‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar

Ana baba hakkı

24 Haziran 2008

Çağ-Çağ deresi (Bor)

Adamın biri, dedi ki;

-“Ey Allah (c.c.) Resulu (Sallallahu aleyhi ve sellem), ben Allah yolunda cihad yapmak istiyorum.”

Resülullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) sordu;

-“Annen sağmıdır?”

Adam:

-“Evet.” dedi.

Resülullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

-“Annenin ayaklarına kapan (ona iyi bak) cennet oradadır.

(Taberani rivayet etmiştir.)

Biri Resülıllah (Sallallahu aleyhi ve sellem) a sordu;

-“Ey Allah Resülu (s.a.v.), Ana ve babanın evlad üzerindeki hakkı nedir?”

Resülullah (a.s.v.) :

-“Onlar senin cennet’in ve cehennem’indir.” buyurdu:

(İbnı Maceh rivayet etmiştir.)

Bir adam Resülullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) a gelir ve der ki;

-“Ben büyük bir günah işledim.Tövbe edersem Allah beni bağışlarmı?”

Resülullah (Salallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

-“Annen hayatta mı ?”

Adam:

-“Hayır.” dedi.

Resülullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

-“Teyzen varmı dır?”

Adam:

-“Evet vardır.” Dedi

Resülullah (Sallallahu aleyhi ve sellem):

-“Teyzene iyilik yap.” buyurdu.

(İbni hibban ve Hakim rivayet etmişler…)

Biri sordu:

-“Ey Allah’ın Resülu, (Sallallahu aleyhi ve sellem); anam, babam öldükten sonra onlara iyilik yapacak bir şey var mıdır?”

Resülullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular:

-“Anne, babaya dua etmek, vaat edip yerine getiremedikleri şeyi öldüklerinden sonra yerine getirmek, ancak ana baba ile sağlanan akrabalık bağlarını koparmamak, onların dostlarına ikramda bulunmak.”

(Ebu Davud ve ibni Maceh rivayet ederler.)

Bir gün Hazreti Ömer (r.a.) ın oğlu Abdullah (r.a.) a Mekke yolunda bir köylü arap rastlar. Abdullah bin Ömer (r.a.) ona selam verir ve binmiş olduğu binite onu bindirir. Başındaki sarığı çıkarıp ona verir, yanında bulunan Malik bin Dinar (k.s.) der ki;

Biz Abdullah (r.a.) a dedik ki;

-“Alah (c.c.) sana iyilik versin. Onlar köylü araplardır. Az bir şeye razı olurlar.”

Bunun üzerine Abdullah bin Ömer (r.a.) şöyle der;

-“Bunun babası Ömer bin hatap (r.a.) (babamın) dostu idi. Ben Resülullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ın şöyle buyurduğunu işittim.”

-“Sila-i Rahim İyiliklerin en iyisi, evladın babasının dostunun ailesine iyilik yapmasıdır.”

(Müslim Rivayet etmiştir..)

İbni Hıbban Ebu bürde’den rivayet eder. der ki;

Medine’den gelmiştim. Abdullah bin Ömer (r.a.) bana geldi. Ve dedi ki;

-“Ben sana niçin geldim biliyormusun?”

Ben:

-“Hayır.” Dedim.

Abdullah (r.a.) dedi ki;

-“Ben Resülullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ın şöyle buyurduğunu işittim.

-“Kim Babasının kabrini ziyaret etmek isterse. Babası öldükten sonra babasının kardeşlerini ziyaret etsin.” Babam Ömer (r.a.) ile senin babanın arasında kardeşlik ve dostluk vardı. Bunun için seni ziyaret etmek istedim.”

Mükaşefatül kulub (İmam-i Ğazali)

Allah’a şükür etmem lazim gelir, Elhamdulıllah. Rahmetli babam vefat etmeden evvel bana şu dua’yı yapmıştı
-“Oğlum Fuad! Eline toprak alsan Alllah (c.c.) aldığın bu toprağı altına çevirsin.” Demişti. Amin…Allah (c.c.) gani gani rahmet eylesin. Amin…

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Anne baba haklarına Raiyet eden ve onların dualarına, rızalarına kavuşan kullarınden eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ  deresi (Bor)

Sevgili yeğenlerim…

Sevgili Kardeşlerim…

Evet dün; Çocukların cinsel sömürüsüne karşı, Protesto etmek için sayfa KARARTMA, eylemini yaptık…Daha çok kardeşlerimiz de aynısını yaptı…

Evet bu; ve buna benzer olayları protesto etmek gerekir hem de şiddetli bir şekilde kınamak gerekir…Doğrudur…Ama adres yanlıştır…Biz bir yeri arıyoruz ama yanlış adres almışız ve o yanlış adresi aramak için gece gündüz gidiyoruz…Acaba hedefimize varacakmıyız…?

Meçhül…

İnan ki Meçhül…

Çünkü başkaları bizim elimize yanlış adres vermiş bizde gidiyoruz…

Ama nereye…

Allah(c.c.) ilk olarak Aklı GÜZEL BİR NUR ŞEKİLDE YARATTI ve ona

-”Yürü “buyurdu…

Akıl da etrafına ışık saçarak yürüdü…Bir müddet gittikten sonra ondan daha fazla ışık saçan bir şey gördü…

Merak edip ona sordu;

-Sen kimsin ? dedi.

Nur saçan şey;

-“Senin olduğun yerdeyim.”

Akıl Sordu;

-“Adın nedir?.”

Nur saçan şey;

-Ben Tevfik’im. (birlik ve beraberlik) dedi…Evet Akılla Tevfik birleşince işte o zaman her şey düzelir…

Elbetteki bu gibi olayları kınayacağız… tasvib edemeyiz. ama gelgelelim. ADRESI NEREDEN BULACAĞIZ…

İşte zamanınız varsa bir zahmet benim sayfamdakı Haznevi murşidleri linki var

>>>Buradaki videoyu lütfen tıklayın…>>>

İşte orada vaaz-1 ( Baz-ül emced şeyh Muhammed el haznevi (k.s.) Sorunlarımız ve çözümleri vaaz’ı ) var.

İnşallah bazı gerçekleri görürüz…

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri; Akıl’a tevfik’i bir arada tutarak; İbret dolu gözlerle etrafı seyr etmeği, Ondan da kendi hesebimize düşen PAY almayı İhsan eylesin…Amin…

Fuad Yusufoğlu

Havf ve Reca- 3

25 Haziran 2008

Dara Harabeleri (Mardin)

Bil ki;

Havf (Allah (c.c.) tan korkmak ) büyük makamlardandır. Fazileti, sebep ve neticelerine bağlıdır. Sebebi anlatılacağı gibi İlim ve Ma’rifettir.

Bunu için Allah (c.c):

-“Alah’tan ancak, Alim kullar korkar” buyuruyor. 35 Fatır-28

Resulullah(a.s.v.);

-“Hikmet ve ilimin başı Allah (c.c.) korkusudur.”

Netice ise, İffet, ver’a ve takvadır .Bunların hepsı de SAADET’İN anahtarıdır. Çünkü şehvet ve arzular TERKEDİLMEDİKÇE ve de bu yolda SABREDİLMEDİKÇE Saadet yolu bulunmaz.

Şehvet ve arzuları korku gibi hiçbir şey yakıp yok edemez. Bunun için Alah’ u Teala (c.c.) kendisinden korkanlar için hidayet, rahmet, ilim ve rızayı üç ayette topladı.

Ve

-“Hidayet ve rahmet Allah(c.c.) için günahlardan kaçanlardır, Allah (c.c.) tan ancak alim kullari korkar.” 35 fatır-28 “ Allah onlardan razıdır, onlar da Allah(c.c.) den razıdır.” 98 Beyyinet -8. buyuruyor.

Havfın neticesi olan TAKVAYI Allah (c.c.) kendine izafe ediyor ve;

-“Kurbanınızda Allah (c.c.) a ulaşan et ve kan değil, kurbanda )”Takva üzere olmanız Allah (c.c.) içindir.” 22 Hac ; 37. Buyuruyor.

Resulullah (a.s.v.) buyurdu:

-“Kıyamette yüksek bir yerde topladıkları gün, uzak ve yakındakilerin duyabilecekleri bir ses der ki;

Ey insanlar sizi yarattığım günden beri bütün sözlerinizi işittim. Şimdi siz beni dinleyin. Dikkatlı dinleyin ki, yaptıklarınızı önünüze sereceğim.

Ey İnsanlar; kendi nesebinizi koydunuz. Ben de nesebemi koydum. Siz nesebinizi çektiniz ve benim nesebimi bıraktınız.

Ben;

-“Allah’ın katında en büyüyünüz, en MUTTAKKİ olanınızdır.” 49 Hücurat : 18 . dedim.

Siz hayır, büyük filan oğlu filandır, dediniz. Bu gün ben Nesebimi tutarım ve sizin nesebenizi atarım.Muttakkiler (Takva sahibleri Allah (c.c.) tan korkanlar ) nerede dir ?

Bunun üzerine;

Bir sancak açılır. İleri getirilir. Muttakkiler onun ardından gider. Hepsi hesabsiz cennet’te girerler. Bu sebeptendir ki Allah(c.c.) tan korkanların sevabı kat kattır.

Nitekim ayeti kerimede:

-“Hesaba çekileceğinden korkana; cennet’e iki derece vardır.” Buyuruldu.55 .Rahman 46.

Resulullah (a.s.v.) buyurdu ki;

-“ Allah (c.c.) buyuruyor: İzzetim hakkı için bir kulda İki KORKU ve iki EMNİYET bulundurmam. Dünyada benden KORKARSA, Ahiret te onu EMİN ederim. Ahiret hususunda emin ise KORKUTURUM.

Resulullah (a.s.v.) buyurdu;

-“Allah Teala (c.c.) den korkan dan her şey korkar. Allah(c.c.) tan korkmayanı, her şey ile korkutulur.”

Resullah (a.s.v.) yine buyurdu;

-“Sizin en akılınız, Allah(c.c.) tan çok korkanınızdır.”

Yine Resulullah (a.s.v.) buyurdu

-“Sineğin başı kadar gözünden yüzüne yaş akan kimsenin yüzünü Cehennem ateşi yakmaz.”

Yine Resulullah (a.s.v.) Buyurdu;

-“Allah (c.c.) korkusundan kulun tüyleri kalkarsa ve bu korkuyu düşünürse ağaçtan yaprak dökülür gibi günahları dökülür.”

Şibli (r.a.) buyuruyor;

“-Havf’ın (korkunun ) üzerimde galip olduğu bir günüm olmadı ki, O gün kalbime Hikmet ve İbret’ten bir pencere açılmamış olsun.”

Yahya Bin Muaz (r.a.) buyuruyor:

-“Mü’minin günahı; korku, ceza ve rahmet ümidi arasında, iki Arslan arasında kalmış tilki gibidir.”

Yine buyurdu;

-“Zavalli İnsan Cehennemden Fakırlık gibi korksaydi, CENNETE Girerdi.”

Kendisine;

-“Kıyamette kim daha emindir.” dediklerinde;

-“Bu gün Daha çok korkandır.” Buyurdu.

Hazreti Aişe (Radiyallahu anha) buyurdu;

-“Resulullah (a.s.v.) a Kur’ani kerimde “yaparlar ve korkarlar” buyurulması ne içindir. Hırsızlık ve zinamıdır?” Dedim.

Resulullah (a.s.v.)

-“Hayır namaz kılarlar, oruç tutarlar, zekat verirler ve kabul olamdı diye korkarlar. “ demektir . 23-Mu’mınun:60.

Muhammed bin Münkedir (r.a.) ağladığı zaman vucudunu göz yaşı ile siler ve :

-“Duydum ki; göz yaşı değen yeri CEHENNEM ATEŞİ YAKMAZ. Derdi.

Sıdık (r.a.) buyuruyor;

-“Ağlayınız , ağlıyamazsanız kendınızı zorla ağlatınız .”

Kabül Ahber (r.a.) buyuruyor;

-“Allah (c.c.) yemin ederim ki; ağlayıp gözyaşımın yüzüme akmasını dağ kadar ALTIN SADAKA VERMEKTEN ÇOK SEVERİM

Kimya-yi Saadet (İmam-ı Ğazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Kendisinden Korkan Ve Havf ve reca üzere olan Kullarından eylesin. Amin…

Fuad Yusufoğlu

dsc00887-dara-kalesi-su-sarnici-fuadyusufoglu.JPG

Dara harabeleri (Su sarnıçı)

Korkanların çoğu akibetinin kötü olmasından korkmuşlardır. Çünkü insanın kalıbı değişebilir. Ölüm zamanı müdhiş bir zamandır. O vakitte kalbin neye kara kılacağı bilinemez.

Hatta ariflerden biri şöyle der:

-“Bir kimsenin elli sene tevhid üzere olduğunu bilsem, yanımdan bir duvarın arkasına gitmek kadar uzaklaşsa, tevhid üzere olduğuna şahidlik edemem. Çümkü; KALB Halı değişebilir ve neye döndüğünü bilemem.”

Bir başkası der ki;

-“Evin kapısında şehid olmayı mı, yoksa odanın kapısında Müslüman olarak ölmeyi mi seversin? deseler, odanın kapısında ölmeyi isterim. Çünkü; evin kapısına çıkıncaya kadar İSLAM üzere kalacağımı bilemem.”

Ebu derda (r.a.) yemin etti ki:

-“Hiç kimse imanın ölüm zamanında geri alınmayacağına emin olamaz.”

Sehl-i Tüsteri (k.s.) buyuryor ki:

-“Sıdıklar her nefes te su-i hatimeden (kötü akibet) korkarlar.

Süfyan-i Servi (k.s.) ölüm zamanın da İNLEDİ VE AĞLADI ;

Yanındakiler:

-“Allah-u Teala (c.c.) nın afvının senin günahından büyük olduğunu bilmez mısın? Dediler.

Süfyan-i Servi (r.a.) Tevhid üzere (İmanla) gideceğimi bilsem dağlar kadar günahım olsa yine korkmam.“Buyurdu.

Büyüklerden biri vasiyet eyledi. Ve elinde olan bir şeyi bir kimseye verdi. Ve

-“Tevhid üzere (imanla) ölmenin nişanı şöyle şöyledir. O nişanları görünce, bu para ile, Şeker ve badem içi satın al ve şehirdeki çocuklara dağıt ve bugün Filanın sevinç günü, saadete erdiği gündür de. Eğer bunu göremezsen, insanlara söyle namazımı kılmasınlar, benimle meşgül olmasınlar. Hiç olmazsa öldükten sonra mürai olmayayım.” Dedi.

Sehl-i Tüsteri buyurur ki;

-“Murid, günaha düşmekten korkar. Arif ise küfre düşmekten korkar.”

İsa (a.s.) havarilerine:

-“Siz günahtan korkarsınız; biz peygamberler küfürden korkarız.”

Hasan- el Basri (r.a.) buyurur;

-“ Bende NİFAK olmadığını bilseydim bunu yeryüzünde olan her şey’den daha çok severdim. İçin dışa, Kalbin dile uymaması NİFAKTANDIR.”

Kimya-yı Saadet (İmam-ı Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) Bizleri ve sizleri Kötü Akibet’ten korusun. AMİN.

Fuad Yusufoğlu

İyi ahlaklı olmak

25 Haziran 2008

dsc05986-nusaybin-fuad-yusufoglu.JPG

Çağ-Çağ nehri (Hafka çino ) şelalesi

Biz bu asılda iyi ahlakın faziletini anlatırız.

Sonra iyi ahlakın hakikatını açıklarız. Zira Riyazet ile iyi ahlakı elde etmek mümkündür. O halde bunun yolunun nasıl olduğunu anlatalım. Sonra kötü ahlakın alametlerini söyleriz.

Daha sonra da bir kimsenin kendi ayıplarını bilmesinin çarelerini ve iyi ahlakın alametlerini, çocukları yetiştirmek ve terbiye etmeyi ve bu işin başlangıcında bulunan bir müridin mücâhede yolunu anlatırız.

İnşallah-u teala; Hak Teâla (c.c.) Muhammed mustafa’yı (Sallallahu aleyhi vesellem) iyi ahlakiyle övüyor. Ve “Elbete sen, en büyük, en güzel ahlak üzeresin.”Buyuruyor. Kalem –4

Peygamberimiz (a.s.v.) buyurdu;

-“Ben iyi ahlakı tamamlamak için gönderildim.”

Resulullah (a.s.v.) buyurdu ki;

-“Kıyamette terazıye konan en büyük şey, güzel ahlaktır.”

Resulullah (a.s.v.) huzuruna bir kimse gelip;

-“Din nedir?” diye sordu.

Resulullah (a.s.v.) Buyurdu ki:

-“İyi ahlaktır.” Sonra tekrar sağ ve sol tarafından gelip aynı şekilde sordu ve aynı cevabı aldı.

Dördünce defa sorunca;

Resulullah (a.s.v.) Buyurdu:

-“Anlamıyormusun? Kızmıyacaksın.”

Amellerin en üstünü nedir? diye sorduklarında;

-“İyi Ahlaktır.”buyurdu.

Bir kimse Resulullah (a.s.v.) a

-“Bana nasihat et.” Dedi.

Resulullah (a.s.v.) Buyurdu ki:

-“Nerede olursan Allah-u Teala(c.c.) den sakın.”

-“Biraz daha nasihat et “dedi.

Resulullah (a.s.v.) Buyurdu ki:

-“Her kötülükten sonra iyilik yap ki, O kötülüğü silsin.”

-“Biraz daha nasihat et “dedi.

Resulullah (a.s.v.) Buyurdu:

-“İnsanlarla görüşürken iyi huylu ol.”

Yine Resulullah (a.s.v.)Buyurdu ki;

-“Allah-u Teala(c.c.) kime iyi ahlak ve güzel yüz nasib ederse Cehennem ateşi onu yakmaz”

Resulullah (a.s.v.) a filan kadın gündüzleri oruc tutar, Geceleri namaz kılar, Fakat huyu kötüdür, komşularını dili ile incitir. Dediklerinde

Resulullah (a.s.v.) Buyurdu ki:

-“Onun yeri Cehennemdir.”

Resulullah (a.s.v.)Yine buyurdu:

-“Sirkenin balı bozduğu gibi, kötü ahlak da tâatı bozar.”

Fudeyli İyad (r.a.) buyurdu:

-“İyi huylu fasık ile arkadaşlığı, kötü huylu kaarı ile (Kur’an-i Kerim okuyucusu ile) arkadaşlık etmekten daha çok severim.”

Abdullah bin Mubarek (r.a.):

Kötü huylu bir kimse ile yolculuk yaptı. Ayrılınca ağladı:

-“Niçin ağlıyorsun “dediklerine. Abdullah Bin Mubârek (r.a.):

-“O zavallı benim yanımdan gitti. O kötü huyu da onunla beraber gitti ve ondan ayrılmadı.” Dedi.

Kettani (r.a.) der ki:

-“Sofu, iyi huyludur. Kimin ahlakı senden iyi ise, senen daha sofudir.

Yahya bin Muaz-ı Razi (r.a.) buyuruyor:

-“Kötü huy öyle bir günahtır ki. O oldukça hiçbir tâat fayda vermez. İyi huy (ahlak ) bir iyi taattır ki, o oldukça hiçbir günah ziyan vermez.”

İnsan iki şeyden yaratılmıştır:

Biri

VUCUD olup gözle görülebilir.

Öteki de;

RUH olup, Kalb gözü olmadan anlaşılmaz.

Bunların her ikisinin de kötülük ve iyilikleri vardır. Birine Güzel ahlak, diğerine Güzel yaratılış denir.

Devam Edecek…

Kimya-yi Saadet (İmam-İ Ğazali)

Allah Teâla (c.c.) u bizleri ve sizleri İyi huylu insanlarla arkadaşlık etmeği, Ve Güzel Ahlaklı İnsan olmayı İhsan eylesin. Amin…

Fuad Yusufoğlu

Güzel Ahlakın hakikati

25 Haziran 2008

Çağ-Çağ deresi şelalesi (Nusaybin)

Güzel ahlakın hakıkatı nedir ve nasıldır? Bu hususta çok sözler söylenmiştir. Her biri karşılaştığı kadarını söyleyebilmiştir. Hepsini söylememişlerdir.

Mesele;

Biri diyor ki;

-“Alnı açık olmaktır.”

Biri de;

-“İnsanların sıkıntılarına katlanmaktır.” Diyor.

Bir başkası da;

-“Karşılık beklememektir.“ diyor.

Bunun gibi çok şeyler söylenmiştir. Bunların hepsi güzel ahlakın, iyi huyun dallarıdır. Hakikati ve tamamı değildir.

Biz hakikatını ve tamam olma sınırını açıklayalım.

İnsan iki şeyden yaratılmıştır.

Biri ;

VUCUD olup, gözle görülebilir.

Öteki de;

RUH olup, KALB GÖZÜ OLMADAN ANLAŞILMAZ.

Bunların her ikisinin de kötülük ve iyilikleri vardır. Birine güzel ahlak, diğerine güzel yaratılış denir. Güzel ahlak batının (ruhun ve kalbın) suretinden ibarettir. Nitekim güzel yaratılış da zahir suretten ibarettir.

Yalnız gözün veya yalnız ağzın güzel olmasıyla yüz güzel olmayıp, burun ağız ve göz hepsinin güzel ve mütenasib olmasıyle güzel olduğu gibi

Kalb’de, İLİM, HIŞM, ŞEHVET ve ADALET kuvvetleriyle bir araya gelmeyince güzel olmaz.

İlim kuvveti:

Bununla zekiliği demek istiyoruz. Bunun güzelliği sözlerin doğrusu ile yalanını kolayca ayırmasıdır. İşlerde ki iyiliği kötülükten, itikatta Hakkı batıldan ayırmasıdır. Nitekim Allahu Teala (c.c.):

-”Hikmet (ilim) verilen kimseye, elbette çok hayır verilmiştir.”Buyurdu. Bakara -269

Gazap Kuvvetinin iyiliği:

Şeriatın emrinde olmak, şeriatın emri ile kalkmak ve oturmaktır.

Şehvet kuvvetinin iyiliği:

Serkeşlik etmemek, şeriatın ve aklın dışına taşmamaktır. Böylece şeriata uymak, akıl ve şeriatla ona kolay gelir.

Adaletin İyiliği:

Gazab (kızgınlık ) ve şehveti (arzuları) din ve aklın işaret ve yol göstermesi altında zapt etmektir.

Bunlardan her biri kötü olunca, her birinden kötü huylar ve fena işler meydana gelir. Her birinin kötülüğü iki şekilde olur. Biri haddı aşmakla, diğeri de az, eksik olmakladır.

İlim kuvveti Haddi aşarsa, ilmini kötü yolda kullanır buna cerbeze denir. Eksik oluncada budalalık ve aptalıklar yapar. Ortada olursa ondan iyi çareler, doğru görüşler, doğru düşünceler ve kuvvetli ferasetler meydana gelir.

Hışm ( gazab –Kızgılık ) kuvveti haddi aşarsa, ona tehevvür (korkusuzluk) denir.

Az ve eksik olursa, yüreksiz ve cesaretsiz derler.

Ortada olursa, Yanı ne az nede çok olursa, buna cesaret denir.

Cesaretten kerem, yüksek himmet, yürekli olma, hilm soğukkanlılık, acelesizlik ve hışmıni yenmek ve buna benzer ahlaklar doğar.

Korkusuzluktan ise, herkese bağırmak, kendini beğenmek, büyük görmek, sert davranmak kendini tehlikeye atmak ve bunun gibi huylar ortaya çıkar.

Az olursa, kendini aşağı görmek, zavallı, biçare, alçak himmetli ve zelil olmak sıfatları doğar.

Şehvet kuvveti çok fazla olursa, buna hırs denir. O zaman o kimseden hayasızlık, rezillik, mürüvvetsizlik, namussuzluk,

hased, zenginlerden sıkılmak, fakirleri beğenmemek ve bunun gibi huylar ortaya çıkar.

Eksik olursa, gevşeklik, namertlik, hissizlik, ihmalkarlık gibi huylar doğar.
Ortada olunca: İffet denir. Ondan haya, kanaat, cömertlik, sabır, zerafet ve uygunluk huyları görünür.

Bunların her birinin iki ucu vardır. Her iki ucu da kötü ve çirkindir. İkisi arasında iyi, güzel ve beğenilen vardır. İki uc arasındaki bu orta yer, KILDAN DAHA İNCEDİR. Sirat-i Müstakim ( doğru yol) bu ortadır. İncelikte de Ahiretteki sırat gibidir.

Bu sırat üzerinde doğru yürüyen, yarın sırat köprüsü üzerinde korkusuz olarak yürür. Bunun için Allah-u Teala (c.c ) her ahlak ve huyda ortayı emretti. Ve iki ucundan men ve zecr eyledi. Ve

–“Onlar ki, harcadıkları vakit ne israf, ne de sıklık yaparlar. ( harcamaları) ikisi arası ortalama olur.” Buyurdu. Furkan -67

Allah-ü Teala (c.c.) Peygamberimiz (a.s.v.)”Elini hiç vermiyecekmiş gibi bağlama ve hepsini verip yanında bir şey kalmayacak kadar da açma.” Buyuruyor. İsra-29

O halde, bilmiş ol ki;

En güzel ahlaklı, tam manasiyle, bu söylediklerimizi her iki uctan uzak ve doğru olarak bulundurandır. Tıpkı güzel yüzde, her yerin düzgün, doğru, mütenasib ve iyi olması gibidir. İnsanlar burada dört kısma ayrılmışlardır.

Devam edecek…

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali )

Allah-u Teala (c.c.) bizleri ve sizleri Güzel Ahlaklı olmayı ve güzel ahlaklı olan kullarıyla arkadaş olmayı nasıb eylesin. Amin…

Fuad Yusufoğlu

fuadyusufoglu_dsc062621-nusaybin.jpg

Şeş Ça’vi deresi başı (Nusaybin)

O halde, bilmiş ol ki, en güzel ahlaklı, tam manasiyle bu söylediklerimizi her iki uçtan uzak vedoğru olarak bulundurandır.Tıpkı güzel yüzde, her yerin düzgün doğru, mütenasib ve iyi olması gibidir.

İnsanlar bura da dört kısma ayrılmışlardır;

Birincisi:

Bütün bu sıfatların en olgun hali kendilerinde bulunandır. Aynı zamanda güzel ahlakı da en yüksek derecededir. Bütün insanlar ona uymalıdır. Bu ise Yalnız Muhammed (a.s.v.) da vardı. Nitekim mutlak ( her bakımdan ) güzel yüz Yusuf (a.s.) da idi.

İkincisi:

Bütün bu sıfatların en kötü şekilde bulunduğu kimselerdir. Bu ise MUTLAK kötü ahlaktır. Onu insanların arasından uzaklaştırmak vacibdir. Çünkü O şeytan şekline yakındır. Şeytan çok çirkin, pek kötüdür. Şeytanın çirkinliği ruhunun, sıfatlarının ve ahlakının çirkinliğidir.

Üçüncüsü:

Bu iki derece arasında olup iyi ahlaka daha yakın olandır.

Dördüncüsü:

Yine ikisi arasında olup, kötülüğe daha yakın olandır. Görünen zahiri güzellikte en güzel ile en çirkin çok az ve çoğu ikisi arasında bulunduğu gibi, iyi ahlak da böyledir. O halde herkesin gayret etmesi, en yüksek dereceğe kavuşmasa da, yaklaşması lazımdır. Bütün huyları güzel olmazsa bir kısmı yahut kısm-i azami (çoğu) iyi olsun. Güzel yüzle çirkin yüzdeki farkların sonsuz olması gibi, ahlak da böyledir.

Güzel ahlakın açık olarak manası budur. Bu ise, ne bir, ne on, ne yüz şeyle değil, çoktur. Fakat esasi, İlim, gazab, şehvet ve adalet kuvvetleri iledir. Bunlardan başkaları bunların dallarıdır.

Bazıları, insanın dış görünüşü değişmeyip, yaratıldığı şekilde kaldığı gibi mesele kısa, uğraşmakla uzun olmaz; uzun da kısa olmaz; Çirkin güzel olmaz değip, kalbin sureti olan ahlak da değişmez diyorlar.

Yanılıyorlar.

Şayet böyle olsaydı, terbiye etmek riyazet çekmek nasihat vermek iyi tavsiyelerde bulunak boş ve lüzümsüz olurdu.

Resulullah (a.s.v.):

-“AHLAKINIZI GÜZELLEŞTİRİNİZ” Buyurdu.

Buna nasıl boş ve imkansız denebilir. Zira hayvanı bile hırçınlık ve serzeşliğinden alışkanlık ve yumaşaklık haline çevirmek mümkün oluyor. En vahşi hayvanlar bile güzel bakım ile ehlileştiriliyor. Kalb hallerini yukarıda anlatılana benzetmek yanlıştır.

İşler iki kısımdır:

Bazıları İnsanın isteği dışındadır. Mesele; Hurma çekirdeğinden istese de elma fidanı çıkmaz. Ama bakarak, büyüterek ondan hurma ağacı olur.

Bunun gibi hışm ve şehvetin aslnı, İnsanın isteği ile gidermek mümkün değildir. Ama hışm ve şehvetin aslını, insanın riyazet ile mutedil ( orta – zararsız) hale getirmek mümkündür. Bu da tecrübe ile sabittır. Fakat bazı huy hakkında daha da zor olur. Bunun zorluğu iki sebebi vardır:

Biri

Yaratılışta o huy kuvvetli yaratılmıştır.

Öbürü de;

Uzun zaman o huy ve ahlakının arzularını yapmıştır.

İNSANLAR BUNDA DÖRT DERECEDİR:

Birinci derece:

Saf olup, iyiyi kötüden ayıramaz . Huyunda bir iyileşme ve kötüleşme olmayıp, yaratıldığı şekilde kalan kimsedir. Bu ise işlemekle düzelir ve çabuk ıslah olur. Kendisine iyi ahlaklı öğretecek, fena ahlakın zararlarını bildirecek yol gösterecek bir kimse lazımdır.

Bütün çocuklar küçükken böyledir. Onların yolunu baba ve anneleri çizerler. Onlari dünyaya haris ederler. İstedikleri gibi yaşamaları için onları salıverirler. Böylece baba ve anneleri çocukların dini bakımından kanlarına girmiş olur.

Bunun için Hak teala (c.c.) :

-“Ey muslümanlar kendinizi ve evinizde olanları cehennemden koruyun “ buyurdu.

İkinci derece:

Henüz bozuk bir itikada saplanmamış, fakat daime şehvet ve gazabına uymayı huy edinmiştir. Bununla beraber bunları yapmanın iyi olmadığını da bilir.

Bunun işi daha zordur. Zira iki şeye ihtiyacı vardır. Biri bozuk ahlakı (huyu) çıkarmak, ikincisi iyilik tohumunu ona ekmektir. Fakat onda, bunu için ciddiyet ve liyakat meydana gelirse çabuk düzelir ve kötü huylardan kurtulur.

Üçüncü Derece:

Ahlakı kötüleşmiş olup, yaptığı işin kötü olduğunu da bilmez. Hatta bu huyunu kendisi güzel görür. Böylesinin düzelmesi çok nadirdir.

Dördüncü Derece:

İşlediği kötülüklerle övünendir. Bunu makbul iş sanır. BAZI İNSANLARIN, BEN ŞU ADAR İNSAN ÖLDÜRDÜM, ŞU KADAR ŞARAP İÇTİM, DEMESİ GİBİ. Bu Allah-u Teala (c.c.) tarafından bir saadet gelmeyince, ilaç kabul etmeyen bir hastalıktır.

Ahlakı düzeltme yolu (Tedavi usulü): Bu huyu kendinden atmak isteyen için bir yol vardır. O da o huyun yapmak istediği her şeyi yapmamak ona muhalefet etmektir. Zira şehveti, muhalefet etmekten başkası kırmaz.

Devam edecek….

Kimya-yi Saadet (İmami Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) bizleri ve sizleri KÖTÜ AHLAK-I Benimsemeyen ve kendi ahlakını düzeltmeye çalışan ve bu yolda çaba sarf eden kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc00152-nusaybin-beyaz-su-fuadyusufoglu.JPG

(Navale) Su başı (Nusaybin)

Ahlak düzeltmenin yolu:

Bu huyu kendinden atmak isteye için bir yol vardır. O da o huyun yapmak istediği her şeyi yapmamak, ona muhalefet etmektir. Zira şehveti, muhalefet etmekten başkası kırmaz. Her şey’i zıddı, tersi kırar,

Sıcaklıktan meydana gelen her hastalığın ilacı, soğukluktur. Hışm’den meydana gelen her hastalığın ilacı soğukkanlılık ve sukunettir

Tekebburden meydana gelen her hastalığın ilacı, tevazu ve alçalmadır.

Bahillıkten meydana gelenin de ilacı, mal vermektir.

Bütün huylar bunun gibidir.

O halde iyi işleri adet eden de, iyi huylar meydana gelir. Şeriatın iyi işleri yapmayı emretmesinin sırrı da budur. Zira bu iyi amellerden maksat, kalbi çirkin suretten, iyi surete çevirmektir. İnsanın zorla adet edindiği şey, onun tabiatı olur.

Bir çocuk daha başlangıçta mektepten ve ilim öğrenmekten kaçar ve ona zorla ilim okutulursa, onun tabiatı (huyu) olur. Büyüyünce ilimden zevk ve lezzet alsa da, oturup ilim öğrenmeye sabredemez.

Bunun gibi güvercinle oynayan, satranç veya kumar oynamayı adet edenler, tabiatları (huyları) olduğu için bütün dünya rahatlığını ve elinde olan her şey’i ona verirler. Bundan el çemezler. Hata tabiatına (huyuna) uymayanlar şeyleri yapa yapa tabiatı şeklini alır.

Hilekarlığa, dolandırıcılığa alışan, dayak da yese, eli de kesilse dayanır. Hata bununla iftihar da ederler. Bütün bunlar, adet etmenin neticesidir.

O halde tabiatın zıddı ve muhalifi, adet ile (çok yapılarak) tabiatın ayni oluyorsa, yemek ve içmenin bedene uygun olması gibi tabiata uygun olan şeylerin adet yoluyla tabiat edilmesi daha kolay olur. Allah-u Teala (c.c.) yı tanımak. O’na itaat etmek, şehvet ve gazabına hakim olmak insanın kalbinin tabiatına (yaratılışına ) uygundur.

Çünkü KALB melekler cinsindendir. Meyli bunun hilafına olan kimse, hasta olmuş, gıdası kalbini bozmuştur.

Bazı hastalar, yemeği sevmez ve kendine dokunan şey’leri ister. O halde Alah-u Teala(c.c.) yı tanımaktan ve O’na itaat etmekten başkasını seven hastadır. Nitekim: Allah-u Teala (c.c.) :

-“Kalblerinde hastalık vardır.(bakara-10) ve kurtuluş, Allah-u Tealaya selim kalb ile gelenlerdir.” (Şuara-88) buyuruyor.

Vucudun hasta olması, bu dünyada ölüme götürdüğü gibi, kalbin hasta olması da öbür dünyada ölmeye götürür. Hastanın nefsine muhalefet edip, Hekimin emri üzere acı ilaçları içmesinden başka kurtulma ümidi olmadığı gibi, Kalb hastalığının tedavisi için de nefsinin isteklerine uymayıp, şeriatın sahibinin (Alayhisselam) emrini kabul lazımdır.

ÇÜNKÜ:

İNSANLARIN KALBLERİNİN TABİBİ O’DUR.

Bedenin ve kalbin tedavisi bir yoldadır. Sıcağı soğutmak,yahut soğuğu ısıtmak gibidir. Bunun gibi KİBRİ çok olan kimse, zorla tevazu ederse şifa bulur. Bir kimsede tevazu galib olup, zilleti hadına gelirse uğraşarak kibirlenmekle şifa bulur.

Demek ki; güzel ahlakın üç sebebi vardır:

BİRİNCİSİ:

Asıl fıtrattır (yaratılıştır). Bu ise Allah-uTeala (c.c.) nin ihsanı ve fazlıdır. Bir kimse güzel huylu ve alçak gönüllü yaratılmış olur. Böyle insanlar çoktur.

İKİNCİSİ:

Zorla iyi işler yaparak, onları adet halına getirir.

ÜÇÜNCÜSÜ:

İşleri ve ahlakı iyi olan insanları devamlı görür. Ve onlarla arkadaşlık eder. Bu güzel huylar kendiliğinden onun tabiatı olur. Bundan haberi bile olmaz.

Yaratılışında iyi huylu olmak, iyi kimselerle arkadaşlık etmek ve iyi işleri adet halına getirmek şeklınde olan bu üç saadete kavuşan, en yüksek dereceye ulaşır. Bu üçünden mahrum kalan, yanı fıtratı eksik olan, kötü kimselerle rkadaşlık eden ve kötü işleri kendine adet eden, şakilik (Asilik veya kafirlik) te en yüksek derecede olur. Bu ikisi arasında çok dereceler vardır.

Bazilerında iyilik, bazılarında kötülük bulunur. Herkesin saadet ve felaketi kendisindeki bu huylar ölçüsündedir.

-“Zerre kadar amel işleyen onu görür ve zere kadar kötülük işleyen onu görür.” Zülzal 7-8 Ayeti kerimedir.

Ameller, azalarla yapılıyorsa da, Bunlardan maksad KALBİ DEĞİŞTİRMEKTİR. Zira o aleme ancak kalb ile gidilebilir. Daima olgun ve güzel olması lazımdır ki, Allah-u Teala (c.c.) nın huzuruna layık olsun.

AYNA parlak ve passız olunca, Melekuttaki suretler de onda görünür. Hatta öyle bir cemali seyreder ki sıfatlarını duyduğu cennet o’nun yanında aşağı kalır. Her ne kadar bedenin de o alemden nasibi var ise de, Esas KALB’DİR, ve vucud ona tabidır. Beden Ayrıdır. Kalb de ayrıdr. Zira kalb, alemi melukttendir. Beden ise alemi şehadettendir.

Kalb bedenden ayrı olmakla beraber, kalbin onunla alakası vardır. Zira beden ile yapılan iyi bir işten kalbe bir nur ulaşır. O nur saadet tohumudur. Yaptığı her kötü işten kalbe bir zülmet iner. O zulmet şekavatin tohumudur. Bu alaka sebebi ile insanı bu dünyaya getirdiler. Böylece bu bedenden tuzak ve alet yapıp, kendi için kemal sıfatlarını elde eder.

Mesele

Yazı yazmak san’atı kalbin bir sıfatıdır. fakat bunu yapan parmaktır. Bir kimsenin yazısının iyi olmasını isterse, çaresi zorla çok yazı yazar. Böylece bunların arasında güzel yazı bulunabilir. İYİ OLAN YAZİNİN SURETİNI KALB ALIR ve parmağa yazdırır. Bunun gibi hariçteki, dıştaki iyi işten, kalbi iyi huy elde eder. Klabteki sıfat ve huy iyi olunca işler de o huya göre meydana gelir.

O halde bütün saadetlerin başlangıcı uğraşarak iyi iş yapmaktır. Bunun neticesi, meyvesi de, kalbteki sıfatlarını iyi etmektir. Sonra da onun nuru dışarıya vurur ve hayırlı işler istiyerek yapılır.

Bunun sırrı da kalb ile beden arasındaki ilgidir. Birbirlerine te’sir ederler. Bunu içindir ki, gaflet ile olan iş beyhude olmuş olur. Zira o iş, kalbi kendisinden gafil ederek hiç bir sıfat vermez.

Devam edecek…..

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) bizleri ve sizleri Güzel ahlak ile Ahlaklandırılan Kullarından Eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

r8211-fuadyusufoglu-girnavas.jpg

Girnavas şelalesi (Nusaybin)

Güzel Ahlakın Alametleri vardır:

Allah-u Teala (c.c.) Kur’anı kerimde mu’minleri vasf ederken buyuruyor:

-“Namazlarını huşu ile kılan, lüzümsüz şeylerden uzak duran mu’minler elbette kurtuldular” (Mu’minun 1-3…) ayetler devam ediyor;

Ve sonunda,

-“Böyle kimseler varislerdir. “(Müm’inun -10…) buyuruyor.

Yine orada buyuruyor:

-“Tevbe, ibadet ve hamdedenler.” Ta “mu’minlere müjde ver. (tevbe112 ) e kadar devam eder ve yine buyurur.” Allah-u Teala (c.c.) nin makbul kulları, yeryüzünde sekine ve vekar ile yürürler, cahiller kendileriyle ebedsizce konuşunca,maruz olmaktan sakınıp yumuşak söz ile günahden salim olurlar.”(Furkan-63.)

Munafıkların alametleri kısmında anlatılanların hepsi, kötü ahlakın alametleridir.

Nitekim Resulullah (a.s.v.) Buyuruyor:

-“Benim himmetim namaz, oruç ve ibadettir. Munafığın himmeti (maksadi) hayvan gibi yemek ve içmektir.”

Hatem-i Esem (r.a.) der ki;

Mu’min tefekkür ve ibret alma, ile munafık ise hırs ve amelle meşgül olur.

Mu’min :

Allah-u Tela(c.c.) den başka herkesten emin olur, munafık ise Allah-u Teala (c.c.) den başka herkesten korkar.

Mü’min:

Alah-u Teala(c.c.) den başka herkesten ümidi keser, Munafık ise : Allah-u Teala (c.c.) den başka herkesten ümid eder.

Mu’min :

Malını din uğrunda feda eder. Ve ağlar. Munafık ise, günah işler ve güler.

Mu’min:

Yalnızlığı ve halveti sever, munafık kalabılığı ve insanlara karışmayı sever.

Mu’min:

Daima eker ve biçemiyeceğinden korkak, munafık ise ekmez ve ekmeden biçmek ister.

Büyükler buyurmuştur;

-“Güzel ahlak, haya ve edebli olmak,
-”Az konuşmak ,
-”Eziyetsiz olmak,
-”Doğru söylemek,
-”İyilik yapmak, istemek,
-ӂok taat etmek ,
-”Az kusur yapmak,
-”Herkesin iyiliğini istemek ,
-”Herkes hakkında iyilik yapmak,
-”Herkese şefkatlı olmak,
-”Vakarlı durmak,
-”Acele etmemek,
-”Kanaat sahibi olmak,
-”Şükr edici olmak
-”Sabırlı olmak,
-”İnce kalblı olmak,
-”Yumuşak huylu olmak,
-”Eli kısa ve temasız olmamak ,
-”Sövmemek,
-”Lanet etmemek,
-”Giybet etmemek,
-”Söz taşımamak ,
-”Kötü söz söylememek ,
-”Aceleci olmamak,
-”Kin tutmamak,
-”Hased etmemek,
-”Alnı açık olmak,
-”Tatlı dili olmak,
-”Sevdiğini ve sevmediğini, Allah (c.c.) için sevmek ve sevmemektir.”

Bil ki;

Güzel ahlak en çok sabırda ve insanlardan gelen eziyetlere katlanmaktır.

İbrahim-i Edhem (r.a..) sahrada dolaşıyordu.Yanına bir asker gelir,

-“Sen kul musun? ( köle misin?) .deyince

İbrahim Edhem (r.a.);

-“Evet “ buyurdu.

Asker:

-“İnsanlar nerede yaşıyorlar? “ dedi. Kabristanı gösterdi

Asker:

-“Ben abadanı ( memur yeri, insanların yaşadıkları yeri ) soruyorum deyince

İbrahi-i Edham (r.a.);

-“Orasıdır.” Dedi

Asker başına bir sopa ile vurunca, İbrahi Edhem (r.a.) kanlar içinde kaldı.

Asker İbrahi-i Edhem (r.a.) i tutup şehre getirdi. İbrahimi edhem (r.a.) in ashabi onu görünce Askare:

-“Ey ebleh (ahmak) bu zat ibrahem-e Edhemdir “ deyince, Asker attan indi, ayağını öptü ve

-“Niçin ben kulum (köleyim ) dedin?” dedi.

İbrahim-i Edhem (r.a.)

-“Allah-u Teala (c.c.) nın kuluyum da onun için.” Buyurdu.

Asker;

-“ Sana abadanı sorduğum zaman, kabristanı gösterip, abadan orasıdır, dedin. Bunun sebebi ne idi ? “

Buyurdu ki;

-“ Bütün bu şehirler harabolacak da ondan.” Sonra buyurdu:

“Başıma vurduğu zaman ona dua ettim.”

-“Niçin ?” dediklerinde

Buyurdu ki;

-“Onun sebebiyle bu işe sevaba kavuşacağımı biliyordum. Onun sebebiyle iyiliğe kavuşmama karşılık, benim sebebimle ceza görmesini istemedim. “

Ebu Osman-i Hiyeri’yi (k.s.) imtihan etmek için bir kimse evine davet etti.Kapıya gelince, içeriye almayıp:

-“Bir şey kalmadı” dedi.

Ebu Osman-ı Hiyeri (k.s.) gitti. Bir zaman sonra, arkasına gidip onu çağırdı. Geri döndü. Bir kaç defa böyle tekrar etti. Her çağırışında geri döndü ve kovulup gitti.
Nihayet ev sahibi ;

-“Bu civanmertliğinize ( güzel halınıza ) şaşıyorum.” deyince ;

Ebu Osman-ı hiyeri (k.s.);

-“ Benim bu haraketim nihayet bir köpeyin haraketinden daha üstün değildir. Çünkü köpekte de aynı huy vardır. Çağırırsan gelir, kovarsan gider. Bunun ne kiymeti vardır? “buyurdu.

Ebu Osman hiyeri (k.s.) Nişapur sokaklarından birinden geçerken bir evin penceresinden üzerine kül döktüler. Elbisesini silkti, temizledi ve şükretti.

-“Ne için Şükrediyorsun?” dediklerinde,

-“Ateşe müstehak olan bir kimseye, ateş yerine kül dökerlerse elbette şükür edilir? ” buyurdu.

Devam edecek…..

Kimya-yı Saadet (İmam-ı Ğazali)

Allah-u teala (c.c.) Güzel ahlakın; amellerini bizim huyumuza sirayet ettirip kalbimizda kalıcı kılsın. Amin

Fuad Yusufoğlu

İbret- 3

27 Haziran 2008

dsc00825-dara-harabaleri.JPG

DARA HARABELERİ (Bir zamanlar burası kocaman bir şehirdi. Ya Şimdi..)

Zülkarneyn,

Bir gezisinde kavimlerden bir kavme uğrar. Burada halkın elinde insanların yiyeceklerinden hiçbir şey yoktur. İnsanlar kabirler kazarlar. Sabah olduğu vakit kabirlerin yanlarına gidip onları süpürürler, temizlerler ve namazlarını kılarlar.

Karınları acıkınca da hayvanların ot yediği gibi onlar da ot yerler. Yerin bitkilerinden yemeleri onların hayatını zorlaştırmıştır. Zülkarneyn hükümdarlarına adam göndererek:

-“Zülkarneyn’in davetine icap et.”diye haber gönderir.

Hükümdar:

-“Benim onda ihtiyacım yoktur. Eğer onun bir isteği varsa kendisi bana gelsin” der. Adam gelip durumu anlatınca:

Zülkarneyn:

-“Doğru söyledi” der ve kalkıp hükümdarın yanına gider.

Hükümdara:

-“Ben sana, bana gelmen için sana adam gönderdim. Kabul edip gelmedin. İşte ben geldim.” der.

Hükümdar:

-“Eğer benim sana ihtiyacım olsaydı gelirdim” der.

Bunun üzerine Zelkarneyn hükümdara şöyle der:

-“Sizi öyle bir halde görüyorum ki, bu hal üzere olan bir milleti görmedim.”

Hükümdar:

-“Nedir o hal” diye sorunca…

Zülkarneyn:

-“Sizin ne malınız var, ne de mülkünüz. Gümüş ve altını elde edip ondan faydalanamazmısınız ?” der.

Hükümdar şöyle der:

-“Biz altın ve gümüşü kerih görürüz. Çünkü kim onlara sahip olursa, nefsi onu zorlar ve onu bundan daha üstün bir şeyi elde etmeğe çağırır.”

Zülkarneyn:

-“Size ne oluyor ki, kabirler kazdınız. Sabah olduğu vakit onlara bakiyor, süpürüp temizliyorsunuz. Sonra da yanında namaz kılıyorsunuz “der.

Hükümdar:

-“Biz kabirlere baktığımız vakit, bizi kabirlerimiz uzun amelden menediyor. Kötülük yapmiyoruz.” Der.

Zülkarneyn:

-“Görüyorum ki, sizin yerden kopardığınız bitkiden başka yiyeceğiniz yoktur. Canlı hayvan edinmezmisiniz ki, sağar, onlara ve onlardan daha başka hususlarda faydalanırsınız.”der.

Hükümdar şöyle cevab verir.

-“Biz karınlarımızı hayvanlara kabir yapmağı kerih görürüz. O yer bitkilerin bize yeter derecede bir yiyecek olduğunu görürüz. Az bir yiyecek ademoğluna yeter.”

Sonra o yerin hükümdarı elini Zülkarneyn’ın arkasına vurur, Sonra onabir kafatası gösterip şöyle der:

-“Ey zülkarneyn, bu kimdir biliyormusun ?

Zülkarneyn:

-“Hayır, kimdir o ? diye sorunca.

Hükümdar şöyle cevab verir:

-“O dünya hükümdarlarından bir hükümdardır. Allah (c.c.) onu yeryüzü halkına hükmetmek için kuvvet, kudret ve saltanat vermişti. Fakat o Halkına zulm etti. Azdı. tuğyan etti. Allah (c.c.) onun bu amellerini görünce onu ölümle vucudundan ayırdı. Şimdi yere atılmış bir taş gibi oldu. Allah (c.c.) onun amellerini kayd etti. Kiyamet günü onun cezasını verecek.”

Sonra başka bir kafatası alıp Zülkarneyn’e:

-“Ey Zülkarneyn bu kimdir biliyormusun? diye sordu.

Zülkarneyn:

-“Bilmiyorum O, kimdir? “ dedi.

Hükümdar:

-“Bu da o deminkinden sonra Allah(c.c.) ın kendisine hükümdarlık verdiği bir hükümdardır. Kendisinden önce geçen hükümdarın, halka yaptığı zülmü haksızlığı görüp, hayret ediyordu. Bunun için kendisi alçak gönüllü oldu. Allah(c.c.) tan korktu. Kendi tabası halkına adaletle muamele edilmesini emretti. Sonra gördüğün gibi (ölüp bir kemik) oldu. Allah (c.c.) onun amellerini kayd etti. Ahrette onu mükafatlandıracaktır.” Dedi.

Daha sonra Hükümdar Zülkarneyn’ın kafasına işaret ederek şöyle dedi:

-“Bu kafa tası da bu kafataslari gibi olur. Ne yaptığına DİKKAT et ey Zülkarneyn.”dedi.

Bunun üzerine Zülkarneyn ona:

-“Benim sohbetimde bulunurmusun? Seni kendime kardeş edineyim. Vezir yapayım. Allah (c.c.) ın bana verdiği şeylere seni ortak edeyim.” Der.

Hükümdar:

-“Benim, seninle bir arada bulunmam doğru olmaz. Top yekun bir olmamız da mümkün değildir.” Der.

Bunun üzerine Zülkarneyn:

-“Niçin? diye sorunca.

Hükümdar:

-“Çünkü bütün insanlar sana düşmandır. Bana ise dostur.” Der.

Zülkarneyn:

-“Niçin “ diye sorunca.

Hükümdar:

-“Çünkü insanlar, senin elinde bulunan mal, mülk ve dünya saltanatı için sana tecevuz ederler. Benim mal-mülk ve dünya sultanatından hiç birini kabul etmeyip red ettiğim için ve benim katımda ihtiyacım kadar bir şey bulunduğu için bana tecevuz edecek hiçbir kimse bulunmaz.” Dedi.

Zülkarneyn bu hadiseden öğüt alarak ve hayretler içinde kalarak ayrılır gider.

Mükaşefe-tül Kulub (İmam-i Ğazali)

Allah(c.c.) bizleri ve sizleri İskendere el Zülarneyn gibi İbret alan SEVGİLİ kullarının yüzü suyu hürmetine, Kalb gözümü açık eylesin. AMİN..

Fuad Yusufoğlu