – 125)
(5-Keşf-üz-zünün sahife 360- 596- 734)
(6- El-A’lam cild – 6; sahife  – 175)

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Ebu Sâlim Nasibi (Muhammed bin Talha) Radiyallah-u anhu’nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Mekke müzesi’nin bahçesi

Âmidi (Radiyallah-u anhu);

Fıkıh ve kelâm âlimi. İsmi Ali bin Muhammed’dir. Künyesi Ebü’l Hasen. Lakabı; Seyfeddin-el-Âmidi’dir.

55 (M. 1156) de Âmid’de doğdu. 631 (M. 1233) senesinde, Şam’da vefât etti. Âmid, Diyarbakır’ın eski ismidir. Oralı olduğu için Âmidi denilmiş, bu nisbeti ve lakabı ile “Seyfeddin Âmidi” olarak tanınmıştır. İlim öğrenmeye kendi memleketinde başladı.

Önce kur’an-i kerim okumaya ve memleketinde bulunan meşhur kıraat âlimlerinden kıraat ilmini öğrendi. Hanbeli mezhebi fıkıh bilgilerini içine alan bir kitabı ezberledi.

Bu tahsilinden sonra Bağdad’a gidip, tahsiline orada devam etti. Bağdad’a yine kıraat ilmine dair ders aldı. Ebü’l-Feth ibn-i-ül-Müna’dan fıkıh ilmini öğrendi. Ebü’l-Feth Şatil’den hadis-i şerif dinledi. Şafi-i mezhebi fıkıh âlimlerinden Şeyh Eü’l-Kasım bin Fudllan’dan Şafi-i mezhebi fıkıh bilgilerini öğrendi. Bu arada Hanbeli mezhebinden Şafi-i mezhebine geçti.

Böylece Şafi-i mezhebi fıkıh bilgilerinde ve kelâm ilminde âlim olarak yetişti. Bağdad’daki bu tahsilinden sonra Şama’a gitti. Şam’da fen ilimlerini de öğrenip, zamanının en meşhur âlimi oldu. Şam’dan da Mısır’a gitti. Mısır’da Mücavere medresesinde ve Zaferi Camiinde ders verdi. Pek çok kimse onun derslerine devam edip, ondan icazet aldı.

Mısır halkı ve talebeler ondan çok istifade etti. Fakat kandisini yanlış anlayıp, aleyhinde bulunanların tutumlarıu sebebiyle Mısır’dan ayrılıp Hama’ya gitti.

Hama hükümdarı Melik Mensur’dan iyi bir himaye gördü. Ona yüksek bir vazife verdi. Böylece iki sene Hama’da kaldı. Melik Mensur ona çok ikramda ve yardımda bulundu.

Âmidi (r.a.), daha sonra Şam’a gitti. Şam emiri Şerafeddin İsa bin el-Melik-ül-âdil tarafından yardım ve himaye gördü. Aziziye medresesinde müderrislik vazifesi verildi. Bu medresedeki verdiği dersler çok dikkat çekmiştir. Bir müddet müderrislik yaptıktan sonra bu vazifeden alındı Medres-i Adliye yanındaki evine çekilip, ömrünün son zamanlarında yalnız olarak yaşadı.

Âmidi hazretleri (r.a.), çok güzel yüzlü ve gayet güzel konuşan meşhur bir âlim idi. Fıkıh ilmşnde Şafi-i mezhebi âlimlrindendir.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Âmidi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Mekke müzesinin bahçesinden görünüm

Âmidi (Radiyallah-u anhu) – 2

Şafi-i mezhebinin meşhur âlimlerinden Şeyh-ül-İslam İzzeddin bin Abdüsselam, Âmidi (r.a.) için şöyle demiştir;

-“Ben ondan daha iyi ders veren birini görmedim. Uslûbu tatlı ve gayet fasih konuşan bir hatib idi. “El-Vesit” adlı eserini gayet güzel izahlar ile okuturdu. Biz münâzara usulünü ondan öğrendik. Bir zındık münâzara için gelse, onun karşısına Âmidi (r.a.) çıkardı. Çünkü bu hususta ehliyet ve kabiliyet sahibi o idi.”

Âmidi hazretleri (r.a.), İmâm-i Ğazali hazretleri (r.a.) nin “El-Vesit” adlı eserini ezberlemişti. Bir defasında İmâm-i Ğazali hazretleri (r.a.) nin tabutunu rüyada görmüş, tabutu açıp, yüzünden öpmüştür. Uyanınca İmâm-i Ğazali hazretleri (r.a.) nin El Mustasfa” adlı eserini ezberlemeye karar verdi ve çok kısa bir zamanda ezberledi.

Âmidi (r.a.) nin kelâm, fıkıh, mantık ve hikmette yirmi civarında kıymetli eserleri şunlardır.

1-Gayet-ül-merâm fi ilm-il-kelâm,
2-Dekaik-ül hakayık fil-hikme,
3-İhkâm-ül-Ahkâm,
4-Ebkâr-ül-etkâr fi usuliddin,
5-Gayet-ül-emel fi ilm-il-cedel,
6-Rumuz-ül-kunüz,
7-Menaih-ül-kerâih,
8-Kitab-ül-Bahir fi ulum-il-evâil vel-evahir,
9-Münteh’es-sül,
10-Kitab-ül-mübin fi şerhi meâni’l hükema vel-mütekellimin,
11-Et-tercihat fil-hilaf,
12-El-Muahazat fil-hilaf,
13-Lübab-ül-elbab,
14-Et-ta’likat-üs-sağire vel-kebire fil-hilaf.

Seyfeddin Âmidi (r.a.), kelâm ilminde, usul-i dinde i’tikat bilgilerinde ve usul-i fıkıh ilminde derin alimdir.

Âmidi (r.a.) de kendinden önceki ehl-i sünnet âlimleri gibi, bid’at fırkalarına ve kelâm ilmine felsefeyi karıştıranlara karşı cevap verip, kelâm ilmine karıştırılan felsefi düşünceleri temizledi.

İslam âlimleri ansiklopedisi

Kaynaklar;

(1-Mu’cem-ül-müellifin cild; 7, sahife – 155)
(2- Tam ilmihal eeadeti ebediye sahife -986)
(3 Eshab-i Kiram sahife – 84- 140)
(4-Vefayet-ül-a’yan cild 3; sahife -293)
(5-Lisan-ül-mizan cild 3; sahife – 134)
(6-El-Bidaye ven-Nihaye cild 13 sahife – 140)
(7- Şezerat-üz-zeheb cild 5; sahife -144)
(8-esma-ül-müellifin cild 1; sahife -707)
(9-Miftaüs-se’ade cild 2; sahife -179)
(10-Tabakat-üş-Şafiiyye(sebki) cild – 8; sahife -306)
(11-Mizan-ül-i’tidal cild- 2 sahife- 259)
(12-Hüsn-ül-muhadere cild – 1 sahife- 541)
(13-Zeyl-i ravdataeyn sahife- 161)
(14-Tabakat-üş-şafiiyye (esnevi) cild- 1 sahife- 137)
(15-Ahbar-ül-hükema sahife- 161)
(16-Kamüs-ül-a’lem cild 1; sahife – 365)
(17-El-A’lam cild- 4 sahife.)

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Âmidi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Seyyid Ahmed-i Bedevi (r.a.) Cami-i ile mübarek kabirleri (Tanta şehri)

 

Ahmed-i Bedevi (Radiyallah-u anhu);

İslam âlimlerinin ve evliyanın büyüklerinden. Seyyid Ahmed-i Bedevi (r.a.) nin, Hazreti Ali efendimiz (r.a.) e ulaşan nesebi kitablarda şu şekilde zikredilmiştir.

Ahmed bin Ali bin İbrahim bin Muhammed bin Ebü Bekr bin İsmail bin Ömer bin Ali bin Osman bin Hüseyn bin Muhammed bin Musa binYahya bin İsa bin Ali bin Muhammed bin Ali Rıza bin Musa kazım bin Cafer-i Sadık bin Muhammed Bakır bin Zeynelabidin bin İmâm-i Hüseyn bin İmâm-i Ali (r.anhüm ecmain),

Künyesi, Ebü’l Fityan ve Ebü’l-Abbas’dır. Lakabı, Şihabüddin’dir. Seyyid Bedevi diye tanınır.

Fas’ta 596 (M. 1200) senesinde doğdu. 675 (M. 1276) senesinde Mısır’da Tanta şehrinde vefat etti. Ahmed-i Bedevi (r.a.), hem şerif hem de seyyid’dir. Yani Peygamberimiz (s.a.v.) in mübarek torunları Hasen ve Hüseyn (r.anhüm) in soyundandır. Ecdadi 73 (M. 692) de Arabistan’da çıkan kargaşalıklar sebebiyle Fas şhrine hicret etti.

Seyyid Ahmed-i Bedevi hazretleri (r.a.), küçük yaşta ilim tahsiline başladı. Kur’an-i kerim’i ezberledikten sonra, Kırâat-ı seb’a (Kur’an-i kerim’in yedi şekilde okunması) üzerine ilim tahsil etti.

Silsile yoluyla; Ebü’l-Hasen-i Şazili, Seyyid Ahmed Rıfaii Hasen-i Basri (r.anhüm) ve Resulullah efendimiz (s.a.v.) e ulaşan alimlerden ilim öğrendi.

Çeşitli yollardan Resulullah efendimiz (s.a.v.) e varan hocalarının silsilesi Tuhfet-ür-Rağib isimli eserde uzun yazılmıştır.

İlim öğrenmek için çeşitli beldeleri dolaştı. Oralarda bulunan büyük alimlerin sohbetinde bulundu. Fıkıh ve diğer ilimlerde derin âlim oldu. Binlerce veli yetiştirdi.

Ahmed-i Bedevi hazretleri (r.a.) nin babasına rüyasında verilen işaret üzerine, ailece 603 (M. 1206) senesinde Fas’dan yola çıkıp 607(M. 1210) senesinde Mekke-i mükerreme’ye geldiler. Bu uzun yolculukları sırasında, yolda herkesten, yardım hürmet ve ikram gördüler. Orada bir müddet kaldılar. Babası orada vefat etti.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Seyyid Ahmed-i Bedevi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Mekke Müzesi

Ahmed-i Bedevi (Radiyallah-u anhu) – 2

Seyyid Ahmed-i Bedevi hazretleri (r.a.) şöyle anlatır;

-“Bir defa Kâ’be-i muazzama etrafında uyuyordum.”

Gizliden bir ses bana;

-“Uykudan uyan! Allah-u teâlâ’nın “bir” olduğunu zikret!” diyordu.

-“Kalkıp abdest aldım. İki reka’t namaz kıldım. Allah-u teâlâ’yı zikrettim. Sonra tekrar uyudum.”

-“Uyuduğumda evvelki sesi tekrar duydum.”

Bana;

-“Kalk! Allah-u teâlâ’nın “bir” olduğunu zikret. Uyuma! Yüksek derecelere kavuşmak isteğen uyuyamaz! Ne bir şey yiyebilir, ne de bir şey içebilir. Daima oruç tutmak ve geceleyin herkes uykuda iken namaz kılmak suretiyle nefsinle mücadele et! Kalk böyle yap! Sana yüksek hâller ve dereceler verilecek.” Diyordu.

-“Bu rüya’nın tesiriyle uyandım. Rü’aymı benden yaş, ilim ve derece bakımından yüksek olan ağabeyime anlattım.”

O da bana;

-“Sırrını gizli tut! Söylenenelere uygun yaşa! Nihayetler, başlangıçtaki şeyler üzerine kurulur.” Dedi.

Ben de bu nasihatlere uyarak ve pek çok gayret ederek, Allah-u teâlâ’nın izni ve ihsanı ile nice hâllere ve yüksek derecelere kavuştum.”

Bundan sonra bir müddet Medine-i münevvere’de ikâmet etti.

Ahmed-i Bedevi hazretleri (r.a.), kendisini lme ve ibadete verdi. İnsanlara alakasını azatlı ve konuşmayı terk etti. Üst üste gördüğü rü’ya üzerine Irak’a gitti.

Orada; Ahmed Rıfa-ı, Abdulkadır-ı Geylani, Hallac-i Mensur, Sırrı-yı Sekâti, Ma’ruf-i Kerhi, Cüneyd-i Bağdad’ı (r.anhüm ecmain) gibi evliyalarının kabirlerini ziyeret etti.

634 (M. 1236) senesinde, rüyasında Mısır’ın Tanta şehrine gitmesi işaret olundu ve yola çıktı. Kahire’ye geldiğinde Mısır sultanı Baybars, onu askeri ile birlikte karşıladı ve hususi misafirhanesinde ağırladı. Kendisine çok hürmet etti. Sonradan o da talebelerinden oldu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Seyyid Ahmed-i Bedevi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu