‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar
Tefekkür- 13
15 Temmuz 2008Girnavas mevki-i (Nusaybin)
Gökte nice yıldızlar vardır ki, yerden yüzlerce defa büyüktürler. Uzak olduklarından nokta gibi görünüyorlar. Yıldızlar böyle olunca, feleğin yani göklerin büyüklüğü buradan anlaşılır. Bütün bu yıldızlar, bu büyüklükleri ile senin gözünde gayet ufak görünüyor. İşte bu sebeple bunları yaratanın azamet ve hakimiyetini anlayabilirsin.
O halde yıldızda bir hikmet vardır. Renginde, hareketinde, istikametinde, doğmasında, batmasında bir hikmet ve fayda vardır.
Güneşe meyli sebebi ile, bazen güneş yakın, bazen uzak olur. Bazen de ılık olur. Gece ve gündüzün farklı olmasının sebebi de budur. Günler bazen daha uzun, bazen daha kısa olur. Bunun nasıl olduğunu anlatmaya kalkarsak uzun sürer, Allah-u Teala’nın, bu kısa dünya hayatında, bu hususta verdiği ilimleri anlatmaya kalkarsak günlerce devam eder. Bizim bildiklerimiz az ve aşağıdır.
Alimlere ve evliyaya bildirilen ilimler daha fazladır. Alimlerin ve evliyanın ilimleri de, peygamberlerin ilimleri yanında az kalır. Ve bütün bu ilimler, Allah-u Teâla (c.c.) nın ilmi ile karşılaştırmak istenirse, bunlara belki ilim bile denmez. İnsanlara bu kadar ilim veren ve sonra
-“Size ilimden az bir şey verildi” İsra Suresi ayet 85 Buyurmakla, bilgisizlik damgasını vuran Allah-u Teâla (c.c.) her şeyden münezzehtir.
Tefekkür ve düşünce hakkında verilen bu misaller insana kendi gafletini duyurmaya, anlatmaya yetişir. Çünkü bir padişahın sarayına gider, oradaki şekilleri, süsleri görürsün, uzun zaman bunu anlatır ve hayran olduğunu söylersin. Ama, Allah-u Teâla’nın binasında hiç hayret eylemezsin! Bu madde alemi, Allah-u Teâla’nın binasıdır, evidir. Bunu o yaratmış, O yapmıştır.
Tabanı yeryüzüdür. Fakat çatısının direkleri yoktur. Bu şaşılacak şeydir. Hazinesi dağlar ve denizlerdir. Bu evin lüzumlu eşyası hayvanlar ve bitkilerdir. Mumu Ay’dır. Ona ışık veren Güneş tir. Kandilleri yıldızlardır. Bu kandilleri tutan meleklerdir. Sen ise bu hallerden habersizsin.
Halbu ki ev büyük, göz ise küçüktür. Hepsini göremiyor. Sen padişahın sarayında ki bir delikte karınca gibisin.
Bulunduğun delikten, yiyeceğinden ve arkadaşlarından başkasından haberin yoktur. Sarayın güzelliğinden, hizmetçilerin çokluğundan, sultanın tahtından ve hakimiyet’in den de haberin yoktur.
Karınca derecesinde kalmak istiyorsan kal!
İstemiyorsan, yolun açıktır. Allah-u Teâla (c.c.) nın marifet bahçesini seyret.
Dışarı çık.
Gözünü aç.
Akıllara durgunluk veren halleri görür, kendinden geçer, hayran kalırsın.
Vesselam
Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâla (c.c.) Bizlere ve sizlere Kalb gözüyle tefekkür eden kulların yüzü suyu hurmetine Günahlarımızı Afv eylesin. AMİN….
Fuad Yusufoğlu
Gökler ve muhtelif cinsleri
15 Temmuz 2008Girnavas mevki-i (Nusaybin)
Rivayet olunur ki;
Cenâb-ı Hak (c.c.) ın ilk yarattığı şey cevher (atom) dur. Allah Cevheri yaratınca ona heybet nazarı ile baktı. O Allah (c.c.) korkusundan titredi, eridi ve su oldu.
Sonra Allah (c.c) ona rahmet nazarı ile baktı, yarısı dondu. Allah (c.c.) ondan da arşı yarattı. Arş teitredi, Allah (c.c.) onun üzerine “Lâ ilahe İllallah Muhammedürresûlüllah” ı yazdı. Arş sükûnet buldu. Suyu kendi halına bıraktı. Kiyamete kadar titreşir.
Allah-u Teala (c.c.) nın şu ayeti kerimesi buna işaret eder:
-“Onun (Allah’ın) arşı, suyun üzerinde idi…”
Sonra su birbirine vuruşup dalgalandı. Ondan dumanlar çıktı, kimi kimisinin üzerine yığılarak yükseldi, suyun köpüğü vardı. Allah (c.c.) ondan yeri ve gökleri tabaka tabaka olduğu halde yarattı.
Bunlar bitişik bir halde idiler. Allah (c.c.) onların içinde ruzgar yarattı ve yer, gök, tabakalarını birbirinden ayırdı.
Nitekim Allah-u Teala (c.c.) Kur’an-i kerimde haber veriyor; Buyuruyor ki;
-“Sonra (iradesi) göğe ki, o bir buhar halınde idi. Doğruldu da ona ve arza.”İkiniz de ister istemez gelin.” Buyurdu: Onlar da; -“İsteye isteye geldik.” Dediler.
Rivayet edilir ki;
Dünya göğü ile yer arası ve her göğün arası beş yüz senelik mesafe kadardır. Kalınlığı da böyledir.
Kuvvetli kaynaklardan anlaşıldığına göre yer, gökten efdaldır. Çünkü bütün peygamberler yerden halk olundular ve yere defn edildiler.
Yerin tabakalrından en efdalı de en üst tabakasıdır. Çünkü zikredildiği gibi bütün peygamberler ondan halk olup, oraya defn edildiler ve bütün canlıların yararlandığı yer de orasıdır.
İbni Abbas (r.a.) rivayet edilmiştir:
-“Göklerin en efdâli üstü arşa yakın olandır, arşa yakınlığından ona “kürsü” denir. Çünkü yedi gezegen hariç, bütün yıldızlar oradır. Yedi yıldız ise yedi kat göklerde bulunur.
Zühal, yedinci kat gökte, müşteri altıncı kat gökte, Merih beşinci kat gökte, Güneş dördüncü kat gökte, Zühre üçüncü kat gökte, Utarid ikinci kat gökte, ay birinci kat kökte bulunur.
Kalblerin keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala (c.c.) Bizlere ve sizlere Kalb gözüyle tefekkür eden kulların yüzü suyu hurmetine Günahlarımızı Afv eylesin. AMİN….
Fuad Yusufoğlu
Muhabbet’in İlaci
15 Temmuz 2008Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)
Muhabbet;
En yüksek makam olunca, ilacını bilmek de mühim olur. Bir güzele aşık olmak isteyenin, ondan başka her şey’den kesilmesi, yüz çevirmesi lazımdır.
Onun yüzünü görünce devamlı ona bakar. ELLİ AYAĞI, SAÇI ÖRTÜLÜ OLSADA YİNE GÜZELDİR. Onları da görmeye uğraşır. Gördüğü her güzellik, ona bağlılığını artırır. Buna devam edince, az veya çok bir meyil, kendisinde hasil olur. Allah-u Teâla (c.c.) yi sevmek de böyledir.
Birinci şart:
Yüzünü dünyadan çevirmek ve kalbini, dünya sevgisinden temizlemektir.
Çünkü;
Allah-u Teâla (c.c.) nın sevgisinden başka sevgi, onu sevmeye mani olur. Bu ekin ekilecek toprağı, dikenlerden ve zararlı otlardan temizlemek gibidir.
Bundan sonra O’nu tanımak ister. Kemâl ve Cemâl kendiliğinden sevgili ise de O’nu sevmeyen, tanımadığı için sevmez.
Sıddîk ve Fâruk’u (Radıyallah-ü anhümâ) tanıyan, onları sevmemezlik edemez. Çünkü onları öven haberler ve onların menkibeleri kendiliğinden sevgilidir.
Mârifet’e kavuşmak, temizlenmiş toprağa tohum ekmek gibidir. Bundan sonra, devamlı zikir ve fikir tohumun açılması ve büyümesine yardım eden su gibidir.
Bir kimse, bir kimseyi severek çok anarsa, şüphesiz onunla bir ünsiyet, yakınlık peyda olur.
Bir Mü’minde, muhabbetin esasınde bir şey vardır. Aralarındeki fark üç sebepten ileri gelmektedir.
Birincisi:
Dünya sevgisinden ve onunla meşgül olmada farklıdırlar. Bir şey’in sevgisi, diğer bir şey’in sevgisine noksanlık verir.
İkincisi:
Mârifette (tanımakta) ayrıdırlar. Bir cahilin Şafiî’yi sevmesi onu kısaca, büyük alim bildiği içindir. Fakat onun ilminin tafsîlinden haberi olan bir alim, onu daha çok sever. ÇÜNKÜ ONU, CAHİLDEN DAHA İYİ TANIR.
Üçüncüsü:
Ünsiyetin elde edilmesine sebep olan zikir ve ibadette farklıdırlar. Muhabbetin farklı olmasının sebebi bunlardır. Fakat onu onu hiç sevmeyen, hiç tanımayandır.
Görünen güzellik, yaratılış icabı sevildiği gibi, kalb sûretinin güzelliği de, bunun gibi sevgilidir. O halde Muhabbet, mârifetin sermayesi, meyvesidir.
Mârifeti tam olarak elde etmenin ise iki yolu vardır.
Birinci yol:
Tasavvufçuların yoludur. Bu da mücahede etmek ve devamlı zikir ile kalbi temizlemek olup, kendini ve Allah-u Teâla (c.c.) dan başka her şey’i unutur.
Bundan sonra, onun kalbinde öyle işler meydana gelmeye başlar ki, bunlara Allah-u Teâla (c.c.) nın azameti gayet açık olarak görünür. Müşâheda makamına çıkar.
O kurulan bir tuzağa benzer. Bazen av düşer, yakalar bazen de düşmez. Yakalayamaz. Bazen fare, bazen da kartal düşer. Aradaki fark büyüktür. Saâdet rızık miktarıncadır.
İkinci yol:
Mârifet ilmini öğrenmektir. Kelam ve diğer ilimleri öğrenmek değil, Bunun da başlangıcı, tefekkür kısmında işaret ettiğimiz gibi Allahu Teâla (c.c.) nın yarattıklarındeki nizam ve halleri düşünmektir.
Bu uzun bir ilimdir. Fakat arif bir üstad bulunca zeki olanların buna kavuşması mümkündür. Anlayışı az olanlar buna kavuşamaz.
Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)
Allahu Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Muhabbetti anlayan ve o muhabbetli kullar arasında gezip, onların oturuşundan ve ilimlerinden dersler çıkaran kullarından eylesin. AMİN….
Fuad Yusufoğlu
Ruya yolu ile anlaşılan ölülerin halleri
16 Temmuz 2008Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdu ki;
-“Rüyada beni gören beni görmüş olur. Çünkü şeytan benim şeklime giremez.”
Hazret-i Ömer (radiyallah-u anhu) Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) i rüyada gördü. Ona kırgındı.
Hazreti Ömer (r.a.):
-“Ya Resülullah (a.s.v.) ne oldu?”
Resülullah (sallallahu aleyhi ve selem):
-“Oruçlu iken hanımını öpmesen olmaz mı?
Bundan sonra Ömer (r.a.) bir daha bunu yapmadı. Gerçi bu haram değildir. Ama yapmamak daha iyidir. Başkalarına müsamaha etseler de sıddîkların böyle ince hâllerine göz yummazlar.
Abbas (râdiyallah-u anhu) diyor ki;
-“Ömer (r.a.) ile birbirlerimiz çok severdik. Vefatından sonra onu Rüyada görmek istedim. Bir sene sonra gördüm. Gözünü siliyordu:-”Bugün kurtuldum. Allah-u Teâla (c.c.) ikram etmeseydi işim tehlikede idi.”
Abbas (Radiyallah-u anhu) Ebû Leheb’i rüyamda gördüm.
Cehennemde yanıyordu.
-“Nasılsın?” dedim.
Ebû Leheb:
-“Daima azabtayım. Yalnız pazartesi gecesi azab etmiyorlar. Çünkü Resülullah (Sallallahu aleyhi ve selem) pazartesi gecesi doğdu. Bana müjde verdiler. Sevincimden bir köle azad etmiştim. Bunun mükafatı olarak pazartesi gecesi azab etmiyorlar.” Dedi.
İbni Abbas ( radiyallah-u anhu) Hüseyin (Radiyallah-u anhu) öldürülmeden önce bir defa uykudan uyanıp.
-“İnne lillah ve inne ileyhi râciun.” Dedi.
-“Ne oldu.” dediler.
İbni Abbas (Radiyallah-u anhu):
-“Hüseyin (Radiyallah-u anhu) i öldürdüler.”
-“Niçin?.” Dediler.
İbni Abbas (Radiyallah-u anhu):
-“Resülullah (Sallallahu aleyhi ve selem) gördüm, yanında kan dolu bir bardak vardı.
-“Görüyormusun, Ümmettim benden sonra neler yaptılar? Oğlum Hüseyyin’i öldürdüler. Bu kan onun ve ashabının kanıdır. Onlara zulm edildi. Rabb’ımın huzuruna götürüyorum.”Buyurdu.
Bundan yirmi dört gün sonra Hüseyin (Radiyallah-u anhu) öldürüldüğü haberi geldi.
Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâla Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Resulullah (a.s.v.) ın şefaatına nail eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Ruya yolu ile anlaşılan ölülerin halleri- 2
16 Temmuz 2008Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)
Yusuf ibn Hüseyin (r.a.) rüyada gördüler;
-“Allâh-u Teâlâ (c.c.) sana ne yaptı?” dediler.
Yusuf ibn Hüseyin (r.a.);
-“Rahmet etti.” Dedi.
-“Ne ile?”dediler.
Yusuf ibn Hüseyin (r.a.);
-“Hiç bir zaman ciddi söze şaka karıştırmadığımdan.”dedi.
Ebu Cafer Saydelani (r.a.) diyor ki;
-“Resulüllah (sallallahu aleyhi ve selem) i rüyada gördüm. Sofileren bir gurubla oturuyorduk. Gökten iki melek indi. Birinin elinde leğen, diğerinin elinde ibrik vardı. Resulüllah (sallallahu aleyhi ve selem ) elini yıkadı, sofiler de yıkadılar. Ellerimi yıkamam için benim önüme getirdiler. Biri ona;” Su dökme, o onlardan değildir.” Dedi.
Dedim ki;
-“Ya Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) siz buyurmadınız mı İnsan sevdikleri ile beraber bulunurlar. Ben bunları (mutassavvufları) seviyorum.
Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve selem); buyurdu ki;
-“Onun eline de su dökün, o da onlardandır.
Zürâre ibn ebi Evfâ (r.a.) yı rüyada görüp;
-“Amellerin hangisi üstündür? Dediler.
Zürâre ibn ebi Evfâ (r.a.):
-“Allah-u Teâlâ (c.c.) nın kazâsına rıza ve kısa emelli olmaktır.” Dedi.
Yezid ibn Mezur (r.a.) diyor ki;
-“Evzâîyi rüyada görüp, bana en iyi amelin ne olduğunu söyle de, onunla amel edeyim.” Dedim.
Evzâî (r.a.);
-“Alimlerin derecesinden iyi derece görmedim, onun üstünde üzüntülerin derecesi vardır.” Dedi.
Yezid ibn Mez’ur ihtiyar bir insandı. Rüyasında Evzâî (r.a.) nin bu sözünü işitikten sonra ölünceye kadar hep ağladı. Öyle ki, gözleri görmez oldu.
Süfyan-e servi (r.a.) yı rüyada görüp,
-“Allah-u Teala (c.c.) sana ne yaptı?” dediler.
Süfyan-e Servi (r.a.);
-“Bir adımımı sırat’a, diğerini cennete koydum.” Dedi.
Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Sevgili kulları olan Evliyalar hürmetine Günahlarımızı Afv eylesin. AMİN
Fuad Yusufoğlu
Sıla-i rahim- 5
16 Temmuz 2008Hasankeyf köprüsü (Batman)
İsfehân’ı (r.a.) rivayet eder;
-“Bir gün Resûlüllah (Sallâllahü aleyhi ve selem) in yanında oturuyorduk.
Şöyle buyurdular;
-“Bugün, akrabalık bağlarını kesen bizimle oturmasın.”
Bunun üzerine mecliste bulunan bir genç kalktı ve aralarında bazı hususlar bulunan teyzesine gitti ve ondan bağışlanmasını istedi. Teyzesi onu bağışladıktan sonra bulunduğumuz meclise döndü.
Bunun üzerine, Resûlüllah (Sallâllahü aleyhi ve selem) şöyle buyurdu;
-“İçlerinde akrabalık bağlarını koparanlar bulunan millete, rahmet inmez.”
Resûlüllah (a.s.v.) ın bu hadisi Ebu Hüreyre (r.a.) nın rivayet ettiği hadis teyid eder.
Ebu Hüreyre (r.a.) Resûlüllah (a.s.v.) den bahsediyordu. Bir ara şöyle dedi.
-“AKRABALIK BAĞLARINI KOPARANLAR BİZİMLE OTURMASIN, KALKSIN GİTSİN.”
Bunun üzerine mecliste bulunan bir genç kalkıp iki seneden beri ziyaretine gitmediği bir halası vardı. Onun yanına vardı ve onunla barıştı.
Halası gelişinin sebebini sorunca; Genç Ebû Hüreyre (r.a.) nın sözünü anlattı. Bunun üzerine halası gence;
-“Git ona bunun sebebini sor.” Dedi.
Genç, Ebü Hüreyre (r.a.) ye gelip sebebini sordu. Ebû Hüreyre (r.a.) de şöyle cevab verdi;
-“Çünkü ben Resûlüllah (Sllâllahü aleyhi ve selem) in şöyle buyurduğunu işittim
-“İçinde akrabalık bağlarını koparanlar bulunan bir millete rahmet inmez.”
Taberâni şöyle bir hadis rivayet eder;
-“İçlerinde akrabalık bağlarını koparanlar bulunan bir kavme melekler inmez.”
Gene Taberâni (r.a.) A’meş (r.a.) tan Sahih bir senetle şöyle rivayet eder;
-“İbni Mesud (r.a.) Sabah namazından sonra bir mecliste oturuyordu.
Dedi ki;
-“Allah (c.c.) için istiyorum. AKRABALIK BAĞLARINI KOPARAN VARSA KALKSIN GİTSİN. Çünkü biz, Rabbımız (c.c.) e dua edeceyiz. Akrabalık bağlarını koparanın bulunduğu yerde gök kapıları kapalıdır. Dualar kabul olunmaz.”
Buharî (r.a.) ve Müslim (r.a.) de şu hadisî rivayet etmişlerdir;
-“Sıla-i Rahim arşta asılıdır. Der ki; “Kim beni yerine getirirse. Allah (c.c.) ondan razı olur. Kim beni keserse. Allah (c.c.) da ondan uzaklaşır.”
Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâla Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri sıla-i rahima dikkat eden ve sıla-i rahimi kesmeyen kullarından eylesin. AMİN.
Fuad Yusufoğlu
Sıla-’i Rahim- 6
16 Temmuz 2008Kalecik Köyü (Nusaybin)
Ebu Hüreyre (r.a.) den rivayet edilmişti.
Der ki;
Resûlüllah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurmuştur:
-“Muhakkak Cenab-i Hak (c.c.) bütün mahlukâtı yarattıktan sonra Sıla-î Rahim kalkarak şöyle dedi;
-“Ey Allah’ım, bu akrabalık bağının kopmasından sana sığınanın makamıdır.”
Allah (c.c.) buyurdu:
-“Evet, akrabasını ziyaret edene, benim yaklaşmama, akrabayı ziyaret etmeyenlerden uzaklaşmama sen razı değil misin?”
Sıla-î Rahim;
-“Evet.”Der.
Allah (c.c.) buyurur;
-“İşte bu senin içindir.”
Allah Azze ve Celle buyurdu:
-“Ben Allah’ım. Ben Rahman’ım. Sıla-î Râhmi yarattım ve ona benim ismimden bir isim böldüm. (Verdim) Kim sıla-î Rahmi eda ederse ben ona yaklaşırım. Kim ki, onu keserse ben de ondan uzak olurum.”
İbni Hibban (r.a.) sahihinde rivayet eder;
-“Rahim, (sıla-î rahim) Rahman isminden alınmış, birbirlerine bağlı damarlar gibi bir şebekedir.”
Şöyle der;
-“Ey Rabbim, ben kesildim. Ey Rabbim bana kötülük yapıldı. Ey Rabbim bana kötülük yapıldı. Ey Rabbim bana zulüm olundu. Ey Rabbim, Ey Rabbim…”
Bunun üzerine Allah (c.c.) şöyle buyurur;
-“Sen razı olmaz mısın ki, ben seni ifâ edenlere yaklaşırım, seni kesenlerden de uzaklaşırım.”
Buharı (r.a.) ve Müslim (r.a.) şöyle derler;
-“Akrabalık bağlarını koparan cennete girmez.”
-“Âdem oğullarının amelleri her Perşembe ve Cuma gecesi Allah (c.c.) a arzedilir. Bunlardan akrabalık bağlarını koparanların amelleri kabul olunmaz.”
Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâla Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Sıla-î Rahme riayet eden kullarından eylesin. AMİN….
Fuad Yusufoğlu
Allah’a itaat etmek ve onun Resulü (a.s.v.) nü sevmek
16 Temmuz 2008Navala BÜNÜSRE Küçük bir şelale (Nusaybin)
Bilginlerden bir kısmı der ki;
-“Birisinin, havada uçtuğunu, veya denizde yürüdüğünü, veyahut ateşi yediğini, veyahut da bunlara benzer başka bir şey yaptığını görürsen, fakat bu adam Allah-ü Teâlâ (c.c.) nın farzlarınden birini veya kasden Resûlüllah (Sallallahu aleyhi ve selem) ın sünnetlerinden birini terk ederse, bil ki o adam da’vasında yalancıdır. Onun yaptığı kerâmet değil, belki sihirbazlıktır.”
Böyle kimselerden Allah (c.c.) a sığınırız.
Cüneyd-i Bağdadi (r.a.) der ki;
-“Allah (c.c.) in inayeti olmadan, kimse Allah (c.c.) a ulaşamaz. Allah (c.c.) a erişmenin yolu ise Muhammed Mustafa (Sallallahu aleyhi vesellem) tabi olmaktır.
Ahmed el- Havâri (r.a.) de şöyle der:
-“Resûlüllah (Sallallahu aleyhi ve selem) ın sünnetine uymaksızın yapılan her amel batıldır.”
Nitekim Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurmuştur:
-“Kim benim sünnetimi terk ederse ona şefaatım haramdır.”
Sehl (r.a.) şöyle der:
-“Allah (c.c) ı sevmenin alameti, Kur’an-ı kerim’i sevmektir. Allah (c.c.) ı ve Kur’an-ı Kerim-i sevmenin alameti de Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve selem) ı sevmektir. Onun sünnetini sevmenin alâmeti de âhireti sevmek, ahireti sevmenin alameti, dünyayı sevmemektir. Dünyayı sevmemenin alâmeti, ondan yeteri kadar istifade etmek, ahiret hazırlığında bulunmaktır.
Rivayet edilir ki, Amr ibni Ubeyde (r.a.) evinden ancak üç şey için çıkardı.
1- Cemaatle namaz kılmak için
2- Hasyayı ziyaret etmek için.
3- Cenazede hazır bulunmak için.
Ve şöyle derdi
-“İnsanlari, hırsız, yankesici ve soyguncu olaark gördüm. Ömür, kıymeti biçilmez; nefis bir cevherdir. Ona layık olan, ahiret için ebedi ve kıymetli olan hususları dolduran bir hazine olmasıdır.”
Müslüman, daime temiz ve abdestli olmalıdır.
Mü’min;
Eza ve cefâya tahammül göstermeli. Kötülüğe, kötülükle mukable etmemeli, kötülük yapanların ıslahı ve bağışlanması için, Allah (c.c.) a yalvarmalı. Nefsi ve ameli ile kendini beğenmeye düşmemeli.
Çünkü;
Ucüp şeytanın sıfatındandır. Kendini daima hakir görmeli. Salih kimseleri ise hürmet ve ihtiramla karşılamalı. Salih olan kimselere hürmet etmeyi bilmeyen kimseye, Allah (c.c.) onların sohbetini haram kılar. Kim ibâdet ve teâtın büyüklüğü ve merhametliğini bilmezse, Allah (c.c.)onun kalbinden ibadet ve taat zevkini alır,
Fudeyl bin İyad (r.a.) a sorulur ve denir ki;
-“Ey Ebu Ali, kişi ne zaman Salih olur?”
Fudeyl bin İyad (r.a.) şu cevabı verir;
-“Niyetinde nasîhat,
-“Kalbinde korku,
-“Dilinde doğruluk,
-“Azalarında amel-i Salih bulunduğu zaman.”
Mükaşefetil Kulub (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri İbretle nasıhatleri dinleyen, dilinde doğruluk ve kalbinde korku bulunan kullarınden eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Salih ameller ve salih kimseler Kalb ilacı- tevbe
16 Temmuz 2008Bor-e Gündük (Çağ-Çağ deresi)
Büyükler demişlerdir ki;
İhlas’la geçen bir saat, ebedi kurtuluştur. İhlas çok aziz dir.
Demişlerdir ki:
İlim tohumdur,
Amel bitkidir,
İhlas ise onun suyudur.
Rivayet edilir ki;
Salihlerden biri, bir topluluğa uğrar. Bakar ki; doktorun biri hastalık ve ilaçtan bahsediyor.
Salih adam:
Bunun üzerine doktora sorar:
“-Ey vucudları tedavi eden, kalbleri de tedavi edebiliyor musun?”
Doktor şu cevabı verir:
“-Evet tedavi ediyorum. Kalbin hastalığını bana anlat.”
Salih adam:
“-Kalbi fısk-u fucur ile günahlar karartı.”
Doktor cevab olarak şöyle der:
“-Onun ilacı, Allah’a tezarru, istiğfarde bulunup gece gündüz, zari zar ağlamak ve aziz ve Ğaffar olan Allah (c.c.) a ibadet etmeye koşmak, mutlak mülk sahibi olan Allah (c.c.) a bağışlanması için yalvarmaktır. İşte bu Kalblerin tedavisidir. Şifa ise Allem-ül ğuyub olan Allah (c.c.) tandır.”
Bunun üzerine Salih adam, çığlık attı ve ağlayarak gitti.
Gitmeden doktora şöyle demeği ihmal etmedi:
“-Sen ne güzel doktorsun. Kalbimin ilacını buldun.”
Doktor şu karşılıkta bulundu:
-İşte bu, tevbe edip, sevab işlemeye yönelenin kalbının tedavisidir.”
Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Kalbın hastalığı olan Fısk-u fücur den sakınmayı ve kalbin ilacı olanTevbe-i Nessuh ile amel etmeyi İhsan eylesın. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Kalb ilacı. Tevbe-i nasuh- 2
17 Temmuz 2008Kasyane (Nusaybin)
Rivayet edilir ki;
Adamın biri pazardan bir köle satın almak ister.
Köle adama şöyle der;
-“Ey efendim, Sana üç şartım vardır.”
-“1- Farz olan namazların vakti geldiği zaman beni namazımı kılmaktan men etmemen.”
-“2- Gündüzün bana istediğini yaptır, fakat bana gece hiçbir şey söyleme.”
-“3- Bana evinden bir oda ayırman ve oraya kimsenin girmemesini emretmen.”
Adam kölenin şartlarını kabul eder. Köleyi alıp, evine getirir ve
-“Odalara bak hangisini istersen onu seç.”Der.
Köle odaları dolaşır içlerinden harap bir oda görür ve efendisine;
-“Ben bunu seçtim.”der.
Bunun üzerine efendisi;
-“Ey delikanlı sen harap olmuş odayı seçtin.
Köle;
-“Ey efendim; bilmiyor musun harap olan oda, Allah (c.c.) la beraber bulunduğu zaman bağ, bostan olur?”
Köle gündüz efendisine hizmet etmekle meşgul olurdu. Gece ise sabahlara kadar, Allah (c.c.) a ibadetle iştigal ederdi. Bu hal böyle devam ederken, bir gece efendisi evi dolaşmaya başladı;
Kölenin odasına gelince baktı ki; oda aydınlık içinde, köle de secdeye varmış ibadete. Kölenin başında yer ile gök arasında asılmış Nurdan bir kandil var.
Köle secdede Allah (c.c.) a şöyle münacatta bulunuyor;
-“Ey Allah’ım; bana efendime hizmet etmeyi vacip kıldın, Ona gündüz hizmet ediyorum. Eğer bu olmamış olsaydı; gece gündüz sana ibadet ederdim. Beni bağışla Allah’ım.”
Kölesinin bu durumuna muttalı olan efendisi, Sabaha kadar ona baktı. Sabah olunca kandil yerinden kalktı, odanın açık tavanı kapandı. Adam eve döndüğünde bu halı karısına anlattı.
İkinci gece karısını alıp;
Kölenin bulunduğu odanın kapısına geldi. Köleyi gene secdede buldu. Odayı aydınlatan kandil de yerinde idi.
Karısı ile birlikte kapıda durup kölenin ibadetini seyrettiler. Sabaha kadar ağladılar.
Sabah olduğu vakit, adam kölesini çağırıp şöyle dedi;
-“Seni Allah (c.c.) için azâd ettim.Ta ki özür dilediğin kişiden kurtulup Allah (c.c.) a gece- gündüz ibadet edesin.
Bunun üzerine Köle ellerini semaya kaldırıp şöyle dedi;
-“Ey sır sahibi. Sırrı zahir eden kul’un, şöhret bulduktan sonra yaşamak istemez kulun.”
Sonra Allah (c.c.) a şöyle niyazda bulundu;
-“Ey Allah (c.c.) ım senden ölümümü diliyorum.”dedi ve düşüp öldü.
İşte salihlerin, aşıkların ve Allah (c.c.) ı isteyenlerin durumları böyledir.
Kalblerin keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Kalbın hastalığı olan Fısk-u fücur den sakınmayı ve kalbin ilacı olan Tevbe-i Nesuh ile amel etmeyi İhsan eylesin. AMİN
Fuad Yusufoğlu