‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar
Diyare Rabia Köprüsü(10 Gözlü köprü) Diyarbakır
Sonra arkasından;
-“Hoş geldin Türkistanlı derviş.” Dedi.
Beni yanına yaklaştırıp, koynundan bir ekmek çıkardı. Ekmeği parçalayıp yarısını bana verdi.
-“Ey derviş, bu ekmeyin yarısını sana verdiğim gibi, bu mülkün yarısını da sana verdim.” Dedi.
Bu hadiseden sonra “Serahs” şehrine girdim. Çarşıya girince, bir başka divâne gördüm.
Çocuklar onu taşa tutuyorlardı;
-“Bu divânenin adı nedir?” diye sordum.
Bana;
-“Câvâdâr’dır. Bu beldenin divânelerindendir.” Dediler.
Kendi kendime;
-“Bundan da izin alayım.” Dedim.
Bir taraftan da çocuklar onu taşa tutuyorlardı. Bana bakıp;
-“Ey Türkistan’lı derviş, söz divâne dâvud’un söylediği gibidir.” Diyerek ilk karşılaştığım kimse ile görüşüp konuştuğumuz şeylere işaret etti.
Bundan sonra bende güzel bir hal, cem’ıyyet hasıl oldu. Yemek arzu ettim ve;
-“Herhalde bu şehirde Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) nin sevenlerinden bir kimse bulunur ve ben ilk lokmayı onun elinden yerim.” Dedim.
Bu sırada yanıma birisi gelip;
-“Ben Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) nin hizmetçilerindenim. Evime buyur.” Dedi.
Beni evine götürdü. Üç çeşit yemek getirdi.
Sonra bana;
-“Behâedddin Buhâri hazretleri (k.s.) “Behrâb” denilen yere gitmişler, oradan da buraya teşrif edecekler. Buraya teşrif edinceye kadar sen bizde kalacaksın, senin yerin burasıdır.” Dedi.
Devam edecek…
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin ondördüncüsü olan Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” de denilen Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhâri (Şah-i Nakşibend Kadasallah-u sirrehu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Diyare Bekir surları üzerinde “Hevsel” bahçelerinin görünümü
Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kaddasallahu sirreh)- 19
-“Birkaç gün sonra Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) nin oraya teşrif etmek üzere oldukları haberi aldık. Karşılamak üzere derhal dışarı çıktık. Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) bir merkeb üzerinde ve etrafında talebeleri olduğu halde teşrif ettiler.”
Bir mezarlığa yöneldiler.
-“Ziyaretinde o kadar insan toplanmıştı ki, kalabalıktan yanlarına yaklaşmak mümkün olmadı.”
Kendi kendime;
-“Çok uzaklardan geldim. Çok zahmetlere katlandım. Acaba bana neden hiç iltifat etmediler? Artık ben kendi başıma kaldım.” Diye düşündüm.
-“Bu düşünceler hatırımdan geçtiği sırada, Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) merkebden inip, yanına yaklaşmamı istediler;”
Bana;
-“Hoş geldin ey Türkistanlı Derviş Ömer, yanlış anlama, daha sen buraya geldiğin saatte haberdar oldum. Şimdi şu gördüğün kalabalık ile bir müddet meşgulüm.” Buyurdu.
Sonra eve gittiler ve kalabalık da dağıldı.
Beni huzurlarına kabul edip;
-“Başından geçen headiselerin hepsini bilmekteyiz. Gemide iken denize inince sana biz yardım ettik. Çölde önüne sofra bizim tasarrufumuzla geldi. Ceylanların sana yaklaşması ve iki divane ile karşılaşman ve vuku bulan diğer hadiseler hep bizim teveccühümüz ile oldu.” Buyurdu.
Bu sohbeti sırasında bana öyle teveccüh ve tasarrufda bulundular ki, bambaşka bir hale girip, çok ağladım.
-“Niçin ağlıyorsun?” diye sordu.
Ben de;
-“Şimdiye kadar geçen ömrümü zâyi etmişim.” Dedim.
Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.);
-“Öyle söyleme, yalnız benden evvel bunu bilmiş olsaydım diyebilirsin. Şu andaki müşaheden ve teslimiyetin ondan daha büyüktür.” Buyurdu.
Devam edecek…
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin ondördüncüsü olan Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” de denilen Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhâri (Şah-i Nakşibend Kadasallah-u sirrehu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Çingöz köprüsü Diyare Rabia köprüsü (Diyarbakır)
Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kaddasallahu sirreh)- 20
Sonra;
-“Şimdi sen, bulunduğun hali mi, yoksa geçen halini mi istersin?” diye sordu.
Ben de;
-“Bu halimi isterim.” Dedim.
Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.);
-“Bu iş tabi olmadan olmaz.” Buyurdu.
Ben;
-“Ne işaret buyurursanız, ne emrederseniz yerine getiririm.” Dedim.
Ben böyle deyince; Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.);
-“Huyunuz mübarek olsun!” buyurdu.”
Talebelerinden Emir Hüseyn (k.s.) de şöyle anlatmıştır.
-“Benim evim Kasr-i ârifan’da idi. Yirmi yaşına kadar çiftçilik ile uğraştım. Namazdan ve niyazdan uzak idim. Yiyip içip yatmaktan başka işim yok idi. Tam gençlik cehaleti içinde idim. Behâeddin Buhâri hazretleri camiye giderken, gelip geçtikçe beni görüp tebessüm ederdi.”
Nihayet bir gece rü’yamda Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) ni gördüm.
-“Müberek ellerinde bir ayna vardı. Aynayı bana verdi. Aynaya baktım, kendimi gördüm. Uyanınca, beni bambaşka haller kaplamıştı. Aniden Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) evime geldi.”
Bana dedi ki;
-“Aynayı sana kim verdi?”
Ben şaşkın şaşkın;
-“Siz verdiniz efendim.” Dedim.
Bana;
-“Niçin namaz kılıp, kur’an-i kerim okumazsın?” dedi.
Ben gene şaşkın şaşkın;
-“Kur’an-i kerim okumayı bilmiyorum.” Dedim.
Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.);
-“Ben sana namazı ve Kur’an-i kerimi öğretirim.” Buyurdu
-“Bundan sonra beni yetiştirip, terbiye etti. Pek çok ihsana ve ni’metlere gark etti.”
Devam edecek…
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin ondördüncüsü olan Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” de denilen Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhâri (Şah-i Nakşibend Kadasallah-u sirrehu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Diyare Rabia’nın on gözlü köprüden “Hevsel” bahçelerinin görüntüsü
Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhari (Şah-i Nakşibend Kaddasallahu sirreh)- 21
Nakledilir ki;
-“Şeyh Şâdi adında bir zat, Kasr-ı ârifan’a gelip, Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) nin huzuruna girerek, ziyaretlerine gelmekte kusur ettiğini söyleyip affetmelerini istedi.”
Behâeddin Buhâri hazretleri (k.s.) ona şaka yaparak;
-“Bedâva özür kabul edilmez.” Buyurdu.
Gelen zat;
-“Bir öküzüm vardır, onu size vereyim.” Dedi.
Behâeddin Buhâri hazretleri (r.a.);
-“Onu kabul etmeyiz, köyünde uzun zamandan beri biriktirip, duvar arasında bir kap içinde gizlediğin kırk altının var, onları getirirsen kabul edilir.” Buyurdu.
Şeyh Şadi;
-“Sakladığım altınları benden başka kimse bilmiyordu. Nasıl bildiler?” diye hayretler içinde kaldı.
Sonra köyüne gidip altınlarını getirdi.. Behâeddin Buhâri hazretleri (r.a.) önüne koydu. Behâedin Buhâri hazretleri (r.a.) altınları sayıp, içinden bir tanesini ayırdı. Diğerlerini zatâ geri verdi.
-“Bunlarla öküz satın alıp çiftçilik yap, kaldırdığın mahsulü Allah-u Teâlânın kullarına dağıt.” Buyurdu.
Sonra ayırdığı bir altını göstererek;
-“Bu altın haramdır.” Buyurdu.
Daha sonra o zatâ;
-“Hâce hazretlerinin ayırdığı o bir altını nereden almıştın?” dediler.
Behâeddin Buhâri hazretleri (r.a.) ni tanıyıp, ona talebe olmadan önce bir kumarda kazanmıştım.” Dedi.
Behâeddin Buhâri hazretleri (r.a.), talebelerinden birini, bir iş için bir yere göndermişti. Talebesi işi görüp dönerken, yolda havanın çok sıcak olması sebebiyle, dinlenmek için bir ağacın gölgesinde oturdu. Dinlenirken uykusu gelip, ağacın gölgesinde uyudu. Uyur uyumaz rü’yasında hocası Behâeddin Buhâri (r.a.) yi gördü. Elinde bir asa ile yanına yaklaşıp;
-“Uyan, kalk, burası uyuyacak yer değildir.” Dedi.
Bunun üzerine hemen uyanıp gözlerini açtı ve ayağa kalktı. Bir de gördü ki, iki kurt kendisine doğru yaklaşmış, hücûm etmek üzeredirler. Hemen oradan uzaklaşıp yoluna devam etti.
Kasr-i ârifan’a varınca,
Behâeddin Buhâri hazretleri (r.a.) nin yola çıkmış, kendisini karşılamakta olduğunu gördü.
Yanına yaklaşınca;
-“Hiç öyle korkulu ve tehlikeli yerlerde istirahat edilir mi?” buyurdu.
Devam edecek…
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin ondördüncüsü olan Allah-u teâlâ’nın sevgisini kalblere nakşettiği için “Nakşibend” de denilen Behâeddin Muhammed bin Muhammed Buhâri (Şah-i Nakşibend Kadasallah-u sirrehu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu);
23 Haziran 2008Alâüddin-i Atar Radiyallah-u anhu’nun mübarek kabirleri
Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu);
Buhârâ’da yetişen evliyanın en büyüklerinden. İnsanları Hakk’a da’vet eden, onlara doğru yolu gösterip hakiki saâdete kavuşturan ve kendilerine “Silsile-i âliye” denilen büyük âlim ve velilerin “onaltıncısıdır.” ismi, Alâüddin bin Muhammed bin Muhammed Buhâri’dir.
Muhammed Behâeddin-i Buhari hazretleri (r.a.) nin dâmadı ve talebesidir. Zamanın kutb-i irşadı idi. Zamanında herkese rüşd ve imân onun vasıtası ile gelir, islamiyeti korurdu.
Onun varlığı ile, din-i İslâm başı boş kalmadı, din düşmanları pervasızca, dini yıkmağa ve değiştirmeğe kalkışamadı.
Hakkında, Seyyid Şerif Cürcâni (r.a.);
-“Alâüddin-i Atar hazretlerinin (r.a.) sohbetine kavuşunca, Rabbimi tanıyabildim” dedi.
Buharâ’nın Cağanyan nahiyesinde 802 (M. 1400) de vefat etti.
Alâüddin-i Atar (r.a.) ın babası Buharâ’nin zengin eşrafından idi. Üç oğlu vardı. Bunlardan büyük oğullarının isimleri; Şehâbeddin ve Hâce Mübarek’tir. Alâüddin en küçükleri idi. Babası vefat edince, oğullarına çok fazla mal kaldı. Fakat Alâüddin-i Atar (r.a.), mirastan hiç kabul etmeyip, Şah-i Nakşibend Muhammed Behâeddin-i Buhari (r.a.) ye talebe olmayı tercih etti. Huzurlarına varıp halini arz etti ve talebeliğe kabul buyurmasını istirham eyledi.
Muhammed Behâeddin Buhari (r.a.) da;
-“Bugün bir tepsi elma alıp, kardeşlerinin nahallesinde sat.” Buyurdu.
Alâüddin (r.a.), soylu ve tanınmış bir aileye mensup olmasına rağmen, kibirlenmiyerek, kardeşlerinin mahallesinde, hiç kimsenin sözlerine aldırış etmeden, o gün akşama kadar bağırarak elma sattı.
Ertesi gün Muhammed Behâeddin Buhârı Şah-i Nakşibend (r.a.) in huzuruna gelerek;
-“ Emirlerinizi yerine getirmeye çalıştım Efendim.” Dedi.
Behâeddin-i Buhari (r.a.);
-“Bugün de kardeşlerinin dükkanı önünde satacaksın.” Buyurdu.
Alâüddin (r.a.);
-“Peki efendim!” dedi. Diyerek, ağabeylerinin dükkanı önünde bağırarak elma satmaya başladı.
Ağabeyleri yanına gelip;
-“Bizi elâleme rezil etme, para lazım ise, istediğin kadar verelim.” Dediler.
Fakat o, ağabeylerinin sözlerine hiç aldırış etmeden satışa devam etti. Ağabeyleri, onun aldırış etmediğini görünce,
Bu dafa de;
-“Dükkanımızın önünde bâri satma.” Diye rica ettiler.
Alâüddin-i Atar (r.a.), bunların sözlerine yine aldırış etmiyerek, akşama kadar elma satmaya devam etti. Ertesi günü Behâeddin-i Buhâri (r.a.), onu talebeliğe kabul buyurdu.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Silsile-i âliye” denilen büyük âlim ve velilerin “onaltıncısı olan Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu)- 2
23 Haziran 2008Kasyani (Nusaybin)
Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu)- 2
Alâüddin-i Attâr (r.a.) anlatır;
-“Şah-i Nakşibend hazretleri (r.a.) beni kabul edince, onu o kadar sevdim ki, sohbetlerinden ayrılmıyacak hale geldim.
Bu halde iken; birgün bana dönüp;
-“Alaüddin! Sen mi beni sevdin, yoksa ben mi seni sevdim.” buyurdu.
Ben;
-“İkram sahibi zatınız, aciz hizmetçisine iltifat etmelisiniz, hizmetçiniz de sizi sevmelidir.” Diyerek cevap verdim.
Bunun üzerine Şah hazretleri (r.a.);
-“Bir müddet bekle, işi anlarsın.” Buyurdu.
Bir müddet sonra, kalbimde onlara karşı muhabbetten eser kalmadı.
O zaman;
-“Alaüddin! Gördün mü, sevgi benden midir, senden midir?” buyurdu.
Beyt;
-“Eğer Ma’şuktan olmazsa muhabbet aşkına,
Aşığın uğraşması Ma’şuka kavuşturmaz asla.”
Alâüddin-i Attar hazretleri (r.a.) talebeliğe kabul edilince, canla başla çalışmaya, hizmet etmeye başladı. babasından kalan mala hiç dönüp de bakmadı. Gece-gündüz hiç boşa vakit geçirmeyip, hocasının verdiği dersleri ve vazifeleri en kısa zamanda yapmak gayretiyle çalıştı.
Talabe arkadaşlarının arasında parmakla gösterilenlerden oldu. “Dünyaya meyl ederim” korkusuyla, yatacak bir döşek ve üzerine örtecek bir yorgan dahi almazdı. Bütün dikkatını, derslerine ve hocasının hizmetine verdi.
Hocası Behâeddin-i Buhari hazretleri (r.a.) de onun kemalini olgunluğunu, derecesinin yüksek olduğunu bildiği için birgün hanımına;
-“Ey hatun! Kızımız büluğa erişince bana haber ver.” Buyurdu.
Bir müddet sonra kızının büluğ çağına geldiğini öğrenince, Alâüddin-i Attar’in odasına gitti.
Bu sırada Alâüddin-i Attâr, eski bir hasir üzerinde bir kitap mütâlaa ediyordu. Odasında, başının altına koymak için bir de tuğlası vardı. Başka birşeyi yoktu.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Silsile-i âliye” denilen büyük âlim ve velilerin “onaltıncısı olan Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu)- 3
23 Haziran 2008Kasyane (Nusaybin)
Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu)- 3
Alâüddin-i Attâr, Bahâeddin-i Buhari (r.a.) yi karşısında görünce, hemen ayağa kalktı.
Behâeddin-i Buhari hazretleri (r.a.) buyurdu ki;
-“Eğer kabul edersen, evimde yeni büluğa gelmiş bir kızım var. Seninle evlendireyim.
Alâüddin-i Attar, edeble durumu arz etti.;
-“Hakkımda büyük ve lütuf ve saâdet buyurdunuz. Fakat görüyorsunuz ki, yanımda dünyalık olarak hiçbir şeyim yoktur.”
Behâeddin-i Buhari hazretleri (r.a.) ise;
-“Benim kızım sana müyesser ve mukadderdir. Rızkınızın da, Allah-u Teâlâ’nın gayb hazinesindn gönderileceği bildirilmektedir. Bunun için hiç üzülme.” Buyurdu.
Behâeddin-i Buhari hazretleri (r.a.), talabeleriyle birlikte Alâüddin’e bir ev yapmak için çalışmaya başlaılar. O sıcak yaz günlerinde bir müddet çalışırlar.Öğle vaktinin sıcağında dinlenirlerdi. Alâüddin (r.a.) ise güneşin sıcaklığında aldırmaz, Allah-u Teâlâ’nın yaratıkları hakkında tefekkür eder ve cehennemin şiddetli sıcağı yanında, güneşin sıcaklığının hisedilmiyeceğini düşünürdü. Bir an dahi Allah-u Teâlâ’yı unutmaz, kalbinde O’nun muhabbetinden başka bir şey bulundurmazdı.
Öyle ki, bütün hücreleri Cenâb-i Hakkı zikreder;
-“Allah! Allah!.” Derdi.
Ev yapılınca, düğünleri yapıldı. Böylece iffet ve ismet sahibi, temiz ve edebli bir kızla evlenmiş oldu. Bu hanımından; Hâce Hasen, Hâce Şehabeddin, Hâce Mübarek, Hâce Alâüddin isimlerinde oğulları dünyaya geldi.
Behâeddin-i Buhari hazretleri (r.a.) ise; bir gün talabeleri ile kıra çıkmıştı. Yolda bir nehrin üzerinden geçerlerken
Behâeddin-i Buhari hazretleri (r.a.);
-“Alâüddin atla!” buyurdu.
Alâüddin-i Attar (r.a.) kendini hemen, nehrin azgın sularına attı. Nehir çok kabarmış, birçok ağaçları kökünden söküp götürüyordu..
Behâeddin-i Buhari hazretleri (r.a.); talabeleriyle yoluna devam etti. Akşam üzeri geri dönerken, köprünün yanına gelince, talebelerine;
-“Biz kaç kişiydik, bir eksiğimiz var mı?” diye sordu.
Talebeler ise;
-“Bir kişi eksiğimiz var. O da sabahleyin buradan geçerken nehre atlamıştı.” Dediler.
Behâeddin-i Buhari hazretleri (r.a.) ellerini nehre uzatarak;
-“Alâüddin gel!” buyurdu.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Silsile-i âliye” denilen büyük âlim ve velilerin “onaltıncısı olan Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu)- 4
23 Haziran 2008Kasyane (Nusaybin)
Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu)- 4
Alâüddin-i Attar (r.a.) nehirden çıktı. Elbiseleri hiç ıslanmaıştı.
Behâeddin-i Buhari hazretleri (r.a.) Buyurdu ki;
-“Görüyorsunuz, nehir, kökleri sağlam olmayan bütün ağaçları söküp götürüyor, Fakat Alâüddin’in kökü sağlam olduğundan söküp götüremedi.”
Behâeddin-i Buhari hazretleri (r.a.), Alâüddin’i sohbetlerinde yanında oturtur, sık sık ona dönerek teveccüh eder ve onun evliyalık derecelerinde yükselmelerini sağlardı. Bu durum bir gün talabeleri sorunca;
Behâeddin-i Buhari hazretleri (r.a.),
-“Onu, kurt kapmasın diye, yanımda oturtuyorum. Çünkü nefs, daima pusudadır. Her an onun hali ile ilgilenmemin sebebi, onu makamların en yükseğine çıkarmak içindir. Ben ou görünce, Allah-u Teâlâ’yı ve O’nun beytini (Beytullahı) hatırlarım. Kerimin hanesinde bulunan, keremine mahzhar olur, kavuşur.” Buyurdu.
Behâeddin-i Buhari hazretleri (r.a.), hayatta iken, bütün talbelerinin yetiştirilmesini Alâüddin-i Attar (r.a.) bırakıp;
-“Alaüddin bizim yükümüzü hafifleti.” Buyurdu.
Sohbetinin bereketi ve güzel terbiyesi sebebiyle, çok kimse, kemâl derecelerine ve başkalarını da çıkarabilmek merteesine kavuştu.
Alâüddin-i Attar (r.a.), evliyalık makamlarında ve marifette, Allah-u Teâlâ’nın zatına ve sıfatlarına ait bilgilerde o kadar yükseldi ki,”Alâiyye” ismi ile Silsilet-üz-Zeheb’e (en büyük âlimler ve veliler silsilesinie) yeni bir şekil verdi. Talebelerin maksatlarına daha çabuk kavuşabilme yolunu keşfedip, o yol ile hedefe varılmasını sağladı.
Büyük âlimler;
-“Tasavvuf yollarının en yakını “Alâiyye yoludur.” Bu yolun esâsı Şah-i Nakşibend Behâeddin-i Buhari’den, elde edilmesi ise Alâüddin-i Attâr’dandır.” Buyurdular.
Buhara’da bir takım âlimler arasında, Allah-u Teâlâ’nın görülüp görülmeyeceğinden konuşulmuştu. Hepsi de Alâüddin-i Attar hazretleri (r.a.) e tam inanıyorlardı. Bir kısmı gelip, ona mes’eleyi açıp,
-“Siz hakemsiniz, bize doğru yolu gösteriniz. “dediler.
Hâce Alaüddin (r.a.) mutezile sapık yoluna meyilli ve rü’yeti inkar edenlere;
-“Üç gün devamlı bize gelip, tam bir ihlas ve temiz bir düşünce ile sükut üzere meclisimizde oturun. Ondan sonra hüküm verelim.” Buyurdu.
Onlar da, üç gün, devamlı Hâce Alâüddin (r.a.) in sohbetine gelip, sükut üzere oturdular. Üçüncü günün sonunda, onlarda bir hal ve kendini kaybetme hasıl olup, dayanamadılar. Yere düşüp yuvarlanmağa başladılar.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Silsile-i âliye” denilen büyük âlim ve velilerin “onaltıncısı olan Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu)- 5
23 Haziran 2008Dicle Nehrinden görünüş (Hasan Keyf)
Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu)- 5
Kendilerine gelince, kalkıp tam bir tevazu ile;
-“Rü’yetin hak olduğuna inandık.” Deyip, bir daha Hâce Alâüddin (r.a.) in hizmet ve huzurundan ayrılmadılar.
Alâüddin-i Attar hazretleri (r.a.) anlattı;
-“Hazret-i Hâce (k.s.) Buhâra’da idi. Eshabının ileri gelenlerinden Mevlânâ Ârif, Harezm’de idi. Birgün eshabi ile görme sıfatı üzerinde konuşuyordu.
Söz arasında;
-“Mevlânâ Ârif şu anda Hârezm’den Serâ’ya doğru yola çıktı ve filan yere ulaştı.” Buyurdu.
Bir müddet sonra;
-“Kalbime geldi ki, Mevlânâ Ârif, Serâ’ya gitmekten vazgeçti. Şu anda Hârezm istikametine doğru geri döndü.” Buyurdu.
Tabeleri bu konuşmanın olduğu gün, saat ve tarihi bir yere yazdılar. Bir zaman sonra Mevlânâ Ârif, Harezm’den Buhârâ’ya geldi.
Behâeddin-i Buhari hazretleri (r.a.) nin buyurduklarını ona anlattılar;
-“Tam buyurduğu gibi olmuştur.” Dedi.
Talebeleri hayretler içinde kaldılar.
Alâüddin-i Attar hazretleri (r.a.) anlatır;
-“Dervişlerden biri, birgün bana, kalbin nasıl olduğunu sordu;
Ben;
-“Nasıl olduğunu bilmiyorum.” Dedim
O;
-“Ben kalbi, üç günlük ay gibi görüyorum.” Dedi.
Bunu üstadım Şah-i Nnakşibend hazretleri (r.a.) ne anlattım.
-”Bu onun kalbine göredir.” Buyurdu.
Ayakta duruyorduk. Ayağını ayağımın üzerine koydu. Birden kendimden geçtim. Bütün mevcudatı Arş-ı a’layı kalbimde bir arada gördüm.
Kendime gelince;
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Silsile-i âliye” denilen büyük âlim ve velilerin “onaltıncısı olan Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu)- 7
23 Haziran 2008Hasan Keyf’in uzaktan görünüşü
Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu)- 7
Şeyh Sadi Baktığında, Allah-u teâlâ’nın kudreti ile, en küçük bir ıslaklık yoktu.
Alâüddin-i Attar hazretleri (r.a.) şöyle anlattı;
-“Behâeddin-i Buhari hazretleri (r.a.), ömrünün son günlerinde bana kabrini kazmamı emr buyurdu. Gidip emredildiği gibi kabrı kazdıktan sonra huzuruna geldim. Bu sırada, acabâ kendilerinden sonra irşad emrini kime verecekler diye hatırımdan gçmişti. O anda mübarek başını kaldırıp;
-“Söyliyeceğimi Hicaz yolunda söylemiştim. Her kim bizi arzu ederse, Hâce Muhammed Pârisâ’ya nazar etsin. buyurdu.
Bu sözü söyledikleri günden sonraki gün vefât etti.
Alâüddin-i Attar (r.a.) hocasını şöyle anlattı;
-“Hâce Behâeddin Nakşibend hazretleri o derece fakir idi ki, evlerinde kış günleri namaz kılmak için yere serecek bir şey bulunmadığından, eski bir kilim serip, onun üzerinde namaz kılarlardı. Maişetlerine bir çekirdek bile haram karıştırmazlardı. Kendilerinin ve aile efradının helâldan yemsine çok dikkat ederlerdi. Şübhelendiği herhangi bir şeyden uzak dururlardı.
-“İbadet on kısımdır. Dokuzu helâl rızık aramaktır. Diğer kısmı, Salih ameller ve ibadetlerdir.” Buyurulan hadis-i şerifi bildirirlerdi.
-“Fakir olmalarına rağmen, lütuf ve keremleri bol olup, cömert idiler. Bir kimse bir hadiye getirse, mümkünse getirilen hediyenin iki misli kıymetinde bir hediye verirlerdi. Tanıdığı veya tanımadığı bir kimse evlerine ziyarete gelse, güleryüzle karşılar, nezaketle yol gösterir, evlerinde ne bulunursa ikrâm ederlerdi. Misafirlerine bizzat kemdisi hizmet ederdi.”
-“Eğer ev soğuk olursa, kendi giyeceğini ve yatağını misafirine verirdi. Misafirin hayvanı varsa, hayvanın yemini ve suyunu verirdi. Nafakasını çalışarak te’min ederdi. Bunun için eker, biçerdi. Bir miktar arpa, biraz da hayvan yem’i eker kaldırır, bununla geçinirdi. İşinde bizzat kendisi çalışır, bütün işlerini görürdü. Zamanındaki âlim ve salihler onun ziyaretine gelip, halis ve helal yemek yiyelim diye onun sofrasında yerlerdi.”
-“Her zaman ve her işte sünet-i seniyeye uyar ve bilhassa yemek hususunda Peygamberimiz Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) e uymaya çok dikkat ederdi. Çoğu zaman ekmeği kendi pişirir ve sofra hizmetini kendi yapardı”
Yemek yerken;
-“Sofra başında, kendinizi Allah-u teâlâ’nın huzurunda biliniz. O’nun verdiği ni’meti yediğinizi unutmayınız.” Buyuruyordu.
Cemaat ile toplu halde yemek yerlerdi. içlerinde bir gaflet ile ağzına bir lokma alsa;
-“Önündeki yemeği, Allah-u teâlâ’nın huzurunda olduğunu unutma ye! Allah-u teâlâ’yı hatırla, başka şeyler düşünme. Allah-u teâlâ, sana senden yakındır. O’nu düşün.” Buyuruyordu.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Silsile-i âliye” denilen büyük âlim ve velilerin “onaltıncısı olan Alâüddin-i Attâr (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu