‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar
Emanet
17 Temmuz 2008Siyah suyun sonu (Navale)
İbni mesud (r.a.) şöyle der:
-“Emanet, vedi’a ve bundan başka manalara şamildir.”
Gene İbni Me’sud (r.a.) den;
-“Emanettin bütün farzlara şamil olduğu ve bunun en kıymetlisi mal olduğu” rivayet eder.
Ebu Derdâ (r.a.) ise;
-“Gusletmek emanet’tir.” Der.
İbni Ömer (r.a.) ise şöyle der:
-“Allah-u Teâla (c.c.) nın insanda ilk yarttığı, cinsi organdır. Bunu yarattıktan sonra, Allah-u Teâla (c.c.) şöyle buyurdu;
-“Bu senin himayene bıraktığım emanettir. Onu ancak helâl yoldan kullan. Eğer onu korursan ben de seni korurum.”
O halde, cinsi organ emanettir. Kulak emanettir. Göz emanettir, dil emanet, mide emanet, el ve ayak emanettir. Emaneti korumayanın imanı yoktur.
Hasan El Basri (r.a.) şöyle der;
-“Emanet göklere, yere ve dağlara arz olundu. Onlar bunu yüklenmekten endişelenip çekindiler. Bunun üzerine Allah (c.c.) şöyle buyurdu;
-“Eğer bunu iyi korursanız sizi mükâfatlandırırım, korumazsanız cezalandırırım.”
Onlar da;
-“Hayır.” Dediler.
Mücahid (r.a.) şöyle der;
-“Allah-u Teâla (c.c.) Adem (Aleyhis selâm) ı yarattığı zaman ona göklere yere ve dağlara teklif ettiği gibi arz ve teklif etti.
Bunun üzerine Adem (Aleyhis selam) da;
-“Kabul ettim.” Diye cevap verdi.
Şu husus aşikardır ki, emanettin göklere, yere ve dağlara arz ve teklif edilmesi, ilzâmî değil ihtiyaridir. Eğer ilzâmî olsaydı bu emaneti kabullenmekten çekinmezlerdi.
Devam edecek…
Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Emanete riayet eden kullardan eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Emanet- 2
17 Temmuz 2008çağ-çağ Barajı (Nusaybin)
Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyuruyor ki;
-“Mü’min hiyanet ve yalan hariç her iyi huya itaat eder.”
-“Ümettim, emaneti ganimet, sadakayı mecburi kabul etmeyi güzel gördüğü müddetçe hayır içindedir.
-“Sana güvenip emanet bırakanın emanetini geri ver. Sana ihanet edene ihanet etme.”
Buhari (r.a.) ve Müslim (r.a.) de Ebu Hüreyre (r.a.) den şu hadis-i şerif rivayet edilmiştir.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurmuştur ki;
-“Munafığın alemeti üçtür;
-“1- Konuştuğunda yalan konuşur.”
-“2- Söz verdiğinde, sözünü yerine getirmez.”
-“3- Kendisine emanet bırakıldığında ona ihanet eder.”
Yani;
Biri kendisine bir söz söylediği zaman onu insanlara yayar, kendisine bir mal bırakıldığında, onu korumamak, inkâr veyahut sahibinin izni olmaksizin kullanmak suretiyle ona ihanet eder.
Emaneti muhafaza etmek, mukkarebîn meleklerin, peygamberlerin sıfatları ve ebrârdan olan muttakilerin ahlakıdır.
Yüce Allah (c.c.) buyurmuştur ki;
-“Şüphesiz, Allah size emanetleri ehli ve erbabına vermenizi, insanlar arsında hümettiğiniz zaman adaletle hükmeylemenizi emreder.” En Nisa Suresi ayet 4/58
Müfessirler diyorlar ki;
-“Bu ayet-i kerime şeriat esaslarının bir çoğuna şamildir. Ayete, muhatap olanlar ise idareciler ve onlarla beraber bütün mükelleflerdir.
Devam Edecek….
Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Emanete hiyanet etmeyen kullarından eylesin. AMİN…
Fuad Yusufoğlu
Riyazet ve Keramet ehlinin fazileti
18 Temmuz 2008Kasyane (Nusaybin)
Bil ki;
Cenabi Hak Teâla (c.c.) bir kula murad ettiği vakıt, Ona kendi nefsinin ayıplarını görecek basiret verir.
Kimin ki, basireti keskin olursa onun ayıpları kendisine gizli olmaz. Kişi kendi ayıplarını bildiği vakit tedavi etme imkânları elde eder.
Fakat insanların ekserisi kendi ayıplarını görmezler, cahildirler. Kişi kardeşinin gözündeki çöpü görür de, kendi gözlerindeki merteği görmez.
Kim ki,
Kendisinin ayıplarını görmek isterse onun için dört yol vardır.
Birinci yol:
Nefsin ayıplarını gören, nefsin sebep olduğu gizli afetlere muttali olan bir mürşide bağlanıp, onu kendi nefsi hakkında hakem yapmak ve nefsiyle mücadelede onun işaretine uymaktır.
İşte mürit ile şeyhin, talebe ile hocanın durumu budur. Hocası ve şeyhi nefsinin ayıblarını ona bildirir. Ona tedavinin yollarını öğretir. Bu zamanda bu birinci yolda, tarif edilen pek az bulunur.
İkinci yol:
Çok doğru, dürüst ve dindar birini kendisine arkadaş edinmeyi talep etmek, kendi ahvalini ve fiillerini kontrol altında bulundurmak için onu murakıp tayın etmek.
Zahiri ve Batıni ayıpların ve ahlakından çirkin bir huyunu gördüğünü onu ikaz eder.
İşte din bilginlerinden olan büyükler ve zeki, basiretli olanlar böyle yaparlardı.
Hazreti Ömer (Radiyallah-u anhu) der ki;
-“Bana ayıplarımı gösterene Allah (c.c.) rahmet eylesin.”
Hz. Ömer (r.a.) Selam-i Farisi (r.a.) ye sorardı.
Bir gün Selman (r.a.) Hz. Ömer (r.a.) e geldiğinde ona Hz.Ömer (r.a.) şöyle dedi;
-“Sana benim ayıplarımdan ve kusurlarımdan neler ulaştı?”
Selman-i Farisi (r.a.) Hz .Ömer (r.a.) in affını talep etti. Cevap vermedi.
Hz Ömer (r.a.) kendisine ısrar edince.
Selman-i Farısı (r.a.) ; şöyle dedi;
-“İşittim ki,…
Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri her zaman ve her yerde kendini kontrol eden, Ayıpların giderilmesi için çalışan ve kendilerine muttaki arkadaşlar edinen kullarından eylesin. AMİN
Fuad Yusufoğlu
Riyazet ve keramet ehlinin fazileti- 2
18 Temmuz 2008
Benim köyüm…
Selman-i Farisi (r.a.) şöyle dedi.
-“İşitim ki sen sofranda iki çeşit katık bulundurur muşsun. Biri gündüz, diğeri de geceye ait olmak üzere iki elbisen varmış.”
Hz.Ömer (r.a.) sorar:
-“Buınlardan başka bir şey işittin mi?”
Selman-i Farisi (r.a.):
-“Hayır.” Diye cevap verdi.
Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.) şöyle der;
-“Bu iki kusur ise, ben muhakkak bunları gideririm.”
Hz. Ömer (r.a.) gene, Huzeyfe (r.a.) ye sorar, der ki;
-“Sen munafıklar hakkında Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve selem) ın sır arkadaşı idin. Bende münafıklık alâmetlerinden bir şey görüyor musun?”
Hz. Ömer (r.a.), işte kadrinin yüceliğine ve makamının bunca büyüklüğüne rağmen, kendi nefsini böyle töhmet altında bulundururdu.
İşte akıl bakımından en yüksek akla sahip olan, makam bakımından da en yücesine ulaşan herkes, kibir ve ucub bakımından o kadar küçük, (kibirsiz) ve nefsine töhmet etme bakımından da o derece büyük olur.
Ancak ne var ki, bu da şimdiki zamanda pek az bulunur. Arkadaşlar arasında dalkavukluğu bırakıp, aybı söyleyen veyahut hasedi terk edip vacip olandan fazlasını söylemeyen pek azdır.
Sen arkadaşlarının arasında sana hased etmeyenlerden, veyahut garezkâr olup, ayıp olmayanı ayıp gören veyahut da sana dalkavukluk yaparak bazı ayıplarını senden gizleyenlerden hali değilsin.
Bunun içindir ki; Davud-i Tai (r.a.) insanlardan uzak yerde yaşardı.
Kendisine;
-“İnsanlarla niçin ihtilat etmezsin?” Diye sorulduğunda;
Davud-i Tai (r.a.):
-“Ayıblerimi benden gizleyen insanlarla yaşıyayım da ne yapayım.”
Dindar olan kimselerin en zevk duydukları şey, başkalrının ikaziyle kendi ayıplarına vakıf olup, mütenebbih olmaktı. Bizim zamanımızda iş tersine döndü.
Bize nasihat eden ve ayıplarımızı bize bildirenler insanların en kötüsü ve sevilmeyeni oldu.
Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri her zaman ve her yerde kendini kontrol eden, Ayıpların giderilmesi için çalışan ve kendilerine muttaki arkadaşlar edinen kullarından eylesin. AMİN
Fuad Yusufoğlu
Riyazet ve keramet ehlinin fazileti-3
18 Temmuz 2008Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)
Bize nasihat eden ve ayıplarımızı bize bildirenler insanların en kötüsü ve sevilmeyeni oldu.
Bu da İmanın zayıflığından olmalıdır. Zira kötü huylar sokucu yılan ve akreplerdir. Eğer biri elbisemizin altında akrep bulunduğunu haber verse, hemen onun sözüne önem verir, verdiği haberle sevinir, elbisemizin altındaki akrebi yakalayıp, öldürmeye ve onu kendimizden uzaklaştırmaya çalışır, onunla meşgül oluruz.
Halbuki bu akrebin zararı bedenedir ve verdiği acı ise, bir gün veya daha az bir zaman sürer. Kötü ahlakların zararı ise kalbin safiyetinedir. Korkulur ki, bu zarar ölümden sonra ebediyen veya binlerce sene devam eder.
Sonra biz, birisi bize kötü ahlakları ve ayıpları haber verince buna sevinmeyiz. Bunu giderilmesiyle meşgül olmayız.
Bilakis bize nasıhat edenin sözü gibi söz söyleyip ona nasihat etmeye kalkışırız ve ona deriz ki;
-“Sen de böyle, böyle yapıyorsun.” Onun nasihatiyle faydalanmayız. Düşmanlığa sebep oluruz.
Bu durum, günahların çokluğundan meydana gelen kalb katılığıdır. Bütün bunların aslı ise iman zayıflığına dayanır.
Canab-i Hak (c.c.) tan isteğimiz şudur ki;
Bizi doğru yola iletsin. (Amin).
Bize ayıblarımızı görecek basiretler ihsan eylesin. (Amin.)
Bu ayıbları tedavi etme meşgüliyetini bize ihsan etsin. (Amin.)
Fazlü kereminden, bize ayıblarımızı söyleyen kimseye teşekkür etmeyi muvaffak eylesin. (Amin.)
Üçüncü yol:
Üçüncü Yol, Nefsinin ayıplarını düşmanlarının dilinden öğrenmeye çalışmaktır.
Mükaşefe-tül Kulub (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâla Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Fazl-ü keremiyle Kermaet sahibi olan Sevgili kullarının yüzü suyu hurmetine günahlarımızı afv eylesin. AMİN
Fuad Yusufoğlu
Riyazet ve keramet ehlinin fazileti- 4
18 Temmuz 2008Sera’mdan yetiştirdiğim bir gül (Nusaybin)
Üçüncü yol:
Nefsin ayıblarını düşmanlarının dilinden öğrenmeye çalışmaktır. Zira öfkeli göz ayıpları meydana çıkarır.
Ümit edilir ki, dalkavukluk yapan ve kendisini medh-ü sena eden dostumdan faydalanacağından, daha çok insan, kindar düşmanının, kusurlarını ortaya dökmesinden faydalanır.
Ne var ki, insan yaradılışı itibariyle düşmanının sözlerini yalanlar ve onu düşmanının, kendisini çekemediğine hamleder.
Fakat basiret sahibi olan kimse düşmanlarının sözlerinden istifade etmekten hâli kalmaz. Çünkü kötü huylar ve ayıpları muhakkak düşmanlarının diline düşmüştür.
Dördüncü yol:
İnsanlarla ihtilat etmektir. İnsanlar arasından meznun gördüğü her şeyi kendi nefsinde araştırır ve onu kendine nisbet eder.
Zira mü’min mü’minin aynasıdır. Başkalarının ayıplarından kendi ayıplarını görür, Ve bilir ki, heva ve hevese uymakta insan tabiatı birbirine çok yakındır.
Kendi yaşıtlarından birinde bulunan aybın aynı veya ondan daha büyüyü ve yahut ondan bir nebzecik diğer akranında da bulunur.
Bunu kendi nefsinde araştırır ve başkasında gördüğü her aybı kendinden temizlemeye çalışır.
Öğüt almak için kişiye bu kâfidir. Eğer insanların hepsi başkalarında gördükleri çirkin ve kötü şeyleri terk etmiş olsalardı. Terbiyeciye ve nasihat verene muhtaç olmazlardı.
İsa (Aleyhis selam) a denildi ki;
-“Seni terbiye eden kimdir?”
İsa (Aleyhis selam) şöyle cevap verdi;
-“Beni hiç kimse terbiye etmedi. Ben cahilin cehlinden bir şey gördüm, ondan kaçındım.”
Bunların hepsi ârif, zeki, nefsin ayıplarını gören, şefkatli olan, dini öğütler veren, kendi nefsini ayıplardan temizlemiş olan, Allah (c.c.) ın kullarının ahlakını düzeltmekle meşgul olan ve onun için öğüt veren bir şeyhi bulamiyanlar için baş vurulacak yollardır.
Eğer biri bu vasıflarda bulunan birini bulursa o, tabibi bulmuş demektir. O bu murşid’e sarılsın. Bu tabip onu manevi hastalıklardan tedavi eden ve onu içinde bulunduğu felaketten kurtaracak olanın ta kendisidir.
Kalblerin keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Taâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri kendi ayıblarını gören ve elinden geldiği kadar ayıblarını düzeltme yollarına giden kullarından eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Riyazet ve keramet ehlinin fazileti- 5
18 Temmuz 2008Kasyane (Nusaybin)
Eğer biri bu vasıflarda bulunan birini bulursa o, tabibi bulmuş demektir. O, bu murşid’e sarılsın. Bu tabib onu manevi hastalıklardan tedavi eden ve onu manevi hastalıklardan tedavi eden ve onu içinde bulunduğu felaketten kurtaracak olanın ta kendisidir.
Bil ki,
Eğer bizim zikrettiğimizi ibret gözü ile bakıp düşünürsen, basiretin açılır. Kalblerin illet ve hastalıkları ve tedavi yolları, ilim ve yakin nuru ile sana ayan beyan olur.
Eğer bunlardan aciz olursan, taklide layık olan kimseyi taklit etmen ve ondan istifade etme hususunu tasdik etmen ve ona iman etmen gerekir. Ve sana yaraşan da bu fırsatı kaçırmamandır.
Çünkü;
İlmin derecesi olduğu gibi imanın da derecesi vardır. İlim imandan sonra hasıl olup, onun arkasından gelir.
Allah teala (c.c.) buyuruyor ki;
-“…Allah, içinizde iman etmiş olanlarla kendilerine ilim verilmiş bulunanların derecelerini artırır.” El Mücadile Ayet 58/ 11
Kim ki,
Şehevi isteklere muhalefet etmenin Allah (c.c.) a götüren yol olduğunu tasdik eder ve onun sebep ve sırrına muttali olursa o kimse iman edenlerdendir.
Şehevi isteklerin yardımcılarından zikrettiğimiz hususlara kim muttali olursa, o kimse kendisine ilim verilendendir.
Allah(c.c.) her iki taifeye de cennet va’detmiştir. Kur’anı kerimde, hadis-i şerifte ve bilginlerin sözlerinde bu hususu, iman etmeyi gerektiren deliller sayılmayacak kadar çoktur.
Allah-u Teala (c.c.) buyuruyor ki;
-“Amma, kim Rabının makamından korktu, nefsini heva (ve hevesinden) alıkoyduysa, işte muhakkak ki cennet onun varacağı yerin ta kendisidir.” En Naziât suresi Ayet 40-41
Ehli hikmetten bazıları şöyle der;
-”Kim ki, nefsi kendisine galebe çalıp ona hakim olursa, o kimse nefsin şehevi isteklerine esir olur.”
-”Onun heva ve heves zindanında mahsur kalır. Yulları nefsin elinde olarak kahrolur. Nefsi onu istediği yere çeker. Kalbini faydalı şeylerden men eder.”
Cafer bin Hamid (k.s.) der ki;
-”Alimler ve ehl-i hikmet, ahiret ni’metlerine ancak dünya nimetlerinin terk edilmesiyle ulaşılacağına ittifak etmişlerdir.”
Ebu Yahya el Verrak (r.a.) şöyle der;
-”Kim ki, azalarını şehevi istekleri yerine getirmek sûretiyle razı ederse kalbine pişmanlık ağacını dikmiştir.”
Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri şehevi isteklerine uymayan kullarından eylesin. Amin…
Fuad Yusufoğlu
Riyazet ve keramet ehlinin fazileti- 6
18 Temmuz 2008Güneşin Batışı (Nusaybin)
Rivayet edilir ki;
Yusuf (Aleyhisselam) Mısır ülkesine ve hazinelerine malik olup hükümdarlık tahtına geçtiğinde kendilerine yapılacak olan merasime giderken yanında memleketinin büyükleri ve ileri gelenlerinden on iki bine yakın insan vardı.
Azizi’in karısı, Yusuf (Aleyhisselam) u görmek için geçeceği yolun yüksek bir yerinde oturdu.
Ve şöyle dedi;
-“Ma’siyet sebebiyle hükümdarları köle yapan, kendisine itaat etmek sebebiyle de köleleri hükümdar yapan Allah (c.c.) ı tesbih ederim.”
Hırs ve şehvet, hükümdarları köle yapar. İşte bu da ifsatçıların cezasıdır. Sabır ve takva ise köleyi Hükümdar tahtına oturtur.
Allah-u Teala (c.c.) nın kur’an da kendisinden haber verdiği gibi Yusuf (Aleyhisselam) a şöyle buyurdu;
-“Kim, Allah’tan korkar, (belalara) sabrederse, muhakkak Allah, iyi haraket edenlerin mükafatını zayi etmez.” Yusuf suresi: Ayet 12/90
Cüneyd-e Bağdadi (r.a.) der ki;
-“Bir gece uyandım. Zikretmek için kalktım. Fakat daha önce bulduğum tadı bulamadım. Tekrar uyumak istedim uyuyamadım. Kalkıp oturdum, fakat bir türlü oturamiyordum. Huzursuz idim. Dışarı çıktım. Bir de baktım ki, yolda elbisesine bürünmüş bir adam vardı.”
Beni hissedince:
-“Ey Eba Kasım, benim için vaktin var mı?”
Ben de;
-“Ey Efendim sözleşmesiz mi? Dedim.”
O da;
-“Evet .”dedi.
O bana;
-“Allah (c.c) tan bana gelmen için senin kalbini bana çevirmesini istedim.”
Ben de;
-“Allah (c.c.) istediğini yaptı ne istiyorsun? Dedim.
O da;
-“Nefsin hastalığı ne zaman onun ilacı olur.” Dedi.
Ben;
-“Nefis heva ve hevesine muhalefet ettiği zaman.” Dedim.
Bunun üzerine nefsine yönelerek ona dedi ki;
-“İşit. Ben sana aynı cevabı yedi kere tekrarlamıştım. Sen kabul etmemiş.’İlle Cüneyd (r.a.) ın ağzından işiteceğim demiştin.’ İşte işittin.”
Sonra çekip gitti. Onun kim olduğunu anliyamadım.
Mükaşefetil Kulub (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri kendi nefsine hâkim olan ve şehevi hastalıklardan kurtulmak için nefis ve hevesine muhalefet eden kullarından eylesin. Amin…
Fuad Yusufoğlu
Dua- 2
18 Temmuz 2008Sevgili yeğenlerim… Sevgili kardeşlerim…
Aşağıda yorumu bulunan sevgili yeğenim bizlerden dua taleb ediyor. Bizlere düşen; Hem kendimize hem de bu hasta olan NİLAY Kardeşimize kalben dua etmektir. Dualarınızı bekliyorum…
Sevgilerimle….
1/3/2008- sa.
Yazan: huriye
fuat amca siteleriniz çok güzel. yeniside en az bunun kadar güzel olmuş..sizden bir ricam olacak..bi tanıdık beyin kanaması geçirdi nolur bütün kardeşlerimiz ona dua etsin.ismi nilay.şimdiden teşekkür ederim..
Bu yorum beni eskilere getirdi. Birden DUA adlı yazımı hatırladım, bu eski yazımı siz değerli yeğenlerimle tekrar paylaşmak istiyorum.
Dua adlı yazım şöyle:
Geçenlerde rahmetli babamın mezarını ziyarete gittim. Hemen yakınında bir mezar taşının üzerindeki yazı dikkatımı çekti: Mezar taşında şöyle yazıyordu:
Ziyaretin Maksadi Dua’dır;
Bu gün bana yarın ise Sana’dır…
Allah’ Teala hazretleri bizleri öldükten sonra da dostlarımız ve aile afradımız tarafından hatırlatmeyi ihsan eylesin. AMİN….
Fuad Yusufoğlu
Yazım bu;
Bu satırları ibretli buldum ve sizlerle tekrar paylaşmak istedim. Hakikatten bu gün bir başka arkadaşımız dua’ya muhtaç olabilir Ama unutulmasın ki yarın bizler de dua’ya muhtaç olabiliriz. (Bu da kesindir.)
Onun için bu dua talebleri bizlere ibret olsun Her zaman; hem kendimize hem de müslüman kardeşlerimize dua edelim. Çünkü hadisi şerifte geçtiği üzere Mealen: “Birbirinize yapılan dualar müstecaptırlar.”
Fuad Yusufoğlu
Dünya âlimlerinin cezası
18 Temmuz 2008Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)
Dünya Âlimlerinden kasdımız,
Kötü âlimlerdir ki, onların ilim tahsil etmekteki gaye ve maksatları, dünya ni’metleriyle ni’metlenmek, ilim’le makama ve makam sahibi olanların katına yükselmektir.
Resulüllah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyuruyor ki;
-“Kıyamet günü insanlardan en şiddetli azap çekeni, Allah(c.c.) ın ilmiyle kendisini faydalandırmadığı âlimdir.”
Tekrar Resulüllah (a.s.v.) buyurdu:
-“Kişi ilmiyle âmil olmadıkça âlim olamaz.”
Yine Resulüllah (a.s.v.) buyurdu:
-“İlim ikidir;
-“1- Lisandeki ilim. İşte bu ilim, Allah(c.c.) ın mahlukatı üzerine bir hüccettir.”
-“2- Kalbdeki ilim. İşte bu faydalı ilimdir.
Yine (a.s.v.) Buyurdu:
-“Ahir zamanda cahil âbidler ve fasık alimler olur.”
Yine (a.s.v.) buyurdu:
-“Siz ilmi, onunla, âlimlere karşı övünmek, cahillere karşı da münazara yapmak ve insanların sevgisini kazanmak için tahsil etmeyiniz. Kim ki, böyle yaparsa o cehennemdedir.”
Yine (a.s.v.) buyurdu:
-“Kim ki, kendisinde bulunan ilmi gizlerse, Allah(c.c) onu ateşten bir gem ile gemler.”
Tekrar (a.s.v.) buyurdu:
-“Ben sizin üzerine, deccalden, daha çok başkasından korkarım.”
Ashab (r.a.) sordu;
-“O nedir? ya Resulüllah (a.s.v.)”
Resulüllah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ;
-“Saptırıcı olan önderler.”
Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve selem;
-“Kimin ilmi artar da hidayeti artmazsa, onun ancak Allah (c.c.) tan uzaklığı artar.”
İsa (Aleyhis selam) der ki;
-“Siz kararsız olanlarla beraber oturduğunuz halde nasıl yolu kapıyanlar için yolu açarsınız.”
Bu ve bundan başka varid olan haberler, ilmin tehlikesinin büyüklüğüne delalet eder. Zira âlim ya ebedi felakete veyahut ebedi saadete uğrar. Alim eğer saadete ulaşmazsa, ilme dalmakla selameti kendisine haram kılar.”
Hz. Ömer (r.a.) der ki;
Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri dünya alimlerinin şerrinden korusun. AMİN…
Fuad Yusufoğlu