‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar
İnsanlara adalet’le hüküm etmek-2
05 Temmuz 2008
Beyaz su Başı (Ava sipi)
Zahidlerden biri zamanın halifesinin yanına geldi.
Halife:
-“Bana nasihat et.”dedi.
Buyurdu ki:
-“Ben Çin’e bir yolculuğa çıkmıştım. O memleketin kral’ı sağır idi. Çok ağlıyor ve diyordu ki;
-’Kulağımın duymadığına değil, kapıma gelen ve feryad eden mazlumların sesini duyamadığıma ağlıyorum. Fakat gözüm görüyor. Gidiniz, ilân ediniz, zulme uğrayan kırmızı elbise giysin.”dedi.
Böylece her gün bir fil’e binip etrafı dolaşır, kırmızı elbiseli olanları çağırırdı.
-”Ey Emirel Müminin; bu dediğim kafir ülkesinde bulunan bir kral’ının Allah (c.c.) ın kullarına olan şefkat ve merhametidir. Sen ise Mü’minsin ve Resulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) in ehlibeytindensin. Senin şefkat ve merhametinin ne kadar icap ettiğini artık sen düşün.”Dedi.
Süleyman ibn Abdulmelik (r.a.) halife idi.
Birgün:
-“Bu dünyanın ni’metlerinden bu kadar istifade ettim. Kiyamette halim ne olur?” diye düşündü.
Zamanın alim ve zahidi olan Ebu Hazım (r.a.) a bir kimse gönderip
-“Orucun ne ile açıyorsun, bana ondan gönderin” dedi.
O da kızarmış buğday kepeği gönderdi
Ve Ebu hazım (r.a.) a:
-“Ben gece bundan yerim.”dedi.
Halife Süleyman ibn Abdülmelik, bunu görünce ağladı ve kalbine büyük hal zahir oldu. Üç gün hiçbir şey yemeden oruç tuttu. Üçüncü günün akşamı, gönderilen o şeyle iftar etti.
Derler ki;
O gece hanımı ile yattı ve oğlu Abdulaziz (r.a.) dünyaya geldi. Ondan da adalet ile cihanda bir tane olan ve Ömer ibn Hattab (r.a.) benzeyen Ömer ibn Abdülaziz (r.a.) dünyaya geldi.
Bunun ise, Ebu Hazım (r.a.) ın gönderdiği o yiyeceğin BEREKETİNDEN İSTİFADE etmek niyeti ile olduğunu bildirmiştir.
Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala (c.c.) bizleri ve sizleri Kendi sevgili Veli Kulları yüzü suyu hürmetine AFV eylesin. AMİN….
Fuad Yusufoğlu
İnsanlara adalet’le hüküm etmek-3
05 Temmuz 2008
Navale sipi (Beyaz su) Nusaybin
Ebu Kulabe (r.a.) Ömer ibn Abdülaziz (r.a.) in yanına gitti.
Halife Ömer ibn Abdülaziz (r.a.):
-“Bana nasihat et.”dedi.
Ebu Kulabe (r.a.):
-“Adem (Aleyhisselam) dan bugüne kadar senden başka Halife kalmadı.”
Halife Ömer ibn Abdülaziz (r.a.):
-“Biraz daha nasihat et.”dedi.
Ebu Kulabe (r.a.) buyurdu ki;
-“Senden sonraki ilk Halife, senin sermayen olacaktır.”
Halife Ömer ibn Abdülaziz (r.a.):
-“Biraz daha söyle.”
Ebu Kulabe (r.a.) buyurdu ki;
-“Eğer Allah-u Teala (c.c.) seninle ise, neden korkuyorsun? Yok eğer seninle değil ise, kime sığınabilirsin?”
Halife Ömer ibn Abdulaziz (r.a.):
-“Bu sözün bana yetişir.” Dedi.
Ömer ibn Abdülaziz (r.a.) e:
-“Tevbe etmemizin sebebi nedir?” diye sorduklarında
Halife Ömer ibn Abdülaziz (r.a.):
-“Bir gün bir köleyi dövmüştüm.”
Bana:
(-”Sabahi kiyamet olacak son geceyi hatırla’ ) dedi.
-”Kölenin bu sözü, kalbime çok t’esir etti. Dedi.
Büyüklerden biri Halife Harun Reşid’i Arafat’ta, yalınayak, başı açık, kızgın kum ve taşlar üzerinde durup:
-“Ya Rabbi sen sensin, ben benim. Benim işim daima GÜNAH İŞLLEMEK, senin işin ise daima MAĞFİRET ETMEKTİR. Bana merhamet eyle.”derken gördü.
Din büyüklerimiz buyuruyor ki;
-“Yeryüzünün kudretli padişahının, yedi kat göklerin ve bütün Alemlerinen kudretli padişahı önünde nasıl yalvardığına DİKKAT ediniz!”
Ömer ibn Abdülaziz (r.a.) Ebu Hazım (r.a.) a:
-“Bana nasihat ver.”dedi.
Ebu Hazim (r.a.) Buyurdu ki:
-“Toprak üstünde uyu ve ölümü unutma. Ölümü sana hatırlatacak her şey’e DİKKAT et, Ölümü hatırlatmayandan ise uzak ol! Çünkü ÖLÜM çok yakın olabilir.”
Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala (c.c.) bizleri ve sizleri Daima ölümü Hatırlayan ve ona göre Amel-i Salih işleyen kullarından eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
İnsanlara adalet’le hüküm etmek-5
05 Temmuz 2008Gelye Şam’e (Nusaybin)
Burada adâvet, şehvet ve gazap zulmünü akıldan çıkarıp, bunları akla ve din hükümlerine esir etmektir, aklı ve dini olanlara esir etmek değil. İnsanların çoğu, aklı, şehvet ve gazabın hizmetinde bulundurur. Yahut da şehvet ve gazab emellerine kavuşmak için, başka mânâlar çıkarırlar.
Akıl, melekler cevherinden ve Allahü Teâlâ’nın askerlerindendir. Şehvet ise şeytanın askeridir. Allahü Teâlâ’nın askerini, şeytanın askerine esir eden, başkasına nasıl adâlet edebilir?
O hâlde ilk adâlet güneşi, kalbde doğar ve sonra onun ziyası, evinde olanlara ve yakınlarına sirayet eder. Daha sonra da onun şuaları emri altında onlara ulaşır. Güneş olmadan şua beklemek ise muhâldir.
Adâlet;
Aklın çok olmasından doğar. Aklın çokluğu ve kemâli, işleri olduğu gibi görmek, özünü anlamak, dışı ile kalmamıştır.
Meselâ;
-”Dünya için adâlet ederse, dünyadan maksadının ne olduğuna dikkat etmelidir. Maksadı iyi yemek ise, onu insan şeklinde hayvan bilmelidir. Çünkü yemeği çok istemek hayvanların işidir.”
-”İpekli elbiseler giymek için yapıyorsa, onu erkek şeklinde kadın bilmelidir. Çünkü süslenmek kadınların işidir.”
-”Düşmanlarını kahretmek için yapıyorsa, insan şeklinde yırtıcı hayvandır. Çünkü saldırmak, insanları birbirine katmak canavarların işidir.”
-”Eğer aklı varsa, bütün bu hizmetçilerin şehvet ve mideleri için hizmet ettiklerini, bir gün kendilerine yevmiye vermezse, yanında bulunmayacaklarını bilmelidir. O hâlde ona yaptıkları hizmetleri, kendi şehvetlerini avlamak, elde etmek için tuzak yapmışlardır.”
-”Onun huzurunda yere kadar eğilmeleri, aslında kendilerinedir. Bunun alâmeti de, bu işi başkalarına verince, hepsinin ondan ayrılmaları ve aynı şekilde bir başkasına yaklaşmalarıdır. Nerede para olduğunu bilirlerse orada çalışır ve secdeye kapanırlar.”
-”O hâlde, onlar hakikatte hizmet etmiyor, belki o kimse ile alay ediyorlardır. Akıllı olan, işlerin sûretine, görünüşüne değil, hakikat ve özüne bakmalıdır.”
-”Bu işlerin hakikatlığı de anlattığımız gibidir. Böyle olduğuna inanmayanın aklı yoktur. Aklı olmayanın adli (adâleti ) de yoktur. Adâleti olmayanın yeri ise Cehennemdir. Bunun için bu saadetlerin başı akıldır. Her şey’in en doğrusunu ALLAH (C.C.) bilir “
Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri akıl denen CEVHER’İ kullanarak Adaletle hüküm etmeyi Nasib eylesin. AMİN…..
Fuad Yusufoğlu
İnsanlara adalet’le hüküm etmek-6.
05 Temmuz 2008ONUNCU KAİDE:
Anlatırlar ki;
Ebu Cafer halife idi. Hiyanet eden bir kimsenin öldürülmesini emr etti. Mübarek ibn Faddale (r.a.) orada idi.
Dedi ki;
-“Ey Emirel- mü’minin, önce Resulullah (aleyhisselatu veselam)ın bir hadisi şerif’ini benden dinleyiniz.”
Halife Ebu Cafer:
-“Peki söyle.”dedi.
Mubarek ibn Faddale (r.a.) buyurdu ki;
Hasan-el Basri (r.a.) bildiriyor;
Resulullah (a.s.v.) buyurdu:
-“Bütün insanların bir meydanda toplandıkları kiyamet günü bir ses duyulur ki; ’Allah-u Teala (c.c.) ın in’dinde kudreti olan ayağa kalksın. İnsanlara afv ile muamale edenden başkası kalkamaz.”
Bunun üzerine halife:
-“Dokunmayın, onu afettim.”dedi. kızgınlığın çoğu kendilerine dil uzatmaktan gelirdi.
İsa (aleyhisselam) ın Yahya (aleyhisselam) a:
-“Sana bir kimse bir şeyi doğru söylerse şükr et. yalan söylerse daha da şükr et. Zira amel defterindeki sevab zahmet çekmeden artar.Yani o kimsenin ibadetlerini sen hiç zahmet çekmeden senin defterine aktarılır.”
Ali Bin Hüseyin (radiyallah-u anhuma) bir gün mescide gitti. Bir kimse kendisine sövdü. Hizmetçileri söveni dövmek istediler.
Ali bin Hüseyin (r.a.) Buyurdu;
-“Ona dokunmayın!”
O kimse’ye de:
-“Bizim hakkımızda bilmediğin şeyler çoktur. Sizin bizim yardımımızla görülecek bir işiniz var mıdır?” buyurdu.
Söven adam utandı. Ali Bin Hüseyin (radiyallah-u anhuma) ona bir elbise verdi. Ve yanındakilere, o kimseye bin dirhem gümüş vermelerini söyledi.
O adam olduğu yerde kaldı ve:
-“Bu kimsenin peygamber evladı olmasına şahidlik ederim.”dedi.
Yine ondan bildirilir ki;
İki defa kölesini çağırdı. Kölesi cevab vermedi
Ali Bin Hüseyin (Radiyallah-u anhuma):
-“Çağırdığımı duymadın mı?”
Köle:
-“Duydum.”dedi.
Ali bin Hüseyin (radiyallah-u anhuma):
-“Niçin cevab vermedin?” buyurdu:
Köle:
-“Senin güzel ahlakına güvenerek bana kızmayacağını bildiğim için.”dedi.
Ali Bin Hüseyin (Radiyallah-u Anhuma):
-“Allah-u Teala (c.c.) ya şükürler olsun ki, benim kölem benden emindir.”buyurdu.
Ebu zer (radiyallah-u anh) ın kölesi bir koyuınun ayağını kırdı.
EbuZer (radiyallahu anhu):
-“Niçin kırdın?”deyince
Kölesi:
-“Seni kızdırmak için, bile bile kırdım.”dedi.
Ebu Zer (radiyallahu anhu):
-“Ben de sana öğreteni, yani şeytan (aleyhil’lanet) ı kızdırayım.” Buyurdu. Ve o köleyi azad eyledi.
Bir kimse kendisine sövdü.
Buyurdu ki:
-“ Ey civanmerd! Benimle cehennem arasında tehlikeli bir geçit vardır. O geciti aşarsam senin bu sözüne kızmam. Aşamazsam, dediğinden de daha aşağıyım.”
Kmya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri her zaman için kendi nefsine hakim Olan kullarından eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Kötü ahlak’tan temizlenme
05 Temmuz 2008Navale (Nusaybin)
Sehl-i Tüsteri (rahmetillahi aleyh) der ki:
-“Üç yaşında idim. Dayım Muhammed bin Suvar (r.a.) gece namazı kılarken ona bakardım.
Dayım Bana:
-“Ey oğul seni yaratan Rabbını anmaz mısın? Dedi.
Ben:
-“Nasıl anayım?” dedim.
Dayım:
-“Gece yatağa girince, dil ile değil, KALB ile üç defa de ki,
Allah benimledir.
Allah-u Teâla daima bana bakıyor.
Allah-uTeâla beni görüyor.”dedi.
Birkaç gece dediği şekilde yaptım.
Sonra dayım bana;
-“Her gece yedi kere söyle”dedi.
Öyle yaptım. Bir müddet sonra, bunun tatlılığını KALBİMDE buldum.
Bir sene geçince;
-“Sana söylediklerimi ömrün boyunca unutma. Seni kabre koyuncaya kadar devam eyle. Çünkü bunlar bu dünyada da ahrette de senin dayanağın ve elinden tutucu olurlar.”dedi.
Bir kaç sene devam eyledim. KALBİMDEKİ TATLILIK arttı.
Bir gün dayım bana;
-“Allah-u Teala kiminle olursa, kime bakar ve kimi görürse, günah işlemez. Sakın GÜNAH İŞLEME. Allah-u Teâla seni görüyor.”dedi.
Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâla (c.c.) Bizleri ve sizleri daima Kendisini zikr eden ve onun zikri ile uğraşan kullarından eylesin. Amin…
Fuad Yusufoğlu
Kur’an-i kerimin şefaati- 2
06 Temmuz 2008Hınıs Deresi (Nusaybin)
İbniMes’ud (r.a.) buyuruyor:
-“Kuran-i kerim okuyunuz. Çünkü her harfına iki sevab vardır. Elif lam mim bir harftır demiyorum. ‘Elif’ bir harf, ‘lam’ bir harf ve ‘mim’ bir harftır.”
Ahmed ibn Hambel (r.a.) buyuruyor:
-“Allah-u Teâla (c.c.) yı rü’yada gördüm.”
Ve;
‘Ya Rabbi! Sana hangi şeyle yaklaşmak daha faziletlidir?’ dedim
Buyurdu ki (c.c.):
-“Kur’an-i Kerim okumakla “
Dedim ki;
-“Manasını anlayarak mı yoksa anlamadan mı okumalı?”
Buyurdu ki (c.c.):
-“İster anlayarak okuyun, ister anlamayarak.”
Allah-u Teala (c.c.) buyuruyor:
-“Kim kur’an okumak, bana dua etmek ve benden bir şey istemek meşgül ederse, ona şükredenlerden daha çok sevab veririm.” Tirmizi- (Ebu Said’den.)
Ebu Umame (r.a.)anlatıyor:
Hz.Peygamber (aleyhısalatu vesselam) şöyle dediğini işittim.
-“Allah geceleğin Kur’an okuyan bir kula kulak verdiği kadar hiçbir şeye kulak verip dinlemez. Allah’ın rahmeti Namazda olduğu müddetçe kulun başı üstüne saçılır. Kullar ondan çıktığı andeki kadar hiçbir zaman Allah’a yaklaşmış olmaz. Tirmizi (sevabil kuran)
Sehl ibnu muaz el cüheni (r.a.) anlatıyor:
Resulullah (Alehisselatuvesellam) buyurdular ki:
-”Kim kur’an-ı okur ve onunla amel ederse, Kiyamet günü babasına bir taç giydirilir. Bu tacın ışığı, güneş dünyada ki herhangi bir evde bulunduğu takdirde onun vereceği ışıktan daha güzeldir. Öyleyse Kur’anla bizzat amel edenin ışığı nasıl olacak düşünebiliyormusunuz?.”
Ebu Davud. (salat.)
Hazreti Ali (r.a.) anlatıyor:
Resulullah (Aleyhisalatuvesselam) Buyurdular kı:
-”Kim kur’anı okur, ezberler, helal kıldığı şeyi helal kabul eder, Heram kıldığı şeyide haram kabul ederse Allah (c.c.) o kimseyi cennetine koyar, ayrıca hepsine cehennem şart olmuş bulunan ailesinden on kişiye şefaatçi kılar.” Tirmizi. (sevabıl kur’an) Kütüb-i Sitte
Kimya-yi Saadet ( İmam-i Ğazali)
Allah’u teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Kur’anı okuyup onunla amel eden ve kendisine şefaat eden kullarından eylesin. AMİN
Fuad Yusufoğlu
Kötü ahlaktan arındırma yollları.
06 Temmuz 2008Navale Reş (Nusaybin)
Bir kimsede Allah-u Teala (c.c.) yı isteme arzusu meydana gelince;
Allah-u Teâla (c.c.) nın;
-“Halis, Mü’min olarak ahreti dileyen, onun için bir Salih amel işleyerek ahreti isteğenin bu çalışmaları Allah-u Teâla (c.c.) katında makbuldur.” İsra-17 Buyuruduklarından olur.
O yolda yürümek manasında olan çalışmanın ne olduğunu bilmek lazımdır.
Salike (din yolunda ilerleyen) en önce lazım olan şartları yerine getirmek, sonra bunlara sıkı tutunmak ve sonra da etrafını sularla çevirip KALE GİBİ OLMAK LAZIMDIR.
Birinci Şart;
Kendisi ile Hak Teala (c.c.) arasındaki perdeyi kaldırmaktır. Ancak böylece haklarında Allah-u Teala (c.c.) nın;
-“Önlerine ve arkalarına perde koydu.”Yasin-9 buyurduklarından olmaz.
Perde dörttür:
MAL:
MEVKİ
TAKLİD:
MASİYET:
Mal:
Mal’ın perde olması şöyledir ki, kalbi meşgül eder.Halbuki kalb Allah-u Teala (c.c.) dan gayri şeylerden boşalmadıkça, ilerlemek olmaz. O halde mali aradan kaldırmak lazımdır. Ancak meşgül olmayacak kadar ihtiyaç miktarınca olmak perde olmaz.
Mevki :
Mevki ve makam perdesinden kurtulmak, bunlardan kaçmakla olur. Kimsenin bilmediği yere gitmelidir. Meşhur olunca, daima insanlarla lezzet ve kabullerle meşgül olur. İnsanlardan lezzet alan ise hakka kavuşamaz.
Taklid:
Taklidin perde olması şöyledir ki; bir kimsenin mezhebine ittikad edince, cedel (mucadele-münakaşa) yolu ile olan sözlerini dinler. Kalbinde hiç bir şey’e yer kalmaz.
Bunların hepsini unutmak lazımdır. Lailahe illallah kelimesinin manasına iman etmelidir. Bunun da esasi, onun için, Allah-u Teala (c.c.) dan başka, ibadet edeceği hiç bir mâbud yok demektir.
Arzu ve isteklerin galib olduğu kimsenin mabudu, bu istekleri olur. Bunun böyle olduğu anlaşılınca, işlerin keşfini mücadele ve munakaşa da değil, mücahede de aramak lazım olur.
Ma’siyet:
Günah kalın bir perdedir. Zira günah işlemeye ısrar edenin kalbı kararmış olur. Hak ona nasıl görünebilir? Bilhasa haram yemek, kalbi tam karartır. Helal yemek kadar kalbi nurlandıran bir şey yoktur. İşin esasi, haram rızık ve yemekten sakınmaktır. Helaldan başka şey yememelidir.
Şeriat bilgilerini öğrenip, amel etmeden önce, din ve şeriat sırlarına kavuşmak isteyen, arabi’yi ( ve tefsir için lüzumlu bilgileri) öğrenmeden Kur’anı kerim-i tefsir etmek isteyen kimseye benzer.
Bu perdeleri aradan kaldıran, abdest alıp namaza başlayacak seviyeye gelen kimse gibidir.
Şimdi uyabileceği bir imama ihtiyacı kalmış olur. Bu da yol gösterici olan MÜRŞİD’dır. Zira mürşidsiz, rehbersiz yola gitmek doğru olmaz.
Çünkü;
Yol gizlidir. Ve şeytan yolu, Hak yolu ile karışmıştır. Hak yolu birdir. bozuk yollar ise binlercedir. O HALDE BU YOL GÖSTERİCİ, YOLU BİLİCİ OLMADAN ilerlemek, yola girmek nasıl mümkün olabilir? Bir mürşid ele geçirince, bütün işlerini on ısmarlamalı ve kendi iradesine son vermelidir.
Bilmelidir ki, USTADIN HATASINDEKİ MENFAATİ, KENDİ DOĞRU İŞİNDE OLAN menfaatından daha çoktur. Mürşidinden anlayamıyacağı bir şey duyarsa, MUSA (a.s.) ve HIZIR (a.s.) ın HİKAYESİNİ HATIRLAMALIDIR. Bu hikaye mürşid ve mürid içindir.
Çünkü:
Mürşidler öyle şeyler bildirilmişlerdir ki, akıl ile anlaşılmaz.
Calinos zamanında birinin sağ parmağı ağrıdı. Mütehassis olmayan hekimler parmağına ilaç sürdüler. Hiç fayda vermedi. Colinos o parmağa ilaç koymayıp, sol omzuna ilaç koydu.
-“Bu ne bilgisislik ve akılsızlıktır hastalık parmakta, ilaç omuzda; bunun ne faydası olur.” Dediler.
Parmak iyileşti. Bunun da sebebi sinirlerin aslında bir bozukluk olduğunu anlamasıdır. SİNİRLERİN BEYİNDEN VE ARKADAN GELDİĞİNİ ANLAMIŞ OLMASIDIR.Bunu anlatmaktan maksat, müridin kalbinde hiç bir inisiyatifin bulunmaması lazım geldiğini bildirmektir.
Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala(c.c.) hazretleri bizleri ve sizleri Mal ve mevkiye önem vermeyen Sırf kendi Rıda’sı için çalışan kullarında eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Dinde kırk esas “Zekât” -1
06 Temmuz 2008Kasyane (Nusaybin)
Cenabi hak buyuryor ki:
-“Mallarını Allah (c.c.) yolunda harcayanların hali yedi başak bitiren, her başaktan yüz (tane) bulunan bir tek tohumun hali gibidir. Allah (c.c.) kime dilerse ona kat kat verir. Allah (c.c.) ihsanı bol olan, hakkiyle bilendir.” Bakara suresi: ayet – 261
Resul-i Ekrem Sallallahu aleyhi ve selem buyuruyor ki;
-“Mal-mülk toplayıp çoğaltanlar helak oldu. Ancak mal ile şöyle, şöyle yapanlar (mallarını farz olan zekat ve nafile olan sadakalar yolunda harcayanlar) helak olmadı.”
Bil ki,
Malın hayır yollarında sarf edilmesi dinin erkanından biridir. Ancak, mal sahiblarinin, zekat ve sadaka vermekle mükellef kılınmaları sırrı şudur:
Malın zekat ve sadaka olarak sarf edilmesi, fakirlik kapısını kapayıp, fakir ve zengin arasındeki ilişkilerin iyileşmesi bakımından insanlarına ve memleketin sulh, sükünet içinde olmasına etkili olması ile beraber, mal insanlarca sevilendir.
Halbuki insanlar Allah (c.c.) ı sevmekle me’murdurlar, ve iman etmeleriyle Allah (c.c.) ı sevdiklerini iddia ederler. Binaenaleyh malı harcamak onların sevgilerine bir ölçü ve da’valarında sadık olup olmadıklarına bir imtihan kılındı. Zira sevilen malların tümünü insan sevdiği Allah (c.c.) için harcar;
Bu hususta insanlar üç tabakaya ayrılırlar:
Birinci tabaka:
Kamil bir imana sahib olan yüksek tabaka. Onlar, kendilerine hiç bir şey ayırmayarak, bütün mallarını Allah (c.c.) yolunda harcayanlardır.
İşte onlar Allah (c.c.) a olan ahidlerinde sadakat gösterenlerdir. Hazreti Ebû bekr (r.a.) ın yaptığı gibi ki, O, bütün malını Allah (c.c.) yolunda harcamak için Resulullah (a.s.v.) a gelerek malını Allah (c.c.) yoluna feda ettiğini söylemiştir.
Bunun üzerine Resulullah (slalallahu aleyhi ve selem): O’na:
-“Kendin için ne bıraktın.” Buyurduğunda,
Ebû Bekr (radiyallah-u anhu):
-“Allah ve Resulünü.” diye cevab verdi.
Malını Allah (c.c.) yolunda sarf etmek üzere gelen Hz.Ömer (Radiyallah-u anhu) e
Resulullah (Salallahu aleyhi ve selem):
-“Kendin için ne bıraktın? Buyurdu.
Hazreti Ömer (r.a.) cevab verdi:
-“Buraya getirdiğim kadarını.”
Bunun üzerine Resulullah (sallallah-u aleyhi ve selem) buyurdu ki;
-“İkinizin arasında, sözlerinizin arasındaki kadar fark vardır.”
İkinci tabaka:
Orta derecede olan tabakadır. Onlar mallarını bir defada Allah (c.c.) yolunda harcayıp ellerini servetlerinden çekemezler. Fakat onlar mallarıyla zevklenmek için değil muhtaç olan zuhur ettiğinde ona vermek maksadi ile ellerinde tutarlar.
Kendilerine ancak ibadet yapabilmeleri için kudret bulmak kadar harcarlar. Bir muhtaç zuhur ettiğinde onun ihtiyacını ve fakirliğini gidermek için gayret sarf ederler. Gene bu tabaka, sadece farz olan zekatı vermekle kalmaz. Onların mallarını ellerinde tutmalarının en açık maksadları, ihtiyaclarını ve muhtaç olanları gözetlemektir.
Üçüncü tabaka:
Zayıf olan tabakadır. Onlar, ancak kendilerine farz olan zekatı verirler. Farz olan zekattan, ne fazla verirler ve ne de eksik. Bunlar insanların zekat ve sadaka hususun de ki derecelerdir.
Her birinin Allah (c.c.) yolunda harcaması Allah (c.c.) a olan SEVGİSİ MİKTARINDADIR.
Senin (Ey okuyucu);
Birinci ve ikinci tabakadan olabileceğini sanmiyorum. Fakat, üçüncü tabakadan aşıncaya kadar ve ikinci tabakanın sonlarına ulaşmağa çalış.
Yalnız üzerine farz olan zekat ı vermekle kalma, daha fazlasını vermeye gayret et. Çünkü farz olanı vermekte kalmak cimriliğin hudududur.
Devam edecek………
Dinde kırk esas (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri yapacağımız zekat ve sadakayı güler yüzle HAK SAHİBİ olan insanlara başa kakmadan veren kullarından eylesin. AMİN……..
Fuad Yusufoğlu
Dinde kırk esas: Kur’an okumak
07 Temmuz 2008Beyaz Su başı (Ava sipi) Nusaybin…
Resulullah (Sallallah-u Aleyhi ve selem) buyuruyor ki;
-“Ümmetimin ibadetlerinin en efdalı Kur’an okumaktır.”
-“Kur’an bir deride bulunmuş olsaydı ateş onu yakmazdı.” (Taberani, İbni Hıbban)
Kiyamet günü Allah (c.c.) katında derece bakımından Kur’an’dan daha üstün dereceli şefaatçı yoktur. Ne peygamber, ne melek ve ne de başkası.
Allah (c.c.) –Kutsi hadis’te– Buyuruyor ki;
-“Kur’an okumak, kimi bana dua etmek ve benden istemekten alıkorsa, ben ona, bana şükredenlere verdiğim sevabın efdâlını veririm.” Tirmizi.
Bil ki;
Kur’an okumanın zahiri adabı ve batını sırları vardır. Kur’an okumanın zahiri adabı üçtür:
1-Kur’ana hürmet ve ta’zimle okumandır. Zahiri hürmetin şeklini yerine getirmedikçe kalbinle olan hürmeti elde edemezsin. Kalbin azalarla olan alakasını ve azalardan nurların kalbe nasıl ve ne şekilde yükseldiğini biliyorsun.
Kur’an okurken ona hürmet etmenin şekli, abdestli olarak sükünetle oturman, kıblaya karşı yönelmen, bağdaş kurarak oturmaman ve uyuklamaman, okuyanın nezdinde oturduğun gibi oturmanla olur. Ve Kur’an-ı tecvid üzere ona ta’zim ederek okursun.
İbni Abbas (Radiyallah-u Anhu) der ki;
-“Zilzal ve Karia surelerini düşünerek okumam, Bakara ve Ali İmran surelerini düşünmeksizin gelişi güzel okumaktan bana daha sevimlidir.”
2-Vakitlerin bir kısmında kur’andaki yüksek derecelerin en yükseğine ulaşmağı arzulamandır. O da, bilhasa mescit’de ve geceleğin namazda dururken Kur’an-i okumak ile husule gelir.
Çünkü Kalb geceleyin daha saf, daha temizdir. Zira geceleyin birçok meşgalelerden fariğ bulunur.
Sen gündüz her ne kadar tenha yerde bulunsan da, insanların etrafındeki haraketleri ve çalışmaları senin iç alemini haraket ettirir, ve seni meşgül eder.
Bahusus, bir iş bulma isteği sende bulunursa o zaman kalbi meşgüliyetin daha da artar. Ve kur’an okumaktaki şevkin azalır. Bu şartlara riayet etmeden abdestsiz ve bir yere dayanarak Kur’an okursan yine sevab alırsın. Zira Allah (c.c.) hepsini yanı kur’an okuma şekillerinin tümünü medh etmiştir.
Buyurmuştur ki;
-“Onlar (O salim akıl sahibleri öyle insanlardır ki) ayakta iken, otururken, yanları üstünde (yatar) iken (Yanı bütün hallerinde ) Allah (c.c.) ı hatırlayıp anarlar. Ve göklerin, yerin yaradılışı hakkında inceden inceye düşünürler.
(ve şöyle derler);
-“Ey Rabbımız, sen bunları boşuna yaratmadın sen ( bundan) pak ve münezzehsin. Bizi ateşin azabından koru.” Ali İmran : Ayet-191
Fakat bizim zikrettiğimiz şartlar, fazla sevab almak hakkındadır. Eğer sen ahreti isteyenlerden isen daha faziletli olanı yerine getirmek senin için kolaydır.
Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) buyuruyor ki;
-“Kim ki, Kur’an-i namazda ayakta iken okursa her harfı için yüz sevab vardır. Kim ki, Kur’an’ı namaz dışında abdestli olarak okursa yirmi beş sevab alır, kim ki, Kur’an’ı abdestsiz olarak okursa on sevab alır.”
Devam edecek…
Dinde kırk esas (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Kur’an-i kerim okuyan ve kur’an-i kerimle amel eden salih kullarından eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Dinde kırk esas: Kur’an okumak- 2
07 Temmuz 2008Kasyane (Nusaybin)
3-Kur’an okumanın mikdarıdır. Onun üç derecesi vardır; en ednası ayda bir kere hatm etmektir. En alası ise üç günde bir hatm etmektir.
Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve selem);
-“Kim ki kur’an’ı üç günden daha az bir zamanda hatm ederse O, Kur’an’ı anlamaz.” buyurmuştur. (Tirmizi.)
Kur’an okumanın mikdarı, haftada bir hatmetmektir. Her gün bir hatim yapmak ise sevablı ve iyi bir şey değildir.
Ey kardeşim,
Aklınla bir mantık yürütüp, hayırlı ve menfaatlı olan her şey ne kadar çok olursa o kadar yararlı ve faideli olur deme.
Çünkü;
Senin aklın ilahi işlerin sırlarına ulaşamaz. İlahi işlerin sırlarını ancak PEYGAMBERLİK kuvveti kavrayabilir. Sana; yapması gereken şey peygambere uymaktır.
Görmüyormusun ki, sen namaz kılmakla emrolunduğun halde bütün gün namaz kılmaktan menedildin, Sabah namazı vaktindan sonra, güneş doğarken ve batarken zeval vakti (Öğle vaktinin yaklaşması anı) namazı kılmamakla emrolundun.
Senin bu kıyasindeki, yanı;
-“Nekadar çok namaz kılarsan o kadar çok sevab alırım” demenin fasıd ve doğru olmadığı zahirdır.
Zira senin bu sözlerin, ilaç hastaya yararlıdır, ne kadar çok kullanırsa o kadar çok fayda görür diyen gibidir. Halbukki sen bilirsin ki, ilacı çok almak bazı kere insanı öldürür.
Kur’an okumanın batını sırları ise beştir.
1- Kur’an okumağa başladığın ilk an, Allah (c.c.) ın büyüklüğünü, anlıyarak okuduğun kelamın alametini büyüklüğünü anlamandır. Arşı, kürsü, gökleri, yeri, gökler ve yer arasında bulunan melekleri, insanları, cinleri, hayvanları, bitkileri ve madenleri kalbine müşahede ederek bunların tümünün yaratıcısının Allah (c.c.) olduğunu ve bunların hepsinin Allah (c.c.) ın kudret kabzesinde bulunduğunu ve yine bunların hepsinin Allah (c.c.) ın fadlı ve rahmeti ile yaşadığını hatırlarsın.
Sen Allah (c.c.) ın kelamını okumak ve onunla Allah (c.c.) ın zatına bakmak ve Allah(c.c.) ın ilminin, hikmetinin güzelliğine muttali olmak istersin. Ve sen bilirsin ki, Kur’an’ın sahifelerinden ibret olan zahiri kısmına ancak zahirleri temiz olanlar el sürebilir. Zahirleri temiz olmayanların Kur’an’a el tuıtmaları yasaklanmıştır.
2- Eğer anlayabilirsen Kur’an-ı okurken manasını düşünerek
Okuman dır. Gaflet içinde okuduğun her parçasını amelinden saymayarak onu tekrarla. Çünkü: zahirde Kur’an-ı talim ve tecvid üzere okumak manasını anlamağa imkân hazırlamak içindir.
Resul-i Ekrem (salllallahu aleyhi ve selem);
-“Şuursuzca yapılan ibadette, düşünmeden okunan da (Kur’an okumada) hayır yoktur.”
Hatim sayısının çokluğuna haris olmaktan sakın. Zira bir gecede manasını düşünerek okuduğun bir ayet senin için manasını düşünmeyerek okuduğun iki hatımden daha hayırlıdır.
Resulullah (Sallalllahu aleyhi ve selem) besmele-işerifi okudu ve aynı ayeti yirmi defa tekrarladı.
Said bin Cübeyr de bütün bir geceyi,
-“Ey günahkarlar bugün siz bir tarafa ayrılın.”Mealindeki ayet-i kerimeyi okumakla geçirdi. Yasin suresi Ayet: 59
Ey Okuyucu:
Ümit edilir ki, senin için en layık olanı, Arif kişilerin bazısının söyledikleri şu sözdür:
Zira arifin biri der ki;
-“Benim her cuma bir hatmim vardır. (Her hafta bir hatim yaparım) ve benim her ay bir hatmim vardır, benim her yıl bir hatmim vardır. Ve benim otuz seneden beri henüz bitirmediğim bir hatmim vardır.
Bunlar Kur’an-i okurken düşünme derecelerine göredir. Zira vakitlerin bir kısmında uzun düşünmeye kalbin tahammülü olmaz. Bunu içindir ki uzun düşünme için özel bir hatmin olması gerekir.
3- Kur’an okuma esnasında düşünürken irfan meyvelerini kendi dallarından toplaman, ve onları kendi menbalarından iktibas etmendir.
4-Kur’an-ı anlamaya engelleyenlerden kendini kurtarmaktır ki o engeller, anlamayı men eden bir perdedir.
Devam edecek…
Dinde Kırk esas (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri kur’an-i kerimi anlayarak okuyan ve onunla amel eden kullarından eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu