‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar

dsc09185-bori-veysike-fuad-yusufoglu.JPG

Çağ-Çağ deresi (Nusaybin)

Yüca Allah (c.c.) buyuruyor:

-“Allah’ı çok zikredin. Ta ki, umduğunuza kavuşasınız.” Cuma suresi ayet: 10

Ve Allah (c.c.) Peygamber’i Muhammed Mustafa (Salallah-u aleyhi ve selem) e şöyle buyurdu:

-“Rabbının adını an. (İbadetinde ondan başka her şeyden kesilerek) yalnız O’na yönel.” El-Müzzemmil suresi. ayet: 8

-“Sabah, akşam Allah (c.c.) ı zikretmek, Allah (c.c.) yolunda kılıç çalmaktan ve çok mal tasadduk etmekten efdaldır.”

AÇIKLAMA:

Irak’ı der ki:

Bu hadis, Enes (r.a.) zayıf bir mesnedle rivayet ettiğimiz hadistir. O, İbni Abd-ül-Berrin Temhid ve rivayet ettiği gibi İbn-i Ömer (r.a.) in sözü olduğu malumdur,

Hakim, Tirmizi ve ibni Mace’nin, Ebi Derda (r.anhüm) den rivayet ettikleri Hadisi şerifte:

Resulullah (Salallah-u aleyhi ve sellam): şöyle buyurmuştur:

-“Size, amellerinizin, Rabbinizin katında en hayırlı ve en temiz olanı, derecelerinizi çok yükseltecek olanı, para ve altın tasadduk etmekten daha iyi olanı ve düşmanlarınızla karşılaşıp, onların boyunlarını vurmanızdan, onların da sizin boyunlarınızı vurmalarından sizin için daha hayırlı olanı size haber vereyim mi?”

Ashab (r.anhüm):

-“Nedir o, Resulullah (s.av.).” dediler.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem:

-“Allah (c.c.) zikretmek.” buyurdular.

Resulullah (s.a.v.) yine buyurdular ki:

-“Tekliyenler ilerledi, tekliyenler ilerledi.”

Ashab (r.anhüm);

-“Onlar kimdir? Ey Allah (c.c.) ın Resulü?”

Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) buyurdular:

-“Allah (c.c.) ın zikri ile dolu olanlar ve Allah (c.c.) ın zikri onların günahlarını yok eder. Onlar da kiyamet’te hafif olarak gelirler.”

Bil ki:

Basiret sahiblerine aşikardır ki ZİKİR, AMMELLERİN EN EFDALIDIR. Lakin, zikrin de üç dış kabuğu vardır. Bu zahiri olan üç şeklin bazısı özel diğerinden daha yakındır. Onun da üç kabuğun bir özü vardır.

Dış şekillerin faziletli olmaları, zikre bir yol, bir vesile olmalarındandır.

Birincisi; Dildir.

Zikr’e vesile olan dış şeklin en üstte olanı yalnız dildir.

İkincisi: KALB’DIR.

Bu da kalbin zikirle bulunabilmesi için lisana uymasına muhtaç olduğu vakit olur. Zira kalb kendi halinde bırakılırsa düşünceler vadisinde yuvarlanır.

Üçüncüsü ise,

Zikr’in kalb de yerleşmesi ve kalbi tam manasiyle ihata etmesi ile olan zikirdir. Öyle ki; Kalbi zikirden ayırıp başka tarafa yönelmesi için külfete ihtiyaç hasıl olur. Zikr’in dış şekillerinden ikincisi şekilde kalbin zikr’e devam etmesi ve onunla karar kılması için külfete ihtiyaç hasıl olduğu gibi.

Zikrin dördüncü şekli,

Zikr’olanın kalb’de yerleşmesi ve zikr’in mahv olup gizlenmesi ile olan zikirdir.

İstenilen zikirde budur. Bu şekilde zikr’eden kişinin bütün benliğini zikrolunanı sarar ve ihate eder. Ona zikr’e ne de kalbe iltifat etmez. O esnada, zikr’edenin zikr’e iltifat etmesi onun için kndini meşgül eden bir perdedir. İŞTE BU HALETE ARİFLER ‘FENA’ (YOK OLMA HALİ) DERLER.

Eğer sen Ey okuyucu:

Allah (c.c.) ı zikr etme yolunda yok olma halını anladınsa, bilki, O, (yani) yok olma hali yolun başlangıcıdır ki o da Allah (c.c.) a gitmektir. Hidayet ondan sonradır. HİDAYETTEN KASDIMIZ ANCAK Allah (c.c.) ın hidayetidir.

Resulullah (sallallah-u aleyhi ve selem) şöyle buyuruyor:

-“Kim, cennet bahçelerinden ni’metlenmek, yemek, içmek isterse, Allah (c.c.) ı çok zikretsin.’ GİZLİ ZİKİR KORUYUCU MELEKLERİN İŞİTTİKLERİ ZİKİRDEN YETMİŞ KAT DAHA EFDALDIR.

Devam edecek…

Dinde kırk esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Daime zikir’le uğraşan kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc09192fuadyusufoglu-bor-e-veysike.JPG

Çağ-Çağ deresi (Nusaybin)

Resulullah (Sallallah-u aleyhi ve selem) Şöyle buyuruyor:

-“Kim, cennet bahçelerinden nimetlenmek, yemek, içmek isterse, Allah (c.c.) ı zikretsin.

Ey okuyucu: Bil ki;

Kalbinin duyduğu her zikri koruyucu melekler işitir. Zira onların şuuru senin şuuruna yakındır. Onda da bir sır vardır. Hatta zikir olunana (Allah’a tam manasiyle varmanla zikrin şuurundan uzaklaştığı vakit, meleklerin şuurundan da uaklaşır. Senin zikrinden haberin olmadığı gibi meleklerin de olmaz. Kalb zikri anlayıp ona iltifat ettiği müddetçe o, Allah (c.c.) tan kaçınmış olup gizli şirkten kurtulamaz. Taki bir ve hak olan Allah(c.c.) olan aşkı ile kendinden geçmiş, kendini yok etmiş ola. İşte o hale TEVHİD HALİ denir.

Bil ki: Ey okuyucu!

Şübhesiz, iman, ilim ve zevk birbirinden uzak üç derecedir.

Mesele: Cinsi munasebete kudreti olmayan kimsenin, başkasına da cinsi münasebete bulunma kudretinin bulunduğunu ve cimadan zevk aldığını hakkında hüsnü zanda bulunduğu ve kendisini yalanla itham etmediği kimseden duyması ile tasdik etmesi düşünülür. İŞTE BU İMANDIR.

Ve yine cima zevkinin başkasında bulunduğunu delil ile bilmesi mümkündür. O da İLİMDİR. Ki, Onun kaynağı KİYASTIR.

Mesele, yemeğe olan isteğine ve yemekten aldığı zevke bakar, onunla cinsi munasebette ki zevki karşılaştırarak kıyas eder. İşte bu kıyasla bilişine İlim denir.

Bütün bunlar zevkin hakıkatının kendisinde bulunmasını idrak etmekten uzaktır. Hastalık ta böyledir, onu sıhhatlı ve cahil olan bilir ve ona inanır. Bu iman olduğu gibi, hata olmayan doktorun hastalığı delille bilmesi de ilimdir. Hasta olmayan kimse için zevk hasıl olmaz, Hastalığın zevkini (acısını) ancak hasta olan tadar.
Devam edecek….

Dinde kırk esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri Konuşmaları ZİKİR susmaları ZİKİR Bakışları ZİKİR olan kullar hürmetine Afv eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

dsc09214-gunesin-dogusu-tan-yeri-fuadyusufoglu.JPG

Nusaybin’de güneşin doğuşu…

Allah’ü Subhanehü (c.c.) buyuruyor ki;

-“Ey Resüller, temiz ve helal olan şeylerden yiyin, güzel amel (ve haraket) lerde bulunun. Çünkü ben ne yaparsanız Hakkiyle bilenim.” Mü’minun Suresi: Ayet -51

Haram, pistir, habistir, temiz değildir. Allah (azze ve celle) temiz şeyleri yemeği ibadetlerin yanı başında zikretti.

Resülullah (Selallahu aleyhi ve selem) buyuruyor ki;

-“Her Müslüman için farzdan sonra (İMAN VE NAMAZ FARİZESİNDEN SONRA) Helal taleb etmek (helalınden kazanmak farzdır.”)

Resulüllah (selallahu aleyhi ve selem) diğer bir hadisinde şöyle buyuruyor:

-“Kim kırk gün helal yerse Allah (c.c.) onun kalbini nurlandırır, onun kalbinden lisanına hikmet pınarlarını akıtır.”

Bir rivayette:

-“Allah (c.c.) onu dünyada Zahid kılar.” diye varid olmuştur.

Ve yine Resul-i Ekrem (s.a.v.) buyuruyor:

-“Beyti Makdiste Allah (c.c.) ın bir meleği vardır; Her gece: ‘Kim haram yerse farzları da nafileleri de ondan kabul olunmaz.” Diye nida eder.

Başka bir hadisi şerifinde Resülullah (s.a.v.) buyuruyor ki;

-“İçinde bir dirhem haram para bulunan on dirhemle bir elbise alan kimsenin, üzerinde o haramdan bir şey bulunduğu sürece Allah (c.c.) O’nun namazını kabul etmez.”

Abdullah bin Ömer (r.a.) şöyle der:

-“Eğer siz kına gibi sararıncaya kadar namaz kılsanız, ok kirişleri gibi incelinceye kadar oruç tutsanız, Allah (c.c.) onu sizden ancak, sizi haramlardan men’eden ver’a ve takva ile kabul buyurur.”

Denilir ki;

-“Haram yemekle yapılan ibadet, hayvan gübresi üzerine yapılan bine gibidir.”

Hazreti Ömer (r.a.) der ki:

-“Biz harama düşmek korkusundan HELAL olanlardan onda dokuzunu terk ederdik.”

Halife Ömer bin Abdulaziz (r.a.) yanında hazineye ait olan misk tartılırken burnunu tıkadı ve şöyle dedi:

-“ONUN ANCAK KOKUSUNDAN FAYDALANILIR.”

İsa (Aleyhisselam) şöyle buyurmuştur:

-“Siz dünya ehlinin mallarına bakmayınız. Çünkü onların mallarının parlaklığı ve şirinliği sizin imanınızın tadı ve güzelliği ile yok olup gider.”

Dinde kırk esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri HELAL lokma peşinde koşan, HELAL lokma yiyen ve Ailesine HELAL lokma yediren Kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc09181-bor-e-veysike-fuadyusufoglu.JPG

Çağ-Çağ dersei -BOR- (Nusaybin)

Bil ki;

Yenilen besin maddelerinin helal olmasının sübhesiz, kalbin tasfiyesinde ve tenvirinde ve marifet nurlarını kabullenmedeki istidadının kuvvetlenmesinde büyük rölu vardır.

Onda öyle bir sır vardır ki, bu kitabın hacmı onu zikretmeğe kafi değildir. Fakat anlaman gerekir ki, Ver’an’ın (günah ve yaramaz işlerden sakınmanın) dereceleri dörttür;

a- Birinci derece öyle bir derecedir ki, onun içinden bulunmak ile bir nizam, bir sistemde bulunmak vacib olur. O’nun zevali ile adalet zail olur. O da fıkıh bilginlerinin haklarında- haramdır- diye fetva verdikleri şeylerden kaçınmaktır.

b- Salihlerin vera’ sıdır. O harama karışma ihtimali bulunan şeyden kaçınmalıdır.

Bu husus hakkında Resûlüllah (s.a.v.) buyuruyor ki;

-“Sana şübhe veren şeyi, şübhe vermiyecek şeye kadar terk et.”

c- Müttakilerin dereceleridir.

Resûlüllah (s.a.v.) buyuroyor:

-“Kul, mahzurlu olan şeyden korktuğu ve kaçındığı için mahzurlu olmayan şey’i terk edinceye kadar müttakiler derecesine ulaşamaz.” (İbni Maceh, Taberani, Hakim. Tirmizi.)

Hazreti Ömer (r.a.) der ki;

-“Biz, harama düşmek korkusundan helal olanlardan onda dokuzunu terk ederdik.”

Bu esasa binaen, bazı Müslümanlar yüz dirhem (lira) hak ettikleri zaman doksan dokuz lirasını alır ve fazla olma korkusundan, kendisi ile cehennem arasında bir perde olsun diye bir lirayı terk ederdi.

Ve yine bu korkudan ötürü, bazıları, aldığından bir tane noksan alırdı. Verdiği şeyde de bir tane fazla olarak verirdi.

d- Dördüncü derece ise, sıdıkların vera’ ıdır. O da bazı sebeplerine masiyet karışması ihtimalı olduğu vakit, Allah’a ibadet etme için kuvvet sağlamayı murad etmiyererk alınan her türlü gıdadan kaçınmaktır.

Ve gene bu esaslar cümlesindendir ki,

Zunnun-i Mısrı (r.a.) nın mahpus iken aç kaldığında, Muridi olan Saliha bir kadın gardiyan vasitasiyle ona helal olan malından yemek göderdiğinde, yemekten yemeyip,

-”O yemek bana zalim olan gardiyan eliyle geldi.” diyerek kendisini mazur görmesini istediği rivayet edilir.

Bişri Hafi (r.a.) de aynı sebeplerden ötürü, devlet adamlarının yaptırdıkları çeşmelerden su içmez idi.

Devam edecek…

Dinde kırk esas (İmam-i Ğazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri haram lardan kaçınan kullarından eylesin.Amin….

Fuad Yusufoğlu

dsc09191-fuadyusufoglu-bor.JPG

Çağ-Çağ deresi (BOR) Nusaybin

Müslümanların haklarına riayet etmek ve onlarla iyi, güzel geçinmek dinin erkanından bir RÜKÜNDÜR.

Çünkü:

Dinin manası –Allah (c.c.) a sefer etmek değildir.- Yolculuğun rükünlerinden biride, yolculukta konaklanan yerlerde diğer yolcularla güzel sohbette bulunmak, onlarla iyi geçinmektir. Mahlukatın tümü birer yolcudur. Bir geminin yolcuları ile seyretmesi gibi ömürde canlılarla, ecelleri gelinceye kadar seyreder.

Bil ki, İnsanın ömrü dünyada üç halde geçer.

1- İnsan yalnız olarak ömrünü geçirir.
2- Aile efradi, akrabaları ve komşuları ile geçirdiği zamanlar.
3- Umum halk ile geçirdiği zamanlar

İnsanın, bu üç halde beraber yaşadığı kimselerin hukukuna riayet etmesi ve onlarla hüsnü sohbette bulunması vaciptir.

Birinci hal:

Kişinin yalnız başına yaşadığı halidir.Yanlız başına yaşıyan insan bilsin ki, kendisi başlı başına bir alemdir, iç aleminde muhtelif ahlak ve yaradılışta çeşitli yaratıklar vardır. Eğer onlarla hüsn-ü sohbette bulunup haklarına riayet etmezse helak olur. İnsanın iç aleminde bulunan ordular (yaratıklar) ın çeşitleri çoktur.

-“Rabinin ordularını kendisinden başkası bilmez.” Müddesir: Ayet -31

Ey insan sende:

a- bir şehvet vardır. Onunla kendin menfaatli gördüğün şeyi çekersin.
b- Sende bir gazab, öfke vardır. Onunla da kendine zararlı olanı def edersin.
c- Bir de AKIL VARDIR Kİ, Onunla ise işlerini idare eder, onunla kendi himayende bulunanları korursun.

İkinci Hal:

Umum halkla sohbet etmendir. Umum halkla beraber yaşadığın zaman Hüsn-ü sohbetin derecelerinin en az olan derecesi, insanlardan eza’yı men etmektir.

Resülullah (Sallallah-u aleyhi ve selem) şöyle buyuruyor:

-“Müslüman, müslümanların onun elinden ve dilinden korunan ( eza ve zarar görmeyen) kimselerdir. “(Ahmed, Tirmizi, Hakim, İbn-i hıbban ve taberani rivayet etmişlerdir.)

İnsanlara kötülük etmeyip, onlarla iyi geçinmenin en az derecesi olan bu derecenin üstündeki derece,onlara iyilik yapman ve ihsan, ikramda bulunmandır.

Resulullah (Sallallah-u aleyhi ve selem) buyuryor ki;

-“Mahlukatin hepsi, ALLAH (C.C.) FAKİR KULLARIDIR. Onların, Allah (c.c.) katında en sevimli olanı, Allah (c.c.) ın fakir kullarına en faydalı olandır.”

İnsanlara faydalı olma derecesinin üstündeki derece ise onlardan gelen eza ve cefa’ya tahammül etmek ve onların eza’da bulunmalarına rağmen onlara iyilikte bulunmandır. O da sıddıkların derecesidir.

Resülullah (sallallah-u aleyhi ve selem) Hazreti Ali (r.a.) ye buyurmuştur ki;

-“Eğer sıddıklar derecesine aşmak istersen, seni ziyaret etmiyen akrabalarını ziyaret et, sana bir şey vermiyene sen ver. Sana zülüm edenleri bağışla.” (İmam-i Ahmed ve Taberani. rivayet etmişlerdir.)

Müslümanın, Müslümanlara karşı riayet etmesi gereken HAKLAR ÇOKTUR. Onların cümlesi yirmi vazifede huluse edilebilir.

1- Vazifeden birincisi, kendin, için hoş görmediğini, insanlar içinde hoş görmemendir.

Resülullah (Sallallah-u aleyhi ve selem) şöyle buyurmuştur:

-“Kim cehennemden uzaklaşmak sevindirirse, ona ölümü, Allah (c.c.) tan başka ilah yoktur, Hazret-i Muhammed (a.s.v.) Allah (c.c.) ın resüludur.” Diye şehadet ederek gelsin ve kendi nefsi için hazırladığını başkaları için de arzulasın.”

2- Her kese karşı alçak gönüllü bulunmak, Kimseye karşı ASLA KİBİRLENMEMEKTİR. Çünkü Cenabi hak (c.c.) kendini beğenen ve çok çok kibirlenen kimseyi sevmez.

Eğer başkası kendisine karşı kibirlenirse ona katlansın. Yüce olan Allah (c.c.) buyuruyor ki;

-“(Habibim) sen (Güçlüğü değil) kolaylığı (sağlayan) yolu tut. İyiliği emret. Cahillerden yüz çevir.”EL A’raf Sresi: Ayet 199

3- Büyüklere hürmet, küçüklere merhamet etmektir.

Devam edecek…

Dinde kırk esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Müslümanlara hizmet eden Ve Müslümanların hoşnut dualarını alan kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc00054-fuadyusufoglu-cag-cag-barajinusaybin.JPG

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

9- Her sınıfa, sahip olduğu ahlak anlayışı ile muamele etmen ve âlim, takva sahibi olan kimseden beklediği cahil ve kabih olandan beklememendir. (Davud rivayet etmiştir.)

Resulullah: (a.s.v.) Şöyle buyurmuşlardır:

-“Allahım, kendimi insanlara nasıl sevdireyim? Ve seninle benim aramda olan şeyde nasıl selâmet bulurum?”

Bunun üzerine Allah(c.c.) ona vahy buyurdu.

-“Dünya ehline dünya ahlakı ile, ahiret ehline ahiret ahlakı anlayışı ile muamele et.”

10- İnsanlara, toplum içinde ibraz ettiklerini seviyelerine göre muamelede bulunup, yüksek seviye sahibi olana fazla ikramda bulunmaktadır. Bu yüksek seviyesi dünya yönünden olsa da.

Çünkü:

Resulullah (s.a.v.) abasını onların bazısına sererek, şöyle buyurdu:

-“Size kavmin büyüğü geldiğinde ona ikram ediniz.”

11- Müslümanların ayıplarını örtmendir.

Resul-i Ekrem (s.a.v.) buyuruyor:

-“Müslüman kardeşinin kusurunu, ayıbını görüp onu örten kimse yoktur ki cennete girmesin.”(Taberani rivayet etmiştir.)

Resülullah (s.a.v.) buyurmuştur ki;

-“Ey, dili ile iman edip, kalbine iman getirmeyenler! Müslümanların arkasından konuşmayınız, onlar hakkında gıybet etmeyiniz, onların ayıp ve kusurlarını araştırmayınız.

Çünkü;

Müslüman kardeşinin aybını, kusurunu araştırıp ortaya dökerse, Allah (c.c) da onun ayıbını ortaya döker – evinin içinde olsa bile- rezil ve rüsvay eder.” (Ebu Davud, Tirmizi rivayet etmişlerdir.)

12- İnsanların dillerini gıybetten, kelblerini de su-i zandan şüpheler doğuracak yerlerden kendini de korumalıdır.

Resul-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

-“Töhmetlere yol açacak olan yerlerden sakınınız.”

Resulullah (s.a.v.) zevcelerinden biri ile konuşurken bir adam ona uğrayıp selâm verdi, adam geçtiğinde Resulullah (s.a.v.) ona çağırdı ve:

“-Ey filan bu konuştuğum, zevcem Saffiye’dir buyurdu.

Adam dedi ki:

-“Ya Resulullah (s.a.v.) başkası hakkında zannettiğimi senin hakkında zan etmem.”

Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.):

-“Şeytan, Adem oğlunun kanının dolaştığı yerde dolaşır.” Buyurdu.

13- Şefaat ve vasıta ile de olsa Müslümanların ihtiyaçlarını gidermek için çalışmandır.

Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:

-“Benim katımda (ihtiyacı olan için) şefaat ediniz ki, sevap alasınız. Çünkü ben, işi yapmak istediğimde, benim nezdim de şefaat edip sevap alasınız diye o işi te’hir ederim.”

Gene Resulullah (s.a.v.) buyurmuşlardır:

-“Kim Müslüman kardeşinin hacetini yerine getirmek için geceden veya gündüzden bir saat yürürse hacetini yerine getirsin veya getirmesin onun için iki ay i’tikaftan hayırlıdır.”

Resulullah (a.s.v.) buyurmuşlardır ki;

-“Müslüman kardeşinin ihtiyacını gidermek için onunla bir saat kalman bir sene itikafta kalmandan hayırlıdır.”

14- Başlangıç fazileti senin olması için her müslumana selam verip onunla musafahada bulunmaya acele etmendir.

Resulullah (s.a.v.) buyurmuşlardır ki:

-“İki Müslüman karşılaşıp el sıkıştıkları vakit aralarında yetmiş rahmet taksim edilir, altmış dokuzu onların doğruluk bakımından en iyi olanındır.”

15- Din kardeşine bulunmadığı vakit yardım edip onun malına, namusuna ve şerefine gelecek zararı gidermek.

Resul-i Ekrem (s.a.v.) buyuruyor:

-“Hiç kimse yoktur ki, ırzı, namusu ve şerefine tecavüz edildiği yerde Müslüman kardeşine yardım etsin de, Allah (c.c.) ona, kendisinden yardım istediği yerde yerdım etmesin.

-“Ve hiçbir kimse yoktur ki, ırzı, namusu ayaklar altına aldığı yerde ona yardım etmeyip onu ümitsiz bıraksın, Allah (c.c.) da onu, Allah’ın yardımını istediği yerde ümitsiz bırakmasın.”

16- Kötü kimselerin şerrinden kurtulmak için onları idare etmendir.

Hazret-i Aişe (radiyallah-u anha.) demiştir ki:

-“ Bir adam Resulullah’ın (s.a.v.) yanına girmek için izin istedi. Resulullah (s.a.v.) “ona izin verin, o kabilenin adamıdır.” Buyurdu

Aişe (radiyallah-u anha.) devamla der ki:

-“ Bir adam Resulullah (s.a.v.);

Devam edecek…..

Dinde kırk esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri KUL HAKKINA RİAYET EDEN kullarından eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

Uhud Şehidliği (Abdullah bin Cahş ile Dayısı Hamza radiyallah-u anhum mezarları)

Bu güne kadar İmam-i ĞAZALİ (r.a.)Kitaplarından alıntı alarak ve siz sevgili kardeşlerime, Sevgili yeğenlerime bir nebze olsun ışık tutmaya vesile olmuşsan ne mutlu bana.

Acebe İmam-i Ğazali kimdir?

İşte bu Mübarek zat hakkında kısa da olsa bazı biligiler vermek istiyorum.(Gerçi hepiniz biliyorsunuz da gene bilgilerinizi tazelemek amaciyle hatırlatmak maksadiyle bilgi vermek üzere.)

Burada:

İmam-i Ğazali (r.a.) muhakkak tanıtmak lazım gelirse: Onun ismi, lakabı ve nisbeti:

Hüccet-ül İslam diye geçer. İmam-i ebu Hamid Muhammed bin Muhammed El Ğazali (Allah-c.c.-onun ruhunu takdis buyursun, kabrini nurlandırsın.) dır.

Kendisi ile cennete ulaşılan dinin yoludur diye geçer.

Munakaşasız İslam TASAVVUF ÜSTAD’LARININ ÜSTADIDIR.

Hikmeti ile inananların gizli hallerinden haberdar olan bir vaiz’dır.

İmam-i Ğazali (r.a.):

Horosan şehirlerinden Tus şehrinde hicri 450, Miladi 1058 yılında dünyaya geldi. Babasının san’atı, yün eğirmek ve onu Tus’teki dükanında satmak idi.

Babası Salih ve ilmi seven bir zat idi. Bunun içindir ki, Ölümü yaklaştığında hayır ehli ve tasavvuf ehlinden olan arkadaşına İki oğlunun, yani hal tercümesi yapılan Muhammed ile kardeşi Ahmed’in okutulmaları hususunda vasiyet ederek:

Dedi ki;

-“Onları okut ve onlara bıraktığım malı tahsilleri uğrunda harcamaktan çekinme. Ben okur yazar olmadığımdan derin teessüf içindeyim, benim kavuşmadığıma şu iki yavrumun kavuşmasını çok arzularım.”

Arkadaşı vasiyetini yerine getirdi. Ve onların malı bitip geçimlerinin temininde güçlüğe düşünce, bir yurda girerek yurt öğrencileriyle geçimlerinin temini hususunda onlara yol gösterdi.

Çocuklar yurda intisap ettiler ve bu husus onların saadet yükselmelerine sebep oldu.

İmam-i Ğazali (r.a.) bu hususu nakl ederek:

-“Biz ilmi Allah (c.c.) tan başkası için istedik, fakat Allah (c.c.) ilmin ancak kendisi için olmasını diledi.”dedi.

Ğazali (r.a.) ın babası alimlerle oturur, onlara hizmet eder ve alimlere ihsan ve ikramda bulunurdu. Sözlerinden müteessir olup ağlardı. Can-u gönülden, Allah (c.c.) a kendisine Alim bir evlad vermesi için niyaz ederdi. Va’az meclislerinde bulunup ağlar ve Allah (c.c.) ın kendisine bir va’iz olan evlad ihsan etmesini niyaz ederdi.

Allah (c.c.) her iki duasını kabul buyurdu, bunun içindir ki Ebu Hamid yaşıtlarının en Alimi ve ehli, zamanının imâmı, kendi sahasının otoritesi idi.

Bu hususa kendisini muvafık ve muhalif olan da tanıklık etti. Gerçek şahsiyetini onu isteyen ve istemeyen kabul etti.

Kardeşi Ahmed (r.a.) ise öyle bir vaiz idi ki, Va’zı ile kalbler yumuşar ve va’zı ile tüyler ürperirdi. İRŞADI İLE DE İNSANLAR TAP TAZE BİR HAYATA KAVUŞURLARDI.

Devam edecek….

Fuad yusufoğlu

Şehidlik (UHUD DAĞI)

Ebu Hamid (Ğazali) (r.a.) küçüklüğünde, köyünde Ahmed bin Muhammed el Razikani (r.a.) den biraz fıkıh okuyup sonra Cürcan’a gitti. Orada, İmam-i Ebi Nasr El İsmail (r.a.) den talikat yazdı. Sonra Tus’a döndü.

Dönüşünde hırsızlar onun ve arkadaşlarının yolunu keserek yanlarında bulunanları aldılar.

Gazâli (r.a.), hırsızların reislerine giderek, kendisinden selâmet dilediği, Allah için kendisine yalnız kitablarının verilmesini rica etti. Onların faidelenecekleri bir şey olmadığını söyledi.

Bunun üzerine, hırsızların reisi ona;

-“ Senin o talikatın nedir?” dedi.

İmam-ı Gazâli (r.a.) ona:

-“ O torbadaki kitablardır ki, onları işitmek, yazmak ve içindeki ilimleri öğrenmek için (yabancı illere) hicret ettim.” dedi.

Bunun üzerine reis güldü ve:

-“ Sen onlardaki ilimleri bildiğini nasıl iddia edersin ki, biz onları elinden alınca bilmekten yoksun olup ilimsiz kaldın.” dedi.

Sonra bazı arkadaşlarına emrederek torbayı ona telsim etti.

Gazâli (r.a.)hırsızların reisinin sözünden faidelenerek dedi ki:

-“Şu konuşan Allah, onunla beni işimde irşad etmek için konuşturdu.” Vaktâ ki Tus şehrine ulaştı, üç sene çalışmaya yöneldi ta ki yazdıklarını ezberledi.

Ve dedi ki:

-“Ben öyle oldum ki, yolum kesilse de ben ilimsiz kalmam.”

İmam-ı Gazâli (r.a.) hırsızların reisinin sözü gibi gerçeği söyledi hakikaten: ”İlim çantanın içindeki kitabların ihtiva ettiği değil, ilim ancak dimağın kavradığıdır.”

İmam-ı Şafii (r.a.) buyurdu ki:

-“İlim benimledir, nerede bulunursam bana tabidir. Sandığın içinde değil, sinem onun kabıdır. Eğer evde olursam ilim benimle evdedir. Yahut ben çarşıda olsam ilim de çarşıdadır.”

Sonra, Gazâli (r.a.) Nişabur’a gelerek İmam-ı Haremeyenden ders aldı. Gece – gündüz çalışarak, Şafii mezhebinde din esaslarında, fıkıhta, cedel ve mantık bilimlerinde parladı.

Gazali (r.a.) Hikmet-i, Felsefeyi okuyup onları hazm ederek erbablarının sözlerini çok iyi anlayıp davalarını iptal için onlara reddiyede bulundu. Bu fenlerin her birinde çok güzel teliflerde bulundu. İlimlerden telif ettiği şeyi yerli yerine yerleştirmeyi başardı.

İmam El- haremeyn’in irtihalinden sonra (Kâdi) Askere çıkarak vezir Nizamülmülk’le görüşmek istedi ve onun meclisinde bilginler ve imamlarla münaza’ada bulunarak muhaliflerini susturdu.

Hepsinin katında sözü zahir oldu ve bilginler onun üstünlüğünü itiraf ettiler.

Sahib onu Bağdad’a davet ederek onu ta’zimle karşıladı. Hicrî 484. yılında Bağdad’taki mektebi’nin tedrisini ona verdi.

Nizamiyede ders okuttu. Sözünün güzelliği, lisanının fesahatı, fadlının kemali ince nüktesi ve hoş işaretleriyle halkın hüsnü kabulune mazhar oldu. Onu halk çok sevdi ve başlarına tac ettiler.

Gazali (r.a), derecesinin yüksekliği, örnek olarak gösterilen şanının büyüklüğü ve isminin şöhreti sebebi ile ilim öğrenmek için kendisine müracaat edildiği müddetle öğretimle meşgul oldu.

Sonra, dünyadaki şan ve yüksek derecesini bırakıp attı. Ve hacc ederek Hicrî 488, yılının Zil Ka’de ayında Şam’a yöneldi. Eğitimde kardeşi ona vekâlet etti.

Gazâlî, (r.a.)Beyti Makdis’e bir müddet kalarak, Dımışk’a döndü. Kendisine nisbet le bugün Gazâlîye diye bilinen camii Emevi’deki zaviyesinde itikafa girdi. Kalın elbise giydi. Yemek ve içmesini azalttı.

Hakkında, (İHYA’YI OKUMAYAN DİRİLERDEN DEĞİLDİR.) denilen İhya kitabını yazmaya başladı. Gazâli (r.a.) o zamandan beri meşhedleri, mescidleri ve kabristanları ziyaret ederdi.

Tenha yerlere sığınıp nefsini terbiye etmek üzere nefsiyle, iyi kişilerin savaştığı gibi savaşır ve ona en maşakkatlı ibadetleri yüklerdi. Nefsini çeşitli taatler ve ibadetlerle imtihan ederdi.

Bunun için varlığın kutbu ve her varlıklar için genel bir bereket kaynağı ve Allah’ın rızasına ulaşılacak bir vesile oldu. Sonra Bağdad’a dönerek orada va’z meclisi kurdu.

Ehli hakikat ve tasavvufun dili üzere konuşarak ihya kitabından bahsetti. Sonra Horosan’a döndü. Nişaburdaki Nizamiye mektebinde az bir zaman ders okuttu. Sonra Tus şehrine dönerek evinin yanında fakihlere bir mekteb ve ehli tasavvuf bir mahal ittihaz etti.

Vakitlerini, Kur’an-ı Kerim’i hatm etmek, ehli tasavvufla oturmak, öğrencilere ders vermek, namaz kılmak, oruç tutmak ve bunlardan başka ibadetlerdeki vazifelerine taksim etti.

Nihayet Milâdİ 1111. Hicri 505. yılın C.Ahirin 14. Pazartesi günü irtihal eyledi. Ve Tus şehrinin dışındaki Tabiran kabristanında defnolundu.( Allah ondan razı olsun.) AMİN…

Allah-u Teala Hazretleri Bizleri ve sizleri İmâm-i Ğazali hazretleri (radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hurmetine AFV eylesin. AMİN

Fuad Yusufoğlu

dsc06251-fuad-yusufoglu-nusaybin-bor.JPG

Bor-e Veysike (Nusaybin)

Sohbet etmek hususundan din esaslarından biri de, Allah (c.c.) için dost ve ahbablar edinmektir.Yüce olan Allah (c.c.) bazı peygamberlerine şöyle buyurmuştur:

-“Dünyada zühdün (nefsanı ve şehvani arzuları terk etmen), rahata hemen kavuşmandır. DÜNYADAN KESİLİP BANA GELMEN İSE BENİ TAZİZ ETMENDİR. Benim için dost edindin mi? Benim için buğz edip düşmanı terk ettin mi?”

Resulullah (S.a.v.) buyurdu ki;

-“Kiyamet günü Allah (c.c.) şöyle buyurur:

’Benim Celâlım için birbirlerini sevenler nerede? Benim gölgemden başka gölge bulunmayan bugün onları kendi gölgemde gölgelendiririm.”

Allah (c.c.) İsa (a.s.) a şöyle vahiy etti:

-“Sen gökdekilerin ve yerdekilerin ibadetleri gibi bana ibadet etsen de Allah için sevgi, Allah için buğz olmadıkça o ibadetlerden bir fayda bulamazsın.”

Resulullah (Aleyhisselatu ve selam) de şöyle buyurmuşlardır.:

-“Arşın etrafında nurdan minberler vardır ki, minberlerin üstünde, YÜZLERİ NUR, ELBİSELERİ NUR OLAN İNSANLAR VARDIR. Onlar, ne peygamberdirler ne de şehiddirler. Peygamberler ve şehidler onlara gıpta ederler.”

Eshab (r.a.) dediler ki:

-“Ya Resulullah (a.s.v.) onların büyüğü bizim içindir. Onlar kimdir?”

Resulullah (a.s.v.) buyurdular:

-“Birbirlerini Allah (c.c.) için sevenler ve Allah (c.c.) için birbirlerini ziyaret edenler.”

Bil ki;

Allah (c.c.) a Ahiret gününe imansız olan her sevgi Allah (c.c.) için olan sevgi olduğu düşünülemez. Lakin Allah (c.c.) için olan sevgi de iki derecedir.

Birinicisi:

Kendisinden dünyada seni ahretteki iyi hayatta ulaştırmak için bir pay alman için kişiyi sevmen: Hocanı, şeyhini, hatta kendisine öğrettiğin için ilminin fazlalaşmasına sebep olan talebeni sevmen gibi, Hatta hizmetçinin, kurtulup Allah’a (c.c.) ibadet etmen için sebep olan elbiseni yıkaması, evini süpürmesi de böyledir.

Sana malından infak eden kimse, onu kabul etmenden maksadın kalbini her şeyden uzaklaştırıp Allah (c.c.)’a ibadet etmeye yönelttiğin için o da bu kısma girer.

İkincisi:

Kişiyi, Allah (c.c.) ı sevdiği ve Allah (c.c.) katında sevildiği için sevmelidir. Bu sevmen, ilim, din veya başka hususta dünyada ve ahrette faydalanacağın bir maksad ve gayeye bağlı olmaz. Bu şekil sevgi en üstün ve ekmel olanıdır.

Çünkü, sevgi çoğaldığı zaman, sevilenden sebep olan her şeye geçer. Hatta insan sevdiğini seveni, sevdiğinin yanında sevileni sever. Ve sevdiğinin yolunda bulunan köpek ile diğer köpekler arasını ayırd eder.

Sevginin sirayet etmesi ancak sevginin fazlalılığı kadardır. Allah(c.c.) a kendilerinden razı olduğu Sâlih kullarını sevmemesi mümkün değildir.
Ancak, bu sevgi bazı kere kuvvetli olur ve kendi gidişatını onların gidişatı gibi olmasına sevk eder.

Kendisi mutlu olduğu gibi onların da mutlu olmasını ister, bilakis onların mutluluğunu kendi mutluluğuna tercih eder. Bazı kere de ondan noksan olur. Onların kendi yanındaki üstünlüğü onun derecesi ve kuvveti kadarınca taksim olunur.

Allah (c.c.) ı seven kimse, Allah (c.c.) ın Salih kullarını sevdiği gibi, Allah’ın (c.c.) emirlerine muhalefet eden ve Allah’a (c.c.) isyan eden kimseleri sevmez ve muhakkak onlara buğz eder,

Ve buğz’nunun eserini onlardan uzaklaşmak, onları terk etmek ve onu gördüğünde yüzünü ekşitip çevirmekle izhar eder.

Bunun içindir ki;

Resul-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurdu:

-“Allahım, sana asi olan kimseyi bana yardımcı kılıp, kalbime onu sevdirme. Allah için buğz etmeyi men etmekten çekinecek halden koru.”

Hülâsa olarak, bu sebeplerle kendinde Allah (c.c.) için sevmeyi ve Allah (c.c.) için buğz etmeyi bulamiyan kimsenin imanı zayıftır. Bunun tafsilatı vardır.

Devam edecek……

Dinde kırk esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Yanlız kendi rızası için sevmeyi,Yalnız kendi rızası içinde buğz etmeyi İhsan eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc06280-fuad-yusufoglu-nusaybin-bor.JPG

Çağ-Çağ deresi (Nusaybin)

Yüce olan Allah (c.c.) buyuryor:

-“Sizden öyle bir cemaat bulunmalıdır ki,(onlar herkesi) hayra çağırsınlar, iyiliği emretsinler, kötülükten vaz geçirmeye çalışsınlar. İşte onlar muradına erenlerin ta kendileridir.” Al-i İmran suresi: Ayet 104.

Yüce olan Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

-“Mü’min erkekler de, Mü’min kadınlar da birbirine iyiliği emrederler, (onları) kötülükten vaz geçirmeye çalışırlar, namazı dost doğru kılarlar, zekatı verirler Allah’a ve Resulü’ne itaat ederler. İşte bunlar; Allah onları rahmetiyle yarlığayacaktır. Çünkü Allah azizdir, hakimdir.” Tevbe Suresi: Ayet 71.

Yüce olan Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

-“Onlar işledikleri her hangi fenalıktan birbirlerini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Hakiykat, yapmakda devam ettikleri (o hal) ne kötü idi.” El maide suresi: Ayet 79.

Hazret-i Aişe (r.a.) demiştir ki;

Resul-i Ekrem (Sallallahu aleyhi ve selem) şöyle buyurmuştur:

-“İçinde peygamberlerin amelleri gibi amelleri bulunan on sekiz bin kişi bulunan kasaba halkının hepsi Allah (c.c.) ın azabına uğradı’”

Sahabe (r.a.) :

-“Ya Resulullah (s.a.v.) nasıl olur o? ”

Resulullah (a.s.v.) buyurdular:

-“Çünkü onlar, Allah (Azze ve celle) için buğz etmezler, iyiliği emretmezler, kötülükten vaz geçirmeye çalışmazlar.”

Her kim Allah (c.c.) ın yasak kıldığı şeyin işlendiğini görüp onu gidermez ve ondan süküt geçer, o kötülüğe ortaktır.

Giybeti dinleyen kimse giybet edene ortaktır. Bu bütün günah olan şeylerde caridir.

Hatta ipek giyen, altın yüzük takanın, ipekler üzerine oturanla oturmak, duvarlarında resim bulunan ve altından gümüşten kablar bulunan ev ve hamamda oturmak.

Ruk’u ve secdeleri noksan yaparak kendisinde kılınan namazla insanlara eziyet verilen mescide oturmak. Bid’at şeyler konuşulan va’z meclisinde oturmak, münazara ve munakaşa meclislerinde sövmek ve kötü konuşmakla insanlara eza verilir ve insanlar gücendirilir, işte böyle yerde oturmak hakkındaki hüküm de aynidir.

Hülasa, insanlarla oturup kalkan kimse (kendisi muttaki olsa da) nin günahları çoğalır. Ancak, insanlarla oturup kalkarken dalkavukluk yapmaz, Allah (c.c.) yolundaki çalışmasında zem edenlerin zemine aldırış etmez ve sevab olan şeyleri söylemekle irşad ile ve men etmekle meşgül olursa o zaman durum başka olur. İnsanlarla oturup kalkmaktan günahkar olmaz.

Devam edecek….

Dinde kırk esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) hazretleri bizleri ve sizleri Daima hakkı hak bilen, onunla amel eden, batılı batıl bilen ve ondan imtina eden kullarından eylesin. AMİN……

Fuad Yusufoğlu