‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar

Evlenmenin Zararları

01 Temmuz 2008

dsc02184-fuad-yusufoglu-girnavas-tepesi.JPG

Girnavas (Cin Tepesi) Nusaybin

Evlenmenin zararları üçtür:

Birinci Zarar:

Helal kazanmaktan aciz kalabilir. Bilhasa böyle zamanda çoluk çocuk sebebiyle şübhelilere yahut harama düşebilir. Bu ise kendinin ve çoluk çocuğunun din bakımından helakine sebep olur, Evlenmenin üstünlüğü buna mecbur etmez.

Hadisi şerifte (a.s.v.) buyuruldu:

-“Kulu, kiyamet günü Mizan başına getirirler. Onun her biri, birkaç dağ büyüklüğünde iyi amelleri bulunur. Ona çoluk çocuğunun nafakasını nereden kazandığı sorulur. Bu yüzden bütün iyi amelleri gider. Sonra bir melek: ‘Bu o kimsedir ki, çoluk çocuğu bütün iyiliklerini yedi, hesabi bundan soruldu” der.”

Bildirildi ki,

Kiyamette, bir kimsenin İLK DAVACISI çoluk çocuğu olur.

Derler ki;

-“Ya Rabbi ondan Hakkımızı sen al. Bize HARAM yedirdi, bizim ise bundan haberimiz yoktu. Bize öğrenmemiz gereken şeyleri öğretmeyip, bizi cahil bıraktı.”

O halde, miras malı olmayan yahut Helalden kazanmayan kimsenin evlenmesi doğru değildir. Ancak evlenmezse, ZİNA yapacağını yakinen biliyorsa evlenmelidir.

İkinci Zarar:

Çoluk çocuğunun hakkını, iyi huylu olmadan, onların olmayacak işlerine sabretmeden, onlara gelecek sıkıntılara katlanmadan ve onların işlerini yerine getirmeden, ödemiş olamaz. Bunu da herkes yapamaz. Onları üzüp günaha girmiş veya onlardan uzak durmuş olabilir.

Hadisi şerifte (a.s.v.) buyuruldu;

-“Çoluk çocuğundan kaçan, firar eden köle gibidir. Yanlarına dönmedikçe Namaz ve orucu makbul olmaz.”

Velhasıl her insanın bir nefsi vardır. Kendi nefsine hakim olmayanın, emri altında bir başkasını almaması daha iyidir.

Bişr-i Hafi (r.a.) ye;

-“Niçin evlenmiyorsun?” dediler.

Bişr-i Hafi (r.a.) Buyurdu ki:

-“Erkeklerin kadınların üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır.”Bakara 228 Ayet-i kerimesinden korkuyorum.”

İbrahim bin Edhem (r.a.) buyurdu:

-“Kadına ihtiyacım olmayınca, niye evleneyim. Bir kadını kendime niçin söyleteyim?”

Üçüncü Zarar:

Çoluk çocuğun işlerini düşünme ve çare aramaya kendini çok verip, Allah-u Teala(c.c.) yı anmaktan seni alıkoyan her şey helakına sebep olur. Bunun için Allah-u Teala(c.c.) buyurdu;

-“Ey İman edenler, Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah (c.c.) ı anmaktan alıkoymasın.” Munafikun – 9

O halde Peygamber efendimiz (a.s.v.) gibi, çoluk çocuğun meşguliyeti, Allah-u Teala (c.c) yı hatırlamaya engel olmasa evlenebilir. Bir kimse evlenince zikir ve ibadetle meşgul olmayacağını ve haramdan tamamen korunamayacağını bilirse, evlenmemesi daha faziletli olur.

Zinadan korkuyorsa, evlenmesi daha iyi olur. Zinadan korkmayanın evlenmemesi daha iyidir. Fakat helal kazanabilen, insanlara acıma ve şefkat hususunda kendinden emin olan ve evlenmesinin Allah’ın zikrine mani olmayacağını veya evlenmezse Allah (c.c.) in zikriyle meşgul olamayacağını bilen kimsenin evlenmesi daha iyidir.

Nikah akdi;

Devam edecek…

Kimya-yi- Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala(c.c.) bizleri ve sizleri çoluk çocuğunun nafakasını HELAL yolla kazanan ve onlara Helal lokma yediren Kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Kesb (Helal kazanç)

01 Temmuz 2008

dsc02188-girnavas-fuadyusufoglu.JPG

Girnavas (cin tepesi) nusaybin

KESB: (helal para kazanmak);

Dünya, ahiret yolunun konağı olunca ve insan bu yolda yemeye, içmeye ve giymeye muhtaç olunca, bu da insanın çalışıp kazanması olmadan mümkün olmayınca, kesbin (çalışıp kazanmanın) edeblerini bilmek lüzumu doğuyor.

Zira bütün gücünü dünya meşgüliyetine veren, büyük ziyandadır. Bütün varlığını ahrete veren de, büyük kazançtadır. Fakat ikisinin ortası, en uygunu, hem dünyaya hem de ahrette çalışmaktır. Niyet ahiret için olmalıdır. Dünyada çalışma, ahiret işini rahatlıkla yapmak için olmalıdır. Kesbin bildireceğimiz hüküm ve edeblerini beş kısımda anlatacağız inşallah-ü Teâlâ

1-KESBİN FAZİLETİ VE SEVABI:

Kendini ve çoluk çocuğunu kimseye muhtaç etmemek, onların ihtiyacını HELAL’den kazanmak, dinde cihad sayılan şeylerdendir. Çok ibadet etmekten daha üstündür.

Bir gün Peygamber Efendimiz (Seallalh-u Aleyhi vesselem) eshabi ile oturuyordu. Sabah erkenden bir genç hızlı hızlı, yanlarından geçti ve dükkanına gitti.

Sahabe (r.a.);

-“Yazık, keşke bu erken vakitte din işine baksaydı.” Deyince

Resulullah (Aleyhisselat-u Vesselalam) buyurdu:

-“Öyle söylemeyiniz. Eğer başkalarına muhtaç olmamak için, yahut babasını, annesini, çocuklarını veya hanımını kimseye muhtaç etmemek için gidiyorsa, Allah yolundadır. Övünmek için, desinler için, ve zengin olmak için gidiyorsa, şeytanın yolundadır.”

Ve yine (a.s.v.) buyurdu:

-“İnsanlara muhtaç olmayıp, dünyalığını HELAL’den kazanan veya komşularına ve akrabalarına iyilik yapan, kıyamet günü yüzü ondördüncü gecedeki ay gibi olur.”

Ve yine (a.s.v.) buyurdu:

-“Doğru sözlü tüccarlar, kıyamet’te, sıdıklar ve şehidlerle beraber kalkarlar.”

Ve yine (a.s.v. buyurdu):

-“Ticaretle uğraşınız. Zira insanların rızkının onda dokuzu ticarettedir.”

Ve yine (a.s.v.) buyurdu:

-“Dilencilik kapısını kendine açana , Allah-u Teala (c.c.) yetmiş fakirlik kapısı açar.”

İsa (Aleyhis selam), bir adam görüp,

-“Ne iş yaparsın.” Dedi.

Adam:

-“İbadet ederim.”dedi.

İsa (a.s.):

-“Yemeğin nereden gelir” buyurdu.

Adam:

-“Benim bir kardeşim var yemeğimi o verir.”dedi.

İsa (a.s):

-“Kardeşin senden daha çok ibadet ediyor” buyurdu.

Hazret Ömer (Radiyallah-u anhu) buyruyor:

-“Helal kazanmaktan elinizi çekmeyiniz ve Allah-u Teala rızkımızı versin demeyiniz. Allah-u Teala (c.c.) gökten altın ve gümüş göndermez.”

Lokman (a.s.) oğluna vasiyet etti ve dedi ki;

-“Helal kazanmaktan el çekme; Fakir ve insanlara muhtaç olan kimsenin dini az, aklı zayıf ve mürüvveti yok olur. İnsanlar ona hakaret gözü ile bakarlar.”

Büyüklerden birine sordular:

-“Çok ibadet eden mi, yoksa emniyet olunan tüccar mı, daha üstündür?”

-“Emniyet edilen tüccar üstündür. Çünkü o cihatdedir. Terazı ile alışveriş yaparken şeytan onu aldatmak ister. O şeytanın dediğini yapmaz.” Buyurdu.

Hazreti Ömer (r.a.) buyuruyor:

-“Çarşıda çoluk çocuğum için HELAL kazanırken ölümün bana gelmesini istemekten, ölümü daha çok istemediğim yer yoktur.”

Ahmet bin Hanbel (r.a.) e sordular:

-“Camide ibadetle meşgül olup, Allah-u Teala (c.c.) rızkı verir, diyen hakkında ne buyrurursunuz?”

Ahmed Bin Hanbel (r.a.) Buyurdu:

-“O cahil bir kimsedir, şeriatı bilmiyor, Çünkü;”

Peygamber efendimiz (Aleyhisselat-u Vesselam):

-“Allau Teala (c.c.) benim rızkımı kılıcımın gölgesi altına bağlamıştır. Yanı Allah (c.c.) yolunda harb etmeğe bağlamıştır.” Buyurdu.

Evza-i (r.a.), İbrahim Edhem (r.a.) ı gördü, boynunda hurma torbası vardı.

-“Senin bu kazancın ne zamana kadar devam edecek? Arkadaşların sana lazım olanı verirler.” Dedi.

İbrahim Bin Edhem (r.a.) Buyurdu:

-“Öğle söyleme. Çünkü hadisi şerif’te (a.s.v.) Helal kazanmak için, beğenilmeyen bir yerde bulunana cennet vacip olur.”buyurdu.

Devam edecek…

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) Bizlere ve sizlere Helal rızık peşinde koşan ve helal kazanç sağlayan kullarından eylesin. AMİN…..

Fuad Yusufoğlu

dsc02205-girnavas-cin-tepesi-aske-kase.JPG

Girnavasın (-cin tepesi-) yakından görünüşü

Bir kimsenin dünya ticareti, ahiret ticaretine mani olursa, bu kimse bedbahttır, zavallıdır. Altın kupayı verip de, saksı alana ne denir?

Dünya, çamurdan yapılan saksı gibidir. Hem kiymetsızdir, hem de çabuk kırılır.

Ahiret ise altından kupa gibidir, hem çok kiymetlidir, hem dayanıklıdır, hem daimidir. Hatta hiç tükenmez. Dünya ticaretinin ahrete yaraması için ve cehenneme sürüklenmemesi için, çok uğraşmak lazımdır.

İnsanın sermeyasi dini ve ahiretidir. Bu sermayeyi kaptırmamak için, çok uyanık olmak lazımdır. Dinini kayırmak isteyenler yedi ihtiyat gözetmelidir.

BİRİNCİ İHTİYAT:

Her sabah niyet edip kendisinin, evlat ve ailesinin rızkını kazanmak, onları kimseye muhtaç bırakmamak, Allah-u Teala (c.c.) rahat ve temiz ibadet edebilmek, ahiret yolunda yürüyebilmek için, vazifeme gidiyorum demelidir.

O gün Müslümanlara iyilik, yardım ve nasihat, emr-i ma’ruf, nehy-i münker yapmayı kalbinden geçirmelidir. Hiyanet edene nehy-i münker yapmalı, razı olmamalıdır. Böyle niyet edince, onun her işi İBADET olur. Dünyada kazandığı şeyler de, caba olur.

İKİNCİ İHTİYAT:

En az binlerle insan çalışmayacak olursa, kendisinin bir gün bile yaşayamiyacağını düşünmelidir.

Mesele fırıncı, kuyumcu, dokumacı,demirci, ipliçi ve daha nice sanatkarlar, hep onun için çalışıyor. O hepsine muhtaçtır. Herkes onun için çalışıp, ona hazırlayıp da,onun boş oturması, kimseye faydalı olmaması doğru olurmu?

Dünyada herkes yolcudur. Yolcuların birbirlerine yardım etmesi, el ele vermeleri, kardeş gibi olmaları lazımdır. Her Müslüman böyle düşünmelidir. Vazifesine başlarken, Müslüman kardeşlerine yardım etmek, onları rahat ettirmek için çalışacağım, din kardeşlerimin benim işlimi gördükleri gibi, bende onlara hizmet edeceğim demelidir.

Bütün san’atlar farzı kifayedir. Bu farzlardan birini yapmayı, yani bir san’at sahibi olmayı düşünmelidir. İş görürken niyetin doğru olmasına alamet, insanlara faydalı olan bir meslek, bir san’at seçmektir. Yani öğle bir işi görmeli ki eğer o iş olmasa, müslümanlar sıkıntı çeker olsun.

Sarraflık, nakkaşlık, kalaycılık, hafriyatçılık gibi meslekler değil. Çünkü bütün bunlar, dünyayı süslemektir Mubah oldukları halde, bunları yapmamak daha iyidir.

Erkekler için ipek elbise dikmek ve kullanacakları altın eşya yapmak ise, zaten haramdır. Din büyüklerinin beğenmediği, yiyecek maddesi ve kefen satmak, mekruhtur. Çünkü bu alışveriş, insanların acıkmasını ve ölmesini beklemek demektir. Kasaplık da mekruhtur. Kalb katılığını tevlid eder.

Faizin (ribanın) inceliklerinden korumak zor olduğundan sarraflığı da mekruh görmüşlerdir.

Fuadeyli İyad (r.a.) oğlunun, bir kimseye vermek için altın tartığını ve üzerindeki kirleri temizlediğini gördü.

Buyurdu ki;

-“Ey oğlum, bu senin için iki hac ve iki umreden daha faziletlidir.”

İyi etmek zannı ile insanların canını yakan kan alıcıkla meşgül olmak, elbisesini temiz tutmaya mani olan dibağcılık ve çöpçülük gibi işler de selefin sevmediği meslekler arasındadır. Çobanlık yapmak da böyledir.

Çok konuşmaktan ve pahalı satmaktan kaçınılmadığı için dellalıktan alınan ücreti de mekruh saymışlardır.

Hadisi şerif’te (a.s.v.)

-“En iyi ticaret, bezzazlıktır. Kumaş satmaktır. En iyi san’at, terziliktir.” Buyurdu.

Hadisi şerifte (a.s.v.) buyuruldu ki;

-“Eğer cennette ticaret olsaydı, bezzazlık olur, cehennemde olsaydı saraflık olurdu.”

ÜÇÜNCÜ İHTİYAT:

Dünya işleri, ahiret işlerine mani olmamalıdır.

Devam edecek….

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) bizleri ve sizleri; kendimiz ve çoluk çocuğumuz için Helal rızık peşinde koşan, Helal rızık için çabalayan Helal rızık yiyen Kullarından eylesin. Amin….

Fuad Yusufoğlu

dsc02162-ornek-girnavas-cin-tepesi.JPG

Girnavas mevki-i  (cin tepesi) Nusaybin

ÜÇÜNCÜ İHTİYAT:

Dünya işleri, ahiret işlerine manı olmamalıdır. Ahiret için ticaret yerleri camilerdir.

Allah-u Teala (c.c.);

-“Mallarınız ve çocuklarınız, Allah-u Teala(c.c.) yı hatırlamanıza mani olmasın.” Buyuruyor. Münafıkun- suresi ayet: 9. Yoksa ziyan edersiniz.

Ömer (Radiyallah-u anhu) buyurdu ki;

-“Ey tüccarlar! Önce ahiret rızkını kazanın! Sonra dünya rızkına çalışın.”

Büyüklerimizin adeti, akşam sabah ahiret için çalışmak idi.Ya camilerde durur ibadet ve zikir ile meşgül olur, ya ilim meclisinde otururlardı.

Hadis-i şerifte (a.s.v.) buyuruldu ki;

-“Melekler insanların amel defterini götürdükleri zaman, başında ve sonunda iyi iş yapılmış ise, ikisi arasında yapılanları ona bağışlarlar.

Yine (a.s.v.) buyuruldu ki;

-“Gündüz ve gece melekleri, gidip gelirken birbirleriyle karşılaşınca hak Teala kullarını nasıl bıraktınız? Buyuruyor. Ya Rabbi, namazda bulduk ve namaz kılarken bıraktık, derler. Allah-u Teala (c.c.) da, şahid olun onları afettim, buyuruyor.

DÖRDÜNCÜ İHTİYAT:

Çarşıda, işte, Allah-u Teala (c.c.) yı zikir tesbih etmeli, her an O‘nu hatırlamalıdır Dili ve kalbi boş kalmamalıdır. İyi bilmelidir ki, o anda kaçırdığını, bütün dünyayı verse bir daha eline geçiremez.

Gafiller arasında ZİKRİN SEVABI ÇOK OLUR. Peygamber Efendimiz (a.s.v.) Buyurdu ki;

-“Gafiller arasında Allah-u Teala (c.c.) yı zikreden kimse, kurumuş ağaçlar arasında bulunan yeşil fidan gibidir. Ölüler arasındaki canlı gibidir ve harbte kaçanlar arasında arslan gibi dövüşenler gibidir.”

Bir kere daha Buyurdu:

-“Çarşıya giderken; La ilaha illalahü vahdehü la şerikeleh,lehül-mülkü ve lehül-hamduyuhyi ve yümit, ve hüve hayyun la yemüt, biyedihil-hayr ve hüve ala külli şey’in kadir. Diyen kimseye iki milyon sevab yazılır.”

Cüneyd-i bağdadı (k.s.) bir gün buyurdu ki;

-“Pazarda çok kimse vardır ki, sofiler halkasında oturanlardan daha kiymetlidir.”

Ve yine Cüneyd-i Baüdad’i (k.s..) buyurdu;

-”Öyle kimse tanıyorum ki, çarşıda her gün üç yüz rekat namaz kılmakta ve otuz bin tesbih okumaktadır.”

Bazıları da bu kimse kendisidir, demişlerdir.

Hülasa, dine, ibadete yardım niyeti ile dünyaya çalışanlara hep böyle sevab vardır. Yalnız para kazanıp, dünye malı toplamak için çalışanlar sevabtan mahrum kalır. Hatta bunlar camida namazda iken de, kalbleri dükkanın hesabındadır. Fikirleri dağınıktır.

BEŞİNCİ İHTİYAT: Dünya işlerine çok düşkün olmamalıdır. Mesela,

Devam edecek…

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah (c.c.) Bizleri ve sizleri Dünayanın geçici güzelliğine kanmadan ahireti için çok çalışan kullarından Eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

dsc02153-su-11.jpg

Girnavas Şelalesi (Nusaybin)

BEŞİNCİ İHTİYAT:

Dünya işlerine çok düşkün olmamalıdır. Mesela, çarşıya herkesten önce gidip, herkesten sonra dönmemelidir. Tehlikeli ve uzun yollara gitmemelidir. Mal kazanmak için deniz ve diğer yolculuklara dalmamalıdır.

Muaz ibn Cebel (Radiyallah-u Anhu) buyuruyor ki;

-“İblis’in Zelnebur isminde bir oğlu vardır. Onun vekilidir. Pazarlarda dolaşır (Allah(c.c.) ona la’net eylesin.

- Ve ‘Pazara git, yalan söyle, yemin et.’ Deyip insanların kalbine hile ve hiyanet sokar. Önce gidip, geç dönenlerden ol, diye çok takılır.’

O halde, ilim meclisinde bulunmadan, sabah zikir ve tesbihlerini yapmadan ve kuşluk namazını kılmadan gitmemek lazım geliyor. Kendine bir gün yetecek kadar kar edince dönmeli ve cami’de bulunmalıdır.

Ahreti kazanmakla meşgül olmalıdır. Çünkü ahiret hayatı SONSUZDUR ve ona ihtiyaç çoktur. Ve ahiret ticaretinde iflas etmek üzeredir.

İmam-i A’zem Ebu hanife’nin hocası Hammad ibn seleme (Rahmetullah-i aleyhime) baş örtüsü satardı. Her gün iki habbe kazanınca eşyayı toplar pazardan çıkardı.

Hadisi şerifte buyuruldu ki;

-“En fena yer pazardır. Pazardekilerin, esnafın en fenası da erken gidip geç çıkandır.”

İbrahim ibn beşar, İbrahim ibn Edhem (r.a.) e dedi ki;

-“ Bü gun erken gideyim.”

İbrahim ibn Edhem (r.a.) Dedi ki;

-“Ya ibn Beşar, sen arıyorsun ve seni de arıyorlar. Seni arayan seni bırakamaz. Senin aradığın ise senden ayrılamaz. Aradığın yetecek miktar olsun, fazlasını boş ver. Nice harislerin mahrum ve nice zayıfların merzuk (rızıklanmış) olduklarını görmüyor musun?”

Dedi ki;

-“Benim bir bakkalda olan bir danktan ( bir ölçü) ziyade hiçbir şeyim yoktur.”

Buyurdu ki;

-“Öyleyse daha ne istiyorsun?”

Büyüklerden bazısı, dükkana haftada iki gün giderdi. Bir kısmı da Cuma’dan başka her gün gider, öğle namazında geri dönerdi. Bir kısmı nihayet ikindiye kadar alişveriş ederdi. Hepsi günlük ihtiyacı kadar kazanınca camiye giderdi.

ALTINCI İHTİYAT: Şüpheli şeylerden kaçınmaktır.

Devam edecek….

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) bizleri ve sizleri Şeytana uymayan, Kimseyi aldatmayan, kimse de aldanmayan ve HELAL rızık peşinden SA’Y eden kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc06614-baverne-koyu-nusaybinfuadyusufoglu.JPG

Baverne köyü (Nusaybin)

ALTINCİ İHTİYAT:

Şüpheli şey’lerden kaçınmalıdır. Harama yaklaşan zaten ASİ ve fasık olur. Şüpheli olduğu bir şey’de müftülere değil, KALBİNE DANIŞMALIDIR. Tabiî ki kendisi gönül sahiplerinden ise, bu çok kıymetlidir.

Kalbinin beğenmediği bir şey’i yememelidir. Zalimlerle, hile ve hiyanet edenlerle, yemin ile satanlarla, dükkanında haram şey satanlarla alişveriş etmemelidir. Zalimlere veresiye satmamalıdır. Çünkü öldükleri zaman üzülür. Halbuki zalimler ölünce üzülmek günahtır. Onların zenginliklerine sevinmemelidir.

Zulma yardım edeceğini bildiği halde onlara bir şey satmak, o zulümde ona ortak olmaktır.

Mesele;

İslamiyetin aleyhinde çalışanlara kağıt satmak günahtır.

Velhasıl herkesle muamele etmemelidir. Doğru insan aramalıdır. Demişlerdir ki:

Bir zaman vardı, pazara çıkan herkes

-“Kiminle alişveriş edeyim? derdi.

-“Kiminle istersen et, herkes ihtiyatlara DİKKAT ediyor, alışveriş ilmini biliyor.” derlerdi.

Sonraları öyle zamanlar geldi ki, şundan şundan başkası ile alışveriş etmeyin derlerdi. Bir zaman gelmek korkusu vardır ki, alışveriş edecek kimse bulunmayacaktır.

Bunu çok zaman önce söylemişlerdi. Bizler belki de, büyüklerimizin korktuğu o zamana kaldık. Kiminle olursa olsun, alışveriş edilmektedir. İlimden, dinden haberi olmayanlardan duyup,

-“Bugün dünyanın her tarafı böyle oldu. Hepsinden haram vardır.” Diyorlar

Bu söz çok yanlıştır. Hiç de dedikleri gibi değildir. Bunu bundan sonra anlatacağız İnşaalah-u Teala.

YEDİNCİ İHTİYAT:

Alışveriş yaptığı kimse ile olan sözlerini, haraketlerini, aldığını, verdiğini, muamelesini iyi ve doğru hesap etmelidir. Kiyamette bunların hepsinden hesap vereceğini bilmelidir. Herkesten, yaptığı adalet sorulacaktır.

Büyüklerden biri, bir tüccarı ru’yada görüp;

-“Allah-u Teala (c.c.) sana ne yaptı?”dedi.

-“Önüme elli bin sahife koydular: Ya Rabbi bu sahifeler kimlerindir? dedim.

Buyuruldu:

Elli bin kişi ile alişveriş yapmışsın;

Her sahife bunların birisi ile olan muameleini göstermektedir. dediler. Baktım, her sahifede bir kimse ile olan muamelemin inceden inceye yazılmış olduğunu gördüm” dedi.

Bir kuruş hile yapan, bir kuruş hak yiyen, cezasını çekecektir ve hiçbir şeyin yardımı olmayacaktır.

İşte buraya kadar, büyüklerimizin hallerini ve şeriatimizin yolunu göstermiş oluyoruz. Bu gün bu yol unutulmuş, bilen de kalmamıştır. Bu gün bunlardan birisini yapana çok SEVAB verilir.

Resulullah (a.s.v.) buyurdu ki;

-“Bir zaman gelir ki, o zamanın Müslümanları, bugün sizin gösterdiğiniz ihtiyatın onda birini yaparsa, ahrette azaptan kurtulur.”

Sebebini sorduklarında;

Peygamber Efendimiz (a.s.v.) Buyrudu ki;

-“Çünkü sizler hayır işlemeye çok yardımcı buluyorsunuz. İşleriniz bu sebeple kolay oluyor. Onlar yardımcı bulamiyacakları gibi, gafiller arasında da yabancı kalacaklardır. Cahiller arasında garip kalacaklardır.”

Bu hadisi şerifi bildirmekten maksadımız, müslumanların, zamanın halını görüp, ümitsizliğe düşmemeleri içindir. O halde, bu zamanda yukarıda yazılanların hepsini, kim yapabilir diyerek ye’se düşmek doğru değildir.

Ne kadar yapabilirse o kadar kâr eder. Ahretin dünyadan daha iyi olduğuna inanan kimse, bunların hepsini de yapabilir. Bunların hepsini gözetmek, yapsa yapsa, insanı fakir yapar. Sonsuz saadete sebep olacak bir fakirliğe de katlanılabilir.

Bahusus bir çok kimse, birkaç şey kazanmak için nice fırtınalı havalarda sıkıntı yolculuklara, bir rütbeye kavuşmak için nice mahrumiyetlere katlanıyor. Halbuki, ölüm gelince, bütün elindekiler gidecektir. Boşuna didinmiş olacaktır.

BİR KİMSE EBEDİ SAADETİ İÇİN ÇALIŞIYORSA, KENDİSİNE YAPILDIĞI ZAMAN SEVMEDİĞİ BİR MUAMELEYİ, BAŞKALARINA DA YAPMASIN.

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) Hazretleri Bizleri ve sizleri Alişverişlerinde kimseyi aldatmayan HELAL Rızık için evinden çıkan ve Helal rızık ile evine dönen kullarından eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

dsc06505-fuadyusufoglu-cag-cag-baraji.JPG

Çağ-çağ baraji (Nusaybin)

Bir kimse ile arkadaşlık veya kardeşlık akdedince, nikah akdi gibi bazı haklar ortaya çıkar.

Peygamber efendimiz (Salallah-u aleyhi vesselem) buyuruyor ki;

-“İki kardeş birbirini yıkayan iki el gibidir.”

Ebu hüreyre (radiyallahu anhu) nun yanına birisi geldi ve:

-“Seninle dost ve kardeş olmak istiyorum.” Dedi.

Ebu Hureyre (r.a.):

-“Kardeşliğin hakkını bilyormusun? Diye sordu.

Adam;

-“Hayır.”dedi.

Ebu Hüreyre (r.a.);

-“Kendi altın ve gümüşünü benim saymayı daha çok sevmendir.”Deyince

Adam;

-“Henüz o makama çıkmadım.” Dedi.

Ebu Hüreyre (r.a.);

-“Öyleyse vazgeç, bu senin işin değildir.” buyurdu.

Hadisi şerifte;

-“Mu’min hep mazereti, münafık de hep ayıp arar.” Buyuruldu. Bir iyilikle on kusuru örtmek lazımdır.

Peygamber Efendimiz(Salallahu aleyhi vesellem) buyuruyor ki;

-“Kötü arkadaştan sakınınız. Bir kötülük görürse, açığa vurur, iyilik görürse kimseye bahsetmez.”

Her kusura bir mazeret, bir te’vil bulmaya uğraşmalıdr. Mazur görmeli, en iyi şekilde amel etmeli, su-i zan etmemelidir.

Çünkü:

SU-İ ZAN HARAMDIR.

Peygamber efendimiz (Salallahu aleyhi vesellem) buyurdu:

-“Allah-u Teala(c.c) mu’minler hakkında dört şeyi haram etmiştir:
-“Mallarını almak,
-“Kanlarını akıtmak,
-“Giybet etmek ve onlara su-i zan etmek.”

İsa (Aleyhisselam) buyurur ki;

-“Arkadaşını uyurken görüp, üzerindeki elbiseyi kaldırıp avret yerini açan kimse hakkında ne dersiniz?”

-“ Ey Allah’ın Resulu bunu kim yapar” dediklerinde

İsa (aleyhisselam);

-“Siz yaparsınız. Bir din kardeşinizin ayıbını gördüğünüz zaman, onu ifşa ede, başkaları da bilsin diye söylersiniz.” Buyurdu.

Büyükler buyuruyor ki;

Bir kimse ile bir dostluk yapmak istersen, ona kız ve sonra gizlice bir adam gönderip, onun yanında seni kötülemesini söyle. Eğer senin sırrını ifşa ederse, onunla arkadaşlık yapma.

Ve yine demişlerdir ki;

-“Allah-u Teala (c.c.) nın senin hakkında bilip de sakladığı şey’i bilip de saklayan kimseyi sev.”

Birisi bir dostuna gizli bir şey söyledi ve

-“Hatırında mıdır?” dedi.

-“Hayır unuttum.” Dedi.

Buyuruldu ki;

-“Dört vakitte tutumunu değiştiren arkadaşlığa layık değildir;

Kendisinden bir şey istediğinde,

Kızgınlık anında,

Tamaa düştüğü sırada

Ve şehvetinde. Böyle anlarda da dostluk hukukuna riayet etmelidir.

Hazreti Abbas, oğlu Abdullah (Radiyallahu anhuma) a buyurdu ki;

-“Ömer (Radiyallahu anhu) seni kendisine yakın tutuyor. Ve yaşlilardan çok sana kıymet veriyor.

-“Beş şey’ çok dikkat eyle;

-“Hiçbir sırrını açığa vurma,

-“Huzurunda gıybet etme,

-“Ona hiç yalan söyleme ne emrederse yap

-“Ve senden hiçbir zaman hıyanet ve itaatsızlık görmesin.”

Devam edecek…

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) bizlere ve sizlere HİYANET ETMEYEN Arkadaş ve dostlar İhsan eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc06536-gunesin-batisifuad-yusufoglu.JPG

Güneşin Batışı (Nusaybin)

Biliniz ki;

Herhangi bir mes’elede ihtilaf ve munakaşa etmek gibi, SEVGİ’Yİ YOK EDEN BİR ŞEY YOKTUR. Arkadaşlarının, dostunun sözünü redetmek, ona cahil ve ahmak, kendisine ise akıllı ve faziletli demektir. Ona karşı kendini büyük görmek ve ona hakaret gözü ile bakmaktır. Bu ise dostluğa değil, düşmanlığa yakındır.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) buyuruyor ki;

-“Din kardeşinin söylediğine itiraz etme, onunla alay etme ve verdiğin sözde dur.”

Din büyükleri buyuruyor ki;

Din kardeşine:

-“Hadi kalk “ dediği zaman

-“Nereye?” diye sorsa,

Arkadaşlığa layık değildir. Belki, kalkmalı ve sormalıdır. Velhasıl muhabbeti, sevgiyi ayakta tutan her şeyde ve her işde uygunluktur. Onu sevdiğini ve acıdığını söylemelidir,

Peygamber efendimiz(Sallallahu aleyhi vesellem) buyuruyor:

-“Bir kimse, bir kimseyi seviyorsa, ona sevdiğini söylesin.”

Bunun için (a.s.v.) buyurdu:

-“Eğer böyle yaparsanız, onun kalbinde sevginiz doğar ve bir başka taraftan muhabbet artar.”

Her halını sormalı, üzüntü ve neşesine ortak olduğunu bildirmeli, onun üzüntü ve neşesini, kendi üzüntü ve neşesi bilmelidir. Onu çağıracağı zaman, iyi isimlerle çağırmalı, onun sevdiği isimlerle çağırmalıdır.

Hazreti Ömer(Radiyallah-u Anhu) buyurdu:

-“Dostluk kardeşlık üç şeyle saf olur.

Onu en iyi isimlerle çağırmakla,
Ondan önce selam vermekle,
Oturmakta onu kendine tercih etmekle.”

Sevgi alametlerden bir de, ehlini, çocuklarını ve hallerini ve onlarla alakalı şeyleri övmelidir. Zira bunun sevgide çok te’siri vardır. Yaptığı her iyiliğe şükretmelidir.

Hazreti Ali (Radiyallahu anhu –Kerememallahu vechu) buyuruyor ki;

-“Din kardeşinin iyi niyetine şükretmeyen, iyi işe de şükretmez.”

Olmadığı yerde ona yardım etmeli, hakkında söylenen kötü sözleri söyleyene çevirmelidir. Onu kendisi gibi bilmelidir. Yanında sevdiği bir kimse için alçakça konuşana karşı susmak, sevdiğine büyük cefa olur. Bu, sevdiğini dövdüklerini görüp, ona yardım etmemeye benzer. Zira dil yarası daha büyüktür.

Büyüklerden biri der ki;

-“Birisi sevdiğim bir kimseden konuşurken, o sevdiğimin orada bulunduğunu, söylenenleri dinlediğini ve söylediklerimi onu duymasını istemediğim olmamıştır.“

Ebu’d-Derda (r.a.) yerde yatan iki inek gördü. Birini kaldırınca, diğeri de kendiliğinden kalktı. Bunu görünce ağladı. Ve

-“Allah (c.c.) için kardeş olanlar böyle olurlar. Kalkarken de, yürürken de BERABER OLURLAR.”

Din kardeşine ilim ve dinde olanları öğretmelidir. Çünkü Allah (c.c.) için kardeş olanların birbirini cehennemden koruması, dünya sıkıntılarından korunmalarından mühimdir. Öğretir de, öğrettiği ile amel etmezse, nasihat etmeli, yol göstermeli ve onu Allah-u Teala (c.c.) nın azabi ile korkutmalıdır.

Fakat bu nasıhatın acımadan dolayı olduğunu anlatmak için de, yalnız yerde nasıhat etmelidir. Çünkü kalabalıkta Nasihat ağır ve yersiz olur. Söylerken de, sert değil, tatlılıkla söylemelidir.

Peygamber Efendimiz (a.s.v.) buyurdu ki;

-“Mu’min mu’minin aynasıdır, yanı kendi ayıp ve noksanlarını ondan öğrenir.”

Bir din kardeşin sana, kimsenin olmadığı bir yerde tatlılıkla bir kusurunu söylerse teşekkür etmelisin. KIZMAMALISIN. Bu şuna benzer ki, bir kimse sana koynunda yılan veya akrep var dese, bu sözüne kızmasın hatta memnun olursun. İnsandaki bütün kötü sıfatlar, yılan ve akrep gibidir. Fakat acı ve yaraları kabirde anlaşılır. ACILAR RUHADIR. Öyleyse onların acısı ve can yakması bu dünya yılanlarının bedeni acıtmasından daha şiddetlidir.

Hazreti Ömer (r.a.) buyurdu:

-“Ayıplarımı bir hediye gibi önüme getirene. Allah (c.c.) merhamet eylesin.”

Selman-ı Farisi (r.a.) yanına gelince:

-“Ey Selman doğru söyle beğenmediğin hallerden bende hangisini gördün ve duydun.” Buyurdu:

Selman Farisi (r.a.):

-“Beni bu hususta konuşmaktan afv eyle.” Dedi.

Hazreti Ömer (r.a.):

-“Muhakkak öğrenmek istiyorum.” Buyurunca ve çok zorlayınca

SelmanFarisi (r.a.):

-“Duydum ki, evinizde günde iki defa yemek yeniyor ve gündüz ve gece giymek üzere iki gömleğin varmış.” Dedi.

Hazreti Ömer (r.a.):

-“Bundan sonra bunları da yapmayız. Başka hiçbir şey duydun mu?.”Buyurdu.

Selman Farisi (r.a.):

-“Hayır duymadım.” Dedi.

Bütün bunlar kendi ayıp ve kusurlarını bilmediği zamandır. Şayet ayıb ve kusurunu bilirse, ima ile nasıhat etmeli açıkça söylememelidir. Eğer bu ayıp, sana karşı yaptığı bir kusur ise, onu örtmek ve bilmemezlikten gelmek lazımdır. Fakat dostlukta bir değişiklik olmamalıdır.

Eğer bir değişme olacaksa; yalnız yerde onu azarlamak, ondan ayrılmak ve kesilmekten daha iyidir. Kesilmek de, hakkında fena söylemek ve ona dil uzatmaktan daha iyidir.

Arkadaşlıktan maksat kendi ahlakını, arkadaşlarından, din kardeşlerinden gelecek bazı şey’lere katlanmakla düzeltmektir. Yoksa onlardan iyilik beklememelidir.

Devam edecek….

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri kendi rızası istikametinde İyi arkadaşlık edinen ve arkadaşlık hakkını ifa eden kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc00020-cag-cag-baraji-fuadyusufoglu.JPG

Çağ-Çağ baraji (Nusaybin)

Ebu Ali Ribatı (r.a.) anlatır: Abdullah-ı Razı(r.a.) ile sahrada gidiyorduk.

Yolda;

-“Sen mi, yoksa ben mi reis olayım.”dedi.

-“Sen ol.”dedim.

-“Ne dersem yapacaksın .” dedi.

-“Baş üstüne.” Dedim.

-“Torbanı getir.” Dedi. Getirdim.Yiyeceğimi, elbisemi ve daha neyim varsa içine koydu. Ve sırtına aldı. Kendisi taşıdı.

Her ne zaman:

-“Bana verin, yoruldunuz,”desem.

Bana;

-“Sana reis benim dedim, söylediğimi tut.” Derdi.

Ertesi gece yağmur yağdı, sabaha kadar uyumadı, ayakta durdu,ıslanmıyayın diye de üstüme bir örtü tuttu.

Bir şey söylesem,

-“Reis benim, sen dediğimi yap.” Derdi.

-“Keşke onu reis yapmasaydım” dedim.

Büyükler Buyurumuştur;

-“Bir din kardeşin sana bir kusur ederse, kendine onun yetmiş çeşit özrünü ara. Nefsin kabul etmezse, Nefsine de ki;

-“İşte senin kötü huyun ve herkese fena söyleyiciliğin. Kardeşin senden yetmiş türlü özür diliyor da kabul etmiyorsun.” Kusuru bir günah ise, ona güzellikle o işten vazgeçmesini söylemeli. Vageçerse ve ısrar etmezse görmemezlikten gel. İsrar ederse nasıhat eyle. Fayda vermezse, bu hususta ne yapılacağı hakkında ashabi kiram (Aleyhimmürrıdvan) ihtilaf eylediler.

Ebu Zer (radiyallah-u anhu) ın görüşüne göre o kimseyle arkadaşlığı kesmek lazımdır.

Buyuruyor ki;

-“Onu Allah (c.c.) için sevmiştim, şimdi de Allah(c.c.) için ona düşman ol.”

Ebu-d Derda ve eshabi kiramdan bir ksmı (Aleyhimmürrıdvan) buyurdu ki:

-“Arkadaşlığı kesmemek lazımdır. O işinden döneceği ümid edilebilir. Baştan dost edinmemeliydi. Dost edindikten sonra bu şekilde ondan kesilmemelidir.”

İbrahim-i Nehai (Rahmetullah-ı Aleyh ) buyuruyor ki;

-“Din kardeşinden bir günah yüzünden ayrılma, bugün yaparsa, yarın yapmaz.”

Ebu Zer (radiyallah-u anhu) yolu selamete daha yakındır. Fakat bu yol daha ince ve fıkha daha uygundur. Çünkü bu lütuf onun tevbesine sebep olur. Acizlik ve düşkünlük günlerinde kardeşe daha çok ihtiyaç olur. Nasıl olur da terk edilir. Fıkıh tarafı şöyledir ki, dostluk, kardeşlik akdı yapılınca, akraba olur. Günah sebebiyle sıla-i rahmi terk etmek olmaz.

Bunun için Allah-u Teala (c.c.) buyuruyor;

-“Eğer kabilen ve akraban sana asi olurlarsa, sizden değil, amelinizden, yaptıklarınızdan üzülüyorum de.” Şuara-216.

Ebu’d Derde(radiyallahu anhu)ya;

-“Din kardeşin günah işledi, onu düşman tutuyor musun?” denildikte;

-“Günahına düşmanım, ama o benim kardeşimdir.” buyurdu.

Fakat başlangıçta böyle kimse ile kardeşlık etmemelidir. Çünkü kardeşlik suç değildir. Kardeşliği kesmek ise suçtur. Terk etmede belli bir hak vardır. Sana bir kusur ederse, özür dilerse, afv etmen iyidir. Yalan söylediğini bilsen bile, özrünü kabul eyle.

Çünkü Resulullah (Sallallahu aleyhi vesselam) buyuruyor:

-“Bir kimseden, kardeşi özür diler de özrünü kabul etmezse, onun günahı muslümanların yolunu kesip, onlardan haraç almanın günahı gibidir.”

Yine buyurdu (a.s.v.):

-“Mü’min, çabuk kızar ve çabuk hoşnut olur.”

Ebu Süleyman-ı Daranı (r.a.) müridine;

-“Din kardeşinden eziyet görürsen sakın kızma. Kızarsan, daha çok eziyet veren söz duyabilirsin.” Buyurdu.

Ve:

-“Tecrübelerimle böyle olduğunu anladım.” Dedi.

Devam edecek….

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri birbirinin kusurlarını afv eden birbirlerine saygılı ve sevgili olan kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Eziyet

02 Temmuz 2008

dsc00093-fuadyusufoglu-nusaybin.JPG

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Fuadeyl ibn İyyad (radiyallah-u anhu) ı ağlarken gördüler.

-“Niçin ağliyorsun?” dediler.

Fuadeyl ibn İyyad (r.a.);

-“Bana zülm eden bir zavallı müslümana üzüldüğümden ağliyorum.”Dedi.

-“Kiyammete ona sorulacak ve rezil olacaktır. Fakat hiçbir özür ve bahane bulamiyacaktır.”

Mucahid (Radiyallah-u Anhu) buyuruyor:

-“Cehennemde olanlara Allah-u Teâla (c.c.) öyle yaralar verir ki, bütün bedenleri sızıp akar, yalnız kemikleri kalır.”

Sonra bir ses;

-“Bu nasıl bir elemdir?” der.

-“Çok şiddetlidir.” Derler.

Aynı ses:

-“Bu dünyada Müslümanlara verdiğiniz sıkıntının karşılığıdır.” Der.

Peygamber efendimiz (Salallahu aleyhi vesselem) buyurdu;

-“Cennete istediği gibi dolaşan birini gördüm. Müslümanlara eziyet vermesin diye yol üzerindeki bir ağacı kesmişti”

Hiç kimseye kibirlenmemelidir. Çünkü, Allah-u Teala kibirlileri sevmez. Peygamber Efendimiz (Sallallah-u Aleyhi Vesselam.) buyurdu ki;

-“Allah-u Teâla bana vahiy ile bildirdi ki, tavazu et, kimse kimseye övünmesin.”

Bunun için Peygamber efendimiz (Sallallah-u Aleyhi vesselem) dul kadınların, miskinlerin işlerini görünceye kadar uğraşırdı. Kimseye hakaret gözü ile bakmamalıdır. Çünkü o kimse Allah-u Teâla (c.c.) nın VELİ KULU OLABİLİR, Fakat o bilmez. Allah-u Teâla (c.c.) evliye kullarını herkesin nazarından örtmüştür.

İkrime (Radiyallah-u anhu) buyurdu; Allah-u Teâla (c.c.), Yusuf (aleyhisselam) a,

-“Senin dereceni ve ismini, kardeşlerini afvettiğin için, büyük eyledim” buyurmuştur.

Hadisi şerifte (a.s.v.):

-“Din kardeşini afv edenin izzeti ve büyüklüyü artar.” Buyuruldu.

Ma’ruf-i Kerhi (r.a.) buyuruyor;

-“Bir kimse günde üç defa’Allahummeslih ümmete Muhammedin, Allahümmerham ümmete Muhammedin, Allahümme ferric ümmete Muhammedin’ derse; İSMİ EBDALLAR DEFTERİNE YAZILIR.”

Hazreti Ali (r.a.) buyruyor:

-“Kimin karnı ağrırsa, hanımın mehir parasından isteyip, bal alsın, yağmur suyu ile karıştırp içsin, şifa bulur. Çünkü Allah-u Teâla (c.c.) yağmur’a BEREKET,bal’a ŞİFA ve kadınların mehr’ine AFİYET buyurmuştur. O halde bu üçü bir araya gelirse elbette ŞİFA BULUR.

Kimya-yi Saadet ( İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla (c.c.) bizlere ve sizlere; Bu fani dünya da kaldığımız Müddet zarfında BEREKET, ŞİFA, SIHHAT VE AFİYET üzere olmayı, Uzun ömürler le birlikte, Salih ameller ihsan eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu