‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar

Çağ-çağ deresi (Bor) Nusaybin

Üçüncü ESAS: KUDRET

Cenab-i Hak (c.c.) Ezeli ve ebedi hayat ile DİRİ’diri

Kadir’dir kudretine karşı çıkacak hiçbir kuvvet tasavvur edilemez.

Cebbar’dır. Kahir’dir, O’na ne kusur ve ne de acz gelmez. O’nu uyuklama ve uyku tutamaz. O’na ölüm ve fanilik arız olmaz. Allah Mülk, Meleküt, İzzet ve Ceberut sahibidir.

Kudret, Saltanat, Kahretme, Yaratma ve Emretme O’na aittir.

Gökler O’nun yed-i kudretinde dürülmüş ve yayılmıştır. Yaratıklar O’nun kudretinin pençesindedir. O, yaratmakta ve yoktan var etmekte tektir. Mahlukatı ve amellerini yaratıp, onların rızıklarını ve ecellerini takdir etmiştir.

Mukadder olan hiçbir şey O’nun kudreti dışına çıkamaz. Hadiselerden hiç biri de onun kudreti harıcında cereyan edemez. Allah’ın mukadderatı sayılamaz ve malûmatının nihayeti yoktur.

Devam edecek…

Dinde kırk Esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri tam bir imanla zinetlendirsin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Girnavas civari görüntüsü (Nusaybin)

Dördüncü ESAS: İLİM

Cenab-i Allah (c.c.) Ma’lumatın tümünü bilicidir. Allah’ın ilmi yerlerin dibinden göklerin zirvesine kadar cereyan eden her şey’i kuşatmıştır. Yerde ve gökte zerre kadarı (dahi) O’nun ilminden haric ve uzak kalamaz.

Hatta Allah, kara karıncanın karanlık gecede katı taşın üzerindeki hareketini bilir, zerrenin hava içindeki uçuşunu idrak eder. O, açık – kapalı her şey’i bilendir.

Allah Kadim ve ezeli ilmi ile gönüllerde gizlenenlere ve hatıralardan geçenlere muttali olur. O, daima bu sıfatla mevsuftur.

O’nun bilmesi, zatında yeni hasıl olan ve değişen bir ilimle değildir. O’nun bütün olup, olacağı bilmesi ezeli ve ebedi ilmiyledir.

Devam edecek…

Dinde kırk Esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizlere ve sizlere her zaman zikirle çarpan salim bir kalb ihsan eylesin. Amin…

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Beşinci ESAS İrade- 6

Allah (c.c.) ın hükmü ve kazası dört nevi üzeredir.

1-Taatlarda ve ibadetlerdeki KAZA,
2-Masiyetlerdeki KAZA,
3-Nimetlerdeki KAZA,
4-Belâlardeki KAZA,

Allah (c.c.) kul için taat ve ibadet hükmettiği zaman kulun, onu, çalışmak ve ihlasla karşılaması gerekir.

Ta ki, Allah (c.c.) ona hidayet ve tevfikle ikramda bulunsun.

Çünkü;

Yüce olan Allah (c.c.) buyuruyor ki;

-“Bizim uğrumuzda mücadele edenler (e gelince) Biz onlara elbette yollarımızı gösteririz. Şübhesiz ki, Allah her halde ihsan erbabiyle beraberdir.” Ankebût Suresi Ayet- 69
Yani bize (Allah’a) taat ve ibadet uğrunda, dinimiz yolunda mücadele eden kimseleri, bu husustaki çalışmalarında onları muvaffak kılarız.

Allah (c.c.) ma’siyeti hükmettiği vakit, kulun onu içtenlikle ve kalben istiğfar, tevbe ederek pişmanlıkla karşılaması lazımdır.

Zira Cenab-i Hak;

-“Her halde Allah hem çok tevbe edenleri sever, hem çok temizlenenleri sever.” Buyuruyor. El Bakara suresi Ayet- 222

Allah (c.c.) ni’met ile hükmettiğinde kul onu şükretmek ve cömertçe harcamakla karşılamalıdır. Ta ki, Allah (c.c.) ona fazla nimet ihsan ve ikram buyursun.

Yüce olan Allah (c.c.) Kur’an-i Kerim’inde;

-“And olsun, şükrederseniz elbete sizi (ni’metinizi) artırırım.” Buyurdu. İbrahim suresi Ayet 7

Allah (c.c.) kulu hakkında bela ve müsibeti hükmettiği vakit kulun onu sabr ve rıza ile karşılaması lazımdır ki, Allah (c.c.) ahret aleminde ona izzet ve şeref ihsan buyursun.

Çünkü;

Cenab-i Hak;

-“Şübhesiz Allah sabredenleri sever.” Al-i İmran suresi Ayet- 146

Ve;

-“Ancak –müsibetlere- sabredenlere ecirleri hesabsız verilecektir.” Zümer suresi Ayet- 10

Devam edecek…

Dinde kırk Esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri kaza ve Kader hakkında sağlam itikat üzere olan kulların yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Hafka çino (şelale) Nusaybin

Beşinci Esas: İrade- 7

Mesabih (r.a.) şehrinde, Mevlana, imam Alâeddin, kaza ile kader arasındeki farkı beyan ederek der ki;

-“Kaza bütün mevcudatın, tafsilatsız, icmali olarak Levh-i mahfuz da var olmasıdır. Kader ise Allah’ın levh-i mahfuzda geçmişte icmalen var eylediği şeylerin âlemde yaratmasıyla meydana çıkmasıdır.

Bir kısım bilginler de kaza, özel tertip üzere mevcudatın nizamını iktiza eden inayeti ilahiye ve irade-i ezaliyedir.

Kader ise, ezeli iradenin eşyeya, kendilerine mahsus vakıtlarinda taalluk etmesidir. Dediler

Müslümanlar kader hakkında ihtilafa düşmüşlerdir. Onlardan bir kısmının görüşü şöyledir;

Hayır, şer filer ve sözler gibi âlemde cereyan eden her şey Allah’ın kaza ve kaderi iledir. Kulların bunda hiçbir muhtariyeti yoktur. Bu mezhebe olanlara CEBRİYE denir. Cebr, galebe çalmak ve zorlamaktır.
Bunun içindir ki, onlar Allah, kullarını fiilleri ve sözleri üzerine zorlar, kulların kendi fiilleri ve sözlerinde muhtariyeti yoktur derler.

Fiilerin ve sözlerin kullara isnat edilmesi (Değirmen döndü ve oluk aktı) sözümüzde (dönme) işini değirmene (akma) işini de oluğa isnadımızda olduğu gibi, cansız varlıklara olan isnadın aynıdır diye yanlış inanca saptılar. Bu mezheb batıldır.

Çünkü;

Onlar bu sözü, eğer kendilerini, üzerlerine Allah (c.c.) ın hitabı gelmeyen (Yani mükellef olmayan) delilere ve sabilere benzeterek üzerlerinden Allah’ın tekliflerini düşürmek isterlerse küfr etmişlerdir.

Zira;

Onların mezhebleri, kitabların ve peygamberlerin batıllığına iktiza eder. Hayır eğer o sözü, Allah’ı Ta’zim ve kendilerini tahkir temek ve Allah’ın kazasını defetmekten aciz olduklarından söylemiş iseler Ehl-i Sünnet vel’ Cemaatın itikadına muhalefet ettiklerinden bidatçıdırlar.

Müslümanların bir kısmı da şu görüşe gitmişlerdir:

Devam edecek…

Dinde kırk Esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri kaza ve Kader hakkında sağlam itikat üzere olan kulların yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Navale sipi (Nusaybin)

Beşinci Esas: İrade- 8

Müslümanların bir kısmı da şu görüşe gitmişlerdir:

Kulların, kasd ve iradesi akibinde kendilerinden sadır olan her şey onların kudreti ve ihtiyari ile vakidir. Kullardan sadır olana hiçbir hususta Allah (c.c.) ın kudret ve iradesi taallûk etmez.

Bunlara, kudreti nefyettiklri için kaderiyye denir. Bu mazhebler de batıldır. Çünkü, onlar eğer bu sözü, Allah (c.c.) ın takdirden aciz olmasının caiz olduğuna inançlarından söyledilerse küfre girmişlerdir. Allah (c.c.) onların söylediklerinden münezzehtir.

Yok eğer onlar içtihadlarındeki hatadan ve Cenab-i Hakk-ı, kendi çirkin fiillerine takdir ve yaratmaktan tenzih etmelerinden söyledilerse Ehl-i Sünnet vel Cemaatın inançlarına muhalefet ettiklerinden bidatçıdırlar. Bu zümreden bir kısmı da hayır, Allah (c.c.) ın takdiri iledir. Fakat (şer) Allah (c.c.) ın takdiri ile değildir. Derler.

Hak olan mezheb şudur ki;

Kulun fiilinde her iki kudreti yani: Allah’ın kudreti ve kulun kudreti müessirdir. Fiillerin hepsi kullardan, Allah(c.c.) ın kudreti ve iradesiyle sadır olur. Lâkin, fiillerin meydana gelmesinde kulların da ihtiyarı vardır. Takdir Allah (c.c.) tandır. Kesb yani kazanmak ve işlemek kuldandır. Bu mezheb, kaderiyye ile Cebriyye arasında orta bir mezheptir. Ehl-i Sünnet Vel Cemaatın mezhebi de budur.
Mevlana Alâeddin sözü bitti.

Devam edecek…

Dinde kırk Esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri sağlam bir itikad üzere kılsın. Amin.

Fuad Yusufoğlu

çağ-Çağ nehri Girnavas mevki-i (Nusaybin)

Manası; kendi dışında olan çirkinlikleri örtüp, insanlara göstermek istememen;

Sırrı ve hakikati de, kalbinde çirkin olan şeyleri Allah-u Teâlâ (c.c.) nın görmesinden örtmendir.

Allah-u teâlâ’dan hiçbir şeyin gizlemiyeceğini bilirsin. O halde kalbi çirkinliklerden temizlemek lazımdır. Temizlik de, eskiden yaptıklarına pişman olman ve bir daha yapmayacağına azmetmendir.

Çünkü hadisi şerifte

-“Günahına (samimiyetle) tevbe eden, hiçbir günah işlememiş gibi olur.” Buyruldu.

Tevbe,

Günahı yok eder. Eğer bunu yapamıyorsan: bari utanma, korku ve hayayı perde yap ve bunların arkasında kal. Allahü Teâlâ (c.c.) nın huzurunda kalbi kırık ve utangaç olarak dur. Tıpkı firar eden, emir dinlemeyen bir kölenin, efendisinin huzuruna gelirken kalbi sıkıntı ve pişmanlıkla dolu, başı önüne eğik olduğu gibi ol.

Kıbleye Dönmek (istikbali kıble)

Bunun manası, yüzünü bütün yönlerden çevirip bir yöne dönmektir. Hakikati ise, kalp yüzünü her iki dünyada onlardan çevirip Allah ü Teala ile meşgul olmaktır.

Ancak bu şekilde tek sıfatlı olabilir. Zahiri kıble olduğu gibi, kalbin kıbleside birdir. Oda Allah-ü Teâlâ dır. Düşünceler vadisinde dolaşan kalp,yüzün çeşitli taraflara dönmesi gibidir.

Bu şekilde namaz olmadığı gibi, buda namazın hakikati olmaz.

Bunun için peygamber efendimiz (s.a.v.) buyurdu ki:

-“Namaza durup, arzusu, yüzü ve kalbi Allah ü Teala ile olan, namazın sonunda anasının doğmuş gibi olur, yani bütün günahlardan temizlenir.”

Hakikaten bilmiş ol ki,

Yüzü kıbleden çevirince namazın sureti bozulduğu gibi, kalp yüzünü Allah ü Teâlâ’dan çevirip, başka şeylerden düşünmekte, namazın ruhunun hakikatini bozar.

Çünkü zahir, örtüsü, kılıfıdır. Suretle, kılıfla alakalı olan şeyleri kendinde bulundurur. Kılıfın bundan başka büyük kıymeti yoktur.

Devam edecek

Kimyay-i Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri namazı dosdoğru kılanlardan eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Tasavvuf’un hakikati

14 Kasım 2008

Bor-e Beşire Mecido Girnavas (Nusaybin)

Tasavvuf’un hakikati;

Hamd tüm alemi sevgi üzerinde var eden, dünyayı kendisini çok seven ve O’nun tarafından çok sevilen dostları ile şereflendiren, böylece insanlar üzerindeki rahmetini gösteren Yüce Allah-u Teala’ya, salat ve selam sevginin en yüce öğretmeni, tüm aşıklarının serveri, alemin gözbebeği, en çok sevilen kul olan yüce Resul Hz. Muhammed Mustafa’ya (Sallallahu eleyhi ve sellem) ve onun aşkıyla yanıp tutuşan ariflerin, kendilerine silsilelerini bağladıkları ashabı güzinine ve pak ehl-i beytine olsun.

Değerli okuyucu;

Tasavvuf un hakikatını anlamak istiyorsan Bu yolda uzun ömürler harcayan Allah (c.c.) sevgili veli kullarının menkıbelerine, kitablarına bir bakman lazım ki daha çok anlayasın. İşte tasavvufu bizzat yaşayan sevgili veli kulların menkıbelerından bazı ibretli sözler aşağıya çıkarılmıştır.

Murşidim olan Muhammed el Haznevi hazretleri (k.s.) der ki;

İmam-i Hanefi (r.a.) şöyle buyuruyor:

“Eğer İmam-i Cafer-i Sadık (r.a.) ile geçirdiğim iki sene olmasaydı “Numan” helak olmuştu.”

İmam-ı A’zem (r.a.) böyle buyurarak tasavvuf’un ehemmiyetini belirtmiştir.

Gene Muhammed El Haznevi (k.s.) der ki;

İmam-ı Şafii (r.a.) şöyle buyurmuştur:

“Hem alim ol, hem de mutasavvıf, eğer sadece alim olur da tasavvuf ehli olmazsan, kalbin katı olur. Eğer tasavvuf ehli olur da ilim sahibi olmazsan, sen zaten yolu kaybetmişsin, bu halinle başkalarına nasıl yol göstereceksin?”

Zamanın Baz-ul Eşheb lakaplı Üstün sıfatlarla donatılmış olan Şeyh İzzeddin El-Haznevi k.s. Hazretleri şöyle buyurdu.;

-“Allah ilmiyle amel edene, bilmediğini öğretir. Eğer evliya, nüceba, nükeba, ebdal, aktap, evtad denilen büyük zatlar olmazsa dünya harap olur, hayat durur, felaketler ardı ardına gelir.”

-“Çünkü insan ibadet için yaratılmıştır. Gerçek ibadeti yapanlar ise evliyaullah kesimidir. Diğer insanlar onların bereketi ile yaşamaktadırlar. Altın korunurken kabı da korunur. Ürün almak için tohum tarlaya bakılır. Balta için sapı saklanır.”

-“Evliyaya yanaşın. Allah’ın lütfunu göreceksiniz. Ehadiyyet güneşinden nur ışınlarını müşahede edeceksiniz.”

Yüce Allah (c.c.) mealen;

-‘Şüphesiz Allah iyilik yapanlarla ve muttaki olanlarla bereberdir.’ buyurmaktadır.”

Allah-u teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri tasavvuf ehli olan bu veli kullar hürmetine sahih akıl, birlik ve beraberlik ihsan eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ deresi (Haci Latif bahçesi) -Bor-e Veysike-

Allah-u Teâlâ’yı zikir;( Hatırlamak, Anmak)

Bütün ibadetlerin özü ve aslı Allah-u Teâlâ’yı hatırlamaktır. İslamın direği Namaz’dır ve namaz’dan da maksat Allah-u Teâlâ’yı zikir ve anmaktır.

Allah-u Teâlâ buyuruyor;

-“Namaz’ı dosdoğru kıl (ve kıldır). Allah’ı zikretmek elbette en büyük (İbadet) tır. Ankebut suresi ayet 45.

Kur’an-i kerim okumanın ibadetlerin en faziletlisi olmanın sebebi, Allah-u Teâlâ’nın kelâmı, sözü olması, Allah-u Teâlâ’yı hatırlatıcı olması ve içerisindekilerin hepsinin Allah-u Teâlâ’yı anmayı, hatırlamayı tazelemesi, yenilemesidir.

Oruç’tan maksat, şehvet ve arzuları kırmaktır. Böylece şehvet ve istek sıkıntılarından kurtulan kalb, temizlenir ve “zikir” edilecek yer olur.

Kalb arzularla dolu olunca, zikir etmesi mümkün olmaz ve zikir ona te’sir etmez. Beytullah’ı (Kâbe’yi) ziyeret olan hacdan maksat, hâne (ev) sahibini hatırlamak ve O’nu görmeyi, O’nunla konuşmayı candan istemektir.

Devam edecek…

Kimyay-i saadet (İmam-i ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Dilleri ve kalbleri her zaman zikir’le iştigal eden Salih kullardan eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Seyid Bahaadin bahçesi (Nusaybin)

Allah-u Teâlâ’yı zikir;( Hatırlamak, Anmak)- 3

Peygamber Efendimize (Sallallahu aleyhi ve sellem),

-“İşlerden hangisi faziletlidir?” Diye sordular.

Resulalluh (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki;

-“Öldüğü zaman dilinin, Allah-u Teâlâ’nın zikri ile yaş olmasıdır. (Hb.Tb.Beyhaki)

Yine Sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu;

-“İşerinizin en iyisinden, Allah-u Teâlâ indinde en makbulünden, derecelerinizin en yükseğinden, altun ve gümüş sadaka vermekten daha üstün olandan ve sizin boyunlarınızın vurulduğu ve boyunlarını vurduğunuz düşmanlarla Allah yolunda cihad etmekten daha iyi olan amelinizden size haber vereyim mi?”

Ashabi kiram (r.a.);

-“Ya Rasûlallah, o nedir?” dediler.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem);

-“Zikrullahdır.” Buyurdu. (T. 1/265) Yani Allah-u Teâlâ’yı hatırlamaktır, anmaktır.

Ve yine Resûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu;

-“Allah-u Teâlâ buyuruyor ki; ’Kim ki Benim zikrimle meşgül olmaktan dolayı dua bile edemez, Benim ona ihsanım, dua edenlere ettiğim ihsandan daha üstündür.” (H. Tarihi; Beyhaki)

Yine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem ) buyurdu;

-“Gafillerin arasında Allah-u Teâlâ’yı anan ölüler arasında canlı gibi, kuru ağaçlar arasında yeşil ağaç gibi, harptan kaçanlar arasında, harbeden asker gibidir.” (Ebu Nuaym; hilye; Beyhaki)

Muaz bin Cemel (radiyallah-u anh) diyor ki;

-“Cennette olanlar dünyada iken Allah-u Teâlâ’yı zikretmeden geçirdikleri bir an için üzüldükleri gibi, başka bir şey’e daha fazla üzülmezler.”

Devam edecek…

Kimyay-i saadet (İmam-i ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Dilleri ve kalbleri her zaman zikir’le iştigal eden Salih kullardan eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Zikrin hakikati;

16 Kasım 2008

Girnavas Mevki-i (Nusaybin)

Zikrin hakikati;

Zikrin dört derecesi vardır:

1-Dilin zikri olup, kalbın gafil olmasıdır:

Bunun te’siri azdır. Fakat tamamen te’sirsiz de değildir. Çünkü hizmet ile meşgül olan dil, lüzümsüz şey’lerle vakit geçiren ve hiçbir iş söylemeyen dilden daha üstündür.

2-Kalbin zikridir;

Fakat kalbe yerleşmemiş ve devamlı olmamıştır. Ancak uğraşarak kalbe yaptırabilir. Bu uğraşma ve gayret olmasa gaflet ve düşünce sahibi kalb, eski halına döner.

3-Zikrin kalbde yerleşmesi, kalbi kaplaması ve devamlı olmasıdır;

Ancak uğraşarak kalbe başka şey getirilebilir. Fakat bu, büyük bir iştir.

4-Zikrolunanın kalbi kaplamasıdır;

Bu ise Allah-u teâlâ’dır, zikir değildir. Kalbi dostun tutmasiyle kalbin dostu zikretmesi arasında çok fark vardır.

En yüksek derecesi, zikirden haberdar olmanın kalbden gitmesi yalnız zikrolunanın kalmasıdır. Çünkü zikir arabça da olsa, Farsça da olsa, bunların ikisi de kalbin konuşmasından hâriç olmaz.

Hatta Kalb kelâmının kendisi olur. Asıl olan, kalbin Arabça ve Farsça konuşmadan kurtulması ve etrafında dolaşan hiçbir şey’e yer vermemesidir.

Bu ise hakiki aşk denen aşırı sevginin neticesidir. Aşık ise bütün cömertliğini mâşukuna saklar. Hatta onunla olan meşguliyet sebebiyle isminin unutulmasını ister.

Sevgiye böyle gömülünce, kendini ve Allah-u teâlâ’dan başka olan her şeyi unutur, “tasavvuf yolunun başlangıcına kavuşur.”

Mutasavvuflar  bu hale “Fena” derler, “yokluk” derler. Yani Kendine kendini hatırlatan her şey yok olmuştur. Kendisi de yok olmuştur. Zira kendini de unutmuştur.

Devam edecek…

Kimyay-i saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Dilleri ve kalbleri her zaman zikir’le iştigal eden Salih kullarından eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu