‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar
Yetimi gözetmek
13 Temmuz 2008Girnavas mevki-i (Nusaybin)
Hadis bilginlerinden bir topluluk tahriç ettiği ve Hakim (r.a.) ınde doğruladığı bir hadisi şerifte:
-“Allah-u Teala (c.c.) Yakub (Aleyhisselam) a şöyle buyurdu:
-“Gözünün görmesinin gitmesinin (ama olmasının) belinin bükülmesinin ve kardeşlerinin Yusuf (Aleyhis selam) a yaptıklarının sebebi şudur:
-“Yakub (aleyhisselam) a, yoksul, aç bir yetim gelmişti. Kendisi bir koyun kesmiş, efradi ailesiyle yiyordu. Yetime ondan yedirmediler.
Sonra Allah Teala (c.c.) Yakub (aleyhis selam) a şöyle bildirdi.
‘Allah(c.c.) mahlukatından yetimleri ve yoksulları sevdiği kadar hiç bir şey sevmez.’ Sonra Allah (c.c.) Yakub (Aleyhis selam) a yemek hazırlayıp yoksulları çağırıp yedirmesini emreder. Yakub (Aleyhis selam) da Allah (c.c.) ın emrini yerine getirir.
Buhari (r.a.) ve Müslim (r.a.) Ebu Hüreyre (r.a.) den rivayet ederler:
Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyuruyor ki;
-“Dul ve yetimler için çalışan, Allah (c.c.) yolunda cihad eden gibidir.”
İbni Mace (r.a.) rivayet eder;
Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyuryor ki;
-“Dul ve yetimler için çalışan kimse, Allah (c.c.) yolunda cihad eden ve gece gündüz namaz kılan, Gündüz oruç tutan gibidr.”
Seleften biri der ki;
-“Ben ilkin sarhoştum. Günah işlemekten geri kalmazdım. Bir gün bir yetim gördüm. Ona, babanın çocuğuna ikramından daha çok ikram ettim. Sonra yatıp uyudum. Rü’yamda cehennem zebanilerini gördüm. Beni şiddetle yakalayıp cehenneme götürüyorlardı.
-“Bir de baktım ki, O yetim çocuk beni götürmelerine itiraz edip, Zebanilere:”
-“Onu bırakın ta ki, Rabbım (c.c.) a müracaat edeyim.” dedi.
Zebaniler bunu kabullenmekten kaçındılar Bu sırada:
-“Onu bırakın. Onu yetime ihsan ettiği için, yetime bağışladı.” Diye nida geldi.
Bunun üzerine uyandım. O günden beri yetimlere ikram etmekte daha çok gayret sarf ettim.”
Mearicün Nübüvve (Altiparmak)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri hidayet eylesin…Dünya sevgisi nin şerrinden muhafeza eylesin ..AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Yetimi gözetmek- 2
13 Temmuz 2008Sine dize-Mevki-i (Nusaybin)
Yüce Allah (c.c.) buyuruyor ki;
-“Gerçek, yetimlerin mallarını haksız (ve haram) olarak yiyenler karınlarına ancak bir ateş yemiş olurlar. Onlar çılgın bir ateşe (Cehenneme) gireceklerdir.”Nisa suresi ayet: 4/10
Katade (Radiyallahu anhu) der ki;
-“Ayet-i kerime, CATAFAN Kabilesinden bir adam hakkında nazil olmuştur. Bu adam kardeşinin yetim olan küçük çocuğunun malına vasi olmuş ve çocuğun malını haksız yere yemişti. Ayeti kerime deki,”Haksız yere ve haram olarak yemek” kaydedilmiştir. Bu kayıt ile, fıkıh kitablarında beyan edilen şartlar dahilinde vasinin yetimin malından yemesi çıkar. (O şartlar müvaccehesinde yemesi Helal olur.)”
Nitekim Cenabı Hak buyuruyor ki;
-“Velilerden kim zengin ise (yetimin malını yemeye tenezzül etmesin) kaçınsın. Kim de fakir ise o halde örfe göre (bir şey) yesin. Artık onlara mallarını teslim ettiğini zaman karşılarında şahid bulundurun.Tam bir hesab sonucu olmak bakımından ise şahid olarak Allah (c.c.) yeter.” Nisa Suresi ayet: 4/6
Yani:
Veli yetimin malından ancak ihtiyaci olduğu kadar yer. Yahud malından borç olarak yer. Veyahud da zor durumda kalırsa yetimin malından çalıştığının ücreti kadarını yer. Borç aldığı vakit ileride eğer durumu düzelirse borcunu öder. Düzelmezse vermez. O kendisine HELAL olur.
Allah-u Teala (c.c.) hazretleri bu ayetten önceki ayette yetimlerin hakkına riayet edilmesi ve itina gösterilmesi;
Hususunu beyan buyurmuştur;
-“Arkalarında aciz ve küçük evladlar bırakdıkları takdirden onlara karşı (halleri ne olacak diye düşünüp) endişe edenler, (himayeleri altındeki yetimler ve diğer mirasçılar hakkında da aynı hissi taşımamaktan) saygi ile korksun (lar), Allah (c.c.) tan sakınsınlar, (gerek vasiler, gerek onların nezdinde bulunanlar hatıra gönüle bakmayarak) sözü dosdoğru söylesinler.” Nisa Suaresi ayet: 4/9
Ayeti kerimenin ifade şekli ölürken malının üçte birinden fazlasını vasiyet eden hakkındadır diyenlerin hilafına delalet ediyor.
Allah-u Teala (c.c.) Davud (aleyhisselam) a vahy ederek buyurdu ki;
-“Ey Davud, yetime karşı şefkatlı bir baba gibi, dul kalmış kadına karşı şefkatlı bir koca gibi ol. İyi bil ki; neyi ekersen onu biçersin.Yani, sen başkalarına nasıl muamele edersen, sana da öyle muamele ederler. Zira muhakkak öleceksin. Senin yetim çocuğun ve dul kadının geride kalır.
Yetimlerin malları ve onlara zülm etmek hakkında ayet-i kerimeye uygun bir çok hadis-i şerif gelmiştir. Bütün bu hadisler insanları korkutarak bu öldürücü ve çok büyük günahtan insanları sakındırır.
Müslim (r.a.) ve başkaları rivayet eder:
Resulüllah (Sallallahu aleyhive sellem) buyuruyor ki;
-“Ey Ebu Zer, ben seni zayıf görüyorum. Ben kendim için sevdiğimi senin için de severim. Anaya babaya emretme, yetime vasi olma.”
Mükaşefe-tül Kulub (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri yetimin malına yaklaşmayan kullarından eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Kibir ve tevazu
13 Temmuz 2008Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)
Muhammed İbn Vasi (r.a.) bir kere oğlunu böbürlenerek yürürken gördü:
Seslenip:
-“Sen kim olduğunu biliyormusun ? Annen yirmi altına satın aldığım bir cariyedir. Baban ise, müslümanlar arasında öyledir ki, onun gibi ne kadar az bulunursa, o kadar iyi olur.” Buyurdu.
Mitrab ibn Muhammed (r.a.) Muhalleb’ i böbürlenerek yürürken gördü:
-“Ey Allah (c.c.) kulu, Allah-u Teala (c.c.) böyle yürümeyi sevmez.”dedi.
Muhalleb’i:
-“Ya beni tanıyormusun? Dedi.
Mitrat ibn Muhammed (r.a.):
-“Tanıyorum. Başlangıcın pis kokulu bir su, sonun ise işe yaramayan bir leş. İkisi arası, yükü murdar bir hammallık.”dedi.
Resulüllah (Aleyhis selatu ve sellam) buyurdu:
-“Kişinin çoluk çocuğunun ihtiyacını kendisi temin edip taşımasını ve bu suretle gurur ve kibrini ezmesini severim.”
Resulüllah (Sallallahu aleyhive sellem) Ashabi kiram (Aleyhimürrıdvan) a buyurdu:
-“Nedendir ki, İbadetin tatlılığını sizde göremiyorum?”
Eshabi Kiram (Aleyhimmürrıdvan):
-“İbadetin tatlılığı nedir? Ya Resulullah (a.s.v.)” dediler.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:
-“Tevazudur.”Buyurdu.
Aişe (r.a.) Anamız buyuruyor:
-“Siz ibadetlerin en faziletlisini biliyormusunuz. O tevazudur.”
Fudeyl İbn İyyad (r.a.) buyurdu:
-“Tevazu, kimden olursa olsun Hakkı (doğruyu) kabul etmektir. İsterse çocuk ve cahil kimseler olsun.”
İbni Semmak (r.a.) Halife Harun Reşide:
-“Ey Emirilmü’minin, Allah-u Teala (c.c.)
-“Kime mal,
-“Cemal
-“Ve haşmet verirse;
-“Malda: insanlara yardım,
-“Haşmet’te: Tevazu etsin.
-“Ve cemal da: ZAHİD olsun.
-“Allah-u Teala (c.c.) böyle olanların ismi HALİSLER DEFTERİNE yazılır buyuruyor.” Dedi.
Halife Harun Reşid kağıd kalem isteyip bu sözleri yazdı.
Süleyman (Alayhis selam) kendi ülkesinde zenginleri sabahlayın sorar, sonra fakirlerle oturur ve:
-“Miskinler miskinler le oturur.”Buyururdu.
Büyüklerden tevazu hakkında söz söyleyenler çoktur.
Hasan-i Basri (r.a.) buyurdu:
-“Tevazu evden çıkınca, gördüğün herkesi kendinden üstün bilmektir.”
Malik ibn Dinar (r.a.) buyurdu:
-“Eğer bir kimse mescidin kapısında seslense ve içinizde en kötünüz dışarı çıksın dese, zorla olmadan hiç kimse, benden önce dışarı çıkamaz.”
Abdullah Bin Mubarek (r.a.) bunu duydu ve buyurdu ki;
-“Malik Bin Dinar (r.a.) ın büyüklüğü bu sebeptendir.”
Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Kibrin şerrinden muhafeza eylesin. AMİN…….
Fuad Yusufoğlu
Dünyanın zemmi ve ondan sakınmak
13 Temmuz 2008Girnavas(cin tepesi) Nusaybin
Ebu Ümame (r.a.) dan rivayet edilir:
Sa’lebe bin Hatib Resulüllah (s.a.v.) a:
-“Ey Allah (c.c.) ın Resulü, bana çok mal vermesi için Allah (c.c.) a dua et.” dedi.
Resulüllah (a.s.v.) buyurdu:
-“Ey Sa’lebe, şükrünü eda ettiğin az mal, şükrüne gücünün yetmiyeceği çok maldan daha hayırlıdır.”
Sa’lebe tekrar:
-“Ey Allah (c.c.) Resulü (a.s.v.) bana çok mal vermesi için Allah (c.c.) a dua et.” Dedi.
Resulüllah (a.s.v.) buyurdu:
-“Ey Sa’lebe, sana ne oluyor ki, beni örnek almağa ve Allah (c.c.) ın Peygamberi gibi olmağa razı olmuyorsun. Varlığım kudret elinde bulunan Allah (c.c.) a yemin ederim ki, eğer dağların altın ve gümüş olarak yürümelerini dileseydim yürürlerdi.”
Sa’lebe dedi ki;
-“Seni Hak peygamber olarak gönderene yemin ederim ki, eğer beni çok mal ile rızıklandırması için Allah (c.c.) a dua edersen, ben her hak sahibinin hakkını muhakkak veririm, muhakkak bunu yaparım.”
Resulüllah (a.s.v.) buyurdular:
-“Allah’ım (c.c.) Sa’lebeye çok mal ver.”
Sa’lebe bir koyun edindi. Bu koyun böcek üremesi gibi üredi. Öyle bir üredi ki, şehirdeki yeri dar gelmeye başladı.
Şehirden ayrılıp, şehrin vadilerinde bir vadiye indi. Artık öğle ile ikindi namazlarını ancak cemaatla kılıyordu. Diğerlerini cemaatle kılmıyordu. Sonra koyunları üremeğe devam etti. Gittikçe işi artıyor, Sa’lebenin cemaatı terketmesine sebep oluyordu. Hatta sa’lebe öğle ve ikindi namazlarını da cemaatle kılmaktan vaz geçti. Yalnız Cuma namazını cemaatlle kılıyordu.
Koyunlar böceğin ürediği gibi üremesine devam ediyordu. Sa’lebe Cuma namazını da terk ediyor. Cuma günleri şehre gidip gelenleri karşılıyor, onlardan şehirdeki haberleri sorup öğrenmeğe çalışıyordu.
Bir gün Resulüllah (s.a.v.) Sa’lebeyi sorarak:
-“Sa’lebe bin Hatib ne yaptı? Buyuruyor:
Eshab (r.a.):
-“O koyun edindi, şehir ona dar geldiği için şehir vadilerinden bir vadiye çıktı .”dediler.
Ve hadiseyi tamamiyle Resulüllah (a.s.v.) anlattılar.
Bunun üzerine Resulüllah (a.s.v.) şöyle buyurdu:
-“Vah Sa’lebeye, Vah Sa’lebeye, Vah Sa’lebeye.”
Bu anda Cenabbi Hak (c.c.) şu ayeti kerimeyi gönderdi.
-“Onların Mallarından sadaka al ki bununla kendilerin (günahlardan) temizlenmiş, bununla onların (hasenatını) bereketlendirmiş,(kendilerini muhlisler mertebesineyükseltmiş olasın.) Onlara dua et. Çünkü senin duan onlar için sükunettir..”Et Tevbe suresi Ayet: 9/103.
Allah-u Teala (c.c.) Zekatın farz olduğunu beyan eden ayetleri gönderdi.
Bunun üzerine Resulüllah (salllallahu aleyhi ve sellem) Cüheyne kabilesiyle Beni Süleym kabilesinden birer adamı Zekatı tahsil etmek için gönderdi. Zekatı Tahsil etmeleri için onlara bir emir yazdırıp ellerine verdi. Dolaşıp zengin Müslümanlardan zekatları toplamalarını emr etti.
Ve:
-“Sa’lebe bin Hatib ve Beni Süleymandan felana uğrayın, zekatlarını alın buyurdu.”
Me’murler çıktılar. Sa’lebeye geldiler. Ona Resulüllah (a.s.v.)ın yazdırdığı zekat hakkında ki emri okuttular.
Sa’lebe onlara şöyle dedi.
-“Bu bir cizyeden, gayri müslimlerden alınan vergiden başka bir şey değildir.”
Devam edecek……
Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri dünyaya haris olmayan kullarından eylesin..AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Dünyanın zemmi ve ondan sakınmak- 3
13 Temmuz 2008Celil ve Leys’ten rivayet edilir.
Der ki;
Adamın biri İsa (Aleyhis selam) ile arkadaş oldu.
Ona:
-“Seninle beraber olup sana arkadaş olayım.”
Beraber yürüdüler. Bir nehir kenarına geldiler. Oturup yemek yemeğe başladılar. Yanlarında bulunan üç yufka ekmeğin ikisini yediler, üçüncüsü kaldı. İsa (Aleyhisselam) kalkıp nehirden su içmeye gitti. Su içtikten sonra geri yerine dönünce üçüncü ekmeği bulamadı.
İsa (Aleyhisselam) adama:
-“Ekmeği kim aldı?” Sorunca:
Adam:
-“Bilmiyorum.”dedi.
İsa (Aleyhisselam) arkadaşiyle kalkıp yola revan oldu.
İsa (Aleyhisselam) yanında iki yavrusu bulunan bir geyik gördü. Yavrulardan birini çağırdı. Yavru geldi. İsa (Aleyhisselam) onu kesti, pişirdi ve arkadaşı ile beraber yediler.
Sonra geyik yavrusuna:
-“Allah (c.c.) ın izniyle kalk.” Dedi.
Geyik yavrusu kalkıp gitti.
İsa (Aleyhisselam) Dönüp adama dedi ki;
-“Sana bu mu’cizeyi gösterenin hakkı için soruyorum. Ekmeği kim aldı?”
Adam:
-“Bilmiyorum.”dedi.
Sonra Yürüdüler,
Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri dünya sevgisinin şerrinden muhafeza eylesin. AMİN……..
Fuad Yusufoğlu
Dünyanın zemmi ve ondan sakınmak- 4
13 Temmuz 2008Girnavas Mevki-i (Nusaybin)
Adam:
-“Bilmiyorum.” Dedi.
Sonra yürüdüler bir dereye vardılar, İsa (Aleyhisselam) adamın elinden tuttu, suyun üzerinden yürüyerek geçtiler. Suyu geçtikten sonra;
İsa (Aleyhisselam) adama:
-“Sana bu mu’cizeyi gösterenin Hakkı için soruyorum. Ekmeği kim aldı?” dedi.
Adam:
-“Bilmiyorum.” diye cevab verdi.
Yola devam ettiler. Bir ovaya varıp oturdular. İsa (aleyhisselam) kumları toplayıp bir tepe yaptı.
Sonra ona:
-“Allah (c.c.) ın izniyle ALTIN OL.” Dedi.
Kum tepesi ALTIN OLDU. İsa (Aleyhis selam) altını üçe taksim etti.
Ve:
-“Biri benim, biri senin, üçüncüsü ekmeği alanın .”dedi.
Adam:
-“Ekmeği alan benim .”dedi.
İsa (Aleyhisselam):
-“Altının hepsi senin olsun.” Dedi. Ve adamdan ayrılıp gitti.
O adam altınların yanında iken, ovaya iki adam geldi. Onu öldürüp elindeki altınları ondan almak istediler.
O gelen adamlara:
-“Altınlar üçümüzündür aramızda taksim edelim. Ancak sizden birini gönderip şehirden yiyecek getirsin yiyelim.”dedi.
İçlerinden birini şehre yiyecek almağa gönderdiler. Şehre giden adam kendi kendine:
-“Ben neye bu altınları üçe böleyim. Ben şehirden alacak olduğum yiyeceğe zehir koyup onları öldüreyim ve altını alayım.” Dedi. Ve öyle yaptı.
O şehre gidince de diğer ikisi:
-“Biz ona altınların üçte birini neye verelim. O şehirden döndüğü zaman onu öldürelim ve altınları aramızda bölüşelim.”dediler.
Şehre gideni, döndüğünde öldürdüler. Getirdiği yiyeceği yediler ve onlar da öldüler. Böylece altın ovada kaldı. Adamlar da orada ölü olarak bulundu.
Bu halde iken İsa (Aleyhisselam) havarilerine:
-“İşte bu dünyadır. Ondan sakınınız.”dedi.
Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri dünya sevgisinin şerrinden muhafeza eylesin. AMİN……..
Fuad Yusufoğlu
Havf ve Reca- 4
13 Temmuz 2008Girnavas -Cin tepesi- (Nusaybin)
Allah (c.c.) yolunda ilerleyen için havf ve reca iki kanattır. Yüksek ve beğenilen makamlara bu kuvvetlerle kavuşur.
Çünkü:
Allah-u Teâla (c.c.) ya kavuşmaya engel olan geçitler çok yüksektir. Gerçek bir ümid ve Allah-u Teala (c.c.) yı görmekten lezzet alan göz olmadıkça bu geçitler aşılmaz.
Cehennem yoluna sürükleyen şehvet ve arzular galibtir, hilecidir ve çekip götürmektir. Bunun tuzağı, düşeni yakalar ve çok çetindir. Kalbinde korku hakim olmayınca, ondan sakınamaz. Bunun için havf ve recanın fazileti büyüktür.
Reca (ümid) kulu çeken yular gibidir. Havf (korku) ise kendisini kamçılayan kamçı gibidir. Biz önce reca’yı, sonra Havf’ı anlatacağız.
Havf:
Allah-u Tealadan korkmak,
Reca,
Allah-u Teâla (c.c.) dan istemek , beklemek, ümid etmek demektir.
Bil ki:
Kerem ve fazilet ümidiyle Allah-u Teâla (c.c.) ya ibadet etmek, cezasından korkarak yapılan ibadetten daha iyidir.
Zira:
Ümid’den muhabbet doğar. Muhabbet makamında ise, yüksek makam yoktur. Korkudan, ürkeklik ve çekingenlik doğar.
Bunun için Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem):
-“Herkes ölürken, Allah-u Teâla (c.c.) ya hüsn-i zan ederek ölür. Buyurdu.
Allah-u Teâla (c.c.) Yakub (aleyhisselam) a vahiy gönderdi:
-“Yusuf (aleyhisselam) u niçin senden ayırdığımı biliyormusun? Sen dedin ki, korkarım onu kurt yer. Kurttan korktun ve bana güvenmedin, ümid etmedin. Kardeşlerinin dalgınlığından korktun, benim korumamı aklına getirmedin.”Yusuf Suresi Ayet: 13
Hazreti Ali (r.a.) günahlarının çokluğu sebebiyle ümidsiz olan birini gördü:
-“Ümidsiz olma, O (c.c.) nun rahmeti, senin günahından büyüktür.” buyurdu.
Resulüllah (a.s.v.) bir gün buyurdu:
-“Benim bildiğimi siz bilseniz, az güler, çok ağlardınız. Sahraya çıkar, elinizle göğsünüze vurur, inlerdiniz.”
Bunun üzerine Cebrail (a.s.) geldi ve Allah-u Teâla (c.c.) buyuruyor ki;
-“Kullarımı, rahmetimden niçin ümidsiz ediyorsun.” Dedi.
Tekrar dışarı çıktı ve Allah-u Teâla (c.c.) nın rahmet Ve fazlınden uzun uzun bahs etti. İnsanlara ümid verdi.
Yahya bin Eksem (r.a.) i ru’yada gördüler.
-“Allah-u Teâla hazrtleri (c.c.) sana ne yaptı?”dediler.
Yahya bin Eksemi (r.a.) dedi ki;
-“Beni suale çekti. ’Ey şeyh, sen böyle böyle yaptın, buyurdu. Çok korktum ve:
-“Ya Rabbi Bana seni böyle tanıtmadılar.” Dedim.
Allah-u Teâla (c.c.):
-“Nasıl tanıttılar.”buyurdu.
Dedim ki:
Devam edecek…
Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri her zaman Havf ve reca yı gözeterek ibadet eden kullarından eylesin. AMİN……..
Fuad Yusufoğlu
Havf ve Reca- 6
13 Temmuz 2008Girnavas (Cin tepesi) NUSAYBİN
Gelecekte iyi bir şey bekleyenin, bu bekleyişine reca (Ümid) denir. Buna bazen temenni, bazen gurur da denir.
Ahmaklar ve eblehler bunları birbirinden ayıramaz ve hepsini ümid ve beğenilmiş reca sanırlar. Bildikleri ve sandıkları gibi değildir.
Bir kimse iyi bir tohum arar, yumuşak toprağa eker, otları ve zararlı bitkileri temizler, zamanında sular ve bundan mahsul bekler. Allah-u Teala (c.c.) Yıldırımdan korursa ve afetleri giderirse, bu beklemeye ümid denir.
İyi tohum aramaz, tohumu sürülmüş toprağa ekmez, otları ve dikenleri temizlemezse, sulamazsa ve buna rağman mahsul beklerse buna gurur ve ahmaklık denir; Reca değil.
Birde var ki, iyi bir tohumu sürülmüş bir toprağa eker, otları temizler fakat su vermez. Yağmur yağmasını bekler. Orası her ne kadar az yağmur alan bir yer de olsa bunun ürün alması imkansız değildir. Ve buna temenni denir.
Bu gibi doğru iman tohumunu göğüs tarlasına koyarsa ve göğsünü (kalbini) fena ahlak dikenlerinden temizlerse, taat ve ibadete devamla iman ağacını sularsa ve ölüm zamanına kadar her türlü afetlerden uzak olmasını Allahu Teâla (c.c.) den dilerse, son nefeste de böyle selametle olmasını gözetirse, buna ümid denir.
Bunun alameti de gelecekte mümkün olan her şey ‘de kusur etmemektir. Ve yapması gerekenleri geciktirmemektir. Çünkü; yapması gerekenleri tehir etmek, ümidden değil, ümidsizlliktendir. Ama iman tohumu çürük olursa, yanı yakini doğru olmazsa, yahud doğru olup kalb kötü ahlaktan temizlenmezse ve taat ile sulanmazsa, rahat beklemek ahmaklık olur, ümid olmaz.
Nitekim Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve sellem):
-“Ahmak o kimsedir ki, her istediğini yapar ve rahmete kavuşmasını ümid eder.” Buyurdu.
Allah-u Teâla (c.c.) Peygamberlerden sonra kendilerine ilim gelip hala dünya ile meşgül olanları ve Allah-u Teala (c.c.) nın bize rahmet etmesini umarız diyenleri zemmediyor, kötülüyor.
Demek ki, kulun ihtiyarına, istemesine bağlı olan bütün sebeplere yapıştıktan sonra, neticeyi gözetmesi reca olur. Sebeplere yapışmadan beklemek ise, ahmaklık ve gurur olur. Sebepleri ne atar ne de araya koyarsa temenni olur.
Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyuryor ki;
-“Din işi temenni ile doğru olmaz.”
O halde tevbe eden, kabul edildiğini ümid etmelidir. Tevbe etmeyip, günahları sebebiyle üzülen, mahcub olan ve Allah-u Teala (c.c.) nın kendisine, tevbe etmesini vereceğini ummanın halı recadır.
Çünkü üzülmesi onu tevbeye götürmeye sebep olur. Üzülmeyip, tevbe beklerse, ahmaklar ümid dese de gururdur.
Allah-u Teala (c.c.):
-“İman edip, arzularını, şehir ve evlerini bırakıp hicret edenler ve kafirlerle cihad eyleyenler, bizim rahmetimizi ümid ederler.” Buyuruyor: Bakara suresi Ayet: 218
Yahya bin Muaz (r.a.) buyuruyor ki;
-“Cehennem tohumu ekip, cennet beklemekten büyük ahmaklık yoktur. Allah-u Teâla (c.c.) ya isyan edenlerin yaptıklarını yapıp, O’na itaat edenlerin yerine kavuşmayı düşünen, amel etmeden, amel edenlerin kavuştuklarına kavuşacağını zan edenlerden aklı sız kimse yoktur.”
Zeydül- Hiyel (r.a.) gelip Resulüllah (a.s.v.) a
-“Allah-u Teala (c.c.) nın hakkında kötülük dilediği kimsenin ve hakkında iyilik dilediği kimsenin nişanı nedir? Sormaya geldim.” Dedi.
Resulullah (a.s.v.):
-“Her gün kalkarken nasıl kalkarsın? Buyurdu;
Zeydil Hiyel (r.a.):
-“İyiliği ve iyilik yapanları severek kalkarım. Eğer bir iyilik olursa, hemen yaparım ve bunun sevabını yakinen bilirim. Yapamazsam üzülürüm ve onu yapmak temennisinde bulunurum.” Dedi.
Resulüllah (sallallahu aleyhi ve sellem):
-“İşte, sana iyilik istediğinin nişanı budur. Eğer başka şey isteseydin, seni onunla meşgül eder ve o zaman dünya vadilerinden hangisinin seni helake götüreceğinden korkmazdın.”buyurdu.
Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri her an havf ve reca üzerinde kılsın. Kendi rahmetiyle cehennem azabından halas eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Havf’ın Fazileti ve Mahiyeti
13 Temmuz 2008Girnavas Şelallesi -Uzaktan görünüş- (Nusaybin)
Bil ki;
Havf (Allah’tan korkmak) büyük makamlardandır. Fazileti, sebep ve neticelerine bağlıdır. Sebebi anlatılacağı gibi ilim ve marifettir. Bunun için Allah-u Teâla hazretleri (c.c.):
-“Allah’tan ancak, Âlim kulları korkar.” Fatır suresi Ayet 28.
Resûlullah (Sallallahu aleyhi ve selem):
-“Hikmet ve ilmin başı Allah (c.c.) korkusudur.” Buyuruyor.
Neticesi ise, iffet, verâ ve takvadır. Bunların hepsi de saadetin anahtarıdır. Çünkü şehvet ve arzular terk edilmedikçe ve bu yolda sabredilmedikçe, saadet yolu bulunamaz.
Şehvet ve arzuları korku gibi hiç bir şey yakıp yok edemez. Bunun için Allah-u Teâla (c.c.) kendisinden korkanlar için hidayet, rahmet, ilim ve rızayı üç ayete topladı.
Ve:
-“Hidayet ve rahmet Allah için günahlardan kaçanlardır.”, “Allah’tan ancak âlim kullar korkar.” Fatır suresi Ayet: 28.
-“Allah onlardan razıdır, onlar da Allah’tan razıdır.”Beyyine suresi Ayet: 8.
Resulullah (Sallallahu aleyhive sellem) Buyurdu:
-“Allah-u Teala den korkandan her şey korkar. Allah’tan korkmayanı, her şey’le korkuturlar.”
Yahya bin Muâz (r.a.) buyuruyor:
-“Mü’minın günahı; korku, ceza ve rahmet ümidi arasında, iki aslan arasında kalmış tilki gibidir.”
Yine (a.s.v.) Buyurdu:
-“Zavallı insan, cehennemden fakirlik gibi korksaydı, cennete girerdi.”
Kendisine:
-“Kıyamette kim daha emindir?”dediklerinde
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki;
-“Bugün daha çok korkandır.”
Aişe Validemiz (r.a.) buyurdu:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) Kur’an-i Kerimde:
-“Yaparlar ve korkarlar.” Buyurulması ne içindir?
Ben:
-“Hırsızlık ve zina mıdır?” dedim.
Resulüllah (Sallalahu aleyhi vesellem):
-“Hayır, namaz kılarlar, oruç tutarlar ve kabul olmadı diye korkarlar demektir.” Mu’minun suresi ayet: 60.
Muhammed bin Münkedir (r.a.) ağladığı zaman, vucudunu gözyaşı ile siler ve:
-“Duydum ki, gözyaşı değen yeri cehennem ateşi yakmaz.”derdi.
Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâla Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Yalnız O’ndan korkup günah işlemeyen kullarından eylesin. AMİN….
Fuad Yusufoğlu
Havf’ın dereceleri
13 Temmuz 2008Girnavas Mevki-i (Nusaybin)
Havf’ın üç derecesi vardır;
Zayıf,
Kuvvetli,
Mutedil.
Beğenileni Mutedil (orta) olanıdır. Zayıfı; kadınlar gibi ince kalbli olmak, Kuvvetlisi de ümidsizliğe kapılmak olup, hasta olma, kendini bilmeme ve hatta ölüm ihtimalı olabilir. İkisi de kötüdür.
Çünkü korkunun, kendi nefsinde bir kemâli, olgunluğu yoktur. Tevhid, marifet ve muhabbet gibi değildir. Bu sebeptendir ki, Allah-u Teâla (c.c.) nın bir sıfatı olamamıştır.
Zira Havf (korku) cahillik ve acizlik olmadan olmaz. Cahillik ve acizlik olmazsa, sonu meçhül olmaz. Ve tahlikeden sakınmak acz ve korku olmaz. Lakin havf’ın, gafillerin haline izafetle bir kemali vardır.
Zira onlar için, çocukları okuturken veya hayvanı yolda sürerken dövmek ve kamçılamak gibidir. Okşar gibi vurulursa ne çocuk ders alır, ne hayvan yola gider. Kuvvetli dövülürse hayvan da, çocuk da sakatlanabilir.
DOLAYISIYLA BUNLAR NOKSANLIK OLUR.
İkisi arasında olması gerekmektedir. Günahlardan sakındıracak, teatları yaptıracak halde olmalıdır.
Âlim olanın havf’ı da o derece mutedil olur. Çünkü: ifrata varınca, reca (ümid) sebeplerini düşünmeye başlar. Zayıf olunca da işin tehlikesini düşünür.
Korkmadığı halde kendine âlim diyen, ilim elde etmemiş, boşa zaman harcamıştır. Tıpkı çarşılarda dolaşan, Kendine hikmet sahibi diyen ve hikmetten hiç haberi olmayan falcılar gibi, Çünkü bütün marifetlerin başı, kendini ve Allah-u Teâla (c.c.) yı tanımaktır.
Kendini ayıblı ve kusurlu, Allah-u Teâla (c.c.) yı ise Celal, azamet ve hâkimiyet sahibi olarak bilmektir. Kendini ve Allah-u Teâla (c.c.) yı böyle bilmekten korkudan başka bir şey doğmaz.
Bunun için Peygamberimiz (sallallahu Aleyhi ve sellem);
-“İlmin başlangıcı, Allah-u Tala (c.c.) yı Cebbar ve kahhar bilmek; sonu ise, kula yakışır.” Buyurdu.
Bil ki;
Sen Hiç bir şey değilsin. Ve senin hiçbir şeyin yoktur. Bunu bilip de korkmayan kimse olabilir mı?
Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri kendisine Kul olarak kabul eden kullarından eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu