‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar
Komşu, akraba ile anne ve baba hakları
03 Temmuz 2008Bazne taka (navala sipi)
KOMŞU HAKKI:
Yalnız Müslüman olmakla lazım gelen hakları uzun anlattık. Komşu hakları ise daha fazladır.
Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) Buyurdu ki;
-“Kafir olan komşunun bir hakkı vardır. Müslüman komşunun iki hakkı vardır. Müslüman ve akraba olan komşunun üç hakkı vardır.”
Yine (a.s.v.) Buyurdu;
-“Cebrail aleyhisselam bana daima komşu hakkını vasiyet ederdi. Hatta ben ölünce malımdan miras alacaklarını zan ettim.”
Yine (a.s.v.) Buyurdu;
-“Komşusunun, zararından emin olmadığı komşu Mu’min değildir.”
Yine (a.s.v.) Buyurdu;
-“Komşunun köpeğine taş atan, komşusunu incitmiş olur.”
Peygamber Efendimiz Sallallahu aleyhi vesellem:
-“Komşu hakkının ne olduğunu biliyor musunuz? Yardım isterse yardım edin, borç iterse borç verin, fakir ise ihtiyacını görün, hasta
olursa ziyaretine gidin, ölürse cenazesinin arkasından gidin, sevinirse sevinin. Üzüntülü zamanında hal ve hatırını sorun, üzülmeyin deyin. Rüzgarına mani olmamak için ona bakan duvarı çok yüksek yapmayın. Yediğiniz meyveden ona gönderin, veremezseniz gizli yiyin. Çocuğunun eline yiyecek verip dışarı çıkarmayın. Komşunun çocuğu görüp de istemesin. Yemeyiniz kokusu ile komşuları üzmeyin. Pişirdiğiniz yemekten bir tabak da ona gönderin.”
Yine (a.s.v.) Buyurdu;
-“Komşu hakkı nedir bilir misin? Nefsim, yed-i kudretinde olan Allah (c.c.) a yemin ederim ki, komşu hakkına riayet edene, Allah-u Teala(c.c.) merhamet eder.”
AKRABA HAKKI:
Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu;
-“Allah-u Teala buyuruyor ki; ben Rahmanım. Benim yakınım Rahm’dır. Onun ismini kendi ismimden çıkardım.Yakınları ile beraber olanlarla beraberim.Yakınlarından ilgiyi kesenlerden, ben de alakayı keserim.”
Yine (a.s.v.) buyurdu;
-“Ömrünün uzun, rızkının iyi olmasını isteğen, akrabasına iyi davransın. Sıla-i rahimden daha çok sevabı olan bir taat yoktur. Hatta bir evdekiler fısk ve fücur ile meşgül olsalar, sıla-i rahm edince, bunun bereketinden malları ve çocukları artar.”
ANNE VE BABA HAKKI:
Anne- baba hakkı hepsinden büyüktür. Çünkü yakınlıkları daha çoktur. Peygamber efendimiz (Sallallah-u aleyhi vesellem) buyurdu ki;
-“Huzurunda, alıcı- satıcı arasında duran köle gibi olmayan kimse , babasının hakkını ödeyemez.”
Yine (a.s.v.) Buyurdu;
-“Anaya- Babaya iyilik etmek,(Nafile) namazdan, oruçtan, hactan, umreden, cihad’tan daha üstündür.”
Allah-u Teala (c.c.) Musa aleyhisselam’a vahiy gönderdi;
-“Annesinin babasının sözünü dinlemeyip benim emirlerimi yapanları, emir dinlememişlerden yazarım. Benim emrimi yapmayıp, anasının- babasının sözünden çıkmayanları, emir dinleyenlerden yazarım.”
Peygamber Efendimiz Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu;
-“Sadaka verip, sevabını anasına – babasına gönderen ne ziyan eder. Anasına – babasına da sevab yazılır ve kendi sevabı hiç azalmaz.”
Peygamber Efendimiz (Aleyhisselam) ın huzuruna bir kimse geldi. Ve;
-“Baban ve annem ölmüştür, onların üzerimde ödeyebileceğim bir hakkı kaldı mı?” dedi.
Peygamberimiz (a.s.v.) Buyurdu ki;
-“Onlar için namaz kıl (Namazın sevabını onlara gönder.), afv dile, ahd ve vasiyetlerini yerine getir, sevdiklerine iyi davran, izzet ve ikramda bulun, akrabasına iyi muamele eyle.”
Yine (a.s.v.) Buyurdu;
-“Anne hakkı, baba hakkının iki katıdır.”
Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala (c.c.) Hazretleri; bizleri ve sizleri Ebeveynlerine saygılı olan ve onların haklarına riayet eden kullarından eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Çocuk hakkı
03 Temmuz 2008Girnavas şelalesi -Uzaktan- (Nusaybin)
ÇOCUK HAKKI;
Bir kimse Peygamberimizden(Aleyhisselam);
-“Kime iyilik edeyim?” diye sordu.
Resulullah (a.s.v.);
-“Anne ve babaya” buyurdu.
O kimse, sonra;
-“Annem ve babam ölmüştür.” Dedi.
Resulullah(a.s.v.);
-“Çocuklarına.” Buyurdu.
Çünkü, babanın hakkı olduğu gibi, çocuğun da HAKKI vardır. Çocuğun haklarından biri, çocuğa, isyan ettirecek kadar, kötü huylu davranmamaktır.
Peygamber Efendimiz (a.s.v.) buyurdu;
-“Çocuğunu, söz dinleyecek şekilde yetiştiren babaya, Allah-u Teâla MERHAMET etsin.”
Hazreti Enes (r.a.) buyuruyor; Peygamber efendimiz (Aleyhisselatu vesellam) buyurdu ki;
-“Çocuk yedi günlük olunca AKİKA kurbanı kesiniz,”
-“İyi İSİM koyunuz.”
-”Altı yaşına gelince EDEB öğretiniz.”
-“Sekiz yaşına gelince NAMAZ kıldırınız,”
-“Dokuz yaşına gelince GÜZEL ELBİSE giydirmeyiniz.”
-”On üç yaşına gelince NAMAZ KILMAZSA hafifçe döverek kıldırınız.”
-“On altı yaşına gelince EVLENDİRİNİZ, elini tutunuz ve: ’Seni büyütüm, terbiye ettim, ilim öğrettim ve evlendirdim. Dünyada senden gelecek zarardan ve ahrette senden gelecek azabtan Allah-u Teala (c.c.) ya sığınırım,’ deyiniz.”
Çocukların haklarındandır. Bir şey vermekte, öpmekte ve iyiliklerde EŞİT MUAMELE etmelidir. Küçük çocuğu öpmek ve sevmek Peygamber (a.s.v.) in sünnetidir. Hazreti Hasan (r.a.) ı öperdi.
Akra bin Habis;
-“Benim on oğlum vardır, hiç birini öpmüş değilim” deyince
Resulullah(a.s.v.);
-“Çocuğuna merhamet etmeyene, merhamet etmezler.” Buyurdu.
Peygamber (aleyhisselam) minberde idi. Hasan (r.a.) yüzü üstüne düştü. Minberden indi, çocuğu kaldırdı ve
-“Elbette mallarınız ve çocuklarınız fitnedir.”Teğabün:15 ayeti kerimesini okudu.
Bir defa Peygamberimiz (a.s.v.) namaz kılıyordu. Secdeye inince Hüseyin (r.a.) omzuna bindi. Peygamberimiz (aleyhisselam.) secdede o kadar durdu ki, Ashab-i Kiram, vahiy gelip secdeyi uzun yapmak emrolunduğunu zanettiler.
Selam verince,
-“Secdede Vahiy mi geldi?”dediler;
Resulullah (a.s.v.);
-“Hayır, Hüseyin beni binek yaptı, onu düşürmek istemedim.” Buyurdu.
Kimya-yi, Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala (c.c.) hazretleri bizleri ve sizleri Ailesine iyi muamelede bulunan, Çocuklarını Temiz bir terbiye ile büyüten, Onlara Dünveyi ve uhrevi ilimleri öğreten kullarından eylesin. AMİN…….
Fuad Yusufoğlu
Öfke ve şehevi istekler
04 Temmuz 2008Girnavas Mevki-i (Nusaybin)
Rivayet olunur ki;
Şeytan (aleyhil’lanet) İmamı Şafi-i (r.a.) ye sorar:
-“Ne dersin, beni seçtiği gibi yaratan ve istediği gibi beni kullanan ve bundan sonra, dilerse beni cennet’ine koyar, isterse cehennemin’e. Bu, işinde adalet sahibimıdır, yoksa zalim mıdır?”
İmam-i Şafi-i (r.a.), Şeytanın bu sözlerine baktı, sonra şöyle cevab verdi:
-“Ey mahluk. Eğer Allah (c.c.), senin istediğin husus için seni yarattı ise sana zülmetmiş olur. Amma eğer O kendi dilediği şey için yarattı ise, O’nun işinden sual sorulmaz.”
Bu cevap üzerine şeytan (aleyhilla’net) perişan oldu. Sonra şöyle dedi.
-“Ey Şafii Allah (c.c.) a yemin ederim ki; bu sorum ile yetmiş bin ibadet edeni, ubudiyet divanından çıkardım.”
Bil ki ey okuyucu;
Kalb bir kale gibidir. Şeytan da oraya girip işgal etmek sureti ile malik olmak isteğen düşman gibidir. Kalenin düşmandan korunması, ancak kalenin kapıları, giriş noktaları ve gediklerinin korunması ile olur.
Kalenin kapılarını korunmasını bilmeyen kimsenin kaleyi muhafeze etmeye gücü yetmez.
Kalbin, şeytanın vesvelerinden korunması vaciptir. her mükellef Müslüman üzerine farzı ayındır. Vacibi bilmeye vesile olan hususlar da vaciptir. Şeytanın iğvasını defetmek, ancak onun giriş yollarını bilmekle olur. Öyleyse şeytanın giriş yollarını bilmek insan üzerine vaciptir.
Şeytanın giriş yolları ve kapıları kulun sıfatlarıdır. Bunlar ise çoktur. O sıfatlardan bazıları şunlardır.
1-ÖFKE VE ŞEHEVİ İSTEKLER
2-HIRS VE HASAD
3-DOYASİYE YEMEK YEMEK
4-EV EŞYASI VE GİYİM SEVGİSİ
5-TAMA
6-İŞLERDE TEENİYİ TERK ETMEK, ACELECİLİK
7-MAL, MÜLK VE PARA
8-CİMRİLİK VE FAKİR OLMA KORKUSU
9-MEZHEBLERDEKİ TAASSSUP
1-Öfke ve şehevi istekler:
Öfke, aklı giderir, zayıflatır. Akıl zayıfladığı zaman şeytan (aleyhilla’net) nın vesvesesi oraya hücüm eder. İnsan her ne zaman öfkelenirse, küçük çocuğun topla oynadığı gibi, Şeytan (aleyhilla’net) da onunla oynar.
Rivayet edilir ki;
Velilerden bazısı şeytan (aleyhilla’net) a Adem oğluna nasıl galebe çalarsın, bana göster, der.
Şeytan şu cevabı verir;
-“Onu, öfkelendiği ve heva ve hevese kapıldığı zaman yakalarım.”
2-Hırs ve Hased;
Kul her şeye haris olduğu zaman HIRSI onu kör ve sağır yapar. İşte bu anda Şeytan (aleyhila’net ) ona vesvese vermeye fırsat bulur. Böylece Haris olan kimsenin katında, şehevi isteklerine ulaştıracak her şey, haram ve münker olsa da güzel görünür.
Rivayet edilir ki;
Nuh (Aleyhisselam), Allah-u Teala (c.c.) nın kendisine emrettiği üzere her canlıdan bir çift alıp gemiye bindiği zaman, gemide bilmediği bir ihtiyarı görür.
Bunun üzerine Nuh (Aleyhisselam) ona der ki;
-“Seni buraya kim soktu?”
İhtiyar;
-“Ben buraya senin eshabının kalblerine vesvese vermek için girdim. Onların kalbleri benimle, bedenleri seninle olur.”
Nuh (Aleyhisselam);
-“Gemiden çık, ey Allah (c.c.) ın düşmanı. Çünkü sen Allah (c.c.) ın la’netine uğrayan şeytansın.”
Bunun üzerine şeytan ( aleyhilla’net) şöyle der;
-“Beş şey vardır ki, ben onlarla insanları, saptırır HELAK ederim. Onların sana üçünü söylerim, ikisini söylemem.”
Tam bu sırada, Allah (c.c.) Nuh (Aleyhisselam) a şöyle vahy eder.
-“Senin o üçe ihtiyacım yoktur. Sana ikisini söylesin yeter.”
Bunun üzerine, Nuh (Aleyhisselam) şeytana sorar;
-“O iki nelerdir?”
Şeytan (aleyhilla’net ) der;
-“Onlar öyle iki şeydir ki, beni yalancı çıkarmazlar. Onlar öyle iki şeydir ki, beni geride bırakmazlar. Ben insanları onlarla HELAK ederim. Onlar hırs ve Hased’dır.”
-“Hased sebebiyle ben Allah (c.c.) ın La’netine uğrayıp, koğuldum. Hırsa gelince; Adem (a.s.) e Cennette bir ağaç hariç her şey Mübah kılındı. Adem (a.s.) e Hırs sebebiyle dilediğimi yaptırdım. Bu yüzden, Adem (a.s.) kendisine yasak kılınan meyveye yaklaştı.”
3-Doyasiye yemek yemek;
Devam edecek………….
Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Koğulmuş Şeytanın şerrinden Muhafeze eylesin. AMİN….
Fuad Yusufoğlu
Öfke ve şehevi istekler- 2
04 Temmuz 2008Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)
3-Doyasıya yemek yemek:
Yenen gıdalar, tertemiz, helal olsa da, tokluk daima şehevi istekleri kuvvetlendirir. Bu ise şeytan (Aleyhilla’net) ın silahıdır.
Rivayet edilir ki, Şeytan, Yahya (aleyhisselam) a görünür. Yahya (a.s.) şeytan’da, her şeyden yapılmış ucu çengelli şeyler görür ve sorar:
-“Bu çengeller nedir?”
Şeytan:
-“Adem oğlunu, sapıttığım şehevi istekleridir.” Der.
Yahya Aaleyhisselam;
-“Onların içinde bana ait bir şey var mıdır?
Şeytan;
-“Bazı kere çok yemek yedin de, sana namazda ve zikirde ağırlık verdik.”
Yahya (Aleyhisselam);
-“Başka bir şey var mıdır?”
Şeytan;
-“Hayır.” Der.
Yahya Aleyhisselam;
-“Allah (c.c.) a yemin ederim ki, bir daha midemi yemekle ebediyen doldurmam.” Der.
Bunu üzerine Şeytan, Yahya (Aleyhisselam) a şöyle der;
-“Allah (c.c.) a yemin ederim ki, ben de bunu bir daha ebediyen kimseye söylemem.”
4-Ev eşyası ve giyim sevgisi;
Şeytan (aleyhilla’net), bir kimsenin kalbina ev, eşya ve giyim sevgisinin galebe çaldığını gördüğü zaman, çok sevinir. Sevincinden dört köşe olur.
Devamlı olarak onu, ev yapmaya, tavanlarını güzelleştirmeye, duvarlarını süslemeye, odalarını genişletmeye çağırır. Gene onu elbiselerini, binitlerini süslemeye çağırır.
Şeytan bu kimseyi ömrü boyunca bunlara ram kılar. Şeytan onu bu raddaye getirip düşürdü mü, artık onun yakasını bırakır, bir daha ona yaklaşmaz. Çünkü bunların biri diğerini çeker.
Bu hal, kişinin eceli gelip ölünceye kadar devam eder. O böylece daima şeytanın yolunda ve heva ve hevese tabi olarak yağar. Böyle olan kimsenin sonunun kötü olmasından, imansız gitmesinden korkulur. Bu hususlardan Allah (c.c.) a sığınırız.
5-Tama;
Safvan bin Süleyman (r.a.) şöyle nakleder:
Bir gün Şeytan (aleyhilla’net) Abdullah bin Hanzala (r.a.) ya Adem şeklinde görünüp der ki;
-“Ey ibni Hanzala, benden bir şey al ki, onunla seni bileyim.”
İbni Hanzala (r.a.):
-“Benim ona ihtiyacım yoktur “ der.
Şeytan (aleyhilla’net) der ki;
-“Bak, eğer hayır ise alırsın, şer ise rededersin. Devamla şöyle der: Ey ibni Hanzale Allah (c.c.) tan başka hiçbir kimseden bir şey isteme, sen öfkelendiğin zaman ne hal oluyorsun bak. Öfkelendiğin zaman ben sana malik oluyorum.”
6-İşlerde teenniyi terk etmek, acelecilik..
Envar-ül Aşikin (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala (c.c.) hazretleri: bizleri ve sizleri Şeytan’in oyuncağı halına düşmeyen kullarından eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Öfke ve şehevi istekler- 3
04 Temmuz 2008Girnavas Mevki-i (Nusaybin)
6-İşlerde Teenniyi terk etmek, acelecilik:
Resulullah (Aleyhisselatu vesellam) buyruyor ki;
-“Acele Şeytandandır.Teenni ise Rahmandandır. Acele edildiği zaman Şeytan insana idrak edemediği yerden şerrini kabul ettirir.”
Rivayet olunur ki, İsa (aleyhisselam) doğduğu zaman Şeytanlar İblise gelerek derler ki;
-“Bugün putların başları aşağı eğilip, yıkılmışlar.”
İblis (Aleyhilla’net) :
-“Siz yerinizde durun, bu yeni bir hadisedir.” Der.
Yer yüzünü dolaşır, fakat İsa Aleyhisselam’ın doğması, meleklerin onu ziyaret etmesinden başka bir şey bulamaz. Geri döner ve şeytanlara der ki;
-“Dün gece bir Peygamber doğdu. Benim, bir kadının hamile kalıp, doğumunu yaptığında yanında bulunmamam vaki olmamıştır. Ancak bundan haberim olmadı.”
İsa Aleyhisselam’ın doğduğu bu geceden sonra putlara tapınmaktan Me’yus kalan şeytanlara, iblis şöyle der:
-“Adem oğullarına, acelecilik, hafifmeşreplik yönünden girin, onları bu yoldan yakalayın.”
7-Mal, Mülk ve para:
İnsanın ihtiyacından fazla mal, mülk, para, binitler ve akarlar, bunların hepsi şeytan (aleyhilla’net) ın karargah kurduğu şeylerdir. Bunların vasıtasiyle insanı saptırır. Allah (c.c.) tan uzaklaştırır.”
Sabit el-Benani (r.a.) der ki;
-“Resulullah (a.s.v.) Peygamber olarak gönderildiği zaman, iblis şeytanlara şöyle der: ’Bir hadise vardır, bakın bakalım o nedir?”
Şeytanlar giderler araştırırlar, fakat bir şey bulamazlar. Sonra İblise gelerek şöyle derler:
-“Biz, bir şey anlayamadık.”
Şeytan (aleyhilla’net):
-“Ben size hayırlı bir haberle gelirim.” Der ve gider. Döndükten sonra Şeytanlara şöyle der:
-“Cenab-i Allah (c.c.), Muhammed (s.a.v.) i Peygamber olarak göndermiş.”
Bundan sonra iblis durmaz şeytanlarını Peygamber (a.s.v.)ın ashabına gönderir. Onları sapıtmak için, Fakat her defasında şeytanlar başarısızlığa uğrayarak dönerler ve iblis şöyle derler:
-“Biz hiçbir gün böylelerine tesadüf etmedik. Bunlara günah işletiriz, sonra bunlar kalkarlar namazlarını kılarlar. Kıldıkları namazları, bizim yaptırdığımız günahları yok eder, silip atar.”
Bunun üzerine iblis onlara şöyle der:
-“Yavaş olun, umulur ki, Allah (c.c.), onlara dünyayı feth eder de, biz de onlardan isteklerimizi elde ederiz.
Rivayet edilir ki,
Bir gün İsa (aleyhisselam) bir taşı yastık ederek başını taşın üzerine koymuştu. Bu halde iken ona şeytan uğrar ve der ki;
-“Ey İsa (aleyhisselam) dünyaya mi rağbet ettin?”
Bunun üzerine İsa (aleyhisselam), taşı başının altından alıp atar ve iblise şöyle der:
-“İŞTE BU DA DÜNYA İLE BİRLİKTE SENİNLE OLSUN.”
8-Cimrilik ve fakir olma korkusu:
Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala (c.c.) bizleri ve sizleri Şeytanın tuzaklarından Koruyup, Slaih Ameller işleyen kullarından eylesin. AMİN………
Fuad Yusufoğlu
Öfke ve şehevi istekler- 4
05 Temmuz 2008Navala reş (Nusaybin)
7-Cimrilik ve fakir olma korkusu:
Cimrilik ve fakir olma korkusu, Allah (c.c.) yolunda harcamayı meneder. Bunlar daima mal ve mülkü yığmayı parayı kasalamayı davet eder ki, sonu elem verici azaba müncer olur. Şeytanların yuvası olan pazar yerleri ve sokakları devamlı olarak mal toplamak için dolaşmayı adet edinmek ise cimrilik ve hırsın afetlerindendir.
8-Mezheblerdeki taassub:
Mezheblerdeki taassub, kendi heva ve hevesine göre haraket etmek, düşmanlıkta kinli olmak, kendi fikirlerini benimseyemeyenleri hakir görmek, bunların tümü ibadet edenleri ve etmeyen fasıkların tümünü helak eder.
Hasan (r.a.) İblisin şöyle dediği, kendilerine bildirildiğini anlatır:
-“Ben Ümmet-i Muhammed’e günahları süsleyip güzel gösterdim. Fakat onlar günahlarına tevbe ederek benim belimi kırdılar. Fakat bu sefer onlara öyle günahları süsleyip tezgahladım ki, o günahlardan tevbe etmezler. Onlar da heva ve hevestir.”
Mel’un doğru söyliyor.
Zira onlar heva ve hevesin günahları celbedici sebebler olduğunu bilmezler ki, onlardan nasıl tevbe etsinler.
9-Müslümanlara karşı Su-i zanda bulunmak:
Müslümanlara karşı su-i zanda bulunmak ve kötü kişilere töhmet etmekten kaçınmak gerekir.
He ne zaman insanların ayıplarını araştırmak için onlara su-i zanda bulunan birini gördüğünde bil ki, onun içi pistir. Bu hal ondan dışarı fışkıran pislikten başka bir şey değildir. Bu kapıları kalbinden kesip atmak, bunun yerine getirilmesi için Allah (c.c.) ın zikrinden yardım istemek, insana vaciptir.
Mükaşefet-tül kulub (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri heva ve hevesten muhafeze eylesin. Amin…
Fuad Yusufoğlu
Öfke ve şehevi istekler- 5
05 Temmuz 2008Divane…(Ayriyetten bu Divane’nin de bir öyküsü vardır)
Rivayet edilir ki,
Zahidlerden olan Zekeriye (r.a.) isminde biri hastalanıp ölüm yatağına düşer, eceli yaklaşan ve can çekiştiren bu zatın bir arkadaşı ziyaretine gelir ve ona KELİME-İ ŞAHADET telkin eder.
Zahid olan bu zat yüzünü çevirip kelime-i şahadet söylemez. Bunun üzerine arkadaşı ikinci defa telkin eder, yine yüzünü çevirip kelime-i şahadet söylemekten çekinir. Üçüncü defa telkin edince,
-“söylemem” diye haykırıp, arkadaşının yanından komaya girer.
Bir saat sonra hafiflik bulup komadan çıkar zahid yanındakilere şöyle der:
-“Siz bana bir şey söylediniz mi?
Yanında bulunanlar:
-“Evet “ derler.”Biz sana üç kere Kelime-i şahadet telkin ettik, fakat sen iki keresinde, söylemekten çekindin, üçüncü defada ise,’ben söylemem’ diye haykırdın.
Bunun üzerine zahid onlara şöyle der:
-“Yanında bir bardak su alarak İblis (aleyhilla’net) bana geldi. Sağ tarafımda durdu. Bardağı sallayarak bana
dedi ki:
-“Su istiyormusun?”
Ben:
-“Evet” dedim.
İblis (aleyhilla’net):
-“İsa (aleyhisselam) Allah’ın oğludur de.”Dedi.
Bunun üzerine ben ondan yüzümü çevridim. Sonra ayak tarafımdan geldi ve bana aynı sözü tekrarladı. Ben gene yüzümü çevirdim. Üçüncü def’a aynı sözü tekrarlayınca,
-“Ben söylemem.” Diye haykırdım.
Bunun üzerine İblis (aleyhilla’net) elindeki su kasesini yere çarpıp, benden çekilip, kaçarak gitti. Ben onun sözlerini kabul etmeyip red ettim.Yoksa sizin sözlerinizi değil. Benim Allah (c.c.) a ve Peygamber (a.s.v.) e imanım var deyip, Kelime-i şehadet getirerek ruhunu teslim etti.
Ömer bin Abdulaziz (r.a.) den rivayet edilmiştir:
Der ki;
-“Bazıları Allah (c.c.) a, şeytan (aleyhilla’net) ın, Adem oğlu nun kalbindeki yerini göstermesi için niyazda bulundu.
Bunun üzerine ru’yasında, dışından içi görünen billura benzeyen bir adam cesedi gördü. Sol omuzu ile kulağı arasında yerleşmiş kurbağa şeklinde bir şeytan gördü. Bu şeytan (aleyhilla’net) nın ince ve uzun bir hortumu vardı. Onu, Şeytan (aleyhilla’net), adamın sol omuzndan kalbine doğru uzatmış, kalbine sokmuş, ona vesvese veriyor, Allah (c.c.) ı zikrettiği zaman oradan kayıb oluyordu.”
Allah’ım ifsadı çok olan şeytanı bize musallet kılma. Bizi hased edici lisandan koru. Peygamberlerin sonu Muhammed Mustafa (s.a.v.) hürmetine, sana şükretmek ve seni zikretmekte bize yardım et. Salat-u Selam senin peygamberine ve onun aline olsun…
Mükaşefe-tül Kulub (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala (c.c.) bizleri ve sizleri Şeytan (aleyhilla’net ) ın şerrinden muhafeze buyursun. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Emanet ve Tevbe
05 Temmuz 2008Divane…(Ayrica bir öyküsü vardır)
Amr ibni Dinar ve safer’den (radiyallah-u anhuma) rivayet edilmiştir:
Resulullah (a.s.v.) buyurmuştur ki;
-“Bana salat-ü selam göndermeği unutan kimse, cennetin yolunu şaşırmıştır.”
Bil ki, ey okuyucu,
Emanet kelimesi ”emn” kökünden alınmıştır. Çünkü emanetin bulunduğu yerde hakkın yenmesinden endişe edilmez. Bunun zıddı ise hiyanettir. Hiyanet de “havn” aslından alınmıştır. Havn noksanlık demektir. Çünkü sen, birine, bir hususta hiyanet edersen, ona bir noksanlık getirmiş olursun.
Resul-i Ekrem (sallallahu aleyhi vesellem) buyurmuştur ki;
-“Tuzakçı, hileci, hiyanet sahibi olan kimse cehennemdedir.
-“Kim ki, insanlarla yaptığı muamelede, onlara zulmetmez, konuştuğunda insanlara yalan konuşmaz sa onun insanlığı kemale ermiş, adaleti zahir olmuş ve kardeşliği vacip olmuştur.”
Köylü bir arab bir kabileyi medh ederek der ki;
-“Emaneti korumağa çok haristirler. Kendilerine bırakılan emanete GADR etmezler. Müslüman şerefiyle oynamazlar. Kendilerine hiçbir zimmet geçirmezler. Onlar ümmetin hayırlileridir.”
Ben (Ğazali) derim ki;
-“Burada köylü arabın medhettiği insanlar, koybolup gittiler. Biz onlardan sonra burada ancak elbiselerine bürünmüş kurtlar (canavarlar) görüyoruz.”
Huzeyfe (r.a.) den rivayet edilmiştir: der ki; Resulullah (a.s.v.) buyurdular:
-“Bir zaman gelecek ki, emanet muhakkak kalkacak, insanlar öyle bir hal alırlar ki, birbirleriyle alış-veriş edecekler, onlardan emaneti yerine verenler bulunmayacaktır. Hatta, birisi emanete riayet ederse, falan ailede bir EMİN kimse vardır.” Denecek.
Bil ki; Ey okuyucu:
Tevbenin vacip olması ayet ve hadislerle sabittir. Allah-u Teâla buyurmuştur ki;
-“Ey iman edenler, hepiniz Allah (c.c.) a tevbe edin.Ta ki, kortuğunuzdan emin, umduğunuza nail olasınız. En- Nuur 24/31
Bu ayetteki emir bütün mu’minleredir. Kim olursa olsun günah işlediği zaman TEVBE ETMESİ VACİPTİR.
Gene Allah-u Teala buyuruyor ki;
-“Ey iman edenler, tam bir ihlasla Allah(c.c.) a tevbe edin.” Et-Tahrim:66/8
Şu ayeti kerime de Tevbenin faziletini pek iyi açıklar:
-“Muhakkak, Allah(c.c.),hem çok tevbe edenleri sever, hem çok temizlenenleri sever.”El bakara:2/222
Resulullah (a.s.v.) de buyuruyor ki;
-“Tevbe eden, Allah(c.c.) ın dostudur. Günahından tevbe eden kimse, günahı olmayan kimse gibidir.”
Mükaşefe-tül kulub (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri emanete riayet eden , çok tevbe eden kullarından eylesin. AMİN……
Fuad Yusufoğlu
Tevbe
05 Temmuz 2008Bahçemden Güneşin batışı (Nusaybin)
Ebu Bekir bin Abdullah Müzeni (r.a.) der ki :
-”Bir kasap vardı. Komşusunun cariyesine aşık idi. Bir gün cariyeyi bir köye gönderdiler. Kasap arkasından gidip ona asıldı.”
Cariye:
-”Ey delikanlı senin beni sevdiğinden daha çok ben seni seviyorum. Fakat Allah’u teala (c.c) Hazretlerinden korkuyorum.” dedi
Kasap:
-”Sen korkuyorsun da, ben niçin korkmiyeyim ?” deyip tövbe etti .
Ve geri döndü.
Yolda çok susadı, susuzluktan ölecek gibi oldu. Zamanın peygemberinin bir iş için bir yere gönderdiği bir kimse, o kasabın yanına geldi.
-”Sana ne oldu ?” dedi.
Kasap:
-”Hararetten öyle oldum.” dedi.
-”Gel dua edelim de, Allah’u teala hazretleri (c.c) bir bulut göndersin, başımızın üzerinde olsun, öylece şehre gidelim. dedi.”
Kasap:
-”Benim hiç bir hayırlı işim yoktur. Sen dua et bende Amin diyeyim.” dedi .
Öyle yaptılar. Bulut geldi başlarının üzerinde durdu. Birbirlerinden ayrılacakları yere kadar, bulut başlarının üzerinde olduğu halde gittiler. Sonra bulut Kasabın başı üzerinde kaldı.
Bunu gören peygember habercisi,
-”Ey delikanlı sen demedın mı ki, benim hiç bir hayırlı amelim yoktur. Şimdi bulut seninle geliyor. Bana halini anlat “deyince
Kasap;
-”O cariyenin sözü üzerine yaptığım TÖVBE hariç, hiç bir şey bilmiyorum.” dedi .
Peygember habercisi de
-”Evet böyledir, tövbesi kabul edilen bir tövbekar gibi, Allah’u Teala (c.c.) nın indinde makbul kimse yoktur.”dedi….
Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah’u teala hazretleri (c.c) bizlerin ve sizlerin tövbeleri kabul edilen tövbekar kullarından eylesin. AMİN….
Fuad Yusufoğlu
Tevbe-i Nasuh
05 Temmuz 2008Girnavas şelalesi (Nusaybin)
Abdullah bin Ömer (r.a.) şöyle der:
-”Kim ki, yapmış olduğu günahı hatırlar ve ondan dolayı; kalbi korkudan titrerse, onun günahı levh-i mahfuz’dan kaldırılmıştır.”
Rivayet edilir ki,
Biri Adullah bin Mesud (r.a.) a sordu:
-”Ben bir günah işledim. Tevbe edersem Allah (c.c.) kabul eder mi?”
İbni Mesud (r.a.) adamdan yüzünü çevirdi, cevap vermedi. Sonra dönüp adama bakınca gözlerinden yaşlar aktığını gördü.
Bunun üzerine İbni Mesud (r.a.) adama şöyle dedi:
-”Cennetin sekiz kapısı vardır. Hepsı açılıp kapanır. Ancak Tevbe kapısı kapanmaz. Kapının kapanmaması için bir melek bırakılmıştır. Tevbe et Me’yüs olma .”
İbni Abbas (r.a.) dan rivayet edilmiştir. Resülullah (a.s.v.) buyurdu:
Kul tevbe ettiği zaman, Allah (c.c.) onun tevbesini kabul eder, günahları yazan meleklere o günahı unutturur. Azalarına da yaptıkları günahı unutturur. Yer yüzünde ki, günahı işlediği yeri de, gökteki makamı nı da unutturur. Bunlara kulun günahlarını unutturur ki, kiyamet günü kulun aleyhine şehadet edecek kimse bulunmasın.
Tevbe-i Nasuh:
Kulun içten, dıştan pişman olarak ve bir daha o günahi işlememeğe azmetmek suretiyle yapılan tevbedir. Allah (c.c.) kabul buyurduğu tevbe de işte böyle olanıdır.
Zahiren tevbe edip, içten pişman olamayanın halı buna benzer:
Bir mezbele ki üzerine atlas örtülmüş, İnsanlar ona baktıklarında imrenirler. Fakat örtü mezbelenın üzerinden kaldırıldığında insanlar ondan tiksinirler ve yüz çevirirler. İşte ihlassız, dıştan ibadet edenlerin halı de böyledir. İnsanlar onlara gıpta ederek bakarlar, fakat kiyamet günü perdeler kaldırıldığında melekler onlardan kaçarlar.
Bunun içindir ki;
Resülullah (Sallallahu aleyhi sellem) buyurulmuştur:
-Şüphesiz , Alah (c.c.) sizin şeklinize, kiyafetinize bakmaz. Belki Allah (c.c.) sizin kalblerinize bakar.
İbni Abbas (r.a.) ın şöyle dediği rivayet edilir:
-Nice tevbe eden vardır ki, kıyamet günü tövbe ettiğini sanarak gelir, Halbuki tevbe etmiş değildir. Çünkü o, pişmanlık günahı tekrar işlememeğe azm etmek;”
-”Hakkını yediği kimselere imkan dahilinde haklarını iade etmek, mümkün değilse hellallaşmak, bu da mümkün değilse onun için dua yapmak suretiyle tevbe kapılarını kuvvetlendirmektir.
Ebulleys’in (k.s.) tefsirinde de böyledir:
Akıllı olan kimseye yaraşan odur ki; geçmiş günahlara tevbe etsin. Allah (c.c.) yaklaştıracak ve ahiret gününden kurtaracak güzel amelleri düşünsün .Tevbe etmekte acele ederek, boş amelleri bırakarak Allah (c.c.) ın zikrine devam etsin. Allah (c.c.) ın yasak kıldığı şeyleri terk etsin. Nefsın heva ve hevesine, şehevi isteklere uymuyarak, nefsi sabretmeye davet etsin.
Nefis bir puttur. Kim ki nefsine taparsa o kimse puta tapmış olur. Kim ki Allah (c.c.) a İHLAS ile ibadet ederse, işte o kimse nefsi tepelemiş olur.
Rivayet edilir ki;
Bir gün Malik bin Dinar (k.s.) Basra sokaklarındayken bir incir gördü, canı çekti parası bulunmadığı için ayakkabısını çıkarıp bakkala verdi . Bir miktar vermesini istedi. Bakal ayakabının bir işe yaramıyacağını söyleyerek incir vermedi.
Malik bin Dinar (k.s.) çekip gittikten sonra;
Bir adam bakkala;
-”Bunu kim olduğunu bilmiyormusun ?” deyince ,
Bakkal;
-”Hayır.” diye cevab verdi .
Adam;
-”O incir vermediğin zat Malik bin Dinar (k.s.) dır.” denilince,
Bakkal hemen bir tabağa incir koyarak kölesinin eline verdi ve ona şöyle dedi.:
-”Eğer bunu senden alırsa seni azad edeceğim.”
Bunun üzerine köle koşarak, Malik Bin dinar (k.s.) a yetişti ve
-”Bunu benden kabul ediniz, buyurun” dedi.
Malik bin Dinar (k.s.) inciri almadı .
Köle;
-”Buyurun kabul ediniz, eğer kabul ederseniz azad edileceğim.” dedi.
Malik bin Dinar (k.s.);
-Eğer senden bunu kabul edersem sen azad olunacaksın ama ben azap göreceğim.
Köle israr edince Malik bin Dinar (k.s.) şöyle dedi:
-”Ben incir için dinimi satmamaya yemin ettim. İnciri ancak kiyamet günü yerim.”
Gene Rivayet edilir ki;
Malik bin Dinar (k.s.) Ölüm hastalığına yakalanmıştı. Ağır hasta iken canı bir kase bal, süt içine katarak sıcak pide ile tirit yapıp yemek istedi. Hizmetçisi gidip istediğini getirdi. Malik bin Dinar (k.s.) Sütle karıştırılmış bal kasesini eline alarak ona baktı, baktı
Ve kendı kendıne;
-Ey nefis, otuz sene sabrettin. Şimdi ise ömründen bir saat kadar bir şey kalmıştır.”
Deyip elindeki kaseyi yere fırlattı. Sabretti, nefsinin isteğini yerine getirmedi. Böylece ahrette irtihal buyurdu..
Mükaşefetül kulub (İmam-i Ğazali)
Allah(c.c.) bizleri ve sizleri ; kendi nefislerine hakım olan kullarından eylesin. AMİN
Fuad yusufoğlu