‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar

Osmanlılar zamanında Ka’be etrafında dikilen amudlar

Ahmed-i Bedevi (Radiyallah-u anhu) – 3

Mısır’ın Tanta şehrinde bulunan birçok âlim ve evliya arasında en meşhürlarından olan Haen Saiğ ve Seyyid Sâlim Mağribi hazretleri (r.anhüm), Seyyid Ahmedi Bedevi hazretleri (r.a.) nin tanta şehrine teşrif edeceğini, gelmekte olduğunu haber alınca, Tanta’dan ayrılıp başka bir beldeye yerleştiler.

Sebebi sual edildiğinde;

-“Kasabanın asıl sahibi geliyor. Onun bulunduğu yerde bulunmak bizlere yakışmaz. Bizim yapacağımız, olsa olsa ona talebe olmaktır. Ona yakın bulunmakla, ona karşı edebde ve hizmette kusur etmekten korkuyoruz.” Dediler.

Seyyid Ahmed Bedevi hazretleri (r.a.), zamanla herkes tarafından tanındı. Her tarafta meşhur oldu. Tanınan, büyük bilinen âlimler bile gelip kendisine talebe oldular.

İslamiyete ve âlimlere çok bağlı olan Sultan Baybars da bu kıymetli talebeler arasında idi. Devamlı zikir ve murakabe halinde idi. Her an Allah-ü Teâlâ’yı düşünür, bir an hatırında çıkarmazdı. Hiç evlenemdi.

Evlenmesini teklif edenlere;

-“Lütfen beni kendi halime bırakınız. Cennet hurilerinden başka biri ile evlenmemeğe azmettim.”derdi.

Dünya ile alakasını kesti. Yani dünya malının, onun kalbind yeri yoktu. Üzerine giydiği elbise ve başına sardığı sarık, eskiyip kullanılmayacak hâle gelmedikçe yenisini almazdı.

Zamanın âlimleri, kendisini övmüş ve ona tabi olmuşlardı.

Kendisi hakkında;

-“Seyyid Ahmed-i Bedevi (r.a.), sahili görünmeyen bir hakikat ve irfan denizidir.” Demişlerdi.

Son devir Osmanlı ülemâsından Haci Muhammed Zihni efendi, Tuhfet-ür-Rağib isimli kıymetli eserinde şöyle anlatır;

-“Büyük hadis ve fıkıh âlimi İbn-i Hacer-i Askalanı hazretlerine, Seyyid Ahmed-i Bedevi hakkında ne buyurursunuz? Diye sual edildi.

İbn-i Hacer-i Askalanı hazretleri (r.a.) şöyle cevap verdi;

-“O Ebü’l-Fityan Ahmed bin Ali’dir. Çok heybetli bir zât idi. (Bu heybetinden kimse yüzüne bakmağa cesaret edemezdi. Bunun için yüzüne iki kat peçe (nikâb), örter öyle gezerdi. Bu sebeple “Bedevi” denilmiştir.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Seyyid Ahmed-i Bedevi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Mekke müzesi bahçesinden görünüm

Ahmed-i Bedevi (Radiyallah-u anhu) – 4

Kurán-i kerimi ezbere bilir, çok Kur’an-i kerim okurdu. Kur’an-i kerim okurken çok değişir, bambaşka bir hal alırdı. Şafi-i mezhebinde olup, fıkıh ilminde âlim idi. Önceleri çok cesur, atılgan, şecâatli bir mizaca sahib idi. Kendisine ezâ eden olursa, onlara karşılık verirdi. Bunun için “Attab” diye tanınmıştır. Sonraki hallerde ise, gayet sükût üzere bulundu. Bu hâli o derece olmuştu ki, bir şey söylemez, bir şey söylemesi icab edince bunu işaretle anlatırdı. İnsanlardan ayrı, kendi halinde yaşardı. Devamlı oruç tutardı. Sadece birer zeytin ile iftar ve sahur ettiği ve buna “kırk gün” devam ettiği rivayet edilir.

Kendisi uzun boylu, buğday benizli, kolları uzun, bacakları etli, pazuları iri olup, gayet heybetli idi. Sağ yanağında bir ve sol yanağında iki beni vardı. Burnunun orta yeri bir parça yüksek olup, iki yanında birer tâne ben var idi. Yüzü büyükçe ve gözleri sürmeli idi.

Vefâtından sonra, talebelerinin en büyüğü Hâce Salih Abdül’al, hocasının yerine geçip, Halife-i Şeyh Ahmed (Ahmed-i Bedevi’nin vekili) ünvanını aldı.

Ahmed-i Bedevi hazretleri (r.a.) nin kabri üzerine mükemmel bir türbe yapılıp, kendisini sevenler yakın ve uzak beldelerden ziyaretine gelmeye başladılar. Bu türbede her sene mevlid-i şerif okunması âdet oldu. Bugün, o mevlidin şöhreti aynen devam etmekte, herkes tarafından bilinmektedir. Bazıları bu mevlid okunmasını iptal etmek, kaldırmak istediler ise de mümkün olmadı.

İbn-i Hacer-i Askalani hazretleri (r.a.) nın torunu Ebü’l-Mehâsin (r.a.), Seyyid Ahmed-i Bedevi hazretleri hakkında sorulan bir suale verdiği cevabta şöyle buyurdu;

-“Seyyid-i Bedevi Ahmed bin Ali hazretleri (r.a.), Şemseddin-i Beri el- Irakı’nin huzurunda yetişen evliyadan idi. Beri (r.a.), Ali bin Nu’aym el-Bağdadı (r.a.) nın bu da Seyyid Ahmed Rıfai (r.a.) nın talebesi idi.”

Seyyid Ahmed-i Bedevi (r.a.) hergün Allah-u teâlâ’yı düşünür, O’nun muhabbetinin ve heybetinin te’siri ile kendinden geçmiş olarak gözlerini semaya diker, gece gündüz öyle kalırdı.

Kırk gün ve daha ziyade bir şey yiyip, içmez ve uyumazdı. Gözlerinin karası, bir ateş koru halında idi, Talebelerinden Abdul’ale ve Abdülmecid  (r.aleyhima) e bilhassa alaka ve ihtimam gösterirdi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Seyyid Ahmed-i Bedevi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Mekke müzesi

Ahmed-i Bedevi (Radiyallah-u anhu) – 5

Bunlardan Abdülmecid (r.a.), birgün dayanamayıp hocasının yüzünü görmek istedi ve mubarek yüzünü hiç göremediğini görmemeğe dayanamadığını, bu sebeple yüzünden nikabını açmasını taleb etti.

Seyyid Ahmed-i Bedevi hazretleri (r.a.);

-“Ey Abdülmecid! Beni görmeğe dayanamazsın. Senin, benim gözlerime bir bakman canına mâl olur. Bir bakış, bir can mukabilindedir.” Buyurdu.

O da;

-“Ey efendim! Yeter ki mübarek yüzünüz göreyim de, ölürsem öleyim. Zararı yok. Çünkü artık dayanamıyorum.” Dedi.

Bunun üzerine Seyyid Ahmed-i Bedevi hazretleri (r.a.) nikabını kaldırdı. Abdülmecid (r.a.), Ahmed-i Bedevi (r.a.) nin cemâlini görür görmez yere düştü. Ruhunu teslim etti.

Salih Abdül’al ise, hocasının vefatına kadar yaşadı ve hocasının vekili olup talabelere feyz ermek ve onları yetiştirmek vazifesini aldı.

Seyyid Ahmed-i Bedevi hazretleri (r.a.) talebelerine teveccüh ederek terbiye eder ve konuşmazdı. Halifesi Abdül’al dışardan, cahil, manevi terbiyeden mahrum, gafil bir kimseyi Hazret-i Seyyid Ahmed-i Bedevi (r.a.) huzuruna getirince, Seyyid hazretleri bir kere nazar buyurulmakla, o kimse, manevi haller ve yüksek dereceler ile dolmuş olurdu.

Sonra Seyyid Ahmed-i Bedevi hazretleri (r.a.), Abdül’ale;

-“Söyle, o kimse falan beldede sakin olup yerleşsin! Oradaki insanlara faideli olsun!” buyururdu.

Onun, talebeleri terbiye etmesi, yetiştirmesi, bu şekilde idi. Bir bakışla, uzun yıllar zahmet ve meşakkat çekmekle elde edilen derecelere bir anda yükseltirdi.

Ahmed-i Bedevi Hazretleri (r.a.), umimiyetle bir evin damında bulunur, orada ibadet ve tâatle meşgül olurdu. Bunun için talebe olanlara “Sütühi” veya “Eshab-i Sath” denirdi. Onun için Ahmed-i Bedevi hazretleri (r.a.) de “Seyyid Ahmed-i Sütühi” diye de tanınırdı.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Seyyid Ahmed-i Bedevi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Peygamber efendimiz (sa.v.) in doğduğu ev

Ahmed-i Bedevi (Radiyallah-u anhu) – 6

Seyid Ahmed-i Bedevi hazretleri (r.a.) nin kerametleri pek çoktur. Dillerde dolaşanları ve kitablarda yazılanları toplansa cildler doldururlur.

En meşhur kermatelerinden birkaçı şunlardır;

-“Bir adam omuzundan süt dolu kab ile Ahmed-i Bedevi hazretleri (r.a.) nin yanından geçerken. Ahmed-i Bedevi (r.a.) parmağı ile kabı işaret eder etmez, kab yere düşüp süt tamamen döküldü. Bu hale canı sıkılan adam, yere dökülen süte bakınca, içinde şişmiş bir yılan gördü. Sütü taşıyan kimse bu hali fark edince çok sevindi. Çünkü, kendisi ve çocukları, muhakkak bir ölümden kurtulmuşlardı. Bu lütfundan dolayı Allah-u teâlâ’ya hamd ve Ahmed-i Bedevi hazretleri (r.a.) ne teşekkür etti.”

Birgün kendi gözlerinde bir şişkinlik hasıl oldu. Tedavi için oradaki bir çocuktan bir yumurta istedi.

Çocuk;

-“Elinizdeki yeşil değneği verirmisiniz? “ deyince

Ahmed-i Bedevi hazretleri (r.a.) de yeşil değneği verdi.

Çocuk annesine giderek;

-“Dışarıda bir kimse var, gözü ağrıyor, tedavi için benden bir yumurta istedi ve bu değneği verdi.” Dedi

Annesi;

-“Şimdi evimizde yumurta yoktur.” Dedi.

Çocuk gidip durumu Ahmed-i Bedevi hazretleri (r.a.) ye bildirdi.

O da;

-“Git falan yerde vardır.” Buyurdu.

Çocuk oraya gidince, orasını yumurta ile dolu buldu. İçinde “bir tek” yumurta alıp getirdi. O günden sonra Ahmed-i Bedevi (r.a.) ye talebe oldu. Yanından ayrılmadı ve büyük evliyadan oldu. Bu zât Abdül’al idi. Vefatından sonra da Seyyid Ahmed-i Bedevi hazretleri (r.a.) nin halifesi oldu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Seyyid Ahmed-i Bedevi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Hudeybiye (şemis) camisi

Ahmed-i Bedevi (Radiyallah-u anhu) – 7

Rivayet edilr ki, annesi Abdül’al’i yeni doğduğu sırada kundağa sarılı olarak, boğaların yemliğine bırakmıştı. O sırada içeri giren bir boğa, alışkın olduğu yemlikte yiyebileceği bir şeyler araken, boynuzu, Abdül’al’ın kundak bağına takıldı. Boğanın boynuzuna asılı olarak sallanan çocuğun düşmesi ve ölmesi an meseleiydi. İnsanlar heyecanla, boğanın etrafında toplandıkça boğa daha da hırçınlaşıyor, yanına kimseyi yanaştırmıyordu. Tam o sırada gaipden bir el uzanıp çocuğu aldı. İnsanlar rahatladılar. Fakat çocuğu kurtaran eli tanıyamadılar.

Aradan seneler geçip, Ahmed-i Bedevi hazretleri (r.a.) Mısır’a gelince ve Abdül’al kendisine talebe olup yanından ayrılmayınca, Abdul’alin annesi, Seyyid hazretleri (r.a.) ne sitem eder oldu.

Ahmed-i Bedevi hazretleri (r.a.), ona haber gönderip ;

-“Küçük iken boğanın boynuzundan almakla, dünya hayatının devamına vesile olduğumuz için sevinmişti. Şimdi de ahrette kurtulması için gayret ediyoruz. Niye üzülüyor ki? Sevinse daha iyi ederdi.” Dedi.

Kadın bu haberi alınca, çocuğunu kurtaran elin o olduğunu anladı. Bundan sonra kendisi de Seyyid Ahmed-i Bedevi hazretleri (r.a.) ne çok muhabbet etti.

Seyyid-i Bedevi (r.a.) nin talebelerinin büyüklerinden olan Abdül’al (r.a.) diyor ki;

-“Hocam Ahmed-i Bedevi (r.a.) ye “kırk sene” hizmet ettim. Bir an Allah-u teâlâ’ya ibadetten uzak kaldığını görmedim. Birgün kendisine dinimizde fakirliğin ne olduğunu sordum.”

Bana cevaben; Hazret-i Ali (r.a.) nin bir kıssasını anlattı.

-“Rivayet olunduğuna göre, Hazret-i Ali (r.a.), Basra çarşısında, kibirli bir şekilde yürüyen bir fakiri görüp”,

(-“Sen kimsin?” diye sordu.

Oda;

-“Bir fakir” diye cevap verdi.

-“Fakirin (Fakirliğin) alameti nedir?” diye sorunca

Fakir;

-“Ey Ebû Hasen (Ali bin Ebi Talib)! Senin ilmin bu kadar ziyade iken, bunun cevabını biz nasıl verebiliriz?” dedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Seyyid Ahmed-i Bedevi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Altın oluk (eski resim) Mekke müzesinden alınmıştır

Ahmed-i Bedevi (Radiyallah-u anhu) – 8

Bunun üzerine Hazret-i Ali (r.a.), fakirliğin alametlerini şöyle saydı.

-“Allah-u teâlâ’yı tanımak, O’nun emirlerini gözetmek, Resulullah (s.a.v.) ın sünnet-i seniyyesine yapışmak.Daima abdestli olmak. Her halde Allah-u teaâlâ’dan razı olmak. O’ndan gelen her şeye rıza göstermek, inanmak. İnsanların ellerinde olan şeylerde gözü olmamak, Allah-u teâlâ’nın emirlerini yapmakta yarış etmek, gevşeklik göstermemek. İnsanlara karşı şefkatlı ve merhametli olmak. İnsanlara karşı mütevazi olmak. Şeytanı düşman bilmek. Eziyetlere sabretmek.”

Bundan sonra bana;

-“Ey Abdül’al! Allah-u teâlâ’yı zikretmek “kalb” ile olur, sadece dil ile olmaz. Allah-u teâlâ’yı hazır bir “kalb” ile an! Allah-u teâlâ’dan gafil olmaktan sakın! Çünkü, bu gaflet “kalbi” katılaştırır. Sabır, Allah-u teâlâ’nın hükmüne razı göstermektir. O’nun hükmüne rıza göstermek ve emrine teslim olmak demek, ni’mete kavuştuğunda sevinip ferahlık duyduğu gibi, musibet ve sıkıntı geldiğinde de aynı sevinç ve ferahlığı duyabilmek demektir.

Nitekim Allah-u teâlâ, Bakara suresinin 155. ayet-i kerimesinde mealen;

Peygamberimiz (s.a.v.) e hitaben;

-“Ey habibim! Musibet ve ezaya) sabredenlere (lütuf ve ihsanlarımı) müjdele!” buyuruyor.

Zühd sahibi olmak, dünyaya düşkün olmamak demek; dünyayı arzu ve istekleri terk etmek suretiyle, nefse muhalefet etmek demektir. Harama düşmek korkusundan dolayı, yetmiş tane helâli terk etmektir. Tefekkür etmenin hakikatı, Allah-u teâlâ’nın yarattıkları hakkında düşünmek, fakat Allah-u teâlâ’nın zatı hakkında düşünmemektir. Ey Abdül’al! Allah-u teâlâ’nın kullarından birine bir musibet gelse, bunun için sakın sevinme! Gıybet ve dedikodu yapma! İnsanlar arasında söz taşıma;

Sana eziyet vereni, zulmedeni affet! Kötülük yapana iyilik et! Sana vermiyene ver.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Seyyid Ahmed-i Bedevi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Safa kapısının üzerindeki eski yazı (Mekke müzesinden alınmıştır)

Ahmed-i Bedevi (Radiyallah-u anhu) – 9

Ahmed-i Bedevi hazretleri (r.a.) bundan sonra;

-“Ey Abdul’al! Doğru olan fakir kimdir, biliyor musun?” diye sordu.

Ben de;

-“Siz bilirsiniz efendim.” Dedim.

Bunun üzerine sadık olan fakiri şöyle tarif etti;

-“Sadık olan fakir, hiç kimseden bir şey istemez. Eğer kendisine bir şey verirlerse, teşekkür eder, verilmezse sabreder. Sünnet-i seniyye üzere yürür. Bunlar bizim yolumuz üzere yürüyenlerin alametidir. Yalan konuşmamak. Kötü iş ve sözde bulunmamak, haramlara bakmamak madden ve manen temiz olmak, Allah-u teâlâ’dan korkmak, zikre ve tefekküre devam etmek yolumuzun esaslarındandır.”

Hasan-i Basri hazretleri (r.a.) buyuruyor ki;

-“Sadık olan fakirlerle birlikte bulunmakla, bazı meseleler öğrendim ki bunlar, hikmet cevherlerindendir”.

-“İlmi olmıyan kimsenin dünyada da ahirette de hiçbir kıymeti yoktur.”

-”Hilmi (yumuşaklığı) olmyan kimseye, ilim faide vermez.”

-”Allah-u teâlâ’nın kullarına şefkat etmeyen kimseye, Allah-u teâlâ katında şefkat yoktur.”

-”Sabırlı olmayan kimseye, işlerinde selamet yoktur.”

-”Takvası (Allah-u teâlâ’dan korkması, haramlardan sakınması) olmayan kimsenin, Allah-u teâlâ indinde hiçbir kıymeti yoktur.”

-”Bu altı hasletten nasibi olmayan kimsenin, cennette yeri yoktur.”

-“Ben hocam Ahmed-i Bedevi hazretleri (r.a.) nin bu nasihatlarını can kulağıyla dinleyip, bunlara uygun amel etmeye çok gayret ettim ve bunlara uymakla çok şeylere kavuştum.”

Bir kadının oğlu esir düşmüş idi. Kadıncağız ağlayıp szılayarak, Hazret-i Seyyid Ahmed-i Bedevi (r.a.) nin huzuruna gelip kendisinden yardım istedi. Seyyid hazretleri (r.a.) Allah-u teâlâ’nın ihsan ettiği ruhani kuvvet ile kadının çocuğunu bir anda oraya getirdi. Kadın çok sevinip teşekkür ederek gitti.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Seyyid Ahmed-i Bedevi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Mescid-i Nebevi avlusu

Ahmed-i Bedevi (Radiyallah-u anhu) – 10

Ahmed-i Bedevi hazretleri (r.a.) ni sevenlerden Şeyh Rekin ismindeki bir zat vardı.

Seyyid Ahmed-i Bedevi (r.a.) birgün bu zatı yanına çağırıp kendisine;

-“Ey Rekin! Bana ileride büyük bir kıtlık olacağı ilham olundu. Bunun için, bol miktarda “buğday” alıp muhafaza et! Kıtlık zamanında insanlar senin biriktirdiğin bu “buğdaydan” pek çok istifade ederler. “Buğday” te’min edebilmek için uzak memleketlere gitmek zahmetinden kurtulmuş olurlar. O zaman sen elinde bulunan “buğdayı” insanlardan ihtiyacı olanlara Resulullah (s.a.v.) ın hürmeti için ikram ve ihsan olmak üzere çok ucuz fiata sat!” buyurdu.

O da;

-“Peki efendim.” Diyerek hocasının elini öptü ve oradan ayrıldı.

O sıralarda ”buğday” gayet ucuz ve her tarafta bol miktarda mevcut idi. Elinde bulunan bütün parasıyla “buğday” satın aldı. Bununla da kalmayıp, kendi ailesinden ve akrabasından izin alarak, kendilerinde bulunan zinet eşyalarını da alıp, onlar ile de “buğday” satın aldı.

Biriktirdiği bol miktarlardaki “buğdayı” mahzenlerde muhafaza etti. Bir zaman sonra, “buğday” fiyatları son derece pahalandı ve yakın yerlerde bulunamaz oldu. İnsanlar, ihtiyaçları olan “buğdayı” bulabilmek için uzak memleketlere gitmek ve çok yüksek fiyat ödemek mecburiyetinde kaldılar.

Rekin (r.a.) Ahmed-i Bedevi hazretleri (r.a.) ne gelerek durumu arzetti.

O da;

-“Elindeki “buğdayı” insanlara sat! Fakat onlara karşı müsamahalı davran, ucuza sat! Allah-u teâlâ katında bunun sevabı pek fazladır.” Buyurdu.

Rekin (r.a.) mahzenlerini açtı. Çok uzcuz fiyattan “buğday” satmaya başladı. Fiyatı çok düşük tutmasına rağmen çok fazla kâr etti. Yakınlarından aldığı zinet eşyalarını fazlasıyla kendilerine iâde etti. Ailesine, gerdanlık, çeşitli ve güzel elbiseler ve zinet eşyaları aldı. Fakirlere, muhtaçlara pek çok ikramlarda bulundu. Herkes kendisine yaptıkları sebebiyle çok duâ etti.

Bundan sonra hacetmeye Resulullah efendimiz (s.a.v.) in kabr-i şerifini ziyaret etmeye niyet etti. Bu niyetini Seyyid hazretleri Ahmed-i Bedevi (r.a.) ye arzetti. O da izin verdi.

Rekin (r.a.) yol hazırlıklarına başladı, Hazırlıklarını tamamlayıp yola çıkacağı zaman, Ahmed-i Bedevi hazretleri (r.a.) nin huzuruna vardı.

Ahmed-i Bedevi hazretleri (r.a.);

-“Allah-u teâlâ’ya tevekkül ederek yola çık!” buyurdu.

Rekin (r.a.) orada, Ahmed-i Bedevi (r.a.) ye ait olan ve kullanılmayan bir aba gördü. Bereketlenmek için yanında bulundurmak niyetiyle bu abayı hocasından istedi.

O da abayı verebilecdeğini fakat yolda kayıbedip, bunun için de çok üzüleceğinden endişe ettiğini bilirdi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Seyyid Ahmed-i Bedevi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Mescid-i Nebevi avlusu

Ahmed-i Bedevi (Radiyallah-u anhu) – 11

Fakat Rekin (r.a.), o anda bu inceliği anlamayıp, abayı yanında bulundurmak arzusunda olduğunu söyledi ve nihayet abayı alarak yola çıktı.

Hac vazifesini ifâ edip geri dönerken, Akabe denilen yerde, abayı hatırladı. Eşyaları arasında aradı koyduğu yerde yoktu. Ararken abayı develerin ayaklarının altında necaset bulaşmış olarak gördü. Hemen alarak, güzelce yıkadı ve kuruması için bir yere serdi. Başka ihtiyacları ile meşgül olurken, abayı kayıbetti. Ne kadar aradı ise de abadan hiçbir haber alamadı.

Üzüntü içinde, Mısır’a Ahmed-i Bedevi hazretleri (r.a.) nin bulunduğu beldeye geldi. Kayıbettiği abadan daha güzel ve daha pahalı bir aba satın alıp, bunu hocasının yanına götürdü. Bir de ne görsün. Yolda kayıbettiği aba, hocasının odasında duruyordu. Hayretler içinde abaya bakarken

Seyyid-i Bedevi (r.a.) kendisine;

-“Ey Rekin! Teaccüb etme! Sen onu yıkayıp serdikten sonra, ben, onun kaybolmasından endişe edip, aldım ve buradaki yerine koydum.” Buyurudu.

Bir defasında, o bölgenin valisi, Tanta’ya gelmişti. Bir yere çadırını kurup yerleşti. Atları için yem istedi. Rekin (r.a.) den başkasından da buğday yoktu. Valinin amlarının gelerek, kendisinden buğday isteyeceklerinden korkup, Ahmed- Bedevi hazretleri (r.a.) nin yanına gitti ve durumu kendisine arzetti.

Oda hiç üzülmemesini, endişe etmemesini, kendisinden buğday istedikleri zaman “kamh-ı zeri” (buğday taneleri kırıntıları) bulunduğunu, başka birşey bulunmadığını söylemesini tenbih etti.

Nihayet valinin adamları gelip, kendisinden buğday istediler. O da anbarında, “kamh-i zeri’den” başka bir şey bulunmadığını bildirdi.

Adamlar anbarın anahtarını alıp anbara girdiklerinde, hakikatten, “kamh-i zeri’den” başka bir şey göremediler. Dönüp gittiler ve Rekin (r.a.) e de herhangi bir zarar yapmadılar. O da gidip bu durumu Ahmed-i Bedevi hazretleri (r.a.) ye arzedince;

Ahmed-i Bedevi hazretleri (r.a.);

-“Sana bir zarar yapmadıkları için Allah-u teâlâ’ya şükret, yalnız O’na hamd-ü senâda bulun.” Buyurdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Seyyid Ahmed-i Bedevi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Eshab-i Suffa yeri

Ahmed-i Bedevi (Radiyallah-u anhu) – 12

Tabakat-i Suğra kitabında bildirildiğine göre Beyrut’lu bir cemâat şöyle anlattılar;

-“Biz oniki kişi idik. Fransızlar bizi esir edip memleketlerine götürdüler. En ağır işlerde çalıştırmaya başladılar. Bir müddet sonra dayanamıyacak hale geldik. Allah-u teâlâ, Seyyid-i Bedevi (r.a.) den yardım istememizi hatırımıza getirdi.”

Biz de;

-“Ey Seyyid Ahmed-i Bedevi! İnsanlar, senin esirleri, Allah-u teâlâ’nın izni ile memleketlerine gönderebileceğini söyliyorlar. Resulullah efendimiz (Sallallahu alyhi ve selem) in yüzü suyu hürmetine bizim memleketlerimize dönmemeize vesile ol!” diyerek kendisinden yardım istedik.

-“Bir anda kendimizi, daha önce hiç bilmediğimiz ve üzerinde bizlerden başka hiç kimsenin bulunmadığı bir binek üzerinde bulduk. O binekle oradan ayrıldık. Başımızda bulunan nöbetçilerin hiçbiri bizi fark etmedi. Anladıkları zamanda bize yetişemediler. Ahmed-i Bedevi hazretleri (r.a.) nin bereketi ile mleketlerimize varıp kurtulduk.”

Ekseri büyük âlimlere olduğu gibi, bu büyük zata da karşı çıkanlar, büyüklüğünü inkar edenler oldu ise de, hepsi başlarına gelen çeşitli belâlar ve sıkıntılar sebebiyle cezalarını gördü.

Bunlardan çoğu hatalarını anlayıp, tövbe ederek talebelerinden oldular.

Meselâ;

Vech-ül-kamer diye isimlendirilen bir kimse vardı. Seyyid hazretleri (r.a.) nin herkes tarafından çok sevildiğini çekemezdi. Dil uzatırdı. Az bir zaman sonra suçlu bulunup idam edildi.

Şafi-i mezhebinin büyük âlimlerinden ve Seyyid Ahmed-i Bedevi (r.a.) nin zamanında yaşamış olan İbn-üd-Dakik, Aziz Dirini’ye haber gönderip;

-“İnsanlar, Seyyid Ahmed-i Bedevi ile çok meşgül oluyorlar ve onu çok seiyorlar. Ona şu mes’eleleri sor! Eğer bilebilirse, tam bir veli olduğunu anlarız.” Dedi.

Aziz Dirini de, Ahmed-i Bedevi (r.a) ye o sualleri sordu.

Oda;

-“Bu suallerin cevabı Kitab-üş-Şecere de vardır. Ve şöyle şöyledir.” Buyurup, hepsinin cevabını tek tek verdi.

Kitaba baktıklarında söylediklerinin aynen olduğunu gördüler. Bundan sonra İbn-üd-Dakik’in ve Aziz Dirini’nin Seyyid hazretleri (r.a.) hakkında şübheleri kalmadı. Muhabbetleri çok arttı.

Kendilerine, Ahmed-i Bedevi hazretlerinden sual edindiğinde, diğer âlimler gibi bunlar da;

-“Seyyid Ahmed-i Bedevi (r.a.) sahili görülmeyen bir hakikat ve irfan denizidir.”derlerdi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Seyyid Ahmed-i Bedevi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu