‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar
Havf’ın çeşitleri
13 Temmuz 2008Girnavas-Cintepesi- (Nusaybin)
Havf’ın çeşitleri:
Havf (korku), tehlike ve zararı görmekten doğar. Herkes kendine göre bir tehlike ile karşılaşır.
Bazısının ise, cehenneme götüren yol, gözünün önüne gelir.
Tevbe etmeden;
Öleceyinden, yahut yeniden günaha düşeceğinden, yahut kalbi kararacağından, gaflete düşeceğinden yahut adetler kendisini günaha işlemeye sürükleyeceğinden, yahut ni’metin çokluğu sebebi ile zevke dalıp ahireti unutacağından, yahut kıyamet günü kendisine şiddetli muamale edileceğinden, yahut bütün kusur ve kabahatlarını ortaya dökeceklerinden, kendisini rezil ve rüsva edeceklerinden korkar.
Veya hatırına gelen bir şeyin Allah-u Teâla (c.c.) tarafından görüldüğünden ve beğenilen bir işi olmadığından korkar.
Her birinin faydası, korktuğu ile meşgul olmaya götürmesidir. Kendisini günahlara düşürecek adetlerden korkan, kalbini temiz tutar.
Diğerleri de böyledir. Korkanlar üzerindeki en büyük korku, çoğunlukla, son nefeste imanla gidip gitmemek korkusudur. Bundan daha büyük korku, ezele ait korkudur. Acaba ezelde, saadetine mi, şekavatina mı hüküm olunmuştur?
Çünkü:
Son, önce olanın neticesidir. Asıl olan ezeldir, önce olandır.
Resulullah (Sallallahu aleyhive sellem): Minberde iken buyurdu:
-“Allah-u Teâla (c.c.) ın bir bir kitabı vardır. Cennetlik olanların adları ondadır.” sonra sağ elini kaldırıp,
-“Diğer bir kitabı daha vardır. Cehennemlik olanların isimleri, alametleri ve nesebleri ondadır.”
Sol elini kaldırıp;
Devam edecek….
Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri kendisinden korkan kullarından eylesin. AMİN…..
Fuad Yusufoğlu
Havf’ın çeşitleri- 2
13 Temmuz 2008Girnavas -cin tepesi- Şelalesi (Nusaybin)
Sol elini kaldırıp;
-“Bunların içindekiler. Artmaz ve azalmaz.” Buyurdu.
Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:
-“Cennetlik bir kimse, cehennemlik olanın yaptığını yapar, hatta herkes buda onlardandır der. Sonra Allah-u Teâla (c.c.) ölmeden önce onu, bir saat bile olsa o yoldan döndürür ve saadet yoluna getirir.”
Resulüllah (sallallahu aleyhi ve sellem) yine buyurdu:
-“Öncelerin öncesindeki kaza-i ilahi’de said olan saiddır.
(kurtulmuştur.) Şakı olan da, ezeldeki kazada şakı olandır.”
Bu sebepten, sonrası için korkarlar. Demek ki, basiret sahiblerinin korkusu bu sebeple, akibetlerinin ne olacağındandır. Bu en yükseğidir. Tıpkı Allah-u Teâla (c.c.) dan Celal sıfatı sebebiyle korkmanın ; kendi günahından ötürü korkmaktan üstün olması gibidir. Çünkü o korku hiç gitmez. Günahı sebebiile Allah (c.c.) tan korkan, günah işlemekten vaz geçince niçin Allah (c.c.) tan korkayım diyebilir.
Velhasıl Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ı yaratılmadan önce en yüksek makama yükselten ve Ebu cahil’i de yine yaratılmadan önce ve hiç günah işlemediği halde yerin dibine batıran elbete Allah-u Teâla (c.c.) dır.
Böylece Resulüllah (a.s.v.) en yüksek derecede, ebu cahil ise en aşağı derecede yer almışlardır. HakTeâla (c.c.) böyle dilemiştir. Allah (c.c.) a itaat eden kimse Allah-u Teâla (c.c.) nın onda yarattığı cüz’i irade, ihtiyar ile ve verdiği kuvvetle itaat eder. İsyan eden de Allah-u Teâla (c.c.) nın onda yarattığı cüz’i irade ve kuvvet sebebiyle isyan eder.
Kulun İtaatı ve isyanı, saidlik ve şakiliği Allah (c.c.) ın kazasına racidir. Muhakkak ki; Halık Teâla (c.c.) dilediği gibi takdir ve istediği gibi hükmeder. Aklı başında olan her kul kendisi hakkındaki ezeli kaza ve kader hükmünün ne olduğunu düşünerek korkuyla titrer.
İnsan bu korkuyla emrolunmuştur. Onun ardında açıklanması caiz ve mümkün olmayan kaderin sırrı yatar.
Bunun için Davud (Aleyhis selam) a
-“Benden kükremiş arslandan korktuğun gibi kork.” Buyurdu.
Çünkü;
Arslan öldürürse, seni bir kabahatından dolayı öldürmez. Arslandakı fıtrat öyle hükümeder. Seni öldürmezse acımasından ve senin zavalılığından değil, sana kıymet vermediğindendir. Allah-u Teâla (c.c.) yı böyle düşünenin korkudan uzak olması mümkün değildir.
Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri kendisinden korkan kullarından eylesin. AMİN…..
Fuad Yusufoğlu
Havf’ın elde edilmesi
13 Temmuz 2008Girnavas şelalesi -Uzaktan- (Nusaybin)
Bil ki;
Din makamlarının birincisi yakin ve marifettir.
Marifet’ten korku,
Korkudan zühd, sabır, tevbe, sıdk, ihlas, zikre ve fikre devam doğar.
Bundan da üns ve muhabbet hasıl olur.
Muhabbet makamı, makamların sonudur. Rıza, tefzih (Her işi Allah’a bırakma) ve şevk zaten muhabbete bağlıdırlar.
Demek ki,
Kendini ve Rab bını bilmek demek olan ma’rifet ve yakinden sonraki Kimya-yı saadet Havf’tır. (korkudur) Onlardan sonra olanlar, onsuz olmazlar. Bu havf (korku) üç yolla elde edilir:
1-İlim ve ma’refetle: Kendini ve Allah-u Teala (c.c.) yı bilen zaruri olarak korkar.
Bunun için Resulllah (Sallallahu aleyhive sellem) buyurdu:
-“Musa (Aleyhis selam), Adem (Aleyhis selam) a delil gösterdi. Adem (aleyhisselam) de Musa (aleyhisselam) ya delil gösterdi.
Musa (Aleyhis selam) dedi ki:
-“Allah-u Teâla (c.c.) seni cennete koydu, sana şöyle ni’metler verdi. Niçin sözünü tutmadın da, kendini ve bizi tehlikede bıraktın?”
Adem (Aleyhis selam) cevabında:
-“O iş ezelde bana yazılmış idi. O’NUN HÜKMÜNE AYKIRI İŞ YAPAMAZDIM. “Deyip, musa (aleyhis selam) nın sözü Adem (aleyhis selam) ın elinde kesildi. Ve cevap vermedi.
Haberde geldi ki; Cebrail (aleyhis selam) ve Resulüllah (aleyhis selam) ağlıyordu.
-“Sizi emin ettiğim halde neden ağlıyorsunuz?” diye vahiy geldi.
-“Ya Rabbi, senin mekrinden emin değiliz.”dediler.
Allah-u Teâla (c.c.):
-“Böyle olunuz.” Buyurdu. Bu onların ma’rifetlerin olgunluğunu gösterir.
1-Marifetten aciz olunca, korkularının kendine geçmesi için, havf (korku) sahibleri ile sohbet etmektir. Gafil olanlardan uzak olmalıdır.
2-Böyle sohbet edecek insanları bulamaz sa – zira bu zamanda çok azaldılar- Onların hallerini dinlemeli, kitablarını okumalıdır. Bu sebeple Peygamberlerden ve evliyadan havf hakkında bazı hikayeler anlatalım.
Böylece biraz aklı olanlar, onların insanların en arifleri ve akıllıları olduğunu ve nasıl korktuklarını, başkalarının ise daha çok korkması gerektiğini bilirler.
Peygamberlerin ve Meleklerin hikayeleri:
İblis Mel’un olduğu zaman, Cebrail (a.s.) ve mikail (a.s.) daima ağlıyorlardı. Allah-u Teâla (c.c.) onlara vahiy gönderdi ve:
-“Niçin ağlıyorsunuz?” Buyurdu.
Devam edecek…..
Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri her zaman kendisinden korkan kullarından eylesin. AMİN………
Fuad Yusufoğlu
Havf’ın elde edilmesi- 2
13 Temmuz 2008Girnavas Mevki-i (Nusaybin)
-“Niçin ağliyorsunuz?” buyurdu;
Cebrail (a.s.) ve Mikail (a.s.):
-“Ya Rabbi mekrinden emin değiliz.”deiler.
Allah-u Teâla (c.c.):
-“Böyle olmak gerekir, emin olmamalı.”
Muhammed ibn Münkedir (r.a.) der ki:
-“Cehennem yaratıldığı zaman, bütün melekler ağlamaya başladı. İnsanlar yaratılınca, ağlamayı kestiler. Cehennemin kendileri için yaratılmadığını anladılar.
Resulüllah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:
-“Cebrail (Aleyhis selam) bana her geldiği zaman, Allah(c.c.) korkusundan titriyor görürdüm.”
İmam-i Mucahid (Rahmatullahı aleyh) der ki:
-“Davud (aleyhisselam) başını secdeye koyup, kırk gün ağladı. Gözyaşının ağtığı yerde otlar büyüdü.
-“Ya Davud, niçin ağlıyorsun? Açsan, sana yemek vereyim, elbisen yoksa, elbise göndereyim.”diye bir ses geldi.
Davud (Aleyhisselam):
-“Hazin bir sesle inledi. Nefsinin ateşi oradaki otları yaktı. Sonra Allah-u Teâla (c.c.) tevbesini kabul etti. Ya Rabbi, kusurumu elime yaz da, unutmayayım.”dedi.
Duası kabul edildi.
Elini yemeye ve içmeye uzatmazdı ki, önce o kusuru görmesin ve ağlamasın. Bazen kendisine bardakla su verirlerdi. Bardak tam dolu olmazdı. Göz yaşları ile dolardı.
Anlatırlar ki;
Davud (aleyhis selam) o kadar ağlardı ki, takatı kalmadı ve:
-“Ya Rabbi ağlamama merhamet etmezmisin? “dedi.
Vahiy geldi ki;
-“Ağlamaya ait sözler söylersin, kusurunu unuttun mu?”
Davud (Aleyhis selam):
-“Ya Rabbi, nasıl unuturum, kusurumdan önce Zebur okuduğum vakit, akan sular durur, kuşlar başıma toplanır, dağlardaki vahşi hayvanlar mihrabımı, etrafımı sarardı. Bu gün bunlardan hiç birisi olmuyor. Ya Rabbi, bu ne büyük korku, ne müdhiş iştir.” Dedi.
Allah-u Teala (c.c.) buyurdu ki;
-“O teatteki ünsten, bu ise kusurunun korkusundandır. Ey Davud. Adem benim kulum idi Onu kudret elim ile yarattım. Ona kendi ruhumdan üfledim. Meleklerin ona secde etmesini emr ettim. Ona keramet hil’atını verdim. Vekar tacını başına koydum. Yalnızlığından yakındı, Havva’yı yarattım. İkisini de Cennette koydum. Bir kusur işledi. Mahcup ve çıplak huzurumdan uzaklaştırdım. Ey Davud dinle, doğru dinle Bana teat ettin. İstediğini verdim. Kusur etti, mühlet verdim. Şimdi bütün bunlarla bana geldin, Kabul ettim.”
Yahya ibn Ebikesir (r.a.) der ki;
Bildirdiler ki;
Davud (Alayhisselam) kusuru için sesli ağlamak istediği zaman, yedi gün bir şey yemedi, hanımlarının yanına gitmedi. Sonra sahraya çıktı. Oğlu Süleyman (Aleyhisselam) a
-“Davud’dun (aleyhisselam) ağlamasını duymak isteğen mahlukatın toplanması için, Seslenmsini söyledi. İnsanlar şehirlerden, kuşlar yuvalarından, Vahşi hayvanlar…
Devam edecek…..
Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri her zaman kendisinden korkan kullarından eylesin. AMİN………
Fuad Yusufoğlu
Havf’ın elde edilmesi- 3
13 Temmuz 2008Girnavas şelalesi -Uzaktan- (Nusaybin)
Yahya ibn Ebikesir (r.a.) der ki;
Bildirdiler ki;
Davud (Alayhisselam) kusuru için sesli ağlamak istediği zaman, yedi gün bir şey yemedi, hanımlarının yanına gitmedi. Sonra sahraya çıktı.
Oğlu Süleyman (Aleyhisselam) a
-“Davud (aleyhisselam) un ağlamasını duymak isteğen mahlukatın toplanması için, Seslenmsini söyledi.”
İnsanlar şehirlerden, kuşlar yuvalarından, Vahşi hayvanlar çöllerden dağlardan oraya gelmeye başladılar.
Davud (Aleyhis selam), Allah-uTeala (c.c.) sena ederek, O her şeyden münezzehtir. Diyerek başladı.
Bütün mahlukat feryad eylediler. Sonra cennet vecehennemi anlatmaya başladı. Sonra kendi kusurunu söyledi. Öyle oldu ki, orada toplananların bir kısmı düşüp can verdiler. O zaman Süleymân (Aleyhisselam) başucunda duruyordu.
-“Ey babam, artık yetişir. Çok kişiler helak oldu.” Dedi. Ve ölülerin kaldırılması için seslendi. Herkes kendi ölüsünü kaldırdı.
Bir gün huzurunda bulunan kırkbin kişinin otuzbini ölmüştü. İki cariyesi vardı.Vazifeleri, korku zamanında kendisini tutmak ve azalarının birbirinden ayrılmaması için onu korumaktı.
Yahya ibn Zekeriye (aleyhimese selam) Beytül makdeste ibadet ederdi. Çocuk idi. Çocuklar kendisini oyuna çağırdıkları zaman:
-“Beni Oyun için yaratmadılar.” Derdi.
On beş yaşına gelince, insanlar arasından çıkıp, sahraya gitti. Bir gün babası arkasından gitti. Oğlunu, ayaklarını suya sokmuş, susuzluktan ölecekmiş gibi bir halde:
-“Ya Rabbi, izzettine yemin ederim ki, senin katında yerimin neresi olduğunu bilmezsem, su içmem.” Derken gördü.
O kadar ağlardı ki, yüzünde et kalmamış idi. Dişleri dışarıdan anlaşılıyordu. İnsanlar görmesin diye yüzüne deri parçası bağlardı. Peygamberlerin hikayelerinde bu gibi haller çoktur.
Sahabe ve Selefin hikayeleri:
Hazrtei Ömer (r.a.) bir defa bir kapının yanından geçiyordu. Bir kimse namazda Kur’an-i kerim okuyordu.
-“Muhakkak ki, Rabbinin azabi olacaktır.” Tur suresi ayet: 7 ayeti kerimesine gelmişti. Bunu duyunca, hayvandan düştü. Bu manaya dayanamadı. Kendisini eve götürdüler. Bir ay hasta yattı.Kimse hastalığının sebebini anlayamadı.
Ali ibn Hüseyyin Zeynelabidin (r.a.) , abdest aldığı zaman, yüzünün rengi sararırdı.
-“Sana ne oldu ?” dediklerinde
-“Kimin huzuruna çıkacağımı biliyormusunuz?” derdi.
Hatem-i Esem (r.a.) der ki:
-“Güzel, süslü yerlere aldanma. Cennetten daha iyi yer yoktur. Adem (Aleyhis selam) ın ne gördüğünü biliyor musun? “
-“Çok ibadet ediyorum diye övünme. İblis (aleyhil’lanet)ın ne gördüğünü biliyor musun? Binlerce sene ibadet etti.
-“İlminin çokluğuna güvenme. Bel’am-i Baur ilminde o derecede idi ki, İsm-i A’zamı bilirdi. Hakkında ise:
-“Onun gibiler köpek gibidir.” A’raf suresi Ayet : 176 Buyuruldu.
-“İyi dostlara güvenme. Resulullah(a.s.v.) akrabası, yakınları, onu çok gördüler, onun sohbetinde bulundular ve fakat müslüman olmadılar.
Sırriyü-s sekatı (r.a.):
-“Her gün birkaç defa burnuma bakar, yüzüm karardı mı diye düşünürüm.”
Ata Sülem-i (r.a.) çok korkanlardan idi Kırk sene gülmedi. GÖKYÜZÜNE BAKMADI. Bir defa göğe baktı ve korkusundan düştü. Her gece birkaç defa kendini yoklar, insanlık şeklinden çıkıp çıkmadığını araştırırdı. İnsanlara kıtlık ve bir bela gelse,
-“Benim yüzümden geliyor.” derdi.
Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri her zaman kendisinden korkan kullarından eylesin.AMİN………
Fuad Yusufoğlu
Zilhacce ayının fazileti
14 Temmuz 2008Girnavas (Cin tepesi) Nusaybin
İbni Abbas (r.a.) Rivayet edilir:
Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyuruyor:
-“Hiçbir gün yoktur ki, o günlerde yaptığım ameller bugünlerde (Zilhacce’nın ilk on günü) yaptığım ameller kadar bana sevimli olsun.”
Ashab (r.a.) dediler:
-“Allah (c.c.) yolunda (yapılan) cihad da mı?”
Resulüllah (s.a.v.) buyurdu:
-“Evet, Allah (c.c.) yolunda (yapılan) cihad da. Ancak Allah (c.c.) yolunda malı ve canı ile cihada ve geri dönmeyen (şehid) hariç.”
Cabir bin Abdullah (r.a.) dan rivayet edilmiştir.
Resulüllah (s.a.v.) buyuruyorlar ki,
-“Allah (c.c.) indinde, Zilhacce’nin ilk on gününden daha sevimli ve daha faziletli hiçbir gün yoktur.”
Soruldu:
-“Allah (c.c.) yolunda onlar gibi olanlarda mı?”
Resulüllah (a.s.v.) buyurdular ki;
-“Evet, ancak Allah (c.c.) yolunda (cihad ederek) kendini ve atını mahveden kişi hariç.”
Hz. Aişe (Radiyallahu anha) der ki;
-“Bir genç vardı ki, söze kulak verirdi. Bu genç ZİLHACCE AYI GİRDİĞİ ZAMAN ORUÇ TUTARDI. Bunun halı Resulüllah (a.s.v.) a ulaşınca,
Resulüllah (a.s.v.) onu çağırarak:
-“Bu günlerde seni oruç tutmağa sevk eden şey nedir?” buyurdu.
Çocuk şöyle cevab verdi:
-“Annam babam sana feda olsun Ey Allah (c.c.) ın Resulü. Onlar e’şar günleri, hac günleridir. Ümit edilir ki, Allah (c.c.) onların dualarına beni de katar.”
Resulüllah (a.s.v.) buyurdular:
-“Senin oruç tuttuğun her gün için Allah (c.c.) yolunda yüz köle (azad etmiş) kadar, yüz deve ve yüz at vermiş kadar sevab vardır. Terviye (arifeden bir gün önce) günü geldiği zaman , o günde senin için Allah (c.c.) yolunda bin köle (azad etmiş) bin deve ve bin at vermiş kadar sevab vardır. Arife günü geldiği zaman da senin için, Allah (c.c.) yolunda ikibin köle (azad etmiş) iki bindeve ve iki bin at vermiş kadar sevab yazılır.
Resulüllah (s.a.v.) buyuruyorlar ki:
-“Arefe günü oruç tutmak iki sene (oruç tutmağa) muaddildir. Aşure günü oruç tutmak ise bir sene (oruç tutmağa ) eşittir.
Müfessirler:
-“Musa ile otuz gece (bize münacatta bulunması için) sözleştik, ve ona bir on (gece) daha kattık.” Mealındeki ayet hakkında derler ki;
-“Ona bir on (gece) kattık” tan murad zilhicce’nın ilk on günüdür.
İbni Mes’ud (r.a.) şöyle der:
-“Allah(c.c.) günlerden dört gün, Aylardan dört ay, Kadınlardan da dört kadın seçti.
-“Dört kişi cennete ilk gireceklerden olacak. Dört kişi de cennet müştak olacaktır.
-“Günlerden birincisi Cum’a günüdür….
Devam edecek….
Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri hacilerin Arafat’ ta yaptığı dualar hürmetine; Günahlarımızı Afv eylesin.AMİN……
Fuad Yusufoğlu
Zilhacce ayının fazileti- 2
14 Temmuz 2008Girnavas Şelalesi (Uzaktan) Nusaybin
İbni Mes’ud (r.a.) şöyle der:
-“Allah(c.c.) günlerden Dört gün, Aylardan Dört ay, Kadınlardan da
dört kadın seçti.
-“Dört kişi cennete ilk gireceklerden olacak. Dört kişi de cennet müştak olacaktır.
-“Dört günlerden birincisi Cum’a günüdür…
Cuma günü öyle bir an vardır ki, o anı kim rast getirirp Allah (c.c.) a dünya ve ahiret işi için istekte bulunursa Allah (c.c.) dileğini verir.”
Dört günden ikincisi, Arife günüdür. Arefe günü geldiğinde Allah(c.c.) meleklere iftiharla şöyle der:-“Ey meleklerim, benim kullarıma bakın. Onlar toz toprak içine geldiler. Mallarını sadaka olarak infak ettiler. Vucutlarını yordular. Ben onları bağışladığıma sizi şahid tutarım.”
Dört günlerin üçüncüsü Kurban bayramın birinci günüdür. Kurban bayramın birinci günü geldiği ve kul kurnbanını kestiği zaman, kestiği kurbandan ilk damlayan kan damlası kulun işlediği her günaha kefaret olur.”
Dört günlerden dördüncüsü , Ramazan bayramının birinci günüdür.
Ramazan ayında oruç tutup, bayramlarına çıktıkları zaman Allah-u Teala (c.c.) meleklerine şöyle buyurur:
-“Muhakkak her işçi ücretini ister. Kullarım aylarınıoruçla geçirdiler. Bayramlarına çıktılar mükafatlarını istiyorlar. Sizi şahid kılarım ki, ben şübhesiz onları bağışladım. Sonra bir munâdi şöyle nida eder:
“Ey Muhammed ümmeti, dönünüz Sizin kötü amelleriniz iyi amellere çevrildi.”
-“Allah (c.c.) seçtiği dört aylar ise şunlardır:
Receb,
Zilka’de,
Zilhacce,
Muharram.”
-“Seçkin kadınlara gelince onlar şunlardır:
İmran kızı Meryem (radiyallahu anha)
Allah (c.c.) ve Resul (a.s.v.) üne bütün kadınlardan önce iman eden, Huveylidin kızı Hatice (Radiyallahu anha),
Fir’avunun karısı, Müzhim kızı Asiye (radiyallahu anha),
Cennet kadınların hanım efendisi olan Muhammed (a.s.v.) ın kızı Fatima.(r.a.)”
-“Cennete gireceklerin önünde gelenlerin ise, Her kavmın bir önde geleni vardır. Arap kavminin İlk önde geleni Efendimiz, Muhmmed (Aleyhis selam)dır.”
Acemlerin önde geleni; Selman (r.a.),
Rumların öne geleni Sühayb (r.a.),
Habeşlilerin öne geleni de Bilal (r.a.) dır.”
Kendilerine cennet Müştak olan dört kişi ise şunlardır:
Ebu talib’ın oğlu Ali (r.a.),
Selman-i Farisi (r.a.)
Ammar bin Yasır (r.a.)
Mikdad bin Esved (r.a.)
Resulüllah (a.s.v.) buyuruyor:
-“Kim TERVİYE günü (arife’den bir gün önceki gün) oruç tutarsa, Allah (c.c.) ona Eyyüb (Aleyhis selam) ın belalara sabrı için verdiği sevabı verir.
-“Kim ki, Arife günü oruç tutarsa , Allah (c.c.) ona İsa (Aleyhis selam) a verdiği sevab gibi sevab verir.”
Resulüllah (a.s.v.) rivayet edilmiştir:
Buyurdular ki:
-“Arife günü olduğu zaman Allah (c.c.) rahmetini saçar. O günden başka bir gün yoktur ki, Allah (c.c.) o günde daha çok kimseyi Cehennem ateşinden azad etsin.
-“Kim arife günü Allah (c.c.) tan dünya ve ahiret ihtiyaclarından bir şey isterse Allah (c.c.) ona verir. Arife gününe tutulan oruç, geçmiş ve gelecek sene içinde işlenen günahlara kefarettir.”
Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri hacilerin Arafat’ ta yaptığı dualar hürmetine; Günahlarımızı Afv eylesin. AMİN……
Fuad Yusufoğlu
Fakr ve zühd
14 Temmuz 2008Girnavas Mevki-i (Nusaybin)
Din yolunun esasi, müslümanlık unvanında söylediğimiz gibi dört asıl üzeredir:
Nefs,
Allah-u Teala (c.c.):
Dünya:
Ahiret:
Bu dört şeyin ikisinden kaçılarak diğer ikisi aranır. Nefisten yüz çevirerek Allah-u Tela (c.c.), dünyadan yüz çevirerek de ahiret aranır.
Sabır, korku ve tövbe hepsi bunun makamlarıdır.
Dünya sevgisi helake götürücüdür. Bundan kurtulmanın ilacinı anlatmıştık.
Dünyayı sevmemek, dünyadan kesilmek ise münciyet kısmındadır.
Şimdi bunu anlatacağız.
Bu da fakr ve zühd den ibarettir. O halde önce faziletini ve hakikatini anlatalım.
Fakrın ve zühdün hakikati:
Fakir;
Kendisine lazım olan şey, yanında ve elinde olmayana denir. İnsanın en önce kendi varlığına ihtiyacı vardır. Sonra devamlılığına, sonra gıdasına, malına ve daha bir çok şeylere ihtiyacı vardır.
Halbuki bunlardan hiç biri onun elinde değildir. O bütün bunlara muhtaçtır.
Gani (Zengin):
Başkasına ihtiyacı olmayandır. Bu da Allah-u Teala (c.c.) dan başkası değildir. O’n dan başka insan, cin. Melek, şeytan ve yaratılanların hepsinin varlığı ve varlıkta durması kendilerinden değildir. O halde aslında hepsi fakirdir.
Bunun için Allah-u Teâla(c.c.):
-“İhtiyaçsız olan Allah’tır, siz hepiniz fakirsınız.” Buyurdu. Muhammed Sure’si Ayet 38.
İsa (Aleyhis selam) fakiri böyle tarıf eyledi ve:
-“Ben amellerimin rehiniyim. Amellerimin, işlerimin anahtarı başkasının elindedir. Bende daha fakir olan kim vardır.” Buyurdu.
Biz mal para bakımından fakiri anlatacağız. İnsanın muhtaç olduğu binlerce şeyden dolayı fakir adedildiklerinden biri olan malı beyan edeceğiz.
O halde, insanın elinde mal bulunmamasına, ya istiyerek ondan el çekmesi, yahut elde edilmemesi sebebiyledir. Elini çekmişse, Zühd denir. Elde edemiyorsa, fakir denir.
Fakirin üç halı vardır:
Birincisi;
Malı olmaması fakat elinden geldiği kadar istemesidir. Buna Haris fakir denir.
İkincisi:
Ne ister, ne de verilince red eder. Verilirse alır, vermezlerse kanaat eder. Buna kanaat sahibi fakir denir.
Üçüncüsü:
İstemez ve verirlerse de almaz. Almayı kötü görür. Buna zahid derler.
Biz önce fakirin, sonra zühdün faziletini bildireceğiz. Çünkü insan mala haris olsa da, malın bulunmaması da bir fazilettir.
Devam edecek……
Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri dünyaya Haris olmayan kullarından eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Fakir’liğin fazileti
14 Temmuz 2008Girnavas Mevki-i (Nusaybin)
Fakirliğin Fazileti:
Allah-u Teala hazretleri (c.c.):
-“Lil-fukarai’l-muhacirine.” Haşr suresi; 8 . Ayet-i kerimesinde fakirliği, hicretten önce buyuruyor.
Resulüllah (Sallallahu aleyhe ve sellem) buyuruyor ki;
-“Allah-u Teâla (c.c.) çoluk çocuğu fazla ve zahid olan fakiri sever.”
Resulüllah ( a.s.v.) yine buyurdu:
-“Ey Bilal bu cihandan giderken zengin değil, fakir olarak gitmeye gayret et.”
Resulüllah (a.s.v.) yine buyurdu:
-“Ümmetimin fakirleri, zenginlerden beş yüz sene önce cennete girerler.”
İsa (Aleyhis selam) uyuyan bir kimsenin yanından geçiyordu.
İsa (Aleyhis selam);
-“Kalk, Allah-u Teâla (c.c.) yı zikret.” Buyurdu.
Adam:
-“Benden ne istiyorsun? Ben dünyayı isteğenlere verdim.” Dedi.
İsa (Aleyhisselam):
-“Öyleyse uyu, İstediğin gibi uyu.” Buyurdu
Resulüllah (a.s.v.) buyurdu:
-“Fakira aşına olunuz. Onlara iyilik yapınız. Çünkü onların saadeti yoldadır.”
Eshab (r.anhum.):
-“O nedir Ya Resulüllah (a.s.v.)?” dediklerinde:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem);
-“Kıyamet günü onlara, size kim bir parça ekmek veya bir hırka veya içecek bir su vermişse, elinden tutunuz ve cennete götürünüz denir.” Buyurdu.
Lokman Hekim (a.s.) oğluna:
-“Elbisesi eski olanı aşağı görme. Çünkü senin ve onun sahibiniz birdir.” Dedi.
Yahya ibn Mûaz (r.a.) buyuruyor ki;
-“Zavalli insan, fakirlikten korktuğu kadar cehennemden korksaydı, fakirlikten de, Cehennemden de emin olurdu.
-“Dünyayı istediği kadar Cenneti isteseydi, ikisine de kavuşurdu.
-“Dıştan insanlardan korktuğu kadar, kalbden Allah (c.c.) tan korksaydı, dünyaya da, ahirette de saadete kavuşurdu.”
İbrahim-i Edhem (r.a.) ın huzuruna bir kimse on bin gümüş getirdi.
Almadı.
Adam, alması için çok sıkıştırdı.
İbrahim-i Edhem (r.a.):
-“İstermisin ki, bununla fakirlik defterinden silineyim? Bunu asla yapamam.” Dedi.
Devam edecek……
Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri dünyaya Haris olmayan kullarından eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Kanaatkar fakir’in fazileti
14 Temmuz 2008Aşke keşe’den Girnavas tepesi (Nusaybin)
Kanaatkar Fakirin Fazileti:
Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyuruyor ki:
-“İslam dini üzerinde olana ve kendine yetecek dünyalık verilen ve buna kanaat edene müjdeler olsun.”
Yine buyurdu (a.s.v.):
-“Ey Fakirler, kalbinizin derinliklerinden fakirliğe razı olunuz. Fakir sevabına ancak böyle kavuşursunuz. Yoksa kavuşamazsınız.”
Bu haris olan fakire sevab olmadığını göstermektedir. Fakat onun da sevaba kavuşacağı hakkında gayet açık hadis-i Şerif’ler vardır.
Yine buyurdu (a.s.v.):
-“Her şeyin bir anahtarı vardır. Cennettin anahtarı da sabırlı fakirleri sevmektir. Çünkü onlar kiyamet günü celis-i ilahidirler.
Allah-u Teala (c.c.) İsmail (Aleyhis selam) a vahiy gönderdi:
-“Beni kalbi kırık olanların yanında ara.”
Ebu’d Derda (radiyallahu anh) buyuruyor:
-“Dünyalığı artınca sevinenler ve her gün eksilmekte olan ömrüne üzülmeyenler içerisinde aklı noksan olmayan yoktur. Sübhannallah Aman Ya Rabbi, gittikçe artan ve fakat ömrü eksilen dünyada ne hayır vardır.
Bir kimse Amir İbn Abd-i kays (r.a.) a uğradı: ekmekle marul yiyiyordu.
Adam:
-“Ey Amir, bu dünyada bu kadara kanaat mı eyledin?” dedi.
Amir ibn Abd-i kays (r.a.):
-“Evet.” Dedi.
Adam cevabında:
-“Bundan daha az ve aşağısına kanaat eden bir kimse tanıyorum.” Dedi.
Bir gün Ebu Zer (radiyallah-u anh) oturmuş, insanlarla konuşuyordu. Hanımı geldi ve
-“Sen burada oturuyorsun. Allah (c.c.) için söyliyorum ki, evde yiyecek bir şey yoktur.” Dedi:
Ebu Zer (radiyallah-u anh):
-“Ey Hanım Önümüzde çetin bir geçit vardır. Yükü hafiflerden başkası oradan geçemez.” Dedi.
Hanımı memnun oldu ve geri döndü.
Devam edecek…
Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri kanaat sahıbı olan kullarından eylesin. AMİN…..
Fuad Yusufoğlu