‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar

15-   Fuad Yusufoğlu  Şah-i Nakşibend hazretleri (k.s.) nin mübarek   kabri şerifleri

Muhammed Buhâri Şah-i Nakşibend (r.a.) in mübarek kabirleri

Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kaddasallahu sirreh)- 8

Behâeddin Buhâri Şah-i Nakşibend hazretleri (kadasallah-u sirreh-u), tasavvuftaki ilk hallerini şöyle anlatmıştır;

-“Tasavvuf hallerinden cezbe hali çoğalıp kararsız düştüğüm günlerde, geceleri ay ışığında kabristanda dolaşırdım. Bir gece, devamlı ziyaret edilmekte olan üç büyük zatın mezarını gördüm. Her birinin kabrinde yanmakta olan birer kandil vardı. Kandillerin yağı ve fitilleri olduğu halde çok sönük yanıyorlardı. Fitillerini haraket ettirmek lazımdı ki, parlak yanıp, çok ışık versinler. O kandilleri öylece bırakıp, Hâce Muhammed Vâsi (k.s.) nin kabrinin başına gittim. Bana orada Hâce Ahmed Eçkarnevi (k.s.) nin kabrine gitmem işaret olundu. Oraya gittim. Onun kabrinin başına, bellerinde kılıç takılı olan iki kişi gldi. Beni tutup, bir hayvana bindirdiler. Hayvanın yönünü Mezdahin tarafına çevirip, gittiler.”

O gece sabaha doğru Mezdahin mezarlığına ulaştım.

-“Orada da diğer kabirlerdeki gibi bir kandil yanıyordu. Fakat oda sönük yanmaktaydı. Kıbleye karşı dönüp oturdum. Bu sırada bana kendimden geçme hali geldi. Kıbla tarafında bir duvar gördüm. Duvar yarılıp, yeşil örtüler ile süslenmiş bir taht üzerinde bir zat oturmuş idi. Etrafında ise kalabalık bir cemaat vardı. İçlerinde Muhammed Bâbâ Semmâsi hazretleri de vardı. Sadece onu tanıyordum. Anladım ki, kürsünün etrafında bulunanlar, vefat etmiş olan ve bu yolun büyüklerinden olan zatlardır. Fakat kürsünün üzerinde oturan kimdir diye merak ediyordum.”

Ben böyle düşünürken, kürsü etrafında bulunan cemâatten bir bana şöye dedi;

-“Kürsü üzerinde oturan mübarek zat, Hâce Abdülhalık Goncdüvani (r.a.) dir. Etrafındaki cemâat ise, onun halifeleri, Hâce Ahmed Sıdık, Hace Evliya Gülân, Hace Ârif Rivegeri, Hâce Muhammed İncirfağnevi, Hâce Ali Ramiteni (r.anhüm) dir.

Onları ve Hocam Muhammed Bâbâ Semmâsi (r.a.) yi göstererek;

-“Sen bunların zamanında yetiştin, bunları bilirsin, bunlar sana icazet ve tac verdiler.” Dedi.

Ben;

-“Onları tanırım, fakat bıraktıkları    t a c ı n   n e r e d e     o l d u ğ u n u bilmiyorum .” dedim.

Bana;

-“O senin evindedir. Onu sana kermaet olarak verdiler ki, bir belâ gelecek olsa, onun bereketiyle belâ def edilir.” Buyurarak müjdeledi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin ondördüncüsü olan Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” de denilen Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kadasallah-u sirrehu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

15-  Fuad Yusufoğlu Muhammed Behâeddin Buhâri hazretleri (r.a.) nin kabri şerifleri

Şah-i Nakşibend hazretleri (kadesallahu sirrahu) nın mübarek kabirleri

Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kaddasallahu sirreh)- 9

Cemâatten bana dediler ki;

-“Dikkat et, kulak ver, şimdi sana Abdülhalık Goncdüvani hazretleri (r.a.) nasihat edecek! O nasihatten başka bir şeyle hak yolunda ilerlenemez. Hâce hazretleri (r.a.) nin elini öpmek için izin istedim. Bana izin verildi. Kalkıp yaklaştım. Selam verip, edeble elini öptüm. Sonra huzurunda edeble ayakta durdum.”

Tasavvufda ilerlemek hususunda buyurdu ki;

-“Kabirlerin başında kandillerin sana öyle gösterilmesi, senin bu yolda kabiliyet sahibi olduğuna alâmettir. Fakat, fitil gibi olan kabiliyeti hareketlendirmek lazımdır ki, bu kabiliyet ortaya çıksın. Hakkın gizli sırları sana açık olsun. Her durumda dinimizin caddesinde yürümek, azimet ve sünnet-i seniyye üzere olmak lazımdır. Emirlere ve yasaklara uymak hususunda istikamet üzere olacaksın. Bid’atlerden ve ruhsatla amel etmekten uzak duracaksın. Hadis-i şerifleri öğrenip, amel edersin.” Buyurdu.

Sonra cemâatten bana dediler ki;

-“Yarın acele “Nesef” tarafına gideceksin. Seyyid Emir Külâl (r.a.) in hizmetinde bulunacaksın. Oraya giderken yolda ihtiyar bir zat ile karşılaşacaksın. O sana sıcak çörek verecektir. Ekmeği al, fakat onunla hiç konuşma. O ihtiyarı geçtikten sonra bir kervana, sonra da ata binmiş olan bir kimseye rastlayacaksın, o kimse senin önünde tövbe edecek. Sen, o evindeki mübarek tacını al, Emir Külâl (r.a.) a götür.”

Bu konuşmalardan sonra bendeki o hal gidip, eski halime döndüm.

-“Derhal başında bulunduğum kabrin yanından ayrılıp, “Zeyvertûn” tarafına gittim. Evime varıp, bana bırakılmış olan tacı istedim. Getirip verdiler. Onu giyince halim değişti. Bambaşka bir hale girdim.”

Tacı alıp yola çıktım.

-“Sabah namazı vaktinde Mevlânâ Şemseddin (r.a.) in mescidine ulaştım. Sabah namazını orada kılıp, o gün “Eyne” adındaki köyde kaldım. Ertesi gün güneş doğarken “Nesef” tarafına araket ettim. Yolda daha önce büyüklerin işaret ettiği gibi bir ihtiyara rastladım. Bana bir ekmek verdi. Ekmeği alıp, hiç bir şey söylemeden geçip gittim. Sonra bir kervana rastladım.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin ondördüncüsü olan Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” de denilen Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kadasallah-u sirrehu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

15-  Fuad Yusufoğlu Şah-i Nakşibend (k.s.) nin mübarek kabirleri

Şah-i Nakşibend hazretleri (k.s.) nin mübarek markadları

Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kaddasallahu sirreh)- 10

Kervanın başları bana;

-“Ey yiğit, nereden geliyorsun?” dediler.

Ben de;

-“Eyne köyünden geliyorum.” Dedim.

Bana

-“Ne zaman yola çıktığımı sordular.”

Ben;

-“Güneş doğarken yola çıktım.” Dedim.

Kervana rastladığım vakit kuşluk vakti idi. Kervandakiler bu sözümü işitince hayret edip;

-“Eyne köyü buraya dört fersah (yaklaşık 24 km.) mesafededir. Sabah vakti çıkılsa, ancak buraya ikindiden sonra gelinebilir.” Dediler.

Kervanı da geçip gittim. Kervanı geçtikten sonra bir atlıya rastladım.

Bana;

-“Sen kimsin? Seni görünce içime bir korku düştü.” Dedi.

Ben ona;

-“Ben öyle bir kimseyim ki, sen benim önümde tövbe edeceksin.” Dedim.

O atlı yanıma gelip tövbe etti.

-“Şarap yüklü bir beygiri vardı. Beygirin üzerindeki şarabı yere döktü. Onu da geçip yoluma devam ettim. “Nesef “ taraflarında bir köye uğradım.”

-“Seyyid Emir Külâl hazretleri (r.a.) nin orada olduğunu öğrendim. Hâcegân büyüklerinin mübarek tacını çıkarıp arz ettim.”

Bir müddet sükut etti, sonra;

-“Bu tac, Hâcegân büyüklerinin mübarek taclarıdır.” Buyurdu.

Ben;

-“Evet efendim.” Dedim.

Seyyid Emir Külâl hazretleri bana;

-“Bu tac-ı şerifi almakta iki şart vardır. Birinci şart; bunu korumak, ikincisi; icabını yerine getirmek. Bu iki şart, büyüklerin (Hâcegân’ın) yolunda bulunmak ve bize hizmettir.”

Bundan sonra ben de bu şartlara uymak üzere tacı alıp kabul ettim.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin ondördüncüsü olan Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” de denilen Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kadasallah-u sirrehu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

15- Fuad Yusufoğlu Muhammed Behâeddin Buhâri (r.a.) Şah-i Nakşibend mübarek markadları

Şah-i Nakşibend hazretleri (kadesallah-u sirreh) nin mübarek markadları

Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kaddasallahu sirreh)- 11

Yine Behâeddin Buhari Şah-i Nakşibend hazretleri (r.a.) şöyle anlatmıştır;

-“Tasavvuf’da ilerlemek için çalıştığım ilk günlerde, bir yerde iki kişinin konuşup sohbet ettiğini görsem, gider onlara katılırdım. Onları dinlerdim. Eğer Allah-u Teâlâ’dan, Resulullah (s.a.v.) tan, Kur’an-i kerim’den konuşup, hayır olan işlerden bahsederlerse, memnun olur ferahlık duyardım. Boş şeyler konuşanlardan ise, keder ve üzüntü duyarak uzaklaşırdım.”

Şah-i Nakşibend hazretleri (r.a.) yine şöyle anlatmıştır;

-“Hak yolda ilerleyip, günahlardan arınmağa ve olgunlaşmağa çalıştığım günlerde, birgün yolum bir kumarhaneye uğradı. İnsanların toplanıp kumar oynamakta olduklarını gördüm. Bunlardan iki kişi kumara öylesine dalmışlardı ki, hiçbir şeyin farkında değildiler. Böylece bir müddet devam ettiler. Nihayet birisi kayıbettikçe kayıbetti. Neyi varsa ortaya koydu, onları da kayıbetti. Dünyalık neyi varsa hepsi bitti.”

Buna rağmen, kumar oynadığı kimseye şöyle diyordu;

-“Bu kadar kaybıma rağmen bu oyunda başımı dahi versem oyundan vazgeçmem.”

-“Kumarbazın, kumar oynayıp bu kadar zarar ve ziyan görmesine rağmen, o oyuna olan hırsı bana ibret oldu. Hak yolunda yürüryüp daha da olgunlaşabilmek için, bende öyle bir gayret hasıl oldu ki, o günden i’tibaren Hak yolunda talebim hergün biraz daha arttı.”

Şah-i Naskşibend hazretleri (r.a.) yine şöyle anlatmıştır;

-“Tövbe edip, Tasavvuf’a yönelişim şöyle olmuştur; Aileme ve çocuklarıma karşı kalbimde sevgi ve muhabbetim çok fazla idi. Birgün evimde otururken, aileme ve çocuklarıma pek fazla iltifat ve muhabbet gösterdim.”

Bu sırada aniden kulağıma gizli bir ses geldi.

(-“Her şeyi bırakıp Allah’a dönme zamanı daha gelmedi mi?”) denildi.

Bu sesi duyunca halim değişiverdi.

-“Oturduğum yerde duramaz oldum. Hemen yakındaki nehre gidip, elbisemi yıkadım ve gusl ettim. Sonra iki rek’at namaz kıldım. Bir daha günah işlememek üzere tam tövbe yaptım. Her şeyden el çekip, Allah-u Teâlâ’ya döndüm. Nice seneler kıldığım o iki rek’at namazın arzusundayım. Bu yola girdikten sonra “Zeyvertûn” köyünde oturdum. Beş vakit namazımı bu köyün camisinde kılıyordum. Birgün nasıl olduysa, bir vakit namazı cemâatle kılmayı kaçırmışım. Caminin, âlim ve takva sahibi bir imâmı vardı.”

Bana dedi ki;

-“Ben seni İbadet meydanının safını dolduran erlerinden zanederdim. Meğer sen saf dolduran er değil, saf kıran imişsin.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin ondördüncüsü olan Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” de denilen Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kadasallah-u sirrehu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

15-Fuad Yusufoğlu Muhammed Behâeddin Buhari Şahi Nakşibend (r.a.) nin mübarek mar

Şah-i Nakşibend hazretleri (kadesallah-u sirreh) nin mübarek makberleri

Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kaddasallahu sirreh)- 12

İmâma dedim ki;

-“Zat-i âliniz benim hakkımda böyle düşünüyorsunuz, fakat ben yaldızlı ve parlak bir tuncum.”

Ben böyle deyince, imâm efendi bana şu beyti okuyarak cevap verdi.

-“Kalbinin yönünü aşk pazarına çevir.
Demirin halis olması ateş iledir.”

-“Bu söz kalbimde öyle tesirli oldu ve içime öyle bir dert salıp, beni öyle bir aşka düşürdü ki, ben bu aşk ile kararsız kaldım.”

Bundan sonra Allah-u Teâlâ bana lütuf ve kereminden kapılar açtı.

-“Önceki dostlarımdan birkaçı, bir gece yoluma çıktılar. Bana her biri bir şeyler söyledi. Böylece benim kendilerine uymam için çok uğraştılar. Onlara tabi olmak isterken, Allah-u Teâlâ’nın inayet-i ile bir ayet-i kerime de bildirildiği gibi, Allah-u Teâlâ’nın açmış olduğu kapıyı kapatmaya ve kapamış olduğu kapıyı açmaya kimsenin gücü yetmez. Dedim.”

Bu söz, eski dostlarıma çok te’sir etti.

-“Onlar da benim bulunduğum yola girdiler. Benim bütün gayretim, Allah-u Teâlâ’dan başka her şeyi bırakıp, Allah-u Teâlâ’ya (rızasına) kavuşmaktı. Allah-u Teâlâ’ya sonsuz hamdü senâlar olsun ki, bana inâyet-i Rabbani erişerek maksadıma kavuşturdu..”

Şah-i Nakşibend hazretleri (k.s.) yine şöyle anlatmıştır;

-“Talebeliğimin ilk günlerinde, büyük kocam Hâce Muhammed Bâbâ Semmâsi hazretleri (r.a.) nin emrettiği şeylerin hepsini yerine getirdim. Bunların faidelerini ve te’sirlerini kendimde gördüm.”

Hocam bana;

-“Resulullah (s.a.v.) ın ve Eshab-i kiram (r.anhüm) ın yolunda bulunmamı söylemişti. Ben bu vasiyeti tuttum. Bu hususta son derece dikkat ve gayret gösterdim. Âlimlerin meclisine devam edip, nasihatlarını dinledim. Âlimlerin eserlerini okuyup, bildirenlere göre amel ettim. Allah-u Teâlâ’nın ihsaniyle bunların faidesini gördüm.”

-“Tasavvuf’da en faydalı ve maksada çabuk kavuşturan şey, Allah-u Teâlâ’ya cân-ı gönülden, kendinden geçerek duâ ve niyaz etmek, yalvarmak ve Allah-u Teâlâ’nın rızasını istemek, nefsi ezmek, onu mağlup etmektir. İşte bizi bunun için bu kapıdan içeri aldılar. Her ne bulduksa, bu sebeple bulduk. Bu mekanda sarı yüz ve eski elbise ararlar. Atlas ve ipeğin pazarı buradan başka yerdedir. Bir Salih hakikat yolunda kendi nefsini Fir’avn’ın nefsiyle mukayese etmeli ve kendi nefsini onun nefsinden yüzbin defa aşağı görmeli. Eğer böyle olmazsa, o Salih hakikat yolunun ehli olamaz. O yolda yokluk, nefse tezkiye kolay değildir. Fakat bu, yolda maksada ulaşmak çin bir ipucudur. İşte ben de bunun için, nefsimi varlıkların her tabakasına nisbet edip, bu yolda yürüdüm. Nefsimi kainatteki her şey ile karşılaştırdım. Hakikatte her şeyi, her varlığı, her mahluku daha üstün ve daha hoş gördüm. O hale geldi ki, nefsim ile varlıklardan herhangi biri arasında kıyas yaparak düşündüm. Kendimi aşağı ve aciz gördüm. Bu, benim içimdeki her türlü kir ve pası temizledi. Kainatta ne varsa hepsinden faide gördüm. Fakat nefsimden hiçbir faide görmedim. Nefsimin önüne geçmemiş olsaydım, onu terbiye etmeseydim, beni bu kapıdan içeri almadıkları, bu makama koymadıkları gibi, nefsimin daha bana nice zararları olacaktı.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin ondördüncüsü olan Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” de denilen Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kadasallah-u sirrehu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

15 Fuad Yusufoğlu Muhammed Behâeddin Buhâri Şahi Nakşibend (r.a.) nin mübarek kabirleri

Şah-i Nakşibend hazretleri (k.s.) nin mübarek markadları

Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kaddasallahu sirreh)- 13

Şah-i Nakşibend hazretleri (k.s.) yine şöyle anlatmıştır;

-“Bir kış günüydü. Beni bir cezbe hali kapladı, kendimden geçip, kırlarda, sahra ve dağlarda, yalın ayak, başı açık gezip, dolaşmaya başladım. Ayaklarım yarılıp, parçalandı. Bu halde iken bir gece hocam Emir Külâl hazretleri (r.a.) ile sohbet etmek arzusu uyandı. Bu arzu ile huzuruna gittim. Talebler etrafında toplanmış, hocam da baş tarafta oturuyordu. İçeri girdim, aralarına katıldım.”

Emir Külâl hazretleri (r.a.);

-“Bu kimdir?” dedi

Talebeleri;

-“Behâeddin’dir” dediler.

Talebelerine beni meclisten dışarı çıkarmalarını söyledi. Onlar da beni dışarı çıkardılar.

-“O zaman nefsim son derece azdı ve taşkınlık yapmak istedi. Az kalsın nfsim irâdeme gâlip geliyordu.”

Fakat Allah-u Teâlâ’nın ihsaniyle, nefsimi serkeşlikten ve i’tirazdan men ederek;

-“Ey Nefs! Ben bu horlamayı Allah için kabul ettim. Beni, Allah-u Teâlâ elbette bundan dolayı mükafatlandırır.” Dedim.

Sonra başımı Emir külâl hazret’leri (r.a.) nin kapısının eşiğine koydum.

-“Sabaha kadar öyle kaldım. Üzerime kar yağdığı halde kalkmadım. Sabah namazı vakti Emir Külâl hazretleri (r.a.) dışarı çıkarken, ayağını kapının eşiğine atınca karlar arasında kalan başıma bastı. Beni o halde görünce teveccühte bulunup müjde verdi. Beni içeri alıp teselli ederek ayaklarımdaki dikenleri mübarek elleriyle çıkardı.”

Yaralarıma ilaç sürdü;

-“Oğlum! Bu saâdet libası ancak sana layıktır.” Buyurdu.

Ruhanı feyz, işte bende o zaman hasıl oldu.

-“Ben de şimdi, her sabah evimden mescide çıkarken, bir talebemi o halde görmek isterim, fakat şimdi talebe kalmadı hepsi şeyh oldu.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin ondördüncüsü olan Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” de denilen Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kadasallah-u sirrehu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

15-Fuad Yusufoğlu Muhammed Behâeddin Buhâri hazretleri (r.a.) nin mübarek markadları

Şah-i Nakşibend hazretleri (k.s.) nin mübarek kabirleri

Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kaddasallahu sirreh)- 14

Şah-i Nakşibend hazretleri (r.a.) yine şöyle anlatmıştır;

-“Gençliğimde Allah-u Teâlâ’ya yalvarıp;”

-“Ya Rabbi! Bana yardımını ihsan et. Bu yolun ağırlığını çekmeye kuvvet ver. Bu yolda ne kadar riyâzet ve mücâhede varsa yapayım.” Diye duâ ettim.

Allah-u Teâlâ duâ’mı kabul buyurup, bana öyle bir kuvvet ve kudret ihsan etti ki, bu yolun ne kadar zahmeti ve meşakati varsa hepsine katlandım. Ne yapmak lazımsa Allah-u Teâlâ’ya hamd olsun yaptım. Şimdi ihtiyar halinde, riyâzetten ve nefsimle mücadeleden kurtulmuş bulunuyorum… Evliyâ-i kirâmın ruhlarına teveccüh eder, hepsinin ruhaniyetlerinin eserini görürdüm.”

Menkıbeleri;

Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.), bir defasında Şeyh Seyfeddin adlı bir zatın ırmak kenarında bulunan kabrı karşısında kalabalık bir cemâatle sohbet ediyordu. O cemâattte bulunanlardan bir kısmı Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) nin tasavvufdaki yüksek derecesini bilmiyorlardı. Söz evliya zatların hâllerinden açılmıştı.

Bir haylı süren bu konuşmada, evliyanın meşhurlerinden olan şeyh Seyfeddin (k.s.) ile Şeyh Hasen Bulghâri (k.s.) arasında geçen kerâmetler anlatıldı.

İçlerinden biri dedi ki;

-“Eskiden velilerin tasarrufu, kerameti çok olurdu. Acaba bu zamanda da onlar gibi tasarruf ehli varmıdır?”

Bunun üzerine Behâaddin Buhâri hazretleri (k.s.) buyurdu ki;

-“Bu zamanda öyle zatlar vardır ki, şu ırmağa yukarı ak dese ırmak tersine akmaya başlar.”

Bu sözler, Behâeddin buhâri hazretleri (k.s.) nin mübarek ağzından çıkar çıkmaz, önlerinde akmakta olan ırmak ters akmaya başladı.

Bunun üzerine Behâeddin buhâri hazretleri (k.s.);

-“Ey su! Ben sana yukarı ak demedim.” Buyurdu.

Irmak tekrar eski yöne akmaya başladı.

Bu kerametini o kadar çok kimse gördü ki, bu sebeple çokları Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) nin büyüklüğünü anlayıp, tam bir teslimiyetle ona bağlandılar ve saâdete kavuştular.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin ondördüncüsü olan Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” de denilen Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kadasallah-u sirrehu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

DSC06197   Fuad Yusufoğlu Girnavas'tan Şanişe köyünün görünüşü (Nusaybin)

Girnavas’tan Şanişe köyünün görüntüsü

Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kaddasallahu sirreh)- 15
Bir defasında Nesef’de büyük bir kuraklık oldu. Sıcaktan toprak çatlayıp, mahsuller kurumaya başladı. Halk günlerce yağmur beklediler. Fakat bir damla yağmur düşmedi. Nesef halkı, Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) nin duâsını almak için aralarından birini huzuruna gönderdiler.

O da gelip durumu arz etti.

-“Nesef ahalisi kuraklıktan dolayı mahzun ve kederlidir.” Dedi.

Bunun üzerine, Behâeddin Buhâri hazreleri (k.s.) buyurdu ki;

-“Üzülmesinler, Allah-u Teâlâ onlara y a ğ m u r gönderecek.”

Aradan kısa bir zaman geçmişti ki, Nesef’e yağmur yağmaya başladı. Yağmur bir gün ve bir gece devam etti. Kuraklık ortadan kalkıp bolluk oldu.

Bir talebesi şöyle anlatmıştır;

-“Ben küçük yaşta Cenânyan denilen yerden Buhâra’ya geldim. Âlimlerin derslerine devam ettim. Sonra kalbime Kâ’be’yi ziyaret etme arzusu doğdu. Mekke’ye gidip, Kâ’be’yi ziyaret etmek şerefine kavuştum. Buhâra’ya döndüm. Fakat nefsim çok azgındı Hatta eşkiyalık yapacak kadar kötü bir halde idi.

Ben bu halde iken, bende bir çekilme hali hasıl oldu. Bu hal, beni ister istemez, Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) nin huzuruna sürükledi. Huzuruna varınca, beni yanına yaklaştırdı. Sonra enseme öyle bir vurdu ki, yediyim sillenin te’sirinden neye uğradığımı bilemedim. İstemiyerek bağırdım

Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) bu halime öfkelenip;

-“Sus” dedi.

Sonra da;

-“Eğer sabredip o narayı atmasaydın, bir sohbetle işin tamam olurdu.” Buyurdu.

Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) nin talebelerinden Şeyh Ömer Taşkendi şöyle anlatmıştır;

-“Benim Behâeddin Buhâri (k.s.) ye muhabbetim ve talebe olmam şöyledir;”

-“Önce Taşkend’de talebelerinden bir kısmını tanımıştım. Onlar ile sohbet eder, hizmetlerinde bulunurdum.”

Sohbet sırasında;

-“Bana, Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) nin faziletini, hallerini anlatırlardı. Böylece görmediğim halde ona karşı içimde bir muhabbet hasıl oldu. Birgün Taşkend’deki talebelerinden birinin evine gittim. Hocasını hatırlıyor ve ona rabıta ediyordu. Bir müddet oturduktan sonra yemek getirdi.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin ondördüncüsü olan Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” de denilen Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhâri (Şah-i Nakşibend Kadasallah-u sirrehu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu

dsc04013-fuad-yusufoglu-coke-bekiro-nusasybin

Veysike köyünden çevre köylerin görüntüleri (Cöke Bekiro)

Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kaddasallahu sirreh)- 16

O anda Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) gözüme göründü ve kulağıma;

-“Senin Horasan’a gitmen gerekir.” Diye söyledi.

Yemekten sonra Horasan’a gitmek üzere yola çıktım.

-“Horasan’a, oradan da, Behâeddin Buhâri (k.s.) nin yakın talebelerinden mevlânâ Celâleddin’in bulunduğu yere gittim. Evine varıp kapıda durdum, kandisi tarafından çağrılmamı bekledim. Bir saat sonra evden bir cemâat çıktı.”

Beni çağırıp huzuruna kabul ettiler ve;

-“Sen geldiğin sırada, gelişinden haberim var idi. Fakat seninle baş başa görüşmek istedim. Onun için beklettim.” Dedi.

-“Bundan sonra ben halimi ona anlattım ve çok ağladım, bana yardımcı olmasını istedim.”

Yemin ederek dedi ki;

-“Behâeddin Buhâri sana kafidir, teveccühüne kavuşursun.”

Sonra onun faziletinden, menkıbelerinden bahsedip, huzuruna kavuşmak için hemen yola çıkmamı söyledi.

-“Yolculukta başıma ba’zı hadiselerin geleceğini de işaret etti. Derhal “Nesef” tarafına doğru yola çıktım. Oradan da Horasan’a hareket etmek üzere bir gemiye bindim. Gemi bir müddet yol aldıktan sonra, sabah namazının vakti girdi. Gemide bir ezan okudum. Fakat yolcular namaza kalkmadılar. Bu duruma üzülüp, onmlara nasihat ettim. Fakat bana kızdılar.”

-“Bu durum karşısında bende öyle bir hal oldu ki, kendimi suya atmak istedim. Ayaklarımı suya uzatıp gemiden ayrıldım, Fakat suya batmadım. Öyle bir hal oldu ki, suyun üzerinde yürümeye başladım.”

Gemidekiler bu halimi görünce ağlamaya başladılar;

-“Biz yanlış bir iş yaptık, yaptığımıza tövbe ettik, Gemiye gel, sen ne dersen onu yapacağız.” Dediler.

Bunun üzerine ben tekrar gemiye bindim. Sabah namazını, gemideki yolcular ile cemâat olup kıldık.

-“Bir müddet yolculuktan sonra “Âmura kalesine” vardık. Orada da acaip hadiseler oldu. Behâeddin hazretleri (k.s.) ne iltica ettim. Şirmüşter denilen bir dergaha vardım. Yola devam ederken bir kervana rastladım.”

Bana dediler ki;

-“Bu çöle dalma, çok büyük bir çöldür, yolunu şaşırırsın. Burada dur, şayet yola devam edecek olursan sağ tarafa yönel, sol taraftan gidersen sonunu bulamazsın ve helak olursun.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin ondördüncüsü olan Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” de denilen Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhâri (Şah-i Nakşibend Kadasallah-u sirrehu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

dsc00625-fuadyusufoglu-sinne-dize-tpesinden-manzara

Sinne dize tepesinden navale’den görüntü

Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kaddasallahu sirreh)- 17

Kervan geçip gittikten sonra, kendi kendime;

-“Ben, Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) nin huzuruna gitmek üzere yola çıkmış bulunuyorum. Ona tabi olup, hak yola gireceğim için bana tehlike gelmez.” Dedim.

Çöle dalıp yürümeye başladım. Bir müddet yürüdükten sonra aç olduğumu hatırladım. Kendi kendime ba’zı nefis yemekleri düşünerek;

-“Ah o yiyecekler olsa da yesem.” Dedim.

-“Ben böyle düşünürken , o anda önüme birdenbire bir sofra geldi, üzerinde tam arzu ettiğim yemekler vardı. Bu durum karşısında hâlim değişti.”

Ağlamaya başladım.

-“Ey Allahım, senin rızanı arayan kimseye her ne lazım olursa ihsan ediyorsun. Ben de senin rızandan başka bir şey asla taleb etmiyeceğim.” Dedim.

-“O yemekleri yiyip, çölde yola devam ettim. Yolda karşıma bir ceylan sürüsü çıktı, beni görünce sağa sola kaçışmağa başladılar;”

-“Eğer ben bu yoldaki arzum ve isteğimde samimi isem, ceylanlar benden kaçmazlar. Dedim. Ben böyle der demez, ceylanlar yanıma toplanıp bana yüzlerini sürmeye başladılar.”

Bu durum karşısında da halim değişti ve çok ağladım.

-“Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) ne karşı muhabbetim o kadar artı ki, huzuruna bir an evvel kavuşmak için can atıyordum. “Ehan” denilen yere vardığımda, yine Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) nin bereketi ile acaib hallere kavuştum.”

Oradan “Serahs’a” vardım. Kendi kendime,

-“Her yerde Allah-u teâlâ’nın dostları, sevgili kulları bulunur. Bu civarda da vardır. Onlardan musâade almadıkça bu şehre girmeyeyim.” Dedim.

Ben böyle düşünürken, karşıma divâne halde bir kimse çıktı.

Halk onu görünce;

-“Divâne Dâvud geliyor.” Dediler.

Benim yanıma yaklaşınca, onu karşılayıp;

-“Selamunaleyküm, diyerek selam verdim.”

Bana;

-“Ve aleykesselâm” deyip selamımı aldı.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin ondördüncüsü olan Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” de denilen Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhâri (Şah-i Nakşibend Kadasallah-u sirrehu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu