‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar

Tevbe- 4

27 Haziran 2008

dsc02134-girnavas-fuad-yusufoglu.JPG

Girnavas mevki-i Cin tepesi (Nusaybin)

Peygamber (a.s.v.) şöyle buyurmuştur:

-“Günah’tan pişman olup tövbe eden kimse, günahı olmayan kimse gibidir.”

Rivayet edilir ki:

Adamın biri, her ne zaman günah işlerse, günahını bir deftere yazardı. Bir gün, gene bir günah işledi. Günahını yazmak için defterini açtığında, defterde bir şey bulamadı. Ancak defterinde,Yüce Allah (c.c.) ın şu mealdeki sözünü buldu:

-“…İşte Allah(c.c.) bunların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah (c.c.) çok yarlığayaci, çok esirgeyicidir.”(El Furkan,25/70)

Yani Allah (c.c.) iman ve tövbe eden, kimselerin, şer davranışını imana, zina ameleni afva, masiyetini de ismet ve taata çevirir.

Gene rivayet edilir ki:

Ömer ibni el Hattab (r.a.) bir gün Medine sokaklarından geçerken, elbisesinin altında şarap dolu sürahi taşiyan bir gençle karşılaştı.

Ömer (r.a.) gence:

-“Elbisenin altında taşıdığın nedir ey genç?” diye sordu:

Genç Şaraptır demeye utandı ve içinden hemen şöyle dua etti:

-“Ey Allah’ım, beni Ömer (r.a.) in yanında utandırma, rezil etme. Onun yanında benim ayıbımı ört. Ben bundan sonra hayatımda asla şarap içmeyeceğim.”

İçten yaptığı bu niyazden sonra genç dedi ki:

-“Ey Mü’minlerin emiri, benim taşıdığım şey Sirkedir.”

Ömer (r.a.) dedi ki:

-“Göster bana, bakayım.”

Bunun üzerine genç elbisesini açıp yanında bulunduğu şeyi gösterince , Hz. Ömer (r.a.) Şarabın sirke olduğunu gördü.

İşte bak Ey Mü’min;

bir mahluk diğer bir mahluktanutandığı için tövbe etti de, Allah (c.c.) Teala onun tövbesinin ihlasla yapıldığını bildiği için tövbesini kabul edip, Şarabini sirkeye çevirdi. Eğer, günahkar olan bir kul, kötü haraketlerinden yapmış olduğu ihlasla tövbe ederse onun günahlarını Cenab-ı Hak (c.c.) sevaba çevirir.

Ebu Hüreyre (r.a.) den şöyle rivayet edilmiştir. der ki:

-“Bir gece Resülullah (a.s.v.) ile yatsı namazını eda ettikten sonra sonra eve gitmek üzere çıktım. Bir de baktım ki yolda bir kadın,”

Bana dedi ki:

-“Ey ebu Hureyre (r.a.), ben bir günah işledim.Acaba Tövbe etsem olur mu?

Bunun üzerine kadına sordum.

-“Günahın nedir?

Kadın:

-“Ben zina yaptım ve zinadan meydana gelen çocuğu da öldürdüm.”

Kadına şöyle cevab verdim:

-“Sen Helak oldun, çocuğu da öldürdün. Allah(c.c.) a yemin ederim ki, senin için tövbe yoktur.”

Bunun üzerine kadın baygınlık geçirip yere düştü. Ben yoluma devam ettim.Yolda giderken kendi kendime, Resülullah (a.s.v.) aramızda olduğu halde ben fetva veriyorum. Olmaz böyle şey deyip Resulullah (a.s.v.)’ e muracaat ettim. O’na durumu bildirdim.

Bunun üzerine Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

-“Sen helak oldun, kadını da helak ettin. Sen nerde, şu ayet-i kerimeler nerde?

-“Onlar ki Allah (c.c.) ın yanında başka bir tanrı daha ( katib) tapmazlar. Allah(c.c.)’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar, zina etmezler. Kim bunlar (dan birini) yaparsa cezaya çarpar.” (El Furkan- 25/68)

-“Kiyamet günü de azabı katmerleşir ve o (azabın) içinde hor ve hakir ebedi bırakılır.” (El Furkan-25/69)

-“Meğer ki (şirkden) tövbe ve iman edip iyi amel ve haraket de bulunan kimseler ola. İşte Allah (c.c.), bunların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah (c.c.),çok yarlığayaci çok esirgeyicidir.” (El Furkan-25/70)

Bunun üzerine hata ettiğimi anladım. Resulullah (s.a.v.) ın yanında ayrıldım ve:

-“Bana fetva soran kadını bana kim gösterir diye haykırdım.”

Çocuklar da Ebu Hüreyre (r.a.) delirdi diye konuşuyorlardı. Koştum kadına yetişerek durumu bildirdim.

Sevincinden öyle bağırdı ki, sonra şöyle dedi:

-“Benim bir bahçem vardır. Onu Allah (c.c.) ve Peygamberi (a.s.v.) için sadaka olarak bağışladım”

Kalblerin keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah Teala (c.c.) bizleri ve sizleri; Günahlarını bilen ve günahlarının bağışlanması için ihlasla Tövbe eden kullarından eylesin. Amin…

Fuad Yusufoğlu

Tevbe- 5

27 Haziran 2008

Çağ Çağ deresi şelalesi (Nusaybin)

Rivayet edilir ki,

Utbetil Ğulam ( k.s.) namında biri vardı. Kendisi fısk-ı fucur ehlinden idi. Şarap içmek, etrafı ifsad etmekle meşhur idi. Bu serhoş ve mufsid adam bir gün Hasan el–Basri (r.a.) ‘nin meclisine girdi. Hasan El-Basri (r.a.) yanında bulunanlara:

-“İman edenlerin, Allah (c.c.) ı ve hak’den ineni zikr için, kalblerinin saygi ile yumuşaması zamanı hala gelmedi mi? (El Hadid-57/16) Mealındeki Ayeti kerimeyi okuyup tefsir etti.

Sonra öyle güzel bir konuşma yaptı ki, kendisini dinleyenleri ağlattı. Bunun üzerine cemaatten bir genç kalkıp Hasan El – Basri (r.a.) ye dedi ki:

-“Ey Muminlerin muttakisi.Yüce Allah (c.c.) benim gibi Fasık ve facir olanı tövbe ettiği zaman, tövbesini kabul eder mi ?”

Hasan el – Basri (r.a.):

-“Evet. Allah-ü Teala (c.c.) senin fısk ve fucurundan dolayı tevbe edersen tevbeni kabul buyurur.”

Utbetil ğulam ( k.s.) bu sözü işittiği zaman yüzü sapsarı kesildi ve vucudu ürperek şidetle titredi. Ve öyle bir çığlık attı ki bayılıp yere düştü. Kendine geldiği vakit, Hasan el Basri (r.a.) ona yaklaşarak şu beyitleri söyledi:

Ey Arşın Rabbına karşı gelen ası genç
Gürültülü cehennemdir hazırlanan asilere ,
Öfkesi çoktur tutulduğu gün nasiyeler,
Ateşe dayanabilirsen Allah(c.c.)’a asi ol,
Eğer dayanamazsan günahtan uzak ol,
Haberin yoktur, günahlara dalmışsın,
Nefse zayıf düştün kurtulmaya çalış sen.

Bunun üzerine Utbetil Ğulam (k.s.), büyük bir çığlık atarak gene bayılıp yere düştü. Kendine geldiğinde şöyle dedi:

-“Merhameti bol olan Allah (c.c.), benim gibi günahkarı bağışlarmı?”

Hasan El Basri (r.a.) dedi ki:

-“Günahkar olan kulun tevbesini ancak Allah (c.c.) kabul eder.”

Bunda sonra Utbetil Ğulam (k.s.) başını kaşldırıp Allah(c.c.)‘a üç çeşit dua etti.

1-“Ey Allah’ım, eğer tevbemi kabul buyurup, günahlarımı affettin ise, bana iyi bir anlayış ve ezberleme ihsan et.Ta ki Kur’an-ı Kerimden ve ilimden işittiğimi kavrayayım”

2-“Allah’ım, eğer tevbemi kabul ettin isen, bana öyle güzel bir ses ver ki, Kur’an-ı Kerim okuduğumda duyan olursa kalbi yumuşasın.

3-“Allah’ım bana helal rızık ver, beni ummadığım yerden rızıklandır.

Cenab-ı hak onun duasını kabul buyurdu.

Anlayışı ve ezberi arttı. Kuran-ı Kerim okuduğu zaman her kim işitirse tevbe ederdi.

Her gün evine iki pide ile bir tabak çorba konurdu, kimin koyduğu bilinmezdi. Bu hal ölüme kadar devam etti. İşte Allah(c.c.) a yönelenlerin hali budur. Zira Allah (c.c.) , iyi amel edenlerin mükafatını zayi etmez.

Mükaşafetil Kulub (İmam-i Ğazali)

Allah(c.c.) Bizleri ve sizleri bu fani dünyada GEÇİRDİĞİMİZ KISA HAYAT BOYUNCA Gaflet’en uyanıp Tövbe eden ve tövbesinde samimi olan sevgili kulların Yüzü suyu hürmetine afv eylesin. AMİN…….

Fuad Yusufoğlu

Dünya’nın iç yüzü

27 Haziran 2008

dsc00626-beyaz-suyun-siyah-suyla-birlestigi-yer.JPG

Navale-SİPİ- Nusaybin

Dünya sevgisi:

İmam-i Ğazali (r.a.) Kimya-yi Saadet kitabında dünya’yı sevenleri şöyle izah ediyor:

Bundan ötürüdür ki, Hadisi şerifte bildirildi:

-“Kiyamet günü dünyayı şöyle şöyle vaziyette ihtiyar bir kadın şeklinde getirirler.”

Onu gören herkes:

-“Senden Allah (c.c.) sığınırız.” Derler.

O zaman onlara :

-“Uğruna kendinizi helak ettiğiniz dünya budur.” Denir. Onu görenler, o kadar mahcup olur, o kadar utanırlar ki, bu mahcupluk ve utanmadan kurtulmak için ateşe atılmak isterler.

Bu rezalet şuna benzer:

Anlatırlar ki,

Padişah oğlunu evlendirmiştir. Oğlan o gece önce şarap içip, sarhoş olunca zifaf arzusuyla dışarıya çıktı. Odaya girmek istedi, yolunu şaşırdı ve saraydan çıktı. Yoluna devam etti.

Bir yere geldi, içinde kandil yanan bir ev gördü. Hanımının odasına geldiğini zannetti. İçeri girince insanların uykuda olduğunu gördü. Ne kadar seslendiyse de cevab veren olmadı. Uyuyorlar zan eti. Üstünde yeni bir örtü bulunan birini gördü. Gelin budur dedi. Onun yanında yattı. Üstünden örtüyü kaldırınca, burnuna güzel bir koku geldi.
Kendi kendine:

-“ Şüphesiz Gelin budur, çünkü çok güzel kokuyor” dedi.

Sabaha kadar onunla mübaşeret eyledi. Dilini onun ağzına koydu. Bir yaşlılık hisetti. Zanettiki, kendsine yakınlık gösteriyor ve üzerine gül suyu döküyor. Sabah olup, kendine geldiği zaman, etrafına bakındı.

Orası putperestlerin mezarlığı idi. Uyuyanlar ölüler idi. Üstünde yeni örtü olup, gelin sandığı ise, o yakınlarda ölmüş ihtiyar, çirkin bir kadındı.

O güzel koku öldüğü zaman bedenine sürdükleri güzel koku idi. Dili ile hisettiği yaşlılıklar ise, onun pislikleri idi. Kendine bakınca, yedi azasını (yanı bütün vucudunu ) pislik içinde gördü.

Ağzında ve boğazında onun ağzının suyundan bir acılık ve fenalık buldu. Bu rezalet ve, bu mahcubiyet ve pislik içinde gömülmüş halinden utanıp ölmek istedi. Padişah yahut askerleri almaya geldiklerinde, kendisini görür diye çok korktu.

O düşünceler içerisinde iken Padişah ve kumandanları onu aramaya çıktılar, ve onu bu pisliğin ve alçaklığın içinde gördüler. O ise, bu alçaklık ve rezaletten kurtulmak için yerin dibine girmek istedi.

O Halda yarın kiyamet günü dünyayı sevenler, dünyanın lezzet ve şehvetlerini bu şekilde görürler. Şehvet ve arzularının çokluğundan kalblerinde kalan eser ve izler, o kimsenin boğazında, dilinde ve bedenindeki pislikler ve acılıklar gibidir.

Hata ondan da fenadır. Çünkü öbür dünyadaki işlerin tamamı ve zorluğu örnekle anlatmaya gelmez. Fakat bu ruha ve kalbe olan utanma ve mahcubiyet ateşi denen ateşlerden, bedenin habersiz olduğunu gösteren basit bir numunedir.

Kimya-yi Saadet (İmami Ğazali)
Allah (c.c.) bizleri ve sizleri bu kötü dünya lerrinden muhafeza eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Dünya Sevgisi- 2

27 Haziran 2008

dsc06304-cag-cag-deresi-nusaybin-fuadyusufoglu.JPG

Şeşça’vi deresi Başı (Nusaybin)

İmam-i Ğazali (r.a.) Kimya-yi Saadet kitabında Dünya sevgisi Hakkında birkaç misalla şöyle açıklama yapıyor:

1-Misal;

Dünyanın birinci Büyücülüğü şöyledir;

Kendini sana devamlı kalacak şekilde gösterir. Halbuki O haraket eder ve devamlı senden kaçar. Fakat Tedrici ve gayet yavaş haraket eder. Dünya kendisine baktığın zaman haraketsiz görünen ve fakat daima yürüyen bir gölgeye benzer.

Bilirsin ki, ömrün devamli gidiyor ve tedrici olarak her an biraz daha azaliyor.İşte o dünyadır, senden kaçiyor, sana veda ediyor (senden ayrılıyor), sen ise bunu anlamiyorsun.

2-Misal;

Büyülerden biri de, kendini sana veriyor şeklinde göstermesi, seni kendine aşık etmesi, seninle kalacağını, bir başkasına varmayacağını ima etmesidir. Halbuki sonra aniden sana düşman kesilir. Bu erkekleri aldatıp, kendine aşık eyleyen, sonra evine götürüp öldüren, zehirleyen zalim bir dul kadına benzer.

İsa (a.s.) keşfinde dünyayi ihtiyar bir kadın şeklinde görüp sordu:

-“Kaç kocan vardır?”

Dünya:

-“O kadar çok ki sayamam.” Dedi.

İsa (Aleyhisselam):

-“Öldüler mi, yoksa seni boşadılar mı?” buyurdu.

Dünya:

-“Hayır belki hepsini ben öldürdüm.”dedi.

İsa (aleyhisselam) bunun üzerine:

-“Bu ahmaklara şaşarım ki, diğerlerine ne yaptığını görürler de yine seni isterler, hiç ibret almazlar.” Buyurdu.

3-Misal:

Dünyanın büyülerinden biri de, dışını süsleyip, bela mihnetleri örtmesi, dışına, yüzüne bakan cahilleri aldatmasıdır. Çirkin yüzünü örten, ipekli ve süslü elbiseler giyen ihtiyar bir kadına benzer.

Uzaktan onu görenler ona aşık olurlar. Ama yüzünden örtüyü kaldırınca pişman olur, üzülürler. Onun rezilliğini görürler.Hadisi şerifte geldi ki:

-“Kiyamet günü dünyayı yeşil gözlü, dişleri dökülmüş ihtiyar, çirkin bir kadın şeklinde getirirler;

İnsanlar ona bakınca :

-”Allah(c.c.) korusun Bu nedir? Böyle rezil, böyle çirkin “derler.

Onlara denir ki;

-”Bu uğruna birbirinizi kıskandığınız, Birbirinize duşman kesildiğiniz, kan döktüğünüz, Sıla-i rahmi terk ettiğiniz, ona aldandığınız Dünyadır.”Sonra onu cehenneme atarlar.

Dünya der ki:

-”Ya rabbi, beni sevenler nerededir?”

Allah-u Teala(c.c.) onların da getirilip cahenneme atılmasını emreder.

4-Misal:

Bir kimse dünyada bulunmadığından önceki ezeli ve içinde bulunmayacağı atideki seneleri ve ezelle ebed arasındeki bu birkaç günü (kendi ömrünü) hesap ederse, dünyanın bir sefer yolu olduğunu, birinci menzilinin beşik, son konağının mezar ve bunun arasında kaç konak bulunduğunu anlar.

Her yıl, bir konak gibi;

her ay bir fersah (yaklaşık olarak altı kilometre) gibi;

her gün, bir mil gibi ve her nefes bir adım gibidir.

O ise durmadan yürüyor.

Kiminin bu yoldan bir fersahi kalmış, kiminin daha az, kiminin daha çok kalmış. O ise daima burada kalacakmış gibi gamsız ve düşüncesiz oturmaktadır. On sene sonra bile kendine lazım olmayacak şey’leri düşünmekle meşgul olur. Halbuki on güne varmaz, taprak altında olacaktır.

5-Misal:

Dünya işlerinden insanın karşılaştığı kendisine az görünür, bununla meşguliyetinin uzun sürmiyeceğini zaneder. Belki de işlerinin yüz tanesinden bir tanesi ortaya çıkar ve ömrü o işte geçer.

İsa (a.s.) buyuruyor:

-“Dünyayı arayan, deniz suyu içene benzer. Ne kadar çok içerse, daha çok susar, içer içer, nihayet ölür. Fakat susuzluğu, harareti eksilmez.”

Bizim Peygamberimiz (Aleyhi efdalüssalati ve ekmelüttehiyyat) buyuruyor:

-“Bir kimsenin suya girip, ıslanmaması mümkün olmadığı gibi, dünyada olup da ona bulaşmamak mümkün değildir.”(C.zühd,3 H. Rikak;2)

6-Misal:
Dünyayi sevenler, dünya işleri ile meşgül olup ahreti unutanlar; Gemide bulunup, bir adaya yanaşıp kaza-yı hacet ve taharet için dışarıya çıkanlar gibidir.

Kaptan, bağırır ve der ki;

-“Hiç kimse fazla kalmasın. Temizlikten başka bir şeyle meşgul olmasın. Gemi hemen kalkacak.”

Onlar adaya dağılırlar. Akıllı olanlar, çabucak temizlenip geri dönerler. Gemiyi boş bulup daha güzel ve uygun bir yer tutup oraya otururlar.

Diğer bir grup, adanın güzelliğine acayipliğine şaşar, kalırlar. Onu seyre koyulurlar. Ondaki çiçeklere, tatlı tatlı öten bülbüllere, etraftaki süslü çakıl taşlarına bakar kalırlar. Geri dönünce gemide rahat bir yer bulamazlar, dar ve karanlık yerde otururlar. Oranın sıkıntısını çekerler.

Diğer bir grup, yalnız bakmakla kalmayıp, o süslü güzel çakıl taşlarını, çiçekleri toplarlar, beraberinde götürürler; gemide yer bulmazla, dar bir yere sıkışır, kalırlar ve çok defa o çakıl taşlarını omuzları üzerinde taşırlar. Bir iki gün geçince o güzel renkler solar, kararır, onlardan nahoş kokular gelmeye başlar. Atacak yer bulamazlar. Pişman olurlar, onların yükünü ve sıkıntısını omuzlariyle çekerler.

Bir başka grup, adanın güzelliğine şaşar ve öyle kalırlar. Gemiden uzak kalıp gemiyi kaçırırlar. Kaptanın sesini duymazlar. Adada kalırlar. Böylece bazısı açlıktan ölür. Bazısını yırtıcı hayvanlar öldürür.

Birinci grup;

Takva sahibi mü’minlere benzer, sondakiler de kafirlere. Zira kendilerini, Allah-u Tealayı (c.c.) ve ahreti unutturlar. Bütün varlıklarını dünyaya verdiler.
Ayeti kerimede,

-“Ahrete nisbetle ,dünya hayatını daha çok sevdiler.” buyuruldu. (Nahl-107).

Aralarında bulunan iki gurup, asiler gibidir. İmanın aslını korudular, fakat dünyadan el çekmediler. Bir kısmi fakirlikten pay aldı. Bir kısmı çok ni’metler toplayıp, yükü ağır oldu.

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Tesala (c.c.) bizleri ve sizleri dünyanın büyüsüne aldanmayan ve Salih Amaller işleyen kullarından Eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Dünya sevgisi- 3

28 Haziran 2008

dsc09582-girnavas-fuadyusufoglu.JPG

Girnavas Mevki-i (Nusaybin)

Ebu Said el – hudri (r.a.) rivayet ediyor: Resulüllah (a.s.v.) buyurdular:

-“Sizin için en çok korktuğum şey, Sizin için Allah (c.c.) ın yerden çıkardığı bereketlerdir.”

Eshab (r.a.) sordu:

-“Yerin bereketi nedir?”

Resulllah (a.s.v.):

-“Dünya zinetleridir.” Buyurdu.

Gene Resulüllah (a.s.v.) buyurdular ki:

-“Kalbinizi, dünyayı yad etmekle meşgül etmeyin.”

Resulüllah (a.s.v.) dünyayı elde etmek için çalışmak şöyle dursun, onu yad etmeği bile nehy etmiştir.

Ammar bin said (r.a.) der ki:

İsa Aleyhisselam havarileri ile beraber bir köye uğradı. Köy halkını sokaklarda ve kıyılarda ölü olarak gördü. Bunun üzerine havarilerine dedi ki:

-“Ey havariler, muhakkak bunlar, Allah (c.c.) ın gazabinden ölmüşlerdir. Eğer başka bir sebepten ölmüş olsaydılar bunlar defn olunurlardı.”

Havariler, İsa (a.s.) a şöyle dediler :

-“Ey Allah (c.c.) ın elçisi, bunların kıssalarını öğrenmeyi ne kadar isterdik.”
Bunun üzerine İsa (a.s.), Allah (c.c.) a bunların durumlarını bildirmesi için niyazda bulundu.

Allah (c.c.) İsa Aleyhisselam’a şöyle vahyeti:

-“Gece olduğu zaman onları çağır, sana cevab verirler.”

Gece olduğu vakit İsa (a.s.) yüksek bir yere çıkıp, onlara :

-“Ey köy halkı”diye çağıdı. Bir ses ona cevab vererek:

-“Buyur ey İsa “ dedi.

Bunun üzerine İsa (a.s.):

-“Halınız hikayeniz nedir?” diye sorunca:

Şöyle cevab verdi:

-“Biz akşam sıhhat ve afiyetle yattık, sabah olunca kendimizi cehennemde bulduk.”

İsa Aleyhisselam:

-“Bu nasıl oldu?” dedi.

Cevab veren ses:

-“Dünyayı sevmemiz ve Allah (c.c.) a ASİ Olanlara taat etmemiz sebep oldu.” Dedi.

İsa Aleyhisselam:

-“Siz dünyayı nasıl severdiniz? diye sorunca

Gelen ses:

-“Çocuğun annesini sevdiği gibi biz de dünyayı severdik.”dedi. Dünya bize güler, nimetlere gark olduğumuz zaman sevinirdik, bizden yüz çevirip mahrumiyete uğradığımız zaman da müteessir olur, onun için ağlardık.”

İsa Aleyhisselam:

-“Arkadaşlarına ne oluyor ki onlar bana cevap vermiyorlar?” diye sorunca,

Gelen ses:

-“Çünkü onlar çetin meleklerin elinde ateşten gemler ile gemlidirler.” diye cevab verdi.

Bu sefer İsa Aleyhisselam ona:

-“Peki sen onların arasından nasıl cevap verdin?” diye sordu.

Gelen ses cevap verdi:

-“Çünkü ben onların içinde bulunuyordum. Fakat günah işlemekle onlarla berabr değildim. Onlara azab gelince bana da isabet etti. Şimdi ben Cehennemin bir tarafında muallaktayım. Bu azaptan kurtulacağım mı? Yoksa cehennem’e atılacağım mi bilmiyorum?

Bunun üzerine İsa Aleyhisselam havarilere dönerek şöyle dedi:

-“Dünya ve ahiret afiyetiyle, tuzla arpa ekmeğini yemek, yamalı elbise giymek ve çöplükte yatmak büyük bir nimettir.”

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Dünyaya Önem vermeyen, Salih ameller işleyen, Sabrederek Hakkı tavsiye eden kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Gaflet

28 Haziran 2008

dsc00772-dara-harabeleri-nusaybin.JPG

Dar harabeleri (Burası Bir zamanlar meşhür bir şehirdi Ya şimdi..)

Gaflet ;
pişmanlığı artırır.
Gaflet ;
Ni’meti giderir.
Gaflet ;
Hizmeti engeller.
Gaflet ;
Hasadi ziyadeleştirir.
Gaflet;
Rusvaylık ve nedameti artırır.

Rivayet edilir ki;

iyi kişilerden biri hocasını ru’yada görür ve ona sorar.

-“Sizce hangi sebepten duyulan pişmanlık daha büyüktür ?”

Hocası şöyle cevab verir:

-“Gafletten dolayı duyulan pişmanlık.”

Gene Rivayet edilir ki; Zinnuni mısrı (k.s.) yi biri rüyasında görür ve ona der ki:

-“Allah (c.c.) sana ne yaptı?”

Zinnuni Mısrı (k.s.) cevap verir:

-“Allah (c.c.) beni huzurunda durdurdu ve şöyle buyurdu:

-“Ey İddiacı, ey yalancı beni sevdiğini iddia ettin, fakat sonra benden gafil oldun.”

Sen gaflet içindesin, kalbin gaflette bulunuyor,
Ömür gitti, günahlar olduğu gibi duruyor.

Rivayet ediliyor.

Salihlerden biri ru’yasında babasını görür, der ki;

-“Ey baba nasılsın, halin nasıldır ?”

Babası cevap verir:

-“Ey oğlum, dünyada gaflet içinde yaşadık.”

Yakup (a.s.) ile ölüm meleği Azrail (a.s.) kardeş gibi görüşürlerdi. Bir gün ölüm meleği Yakup (a.s.) i ziyaret etti, bu sırada Yakup (a.s.) ona dedi ki;

-“Ey Ölüm meleği, ziyaretime mi geldin, yoksa ruhumu kabzetmeğe mi?”

Ölüm meleği:

-“Sırf ziyaret için geldim.”

Yakup (a.s.):

-“Senden bir isteğim var.”

Ölüm meleği:

-“Nedir o?”

Yakup (a.s.):

-“Ecelim yaklaşıp, canımı alacak olduğun zamanı bana bilidirir misin?”

Ölüm meleği:

-“Peki, sana iki veya üç elçi gönderirim.”

Yakup (a.s.) in eceli geldiğinde kendisine ölüm meleği geldi.Yakup (a.s.) ona şöyle dedi:

-“Beni ziyaret için mi geldin, yoksa canımı almak için mi?”

Ölüm meleği:

-“Canını almaya geldim.”

Bunun üzerine Yakup (a.s.):

-“Sen bana , daha önce iki veya üç haberci göndereceğini söylememiş miydin?”

Ölüm meleği :

-“Ben söylediğimi yaptım.Sana göndrdiğim haberciler şunlardır:”

1-Önceden saçların siyah iken beyazlaşması
2-Vucudun güçlü, kuvvetli iken sonra zayıf düşmesi ,
3-Vucudun dimdik iken sonra kamburlaşması.

-“İşte Ey Yakup (a.s.) benim, adem oğluna ölümden önce gönderdiğim habercilerim bunlardır.”

Ebu Ali ed-dekkak der ki:

Kibar-i Meşayıhtan salıh birzat bir gün hastalandı. Ziyaretine gidip yanına girdiğim de etrafında talebeleri oturuyorlardı. Çok ihtiyar olan bu zat ise ağliyordu.

Kendisine dedim ki;

-“Ey Ustad, dünyadan göçüyorum diye mi ağliyorsunuz?”

Adam cevap verdi:

-“Hayır, ona değil, namazımı geçirmeme ağliyorum.”

-“Nasıl olur bu dedim. Siz devamlı namazınızı kılardınız?”

Salih adam :

-“Ben namazımı kılardım, fakat bu günüme kadar yaşadım, bütün secdelerimi gaflet için de yaptım. Ben başımı secdeden gaflet içinde kaldırdım. İşte şimdi ben gaflet içinde ölüyorum. Sonra hoş ve derin bir nefes alarak şu şiir’i söyledi:

Dirileceğimi, kıyamet günümü düşündüm,
Vucudumun, kabirde durup sabahlayacağını düşündüm,
Dünyada ki şan ve şöhretimden sonra, yalnız başıma kalacağımı,
Günahımla rehin olup, toprakta yatacağımı ,
Düşündüm, enine – boyuna uzunca hesabımı,
Düşündüm, kitabim verildiği zaman ki, perişan halimi,
Fakat RABBİM,yaratanım, ümidim sendedir.

Uyunül-Ahber’de Şakik El belhi (k.s.) nin şöyle söylediği nakledilir:

İnsanlar üç söz söylerler, fakat fiilleriyle ona muhalefet ederler.

1-Biz,Allah(c.c.) ın kullariyiz derler. Halbuki onlar hür olanlar gibi iş yaparlar. İşte bu sözlerine muhalif olan haraketleridir.

2-Şüphesiz, Allah(c.c.) bizim rızıklarımıza kefildir derler, fakat kalblerini ancak dünya ve dünya malını toplamak tatmin eder. Bu da söyledikleri sözün hilafina olan harakettir.

3-Biz elbette öleceğiz derler, fakat ölmiyecek olan gibi amel ve harakette bulunurlar. Bu da sözlerine uymayan husustur.

Ey kardeşim, kendine bir bak.Yüce olan Allah(c.c.) ın huzurunda, hangi bedenle duracaksın. O’nun sorularına hangi dille cevab vereceksin. Sana az ve çok yaptıklarından sorulduğu zaman ne cevab vereceksin.

Allah(c.c.) in sualine, öyle bir cevab hazırla ki, cevabın doğru olsun. Allah (c.c.) tan korkunuz. Çünkü Allah (c.c.) hayır ve şer, yaptıklarınızın hesabinden haberdardır. Sonra müslümanlara, Allah (c.c.) ın emrini terk etmemeleri, gizli ve aşikar onu bilmeleri hususunda öğüt verdi.

Peygamberimiz (a.s.v.) den rivayet edilmiştir. Buyuruyorlar ki;

-“Arşın altında şöyle yazılmıştır: Ben (Allah), bana itaat edenin isteklerini veririrm. Beni seveni severim. Benden isteğenin isteğini veririm. Benden Afv taleb edeni de yarlığarım.”

Akıllı olan MÜSLÜMAN, Allah ( c.c.) a itaat ederken, ihlas ve korku ile itaat eder. Onun hükmüne ve takdirine rıza gösterir. Ondan gelen musibetlere sabreder. Verdiklerine kanaat edip, ni’metlerine Şükr eder.

Mükaşefe-tül kulub (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) Hazretleri bizleri ve sizleri Gaflet uykusundan uyanmayı, İhlas üzere amel etmeği nasib eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Gaflet- 1

28 Haziran 2008

dsc00446-kasyan-fuadyusufoglu.JPG

 

Mansur bin Ammar (r.a.) öğüt verdiği bir gence şöyle der:

-“Ey genç, Gençliğin seni aldatmasın. Nice gençler vardır ki, tevbeyi erteler. Uzun uzun amellere dalar. Ölümü hiç hatırlamaz ve şöyle der:

-“Ben yarın veyahut yarından sonra tevbe ederim.”

O böyle Gaflet içinde olup tevbe etmeden ölüm meleği gelir kendini mezarda bulur. Kabir de ona, ne mal, ne hizmetçi, ne çocuk, ne anne ve ne de baba fayda verir. Bunlardan hiç birinden fayda bulamaz. Nitekim Allah-u Teala (c.c.) buyurmuştur:

-“O gün ne mal, ne evlat fayda verir, nede oğullar, Meğer ki Allah (c.c.) a tamamen salim bir kalb ile geleneler ola.”(Eş-şuara-88-89)

Ey Allah’ım, bize ölmeden önce tevbeyi nasıb et. Bizi gafletten uyandır. Peygamberlerin büyüğü olan Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) in şefaatına bizi nail et.

Gerçek mü’minin sıfatı odur ki, saatı saatına, günü gününe tevbe eder. İşlediği günahlara pişman olur. Dünyanın malından geçimine yeter kadrine razı olur. Dünya ile meşgul olmaz. Daima ahiret ameli ile meşgül olur. Allah(c.c.) a İhlasla İbadet eder.

Alimlerden biri’ne sorulur:

-“Kul tevbe ettiği zaman tevbesinin kabul olup olmadığını anlar mı?”

Alim cevaben der ki:

-“Buna kesin bir hüküm verilmez. Ancak kabul olunduğuna dair alametler ve işaretler vardır;

1-Kul, kendini günahtan korunmuş görür, günaha meyl etmez.

2-Kalbinden sevincin uzaklaştığını, Allah (c.c.) ın her işine şahid olduğunu görür.

3-Hayır yapan kimselere yaklaşır, fısk içinde bulunanlardan uzaklaşır.

4-Dünya kazancından azını çok görür, ahiret için çok çalışsa da ona az görünür.

5-Kalbini Allah (c.c.)ın kendisine farz kıldığı hususlarla meşgül olduğunu görür.

6-Dilini kötü sözlerden muhafaza eder. Daima düşünür, yapmış olduğu günahlardan pişmanlık duyup endişe içinde bulunur.

Rivayet edilir ki;

Adamin biri çölde gayet çirkin bir suret görür:

-“Sen kimsin?” Der.

O da:

-“Ben senin çirkin amelinim “ der

Adam:

-“Senin gibi çirkin amelden nasıl kurtulunur.”

Çirkin amel ise şöyle cevab verir;

-“Benden, Resülullah (a.s.v.) a Selat-u Selam getirmekle kurtulunur. Nitekim, Resül-i Ekrem (Sellallahu aleyhi vesellem) buyurmuştur:

-“Bana selat-ü Selam getirmek, sırat köprüsünde bir nurdur. Kim ki, Cuma günü bana seksen defa selat getirirse Allah(c.c) Seksen yıllık günahını bağışlar.

Mükaşefa tül Kulub (İmam-i Ğazali)

Allah (c.c.) Bizleri ve sizleri Her zaman Resulullah (Aleyhisselat-ü vesselam) Aşkıyla kendinden geçen Kullar hürmetine Af-vü Mağfiret eylesin. AMİN..

Fuad Yusufoğlu

Muhabbet

28 Haziran 2008

dsc08238-girnavas-cin-tepesi-nusaybin.JPG

Girnavas mevki-i (Nusaybin)

Rabia-tül Adeviye (r.a.) der ki;

-“Allah (c.c.) i sevdiğini söylediğin halde ona isyan edersin.
Yemin ederim ki, bu kiyas acayiptir.
Sevginde sadık olsaydin, O’na itaat ederdin.
Şüphesiz ki, seven sevdiğine itaat edendir.
Gerçekten sevenin alameti, sevdiğine uymak, onun istemediği haraketlerden kaçınmaktır.”

Rivayet edilir ki;

Bir topluluk İmami Şibli ( rahmetüllahi alyhi) in yanına girerler.

Şibli (r.a.) hazretleri onlara:

-“Siz kimsiniz?” diye sorar.

Onlar cevap verirler:

-“Biz seni sevenleriz.”

Bunun üzerine Şibli (r.a.) hazretleri onlara döner ve taş atmaya başlayınca, Şibli (r.a.) den kaçmaya başlarlar.

Bunun üzerine Şibli (r.a.) hazretleri onlara şöyle buyurur:

-“Bakınız benden kaçiyorsunuz. Eğer beni gerçekten sevmiş olsaydınız , benim belamdan kaçmazdınız?”

Şibli (r.a.) Hazretleri der ki;

-“Ehli Muhabbet, sevgi kasesinden içerler, yer yüzü ve şehirler onlara dar gelir. Allah(c.c.) ı tam manasiyle bilirler. O’nun azametinden korkarlar, kudretine hayran olurlar. Allah (c.c.) sevgisi kasesinden içerler de O’nun ünsiyet denizine dalarlar. O’na münacatla lezzet duyarlar.

Sonra Şibl i (r.a.) hazretleri şu beyti söyledi:

-“Ey Mevlam, Seni yad etme sevgisi, beni sarhoş etti .”
-”Hiç sevip de sarhoş olmayanı gördün mü?”

Denilir ki;

Deve sarhoş olduğu zaman kırk gün yem yemez. O’na daha evvel yüklenen yükün kat kati yüklense aldırış etmez. Çünkü kalbi sevgilisini yad etmeye hücum ettiği zaman yemi sevmez, sevgilisine olan iştiyakından dolayı yükün ağırlığına aldırış etmez.

Şimdi siz düşünün;

Deve sevgilisi için şehevi isteklerini terk edip ağır yüke tahammül ediyor. Size Allah (c.c.) için, Allah (c.c.) haram kıldığı şehevi isteklerden kaçınıp onları terkt etmez mi?

Allah (c.c.) için yeme – içmeyi terk ettiniz mi? Hiç kendinize Allah (c.c.) için ağır yük yüklediniz mi? Eğer bu zikredilen hayırlı işlerden birini yapmadınızsa, sizin davanız, dünyada ve ahrette hiçbir faydası olmayan manasız bir isimden ibarettir. Bunun ne Allah (c.c.) katında ve ne de insanlar yanında Kıymeti vardır.

Hazreti Ali (Radiyallahu anhu-keremallahu vecheh) buyurur ki;

-“Cennete muştak olan kimse, hayırlı işlere koşar, Cehennemden korkan da Şehevi isteklerden kendini men eder, Ölümü iyi bilen kimseye dünya lezzetleri hakir görünür.”

İbrahim Havas (k.s.) sevgi ve muhabbetten sorulunca der ki:

-“Kötü iradeleri mahvetmek, bütün kötü sıfatları ve istekleri yakmak, ve nefsi işaretler denizinde boğmaktır.”

Üç şeyi kim iddia eder de üç şeyden temizlenmez se o kimse aldanmıştır:

1-Allah (c.c.) ı zikretmekte lezzet duyduğunu iddia edip, dünya SEVGİSİNİ terk etmezse,

2-Amelleri İHLASLA, sırf Allah (c.c.) için yaptığını iddia eder, fazla insanların kendisine hürmet etmesini severse,

3-Allah (c.c.) sevdiğini iddia eder, fakat kendi nefsinden vaz geçmezse, o kimse aldanmıştır.

Kalblerin Keşfi (İmam-ı Ğazali)

Allah(c.c.) bizleri ve sizleri kendi muhabet aşkıyla dolan Sevgili kullar hürmetine afv –u mağfiret eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

Aşk- 3

28 Haziran 2008

dsc09051-kasyan-navale-fuadyusufoglu.JPG

Kasyane Navale sipi (Nusaybin)

Meşayihten bazısına:

Aşık kimdir, hali nedir diye sorulunca :

Şöyle cevab verdi:

-“O insanlarla, az haşır neşir olur.
Çok kere yalnız kalmayı sever.
Daime tefekkür içindedir.
Konuşmaz, daima sukut eder.
Baktığı zaman görmez,
çağırıldığı vakit işitmez,
kendisine konuşulduğunda anlamaz.
Başına bir felekat geldiğinde üzülmez.
Çıplak ve pejmürde olduğunu anlamaz.
Ne söylediğini bilmez.
Allah (c.c.) tan başkasından korkmaz.
O tenha yerde sırf Allah (c.c.) a bakar,
onunla ünsiyet kesb ederek O’na münacatta bulunur.
Dünya ehli ile dünyalıklar için çekişmez.

Sevgi,
Tabiatın lezzet alınan şeye meyl etmesinden ibarettir. Bunun yerleşip kuvvetlenmesine AŞK denir. Aşık sevdiğine tam manasiyle bağlı olur, malını onun yolunda harcar.

Yusuf (a.s.) ın aşkından dillere destan olan Züleyha’yi görmuyor musun?

Yusuf (a.s.) karşı beslediği sevgiden malını, mülkünü, güzelliğini, hatta yetmiş deve yükü CEVAHİR ve gerdanlıklarını feda etti. Bunların tümünü Yusuf(a.s.) ın sevgisi uğruna harcadı.

-“Ben bugun Yusuf (a.s.) u gördüm“ diyen herkese bir gerdanlık verirdi. Kendisinde bir şey kalmadı.

Denilir ki;

AŞK perdeleri yırtmaktır.

Sırları keşfetmektir.

vecd ise şevkin galebe çalmasından ve zikrin tadını kendinde bulmasından, ruhun acze düşmesidir.

Hatta azalarından bir aza kesilse, onun acısını hissetmez anlamaz

Rivayet edilir ki;

Hallacı-Mansur (r.a.) u on beş gün haps ederler. İmam Şibli (r.a.) ona gelerek:

-“Ey Mansur, Muhabbet nedir?” der.

Mansur (r.a.) cevab verir:

-“Bana bugün sorma, yarın sor.”

Ertesi gün olur. Mansur (r.a.) u zindandan çıkarırlar. Onu öldürmek için bir meydana götürürler. Bu sırada Mansur (r.a.) yanından geçen Şibli (r.a.) ye şöyle seslenir:

-“Ey Şibli, muhabbetin evveli yanmak, sonu da ölmektir.”

Halac-ı Mansur (r.a.) öyle bir görüşe sahip idi ki,

Onun nazarında Allah (c.c.) tan başka ne varsa fani ve batıldır. Öyle bir bilgiye sahip idi ki, muhakkak Allah (c.c.) Hak olandır. Bu görüş ve bilişi ona Hak’tan başka her şeyi unutturdu. Hata kendi ismini bile.

Kendisine sen kimsin diye sorulduğunda ;

-“Ben Hak’ım.” diye cevap verdi.” İşte bu yüzden de öldürüldü.

Rivayet edilir ki;

Gerçek sevgi ve muhabbet üç hasletle belli olur:

1-Seven kimse, sevdiğinin sözünü başkasının sözüne tercih eder.
2-Sevdiğinin yanında bulunmayı, başkasının yanında bulunmaya tercih eder.
3-Seven kimse sevdiğinin kendisinden hoşnut olmasını başkasının rızasına tercih eder.

Gene rivayet edilir ki;

Leyla’nın uğruna deliren Mecnun’a sorulur:

-“Senin ismin nedir?

Mecnun:

-“Leyla’dır,” der.

Bir gün mecnuna derler ki;

-“Leyla ölmedi mi?”

Mecnun:

-“Hayır Leyla ölmedi, o benim kalbimdedir. Ben LEYLAYIM.”der.

Mecnun bir gün Leyla’nın evine uğrar, göğe doğru bakar.

Bunun üzerine kendisine şöyle denilir:

-“Ey mecnun, göğe bakma. Leyla’nın evinin duvarlarına bak. Olur ki orada Leyla’nı görürsün.”

Mecnun:

-“Leyla’nın evine, gölgesi düşen yıldız bana yeter.” der.

Rivayet edilir ki:

Bir gün İsa (a.s.) bahçe sulamakta olan bir delikanliye uğrar. Genç,İsa (a.s.) a şöyle der:

-“Kendi sevgisinden, bana zerre miktarı vermesini Rabbinden dile.”

İsa (a.s.):

-“Zerre miktarına gücün yetmez.“ buyurur.

Genç:

-“Zerre miktarının yarısını“ der.

Bunun üzerine İsa Aleyhisselam Allah (c.c.) a şöyle niyazda bulunur:

-“Ey Allah’ım ona senin muhabbetinden zerrenin yarısı kadar ihsan buyur.” Bu niyazdan sonra İsa (a.s.) çekip gider.

Uzun bir müddetten sonra İsa (a.s.) o yerden geçer ve genci soruşturur. İsa Aleyhisselam’a o gencin delirdiğini ve dağa çıktığını haber verirler. Bunun üzerine İsa Aleyhisselam Allah (c.c.) a, onu kendisine göstermesi için niyaz da bulunur.

İsa Aleyhisselam genci dağ içinde bir kayanın üstünde göğe yönelmiş olarak bulur. Kendisine selam verir. Fakat selamını genç almaz. Bunun üzerine İsa Aleyhisselam ona:

-“Ben İsa’yım“ diye seslenir.

Bunun üzerine Allah’u Teala (c.c.) İsa Aleyhisselam’a vahy eder. Buyurur:

-“Kalbinde benim muhabettimden zerre mikdarının yarısı bulunan kimse, insanların sözünü nasıl işitir. ey isa? İzzet ve Cellâlım hakkı için, eğer o delikanliyi testere ile biçsen, bunu anlamaz.”

Mükaşefet-ül Kulub (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) Hazretleri, bizleri ve sizleri Muhabbet Aşkıyla Divana olan Salih Kullar hürmetine FİRDEVS Cennetine Resülullah (Aleyhisselatu vesselam) ile komşu eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Aşk- 4

28 Haziran 2008

fuadyusufoglu_dsc063451-girnavas.jpg

Girnavas (Cin tepesi) şelalesi

Rivayet edilir ki;

Munafık ve cimri olan bir adam karısına hiç bir şey sadaka vermemesini söyler. Verdiği takdirde kendisini boşayacağını yemin eder.

Bir gün evinin kapısına bir dilenci gelerek şöyle der:

-“Ey ev halkı, Allah (c.c.) hakkı için bana bir şey vermezmisiniz?”

Bunun üzerine kadın dilenciye üç pide verir. Dilenci giderken onu ev sahibi olan munafık karşılar ve ona:

-“Bu pideleri sana kim verdi diye sorar.”

Dilenci:

-“Bana falan evden verdiler.” der.

Dilencinin gösterdiği ev o adamın evidir. Munafık eve gelir karısına:

-“Ben sana kimseye bir şey vermemeni yeminle söylememiş mi idim?”

Kadın:

-“Ben bunu Allah (c.c.) için verdim.”diye cevab verir.

Bunun üzerine adam, gidip tandırı yakar. Tandır tam kızardığı zaman karısına şöyle der:

-“Kalk, Allah (c.c.) için kendini tandıra at.”

Bunun üzerine kadın kalkar, ziynetlerini alır. Bunu gören munafık;

Adam;

-“Ziynetlerini bırak “ der

Kadın da şöyle cevab verir:

-“Seven kimse, sevdiği için süslenir, ziynetlenir. Ben sevdiğimi ziyarete gidiyorum” der,

kendini tandıra atar.

Munafık tandırı kapatıp çekip gider. Kadın orada üç gün kaldıktan sonra münafık gelip tandırın kapağını açar.

Kadını Allah (c.c.)ın kudretiyle sapa sağlam bulur. Bu halden adam taaccüp eder. Bu sırada kendisine hafiften şöyle dendiğini işitir:

-“Sen ateşin, bizim sevdiklerimi yakmadağını bilmiyor musun?”

Rivayet edilir ki,

Firavunun karısı Asiye (r.a.) imanını Firavundan gizliyordu. Firavun Asiye (r.a.) nin imanına muttali olduğunda, ona çeşitli şekilde işkence yapılmasını emretti.

Firavun Asiye (r.a.) ye

-“Dininden dön”, dedi.

Asiye(r.a.) ise dininden dönmedi. Bunun üzerine sopalar getirip vucudunun mühtelif yerlerine vurmalarını emretti. Dininden dön deyince Asiye (Radiyallahu anha) şu cevabı verdi:

-“Sen ancak benim nefsime hükmedebilirsin. Kalbim ise Allah’mın muhafazası altındadır. Bütün azalarımı kessen, bu ancak benim Allah (c.c.)a olan sevgimi artırır.”

Bu sırada Musa Aleyhisselam yanından geçiyordu. Asiye (r.a.) Musa (a.s.) seslenerek şöyle dedi:

-“Ey Musa, bana haber ver, Rabbin benden razımı dır? Yoksa benden razı değimli dir?”

Musa Aleyhisselam buyurdu:

-“Ey Asiye, göklerde melekler seni iştiyakla bekliyorlar. Allah (c.c.) ise seninle övünüyor. Allah (c.c.) tan dilediğini iste. Bütün dileklerin kabul edilecektir.”

Bunu üzerine Asiye (r.a.) şu münacaatta bulundu:

-“Ey Rabbim, bana yanında, cennetin içinde bir ev yap. Beni Firavundan ve onun fena amelinden kurtar. Beni o zalimler topluluğundan kurtar.” Et-Tahrim: 66/11

Rivayet edilir :

Firavunun karısına güneşin altında durdurarak işkence yapılıyordu. Onlar ayrıldıkları zaman melekler kanatlarını ile Asiye (r.a.) yi gölgeliyorlardı.

Ebu Hüreyre (r.a.)den şöyle bir rivayet vardır:

-“Firavun karısını dört çivi ile çivileyip yere yatırdı. Göğsünden on iki yarık açtı ve onu güneşe doğru çevirip bıraktı. Bunun üzerine Asiye (r.a.) başını semaya kaldırıp şöyle niyazda bulundu:

-“Ey Rabbim, bana yanında, cennetin içinde bir ev yap. Beni Firavundan ve onun kötü amelinden kurtar. Beni o zalimler güruhundan kurtar.”

Hasan barsı (r.a.) da şöyle der:

-“Allah (c.c.) asiye’yi en güzel şekilde kurtardı. ONU CENNETİNE KALDIRDI. ASİYE (R.A.) ORADA YER VE İÇER.”

Bu hadisten anlaşılıyor ki, mihnet ve musibetler anında, Allah (c.c.) tan yardım istemek, ona sığınmak, Belâlerden kurtarmasını O’ndan dilemek, Salihlerin gidişatından ve mu’minlerin adetindendir.

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Yüce Rabbımız: Biz senin aciz kulunuz Sen ise Mevlamızsın. Yaradanımızsın. Resulullah (a.s.v.) AŞKI Hürmetine bizleri rusvay etme Rahmetinle Af-vu mağfiret eyle.AMİN….

Fuad Yusufoğlu