‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar

Kendi nefsini bilmek- 5

29 Haziran 2008

dsc060611-cag-cag-suyu-fuadyusufoglu.jpg

Çağ-Çağ deresi (Nusaybin)

Kendi nefsini bilmek- 5

Demek kalbi yaratıllar ve bu memleket ile askeri ona verdiler. Bu binek vasitasiyle toprak aleminden, a’la-yı illiyine sefer eylemesi için, bu beden bineğini ona esir eylediler. Bu ni’metin hakkını gözetmek ve kulluk şartlarını yerine getirmek isterse padişah gibi, memleketinin ortasında oturmaya layık olur. Allah-u Teala (c.c.) ya döner ve maksadı Allah (c.c.) olur.

Ahiret vatanı ve devamlı duracağı yeri;

Dünya-yı konak yeri; bedeni binek vasıtası; elini, ayağını ve diğer organlarını hizmetçi, aklını vezir, şehvetini maliye müdürü, gazabını emniyet müdür, duygu organlarını istihbarat memuru eyler. Her birine bir başka yerde vazife verir. O, o şehrin haberlerini toplar.

Beynin ön tarafında bulunan hayal kuvvetini, istihbarat şefi yapar. Böylece istihbarat memurlerinin getirdiği bütün haberler onda toplanır. Beynin arkasında bulunan ezberleme kuvvetini emniyet amiri yapıp, istihbarat vasıkalarını, istihbarat şefinden alır, muhafeze eder ve zamanında akıl vezirine arz eder.

Memleketten gelen haberlere göre vezir, memlekettin tedbirini ve padişahın sefer hazırlıklarını sağlar. Askerlerden biri gibi görünür. Şehvet, gazab ve diğerleri padişaha baş kaldırırsa, ona itaat etmezlerse ve ona giden yolu tutarlarsa, onlarla cihad etmek, yola getirmek çaresiyle meşgül olur.

Onları öldürmek istemez. Çünkü onlar olamadan memleket işleri yürümez. Burada tedbir onları itaat etmeğe zorlamaktır. Böylece, ilerde vaki olacak seferde, ona düşman değil, dost ve yardımcı olurlar. Hırsız ve yol kesici değil. Böylece yaparsa kurtulur, said olur. Ni’metin hakkını vermiş olur. Bu ni’metin mükafatına vaktında kavuşur. Eğer buna muhalif haraket ederse, baş kaldıran düşmanlarla ve yol kesicilerle anlaşırsa, padişahın ni’metine küfür etmiş olur. Şaki olur. İşlediği suçun cezasını bulur.

İnsan kalbının içinde bulunan bu iki asker ile alakası vardır. Her birinden bir sıfat ve ve bir ahlak kendisinde hasıl olur. Bu ahlaklardan bazısı KÖTÜ olur; Onu helak eder. Bir kısmı iyi olur; Onu saadete kavuşturur. Bu ahlakın tamamı çok ise de dört ana esasta toplanmıştır.

Bunlar;

Hayvan,
Canavar,
Şeytan
Ve melek ahlakları sıfatlarıdır.

Kendisine yerleştirilmiş olan ŞEHVET ve HIRS sebebiyle hayvanlara ait işler yapar.Yemeği ve cimayı çok fazla istemek gibi. Hışım sebebi ile köpek, kurt ve aslanların yaptığını yapar. Vurmak , öldürmek, eliyle ve diliyle insanlara musallat olmak gibi.

Hile, aldatma, SURET-İ HAKTAN GÖRÜNÜP Kandırma, karıştırma insanlar arasında fitne fesat çıkarma sebebiyle şeytanların yaptığını yapar. Kndisine verilmiş AKIL sebebiyle de, Meleklerin yaptığını yapar. İlim ve salahı sevmek. Kötü ve çirkin şeylerden sakınmak, insanları barıştırmak, kendini süfli (alçak, adi) işlerden uzak tutmak, Amellerin ma’rifeti ile SAD olmak, cehalet ve bilgisizlikten utanmak gibi.

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri AKIL denen Cevher, İLİM denen bitmeyen ve tükenmeyen hazine ile istişare edip Meleklerin amelleriyle amel eden kullarından eylesin. AMİN

Fuad Yusufoğlu

fuadyusufoglu_dsc053401-hop-baraji.jpg

Hürmüz nehri (Hop barajı)

Her insan fıtrat üzerine doğar:

Bu hallerin Peygamberlere mahsus olduğu zan edilmesin. Zira bütün insanların cevheri, fıtratta buna uygundur.

Şöyle ki;

Hiç bir demir yoktur ki, kendisinden saf halında iken alemin görüntüsünü içine alan bir ayna yapılmasın. Ancak pas, onun cevherine işler ve onu ziyan eder.

Bunun gibi, dünya hırsı, şehvet ve günahların gaalib geldiği ve yerleştiği bir kalb, buna kavuşamaz. Kir ve pas derecesine iner. Böylece bu liyakat ve uygunluğu gider.

Hadisi şerif’te;

-“Her çocuk, İslam fıtratı üzerine doğar. Sonra babaları ve anneleri Yahudi, hiristiyan ve putperest yaparlar.”

Bu liyakatın umumi olduğunu Allah-u Teala (c.c.) şöyle haber veriyor:

-“Ben sizin Rabbınız değimliyim? Hepsi: Elbette şehadet ederiz ki, sen bizim Rabbımızsın.” dediler.”A’raf-172.

Şöyle ki;

Aklı olan bir kimseye birisi dese ki;

-“İki birden çok değimlidir?”

Cevabında;

-“Şüphesiz çoktur.” der.

Her ne kadar aklı olan kimse bunu kulağiyle hiç duymamış olsa da, dilli ile hiç söylememiş olsa da, içi bununla doludur, bunu tasdik ve kabul etmektedir.

Bu insanların fıtratında olduğu gibi, Allah-u Teala (c.c.) ‘yı bilmek de aynı fıtrattandır.

Şöyle ki, Allah-u Teala (c.c.) buyuruyor:

-“Eğer kafirlere, gökleri ve yerleri kim yarattı diye sorarsan, onlar, Allah (c.c.) yarattı diyeceklerdir” A’raf: 172 buyuruluyor.

Bu aklı deliller ve tecrübe ile bilinmektedir. Sadece Peygamberlere mahsus değildir. Zira, Peygamber de, bir insandır. Ayeti Kerime de

-“De ki: Ben ancak sizin gibi bir beşerim.”Kehf:110 buyuruldu.

Fakat kendisine bu yol açılan kimseye, eğer bütün insanların kurtuluşunu gösterirlerse, kendisine gösterilen yola insanları çağırır, davet ederse, kendisine gösterilen bu yola ŞERİAT denir.

O kimseye de, PEYGAMBER Denir. Ondan hasıl olan hallere MUCİZE denir.

İnsanları davetle meşgul olmazsa, ona VELİ denir. Hallerine de KERAMET denir.

Keramet sahibi olan her velinin, insanlarla ve davetle meşgul olması vacib değildir. Belki, kudret-i Hak onun davetle meşgul olmaması yolundadır.

Fakat bu şeriatın kuvvetli ve yeni olduğu, başkalarının davetine lüzum kalmadığı zamanlar için doğrudur. Yahut da davetin başka bir şartı vardır ki, bu velide yoktur. O halde evliyanın velayetine ve kerametine itikadın sağlam olsun.

Biliniz ki, ilk yapılacak iş mücahededir. (nefse,istemediklerini yaptırmak, çok ibadet yapmak gibi.) İrade, istek burada işe yarar. Fakat her eken biçemez, her giden ulaşamaz, her arayan bulamaz.

Şu kadar var ki, daha kıymetli olan işin, şartlarıda (elde edilme yolları) çoktur. Onu bulmak daha güçtür.Bu ise, marifet makamında insanın en şerefli derecesidir.

Mücahede etmeksizin (bu yollardan geçmeden ve pişmeden) bir mürşid (yol gösterici.) olmaksızın, bunu istemek doğru olmaz. Bu ikisi olur, fakat bir uygunsuzluk varsa yahut ezelde o kimseye bu saadeti nasip etmemişler ise, maksadına kavuşamaz.

Zahiri ilimlerde imamlık derecesine kavuşmak ve bütün ihtiyarı (kendi isteği ile) olan işlerde böyledir.

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Veli Kullarını seven ve onların kalbinde yer alan kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc06506-cag-cag-baraji-fuadyusufoglu.JPG

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Muhammed bin Salih (r.a.) der ki:

Hammad ibn seleme (r.a.) nın ziyaretine gittim. Evinde oturduğu bir hasır, okuduğu bir Mushaf-i şerif, kitablarının bulunduğu bir dağarcık ve abdest alacağı bir kabı vardı.

Kendisiyle otururken kapı çalındı. Kapıyı açtık. Muhammed ibn süleyman’dır, dediler.

Zamanın halifesi içeri girdi, oturdu ve:

-“Bunun sebebi nedir ki, ne zaman seni görsem, kalbime heybet geliyor.” Dedi.

Buyurdu ki;

-“Bunun sebebi şudur ki,”

-”Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi vesselam) buyurdu: “Alim, ilmi ile Allah (c.c.) rızasına murad ederse, ondan her şey korkar. Fakat ilmi ile para yığmayı kasd ederse, kendisi her şeyden korkar.” (Hammad bin seleme (r.a.), merfu olarak rivayet etti.)

Halife bunun üzerine kırk bin dirhem gümüş çıkarıp önüne koydu. Ve:

-“Bunları Allah (c.c.) yolunda harca.”dedi.

Buyurdu ki;

-“Hadi, bunları sen al da sahiblerine ver.”

Halife yemin etti ve:

-“Bu para miras olarak bana kaldı.”dedi.

Buyurdu ki;

-“Benim buna ihtiyacım yoktur.”

Halife:

-“Müstehak olanlara taksim et.”dedi.

Buyurdu ki;

-“Evet adaletle taksim ederim, ama birisi, adaletle taksim etmedi derse; günahkar olur. BUNU DA İSTEMEM, “dedi. Ve parayı almadı.

Alimlerin Sultanlarla olan hal ve sözleri böyle olmuştur.

Onların yanına varınca Halife Hişam ibn Abdülmelik’in yanında Tavusu’l Yemanı (r.a.) gibi olmalıdır.

Hişam Medineye gidince;

-“Ashab-ı Kiramdan birini bana çağırın.”dedi

Veziri;

-“Hepsi öldü.”dediler

Halife;

-“Tabiinden biri gelsin.”dedi

Tavus ( r.a.) u yanına getirdiler. İçeri girince, nalinini çıkardı.

Ve:

-“Esselamu aleyke Ya Hişam. Ya Hişam nasılsın?” dedi.

Hişam fena halde kızdı ve onu öldürmek istedi

-“Burası Resulullah (a.s.v.) ın haremidir. Bu alimlerin büyüklerindendir, bunu öldüremezsin”dediler.

Sonra Tavus (r.a.) a hitaben;

-“Buna nasıl cesaret ettin? Dedi.

Tavus (r.a.):

-“Ne yaptım “dedi.

Halife daha çok kızdı ve:

-“Dört saygısızlık ettin” dedi.

-”Biri, nalinini benim oturduğum örtünün kenarında çıkardın.”

(Huzurlarında çizme ve nalin ile oturulanların yanında bu çirkin bir iştir. Bu zamana kadar Halifelerin sarayında adet böyledir.)

-”Diğeri, bana Emirilmü’minin demedin.”

Halife kızgın bir şekilde devam etti;

-”Diğeri, huzurumda izin almadan oturdun. Ve elimi öpmedin.”

Tavus (r.a.) buyurdu ki;

-“Senin yanında nalinimi çıkardım. Her gün beş defa Alemlerin Rabbı olan Rabbımın huzurunda nalinlerimi çıkarıyorum da bana kızmıyor.”

Tavus (r.a.) devamla;

-“Emirilmü’minın demedim. Çünkü bütün insanlar senin emirliğine razı değillerdir.Yalan söyliyebileceğimden korktum.”

Tavus (r.a.);

-”Sana künyen ile değil de, İsmin ile hitab etmeme gelince Allah-u Teala (c.c.) kendi dostlarını, sevdiklerini ismi ile çağırmıştır.Ya davud, Ya Yahya,Ya İsa gibi (Aleyhümmesselam). Düşmanın ise künyesi ile söyliyor ve” Ebu Lehebin elleri kurusun.” Buyuruyor. (Leheb-1)”

Tavus (r.a.);

-“Elini öpmediğime gelince, Hazreti Emirilmü’minin Ali (r.a.) işittim ki:”

Buyurdu;

”-Cehennem ehlinden bir kimseyi görmek isteğen, şu kimseye baksın ki, kendisi oturur ve huzurun de kiler, karşısında ayakta durur.”

Bu cevablar Hişam’ın hoşuna gitti. Ve

-“Bana nasihat eyle.” Dedi.

Buyurdu ki;

-“Emiril Mü’minin Ali (r.a.) duydum:”

Buyrudu:

-’Cehennemde her biri birkaç dağ büyüklüğünde yılanlar vardır. Her biri birkaç deve büyüklüğünde akrepler vardır. EMRİ ALTINDA BULUNANLARA ADALET YAPMAYAN EMİRLERİ, DEVLET REİSLERİNİ BEKLERLER.”Bunu söyledi ve kalkıp gitti.

Süleyman ibn Abdülmelik halife idi. Medine-i Münevvera’ye gelince büyük alimlerden olan Ebu Hazım (r.a.) ı çağırdı

Ve ona ;

-“Ölümü sevmiyorum, sebebi nedir?” dedi.

Ebu Hazım (r.a.);

-“Dünyaya özenip ahreti harap ettiğin içindir. Elbette mamur olan bir yerden viraneye götürülen kimse üzüntülü olur.” Dedi.

Halife:

-“Allah-u Teala (c.c.) nın huzuruna varınca insanların hali nasıl olacaktır?” Diye sordu.

Ebu Hazım (r.a.):

-“İyi bir kimsenin ticaret için seferden dönüp, efendisinin yanına gelmesi: Kötü bir kimsenin ise efendisinden kaçan köle gibi, yakalanıp zorla efendisinin huzuruna getirilmesi gibi olur.” Buyurdu.

Halife:

-“Keşke ben bunlardan hangisine benzediğimi bilseydim.”deyince

Ebu Hazım (r.a.):

-“Kendini Ku’ranı kerimle karşılaştır. Kur’anı kerimde: Muhakkak ki iyiler ni’met içinde (cennette), kötüler de Cehennemdedir. Dedi.İnfitar:13-14)

Halife:

-“Allah-u Teala (c.c.) nın rahmeti kimler içindir?”dedi

Ebu Hazım (r.a.):

-“Elbette ki Allah-u Tala (c.c.)nın rahmeti iyi amel işleyenlere çok yakındır.” Ayet-i kerimesini okudu. (A’raf:56)

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Adalet’li işler yapan ve emri altında bulunanlara ADELATLE davranan kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc04175hasankeyf-fuadyusufoglu.JPG

Hasankeyf’den bir görünüş (Batman)

Biliniz ki;

Dünya:

Allah-u Teala (c.c.) ya giden yolda bir konaktır. Bu konak ta bulunanların hepsi yolcudurlar. Hepsi bir yolcu kafilesi gibidir. Yolculuklarından maksat aynı ise, hepsi bir sayılır. O halde aralarında sevgi, beraberlik ve yardımlaşmak olmalı, birbirlerin hakkını gözetmelidirler. Biz insanlarla görüşmeyi üç bab’da anlatacağız.

Birinci Bab:

Allah (c.c.) için olan dostluk ve kardeşlık.

Allah(c.c.) için bir kimseyi sevmek ve onunla kardeşlık yapmak dinde üstün ibadetlerden ve yüksek mertebelerdendir.

Peygamber Efendimiz (a.s.v.) buyurdu:

-“Allah (c.c.) birinin hayrını isterse ona iyi bir arkadaş ihsan eder. Şayet Allah (c.c.) ı unutursa o, ona hatırlatır ve hatırladıkça Allah (c.c.) ona yardım eder.”

Yine Buyurdu (a.s.v.):

-“İki mü’min bir araya gelirse, muhakkak dini bakımdan birbirinden istifade ederler.”

Yine Buyurdu (a.s.v.):

-“Allah (c.c.) yolunda bir kimseyi kardeş edinene, cennete hiçbir amele verilmeyen yüksek bir derece verilir.”

Ebu İdris el-Havelani, Muaz bin cebel (Radiyallah-u anhuma):

-“Seni Allah (c.c.) için seviyorum.” Dedi.

Cevabında dedi ki;

-“Sana müjdeler olsun. Zira Resulullah (a.s.v.) tan duydum:
Buyurdu ki (a.s.v.):

-“Kıyamet günü Arş-ı A’zam’ın etrafında kürsüler kurulur. Üzerlerin de bazı insanlar oturur. Hepsinin de yüzleri on dördüncü gecedeki ay gibi parlar. Bütün insanlar endişede iken, onlar emindir, herkes korku içinde iken, onlar sakindir. Onlar Allah-u Teala(c.c.) nın evliyası, yanı sevgili kullarıdır. Onlar için ne korku, ne de hüzün vardır.”

Dediler ki:

-“Ya Resulullah (a.s.v.) bunlar kimlerdir?”

Buyurdu ki;

-“Allah (c.c.) için sevişenlerdir.”

Yine buyurdu (a.s.v.):

-“Allah (c.c.) için sevişen iki kimseden, Allah-u Teala (c.c.) nın indinde, diğerini daha çok sevenden sevgili kul yoktur.”

Yine buyurdu (a.s.v.):

-“Allah-u Teala (c.c.) buyuruyor ki; Benim için bir birini ziyaret edenleri, benim için sevişenleri, benim için birbirlerine kolaylık gösterenleri ve benim için yardımlaşmaları elbette ben de severim.”

Yine buyurdu (a.s.v.):

-“Allah-u Teala (c.c.) kıyamet günü, benim için sevişenler nerede dirler, insanların sığınacağı hiçbir gölge olmayan bugün onları Arş’ımın altında gölgelendiririm.”

Buyurdu (a.s.v.):

-“Kıyamet günü yedi sınıf kimse arşın gölgesinde bulunur. O gün kimsenin sığınacağı bir gölge yoktur:

1-Adaletle Hüküm eden Devlet reisleri
2-Henüz gençliğinde ibadete başlayanlar.
3-Namaz kılıp camiden çıkınca bir sonraki namaza kadar kalbi camiye bağlı olanlar,
4-Allah (c.c.) için sevişenler. Allah (c.c.) için toplananlar. Allah (c.c.) için ayrılanlar.
5-Tenhada Allah-u Teala (c.c.) yı zikredip, gözünden yaş akanlar.
6-Zengin ve güzel bir kadın kendisini çağırdığı zaman “Ben Allah (c.c.) tan korkarım, gelmem “ diyenler
7-Sağ eliyle verdiği sadaklayı sol eli bilmeyenler.

Allah-u Teala (c.c.) Peygamberlerinden birine vahiy gönderdi ve buyurdu ki;

-“Zahitliği seçmekle kendi rahatını düşündün. Zira bununla dünya ve dünya sıkıntılarından kurtuldun. Bana ibadetle meşgül olman da kendi izzetini elde ettin. Fakat dikkat et, sevgdiklerimi benim için sevdin mi, duşmanlarıma benim için düşmanlık ettin mi?”

Allah-u Teala (c.c.) İsa (Aleyhisselam) a vahiy gönderdi:

-“Eğer göklerin ve yerlerin ibadetlerini yapsan, sevdiğini benim için sevmedikçe, duşmanını benim için duşman tutmadıkça, hiç birinin faydası yoktur.”

İsa (aleyhisselam) buyurdu ki;

-“Allah (c.c.) a isyan edenlere düşman olmakla kendinizi, Allah-u Teala(c.c.) ya sevdiriniz. Asilerden uzak durmakla Allah-u Teala(c.c.) ya yaklaşınız. Onlara sert davranmakla Allah-u Teala(c.c.) nın rızasını kazanınız.”

-“Ya Ruhullah, kiminle oturalım” dediklerinde;

-“Gördüğünüz zaman, size Allah-u Teala (c.c.) yı hatırlatan, sözleri ilminizi artıran, amelleri ve işleri size ahiret için çok çalışma şevk ve zevkini veren kimselerle oturunuz “buyurdu

Allah-u Teala (c.c.) Davud (Aleyhisselam) a vahiy gönderdi;

-“Ya Davud, niçin insanlarda kaçıyor, yalnız oturuyorsun?”

-“Ya Rabbi, senin sevgin, insanları hatırlamayı kalbimden sildi. Hepsinden kaçar oldum.” Dedi.

Allah-u Teala (c.c.):

-“Ey Davud uyanık ol, kendine dostlar, kardeşler ara. Din uğrunda sana yardımcı olmayanlardan da uzak ol, çünkü kalbini karartır ve şükürden uzak tutarlar.” Buyurdu.

İbn Semmak (r.a.) ölüm halında iken,

-“Ya Rabbi günah işlediğim zaman da, sana itaat edenleri sevdiğimi biliyorsun. Bu günahımı o sevgime bağışla.”dedi.

İmam-i Mucahid (r.a.) buyuruyor ki:

-“Allah (c.c.) için sevişenler, birbirlerinin yüzüne gülünce ikisinin de günahları ağaçtan YAPRAK DÖKÜLÜR GİBİ DÖKÜLÜR.”

Allah (c.c.) için olan sevgi Nasıl olur?
Devam edecek….

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) hazretleri bizleri ve sizleri Kendi rızası için arkadaş edinen ve onun rızasını gözeterek, seven sevişen Kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Allah (c.c.) için Sevgi

30 Haziran 2008

dsc00844-cag-cag-baraji-nusaybin.JPG

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Allah (c.c.) için sevmek nasıl olur:

Mektep, yolculuk ve aynı mahallede bulunmak sebebiyle olan dostluk, görüşme ve alışkanlık, Allah (c.c.) için sevme değildir. Yüzü güzel, sözü tatlı veya kalbine hoş geldiği için bir kimseyi sevmek de, Allah (c.c.) için değildir. Makam, mal veya dünya maksatlarından bir maksat için bir kimseyi sevmek de, Allah (c.c.) için değildir.

Bütün bunlar Allah-u Teala (c.c.) ya ve ahirete inanmayanlardan meydana gelir. Allah(c.c.) için olan dostluk ve sevgi, imansız ele geçmez.

Bu da iki derecedir:

Birinci derece:

Bir kimseyi, onun yapabileceği bir şeyden dolayı sever. Ama bu şey de dini bakımdan olur ve Allah (c.c.) için yapılır. Üstadını, ilim öğrettiği için sevmek gibi. Bu Allah (c.c.) için olan SEVGİDİR. Ama bunda da maksat makam ve mal değil, ahiret olmalıdır. Maksat dünya olursa bu sevgi Allah (c.c.) için olmaz.

Üstad, talebesini ilim okuttuğu için severse ve ona ilim öğretmekle Allah-uTeala (c.c.) nın razı olduğunu bilirse, Sevgisi Allah(c.c.) için olur. Makam ve kiyafeti için severse, Allah (c.c.) için sevmiş olmaz.

Bir kimse sadaka verir ve fakirlere sadaka vereni severse, yahut fakirleri misafir edeni, yedireni, içireni, çeşit çeşit yemekler hazırlayanı severse , Allah (c.c.) için sevmiş olur. Hata kendisine yiyecek ve giyecek verip, fazla ibadet etmek için yardımda bulunanı sevmesi, Allah (c.c.) için olur. Çünkü maksadı, ibadet için daha çok zaman bulmaktır. Alimlerden ve abidlerden bir çoğu bu maksatla zenginlerle sevişirdi. Her ikisi de Allah-u Teala (c.c.) nın sevgili kullarından olurlardı.

Hatta;

Kendisini GÜNAHTAN KORUDUĞU İÇİN HANIMINI SEVMEK BİLE, ALLAH (C.C.) İÇİN OLUR. YAHUT HANIMINI, KENDİSİNE DUA EDECEK BİR ÇOCUK DÜNYAYA GETİRMEK İÇİN SEVERSE, YİNE ALLAH (C.C.) İÇİN SEVMİŞ OLUR. HANIMINA VERDİĞİ HER NAFAKA SADAKA OLUR.

Hatta hizmetçisini iki sebeple sever.

Bir: hizmetini yapar.

Diğer de, daha fazla ibadet etmesi için, başka şeylerle meşgül eylemez. İbadet için olduğundan Allah (c.c.) rızası için olur ve bununla sevaba kavuşur.

İkinci Derece:

Bu daha yüksektir. Bir kimseyi yalnız Allah-uTeala (c.c.) için sevmek olup, ondan hiç bir fayda düşünmez. Ne ilim öğrenir, ne de ilim öğretir, ne de dinine hizmet ve yardım için herhangi bir iyilikte bulunur. Onu yalnız, Allah-u Teala (c.c.) ya itaat ettiği için, Allah-uTeala (c.c.) yı sevdiği için sever. Bu da Allah (c.c.) sevgisidir ve daha kiymetlidir.

Çünkü Allah-u Teala (c.c.) yı çok sevdiği için, böyle sevgiye kavuşmuştıur. Nihayet aşk derecesine çıkınca, aşıklar gibi sevgilisinin köyünü, mahallesini sever. EVİNİN DUVARLARINI SEVER. HATTA SEVGİLİSİNİN KÖYÜNÜN KÖPEKLERİNİ, DİĞER KÖPEKLERDEN DAHA ÇOK SEVER. Böyle olunca, sevgilisinin sevdiklerini, sevgilisini sevenleri, sevgilisinin sözünü dinleyenleri, kapıcı ve köleleri, akrabasını, yakınlarını da zaruri olarak sever.

Çünkü:

Onunla alakası olan herkese, sevgisi de sirayet eder. Aşk ne kadar fazla olursa, sevgiliye ve onunla alakalı olanlara sirayeti de o kadar çok olur.

Demek ki,

Bir kimsede Allah (c.c.) sevgisi galip olursa, hatta aşk derecesine çıkarsa, onun kullarını sever. Bilhassa Allah-u Teala (c.c.) nın sevdiklerini çok sever. Bütün yaratılmışları çok sever. Çünkü var olan her şey, mahbubunun, sevdiğinin kudret ve san’atının eserleridir.

Aşık, maşukunun kudret ve san’atını da sever. Peygamber Efendimiz (a.s.v.) e taze bir meyva getirdiklerinde hürmet edip gözüne sürdü.

Ve;

-“Allah (c.c.) a dönmek zamanı yakındır.” Buyurdu.

Allah-u Teala (c.c.) yı sevmek de iki çeşittir.

Biri:

Dünya ve ahiret ni’metleri için,

Diğeri;

Yalnız Allah (c.c.) sevmek olup araya hiçbir vasıta konmaz. Bu ise daha üstündür. BUNU KİTABIMIZIN DÖRDÜNCÜ RÜKNÜNDE MUHABBET ASLINDA ANLATACAĞIZ.

Muhakkak ki, Allah-u Teala(c.c.) yı sevmenin kuvveti, iman kuvveti derecesindendir. İman ne kadar kuvvetli olursa, sevgi o kadar kuvvetli olur. O zaman Allah-u Teala (c.c.) nın sevdiklerine ve beğendiklerine de sirayet eder.

Sevgi fayda için olsaydı vefat eden peygamberler, evliye ve alimler sevilmezdi. HALBUKİ HEPSİNİN SEVGİSİ MU’MİN’LERİN KALBİNDE BAKİDIR.

O halde;

Alimleri, seyyidleri, sofileri, zahidleri, abidleri, bunlara hizmet edenleri ve dostlarını seven, Allah (c.c.) için sevmiş olur. Fakat, sevgi, sevdiği kimse için makamını ve malını feda etmekle anlaşılır. Sevgide imanı o kadar olanlar vardır ki, Ebu Bekri’s-Sıddık (Radiyallahu anh) gibi bütün malını bir anda verirler. Bazıları da malının yarısını verirler. Hazreti Ömer ( radiyallahu anh). Bazıları da az bir şey verirler. Az da olsa, hiç bir müslümanın kalbi, bu sevgiden mahrum değildir.

Allah (c.c.) için Düşmanlık Nasıl Olur?

Devam edecek….

Kimya-yi Saadet (İmam-ı Ğazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Sadece kendi rızasını gözeterek Sevmeği ve sevilmeyi İhsan buyursun. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

dsc00845-cag-cag-baraji-fuadyusufoglu.JPG

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Allah(c.c.) için duşmanlık nasıl olur.

Allah-u Teala (c.c.)ya itaat edenleri Allah (c.c.) için seven kimse, zaruri olarak kafirleri, zalimleri, asileri ve fasıkları yine Allah (c.c.) için düşman tutar.

Çünkü,

Bir kimseyi seven, onun dostlarını da sever, düşmanlarına da düşman olur. Allah-u Teala (c.c.) kafirleri, zalimleri, asileri ve fasıkları sevmez.

O halde bir Müslüman fasık olursa, Müslümanlığı için sevilir, fıskı için de düşman bilinir. Böylece o kimse hem sevilir hemde sevilmez. Hususen bir kimse oğlunu sever, onun kayırır, diğer oğlunu döver ve ona eziyet eder. Oğlunu bir bakıma sever, bir bakımdan ise sevmaz. Bu ise imkansız değildir.

Bir kimsenin üç oğlu olup biri gayet zeki, akıllı ve babasının her emrini yerine getirir, diğeri aptal ve itaatsız, üçüncüsü de, aklı az, fakat itaatkar olsa, birini sever birini sevmez, birini de bir yönden sever, bir yönden sevmez. Sevmesi ve sevmemesini, bu çocuklara karşı olan haraketlerinde belli eder.

Birini ikramda, iyilikte bulunur, diğerine kötülük eder, kızar bağırır. Üçüncüsüne de, bazen iyi, bazen kötü muamele eder. Kısacası Allah-u Teala (c.c.) ya isyan edip muhalefet edeni, kendine yapmış gibi kabul edip, mühalefeti miktarınca onu düşman bilmek, emirlere uyması kadar da sevmek lazım olur.

Ona karşı böyle olduğunu, onunla görüşmede oturup kalkmada ve konuşmada belli etmelidir. Allah (c.c.) ı dinlememesinden dolayı onu azarlamalıdır. Fıskı daha çok kimse ile oturmak haddı aşar, ziyana yaklaşırsa, kalkıp gitmeli, ondan uzak olmalıdır. Zalim olanlara ise fasıktan daha sert davranmalıdır. Ancak, yalnız kendine zülmedeni afvetmek ve ondan gelene katlanmak daha iyidir.

Büyüklerin ahlakı bu hususta çeşit çeşit idi. Bazıları, şeriata bağlılıkları ve salabet-i diniyyeleri sebebi ile bu kafir, zalim, asi ve fasıklara sert davranmakla çok illeri gittiler.

Ahmed bin Hanbel (r.a.) bunlardan idi.

Hari-i muhasibi’ye kelam ilminde bir kitab yazıp, mu’tezile’yi red ettiği için kızdı ve buyurdu ki;

-“Kitabında daha çok onların şübhelerini bildiriyor ve sonra cevab veriyorsun. Halbuki bir kimse o şübheleri okuyup, o şübheler kalbine yerleşebilir.”

Yahya bin muin (r.a.);

-“ Ben kimseden bir şey istemem, fakat sultan bana bir şey verirse alırım.” Deyince ona da kızdı. Ve hatta onunla konuşmayı kesti. Nihayet gelip kendisinden özür diledi ve;

-“Latife ve şaka olsun diye söylemiştim.” Deyince

-“Sultandan bir şey alıp yemek din alakalı bir mes’eledir. Din ile oynanmaz, şaka edilmez.” Cevabını verdi.

Bazıları da hepsine şefkat ve rahmet nazarı ile bakarlardı. Bunu yaparken de, her şey’in kaza ve kadar ile olduğunu, hepsinin Allah-u Teala (c.c.) nın kuvvet ve kudreti altında, zavalı birer yaratık olduğunu düşünürlerdi. Bu da kiymetlidir.

Fakat ahmaklar, cahiller burada aldanır. İmanları zayıf ve şeriata bağlılığı gevşek olanlar kendini Allah-u Teala (c.c.) nın kaza ve kadarına razı sanır. Halbuki bu rıza ve bağlılığın alameti vardır. Bir kimseyi döverler, malını alırlar, hakaret ederler, alay ederler de, hiç kızmaz. Hata bunlara acırsa, kazayı rızası olduğunu anlaşılır.

Mesele Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi veselem) mübarek dişini şehid ettikleri ve yüzüne kanlar aktığı halde (Uhud’da) o yine

-“Ya Rabbi, kavmime hidayet ver, onlar anlamiyorlar.” Buyurdu.

Ama kendine yapılınca kızmak , Allah-u Teala(c.c.) ya yapılınca susmak, dinde gevşeklik olup, nifak ve aptallıktır. Kaza ve kaderle alakası yoktur. O halde, kazaya rızası böyle kuvvetli olmayanın, fasıkın fıskına kalbinde düşmanlık duymayanın imani zayıf ve fasıkı sevdiği anlaşılır.

Mesele bir kimse senin sevdiğine dil uzatsa, kötü söz söylese de sen kızmazsan, bu senin onu sevmediğini gösterir.

Allah-u Teala(c.c.) ya muhalefet edenler çeşit çeşittir. Onlara kızmak ve şiddetli davranmak da farklı olur.

Birince derecede. KAFİRLERDİR…

Devam edecek…….

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) Hazretleri Bizleri ve sizleri Hisleriyle değil Kalblerinden gelen manevi değerle, akıllarıyla haraket eden ve İslamiyatı yaşayan kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc00856-cag-cag-baraji-fuadyusufoglu.JPG

Çağ-Çağ Barajı (Nusaybin)

Birinci derecede; Kafirlerdir. Harb ehli iseler, onlara Düşmanlık farzdır. Onlara yapılacak iş, öldürmek ve köle etmektir.

İkinci Derecede. ZIMMİLARDIR: Bunlara düşmanlık da farzdır. Onlara yapılacak muamele, onları aşağı tutmak ve kiymet vermemektir. İlerleme yollarını kısmaktır. Onlarla dostluk etmek çok çirkindir, mekruhtur. Hata haram bile olabilir. Bahusus Allah-uTeala(c.c.);

-“Allah-u Teala’ya ve kiyamet gününe inananlar, Allah’a ve Resuluna muhalefet edenleri sevmez.” Buyururyor.Mücadile – 22

Peygamber Efendimiz (a.s.v.) buyuruyor ki;

-“Allah-u Teala’ya ve kiyamet gününe inananlar, Allah(c.c.) ın düşmanları ile dost olamazlar, onları sevemezler.” Hele onlara itimat edip, onları müslumanların başına ta’yin etmek, İslamiyet ile alay etmek, Müslümanlığı aşağı tutmak olup büyük günahlardandır.

Üçüncü Derece. Bid’at sahibleridir;

İnsanları bid’atlara çağırırlar. İnsanları ona yaklaştırmamak için Bid’at sahibine düşman olduğunu açıkça söylemek, bildirmek lazımdır. Bid’at sahibine selam vermemeli, onunla konuşmamalı, selamını almamalıdır. Zira insanları bid’ate çağırmakla şerri yaymaktır. Fakat cahil olur ve bid’ata çağırmaz, bid’atı yaymazsa zararı az olur.

Dördüncü Derece, İnsanlara eziyet veren bir günahtır:

Zülmetmek, yalan yere şahidlik etmek, taraf tutarak hüküm vermek, Müslümanları hicivli şiirlerle, alaylı yazılarla kötülemek, gıybet etmek, Müslümanları birbirine düşürmek gibi günahlardır.

Bunları yapanlardan kaçmak, uzak durmak, onlara sert davranmak gayet makbul bir iştir. Onlarla sevişmek ise gayet çirkin ve kerih bir iştir. Açık fetvalara göre haram değildir

Beşinci Derece:

Şarap içen, günah işleyen bir kimse, başkalarını rahatsız etmezse bunun işi diğerlerinden ehvendir. Böylelerine, kabul etmek ümidi varsa güzellikle, tatlı dille nasihat etmek, kabul etmez ümidinde ise, ondan uzak durmak daha iyidir. Selamını almamalı, lanet etmemelidir. Peygamber efendimiz (Salllallahu aleyhi veselem) zamanında bir kimse birkaç defa şarap içmişti. Bunun için had cezası verilmişti. Ashab-i Kiramdan birisi, ona lanet etti ve:

-“Bunun bu kötü işi ne kadar zaman devam edecektir.”

Peygamber Efendimiz (a.s.v.):

-“Öğle söyleme, ona şeytanın yaptığı düşmanlık yetişir, onun hakkında sen de şeytana yardımcı olma.” Buyurdu.

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Kötü huylardan kurtulmayı ve Amel-i Salih la amel etmeyi nasib eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc00853-fuadyusufoglu-cag-cag-baraji.JPG

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Resulullah (a.s.v.) şakalaşmayı yasaklamıştır. Az olmak şartı ile arada bir yapmak mubahtır. Şart iyi huylu, güzel ahlaklı olmaktır. Ve yine şarttır ki, adet ve meslek halına getirlmemeli ve doğru söylemelidir.

Çünkü;

Fazla şaka ve mizah vaktı öldürür ve çok güldürür. Çok gülmek ise kalbı karartır. Heybet ve vakarı giderir. Hatta böyle kimseden uzak durmaya başlarlar.

Resulullah (a.s.v.) buyuruyor ki;

-“Ben mizah (şaka) konuşurum, fakat doğru konuşurum.”

Yine (a.s.v.) buyurdu ;

-“Başkalarını güldürmek için bir söz söyleyen, Süreyya yıldızından yere düşmekten daha çok, kendi derecesinde düşer.” Çok güldüren her şey kötüdür. Gülmek, tebesümden fazla olmamalıdır.

Resulullah (a.s.v.) buyurdu;

-“Benim bildiğimi siz bilseniz, az güler, çok ağlarsınız.”

Bir kimse, diğer bir kimseye dedi ki;

-“Biliyormusun ki, şübhesiz cehennemden geçilecektır. Nitekim Allah-u Teala (c.c.) Hazretleri;

(-“Sizden her biriniz ondan geçecektir.”) Buyuruyor. Meryem-71

-“Oradan tekrar çıkılacağını biliyormusun?”

Arkadaşı;

-“Hayır bilmiyorum.” Dedi.

Bunun üzerine,

-”Gülmek nedir ve gülmeye sebep nedir?” dedi.

Ata-i Sülemi (r.a.) kırk sene gülmedi. Veheb ibn Verd (r.a.) Ramazan bayramı günü bir gurup kimselerin güldüklerini, eğlendiklerini gördü.

Buyurdu ki;

-“Eğer bu insanları afv etmişler ve oruçlarını kabul etmişlerse, bu işleri, şükür edenlerin işi değildir. Kabul etmemişlerse bu işleri, Allah(c.c.) tan korkanların işleri değildir.”

İbni Abbas (r.a.) buyurdu;

-“Günah işleyip de gülen, cehenneme gider ve daima ağlar.”

Muhammed ibn Vasi (r.a.) Buyurdu;

-“Bir kimse cennette ağlarsa, halina şaşılır mı?”

-“Şaşılır “ dediler.

-“O halde dünyada gülen ve yerinin cennet veya, cehennem olduğunu bilmeyene daha çok şaşılır.”

Haberde geldi ki;

Bir köylü bir deveye binmiş bir şey sormak için, Resulullah (Aleyhisselat-u Vesselam) yanına yaklaşmak istedi. Ne kadar gitmek istediyse de, deve geriye sıçradı

Ashabi Kiram (Rıdvanıllahı aleyh);

-“Ya Resulullah, o adam düştü ve öldü.”

Dediklerinde,

-“Evet, sizin ağzınız da onun kanından doldu.” Buyurdu. Yanı ona gülmüştünüz.

Ömer bin Abdulaziz (r.a.) buyurdu;

-“Allah (c.c.) tan korkunuz ve mizah eylemeyiniz. Zira kalblerde kin doğurur. Ve ondan kötülük doğar. Bir yere toplanınca Kur’an-i Kerimden konuşunuz. Bunu yapamazsanız, iyi kimselerin iyi hallerinden bahsediniz.”

Ömer (r.a.) buyurur;

-“Bir, kimse, kimle şakalaşırsa, onun gözünde küçülür. Ve heybetsiz olur.”

Resulullah (a.s.v.) Süheyb (r.a.) e;

-“Gözün ağrıdığı halde hurma mı yiyorsun?” buyurunca

Süheyb (r.a.);

-“Ağrıyan tarafla yemiyorum.” Dedi.

Bu cevaba Resulullah (a.s.v.) tebessüm buyurdular.

Havvat ibn Cübeyr (r.a.) kadınlara meyili idi. Bir gün Mekke yolunda kadınlardan bir gurupla duruyordu. Resulullah(a.s.v.) oradan geçti. Havvat çok utandı

Resulullah (a.s.v.);

-“Ne yapıyorsun?” buyurdu.

Havvat ibn Cübeyr (r.a.);

-“Azgin bir devem var. Bu kadınlardan devemi zaptedecek bir ip istiyorum.” Dedi. Sonra gitti.

Resulullah (a.s.v.) efendimiz kendisini görünce ;

-“O itaatsız deve, nihayet azgıncılıktan vazgeçti mi? Buyurdu.

Havvat (r.a.) der ki;

-“Utandım, başımı önüme eğdim ve sustum. Bundan sonra ne zaman beni görse, Bunu söylerdi. Hatta bir gün merkep üzerinde geliyordum. İki ayağımı da merkebin bir tarafında bulunduruyordum.

Resulullah(a.s.v.);

-“Ya filan, azgın devenin akibeti ne oldu?” buyurdu

Dedim ki;

-“Seni Peygamber olarak gönderen Allah-u Teala’ya yemin ederim ki Müslüman olduğumdan beri azgınlık yapmadı.

Resulullah (a.s.v.);

-“Allahü Ekber.Ya Rabbi, Ebu Abdullah’a hidayet ver.” Buyurdu.

Böyle latifelar arada sırada sünnet olup, adet halına getirmek caiz değildir.

Kimya-yi Saadet (İmam-ı Ğazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Kendi rızası istikametinde Salih Ameller işleyen kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Hased etmek

01 Temmuz 2008

dsc02077-kucuk-sellale.JPG

Küçük şelale (Nusaybin)

Hışmın yanı gazabın, kızgınlığın galib olması, kötü bir huydur. Bunun aslı ateştendir.Yarası kalb’de olur. Soyu şeytana çıkar.

Nitekim Kur’anı kerimde Şeytan hakkında:

-“Beni ateşten yarattın, Adem’i ise topraktan yarattın.” Sad: 76 dediği bildiriliyor.

Ateşin işi;

Haraket etmek, dalgalanmak, rahat durmamak olduğu gibi,

Toprağın işi de;

sakin ve rahat durmaktır. O halde üzerinde gazab galib olan kimsenin, Adem (Aleyhisselam) den daha çok, şeytanla ilgisi olduğu anlaşılır.

Bunun için İbni Ömer (r.a.) Resulullah (s.a.v.) a

-“Beni Allah-u Teala(c.c.) nın gazabından uzaklaştıracak şey nedir?” diye sorunca;

Resulullah (s.a.v.);

-“Kızmamandır.”Buyurdu.

-“Bana, beni ümitlendirecek kısa bir nasihat verin” deyince

Resulullah (s.a.v.);

-“Kızma.” buyurdu.

Ne kadar sorduysa böyle buyurdu.

Fudeyl ibn iyad Süfyan-i servi ve bu büyüklerden bir gurup (Rahmetullah-ı aleyhim) söz birliği ile bildiriyorlar ki;

-“Kızgınlık zamanında hilm sahibi, intikam alma vaktinde sabredici olmaktan üstün hiçbir iş yoktur.”

Ömer ibni Abdulaziz (r.a.) e bir kimse kötü sözler söyledi. O ise başını önüne eğdi ve;

-“Beni kızdırmak ve şeytanın te’siri ile kibirlenmek, Sultan olmak hesabiyle yerimden kalkmak ve seni dövmek, kıyamet’te ise mükafatımı gidermek istiyorsun. Bunu asla yapmam.” Buyurdu.

Resulullah (a.s.v.); buyurdu ki;

-“Mu’min kindar olmaz.”

Kin ise hışmın çocuğudur. Sana kötülük yapana, iyilik yapmandan daha büyük fazilet yoktur. Bunu yapamazsan bari kötülük yapanı afv et. Çünkü Afvın da fazileti büyük ve çoktur.

Resulullah (a.s.v.) buyurdu ki;

-“Üç şey vardır ki, onlara yemin edebilirim:”

-”Sadaka vermekle mal hiç eksilmez,”

-”Bir kimseyi afv edene Allah-u Teala (c.c.) kıyamet’te elbette daha çok verir.”

-”İsteme ve dilenme kapısını kendine açmayanlara, Allah-u Teala (c.c.) fakirlik kapısını açmaz.”

Hased eden şuna benzer ki;

Duşmanını vurmak için bir taşı havaya atar, düşmanına gelmez, geri döner ve kendi sağ gözüne gelir ve gözünü kör eder. Sonra daha kuvvetli atar, yine geri gelir ve öbür gözünü de kör eder. Sonra daha kuvvetli atar, yine geri gelir ve başını yarar. Bu böyle yapmaya devam eder. Duşmanına ise hiçbir zarar gelmez. Duşmanı onu görür ve güler. Bu hased edenin hali ve şeytanın yaptırmasıdır.

Bütün bunlar hasedin afetleridir. Ayrıca el ile, dil ile harakete geçip GİYBET eder. Ve yalan söyler, Allah-u Teala (c.c.) dan geleni kabul etmezse, zulmü günahı çok fazla olur.

O halde, hasedin öldürücü zehir olduğunu bilen, aklı varsa hasad yapamaz.

Ameli ilaç:

Mucahede ile hased köklerini kalbden kazımaktır. Çünkü hasedin sebebi, kibir, ucb, düşmanlık, makam ve emretmek sevgisi ve bunun gibi şeylerdir. Kızgınlık faslında anlattığımız gibi bu kök ve temelleri mucahede ile kalbden söküp atmak gerekmektedir.

Bunun müshili hasedin bulunmasıdır. Ama hased ortaya çıkınca hased buyuran her şey’e muhalefet etmekle, onu teskin etmelidir.

Kalbinde bir kimseye ta’n (ayıblama) olursa onu övmeli, kibir olursa, kendini küçük görmeli, başkasının ni’metinin elden çıkmasını istediği zaman, o kimseyi sevmelidir. Giybet edeceği yerde o kimseyi övmekten, herkesin duyması için onun güzel işlerini medhetmekten herkes duyunca memnun olmaktan duşmanlığı kesmekten tesirli ilaç olmaz.

Nitekim Allah-u Teala (c.c.);

-“Kötülüğü iyi hasletle mukabele et. O zaman seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sana dost ve akraba olur.” Fussılet-34

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala(c.c.) hazretleri bizleri ve sizleri Hased, kibir, ucb denen belalerden muhafeze eylesin. O kibr’in, ucb’un ve hased’in yerine Kalbimize SEVGİ yerleştirsin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Evlenmenin edebleri

01 Temmuz 2008

dsc00594-beyaz-su-ile-siyah-suyun-birlestigi-yer.JPG

Beyaz suyun Siyah suyla karıştığı yer (Aşağıdan görünüşü)

dsc00336-beyaz-suyun-siyah-suyla-birlestigi-yer.JPG

Beyaz suyun Siyah suyla birleştiği yer (Yukaridan görünüşü)

Evlenmek de, yemek gibi dine yardım edicidir. Din için, insanın yaşaması lazım olup, yemeksiz ve susuz hayat olmayacağı gibi, insan cinsinin ve neslinin devamı da lazımdır. Bu da evlenme olmaksızın olmaz.

O halde evlenme vucudun aslı, yemek ise ayakta tutucusudur. Evlenmenin mübah olması şehvet için değil, bunun içindir. Hata şehveti, bu arzuya iktizası meydana gelmesi için yaratılmıştır. Böylece evlenirler ve din yolu yolcuları dünyaya gelir. Din de devam eder. Çünkü bütün insanlar, din için yaratılmıştır.

Ayet-i Kerimede:

-“Ben (Azimüşşan) cinleri de insanları da (başka bir hikmetle değil) ancak bana kulluk etsinler diye yaratdım.” Buyuruldu.Zariyat – 56

İnsanlar ne kadar çok olursa , Allah-u Teala’nın kulları ve Peygamber Efendimizin (a.s.v.) ümmeti o kadar çok olur.

Bunun için Peygamber Efendimiz (a.s.v.) buyurdu:

-“Evleniniz, çoğalınız. Kiyamette diğer peygamberlerin ümmetlerine sizin çokluğunuzla övünürüm. Hatta, ana rahmina düşen çocukla bile övünürüm.”

O halde Allah-u Teala’ya kulluk etmekte kulların sayısını artırmak niyeti ile evlenmenin sevabı çok olur. Bunun için baba hakkı büyüktür. Hoca hakkı da büyüktür. Çünkü baba dünyaya gelmesine, hoca da doğru yolu bulmasına sebep olur.

Bahusus bazıları,

-“Evlenmek, nafile ibadetlerle uğraşmaktan üstündür.” Buyurdular.

Evlenmenin dine yardımcı olduğu anlaşılınca edeblerini bildirmek de ehemmiyet kazanır. Bunu açıklamak üç kısımda olur.

BİRİNCİ KISIM:

Evlenmenin Faydaları:

Birinci fayda: Çocuk yetiştirmektir. Çocuk sebebiyle dört çeşit sevab vardır.

Birinci sevab:

Bir insanın vücud bulması ve neslin devamı gibi, Allah (c.c.) ın sevdiği bir şeye çalışmaktır. Ne için yaratıldığını bilen, Allah-u Teala (c.c.) nın bunu sevmesinden hiç şübhesi kalmaz. Allah-u Teala (c.c.), ekmeğe, müsait toprağı, buna ekilecek tohumu, bir çift öküz ve ziraat aletlerini kendi kuluna verince ve ona bir sebep gönderip ziraatla uğraşmasını te’min edince, kulda bir parça akıl varsa, dil ile konuşmuyorsa da, Allah-u Teala (c.c.) bundan maksadının ne olduğunu anlar.

Rahmi mübaşeret (cima) aletlerini ve çocuk tohumunu erkeklerin kuyruk sokumunda, kadınların göğüslerinde yaratan Allah-u Teala (c.c.) şehveti, arzuyu da erkek ve kadın birleşmesine sebep kıldı. Bundan maksadın ne olduğunu anlamıyacak akıllı bir kimse yoktur.

Bir kimse tohumu boşa kullanır ve bir hile ile şehvetini teskin ederse, yaratılış sebebinden başka yerde kullanmış olur.

İkinci Sevab:

Peygamber efendimi (a.s.v.) e uymaya çalışmalı ve kiyamette onun övünmesi, ümmetinin çok olması, niyetine dikkat etmelidir. Bunun için çocuğu olmayan ve olmamış kadınla evlenmeyi yasak etmiştir.

Üçüncü sevab:

Çocuk tarafından kendisine dua edilir.

Hadisi şerifte Resulullah (a.s.v.) buyurudu ki;

-“Öldükten sonra sevabi kesilmeyen iyi işlerden biri de, Salih evlad yetiştirmektir. Babası ve annesi öldükten sonra böyler evladın ettiği bütün dualar, babasına ve annesine ulaşır.”

Yine Hadisi Resulaullah (a.s.v.) şerifte;

-“Duaları nurdan tabaklar içerisinde ölülere sunarlar, bunun için çok rahata kavuşurlar.” Buyurudu.
Dördüncü sevab:

Devam edecek……

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah- Teala (c.c.) Hazretleri bizlere ve sizlere Salih evladlar ihsan eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu