‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar

dsc06257-fuadyusufoglu-nusaybin-bor.JPG

Şeşça’vi Deresinin başı (Nusaybin)

Allah (c.c) a asi olanları öğütle irşad etmenin iki temel prensibi vardır:

Birincisi:

Allah (c.c.) a asi olanları rifk ile ve güzel sözle irşad etmek ve va’za, karşısındekini hor görüp kendisini büyük görmek suretiyle haşin ve kırıcı sözlerle değil, mülayemetle ve tatlı sözlerle başlamıştır.

Çünkü:

Haşin ve kırıcı sözler daima aksı tesir uyandırır ve masiyeti te’kid eder. Bununla beraber, asi olanı inkara ve eza etmeye sevk eder.

Resulullah (a.s.v.) buyuruyorlar ki;

-“İyiliği emreden, kötülükten nehyeden, emrettiğini ancak mülayemetle emreder, menettiğini de mülayemetle meneder. Öğütüldüğü şeyi şefkatle öğütler, menettiğini şefkatle meneder. Emrettiği şeyi bilerek emreder, menettiği şeyi de bilerek meneder.”

Halife me’mun’e bir vaiz haşin bir ifade ile va’z etti.

Bunun üzerine Halife Me’mun şöyle dedi:

-“Ey adam: mülayım ol. Çünkü Allah (c.c.) senden daha HAYIRLI OLAN BİRİSİNİ, Benden daha KÖTÜ OLAN BİRİSİNE göndererek ona müleyametle hareket etmesini emretti,

Ve şöyle buyurdu:

-“(Ey Musa) sen, kardeşin de beraber olarak, mu’cizelerimle git. İkiniz de beni hatırlayıp anmakta gevşeklik göstermeyin. Fir’avna gidin. Çünkü o, Hakikatten azdı (Tanrılık idasına kalkıştı) (Gidin de) ona YUMUŞAK SÖZ SÖYLEYİN. Olur ki nasihat dinler yahud Allah’dan korkar.” Taha suresi Ayet: 43- 43- 44

İkinci temel prensip: Allah (c.c.) a asi olanları irşad etmek vazifesinde bulunmak isteyen kimsenin kendisinden başlaması ve nefsini İSLAH ETMESİ ve yasak kılınan şeyden ilk önce kendisinin kaçınmasıdır.

Hasan-e Basri (r.a.) der ki:

-“İyiliği emredenlerden isen ilk önce onu sen yerine getir, yoksa helak olursun. Evla olan budur.Ta ki sözü başkasına tesirli ola, yoksa kendisi ile istihza ederler. Bu şart değildir. Bilakis, asi olanın da başkasına öğüt vermesi, iyiliği tavsiye etmesi caizdir.”

Enes (r.a.) der ki;

-“Ey Allah (c.c.) ın Resulü, biz bütün iyiliği kendimiz yapmadıkça başkasına iyilik yapmalarını emretmeyelim mi? Ve gene bütün kötülüklerden kaçınmadıkça, başkalarını kötülükten kaçındırmayalım mı?”

Resulullah (a.s.v.) buyurdular ki;

-“Kendiniz bütün iyiliği yapmamış olsanız bile iyiliği başkalarına öğütleyiniz, iyiliği emrediniz. Bütün kötülüklerden sakındırınız, kötülüklerden menediniz.

Devam edecek….

Dinde kırk esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) Hazretleri bizleri ve sizleri iyiliği emreden ve kötülükten men eden salıh kulların hürmetine afv eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc06295-nusaybin-fuadyusufoglu-bor.JPG

Çağ-Çağ deresi (Nusaybin)- BOR-

Sünnete uymak…

Bil ki (ey okuyucu);

Saadetin anahtarı, Resûlüllah (s.a.v.) ın sünnetine tabi olmak ve Resûlüllah (s.a.v.) dan sadır olanın tümünde haraketleri, duruşları hatta yemesinde, duruşunda, uyuması ve konuşmasında ona iktida etmektir.

Sünnet ve güzel ahlak sözünden yalnız ibadetteki güzel edebi kasd etmiyoruz.

Çünkü;

ibadette varid olan sünnetleri ihmal etmek esasan manasızdır.
Sünnet ve güzel ahlak deyince, ibadetlerinde ki güzel edeb buna dahil olmakla beraber, Peygamber (a.s.v.) in bütün haraket ve duruşlarındaki ve bütün işlerindeki güzel edeb ve ahlakı kasd ediyoruz. Esasen mutlak uyma da bununla hasıl olur.

Allah Sübhanehü buyuruyor;

-“(Habibim) de ki; (Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı örtsün. Çünkü Allah çok yarlıgayacı, çok esirgeyicidir.” Al-i İmran sûresi, ayet: 31

“…Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasak ettiyse ondan da sakının. Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ ın azabı çetindir.” El Haşr sûresi, Ayet: 7

Öyle ise, bütün haraketlerinde ve duruşlarında Resûlüllah (a.s.v.) ın yaptıklarına uyman gerekir.

Muhammed bin Elsem, Resûlüllah (a.s.v.) ın kavunu nasıl yediğini bilmediği için, kavun yemezdi.

Seleften bazısı unutarak mestini giyerken sol ayağından başladı da, bir ölçek buğday kefaret olarak verdi.

Bunlar adetlerle ilgili hususlardır diyerek, bu gibi şeylerde tembellik etmen doğru değildir.

Çünkü;

Bu şekil düşünmen sana saadet kapılarından en büyüğünü kapatır.

Dinde kırk esas (İmam-i Ğazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Resûlüllah (a.s.v.) ın sünnetlerine titizlikle riayet eden ve onları titizlikle uyguluyan kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc06152guzel-manzara-kasyane-fuadyusufoglu.JPG

Kasyane (Nusaybin)

Rivayet edilir ki;

Bir gün Cebrail (aleyhisselam) Peygamber (Sallallah-ü aleyhi ve selem) e gelerek dedi ki;

-“Ey Allah (c.c.) ın resulü, ben bir melek görmüştüm ki, gökte bir taht üzerinde oturuyor, etrafında yetmiş bin melek saf saf olmuş ona hizmet ediyorlardı. O meleğin alıp vermiş olduğu her nefesten, Allah (c.c.) bir melek yaratıyordu. Şimdi ise, o meleği, kaf dağının üzerine, kanatları kırılmış ağlarken gördüm.

Beni gördüğünde:

-“Bana şefaat eder misin?” Dedi.

Ben:

-“Suçun nedir diye sordum?”

Melek:

-“Ben mi’raç gecesi bulunduğum tahtın üzerinde idim. Muhammed (a.s.) bana uğradığında kalkıp onu istikbal etmedim. Bunun üzerine Allah (c.c.), bana bu azabı verdi ve beni gördüğün gibi buraya koydu.”

Cebrail (a.s.) der ki;

-“Ben onun için Allah (c.c.) a niyazda bulunup, ona şefaat ettim.

Allah (c.c.) bana şöyle buyurdu:

-“Ey Cebrail, ona söyle, Muhammed’e Salat-ü selam getirsin ki, onu bağışlayayım.”

Bunun üzerine o melek sana salat-ü selam getirdi, Allah (c.c.) da onu bağışlayıp kanatlarını ona iade etti.

Bil ki;

Ey okuyucu,

Kıyamet günü kulun amellerinden ilk önce bakılacak olan namazdır. Eğer namazı noksansız tamam görülürse, onun diğer amelleri de kabul olunur. Eğer namazı noksan görülürse, onun namaz ve diğer amelleri red olunur.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurmuştur ki:

-“Farz olan namazlar terazi gibidir. Kim teraziyi iyi tartarsa o kazanır (namazını da hakkiyle kılan kazanır)

Devam edecek….

Mükaşefet-ül kulub (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Resulullah (a.s.v.) a çok salavat getiren ve Namazı dosdoğru kılan kullarından eylesin…AMİN….

Fuad Yusufoğlu

Namazda Huşu- 1

08 Temmuz 2008

dsc06153-fuadyusufoglu-kasyane-navala-sippi.JPG

Kasyan mevki-i (Navala sipi)-Nusaybin-

Resulüllah (Salallahu aleyhi ve selem) buyurmuştur:

-“Farz olan namazlar terazi gibidir. Kim teraziyi iyi tartarsa o kazanır (namazını da hakkiyle kılan kazanır.)

Yezid er-Rakkaşi (r.a.) der ki:

-“Resulüllah (s.a.v.) ın namazı öyle doğru olurdu ki, güya tartılmış gibi idi.”

Resulüllah (s.a.v.) buyurmuştur ki:

-“Benim ümmetimde iki kişi namaza kalkarlar, ruk’ulari, secdeleri birdir. Fakat bu iki kişinin namazlarında yer ile gök arası fark vardır.”

Resulullah (a.s.v.) bununla Huşu’a işaret buyurdular:

-“Ruku ile secdesi arasında belini doğrultmayan kula, Allah ( c.c.) kıyamet günü bakmaz.

Resulüllah (a.s.v.) buyurdular ki;

-“Kim ki, güzelce abdestini alıp, ruk’u ve secdeleri tamamlayarak hûşu ile vaktinde namazı kılarsa, O namaz bembeyaz olarak göğe yükselir ve kılana şöyle der:

-“Sen beni vaktinde kılıp koruduğun gibi, Allah da (c.c.) seni korusun.”

Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki:

-“Kim ki abdestini güzel almaz, rükû ve secdeleri noksan olarak yaparsa, hûşu’suz kıldığı namaz, simsiyah olarak göğe çıkar ve sahibine şöyle der:

-“Sen beni zâyi ettiğin gibi, Allah da (c.c.) seni zâyi etsin.”

Allah (c.c.) ın, dilediği vakit, geldiğin de, böyle namaz, eski bez parçası gibi sarılıp, sürülüp yüzüne çarptırılır.

Resulullah (s.a.v.) buyurmuştur ki:

-“Hırsızlık bakımından insanların en kötüsü namazından çalandır.”

İbni Mesud (r.a.) der ki:

-“Namaz bir ölçektir. Onu tamamen ifâ eden kimse hakkını tamâmen alır. Terazide eksik tartan, Allah’ın (c.c.) şu âyet-i Kerîmede ne buyurduğunu bilmelidir:

-“Ölçekte ve tartıda hileyi yapanların vay hâline.”

Bazı bilginler der ki:

-”Namaz kılan, tâcir’e benzer. Tâcir, sermâyesini kurtarmadıkça kâr yapamaz. Namaz kılan da böyledir. Farz namazlarını kılmadıkça, nâfile namazları kabul olmaz.

Namaz zamanı geldiği vakit, Hz. Ebubekir (r.a.) şöyle derdi:

-“Kalkın Rabbinizin sizi yakacak olduğu ateşi söndürün ki, onu siz yaktınız.”

-“Namaz tevazu’un ta kendisidir.

-“Kıldığı namaz kişiyi günahlardan, kötülüklerden menetmezse onu, Allah’tan (c.c.) uzaklaştırmaktan başka bir şey sağlamaz. Gâfil in namazı onu, günah ve kötülükten menetmez.”

-“Nice namaz kılmak için ayakta duranlar vardır ki, ayakta durması ona yorgunluktan başka bir şey vermez.

Resulullah (s.a.v.) bu sözü ile ancak gafletle namaz kılanı murad buyurmuştur.

-“Kul namazından, ancak idrak ettiği kadarı faydalanır.”

Mârifet ehli şöyle der:

-“Namaz dört şeyden ibarettir:
1- Bilerek namaza başlamak,
2- Haya ile namaza durmak,
3- Ta’zimle namazı kılmak,
4- Namazı korku ile bitirmek.”

Devam edecek…

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Ey Müslüman kardeşim:

Farz namazlarını kılıyorsan;

Ki kılıyorsun bu da bir müslüman için en büyük şereftir. Sen ancak bir günde yani 24 saat zarfında bir farz vakit namaz kılıyorsun

Yani:

Sabah namazını kıldığın zaman 24 saat sonra, ancak tekrar sabah namazını kılıyorsun. Bu 24 saat zarfında bir daha farz olan sabah namazını kılmıyorsun.

Mesele:

Sabah namazını ele alalım: Saat 5 te sabah namaz vakti girsin. sen iki rekat farz namazı 5 dakıkada kılarsın. Şayet sünnet ve tesbihlerle meşgul olursan 10 dakıka olsun.

Öğle namazı vakti saat 13 te olsun. Sen dört rekat farz namazı 5 dakıkada kılarsın. Şayet Sünnet ve tesbihlerle uğraşırsan 10 dakika olsun,

İkindi namazı vakti saat 17 de olsun. Sen dört rekat farz namazı 5 dakıkada kılarsın. Şayet sünnetlerle tesbihlerle uğraşırsan 10 dakika olsun.

Akşam namazı saat 20 de olsun. Sen üç rekat farz namazı, 5 dakıkada kılarsın, Şayet sünnet ve tesbihlerle uğraşırsan 10 dakika olsun,

Yatsı namazı saat 22 de olsun. Sen dört Rekat farz namazı, 5 dakikada kılarsın. Şayet sünnet ve tesbihlerle uğraşırsan 10 dakika olsun.

Yanı sen;

Yirmi dört saat zarfında Farz olan namazların sünnetini kılmazsan ve tesbihlerle uğraşmazsan; senin sadece ancak 25 dakika zamanını alır,

Yok eğer sünnetlerle kılar ve tesbihlerle uğraşırsan Sadece ancak 50 dakikanı alır.

Şimdi:

Sevgili canım Müslüman kardeşim:

Allah (c.c.) ın sana verdiği sayılmayacak nimetlere karşı; sen Allah-u Teala -c.c.- için (daha doğrusu; aslına bakarsan sen namazı kendin için kılıyorsun. çünkü sevabı sanadır.)

Günde;

Yani yirmi dört saat zaman zarfında 25 dakika veya 50 dakika… Yanı: bu kılacağın farz namazları bir saattan az bir zaman kısmını kendin için harcamaktan kaçınman insanlığa, Müslümanlığa Ve kul olmaya REVAMI?

Devam edecek…

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Namazında hüşu’a dikkat eden Namazını dos doğru kılan kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Namazda Huşu- 2

08 Temmuz 2008

dsc06624-fuadyusufoglu-kasyane.JPG

Kasyane (Navale) Nusaybin

Bazı âlimlerde der ki:

-“Kim ki, namaz kılarken, hakikat üzere toplanmazsa, onun namazı fâsid olur.”

Resulullah (s.a.v.) buyurmuştur ki:

-“Cennette efyeh (geniş) denilen bir nehir vardır. İçinde öyle hûriler vardır ki, Allah (c.c.) onları za’ferandan yaratmıştır. Onlar inci ve yakutla oynarlar. Sesleri Davud (a.s.)’ın sesinden daha güzeldir.”

Onlar şöyle derler:

-“ Biz, namazı huşu ve huzur ile kılan içiniz.”

Allah (c.c.) da şöyle buyurur:

-”Namazı huşu ile kılanı kendi cennetimde iskân ederim, onu beni ziyaret edenlerden kılarım.”

Allah-ü Teâlâ (c.c.) Mûsa (a.s.)’a şöyle vahye ettiği rivâyet edilir:

-“Ey Mûsa, beni zikrettiğin zaman a’zaların ürpererek zikret. Beni zikrettiğin zaman hûşû ve kalbin mutmain olarak bulun. Beni zikrettiğin zaman dilini kalbinin ta arkasında kıl Benim huzuruma durduğun zaman, alçak gönüllü kulun duruşu gibi dur. Doğru dil ve korkak kalb le bana münacatta bulun.”

Gene rivâyet edilir ki, Allah-ü Teala (c.c.) Mûsa (Aleyhisselâm) a vahy ederek buyurdu:

-“Ey Musa Ümmetinin asilerine söyle, beni zikretmesinler. Çünkü kendime yemin ettim ki, beni zikredenleri zikredeyim. Onlar beni zikrettikleri vakit, ben onları la’netle zikrederim.”

Bu gaflet içinde olmayıp, zikreden asi hakkındadır. Ya gafletle isyan bir arada olduğu vakit nasıl olur.

Kıyamet günü, insanlar, namazlarını huşu ve kalb huzuru ile kılıp kılmamalarına göre haşr edilirler. Kıldıkları namazda bulunan, ni’metler ve onlardan aldıkları lezzete göre, ortaya çıkarılır.

Resülullah (Sallallahu aleyhi ve selem) namaz kılarken sakalı ile oynamakta olan bir adamı görünce şöyle buyurmuştur:

-“Eğer bu adamın kalbinde huşu olsaydı, azalarında da huşu olurdu.”
Ve devam ederek (a.s.v.) buyur du :

-“Kalbinde huşu bulunmayan kimsenin namazı kabul olmaz.”

Ey Okuyucu:

İyi bil ki;

Allah-u Teala (c.c.) namazlarını huşu ve kalb huzuru ile kılan kimseleri birçok ayeti celilede medhetmiştir. Ayetlerden bazıları şunlardır:

-“Mü’minler muhakkak felah bulmuştur (Umduklarına nail, korktuklarından emin olmuştur). Ki, onlar namazlarını huşu, içinde kılarlar.” El Mü’minun: ayet:-23/1-2

(Öyle mü’minler ki,) onlar namazlarına devam ederler.” El Mü’minun: ayet- 23/9

Denilir ki;

-“Namaz kılanlar çoktur. Fakat namazlarında huşu’a riayet kar olanlar azdır.”

-“Hac yapanlar çoktur. Fakat Haccı koruyanlar azdır.”

-“Kuş çoktur, fakat Bülbül azdır.”

-“Alim çoktur, fakat ilmi ile amel eden azdır.”

Namaz, huşu yeri ve tevadu kaynağıdır. Bunlar namazın kabul olmasının alametidir. Zira namazın caiz olmasının şartı ve kabul olmasının şartı vardır.

Namazın caiz olmasının şartı:

Namazın farzlarını EDA etmektir. Kabul olmasının şartı ise HUŞU VE TAKVADIR.

Devam edecek…

Mükaşefe-tül kulub (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Kıyamette ilk olarak sorguya tabi tutulacak olan namaz’ın erkanlarına riayet eden, Huşu ve takva üzere kılan kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Namazda Huşu- 3

08 Temmuz 2008

dsc06113-nusaybin-navale-sippi-fuadyusufoglu.JPG

Kasyan göleti (Navale sipi)

Ey okuyucu; Şunu iyi bil ki;

Kişiyi namazda meşgul eden, ona namazını gaflet içinde kıldıran ancak hatıra gelen ve kişiyi meşgul eden çeşitli düşüncelerdir.

Öyle ise, bu düşünceleri namaz kılarken defetmek lâzımdır. Bu düşüncelerin def-i de, namaz kılınan yerin sakin olması, kendisini meşgul ederek seslerden hali alması, seccadelerin süslü ve nakışlı olmaması ile olur.

Namaz kılarken baktığı zaman, kendisini meşgul edecek zinet li elbiselerin giyilmesi de bu düşünceleri defetmeye vesile olur.

Nitekim rivâyet edilmiştir ki:

Resulullah (s.a.v.) Ebu Cehm (r.a.) in kendilerine vermiş olduğu nakışlı elbiseyi giyip onunla namaz kıldığı vakit, namazdan sonra elbiseyi çıkarıp, şöyle buyurur:

-“Bunu götürün Ebû Cehm’e verin. Çünkü bu elbise beni az önce namazda meşgul etti.”

Rivâyet olunur ki,

Ebû Talha (r.a.), bahçesinde namaz kılıyordu. Bahçede bulunan ağacın üzerinde bir kuş vardı. Kuş uçup ağaçtan çıkış yerini arıyordu. Ebû Talha (r.a.) nın gözü epey bir zaman kuşa takıldı ve kaç rek’at namaz kıldığını anlıyamadı.

Kendisinin uğradığı bu fitneyi Resulullah’a (s.a.v.) anlatıp şöyle dedi:

-“Ya Resulullah, o bahçeyi sadaka olarak verdim. Dilediğin gibi dağıt.”

Gene rivâyet edilir ki;

Biri bahçesinde namaz kılıyordu. Bahçedeki hurma ağacı meyve ile dolu idi. Adam ağaca baktı, hoşuna gitti, kaç rek’at namaz kıldığını bilemedi. Bunun üzerine Hz. Osman (r.a.) a gelip durumu anlattı.

Ve:

-“Bahçeyi sadaka olarak veriyorum. Onu, Allah (c.c.) yolunda sarfet.” dedi.

Hz.Osman (r.a.) bahçeyi elli bin liraya sattı.

Namazda dört şey işlemek çirkindir:
1- Etrafı gözlemek.
2- Yüzüne el sürmek. (meshetmek)
3- Secde yerindeki, küçük taşları itmek.
4- Önünde biri geçecek yerde namaz kılmak.

Tevrat’ta şöyle yazılıdır:

Allah (c.c.) buyuruyor:

-“Ey Âdem oğlu, Benim huzurumda ağlıyarak namaz kılmak için durmaktan âciz olma. Çünkü ben öyle bir Allah’ım ki, sana senin kalbinden yakınım.

Rivâyet edili ki, Hz. Ömer (r.a.);

Minberden Müslümanlara şöyle der:

-“Kişi, İslâm yolunda sakallarını ağartsa da Allah (c.c.) için namazını tamamlaış olmaz.”

Soruldu:

-“Bu nasıl olur?”

Hz Ömer (r.a.) dedi:

-“Kişi namazında, Allah’a (c.c.) yönelmiş olduğu halde, hûşu ve kalb huzuru ile namazını kılmaz.”

Ebul-Âli (r.a.) ye;

-“Onlar namazlarında gafillerdir.” Âyeti celilesi nin soruldu:

Şöyle cevab verdi:

-“O öyle kimsedir ki, namazını gaflet içinde kılar. Namazı bitirdiğinde, iki rek’atı mı yoksa bir rek’atı mı kıldığını bilmez.

Hasan (r.a.) ise şöyle der:

-“O namaz vaktini geçirendir.”

Resulullah (s.a.v.) buyurmuştur:

-“Allah (c.c.) buyuruyor ki:

“Kulum benim azâbım dan ancak kendisine farz kıldığımı edâ etmesiyle kurtulur.”

Mükaşefe-tül Kulub (İmam-i Ğazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Namaz kılarken Namaz’ın erkanlara hasasiyet le riayet eden kullarından eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

dsc07028-fuadyusufoglu-cag-cag-baraji.JPG

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Denilir ki:

-“Cenâb-ı Hak konuşan ve konuşmayan bütün mahlukâtı dilli olarak yarattı. Halbuki balığın yaradılışında dili yoktur.

-“Bunun hikmeti nedir?”

Cevabında:

-“Çünkü, Allah Teâlâ (c.c.) Âdem (a.s.)’ı yarattığı zaman meleklere;
Âdem (a.s.) e secde etmelerini emretti. Şeytan hariç bütün melekler, Âdem (a.s.) e secde ettiler. Allah (c.c.) şeytana la’net etti ve cennetten attı, şeklini değiştirdi,

Şeytan yeryüzüne indi. Hemen denizlere doğru yürüdü, şeytanı ilk gören balık oldu. Şeytan balığa Adem (a.s.) ın yaratıldığını ve onun deniz hayvanlarını avlayacağını bildirdi. Balık, bütün deniz hayvanlara Adem (a.s.) hakkında edindiğini ulaştırdı. Bunun için Allah (c.c.) onun dilini giderdi.

Ömer Bin Dinâr (r.a.)’dan rivayet edilmiştir: Der ki:

-“Medine halkından birinin, bir kız kardeşi vardı. Medine’nin bir mahallesinde oturan bu kız kardeşi hastalandı. Kardeşi onun ziyaretine giderdi. Sonra bir gün kız kardeşi vefat etti.

Cenazesini kaldırıp kabre denettikten sonra ailesine döndü. Sonra yanında bulunduğu para cüzdanını kabre düşürdüğünü hatırladı.

Arkadaşlarından birini alıp kabre geldiler. Kabri açtılar para cüzdanını buldular,

Yanındaki arkadaşına:

-“Sen az çekil, ben ona bakayım, bakalım ne haldedir. Lahd’ın bir kısmını kaldırınca ne görsün, kabrin içi alev alev ateş olmuş.

Hemen anasının yanına gelerek kız kardeşinin dünyada iken neler yaptığını bildirmesini istedi.

Annesi şöyle cevap verdi:

-“O komşuların kapılarına gider, kulağını kapılarına koyup konuşmalarını dinlerdi. Sonra bunu ona, buna yaymaya çalışırdı.

Annesinin verdiği bilgiden koğuculuğun kabir azabına sebep olduğunu anladı. Kabir azabından kurtulmak isteyen onu bunu çekiştirmekten ve koğuculuk yapmaktan şiddetle kaçınsın.

Ebulleys el-buhari’den rivayet edilmiştir.

Ebulleys el-buhari hacca gitmek üzere evinden çıktığı vakit cebine iki dinar para koyar. Mekke yolunda gidip gelirken eğer birinin aleyhinde konuşursam bu iki dinarı tasadduk edeceğim diye yemin eder.

Mekke’ye gidip haccını yapıp evine döner. İki dinar halen cebindedir. Bu hususta kendisine soranlara şu cevabı verir:

-“Yüz defa zina yapmam, bir kere gıybet etmemden daha iyidir. “

Ebu hafs el-kebir de şöyle der:

-“Bir ramazan orucunu tutmamam, benim için birini gıybet etmekten daha iyidir.”

Sonra devamla şöyle dedi:

-“Kim, bir fıkıh bilginini çekiştirirse, kıyamet günü alnında –bu, Allahın, rahmetinden ümitsiz kalmıştır- yazılı olarak gelir.”

Enes bin Malik (r.a.) rivayet ediyor:

Resülullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

-“Mi’rac gecesindeki yolculuğumda, bir kısım insanlara uğradım. Onlar yüzlerini tırnaklarıyla tırmalıyorlar ve pislik yiyiyorlardı.

Cebrail a.s.)’ a:

-“Bunlar kim?” diye sordum.

Cebrail (a.s.) dedi ki:

-“ Bunlar dünyada gıybet ederek insanların etini yiyenlerdir.”

Devam edecek….

Kalblerin keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri giybet’ten kaçınan ve giybet yapmayan kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc07153-fuad-yusufoglu-nusaybin.JPG

Navale (Nusaybin)

Ebu Hüreyre (r.a.) der ki;

-“Sizler bir Müslüman kardeşinin gözündeki çöpü görür de, kendi gözündeki merteği görmez.(Din kardeşinin ufak tefek ayıplarını görür, fakat kendinde bulunan büyük ayıpları görmez.)”

Rivayet edilir ki;

-“Selman-i Farisi (r.a.) Hz. Ebubekir (r.a.) ve Hz. Ömer (r.a.) le yolculuk yapıyor, Onlara yemek pişiriyordu. Bir yerde konakladılar. Selman (r.a.) onlara yemek yapmak için bir şey bulamadı.

Hz. Ebu Bekir (r.a.) ile Hz. Ömer (r.a.) Selman (r.a.) ı yanında yiyecek bir şey varsa alıp gelmesi için Peygamber (a.s.v.) gönderdiler. Selman (r.a.) peygamberin (a.s.v.) ın yanında bir şey bulamadı, geri dönüp yanlarına geldi. Hz. Ebu Bekir (r.a.) ile Hz. Ömer (r.a.) şöyle dediler:

-“Selman (r.a.) falanca kuyunun başına gitse kuyu’nun suyu kurur.”

Bunun üzerine Şu ayeti, celile geldi:

-“Kiminiz de kiminizi arkasından çekiştirmesin. Sizden biriniz herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz.” El hucurat: Ayet- 49/12

Ebû Hüreyre (r.a.) den riyavet edildiğine göre; Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur;

-”Kim dünyada Müslüman kardeşinin etini yerse (gıybet ederse) kıyamet günü o kişinin eti ona sunulur,”

Ve kendisine

-”Bunu ölü olarak ye, çünkü sen O’nu diri olarak yemiştin.” denir. O da Onun etini yer.

Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şu ayet-i Celileyi okudu;

-”Sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?” El-Hucûrat Sue 49 Ayet 12

Câbir bin Abdullah eı-Ensari (r.a.) den riveyet edildiğine göre; denilmiştir ki;

-”Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) in zamanında gıybet eden az bulunduğu için gıybetin kokusu hemen yayılır, gıybet duyulurdu. Bu zamanda ise gıybet çoğaldı. Burunlar gıybet kokusundan doldu. GIYBETIN KOKUSU ANLAŞILMAZ OLDU. Bu hal dabağhaneye giren adamın haline benzer. Dbağhaneye giren adam orada pis ve kötü kokudan az bir zaman dahi duramaz. Halbuki, Dabağcılar orada bulunurlar, yerler, içerler de pis ve kötü koku onları rahatsız etmez. Çünkü PİS KOKU onların burunlarını iyice doldurmuştur, onlar bu hale alışmışlardır. İşte bu günümüzde gıybetin durumu da böyledir.

Kab (r.a.) der ki, ben bazı kitaplarda şöyle okudum:

-“Giybet’ten tevbe ederek ölen kimse, cennete en son giren kimse olacaktır. Giybet’ten tövbe etmeden ölen kimse ise, CEHENNEME İLK GİREN OLACAKTIR.”

Yüce Allah (c.c.) buyuruyor:

-“Arkadan çekişmeyi, yüze karşı (el, kaş ve göz işaretleriyle) eğlenmeyi ve ayıplamayı adet edinen her kişinin vay halına.” El Humeze ayet: 104/1

Resulullah(a.s.v.) buyuruyor:

-“Siz Giybetten kaçınınız. Çünkü, Giybet Zinadan daha kötüdür.”

Ashabi kiram (r.a.) sordular?

-“Giybet zinadan nasıl daha kötü olur?”

Resulullah (a.s.v.) buyurdular:

-“Zina eden adam, tevbe ederse, Allah(c.c.) tevbesini kabul edip onu afveder .(Buradakı zinadan maksat bekar kadınla yapılan zinadır.’mütercim’) Halbuki, giybet edeni, arkasından çekiştirdiği kimse afv etmeden, Allah (c.c.) afv etmez.

Giybet eden kimsenin, pişman olması ve Allah(c.c.) ın hakkından kurtulabilmek için tevbe etmesi, aynı zamanda arkasından çekiştirdiği kimsenin hakkında da kurtulabilmesi için onu HELLALLIĞINI alması vaciptir.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyuryorlar ki;

-”Kim ki, müslüman kardeşini arkasından çekiştirirse, Allah, Kıyamet günü O’nun yüzünü mak’adına çevirir.

Gıybet eden kimsenin, gıybet ettiği meclisten kalkmadan önce ve arkadan çekiştirdiği kişinin kulağına varmadan önce TEVBE VE İSTİĞFAR ETMESİ GEREKİR. Çünkü gıybet eden kimse, arkasından çekiştirdiği kimsenin kulağına varmadan önce TEVBE EDERSE TEVBESİ KABUL OLUR. Fakatkulağına ulaştıktan sonra TEVBESİ KABUL OLMAZ, günahı bağışlanmaz. Ancak arkasından çekiştirdiği kişinin helallığını aldığında Allah Onu affeder. Keza, bir adam kocalı kadınla zina yaptığı zaman, kadının kocasından helallık almadıkça günahı bağışlanmaz. Namaz, zekat, oruç ve hac ise bunların terkinden verilecek günahlar tevbe ile bağışlanmaz. Onlardan geçirdikleri kazâ etmek suretiyle TEVBE EDERSE bağışlanması ümit edilir. Allah-u Teâlâ, her şeyin doğrusunu daha iyi bilir.

Mükaşefetil kulub (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Giybet denen bu kötü hastalıktan kurtulmayı nasıb eylesin. AMİN…….

Fuad Yusufoğlu

Zekat – 2

09 Temmuz 2008

dsc06303-fuadyusufoglu-hafka-cino-selalesi.JPG

Çağ-Çağ deresi (şelale)

Rivayet edilir ki,

Tabi-inden (Tabi-in: Peygamberin (s.a.v.) sahabelerini görenler) bir topluluk Ebu Sinan (r.a.) ı ziyarete giderler. Yanına girdikleri ve selâm verip oturdukları zaman;

Ebu Sinan (r.a.) onlara der ki:

-“Bizim bir komşumuz vardır, kardeşi öldü, kalkın beraber onun ziyaretine gidelim, ona ta’ziye de bulunalım.”

Toplulukta bulunan Muhammed bin Yusuf el-Firbani (r.a.) şöyle der:

-“Biz kalkıp Ebu Sinan (r.a.) ile gittik. Adamın yanına girdiğimizde onu kardeşi için şiddetle ağlarken gördük.

Ona ta’ziye de bulunup teselli verdik. O bizim ne Ta’ziyemizi ne de tesellimizi kabul ediyordu.

Biz ona dedik ki;

-“Sen biliyor musun ki, ölümden kurtuluş yoktur. Ölüm muhakkak vuku bulur, hepimiz öleceğiz.”

Bize şu cevabı verdi;

-“Evet ölümden kurtuluş yoktur, hepimiz öleceğiz. FAKAT BEN ONA AĞLAMİYORUM. Ben kardeşimin akşam sabah, gece gündüz çektiği azabi için ağliyorum.”

Bunun üzerine biz ona dedik ki;

-“Allah (c.c.), sana gaybı mı bildirdi?”

O bize şunları anlattı;

-“Hayır, Allah (c.c.) beni gayb’den haberdar kılmış değildir. Fakat ben onu defn edip, üzerini toprakla örtükten sonra, İnsanlar çekilince onu kabrinin yanında oturdum. Bir de baktım ki, kabrinden şöyle bir ses kulağıma gelmeğe başladı.”

-“Ah, beni yalnız bıraktılar, azap çekiyorum. Ben orucumu tutuyordum. Namazımı kılıyordum.”

Onun bu sözleri beni ağlattı. Kardeşimin halına bakmak için kabrini açtım.

-“Bir de gördüm ki, kabrini ateş alevleri kaplamış. Boynunda da ateşten bir halka vardı. Kardeşlik şefkatı, elimi uzatıp boynundaki ateş halkasını almağa beni sevketti.—Elimi uzatınca elim ve parmaklarım yandı, dedi. Ve elini çıkarıp bize gösterdi”.

-“Biz de baktık ki, eli siyah bir yanık içinde idi.—Kabrini aynı toprakla örtükten sonra ayrıldım ve geldim. Kardeşimin bu haline üzülüp ağlamıyayım mı?”

Biz ona:

-“Dünyada kardeşin ne yapardı.” Diye sorunca.

Şu cevabı verdi:

-“O dünyada iken malının zekat ını vermezdi.”

Biz de, Allah (c.c.) ın; şu ayeti kerimesini:

-“Allah fazl (u kereminden) kendilerine verdiğini (sarf-u infakta) cimrilik edilenler zinhar bulunan, kendileri için bir hayır olduğunu sanmasın (lar) Bilakis bu, onlar için bir şer’dir. Onların cimrilik ettikleri şey kiyamet günü boyunlarına dolanacaktır.” Ali İmran suresi: Ayet 3/180

Tasdik ediyor ve kardeşinin kabrinde kıyamete kadar devam etmek üzere azap hemen başlamıştır dedik. Sonra yanından ayrıldık.

Rasulullah (salllallahu aleyhi ve selem)in sahabesinden olan Ebu zer(r.a.) re gelip bu adamın hadisesini anlattık.

Ve Ebu Zer (r.a.) e şöyle dedik:

-“Biz, Yahudi ve hiristiyan ölüyor, onlarda böyle bir şey görmüyoruz.”

Ebu Zer (Radiyallah-u anhu):

-“Şübhesiz ki, onlar cehenneme gireceklerdir. Allah (c.c.) size ibret almanız için Ehl-i imanda gösteriyor. Yüce Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

-“Size Rabbinizden muhakkak basiretler gelmiştir. Artık kim (onlar hakk) görür (ve iman eder) se kendi leyhine, kim (ondan) kör kalırsa kendi aleyhinedir. Ben sizin üzerinizde bir bekçi değilim.” En’am suresi :Ayet Ayet 6/104

Resulullah (s.a.v.) ‘in şöyle buyurduğu rivayet edilir:

-“Zekat vermeyenler, Allah (c.c.) katında Yahudi ve Hıristiyanlar mesabesindedir. Mahsulünün uşr’ünü vermeyenler de Allah (c.c.) katında Mecusiler mesabesindedir. Kim ki, malının zekatinı ve uşr’ünü vermezse o kimse meleklerin ve peygamberin (s.a.v.) dili ile lânetlenmiştir. Onun şehadeti kabul olunmaz.”

-”Malının zekatını verene ne mutlu. Zekattan dolayı azap görmeyen kişiye müjdeler olsun. Kim malının zekatinı verirse, Allah (c.c.) , ona kabir azabı çektirmez. Etini Cehennem ateşine haram kılar. O kimse sual ve hesapsız Cennete girer, kıyamet gününün şiddetli susuzluğundan kurtulur.”

Mukaşefet-ül kulub (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Fakır ve fukaranın HAKKI olan zekatı, gönül hoşluğuyla BAŞA KAKMADAN veren kullarından eylesin.AMİN….

Fuad Yusufoğlu

Sila-i Rahim

09 Temmuz 2008

dsc06324-fuadyusufoglu-aske-kese.JPG

Eşke keşe (Bavarne köyü civarı)

Bezzar (r.a.) şu hadisi rivayet etmiştir:

-“Rahim (Sıla-i Rahim) Arşa bağlı bir demir kabzesidir. O, kendi dili ile şöyle konuşur:

-“Allah’ım, beni ifa edenden RAZI OL, beni kesenden UZAK OL,”

Bunun üzerine Allah(c.c.) şöyle buyurur:

-“Ben Rahmân ve Rahîmim. Ben Rahmi, kendi ismimden böldüm. Onu kim ifâ ederse ona yaklaşırım. Onu kim keserse ondan uzaklaşırım.

Gene Bezzar (r.a.) şöyle rivâyet eder:

-“Üç şey Arş’ta asılıdır:

1- Sıla-i Rahim,
2- Emanet,
3- Ni’met,

Sıla-i Rahim,

Der ki:

-“Ey Allahım, ben seninleyim, ayrılmam.”

Emânet;

Der ki:

-“Ey Allahım, ben seninleyim, ben ihânet olunmam.”

Ni’met;

Der ki:

-“Ey Allahım, ben seninleyim, bana nankörlük olunmam.”

Beyhâki (r.a.) rivayet ediyor:

-“Mühür, arşın direğinde asılıdır. Sıla-i Rahim şikayet ettiği zaman ve kişi, Allah Teâla’ya karşı cesaretli olup günahlarla iştigal ettiğinde, Allah, o mührü gönderip o kimsenin kalbini mühürler. Bundan sonra o bir şey anlamaz.”

Buhâri ve Müslim (radiyallahu anhuma) rivayet eder:

-“Kim Allah’a ve âhiret gününe iman ediyorsa misafirlerine ikram etsin. Kim Allah’a ve ahiret gününe imân ediyorsa sıla-i rahimde bulunsun. Ve âhiret gününe iman ediyorsa hayır söylesin, yoksa sukût etsin.”

Gene Buhâri ve Müslim (radiyallahu anhuma) rivayet ediyorlar:

-“Kim rızkının çoğalmasını ve ecelinin uzatılmasını isterse sıla-i rahimse bulunsun.”

Buhâri ve Tirmizî (radiyallahu anhuma) de şöyle varid olmuştur:

-“Siz soyunuzdaki akrabalarınızı ziyâret etmeyi bilirsiniz. Çünkü akrabayı ziyâret etmek, aile arasındaki sevgiyi sağlar, malın çoğalmasına ve ecelin uzaklaşmasına vesiledir.”

Hâkim (r.a.) rivâyet ediyor:

-“Kim ki, ömrünün uzun olmasını rızkının geniş olmasını ve son nefesinde imansız gitmekten korunmasını isterse, Allah’tan korksun ve akrabalarını ziyâret etsin.”

Devam edecek…

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri sıla-i rahmı kesmeyen kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu