‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar

Beyaz su başı (Nusaybin)

Taccul Müzekkirin de;

Ubey Bin Kaab (r.a.) dan rivayet edilir:

Bir kimse Resulullah (aleyhis selam) a sordu:

-“Ya Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) Ben her gün çok dualar okurum, zikr ederim. Şimdi Salavat okumanın faziletini de işittim. Bundan sonra okuduklarımın üçte birinde hazretinize salavat okuyup geri kalan zamanda diğer dualarımı yapacağım.”

Resulullah (a.s.v.):

-“Salavatı fazla yaparsan daha iyidir.” Buyurdu.

O kimse:

-“Yarısını sana salavat okuyayım.”dedi.

Resulullah (a.s.v.) buyurdu:

-“Fazla yaparsan daha da faidelidir.”

O kimse:

-“Ya Resulullah (a.s.v.) üçte ikisinde sana salavat okuyup, üçte birinde başka dualar yapayım.” Dedi.

Hazreti Resulullah (a.s.v.) buyurdu:

-“Caizdir. Fakat fazla yapmak sana daha güzeldir.”

O kimse:

-“Hepsini sana salavat okuyayım.”dedi.

Hazreti Resulullah (a.s.v.) buyurdu:

-“Böyle yaparsan, ne dilersen dile o olur. Günahların afv olunur ve kötülüklerin iyiliğe çevrilir.”

İbni Abbas (r.a.) buyurmuştur ki;

-“İnnallaha ve melaiketehü yusallıne…ayeti kerime nazıl olunca Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) sevindi. Ve mübarek yüzü gül gibi parladı

Ve (a.s.v.) buyurduki:

-“Beni tebrik edin. Çünkü benim hakkımda bir ayeti kerime geldi ki dünyadan ve içindekilerden kıymetlidir.” Sonra bu ayeti kerimeyi okudu:

İbni Abbas (r.a.):

-“Ya Resulullah (a.s.v.) bu ayeti kerimenin sırrını bize anlatın.” Dedik.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki;

-“Bu ilim gizlidir. Eğer sormasaydınız söylemezdim. Hak teâla (c.c.) bana, iki melek müvekkil etti. Her kim bana salavat okusa, o melekler işitip o kimseye (Allahü Teala seni afv etsin) diye dua ederler. Bu dua’yı bütün melekler duyup (amin) derler. Her kim bana salavat vermezse (Allah-u Teala seni afv etmesin) diye beddua ederler. Bütün melekler işittip (amin) derler.”

Ey Aziz:

HakTeâla (c.c.) seni o büyük peygambere ümmet yaptığı için bu ni’metin şükrü olarak ona salavat okumanı emr etti. Habibine (a.s.v.) de senin duan sebebiyle, sana şefaat etmesini emretti. O HALDE SEN DÜNYADA ONA SALAVAT SÖYLE Kİ, kıyamet günü O da (s.a.v.) sana Şefaat etsin.

Mearicün Nübüvve (Altıparmak)

Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri O Resül-i zişan (Sallallahu aleyhi ve sellem) efendimizin Şefaatına nail eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Uzlet’ın faydaları

12 Temmuz 2008

dsc01277-fuadyusufoglu-kasyane.JPG

Navale (kasyan)

Hasan-e Basri (r.a.) ye:

-“Burada bir kimse vardır. Daima bir sütünün (direğin) arkasında yalnız oturuyor,” dediler.

Hasan-e Basri (r.a.) buyurdu ki;

-“Gelince bana haber verin.”

Adam gelince. Haber verdiler.

Hasan-e Basri (r.a.) yanına gitti ve:

-“Daima yalnız oturuyorsun, niçin insanlara karışmıyorsun?” dedi.

Adam:

-“Benim öyle bir işim var ki, beni insanlardan alıkoyuyor.”dedi.

Hasan-e Basri (r.a.):

-“Niçin Hasan’nın yanında oturmuyor ve onun sözlerini dinlemiyorsun?” dedi.

Adam:

-“Bu iş beni Hasan (r.a.) da, diğer insanlalardan da alıkoyuyor.” Dedi.

Hasan-e Basri (r.a.):

-“O hangi iştir?” diye sordu.

Adam:

-“Hiç bir vaktim yoktur ki, Allah-u Teala (c.c.) dan bana ni’met gelmesin ve benden de bir günah meydana gelmesin. O ni’mete şükrediyorum ve o günaha istiğfar ediyorum. Ne Hasan’la ne de diğer insanlarla meşgül olacak vaktım vardır.” Dedi.

Hasan-e Basri (r.a.):

-“Sen yerinde bulun, Hasan’dan akıllısın.”

Hatem-i Esem (r.a.) Hamid-i Lifaf (r.a.) a:

-“Nasılsın?” Dedi.

Hamid-i Lifaf (r.a.):

-“Selamet ve afiyetteğim.” Dedi.

Hatem-i Esem (r.a.);

-“Selamet, sırat köprüsünü geçince, afiyet de Cennet’e girince olur.”dedi.

İsa (aleyhisselam) a;

-“Nasılsın?” dediklerinde.

İsa (Aleyhis selam):

-“Bana faydalı olan elimde değildir, zararım ne de ise onu def’etmeğe gücüm yetmez. Ben kendi işimdeğim, iş ise başkasının elindedir, benden daha fakir kimse yoktur.” Buyurdu.

Reb’i bin Haysem (r.a.) e:

-“Nasılsın?” dediklerinde;

Reb’i bin Haysem (r.a.):

-“Zayıf ve günahkarım. Kendi rızkımı yerim ve ecelimi beklerim.”dedi.

Ebu’d derda (r.a.) ya:

-“Nasılsınız?” dediklerinde,

Ebu’d Derda (r.a.):

-“Cehennemden kurtulursam iyiyim.” Dedi.

Üveys-il Karani (r.a.) ya:

-“Nasılsın?” dediklerinde:

Üveys-il Karanı (r.a.):

-“Sabahlayın kalkıp, akşama sağ kalıp kalmayacağını, akşamleyin sabaha çıkıp çıkmayacağını bilmeyen nasıl olur?”dedi.

Malik-i Dinar (r.a.) a;

-“Nasılsın?” dediklerinde;

-“Yaşı ilerleyip, günahı çoğalanın hali nasıl olur?”dedi.

Bin Hakim (r.a.)e;

-“Nasılsın?” dediklerinde

Bin Hakim (r.a.):

-“Allah-u Teâla (c.c.) nın rızkını yerim ve düşmanı olan şeytanın emrine uyarım.”dedi.

İbni Sirin (r.a.) bir dostuna:

-“Nasılsın?” dedi

Adam:

-“Beş yüz gümüş borcu ve çoluk çocuğu olanın ve hiçbir kuruşu olmayanın halı nasıl olur.”dedi.

İbni Sirin (r.a.) hiç konuşmadan evine gidip, bin gümüşü getirdi. Ona verdi ve:

-“Beşyüz gümüş’ü borcuna ver, beşyüz gümüş’ü de evine nafaka yap. Bundan sonra hiç kimseye “Nasılsın” demeyeceğime söz veriyorum.”dedi.

İbni Sirin (r.a.) böyle demesi, eğer bir kimseye“Nasılsın”deyip de, ihtiyacını gidermezse, sormada NİFAK olur korkusunda idi.

Kimya-yı Saadet (İmami Ğazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Nifak belasından muhafaza eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Açlığın faydaları

12 Temmuz 2008

dsc08424-fuadyusufoglu-bazne-taka-su-gida-sarniclari.JPG

Bazne taka (zahire gida sarnıçları)

Mâlik-i bin Dinâr (r.a.) buyurdu:

-“İnsanlara ihtiyacı olmayacak kadar ekin ekene müjdeler olsun.”

Muhammed ibn Vâsi’ (Rahmetullahi aleyh) buyurur:

-“Hayır, müjde ve saadet, sabahleyin ve akşamleyin aç olana ve bu hâliyle Allahû Teâlâ’dan râzı olana olsun.”

Sehl-i Tüsterî (Rahmetullahi aleyh) buyurur:

-“Dîn büyükleri ve derin düşünenler dine ve dünyaya dikkat ettiler. Dünya için az yemekten daha faydalı ve âhiret için tokluktan daha zararlı bir şey görmediler.”

Abdülvâhid (r.a.) dedi ki:

-“Allahu Teâlâ, açlık çekenleri sever. Açlık çekenler hariç su üzerinde kimse yürümemiştir. Kısa zamanda uzak mesafelere, açlık çekenler hariç kimse gitmemiştir.”

Hadis-i Şerif’te:

‘Mûsa Aleyhisselâm, Allahû Teâlâ ile konuştuğu kırk gün hiç yemek yemedi’ Buyruldu.

Ebû Süleymân-ı Dârânî (r.a.) buyuruyor ki:

-“Doyuncaya kadar yiyen kimseye, altı şey gelir:

1- İbâdetten zevk almaz.
2- Kur’an’ı Kerîm’î ezberlemesi, aklında tutması zor olur.
3- Herkesi tok zannettiği için, insanlara şevkatli davranmaktan mahrum olur.
4- İbadet kendisine ağır gelir.
5- Şehveti, arzusu artar.
6-Bütün mü’minler mescidin etrafında dolaşırken, o helâda ve çöplüklerde dolaşır.

Az yemekle, vücud sıhhatli olur. Hastalık, ilâç, hekimin sistemi, damar tıkanıklığı, kan aldırma ve acı ilâçlar içmek sıkıntılarından kurtulur. Hekimler söz birliği ile bildiriyorlar:

-“Az yemekten başka hiç bir şey yoktur ki, tamamen faydalı olsun ve içinde zarar olmasın.”

Hükemâdan (r.a.) biri der ki:

-“İnsanın yediği en faydalı şey nar (meyve) ‘dir. En fenâsı da çok kurutulmuş ettir. Kurutulmuş etten az yemek, çok nar yemekten iyidir.”

Hadîsî Şerîf’te: Resulullah (a.s.v.):

-“Oruç tut ki, sıhhatin iyi olsun.” buyuruldu.

Utbetü’l-Gulâm (rahmetullahi aleyh) güneşte hamur kurutur ve yerdi. Ateşe pişirmeye bırakıp fazla lezzetli olmasını istemezdi. Su küpünü güneşin altından almaz, sıcak sıcak bir yudum içerdi.

Mâlik bin Dinâr süt içmek istedi. Kırk sene süt içmedi. Kendisine bir kimse taze hurma getirdi. Eline aldı, evirdi çevirdi ve sonra:

-“Buyurun, siz yiyin, kırk senedir yemedim.” Dedi.

Devam edecek….

Kimya-yi Saadet (İmami-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizlere ve sizlere kendi sevgili kulları yüzü suyu hürmetine huzur, güven sıhhat ve afiyet ihsan eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc08238-fuadyusufoglu-girnavas-mevki-i-nusaybin.JPG

Girnavas (Nusaybin)

Ahmet ibn Ebû’l Havârî (r.a.), Ebû Süleymân-ı Dârânî’ (r.a.) nin müridi idi. Der ki:

-“Üstâdım sıcak ekmekle tuz yemek istedi. Getirdik. Bir lokma aldı, diğerini yanına koydu, ağlamaya başladı ve, Ya Rabbî! Benim arzumu önüme getirdin, yoksa bunda cezâ mı vardır? Tevbe ettim. Beni afvet!” dedi.

Mâlik b. Daygam (Rahmetullahi aleyh) buyurur:

-“Basra çarşısında geziyordum. Tere otu gördüm. Alıp yemek istedim. Yemiyeceğim diye and verdim. Kırk sene sabrettim, yemedim.”

Mâlik b. Dinâr buyurdu ki:

-“Elli sene oluyor ki, dünyayı boşadım. O zamandan beri bir bardak süt içmek isterim. Bu zamana kadar içmedim ve Allahû Teâlâ’ya kavuşuncaya kadar da içmeyeceğim.”

Hammâd ibn Ebû Hanîfe (rahmetullahi aleyhima) buyurur:

-“Dâvûd-i Tâî’nin evine gittim. Bir ses duydum: “Bir defa istedin, verdim. Bugün de hurma istiyorsun, asla bulamazsın ve yiyemezsin.” Diyordu.

-”İçeri girince, yanında kimseyi göremedim. Anladım ki kendi kendine konuşuyordu.”

Utbetü’l-Gulâm (r.a.), Abdülvâhid ibn Zeyd’e (r.a.):

-“Filân kimse, kalbinde, bende olmayan üstün bir sıfata kavuşuyor” deyince:

Abdulvahid ibn Zeyd (r.a.):

-“O, kuru ekmek yiyor, sen ise ekmekle hurma yiyorsun, sebebi budur.”

Utbetil-Gulam (r.a.) Buyurdu;

-“Ben de öyle yaparsam o dereceye kavuşur muyum?” Diye sorunca:

Abdulvahid ibn Zeyd (r.a.);

-“Kavuşursun, öyle yap.” Buyurdu.

Utbetil Gulam (r.a.): Öyle yaptı ve ağladı.

-“Filân kimse hurma için mi ağlıyor?” dediler.

Abdülvâhid (r.a.) buyurdu ki:

-“Onun nefsi hurmayı seviyordu. Büyük bir bağlılıkla bir daha hurma yemiyeceğim dedi. Bunun için ağlıyor.”

Ebû Bekir-i Celâ’ (Radıyallahu anh) buyurur ki:

-“Öyle bir kimse tanıyorum ki, nefsi bir şey isteyip, kendine o gün bir şey yemeyeyim, sabredeyim de, istediğimi ver dediği zaman:

-“On gün bir şey yememeni istemem. Bu arzundan vaz geç.” Derdi.

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizlere ve sizlere kendi sevgili kulları yüzü suyu hürmetine huzur,güven sıhhat ve afiyet ihsan eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Arkadaşlık hakkı

12 Temmuz 2008

dsc09133-tem-yolu-uzerindeki-bir-selale-cag-cag-deresi.JPG

Billuri Göleti (Nusaybin)

Bir kimse ile arkadaşlık akdedince, nikah akdi gibi bazı haklar ortaya
çıkar. Peygamber efendimiz (s.a.v.) buyuruyorlar ki:

-”İki kardeş birbirini yıkayan iki el gibidir.”

Burada 10 hak vardır:

1- MAL (para ) HUSUSUNDADIR:

Burada en yüksek derece, arkadaşının hakkını kendi hakkına takdim etmek, bir müslümanı kendine tercih etmektir, arkadaşının ihtiyacını karşılamaktır.

Utbe-tüll Ğulam (r.a.) ın bir arkadaşı vardı..

-”Bana dört bin dirhem gümüş lazımdır” dedi.

Cevabında;

-”Gel iki bin gümüş vereyim” dedi,

Onunla arkadaşlık yapmaktan vazgeçti ve;

-”Allah için sevdiğini söyleyip, dünya işi için isâr yapmamaktan utanmıyor musun” dedi.

Halifenin yanında sufilerden bazısı gammazlık yapıp fena sözler söylediler. Hepsini öldürmek için kılıç getirtti. Ebu’l Hasan Nuri (r.a.)onların arasında idi, en önce kendisini öldürmesi için öne atıldı.

Halife;

-”Niçin böyle yaptın?” dedi.

-”Onlar benim din kardeşlerimdir, canımı onlara feda etmek istedim.”dedi.

Halife;

-Bböyle insanlar öldürülmez” diyip hepsini salıverdi.

Fethi Musuli (r.a.): bir dostunun evine gitti. Arkadaşı evde yoktu.

Cariyesi:

-”Bir kap getirdi stediğin kadar bunlardan al” dedi.

Akşam evine dönünce cariyenin yaptığı işi duyunca onu azad eyledi.

2- HİZMET HUSUSUNDADIR:

Hasan Basri (r.a.) buyuruyor ki:

-”Din kardeşlerimiz bize, ehlimizden ve evladımızdan daha azizdirler, çünkü onlar bize ahireti, çoluk çocuk ise dünyayı hatırlatıyor”

Din büyüklerinden bazıları vardı ki, din kardeşi öldükten sonra kırk sene evinin ve çoluk çocuğunun ihtiyacını arkadaşlık hakkı olarak görürlerdi.

Zahidlerden birisi bir arkadaşına rastladı.

-”Nasılsın”dedi.

Arkadaşı;

-”Nasıl olayım, evimde yiyecek bir şeyi olmayan ve 500 dirhem borcu olan insan nasıl olsun”. dedi.

Arkadaşı hiç konuşmadan oradan ayrılıp koşa koşa eve gitti, evden 1000 dirhem aldı.

Arkadaşına:

-”Al 500 dirhemle evine yiyecek, 500 dirhemle de kendi borcunu öde, ama ben de söz veriyorum, bir daha hiç kimseye nasılsın demiyeceğim” dedi

3- DİL İLE OLAN HAKTIR:

Din kardeşleri hakkında iyi söylemeli, ayıp ve kusurlarını örtmeli,

Devan edecek…

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)
Allahu Teala Hz. (c.c.) bizleri din kardeşliğinin hakkını bilen ve gözeten kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu…

Arkadaşlık Hakkı- 2

12 Temmuz 2008

dsc09303-pire-seyid-bahaaddin-navale.JPG

Navale (Nusaybin)

3- DİL İLE OLAN HAKTIR:

Din kardeşleri hakkında iyi söylemeli, ayıp ve kusurlarını örtmeli, din kardeşlerini gıybet eden olursa cevap vermeyip, o kimse duvarın arkasında oturmuş konuşanı dinliyor farzetmelidir. Arkadaşıyla arası açık olsada sırlarını ifşa etmemelidir. Kusurlarını araştırmamalıdır.

Bilmelidir ki:

-“Kusursuz bir kimse ararsa, hiç bir zaman bulamaz ve arkadaşsız kalır.”

Büyükler buyuruyor ki:

-”Bir kimse ile dostluk yapmak istersen, ona kız ve sonra gizlice bir adam gönderip, onun yanında seni kötülemesini söyle. Eğer senin sırrını ifşa ederse, onunla arkadaşlık yapma.

Bir kimse dostuna gizli bir şey söyledi, ve

-”Hatırında mıdır?” dedi.

Dostu:

-”Hayır unuttum “dedi.

4- ONA SEVDİĞİNİ VE ACIDIĞINI SÖYLEMELİDİR:

Her halini sormalı, üzüntü ve neşesine ortak olduğunu bildirmeli, onun üzüntü ve neşesini, kendi üzüntü ve neşesi bilmelidir.

5- DİN KARDEŞLİĞİNE İLİM VE DİNDE OLANLARI ÖĞRETMESİDİR:

Çünkü, Allah (c.c.) için kardeş olanların birbirini cehennemden korunması, dünya sıkıntılarından korumasından mühimdir.

Bir din kardeşin, sana kimsenin olmadığı bir yerde tatlılıkla bir kusurunu söylerse, ona teşekkür etmelisin. Kızmamalısın. Bu şuna benzer ki, bir kimse sana, koynunda yılan veye akrep var dese, bu sözüne kızmazsın, hatta memnun olursun. İnsandaki bütün kötü sıfatlar, yılan ve akrep gibidir.

6- HATA VE KUSURUNU AFFETMELİDİR:

Büyükler buyurmuştur ki:

-”Bir din kardeşin sana bir kusur ederse, kendinde onun 70 çeşit özürünü ara. Nefsin kabul etmezse, nefsine de ki:

-”işte senin kötü huyun.”

Ebu Derda (r.a.) ya:

-”Din kardeşin günah işledi, onu düşman tutmuyor musun?”

Denildi ki;

-”Günahına düşmanım ama o benim kardeşimdir”.

Bir kimse bir kişiyle kardeşlik etmezse suç değildir,kardeşliği keserse suçtur.

7- DOSTUNU,DİN KARDEŞİNİ DUA İLE ANMALIDIR:

Hayatında da öldükten sonra da böyle olmalıdır. Bunun gibi ehlini ve çocuklarını da gözetmeli, dua etmelidir, kendine dua ettiği zaman ona da dua eyle ki, bu hakikatta kendine dua eylemendir.

Abdulaziz’e Dabbağ Hz. (k.s.): mürşidi vefat ettiği zaman daha ilmini bitirmemişti, mürşidinin vefatından sonra oradan ayrılmadı, mürşidinin çocuklarına hizmet etti, onların tahsili için çalıştı, dünya işlerinde hizmet etti.

Ta ki mürşidinin ruhaniyesi, zahır olup ona hilafeti teslim etti.Vefat eden bir mürşitten terbiye alan kimse UVEYSİ olur, makam bakımından sevabı çok büyüktür. Üstat BEDİÜZZAMAN Hazretlerinin İmam-ı Rabbani Hz.’nin (k.s.) ruhaniyetinden istifade ettiği gibi;

Kardeşlik öyledir ki:

Sen öldüğünde varisler malını paylaşırken, o din kardeşin mezardaki halini düşünüp senin için dua eder.

8- SEVGİDE, DOSTLUKTA VEFALI OLMALIDIR:

Vefakarlığın manası, ölümden sonra,ehlini, çocuklarını ve dostlarını unutmamalıdır.

Peygamber (s.a.s.) Efendimizin yanına ihtiyar bir kadın geldi. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz ona çok ikramda bulundu, Eshab-ı Kiram(r.a.) bu yakın alakaya hayret etti.

Buyurdu ki (s.a.v) :

-”Bu kadın, Hatice (Radiyallahu Teala Anha) zamanında bize gelirdi, ahda vefa imandandır.”

Dostun düşmanıyla dost olmamaktır. Belki onun düşmanını, kendi düşmanı bilmelidir, çünkü bir kimse, bir kimseyi sever, düşmanını da severse, sevgisi zayıf olur.

9- ARALARINDA ZAHMET EDİCİ ŞEYLER OLMAMALIDIR:

Hz.Ali (r.a.) buyuruyor:

-”Dostların en fenası, seni kendisine hizmete ve zahmete zorlayandır”

10- KENDİNİ BÜTÜN DOSTLARDAN AŞAĞI BİLMEKTİR:

Onlardan bir şey beklememeli, her şeyine hakkıyla riayet etmelidir. Din büyükleri buyuruyor ki;

-”Kendini din kardeşlerinden üstün gören günahkar olur, kendisini onlar gibi görürse kendisi de onlarla üzülür. Onlardan aşağı görürse kendiside onlarda rahat selametle olurlar.

Cüneyd’e Bağdadi Hz. (k.s.) buyurdu ki;

-”Senin sıkıntı ve cefalarını çekecek bir kimse arıyorsan bulamazsın, sıkıntı ve cefalarını çekeceğin bir kimse arıyorsan burada çok vardır.”

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allahu Teala Hz. (c.c.) bizleri din kardeşliğinin hakkını bilen ve gözeten kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu…

Müslumanlık Hakkı

12 Temmuz 2008

dsc09309-kasyane-fuadyusufoglu.JPG

Navale (Nusaybin)

Herkesin hakkı yakınlık derecesine göredir. Yakınlığın ise dereceleri vardır. En kuvvetli bağ Allah için olan kardeşliktir. Böyle kardeşliği olmayıp fakat Müslüman olmanın da hakları vardır.

1- KENDİSİNİN BEĞENMEDİĞİNİ HİÇ BİR MÜSLÜMAN İÇİN DE BEĞENMEMELİDİR:

Peygamber Efendimiz (s.a.s.)buyuruyor: “Mü’minler bir beden gibidir, bir uzvu acıyınca,bütün uzuvları bunu duyar ve acır” buyurdu.

Musa (a.s.) sordu:

-”Ya Rabbi kullarından daha adil hangisidir?”

Allahu Teala (c.c.);

-”Kendisini başkalarından aşağı görendir..” buyurdu.

2- ELİNDEN VE DİLİNDEN HİÇ BİR MÜSLÜMAN ZARAR GÖRMEMELİDİR:

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)Buyurdu:

-”Müslüman kime derler biliyor musunuz?”

Eshabi Kiram (r.a.)

-”Allah ve Resülü daha iyi bilir “dediler.

Resulüllah (a.s.v.) Buyurdu ki:

-”Müslümanların, elinden ve dilinden zarar görmedikleri kimsedir.

Eshab (r.a.);

-”Mu’min kime denir.”dedi.

Resulullah (a.s.v.)” Buyurdu ki:

-”Müslümanların bedenlerinin ve mallarının,kendisinden emin olduğu kimsedir.”

Mücahid (r.a.) buyuruyor:” Cehenemde olanlara Allah’u teala hazretleri (c.c.) öğle yaralar verir ki, bütün bedenleri sızıp akar, yalnız kemikleri kalır. Sonra bir ses

-”Bu nasıl bir elemdir?” der

-”Çok şiddetlidir.” Derler.

Ayni ses;

-”Bu dünyada Müslümanlara verdiğiniz sıkıntının karşılığıdır .” der…

3- HİÇ KİMSEYE KİBİRLENMEMELİDİR:

Çünkü Allah’u teâla hazretleri (c.c.) kibirlileri sevmez, hiç kimseye hakaret gözü ile bakmamalıdır. Çünkü: o kimse Allah’ın veli kulu olabilir, fakat o bilmez Allah’u teâla hazretleri (c.c.) evliye kullarını herkesin nazarından örtmüştür…

4- MÜSLÜMANLAR HAKKINDA HİÇ BİR DEDİKODUYU DİNLEMEMELİDİR:

Adaletle konuşanın sözünü dinlemelidir hadisi şerifte.

-”Söz taşıyan bizden cennet’e giremez.”buyuruldu.

Bilmelidir ki:
Bir kimseyi senin yanında kötüleyen, senide başkasının yanında kötüler. Böyle kimseyle uzak durmalı…

5- AFETMEYİ SEVMELİDİR:

İkrime (r.a.) Buyurdu:

-”Allah’u Tela hazretleri Yusuf (a.s.) a senin dereceni ve ismini, kardeşlerini afet tiyin için büyük eyledim”

Hadisi şerifte;
“Din kardeşini afedenin, izzeti ve büyüklüğü artar.” Buyuruldu..
.
6- KARŞİSİNDEKİ İSTER İYİ, İSTER KÖTÜ OLSUN ELLİNDEN GELENİ YAPMALIDIR:

Peygamber efendimiz (s.a.v.):

-”Elinden geldiği kadar, herkese iyilik et, eğer o buna layık değilse, sen layıksın.”diye buyurdu.

7- YAŞLILARA HÜRMET ETMELİDİR:

Peygamber efendimiz (s.a.v.)şöyle buyurmuş:

-”Yaşlılara, büyüklere hürmet etmeyen, çocuklara acımayan bizden deyildir”

8- KOMŞU HAKLARAINI GÖZETMELİDİR:

Komşunun varsa eziyetlerine katlanmalı ikramda bulunmalı. Sıkıntılarını paylaşmalı…

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah’u teala hazretleri bizleri Müslümanların Haklarına kendi rızası gibi riayet etmesini musayyer eylesin. AMİN…

Fuad yusufoglu

Şehvetin zararları

12 Temmuz 2008

dsc00029fuadyusufoglu-cag-cag-baraji.JPG

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Şehvet ne kadar olursa, ona uymamaktaki sevap da o kadar çok olur. Bundan daha kuvvetli şehvet (arzu) yoktur. Fakat bu şehvetin arzusu çirkin olup, duyulmasında rezil ve perişan olacağından insan korkar.

Umumiyetle insanların buna yaklaşmamaları ya acziyetlerinden, ya korkularından veya utanmalarından, yahut da para ve mallarını muhafaza bakımındadır. Bunlardan ötürü bu arzusunu yapmayana sevâb verilmez. Zîrâ bunlar dünyaya aittir. Şeri’ate uymak değildir.

Günah sebepleri kendinde bulunmamak saâdettir. Keşke, bütün günâhlar ve kötülükler böyle bir sebeple yapılmamış olsa. Ama bir kimse bu harâmı yapabilecek olsa, hiçbir mâni de bulunmasa yalnız Allah rızası için buna yanaşmasa onun sevabı çok fazladır.

Böyle bir kimse, kıyâmet’te Arş-ı ilâhinin gölgesinde bulunacaklarından olur. Onun derecesi Yûsuf (aleyhisselâm)’ın derecesi gibidir. Bu hususta onun imamı ve rehberi Yûsuf (aleyhisselâm ) dır.

Süleymân ibn Yesâr (r.a.) çok güzel bir delikanlı idi. Bir kadın kendini ona teslim etmek istedi. Kadından kaçtı ve sonra;

Dedi ki:

-“Yûsuf Aleyhisselâm’ı rüyada gördüm. Siz Yusuf musunuz?” dedim.

-“Evet, ben o Yusuf’um ki, niyet ettim, sen o Süleyman’sın ki niyet etmedin.” Buyurdu.

-“O (kadın), and olsun ona niyyeti kurmuştu. Eğer Rabbinin bürhanını görmemiş olsaydı (belki Yûsuf da) onu kasd etmiş gitmişti..) Yûsuf Sûresi/ 24. Ayet-i Kerîmesi buna işarettir.

Yine aynı Süleymân (r.a.) der ki:

-“Hacca gittim. Medine’den çıkınca Ebvâ denen yere gittik. Arkadaşım, bir şey satın almaya gitti.

Arablardan ay yüzlü bir kadın gelip bana;

-“Ver.” dedi.

Ekmek istiyor zannettim:

-“Bir torban var mı?” dedim.

Kadın:

-“Onu değil, kadınların erkeklerden istediğini istiyorum, dedi.

“Başımı yakamın içine çektim, ağlamaya başladım, o kadar ağladım ki, o kadın geri döndü.”

Arkadaşım gelince, ağlamış olduğumu anladı ve:

-“Bu ne hâldir?” Dedi.

Ben de:

-“Çocuklarımı hatırladım, gözlerim doldu, onun için ağlıyorum.” Dedim.

-“Sen şimdi bir işten kurtuldun. Sana bir şey olmuştur. Bana anlat.” Dedi.

Çok fazla ısrar edince anlattım,

O daha çok ağladı.

-“Sen niçin ağlıyorsun?” dedim.

Arkadaşım:

-“Senin yerine ben olsaydım, senin gibi yapamayacağımdan korkardım.” Dedi.

Mekke’ye gidip tavaf ve sa’y yaptık. Bir odada oturduk. Uyuya kaldım. Gayet güzel, parlak yüzlü güzel kokulu ve uzun boylu bir kimse gördüm.

-“Sen kimsin?” dedim.

-“Yûsuf’um.” Dedi.

-Yûsuf-ı Sıddık mısın?” dedim

-“Evet.” Dedi.

-Mısır âzizinin karısı ile (züleyhâ) ne şaşılacak bir hikâyeniz vardı!” dedim.

Yusuf (a.s.):

-“Senin arâbî (köylü) kadınla olan hikâyen bundan daha çok şaşılacak bir hikâyedir.” Buyurdu.

Kimya-yı Saadet (İmam- Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Şehvetin şerrinden korusun. Amin….

Fuad Yusufoğlu

dsc00050-fuadyusufoglu-cag-cag-baraji.JPG

Çağ-Çağ Baraji (Nusaybin)

Küfe’de bir kimse var idi.

Halkın yazılarını yazar, ekseriye yazı ile meşgül olurdu. Ne zaman Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ın ism-i şerifi gelse, hemen Salavat-işerife de yazar idi

Bu kimse vefat etti. Bir müddet sonra ru’yada gördüler:

Ve:

-“Halin nasıldır? “dediler

O kimse:

-“Hak Teala (c.c.) beni afv eyledi.” Dedi.

-“Ne sebeple ?” deyince

O kimse:

-“O Hazret-i Resulüllah (a.s.v.) ın ism-i şerif-i akabinde salavat-i şerife yazdığım için.”dedi.

Büyüklerden Bazıları anlatır:

-“Bir cemaat ile gemide idik. Ansızın büyük bir fırtına çıktı. Deniz dalgalandı. Gemimiz salandı. Fırtına gittikçe çağaliyor, dalgalar sıra dağlar gibi birbiri peşine gemimize vuruyordu. Nihayet gemi batmağa yüz tuttu. Kuurtuluş ümidimiz kalmadı. O anda uyumuşum. Ru’yamda Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve sellem) gördüm.

Buyurdular ki;

-“Gemideki insanlara söyle; bin def’a bu salavatı okusunlar.”

Ben;

-“Uyandım Ve gemide bulunanlara haber verdim. Henüz üç yüz kere tamam olmadan rüzgar durdu.”

“Okunan salavat şudur:”

-“Allahümme salli ala seyyidine Muhammeddin salaten tüncine biha min cemiil ehvali ve’l-afat ve takdilena biha cemi-elhacat ve tütahhiruna biha min cemiis seyyiat ve terfe’na biha indeke a’ledderecat ve tübelliğuna biha aksal ğayat mincemiil hayrati fi’lhayati ve ba’del-memat.”

Mearicün Nübüvve (Altiparmak)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Muhammed Mustafa (Sallallahu aleyhive sellem) ın şefaatına nail eylesin.. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc09764-fuadyusufoglu-cag-cag-baraji-mesire-yeri.JPG

Çağ-Çağ barajı mesire yeri (Nusaybin)

Köylü:

-“Üçüncüsü kimlerdir?”

Resulüllah (a.s.v.):

-“Küçük ve büyük günahlardan sual olunup sonra cennete girenlerdir.”

Köylü:

-“Bunlar niçin hesab olunurlar?”

Resulüllah (a.s.v.):

-“Bunların çok günahları vardır da onun için.”

Köylü:

-“Bunların günahlarını ne yaparlar?”

Resulüllah (a.s.v.):

-“Müşriklere yükletirler.”

Köylü:

-“Müşrikler başkasının günahını niçin yüklenirler?”

Resulüllah (a.s.v.):

-“Onlar ateş için yaratılmışlardır. Şirklerinden ve küfürlerinden dolayı cehenneme girerler. Mü’minlerin gunahı da bunlara yüklenir.”

Köylü:

-“Bunlar hakkında ayet nazil oldu mu?”

Resulüllah (a.s.v.):

-“Evet Allah-u Teala (c.c.) : (‘Elbette onlar kendi günahlarını ve mü’minlerin günahlarını yüklenirler.’)”

Köylü:

-“Bunlar ne bedbaht kimselerdir ki başkalarının günahlarını da yüklenirler.”

Köylü:

-“Ya Resulüllah (a.s.v.) dördüncü bölük kimlerdir?”

Resulüllah (Aleyhis selam):

-“Onlar cennete benim şefaatım ile girerler.”

Köylü:

-“Sübhanallah Senin şefaatın ile de cennete girilir mi?”

Resulüllah (Sallallahu aleyhi e sellem) tebessüm edip buyurdular ki;

-“Bilmez misin ki Cennetin anahtarları bendedir ve kiyamet günü cennetin muhafızı benim ?”

Köylü:

-“Ben niçin Cennetin muhafızı olup, anahtarları elinde olan kimse ile berabar olmayayım? Eğer iman edersem bana cennetin kapısını açar mısın ?”

Resulüllah(a.s.v.):

-“Evet açarım.”

Köylü:

-“Ehli beytime de açar mısın?”

Resulüllah (a.s.v.):

-“Eğer iman ederlerse onlara da açarım.”

Köylü; Şehadet getirip müslüman oldu.

Ve dedi ki:

-“Bana (siz nesiniz) diye sorarlarsa ne cevab vereyim ?”

Resulüllah (a.s.v.):

-“Müslimanız, de.”

Köylü:

-“Müslümanın manası nedir?”

Resulüllah (a.s.v.):

-“Cehennem ateşinden kurtulmuş insan demektir.”

Köylü:

-“Benim adım Matrah’tır.İsterim ki değiştiresin.”

Resulüllah (a.s.v.):

-“Müslim desinler.”

Köylü; Bu isimle daima övündü,

Dedi ki;

-“Ya Resulüllah (a.s.v.) Ümmetinin bundan başka ismi var mıdır?”

Resulüllah (a.s.v.):

-“Bir isimleri de Mü’mindir.”

Köylü:

-“Mü’min ne demektir?”

Resulüllah (a.s.v.):

-“Kiyametin dehşetinden emin olan demektir.”

Köylü:

-“Mü’min günah işler mi?”

Resulüllah (a.s.v.):

-“Eğer günah işlemeseler, Hak Teala (c.c.) günah işleyen başka bir taife getirir. Onları afv edip, Cennete sokar. Böylece kerem ve ihsanını geösterir.”

Köylü:

-“Elhamdulillah ki, beni senin ümmetinden eyledi.”

Resulüllah (a.s.v.):

-“Bundan büyük ni’met olur mu ki, Hak Teala (c.c.) seni cehennemden ve küfürden halas edip, İmana getirdi. Lat ve Uzza putlarına secde etmekten kurtarıp kendinin hizmetine kabul etti.”

Mearicün Nübüvve (Altiparmak)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri İslamiyetle şereflendirdiği için Yüce Rabbımıza Şükr edelim…ELHAMDULİLLAHI RABBİLALEMİN.

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Efdal-ul Mahlukat olan Habibi Muhammed Mustafa (s.a.v.) ın Şefaatına nail eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu