‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar
Uzun emel- 2
10 Temmuz 2008Girnavas mevki-i (Nusaybin)
Resulüllah (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabına şöyle buyurur:
-“Hepiniz cennete girmek istiyormusunuz?”
Ashab (r.a.):
-“Evet Allah (c.c.) ın Resulü,”dediler
Resulüllah (a.s.v.) buyurdu:
-“Uzun emel’li olmayın, Allah’tan hakkıyle utanın.”
Ashab (r.a.):
-“Biz hepimiz Allah’tan utanırız.”
Resulullah (s.a.v.) buyurdular:
-“Allah (c.c.) tan utanmak bu değildir. Allah (c.c.) tan utanmak, kabirleri ve yok olmayı hatırlamak ve kalbini ve başını kötü niyet ve düşüncelerden korumaktır.”
-“Kimin canı ahiret hayatını kazanmayı çekerse o dünya zinetini terk etsin. İşte buradadır, kişinin Allah (c.c.) tan hakkıyle utanması. Bununla kula, Allah (c.c.) dostluğu ulaşır.”
-“Bu ümmetin ilkinin salahı zühd ve yakîn iledir. Sonrakilerin felaketi ise
CİMRİLİK VE UZUN EMELDİR.”
Rivayet olunur ki:
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bir gün eline üç çomak aldı. Onlardan birini önüne, İkincisini yanına dikti. Üçüncüsünü ise yanından uzaklaştırdı.
Sonra buyurdu ki:
-“Bu nedir biliyormusunuz?
Ashab (r.a.):
-“Allah (c.c.) Resulü daha iyi bilir dediler.”
Resulüllah (s.a.v.) buyurdu:
-“Şu önüme diktiğim insandır, yanıma diktiğim ise ecel, uzağa attığım ise emeldir; Adem oğlu emeli almağa koşar, fakat ecel ona yakın olduğu için emele ulaşmadan onu yakalar.”
Rivayet edilir ki:
Bir gün, İsa (aleyhis selam) bir yerde oturuyordu. Bir ihtiyarın bahçede çalıştığını gördü. Bunun üzerine İsa (aleyhis selam) şöyle dua etti:
-“Ey Allah’ım, bundan uzun emeli kopar al.”
Bunun üzerine ihtiyar kazmayı bırakıp oturdu. Bir saat kadar bekledi. Sonra, İsa (aleyhis selam), tekrar dua etti ve:
-“Ey Allah’ım, bunun emelini kendisine iade et.”dedi.
İsa (aleyhis selam), ihtiyara bu halı sorunca, ihtiyar şöyle cevab verdi:
-“Ben çalışırken, nefsim bana: “Sen ihtiyarsın, ne zamana kadar çalışacaksın” Dedi, kazmayı elimden atıp oturdum.
Sonra nefsim:
-”Allah’a yemin ederim ki, sen hayata olduğun müddetçe yemen içmen lazımdır.” Dedi. Kalkıp kazmayı aldım, çalışmaya devam ettim.”
Kalblerin keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri UZUN EMEL şerinden muhafeze eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Taata devam etmek. Haramı terk etmek
10 Temmuz 2008Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)
Taat’ın manası:
Allah-u Teala (c.c.) nın farzlarını yerine getirmek, haramlardan kaçınmak ve Allah (c.c.) ın hudutlarında durmak demektir.
Mucahid (r.a.):
-“Dünyadan nasibini de unutma.”El –Kassas suresi ayet- 28/77 mealındeki ayeti celileyi açıklarken şöyle der:
-“Buradaki ”Nasip” ten maksat, kulun Allah (c.c.) a itaat etmesidir.”
Bil ki Ey Okuyucu:
Taatın aslı,
Allah (c.c.) ı bilmek,
Allah (c.c.) tan korkmak,
Allah (c.c.) ın Rahmetinden ümit var olmak
Ve bütün haraketlerini Allah (c.c.) için Murakabe etmektir.
Kul bu dört hasletten yoksun kaldığı zaman, İmanın hakıkatını idrak edemez.
Çünkü:
Tâat ancak Allah (c.c.) ı ve onun varlığını bildikten sonra sahih olur. Her şeyin yaratıcısı olduğuna, her şeyin bildiğine, her şeye kadir olduğuna, mahlukatın ilminin O’nu ihate edemiyeceğine, Katiyetle inanmak lazımdır. O’nu tasavvur bile edemiyeceğini, O’nun benzeri olmadığını bilmekle olur.
Bir A’rabi, MUHAMMED BİN Ali bin Hüseyn (r.a.) e şöyle der:
-“Sen Allah (c.c.) a ibadet ederken O’nu gördün mü?”
Muhammed Bin Ali (r.a.):
-“GÖRMEDİĞİME İbadet edici DEĞİLİM.” Dedi.
A’rabi:
-“Onu nasıl gördün,”dedi
Muhammed bin Ali (r.a.):
-“Onu bizim maddeleri gördüğümüz gibi gözler görmez.
Fakat:
O’nu, İmanın hakikatiyle Kalpler görür.
O duyularla idrak edilmez.
O insanlara benzemez.
O alemetlerle bulunmuştur.
KENDİ ZATINA MAHSUS ALEMETLERİ VARDIR.
Takdir ve hükümlerinde asla zülm etmez.
İŞTE O Allah (c.c.) tır.
İbadete layık tek İlah Ancak O’dur.
Yeryüzü ve göklerin RABBI O’dur.
Bunun üzerine A’rabi şöyle der:
-“Allah (c.c.) ahkamini nereye koyacağını daha iyi bilir.”
Ariflerin bazısına İlm-i batından soruldu:
Şöyle cevab verdi:
-“O Allah (c.c.) ın sırlarından öyle bir sırdır ki, Onu sevdiklerinin kalbine koyar. Ona ne melek ve ne de beşer Muttali olabilir.”
Kalblerin keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri hakkiyle kendisine taat ve ibadet eden kullarından eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Dünya sevgisi- 2
11 Temmuz 2008Girnavas tepesinden bir görünüş (Nusaybin)
Lokman (a.s.) oğluna şöyle der:
-“Ey oğlum, sen dünyaya geldiğin günden beri ona sırt çevirdin. Ahirette yöneldin. Sen içinde bulunduğun dünya hayatından uzakta bulunduğun ahiret hayatına daha yakınsın.”
Said bin Mes’ud (r.a.) der ki;
-“Dünya yaşayışına hırsı gittikçe artan, buna mukabil ahiret hayatı için çalışması azalan, ve bu durıma razı olan birini görürsen bil ki; o kimse aldanmıştır. O öyle bir kimsedir ki, farkına varmadan yüzü ile oynar.”
Hasan el Basri (r.a.) şöyle der:
-“NE MİSKİNDİR Adem oğlu ki, Helal Kazancından dolayı hesaba çekileceği, Haram kazancından dolayı da azap göreceği şu dünyaya razı olur. Dünya malını toplamaya çalışır, fakat ahiret için iyi haraketlerde bulunmaya çalışmaz. Dinine bir zarar geldiği zaman aldırmaz, bilakis sevinir, fakat dünya menfaatına bir zarar geldiğinde ise ağlayıp sızlamağa başlar.”
Hasan el Basri (r.a.) Ömer bin Abdulaziz (r.a.) şöyle yazar:
-“Allah (c.c.) ın selamı üzerine olsun. Sanki sen, son mektup yazılansın. Ölüm, adım adım sana yaklaşıyor.”
Ömer Bin Abdülaziz (r.a.) de şu cevabı verir:
-“Allah (c.c.) ın selamı üzerine olsun. Sen sanki dünyadasın, halbuki değilsin ve sen güya ahirettesin, halbuki sen duruyorsun.”
Fudeyl Bin İyad (r.a.) der ki;
-“Dünya hayatına girmek kolaydır. Fakat ondan çıkmaz zordur”
Bir gün Hz.Muaviye (r.a.) ye Necrandan iki yüz yaşında bir adam gelir.
Hz Muaviye (r.a.) ona dünya hayatının nasıl gördüğünü sorunca,
Adam şöyle der:
-“Belalı yıllar,
-“Bolluk seneleri.
-“Günde gün,
-“Geceden sonra gece.
-“Doğan doğar,
-“Ölen ölür.
-“Doğan olmasaydı mahlukat tükenirdi.
-“Ölen olmasaydı,
-“Yer yüzü kendisinde bulunanlara dar gelirdi.”
Bunun üzerine Hz Muaviye (r.a.) ona:
-“İste benden ne istersen.”dedi
Adam:
-“Geçen ömrümü geri getir, ecelim yaklaştı, onu def et .”dedi.
Hz.Muaviye (r.a.) şöyle cevab verir:
-“Ben ona malik değilim.”
Adam:
-“Öyleise ben senden bir şey istemiyorum.”dedi.
Hasan el Basrı (r.a.) şöyle der:
-“İnsanoğlu üç şeye hayıflanmadan ruhu bedeninden çıkmaz:
1-Topladığı servetten doymamasına,
2-Uzun emeline erişmemesine,
3-Ahiret için hazırlıkta bulunmamasına.”
Bazıları şöyle dua eder:
-“Ey, gökleri tutan Allah (c.c.), o yere ancak senin iznin ile iner. Beni dünyaya dalmaktan koru.”
Kalblerin keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala (c.c.) Hazretleri sizlere ve bizlere Kalb gözü ile görmeyi ihsan eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Tevekkül
11 Temmuz 2008Navale reş -DİVANA-(nusaybin)
İbrahim bin Edhem (r.a.) ile Şakik el Belhi (r.a.) Mekke’de karşılaşırlar.
İbrahim Bin Edhem (r.a.) Şakik El Belhi (r.a.) ye:
Rızık temini için Niçin çalışmadığını ve bu hale düşmesine neyin sebep olduğunu sorunca.
Şakik El Belhi (r.a.):
-“Bir zamanlar sahrada yolculuk yapıyordum. Sahrada iki kanadı kırılmış bir kuş gördüm. Kendi kendime ‘Bak bakalım. Bu kuş nereden besleniyor’ dedim. Ve oturdum kuşun yakınında. Bir de baktım ki, gagasında bir çekirge bulunan kuş geldi. Ağzındaki çekirgeyi kanatları kırık olan kuşun ağzına bıraktı. Bunun üzerine ben de kendi kendime şöyle dedim”:
-“Şübhesiz ki bu kuşa, bu kuşu beslenen Allah (c.c.) nerede olursam olayım bana rızık vermeye Kadirdir. Beni besler.”
-“Ve çalışmayı terk edip, ibadet ile meşgül oldum.”
Bunun üzerine İbrahin Bin Edhem (r.a.) ona şöyle der:
-“Sen niçin sakat olan kuşu besleyen sağlam kuş olmiyorsun. Ta ki ondan üstün olasın. Sen Resülullah (a.s.v.) ın:
-“Veren el, alan elden hayırlıdır.” Buyurduğunu işitmedin mi? Ve işlerinin hepsinde derecelerin en üstünü istemek Mü’minin şiarındandır. Mü’min işte böyle, Allah (c.c.) ın iyi kullarının derecelerine yükselir.”
Şakik El Belhi (r.a.) İbrahim Bin Edhem (r.a.) ın hizmetinde bulunan Huzeyfe (r.a.) e İbrahim Bin Edhem (r.a.) den gördüğü en acayıp şeyi anlatmasını isterler:
Huzeyfe şöyle anlatır:
-“Bir zaman Mekke yolunda günlerce kalmış, yiyecek bir şey bulamamıştık. Sonra Küfe’ye girerek harap bir mescide konmuştuk.”
İbrahim Bin Edhem (r.a.) bana:
-“Ey Huzeyfe, seni aç görüyorum.”
Ben de:
-“O büyüğümün gördüğüdür.”dedim.
Bunun üzerine bana:
-“Bir kalem ile bir kağıt getir.”dedi.
Ben de getirdim.
Besmeleden sonra “Her halde maksud sensin, her manada işaret olunan sensin.” Yazdı.
Ve sonra şunları ilave etti.
Ben Hamd eden, ben şükreden, ben zikredenim.
Ben acım ben kayıp’ım, ben utangacım.
O altı tanedir, ben yarısını tazmin ederim.
Yarısını da sen tazmin et Allah’ım.
Senden başkasını medh etmem ateşten bir alevdir,
İKİ KULUNU ATEŞTEN KURTARMAK ANCAK SENDEDİR.”
Bunları yazdıktan sonra kağıdı bana verdi ve şöyle dedi:
-“Git Kalbini Allah (c.c.) tan başkasına bağlama ve kağıdı ilk karşılaştığın adama ver.”
Çıkıp gittim. İlk karşılaştığım adam, bir katır üzerine binmiş giden birisi idi. Ona kağıdı verdim. Adam kağıdı alıp okuyunca ağlamaya başladı
Ve;
-“Bunu yazan nerededir.?” dedi.
Ben de:
-“Filan mesciddedir.” Dedim.
Bunun üzerine bana içinde altıyüz dinar bulunan bir kese uzatıp verdi.
Biraz sonra başka bir adamla karşılaştım. Ona bu katır üzerinde gidenin kim olduğunu sordum.
Bana:
-“O bir hiristiyandır.” Dedi.
Sonra İbrahim Bin edhem (r.a.) e gelip hadiseyi anlattım:
Bana:
-“O paraya ilişme bir saat sonra onun sahibi gelecek.” Dedi.
Bir saattan sonra o adam gelip İbrahim Bin Edhem (r.a.) elini öperek Müslüman oldu.
Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İbrahim Bin edhem (r.a.) ın Yüzü suyu hurmetine Afv eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Kanaat etmek
11 Temmuz 2008Navale reş-DİVANA- (Nusaybin)
Rivayet edilir ki;
İbrahim Bin Edhem (r.a) Horasan zenginlerinde idi. Kendi köşküne bolluk içinde yaşarken, bir gün köşkün penceresinden dışarı baktı.
Köşkün avlusunda bir adamın, elindeki pideyi yediğini, sonra uyuduğunu görür.
Hizmetçilerinden birisine:
-“Uykudan kalktığı vakit onu bana getir.” Diye tembihledi.
Adam uykudan uyandığı vakit, hizmetçisi onu alıp İbrahim Bin Edhem (r.a.) e götürdü.
İbrahim Bin Edhem (r.a.) ona şöyle dedi:
-“Ey Adam pideyi yedin. Sen açtın değil mi?”
Adam:
-“Evet.” Der.
İbrahim Bin Edhem (r.a.):
-“Doydun mu?”
Adam:
-“Evet .”der.
İbrahim Bin Edhem (r.a.):
-“Sonra iyice uyudun öyle mi?”
Adam:
-“Evet.”der.
İbrahim Bin Edhem (r.a.) kendi kendine şöyle der:
-“Kişi bu kadar ile kanaat edince, ben dünyayı ne yapayım.”
Mükaşefetil kulub (İmam-i Gazali)
Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Kanaat eden kullarından eylesin. AMİN……
Fuad Yusufoğlu
Duâ’nın önemi
11 Temmuz 2008Navale Reş (Nusaybin)
Tirmizi (r.a.) de ve İbni Mace (r.a.) de Ebu Hüreyre (r.a.) den rivayet edilir;
Resulüllah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki;
-“Hak Teala(c.c.) nın indinde Duâ’dan kiymetli bir şey yoktur.”
O Halde Hak Teala (c.c.) bir kuluna Duâ etmeyi ve kendisine karşı alçalarak yalvarmağı ihsan ederse, o kulundan razı olduğunun alametidir.
MUNACAAT:
Ey hiç bir şeye benzemeyen Padişah! Ey hareket ve durmaktan Münezzeh İlah!
Zatın, cihetten ve taraftan beridir. Sıfatın, noksanlıktan ari’dir. Ebrarın (İyilerin) nefislerini günah eserlerinden temizleyen sensin. Zikredenlerin kalbleri ancak Zikrin ile sükünet bulur. Ariflerin sineleri senin ma’rifetin ile genişler.
İlahi!
Senin aşkının ateşi ile yanmış kalbler hürmetine:
Muhabbet kadehinden içerek, müşahede-i cemalin nuru ile aydınlanan kalbler hürmetine:
Geceleri gaflet uykusunda olmayıp, seher vaktinde zikreden iştiyaklı kalbler hürmetine;
Bu dalalet vadisinde, ahır zaman fitnesinden bizi koru! Cehalet zulmetinden nefsin ve şaytan (aleyhill’anet) saptırmasından bizi muhafeze eyle!
İnayetini bize arkadaş eyle! Sana kavuşturan ameli bize bildir!
Bizim isyanımızdan sana asla ziyan gelmez. İbadetimizden de fayda gelmez. Sen bunlara muhtaç değilsin. Günahlarımızı afv edip; noksan ibadetlerimizi kabul eyle! Son nefesimizde imandan ayırma! Amin.
Nakllolunur ki;
Şuayıb peygamber (salavatullahı ala nebiyyine ve aleyhi) Musa (aleyhis selam) ı, koyunlarını gütmek için yardımcı aldı.
Asa lazım oldu. Hazreti Şuayıb (aleyhis selam) evinde çok Asa vardı. Bunların içinde, Adem (aleyhis selam) ın Cennetten getirdiği Asa da vardı. Bu asa Adem (aleyhis selam) dan sonra Peygamberlerden geçip Şuayıb (Aleyhis selam) gelmişti. Onu, bereketlenmek için yanında bulundurur ve hürmet ederdi. Kimseye vermezdi.
Musa (Aleyhis selam) ı asa alması için eve gönderdiği zaman, Adem (Aleyhis selam) ın (RAYİDE) İsmindeki bu asa’sı dile gelip:
-“Ya Musa, beni al. Ben senin içinim.” Dedi.
Musa (aleyhis selam) buasa’yı aldı. Şuayıb (aleyhis selam) a getirdi.
Şuayıb (aleyhis selam):
-“Ya Musa! Bu asa çok uludur. Hazret-i Kelimullah için gelmiştir. Bunu yerine koy. Başka asa al.” Dedi.
Musa (aleyhis selam) geri döndü. Onu bırakıp başka asa almak isteyince;
O asa tekrar dile gelip:
-“Ya Musa! Beni al,” dedi.
Hazret-i Şuayıb (aleyhis selam) yine geri gönderdi. Bu şekilde dört def’a gitti geldi.
En sonunda Musa (aleyhis selam) dedi ki;
-“Bu asa der ki: ‘Ya Musa, ben senin içinim. Beni al.”
Şuayıb (aleyhis selam) hayret etti. Bilmiyordu ki, Kelimullah koyunlarını gütmeğe me’mur ettiği bu kimsedir.
Hak Teala (c.c.) bir melek gönderdi. O Melek asa’yı yere sapladı. Dört parmak içeri girdi.
Melek:
-“Hanginiz bunu yerden çıkarırsa, asa onundur. O alsın.” Dedi.
Şuayıb (Aleyhisselam);
Bütün kuvvetiyle asa’yı çıkarmak istediyse de çıkaramadı. Musa (Aleyhis selam) asa’yı kolayca çıkardı.
O zaman Musa (aleyhis selam) ın Kelimullah olduğunu anladı.
Bu kıssada iki hisse vardır.
Birincisi:
Asa, Musa (aleyhisselam) a
-“Ben senin içinim” dedi. Şuayıb (aleyhisselam) bu halı bilmediği için bu asa’yı ona vermek istemedi.
Hazret-i Hak celle ve ala hazretleri, kur’anı kerimde:
-“Siz benim kullarım ve evliyamsınız. Ben sizin rabbınızım” buyurdu.
Şeytan (aleyhill’anet) bunu istemedi. Kulları şaşırtmak istedi.
İkincisi:
Melek Asa’yı yere sapladı. Şuayıb (aleyhis selam) gibi bir büyük peygamber onu çıkaramadı.
İman ağacını Allah-u Teala hazretleri (c.c.) kalbimizin zeminini dikmiş ve inayet suyu ile sulayıp hidayet güneşi ile yetiştirmiş. Kökü yerde, budakları semaya varmış. Böyle bir ağacı yerinden çikarmaya Şeytan (aleyhill’anet) ın gücü yetmez.
İlahi; Ona (Şeytan) a bu kuvveti verme ki, İman Fidanımızı kalbimizden çıkarmasın. Amin….
Mearicün Nübüvve (Altiparmak)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Şeytan (aleyhill’anet) ın şerrinden muhafeze eylesin. AMİN….
Fuad Yusufoğlu
Duâ’nın önemi- 2
12 Temmuz 2008Navale reş’ın sonu (Nusaybin)
Sahih-i Müslim’de Tarık bin Eşim Eşcai (Radiyallahu anhu) dan rivayet edilir.
Bir kimse İslama gelse Hazret-i Resül-i Ekrem (Sallallahu aleyhi ve sellem) o kimseye namazı öğretir, sonra şu dua’yı okumasını emrederdi:
-“Ya Rabbi Beni Afvet. Bana acı ve doğru yolda bulundur. Bana sıhhat ver. Rızkımı kolaylıkla gönder.”
Naklolunur ki,
Çok fakır bir aşık, maşukunun devlethanesi karşısında bir gece inliyerek ağlayıp sızlıyordu. Maşuk ise pencerede perde arkasında bakıp hiç aldırmadı.
O şehrin Valisi de bir köşeden seyr edip hayret ederdi. Sabah oldu. Aşık oradan ayrılıp gitti. Vali o kimsenin yanına gelip halınden sorunca:
Fakir dedi ki:
-“O bana muhtaç değil, ben ise ona muhtacım. İzzet makamında olanların halı öyle olur. Zillet le olanların ki ise böyle.”
MUNACAAT:
“İlahi Eğer lutfun bizi kulluğa kabul ederse, sekiz cennetten daha çok kiymetlidir. Eğer kahrın bizi red ederse, yedi cehennem bunun yanında bir kıvılcım gibi kalır.
“İlahi Senin aşkının şerbetinden içen arifler hürmetine, Cemal-i ilahıni müşahade eden aşıklar hürmetine, bizi dostlarından ayırma. Cennete cemalıni görmekten bizi mahrum eyleme.”
Naşirevan’ın bir köpeği vardı. Ona atlas’tan kaftan yapıp giydirmişti. Bir gün ava çıktı. Köpek avı yakalamağa gitmedi. Başka bir köpek koştu avı aldı.
Av arkadaşları dediler ki;
-“Bu köpeğe giydirdiğin kaftanı alıp şu köpeğe giydirelim.”
Naşirevan:
-“Allah (c.c.) korusun. Bu köpeğe giydirdiğim kaftanı ondan çıkarmak bana yakışmaz.” Dedi.
“İlahi Bize iman kaftanını ve irfan gömleğini kereminden giydirdin. Günahımız sebebiyle bizi çıplak bırakma.”
Naklonulunur ki;
Hatem hazretleri (r.a.) arabın büyüklerini ziyafete davet etti. Ansızın davetliler arasında çıplak bir fakir de kapıya geldi. Hatem (r.a.) o fakirin ellinden turup içeri aldı. Ve baş köşe ye oturttu.
Davetliler:
-“Ey Hatem (r.a.) ne yapıyorsun?” dediler.
Hatem (r.a.):
-“Sizin her birinizi mevkileriniz, şöhretleriniz bu yerlere geçirdi. Bu çıplak fakir ise benim Kerem’im bu yere layık gördü.” Dedi.
“-İlahi Hatem (r.a.) bir mahluk iken, kerem edip o fakiri terk etmedi. Baş köşeye geçirdi. Sen ise kerem sahiblerinin en cömerdisin ve kimseye muhtaç değilsin. Kıyamet gününde takva sahibleri ihtişam ile buraklara binerler, gelirler. Sedirler üzerinde otururlar. O gün biz fakirleri de onların yanında bulundur. Bizi o büyüklerden ayırma. AMİN.”
Mearicün Nübüvve (Altiparmak)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri İman’dan, mahrum etmesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Duâ’nın önemi- 3
12 Temmuz 2008Navale reş’ın bittiği yer Beyaz suyun başı (Nusaybin)
Sahihi Buharı ve Müslim’de Ebu Hüreyre (radiyallah-u anhu) rivayet edilir:
Hazret-i Seyyid-il Mürselin (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki;
-“Şiddetli Beladan, bedbaht olmaktan kötü iş işlemekten ve düşmanımı sevindirmekten sana sığınırım.”
O halde dua belaleri def eder. Bedbahtlığı giderir, kaza-i muallakı tebdil eder. Mu’minler daima Allah-u teala(c.c.) ya yalvararak ve hatta ağlayıp sızlıyarak dua etmelidir.
Munacaat:
Ey vasıtasız yaratan Ey Ezelden var olan Ey Kalblerdeki zulmeti gideren Ey cesedlere RÜYET veren Gül bahçesinin bülbülleri sana hamd ve sena nameleri eder. Gülistanın gülleri, senin ni’met ve ihsanlarını söyler.
İlahi:
Olgun ve saf kalbler hürmetine; Cennetteki kusursuz huriler hürmetine; kuvvetli iman ve yakın sahıbleri hürmetine; kalbini dünya çer- çöplerine bağlamıyan Allah’ın veli kullalarının hürmetine; beni şehvete esir olmaktan, nefsimin peşinde koşmaktan muhafeze eyle. DÜNYANIN TATLI GÖRÜNÜŞÜNE ALDANMAKTAN KORU.
Naklolunur ki;
Hasan-el Basri (r.a.) bir cenazenin arkasından kabristane gitti. Meyyit’i defn ettikten sonra bir köşeye oturup murakabeye daldı. Ferezdak adlı bir şair vardı ki, fısk ve fucuruyla meşhür idi. Uzaktan bakıyor ve çok ağliyordu.
Hasan-i Basri (r.a.) Ferezdak’a:
-“Niçin ağliyorsun?”
Ferezdak:
-“Ey İmam. Kendi perişan halıma ağliyorum. Halk bana bakıp, ne kötü kimsedir derler. Sana bakıp, ne iyi kimsedir derler. Eğer Hak teala (c.c.) nın muamelesi, halkın dedikleri gibi olursa, halim çok fena.”
Hasan-el Basri (r.a.):
-“Ey Ferezdak Güvendiğin hiçbir amelin varmı ki ona bağlansan bari.” dedi.
Ferezdak:
-“Üç şeyim var. Onlarla ümid varım.”
-“Birincisi: yetmiş yıl İslamda sakal ağartım.”
-“İkincisi: Allah-u Teala (c.c.)yı bir bilirim.”
-“Üçüncüsü: Günahkar olduğumu biliyorum.”
Bir zaman sonra Ferezdak vefat etti. Hasan-i Basri (r.a.) rü’yasında, Ferezdak’ı cennet de geziyor gördü:
-“Ey Ferezdak Hak Teâla (c.c.) sana neyledi.”
Ferezdak:
-“Ya İmam Hak Teala (c.c.) beni, yetmiş yıllık tevhidime bağışlayıp afv etti.”
İlahi;
Adem (Aleyhisselam) ı, topraktan yaratıp, hilafet makamına geçirdin. Bizlere, karşılıksız keramet tacını giydirdin. Lutfunu bizden eksik etme. Biz düşkünlerin elinden tutup kaldır.
İlahi;
Kullarının dünyada dört şeyi var. İkisi kötü, ikisi iyidir. Kötü olanların biri ahirette de kötüdür. Bunlardan biri küfr, diğeri günahlardır. Küfr, günahtan daha kötüdür.
İyi olanların biri ahirette de iyidir. Bunlardan biri İman, diğeri taattır. İman taattan üstündür.
Ya Rabbi
O İki kötünün daha kötüsü olan küfrü terk ettik. Ve iki iyinin en iyisi olan iman hürmetine günahlarımızı afvedip, kusurlu ibadetlerimizi kabul eyle.. AMİN…
Mearicün Nübüvve (Altiparmak)
Allah-u Teala haretleri (c.c.) bizleri ve sizleri günahlarımızı kendi rahmetiyle afv-u mağfiret eylesin….AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Duâ’nın önemi- 4
12 Temmuz 2008Navale reş’ın sonu (Nusaybin)
Naklolunur ki;
Bir gün, bir fakir, eski elbise ile bir padişahın meclisine girdi. Padişah bu dervişin gelmesini beğenmedi.
Padişah yakınlarından birisi dedi ki;
-“Ey derviş Padişahların huzuruna eski elbise ile gelmenin ayıb olduğunu bilmez misin?”
Fakir:
-“Padişah huzuruna eski elbise ile girmek ayıb değildir. Fakat Padişah huzurundan eski elbise ile çıkmak ayıbtır.”
Padişah bu sözlerden hoşlanıp çok ihsan yaptı. Kiymetli elbiseler vererek gönderdi.
MUNACAAT:
İlahi;
Biz fakirleri de huzurundan çıplak gönderme. Kiyamet gününde, Enbiya ve Evliyalar, Taclar giydikleri vakit bizleride Habibi (sallallahu alaeyhi vesellem) hürmetine mahrum eyleme.
İlahi;
Doğru yolda giden kullarının hürmetine; fakirlik halında sıkıntı çekip, halını belli etmiyen mücahidler hürmetine; sinelerimizi Ma’rifet nurunla aydınlat ve kalblerimizi keramet ile fetheyle.
İlahi;
Eğer bizden hesab istersen halimiz malumdur. Kiyamet gününde bizi hesaba çekmeyip, lütfünle mu’amele eyle.
İlahi;
Fakir, müflis ve muhtaclara ihsan etmek, kerem sahiblerinin şanındandır. Sen Kerem sahiblerinin en cömerdisin. Biz fakir ve muhtaçları mahrum eyleme.
Rivayet olunur ki;
Büyüklerden biri, bir kimsenin eline hediyeyi verip;
Der ki;
-“Bunu mektebe götür, çocuklardan en güzel hangisi ise ona ver.”
O kimse mektebe geldi. Hediyeyi kendi oğluna verdi.
Dediler ki;
-“Niçin kendi oğluna verdin?”
Dedi ki;
-“Ondan daha güzel görmedim.”
Bunun gibi Kıyamet gününde Allah-u Teala (c.c.) rahmet hediyesini Muhammed Mustafa (Sallallahu aleyhi vesellem) nın şefaat eline verir o da Ümmetinin asilerine teslim eder.
Allahu- Teala (c.c.) buyuruyor:
-“Ey Habibim Bu kadar müflisler arasında kendi ümmetini seçtin Öyle ise Ümmetin Cennetime girmedikçe Cennet bana hoş gelmez.”
Mearicün Nübüvve (Altiparmak)
Allah-u Teala Hazretleri(c.c.) bzileri ve sizleri Kendi rahmetiyle afv-u mağfiret eylesin…Amin….
Fuad Yusufoğlu
Allah’ın evliyaları
12 Temmuz 2008
Beyaz su ile siyah suyun birleştiği yer (Nusaybin)
Abdullah Bin Mes’ud (Radiyallah-u Anhu) Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) şöyle dediğini rivayet etmiştir:
-“Cenabı Allah (c.c.) ın varlıkta 300 er’i var ki; Onların kalbleri Adem (a.s.) ın kalbine bağlıdır.”
-“Yine varlıkta Allah (c.c.) ın 40 Er’i var ki; Onların kalbleri Musa (a.s.) ın kalbine bağlıdır.”
-“Yine varlıkta Allah (c.c.) ın 7 Er’i var ki; Onların kalbleri İbrahim (a.s.) ın kalbine bağlıdır.”
-“Yine Varlıkta Allah (c.c.) ın 5 Er’i var ki; Onların kalbleri Cebrail (a.s.) ın kalbine bağlıdır.”
-“Yine Varlıkta Allah (c.c.) ın 3 Er’i var ki; Onların kalbleri Mikail (a.s.) ın kalbine bağlıdır.”
-“Yine Varlıkta Allah (c.c.) ın 1 Eri vardır ki; Onun kalbi İsrafil (a.s.) ın kalbina bağlıdır.”
-“Bu Bir Er ölürse, Allah-u Teâla (c.c.) yerine Üç’lerden birisini kor.”
-“Üç’lerden biri ölürse, Allah-u Teâla (c.c.) yerine Beşler’den birisini yerine kor.”
-“Beşler’den biri ölürse, Allah-u teâla (c.c.) yerine Yedi’lerden birisini yerine kor.”
-“Yedi’lerden birisi ölürse Allah-u Teâla (c.c.) yerine Kırk’lardan birisini yerine kor.”
-“Kırk’lardan birisi ölürse, Allah-u Teâla (c.c.) yerine Üçyüz’lerden birisini yerine kor.”
-“Üç yüz’lerden birisi ölürse, Allah-u Teâla (c.c.) yerine Halktan birisini yerine kor.”
-“Allah-u Teâla (c.c.) bunlarla canlandırır, öldürür, yağmur yağdırır, bitki yeşertir. Musibet ve belaları bu Ümmet’ten Def’eder.
Abdullah Bin Mes’ud (r.a.) denildi ki;
-“Allah (c.c.) nasıl bunlarla canlandırır. Ve öldürür.”
Abdullah (r.a.) Dedi ki;
-“Çünkü bunlar halkın çoğalmasını istiyorlar,(dua ediyorlar) bunun için çoğaliyor, zalimlere de Beddua ediyorlar bunun için kırılıp mahv oluyorlar. Yağmurun yağmasını isterler, bunun için yağmur yağar.
Bitkinin bitmesini isterler, bu sebeple yerden bitki biter.
Dua ederler. Allah(c.c.) da o sebeple bela ve musibeti def eder.“
Ebu Nuaym, İbni asakir ve muteber hadis imamlarından başka kimseler rivayet etmiştir.
Tenvir-ül Kulub
Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri; Kendi sevgili kulları olan bu Er’ler hürmetine, kötü huylu insanların şerrinden, dünya afet ve belalardan kazalardan, muhafaza eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu