‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar
Zikrin hakikati- 2
16 Kasım 2008İki suyun birleştiği yer (Nusaybin)
Zikrin hakikati- 2
Allah-u teâlâ’nın öyle âlemleri vardır ki, bizim onlardan hiç haberimiz yoktur. Onlar bizim için yok sayılır.
Bizim için var olanlar, haberimiz olan şeylerdir. Bizim bildiğimiz âlemleri bir kimse unutursa, onlar da yok olur.
Kendi benliğini unutursa, o da kendisi için yok olmuş olur. Allahu- Teâlâ’dan başka onunla bir şey kalmasa, onun varlığı Hakla olur.
Şöyle ki;
Baktığın zaman göklerden, yerden ve onlarda bulunanlardan fazlasını görmezsen, âlem bundan fazla değildir, hepsi budur, dersin.
Bu kimse de Allah-u Teâlâ’dan başka bir şey görmezse, her şey O’dur. O’ndan başkası yoktur, der.
Bu makamda bulunmakla, onunla Allah-u Teâlâ arasında (manevi) uzaklık kalkar ve beraberlik hasıl olur. Bu tevhid âleminin ve vahdaniyetin başlangıcıdır.
Ancak ayrılığı bilirse, fark ederse, onu Allah-u Teâlâ’dan uzak eder. O ise bunu anlamaz. Çünk ayrılığı iki şey’i bilen kimse bilir. Kendini ve Allah-u Teâlâ’yı.
Bu ise bu halde iken kendini bilmiyor, birden başka bir şey tanımıyor. Ayrılığı nasıl bilsin?
Bu dereceye ulaşınca melekûtta olanlar ona gösterilmeye başlar. Meleklerin ve Peygamberlerin şekillerini güzel sûretlerde ona gösterirler. Allah-u Teâlâ’nın dilediği her şey görünmeye başlar.
Öyle büyük hallere kavuşur ki, anlatmaya gelmez. Kendine gelince, bazen vaki olanların eserleri, kendisinde kalır ve o halleri istemesi kendisini kaplar.
Dünya ve dünyada olanlar, insanların bulunduğu yerler,şey’ler kalbine iyi gelmez, insanlar arasında bulunduğu halde, kalben onlardan uzak olur.
Dünya işeri ile meşgül olanların hallerine şaşar. Onlara rahmet nazarı ile bakar. Çünkü, ne büyük bir işten mahrum kaldıklarını bilir. İnsanlar ise, onun dünya ile meşgül olmamasına gülerler. Hattâ yakında aklını kaçıracağını sanırlar.
Kimyay-i saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Dilleri ve kalbleri her zaman zikir’le iştigal eden Salih kullarından eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Zikrin hakikati- 3
16 Kasım 2008Bor-e Veysike (Nusaybin) Çağ-Çağ nehri
Zikrin hakikati- 3
Fena ve yokluk makamına ulaşmayan, bu haller ve keşiflere kavuşmayan kimseyi zikir kaplarsa, bu da “Kimyay-i Saadet “ olur. Çünkü zikir kaplayınca, muhabbet ateşi o kimseyi istila eder. Hatta öyle olur ki, Allah-u Teâlâ’yı bütün dünyadan ve içinde olanlardan daha çok sever.
Saâdetin aslı, ölümle Allah-u Teâlâ’ya dönerkendir. Allah-u Teâlâ’yı müşâhede lezzetinin kemali, muhabbet niktarıncadır. Mahbubi dünya olanlar, yâni dünyayı sevenler, dünyaya aşık oldukları için ondan ayrılırken üzülür ve yanarlar, Müslümanlık ünvanında bunu anlatmıştık.
Bir kimse çok zikir eder de, sofilerde hasıl olan hallerden bir şey hâsıl olmazsa, ye’se düşmemelidir. Çünkü saâdete kavuşmak yalnız bununla değildir.
Kalb zikir nuru ile süslenince saâdetin en büyüğü ele geçmiş demektir. Bu dünyada görülmezse, öldükten sonra görülür. Kalbi Allah-u Teâlâ ile bulundurmak için, onu daima murakabe etmelidir. Hiç unutmamalıdır.
Çünkü devamlı Allah-u Teâlâ’yı zikretmek, hatırlamak, Allah-u Teâlâ’nın melekûtundaki şaşılacak hâllerin anahtarıdır.
Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem);
-“Cennet bahçelerinde durup seyretmek isteyen, “Allah-u Teâlâ’yı çok zikretmelidir.” (İbn Ebi Şeyba Musannaf. Taberâni)
Kısaca bu anlattıklarımızdan, bütün ibadetlerin özünün “zikir” olduğu anlaşıldı.
Hakiki zikir, bir emir veya yasakla karşılaştığı zaman Allah-u Teâlâ’yı hatırlamaktır. Günah ise elini çekmeli, emir ise, yapmalıdır. Eğer zikri bunu yaptırmiyorsa, hayâldir ve işin aslını anlamamıştır.
Kimyay-i saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Dilleri ve kalbleri her zaman zikir’le iştigal eden Salih kullarından eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Tehlil, Tesbih, Tahmid’ın Üstünlüğü;
16 Kasım 2008Çağ-Çağ nehri Bor-e Veysike (Nusaybin)
Tehlil, Tesbih, Tahmid’ın Üstünlüğü;
Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyuryor;
-“Kulun yaptığı her iyilik, kıyamet günü teraziye konur. Yalnız “Lâilahe illallah” kelimesi konmaz. Eğer onu teraziye koysalar, yedi kat göklerden, yerden ve içinde olanlardan ağır gelir.” (N. Hb. K.)
Yine Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu;
-“Lâilahe illallah” diyen dediğinde sadık ise, yeryüzündeki topraklar kadar günahı da olsa afv edilir.” (T.1/267)
Sahihi Buhari’de bildiriliyor ki;
-“ Bu kelimeyi (“Lâilahe illallah”) kim söylerse, İsmail Aleyhis selam’ın oğullarından dört köleyi kölelikten azad etmiş gibi olur.”(Buhari)
Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) buyuruyor;
-“Günde yüz def’a Sübhanallahi ve bihamdihi, diyenin bütün günahları afv olur, isterse denizin köpüğü kadar fazla olsun.” (Buhari)
Kimyay-i saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Dilleri ve kalbleri her zaman zikir’le iştigal eden Salih kullarından eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
İstiğfar;
16 Kasım 2008Kalecik Köyü mevki-i (Nusaybin)
İstiğfar;
İbni Mes’ud (Radiyallah-u anh) diyor ki;
-“Kur’an-i kerim’de iki ayet-i kerim’e vardır. Bir kimse yoktur ki o ayetleri okusun da günah işlesin, istiğfar etsin de günahı afv olmasın.
Biri;
-“Kötü işler yapan, yahud kendilerine zülmedenler, Allah-u Teâlâ’nın azâbını hatırlayıp tevbe edenlerin Allah-u Teâlâ günahlarını afv eder.” Âl-i İmran suresi ayet- 135
Diğeri de;
-“Kötü işler yapan, yahud kendine zülm eden kimse, bundan sonra Allah’tan mağfiret isterse, Allah’ı afvedici ve bağışlayıcı bulur.” Nisa suresi ayet- 110 Ayet-i kerimesidir.
Allahu- Teâlâ, Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) e buyuruyor;
-“Rabbini tesbih ve senâ eyle ve mağfiret iste ki, tevbeni kabûl eylesin.”
Bunun için Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) ekseriye;
-“Subhanekallahumme ve bihamdik, Allahümağfirli, inneke ente’tevvabür’-rahim.” Diye “dua “ ederdi. (Mutefak)
Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki;
-“Bir kimse yatarken üç def’a; ‘Estağfirullahe’l-azim ellezi lâ ilâhe illâ hüvve’l-hayyül-kayyum ‘ derse, günahları denizlerin köpüğü, çöllerin kumu, ağaçların yaprağı ve dünyanın günleri kadar çok olsa da afv olunur.”
Kimyay-i saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Dilleri ve kalbleri her zaman zikir’le iştigal eden her zaman “İstiğfar” eden Salih kullarından eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Dua’nın edebleri;
16 Kasım 2008Bor-e Şeş ça’vi derresi başı (Nusaybin)
Dua’nın edebleri;
Yalvararak tazarrû ile yapılan “dua”, Allah-u Teâlâ’ya yaklaştıran amellerdendir.
Peygambere Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) buyuryor ki;
-“Dua ibadetin özüdür.”
Bu şunun içindir ki, İbadetten maksat, kulluk etmektir. Kulluk ise, kendinin zavallı olduğunu ve Allah-u teâlâ’nın büyüklüğünü birlikte görmek ve bilmektir.
Dua’da bu ikisi de vardır. Dua ne kadar tazarrû ile olursa, o kadar iyi olur. Dua’da sekiz edebe dikkat etmelidir;
1-Kıymetli vakitlerde ‘dua’ etmeye gayret etmelidir. Arefe, Ramazan, Cum’a, sabah erken ve gece yarısı gibi.
2-Kıymetli hâlleri gözetmelidir. Askerlerin harbe gitmesi ve gelmesi, farz namazları gibi,
Hadisi şerifte bildirildi ki, gök kapıları böyle zamanda açılır. Bunun gibi ezanla ikamet arasında, oruçlu olduğu zaman ve kalbinde incelik hisettiği zamanlarda ‘dua’ etmelidir. Çünkü kalbdeki incelik rahmet kapısının açık olduğuna işarettir.
3-Bir kimsenin iki elini kaldırıp, başkasına ‘dua’ etmesidir. Hadisi şerifte buyuruldu ki, Resulullah (sallalahu aleyhi ve sellem);
-“Duâ eden üç şeyden boş kalmaz; Ya günahı afv edilir, ya o anda ona bir hayır gelir. Yahud ilerde bir hayır gelir.”
4-Dua’da tereddüt etmemelidir. Kalbinde, dua’sının hemen kabûl edildiğini tutmalıdır. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) buyuruyor;
-“ALLAH-U TEÂLÂ’YA ÖYLE BİR HALDE DUA EDİNİZ Kİ, DUANIZIN KABÛL EDİLDİĞİNİ YAKİNEN BİLESİNİZ.”
Kimyay-i saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Dilleri ve kalbleri her zaman zikir’le iştigal eden her zaman “İstiğfar” eden Salih kullarından eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Dua’nın edebleri- 2
16 Kasım 2008Haci Latif bahçesi Bor-e Veysike-(Nusaybin)
Dua’nın edebleri- 2
5-Yalvararak ve huşü’-i kalb ile ‘duâ’ etmelidir. Hadisi şerifte Reaulullah (sallallahu aleyhi ve sellem);
-“Gaafil olan kalbden yapılan dualar dinlenmez.” Buyuruldu.
6-Dua’yı çok yapmalı, tekrar söylemeli, ardını bırakmamalıdır. Kaç defa ‘dua’ ettim, duam kabûl olmadı, dememelidir. Çünkü kabûl vaktini ve işini Allah-u teâlâ daha iyi bilir.
Dua’sı kabûl olunca;”Allah-u Teâlâ’ya hamd olsun ki, verdiği ni’met sebebiyle iyi işler tamam oluyor.” Demek sünnettir. Kabûl geç olursa “Her halde Allah-u teâlâ’ya hamd olsun.” Demelidir.
7-Önce tesbih okumalı ve salavat getirmelidir. Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) dua’dan önce,
-“Subhane rabbiyel aliyyil a’le’l- Vehhab” derdi. (Ahmed)
Ve yine (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu;
-“Dua edecek olan kimse, önce bana salavat okusun.ÇÜNKÜ BU ‘DUA’ MUHAKKAK KABUL EDİLİRve Allah-u Teâlâ iki duadan birini kabul, diğerini red etmekten daha üstündür.”
8-Tevbe etmeli, zulmünden vazgeçmeli ve kalbini tamamen Allah-u teâlâ’ya vermelidir. Çünkü red olunan dua’ların çoğu, kalbin gafletinden ve günahların zulmetindendir.
Kâ’bü’l-Ahbâr diyor ki;
Beni İsrailin bulunduğu yerde kıtlık oldu. Musa Aleyhis selam bütün ümmetiyle üç defa yağmur dua’sına çıktılar. Kabul edilmedi. Sonra Musa Aleyhis selam’a vahiy geldi;
-“Aranızda söz taşıyan birisi var, o tevbe etmeyince duanızı kabul etmem.”
Musa Aleyhis selam dedi ki;
-“Ya Rabbi! O kimdir, onu aramızdan atalım.”
Allah-u Teâlâ buyurdu;
-“Ben söz taşımayı yasak ederken, kendim nasıl söz taşıyıcılık ederim.”
Bu İlah’i emir üzerine Musa Aleyhis selam şöyle buyurdu;
-“Söz taşımaktan tevbe ediniz.”
Hepsi tevbe ettiler ve yağmur yağmaya başladı.
Mâlik bin Dinar (r.a.) der ki;
-“Beni israil’de kıtlık olmuştu. İki defa yağmur duasına çıktılar. Kabul edilmedi. Peygamberlerine vahiy geldi ki;’ O insanlara söyle ki, dışarı çıkmışlar, dua ediyorlar. Halbuki bedenleri pis, mideleri haram dolu, elleri de haksız yere kana boyanmıştır. Bu şekilde dua’ya çıkmak banim gazabımı arttırdı ve benden uzak oldunuz.”
Kimyay-i saadet (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Dilleri ve kalbleri her zaman zikir’le iştigal eden her zaman “İstiğfar” eden Salih kullarından eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Bişr-i Hafi: (Radiyallah-u Anh)
18 Kasım 2008Gely’e Şam’e Navala sipi (Nusaybin)
Bişr-i Hafi: (Radiyallah-u Anh)
Evliyanın büyüklerinden, künyesi Ebû Nasr olup, asıl adı Bişr bin Hâris Abdurrahman el Hafi’dir.
Bişr-i Hafi (r.a.) Merv şehrinin Bekird bölgesinde 150 (M. 767) senesinde doğmuş, Bağdad’da yaşamıştır.
Hadis, fıkıh ve tasavvuf ilminde büyük âlimlerden olmuştur. Yedi sandık dolusu hadis kitabını ezberlemişti.
Tasavvuf ilminde yüksek makamlara erişmiş olan Bişr-i Hafi (r.a.) 227 (M. 841) yılında Bağdad’da vefat etmiştir.
Bişr-i Hafi (r.a.), devrinin ileri gelen alimlerinden ilim tahsil etmiş ve hadis-i şerif öğrenmiştir. İbrahim Sa’d, Abdurrahman bin Zeyd, Şüreyk bin Abdullah, Muâfa bin İmran Mûsul-i, Abdullah bin Mübarek, Ali bin Müşhir, İsa bin Yunus, Abdullah bin Dâvûd el-Hayri, Ebû Muâviye ed-Darir,Zeyd bin Ebi’z Zerga (Allah onlardan razı olsun) ve daha bir çok alimlerden ilim öğrenmiş ve Hadis-i şerif rivayet etmiştir.
Bişr-i Hafi (r.a.) den, Nuayım bin Heydâm, Muhammed bin Heydâm, İbrahim bin Haşim bin Mûskan, Nasr İbn-i Mansûr, El Bezzar, Muhammed bin el-Müsenna, Sırrı-yi Sekati, İbrahim bin Hâni en Nişabûri, Ömer bin Musa el-Celâ (Allah onlardan razı olsun) gibi bir çok âlimler ders almış ve hadis-i şerif okumuştur.
Gençliğindeki hatâlarından dönüp doğru yola girmesi şöyle anlatılır;
-“Bir gün sarhoş bir halde giderken,
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Bu mübarek zat hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad yusufoğlu
Bişr-i Hafi (Radiyallah-u anh)- 2
18 Kasım 2008gely’e Şam’e Navala sipi (Nusaybin)
Bişr-i Hafi (Radiyallah-u anh)- 2
Gençliğineki hatalarından dönüp doğru yola girmesi şöyle anlatılır;
-“Bir gün sarhoş bir halde giderken, üstünde ‘BESMELE’ yazılı bir kağıt buldu. İçi sızlayıp yerden aldı. Öpüp, çamurlarını silip, temizledikten sonra, güzel kokular sürüp, evinin duvarına astı.”
-“O gece âlim evliya bir zat’a rü’yada,
-‘Git Bişr’e söyle! İsmimi temizlediğin gibi seni temizlerim. İsmimi büyük tuttuğun gibi, seni büyütürüm. İsmimi güzel kokulu yaptığın gibi, seni güzel ederim. İzzetime yemin ederim ki, senin ismini dünyada ve ahrette temiz ve güzel eylerim.’ Dendi.
Bu rü’ya üç defa tekrar etti.
Sabah Bişr-i Hafi (r.a.) yi arayıp meyhanede buldu.
-“Mühim haberim var.” Diye içerden çağırdı.
Bişr-i Hafi (r.a.) geldiğinde;
-“Kimden haber vereceksin.” Dedi.
Allah’ın evliyası;
-“Sana Allah-u Teâlâ’dan haber vereceğim.” Deyince
Ağlamaya başladı. Ve;
-“Bana kızıyor mu, şiddetli azap mı yapacak?” dedi.
Rü’yayı dinleyince arkadaşlarına;
-“Ey arkadaşlarım! Beni çağırdılar, bundan sonra bir daha beni buralarda göremiyeceksiniz.” Dedi.
O zatin yanında hemen tevbe etti. Bu anda ayağında ayakabbı bulunmadığı için, hiç ayakkabı giymedi.
Sebebini soranlara;
-“Söz verdiğim zaman yalın ayaktım, şimdi giymeye haya ederim.” Derdi.
Ayakkabi giymediği için kendisine “Hafi” (yalınayak) denilmiştir.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Bu mübarek zat olan Bişr-i Hafi rehimehullah hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad yusufoğlu
Bişr-i Hafi (Radiyallah-u anh)- 3-
18 Kasım 2008Galy-e Şam’e navala sipi (NUSAYBİN)
Bişr-i Hafi (Radiyallah-u anh)- 3-
Hambeli Mezhebinin kurucusu Ahmed bin Hambel (r.a.) Bişr-i Hafi (r.a.) yi çok sever, devamlı yanına giderdi.
Talebeleri;
-“Siz Âlimsiniz. Hadis’te, Fıkıhta, İctihadda ve bütün ilimlerde eşiniz yoktur. Niye Bişr-i Hafi (r.a.) gibi birini sık sık ziyaret ediyorsunuz?” dediklerinde
-“İmam-i Hambeli (r.a.);
-“Evet dediğiniz ilimleri ondan iyi bilirim. Fakat o, kalb ilimlerini benden iyi bilir.” Derdi.
Bişr-i Hafi (r.a.) ye,
-“Bu ilme, yüksek derecelere nasıl kavuştun?” diye sorduklarında;
Bişr-i Hafi (r.a.);
-“Az yemekle.” Deyip
-“Yiyip gülen ile, yiyip ağlayan aynı olmaz.” Buyurdu.
Bütün ömrünü ilim öğrenmekle ve öğretmekle geçirdi. Son derece şübhelilerden sakınırdı. Konuştuğu zaman etrafa ilim, ahlak, hikmet kokuları yayılırdı.
Vefat ettiğinde cenazesini sabah evden çıkardılar. Fakat o kadar çok kalabalık vardı ki, ancak gece kabristana varabildiler,
Kendisini rü’yada görüp;
-“Allah-u Teâlâ sana ne muamele etti?”
Diye soruldukalrında;
-“Benim cenazemde bulunanı ve kıyamete kadar beni seveni affeyledi.” Buyurdu.
Bişr-i Hafi Hazretleri (r.a.) hayatta olduğu süre içinde bağdad’daki hayvanlar, yalın ayak gezdiği için onun hürmetine yolda pislemezlerdi.
Birisinin hayvanı bir gece yolda pisledi. Üzülerek
-“Bişr-i Hafi (r.a.) vefat etti.” Dedi
Baktılar ki gerçekten vefat etmiş.
Bir gün Bişr-i Hafi (r.a.) rahatsızlanarak tabîb Abdurrahman’a gitti. Ne gibi yemekler yiyeceğini sordu.
Tabib de,
-“Bana soruyorsun, fakat tavsiye ettiğim zaman tavsiyeme uymuyorsun.” Dedi.
İslam âlimleri ansiklopedisi.
Allah-u teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Bişr-i Hafi rahimahulalah’ı seven Salih kullarından eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Bişr-i hafi (Radiyallah-u anh)- 4
18 Kasım 2008Kalecik Köyü Mevki-i NUSAYBİN
Bişr-i hafi (Radiyallah-u anh)- 4
Bir gün Bişr-i Hafi (r.a.) rahatsızlanarak tabîb Abdurrahman’a gitti. Ne gibi yemekler yiyeceğini sordu.
Tabib de,
-“Bana soruyorsun, fakat tavsiye ettiğim zaman tavsiyeme uymuyorsun.” Dedi.
Bişr-i Hafi de (r.a.);
-“Hayır uyacağım.” Deyince
Tabib;
-“Sirke ve baldan yapılmış sekencebini (Mayhoş suyu) içer, ayvayı soyup yersin. Sonra da sıcak çorba içersin.” Dedi.
Bunun üzerine Bişr-i Hafi (r.a.);
-“Sekencebin’in yerini tutacak daha iyi bir şey bilmezmisin?” diye sordu.
Tabib;
-“Bilmem.” Dedi.
Bişr-i Hafi (r.a.);
-“Ben bilirim.” Deyince,
Tabib;
-“Söyle bakalım nedir?” dedi.
Bişr-i Hafi (r.a.);
-“Hurdeba (göynük otu) sirke ile beraber.” Dedi.
Sonra;
-“AYVANIN YERİNİ TUTACAK ONDAN DAHA UCUZ BİR ŞEY BİLMEZMİSİN?” Diye sorunca.
Tabib;
-“Bilmem.” Deyince
Bişr-i Hafi (r.a.);
-“Ben bilirim.”dedi. ve keçi boynuzunu anlattı.
Tabibe Keçiboynuzundan daha iyisini sordu.
Tabib;
-“Bilmem.” Deyince
Bişr-i Hafi (r.a.) ona da;
-“Nohut suyu ile inek yağını” anlattı.
Bunun üzerine Tabib Abdurrahman;
-“Sen tıb ilmine benden daha iyi vakıfsın o halde niçin bana soruyorsun.” Dedi.
İslam âlimleri ansiklopedisi.
Allah-u teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Bişr-i Hafi rahimahulalah’ı seven Salih kullarından eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu