‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar

Girnavas Şelalesi (Nusaybin)

Zünnun-i Mısrı (Radiyallah-u anhu)- 12

Zünnun-i Mısrı hazretleri (r.a.) ye;

-“Kalbini en güzel koruyan kimdir?” diye sorduklarında

Zunnu-i Mısrı (r.a.);

-“Diline en çok hâkim olan.” Cevabını verdi.

Kur’an-i Kerim âlimlerinin durumunu sorduklarında;

Zünnun-i Mısrı (r.a.);

-”Onlar bu yolda dizlerini çürüttü. Ömürlerini ve bedenlerini bu yolda harcadılar. Böylece Kur’an-i kerim ilmine sahib oldular. Bu ilme vakıf olabilmek için, bu kadarla kalmadılar. Dudaklarında kan kalmadı. Göz yaşları sel olup aktı. Kur’an-i kerim ilmini onlar böyle buldu. Hidayete eren bunlar oldu. İmanlarını emniyet altına bunlar aldı.” Cevabını verdi.

Zünnun-i Mısrı (r.a.) Buyurdu ki;

-“İnsanı arzulardan kurtaran dost ikidir. Gözü ve kulağı muhafeze etmektir.”

Kalbın hastalığından sordular;

Zünnun-i Mısrı (r.a.) buyurdu ki;

-“Kalbin hasta olmanın âlameti dörttür.”

-“1-Taâttan (ibadetten) tad, haz almaz.”
-“2-Allah-u Teâlâ’dan korkmaz,”
-“3-Eşyaya, mahlukata ibret gözüyle bakmaz,”

-”4-Dinlediği ilim ve nasihatten istifade etmez.”

Zünnun-i Mısrı (r.a.) den hikmetli sözler;

-“Öyle birisiyle dostluk kur ki, senin değişmenle değişmesin.”

Zünnun-i Mısrı (r.a.) buyurdu ki;

-“Her a’zânın tevbesi vardır.”

-“Kalb ve gönülün tevbesi, Şehveti terk etmektir.”

-“Gözün Tevbesi, Harama bakmamaktır.”

-”Dilin Tevbesi, Fena söz söylemekten, gıybet etmekten çekinmektir.”

-“Kulağın tevbesi, Kötü sözleri dinlememektir.”

-“Ayağın Tevbesi, Haram yerlere gitmekten kendini korumaktır.”

Yine (r.a) buyurdu;

-“Şu üç şey ihlas alâmetidir;”

-“Birincisi; Medh ve kötülenmek ona te’sir etmez.”
-“İkincisi; Amelleri unutur günahlarını düşünür.”
-“Üçüncüsü; Hak teâlâ’dan gayrisini gönülden çıkarır.”

Zünnun-i Mısrı (r.a.) buyurdu ki;

-“Tevbe iki kısımdır;”

-”İnâbe tevbesi; kulun Allah-u Teâlâ’dan korkup tevbe etmesi,”

-”İsticâbe tevbesi; kulun Allah-u Teâlâ’dan utanıp tevbe etmesidir.”

Yine (r.a.) buyurdu;

-“İlim tahsil ettiği hâlde, bu ilmiyle amel etmeyen kimseye âlim denilmez.”

Zünnun-i Mısrı (r.a.) buyurdu ki;

-“Kanaat eden rahat bulur, üstün olur. Tevekkül eden, emin ve metin olur. Faideli işleri ihmal eden, faidesiz işlerle uğraşır.”

Tekrar Zünnun-i Mısrı (r.a.) buyurdu ki;

-“Bir kula bak, vaktini boşa harcıyorsa, boş şeylerle vakit geçiriyorsa, Allah-u Teâlâ’yı anmıyorsa; bilsin ki, Allah-u Teâlâ onu sevmiyor.”

Yine (r.a.) buyurdu;

-“Ruhun sıhhati az günah işlemek, bedenin sıhhati az yemektedir.”

Zünnun-i Mısrı (r.a.) buyurdu ki;

-“Sevgi seni konuşturur, korku rahatsız eder, hayâ susturur.”

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Zünnun-i Mısrı (Radiyallah-u anhu) veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas mevki-i Nusaybin

Ebû Türâb Nahşebi (Radiyallah-u anhu)

Evliyanın büyüklerinden, Adı Asker bin Hüseyin Nahşebi’dir. Künyesi ile tanınmış, asıl ismi unutulmuştur.

Horasan evliyalarından idi. Hâtem-i Esâm (r.a.) ve Ebû Hatim-i Atar el-Basri (r.a.) ile sohbet etmiştir. Şafi-i mezhebinde fıkıh âlimi idi. Aynı zamanda Ahmed bin Hanbel (r.a.) den de ilim almıştır.

Ebû Abdullah Celâ (r.a.) nın ve Ebu Abid Busri (r.a.) nın hocasıdır. 245 (M. 659) senesinde Basra Çölünde namaz kılarken vefat etti. O HALDE BİR SENE KALDI. Bu zaman içinde cesedine vahşi hayvanlar ve kuşlar hiç yaklaşamamış, vucuduna dokunamamışlardır.

Allah yolunun büyüklerinden, mücahede ve takvada kuvvetli, hikmetli ve te’sirli sözleri meşhur olup, yıllarca başını yastığa koymadı.

Yalnız harem-i şerifte bir seher vakti uyudu. RÜ’YASINDA HURİLERDEN BİR KISMI GELİP KENDİLERİNİ ONA GÖSTERMEK, ONUNLA KONUŞMAK İSTEDİLER.

Ebû Türâb hazretleri (r.a.);

-“Ben kendimi Allah-u Teâlâ’ya o kadar verdim ki, hurilerle oturup konuşacak vaktim yok.” Dedi.

Huriler etrafında gürültü ederlerken, cennet meleklerinin Reisi Rıdvan gelip;

-“Bu Azizin size yüz vermesi mümkün değildir. O Cennetteki yerini almadıkça sizinle ilgilenmez. Gidin ve o zaman gelirsiniz.” Dedi.

İbn-i Celâ (r.a.) anlatır;

Ebû Türâb (r.a.) Mekke’ye geldi. Bitkin yorgun ve zaif görünmüyordu.

-“Nerede yemek yedin?” dedim.

Ebû Türâb (r.a.);

-“Basra’da, Bağdad’da, bir de burada.” Buyurdu.

İbn-i Celâ (r.a.) der ki;

-“Üçyüze yakın evliya gördüm. Bunlardan dördü çok büyük olup, ilki Ebû Türâb (r.a.) dır.” Dedi.

Ebû Türâb (r.a.) anlatır;

Birgün Hicaz’da yalnız yürüyordum. Siyah yüzlü bir adam gördüm. Boyu çok uzun idi, korkmuştum.

-“Dev misin, Cin misin?” diye  sordum.

Bana;

-“Sen Müslüman mısın, Kafir misin? Diye sordu.

Ve arkasından;

-“Eğer Müslümansan Allah’tan başkasından korkma.” Dedi. Ve kayıboldu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri  Ebû Türâb Nahşeb-i (Radiyallah-u anhu)veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ Barajı (Sonbahar mevsimi)

Ebû Türâb Nahşeb-i (Radiyallah-u anhu)-2

Ebû Türâb Nahşeb-i (r.a.) anlatır;

Bir gün nahşeb mahallelerinin birinde geçiyordum. Aniden kulağıma sesler geldi. Dikkat ettim. Bir takım erkeklerin, bir kadınla tartıştıklarını gördüm.

Kendi kendime,

-“Buraya gitmeliyim, bir mazlum ise ona yardım etmeliyim.” Dedim.

Yanlarına varınca kadın beni gördü ve yanıma geldi.

-“Ey Üstad! Fasık ve ömrünü kötü şeylerle harcayan bir oğlum var. Yaptığı kötülükler, işlediği günahlar hakikatten çoktur. Dün gece fısk meclisi kurmak ve şarab içmek istedi. Akşamdan sonra, Allah-u Teâlâ ona bir hastalık gönderdi. Şimdi hasta yatağında yatıyor.”

Evimiz mescidin yanındadır. Cemaat geceki sesleri duyup şimdi geldiler;

-‘Ve onu mahalleden çıkarın.’ Dediler.

-“Ben hasta olduğunu bildirdim. Ölürse, hepimiz ondan kurtuluruz, yahut tevbe eder, kendisi kurtulur. Ölmez ve tevbe etmezse, o zaman onu şehirden çıkarın.” dedim.”

Ebû Türâb Nahşebi hazretleri (r.a.), kadına yardım etti ve kalabalık dağıldı.

Sonra aklıma o genci görmek ve tevbe ettirmek geldi. Evden içeri girince, genç beni görür görmez feryad edip ağlamağa başladı.

-“Allah’ım ne kadar kerimsin ki, benim gibi ömrünü boşa geçirmiş bir zavallının duasını anında kabul eyledin.” Dedi.

Ben;

-“EY GENÇ! NE DUA ETTİN? Dedim.

Genç;

-“Üstadım, bugün seher vaktinde iki dua ettim. Biri; Ya Rabbi sabahleyin Ebû Türâb (r.a.) ın yüzünü görmek nasib eyle, İkincisi; Ya Rabbi, Nasuh tevbesi ihsan eyle.” Dedim.

Genç sözlerine şöyle devan etti;

-“Dua’mın birini şu anda kabul edilmiş görüyorum, umarım ki, ikincisi de kabul edilir. EY HOCAM! ÇOK GÜNAHKARIM. TEVBE ETSEM KABUL OLUR MU?” deyince,

Ebû Türâb Nahşebi (r.a.);

-“Ey genç, ümidsiz olma ki Allah-u Teâlâ’nın rahmet denizleri dalga dalga geliyor. Allah-u Teâlâ (c.c.) ziyadesiyle tevbeleri kabul edici ve afv edicidir. KULLARIN GÜNAHLARINI BAĞIŞLAYICIDIR. Asilerin tevbelerini kabul edicidir. Acizlere kafidir. Düşkünlerin en iyi vekilidir. BÜTÜN GÜNAHLARDAN TEVBE ETMEK MAKBULDUR.” Dedim

Genç elimden tutup tevbe etti ve gözlerinden yaşlar döküldü.

Ebû Türâb (r.a.) oradan ayrılınca genç annesine;

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Ebû Türâb Nahşeb-i (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ barajı (sonbahar mevsimi) Nusaybin

Ebû Türâb Nahşeb-i (Radiyallah-u anhu)- 3

Ebû Türâb (r.a.) oradan ayrılınca genç annesine;

-“Ey Anneciğim! Sana bir vasiyetim var. Yerine getir.” Dedi.

Annesi;

-“Evladım, ne vasiyettin var, söyle.”dedi.

Genç;

-“Beni bu yataktan ve yumuşak yastıktan, mezellet toprağına indir. Ebû Türâb (r.a.) la tevbe ettiğim andan sonra, yerde Allah-u Teâlâ’ya tekrar tevbe edeyim. Çünkü bu hastalık beni iyice sardı. Anlıyorum ki, ben bu hastalıktan öleceğim.” Dedi.

Annesi isteğini yerine getirdi ve onu yataktan yere indirdi. Genç, yüzünü toprağa sürdü. Ve kalbinin, ruhunun derinliklerinden gelen bir ses ile inledi.

-“Ey Allah’ım! Yaptığım günahlarıma pişman oldum. Tevbe ettim. Senin dergahından başka kapım yok. Dertlilerin dayanağı, muhtaçların sığınağı sensin. Toprakla bir olmuş, zamanını boşa geçirmiş ben kuluna rahmet et.” Diye yalvardı.

Onu topraktan kaldırıp, yatağa yatırdılar. Gece olunca vefat etti.

Ebû Türâb hazretleri (r.a.);

-“O gece rü’yamda Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) i gördüm. Yanında iki yaşlı zat vardı. ONLARLA BERABER ÇOK KALABALIK GELDİ. Birisi bana ‘Bu Muhammed Mustafa (Sallallahu aleyhi ve selem) dır. Diğer taraftaki yaşlı zat ise İbrahim (a.s.) Halilullah’tır. Diğer taraftaki zat ise, Musa (a.s.) Kelimullah’tır. Bu kalabalık ise,Yüzyirmi dört bin peygamberdir.’ Dedi.”

-“İlleri koştum Selam vardim. Resulullah (a.s.v.) selamıma cevab verdi. Benimle müsafeha etti.”

-“Ya Resülallah (s.a.v.) siz nahşeb’e gelmişmiydiniz?” diye arz ettim.

Resulallah (Sallallahu aleyhi ve selem) Buyurdu ki;

-“Ey Ebâ Türab! Dün senin elinde tevbe eden genç, bu gece vefat etti. Allah-u Teâlâ onu, dostları derecesine kavuşturdu. ONA EVLİYA MAKAMI İKRAM EYLEDİ. Beni ve yüzyirmidört bin peygamberi, onu ziyarete gönderdi. Ey Ebâ Türâb! O GENCE İZZET GÖZÜ İLE BAKIN CENAZESINDA HAZIR BULUNUN.

Uyandım. Bu halden kalbime bir incelik geldi ve;

-“Ey Allahım! Ne kadar kerimsin ki, daha dün fıskı yüzünden, mahalleden çıkarmak istedikleri bir fasıkı, bir ağlama ve inleme, bir tevbe ve pişmanlık ile bu dereceye ulaştırdın.” Dedim.

Bu zevk ve halde iken, diğer odadan küçük kızımın feryadını duydum. Ağlıyordu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Ebû Türâb Nahşeb-i (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ barajı (Sonbahar mevsimi) Nusaybin

Ebû Türâb Nahşeb-i (Radiyallah-u anhu)- 4

-“Evladım seni ağlatan şey nedir?” dedim.

Bana;

-“Babacığım, rü’yada gördüm ki, filan mahalede tevbe eden bir genç vefat etmiş, her kim onun cenazesine bakarsa, Allah-u Teâlâ, ona kendisinden istediği her şeyi verir. Babacığım, evden dışarı çıkmağı asla istemezdim, fakat şimdi izin verirsen, gidip o gencin cenazesini göreyim ve Allah-u Teâlâ’dan kendim ve diğer kullar için isteyeyim.” Dedi.

Ona izin verdim.

Cenazesine giderken yolda yaşlı bir kadın gördüm.

Bana;

-“Ey Ebâ Türab! Hakkın rahmetinin neler yaptığını gördün mü? Fıskının çokluğu yüzünden mahalleden çıkarılmak istenen genç, bu gece vefat etti. Evliya silsilesine dahil edildi. Rü’yada bana, cenazısnda bulunan mağfiret olunur diye söylediler.” Dedi.

Başka âlim zat da aynı rü’yayı gördü.

-“İnsanlara bu durumu haber verdik. Bütün şehir akın akın gencin cenazesine katılmak için geldi. Tam bir izzet ve ikram ile onun namazını kıldık ve defn ettik.” Dedi.

Yine kendisi (r.a.) anlatır;

-”Birgün çölde gidiyordum. Nefsim yumurta ve sıcak ekmek istedi. Hiçbir zaman nefsimin istediğini yapmamış idim. Fakat nasıl olduysa isteğim gâlip geldi. YOLUMU DEĞİŞTİRİP, BİR KÖYE GİRDİM. Köyde hırızlık olmuştu. Onun için köylüler bir yere toplanmış durumu konuşuyorlardı.”

Beni görünce içlerinden biri,

-“Bu adam hırsızla beraber idi.” Dedi.

Beni yakaladılar. Bana yetmiş sopa vurdular.

Bu arada biri gelip beni tanıdı.

-“Bu hırsız değildir. Bu âlim Ebû Turâb’dır.” Dedi.

Bunun üzerine oradakiler benden özür dilediler.

İçlerinden biri beni eve yemeğe götürdü. Bana taze ekmek ve yumurta getirdi.

Nefsime;

-“Ey Nefs! Yetmiş sopadan sonra ekmekle yumurta ye.” Dedim.

Ebû Türâb Nahşeb-i (r.a.) hazretlerinin kerametleri çoktur. Talebeleri şöyle anlatır;

Ebû Turâb (r.a.) bir talebesiyle birlikte çölde gidiyordu.”

-“Talebesi susamıştı. ONDAN SU İSTEDİ. Ebû Turâb hazretleri (r.a.) eliyle yeri çizince hemen oradan su kaynadı.”

Ebu Abbas (r.a.) anlatır;

-“Ebû Turâb (r.a.) la çölde idik. Arkadaşlaradan biri;”

-’Çok susadım.’ Dedi.

Ebû Turâb hazretleri (r.a.);

-“Ayağını yere vurdu. Oradan bir pınar kaynadı.”

Birisi;

-‘Ben bardakla içmek istiyorım.” Dedi.

-“Ebû Turâb hazretleri (r.a.) elini toprağa vurdu. Cam bardak göründü. Çok güzel bir bardaktı. Onunla su içtik.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Ebû Türâb Nahşeb-i (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas mevki-i Nusaybin

Ebû Türâb Nahşeb-i (Radiyallah-u anhu)- 5

Ebû Turâb (r.a.) talebelerinde beğenmediği bir şey gördüğü zaman kendisi tevbe ederdi.

-“Bu zavallı, benim yüzümden bu belaya düştü.” Derdi.

Kendisi Hızır (aleyhisselam) la görüşmesini şöyle anlatır;

-“Birgün çölde geziyordum. Birine rastladım.”

Kim olduğunu sordum.

-“Hızır’ım.”dedi.

Sonra bana;

-“Ey Ebâ Turâb, Şimdi Allah-u Teâlâ’nın sevdiği veli kullarının kalbini düzeltmeye me’murum. Allah yolundan ayrılınca, onları yola getiririm. Bu yolda ilk iş, yok olmak (benliğini öldürmek) ondan sonrası ise kurtuluştur.” Dedi.

Ebû Turâb (r.a.) ın Cabir bin Abdullah (r.a.) dan rivayet ettiği hadis-i şerife göre Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve selem);

-“Hastalarınızı yemek için zorlamayın, zira Allah-u Teâlâ onları yedirir ve içirir.” Buyurdu.

Ebû Turâb Nahşeb-i (r.a.) buyurdu ki;

-“Kalbinde zerre kadar dünya sevgisi olan, Allah-u teâlâ’nın rızasına kavuşamaz.”

Yine (r.a.) buyurdu;

-“İki şey’i istersiniz, ama bulmazsınız. Bunlar neş’ ve rahatlık olup, ikisi de cennete olur.”

Ebû türâb Nahşeb-i (r.a.) buyurdu ki;

-“Sadık kul, daha amel etmeden, halis kul, amel edince, amelin tadını alır.”

-“Şu dört şey’i dört yerde sarf edersen Cenneti kazanırsın;”

-“1-Uykuyu kabirde,”
-“2-Rahatı sırat köprüsünde,”
-“3-İftiharı (öğünmeyi) mizanda,”
-“4-Nefsin arzularını cennette.”

Ebû Türâb hazretleri (r.a.) buyurdu ki;

-“EY İnsanlar! Şu üç şeyi seviyorsanız, biliniz ki onlar sizin değildir.”
-“1-Nefsinizi seviyorsanız, o Allah-u Teâlâ’nındır.”
-“2-Canınızı seviyorsanız, O da Allah-u Teâlâ’nındır.”
-“3-Malınızı seviyorsanız, onlar da varislerindir.”

Ebû Türâb Nahşeb-i (r.a.) tekrar buyurdular ki;

-“Tevekkül; kendini kulluk denizine atıp, kalbini Allah-u Teâlâ’ya bağlamaktır. Verirse şükür, vermezse sabır etmelidir.”

-“Allah-u Teâlâ kimi felakete düşürmek isterse, ona âlimlerin aleyhinde bulunma hasletini verir.”

-“Kul bütün gücüyle günahlardan uzaklaştığı zaman, Allah-u Teâlâ’nın yardımını, ihsanı her tarafını kaplar. Kalbin günahlar ile kararmasının âlameti üçtür;”

-“Birincisi, günah işlemekten korkmamak,”
-“İkincis; İbadetlerde gevşeklik.”
-“Üçüncüsü; Va’z ve nasihatlerin ona te’sir etmemesidir.”

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Ebû Türâb Nahşeb-i (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ barajı (Sonbahar manzarası) Nusaybin

Ebu Hafs-ı Haddad en- Nişaburi (Radiyallah-u anhu)

Evliyanın büyüklerinden. İsmi, Ömer bin Seleme en-Nişaburi (r.a.) dır. “Ebu Hafs” künyesi ile meşhurdur. Babasına “Selam” de denir. Demircilikle uğraştığı için “HADDAD” Lakabı ile anılmaktadır.

BUHARA YOLU ÜZRİNDE, Nişabur şehri girişine yakın bir yerde olan ‘Körezba isimli köyde doğdu. 270 (M. 883) senesinde vafat etti. Vefatı hakkında çeşitli tarihler vardır.

Ubeydullah Bin Mehdi Ebi Verdi (r.a.) ve Ali en-Nasrabadı (r.a.) nın sohbetinde bulunup, feyz almıştır. Ahmed bin Hadreveyh el Belhi (r.a.) ile arkadaşlık etti. Şah ibn-i Şüca’ el-Kirmanı (r.a.) ve Ebu Osman-i Sa’id bin İsmail (r.a.) kendisinin talebelerindendir.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.), keramet, mürüvvet itibariyle zamanında eşsizdi. ABİD, AŞIK, ZAHİD, DÜNYAYI TERKETMİŞ, GÖNÜL SULTANI büyük bir zattı.

Allah-u teâlâ’yı hatırladığı zaman rengi değişir, kendinden geçerdi. Yanında bulunup, onun bu halini görenler Allah-u teâlâ’yı hatırlardı.

O’nun tevbesi ve büyüklerin yoluna giriş hali şöyle anlatılır;

Bir cariyeyi sevmişti. Ona kavuşmayı çok arzu ediyor ve bunun çarelerini araştırıyordu.

Yakınları kendisine şöyle bir yol gösterdiler;

-“Senin derdine deva bulacak Yahudi bir büyücü var, onun yanına git!” dediler.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.) hemen vakit geçirmeden büyücüğe gitti. Durumunu anlattı yardım istedi.

Efsuncu Yahudi ona;

-“İyiliği terk edeceksin, kırk gün; gece ve gündüz namaz kılmayacaksın, hayırlı iş ve hak bildiğin şeylerin yanına varamıyacaksın ki, ben seni muradına kavuşturayım.” Dedi.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.), büyücünün dediği şeyleri yaptı. Kırk günün bitiminde, büyücü, Ebû hafs (r.a.) a sihir yaptı. Fakat Ebû Hafs (r.a.) Muradına nail olamadı.

Bunun üzererine Yahudi;

-“Sen mutlaka iyi bir iş ve harakette bulunmuşsun, hayır yapmışsın. Yoksa sihir tutardı. Yaptığın iyiliği hatırlamaya çalış!” dedi.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.);

-”Şu yaptığım iş hariç, hiçbir güzel niyet ve hayrımı hatırlamiyorum. O da, yolda giderken kimsenin ayağına takılıp düşmesin diye ortada bulunan bir taşı alıp kenara koymamdır.” Buyurdu.

Yahudi;

-“Sen kırk gün O’NUN EMRİNİ YERİNE GETİRMEYİP HÜKMÜNÜ TERK ETTİĞİN HALDE, O SENİ TERKETMEDİ. Hiç korkma, Allah arzunu boşa çıkarmaz.” Dedi.

Bu sözleri üzerine, Ebû Hafs (r.a.) ın içine öğle bir ateş düştü ki, bu ateş her tarafını sardı, dayanamıyacak bir hal aldı. Orada Tevbe etti Yahudi de onun yanında MÜSLÜMAN oldu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Ebu Hafs-ı Haddad en- Nişaburi (Radiyallah-u anhu)  nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ barajı (Sonbahar mevsimi) Nusaybin)

Ebu Hafs-ı Haddad en- Nişaburi (Radiyallah-u anhu)- 2

Ebû Hafs’ı Haddad (r.a.), o sırada demircilik yapıyordu. Tevbe ettikten sonra hallerini gizlemeye çalışırdı. Hergün kazandığı bir altını kimsesizlere, yoksullara dağıtır, geceleri dul kadınların kapısına yiyacek bırakırdı.

Kendisi yatsı namazında borç alır, bununla orucunu açırdı. Öyle zaman olurdu ki, pınarda kalan sebzeleri toplar, bunları temizler, pişirir ve yerdi.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.) bir gün sokakta gözleri görmeyen birisinin;

-“Allah’tan beklemedikleri şey kendilerine göründü.” Zümer suresi Ayet- 47 ayeti kerimesini okuduğunu işitince kendinden geçti.

ELİNİ OCAĞA SOKUP, KIZGIN DEMİRİ ÇIKARDI. Örs üzerinde dönderdi. Çıraklar hayret içinde;

-“Bu ne hal usta!” diye bağırıştılar.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.),

-“Dövün.” Buyurdu.

Çıraklar;

-“Usta bu dövülüp temizlenmiş!” dediler.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.), kendine gelince;

-“Yıllardır, bu işi bırakmaya çalıştım, fakat başaramadım. Ama meslek bizi bıraktı.” Buyurup işini terk etti. Rabbine ibadete yönelip, halkın içine karışmaz oldu.

Kendilerine yakın bir yerde, hadis-i şerif okunur ve dinlenirdi.

Ebû hafs (r.a.) a;

-“Sen niçin gelip de dinlemiyorsun?” dediler.

Ebû Hafs-ı Haddad (r.a.) da;

-“Bir hadis-i şerif  işitmiştim, otuz senedir bu hadis-e uygun haraket etmek istiyordum, fakat yapamıyorum. Diğer hadis-i şerifleri işittiğimde nasıl yaparım.” Buyurduklarında

Onlar;

-“O hangi hadis-i şeriftir? Dediler.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.);

-”Kişinin işine yaramayan şeyleri terk etmesi, iyi bir Müslüman oluşundandır.” Hadis-i şerifidir. Diye cevab verdi.

Birgün yolda giderken, ağlayıp sızlayan şaşırmış vaziyette olan bir adama rastladı.

Ona;

-“Bir derdin mi var?” diye sorunca,

Adam;

-“Bir tek bineğim vardı, onu da kayıbettim, başka bir şeyim yok.” Dedi.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.) ‘dua’ edince, BİNEĞİ ÇIKAGELDİ.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Ebu Hafs-ı Haddad en- Nişaburi (Radiyallah-u anhu)  nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ barajı (Sonbahar manzarası) Nusaybin

Ebu Hafs-ı Haddad en- Nişaburi (Radiyallah-u anhu)- 3

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.) birgün çarşıya çıkmışlardı. Yolda bir Yahudi ile karşılaştılar. Ebû Hafs-i Haddad (r.a.) hemen yere düştü. Kendine geldiğinde, niçin böyle bir durum olduğunu sordular.

Buyurdular ki;

-“Ben Müslüman olduğum için Allah-u Teâlâ’nın lütufları içindeyim. Şimdi ise O’nun adaleti ile muamele ettiği bir adamı gördüm. Eğer, Allah-u Teâlâ onu lütfuyle, bana da adaletiyle muamele ederse halim nica olur?”

Ebû Hafs-i Haddad Hazretleri (r.a.), hac yolculuğuna çıkmışlardı. Kendisi ‘ÜMMİ’ idi. Bağdad’a ulaşınca;

Cüneyd-i Bağdad’dı Hazretleri (r.a.) nin talebeleri,

-“Horasan’ın ileri gelen evliyasından olan bir zat’ın karşısındeki bir kimse ile tercümanla konuşması ne ayıp!” dediler.

Cüneyd-i Bağdad (r.a.) i talebelerini, Ebû Hafs-i Haddad (r.a.) i karşılamaya gönderdi. Ebû Hafs-i Haddad (r.a.) da onun talebeleriyle çok açık ve anlaşılır bir Arapça ile konuştu. Bu durumu gören talebeler mahcup oldular.

Âlimlerden meydana gelmiş topluluk O’na ‘Fütüvvet’ in ne demek olduğunu sordular.

Ebû hafs-i Haddad (r.a.);

-“Önce siz konuşun, güzel ifade size mahsustur.” Buyurdular.

Cüneyd-i Bağdad’i hazretleri (r.a.);

-“Kendinde olanı görmemen, yaptığın bir işi, ‘bunu ben yaptım ‘ diyerek kendine mal etmemendir. Dedi.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.) da;

-“Bize göre fütüvvet, ‘İnsaf etmek, fakat insaf beklememektir.” Dedi.

Cüneyd-i Bağdad’i (r.a.);

-“Haydi arkadaşlar gidelim. Zira o, insanların etrafına bir hat çekti. Hepsini fütüvvet le geçti. Kimsenin söyliyemiyeceği sözü söyledi.” Buyurdular.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.) öyle heybetli otururdu ki, bu hali sohbetinde bulunanlara te’sir eder, hiçbir talebesi emri olmadan oturup kalkmaz, yüzüne bakmaya cesaret edemezdi. Edepli bir şekilde otururlardı.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Ebu Hafs-ı Haddad en- Nişaburi (Radiyallah-u anhu)  nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ barajı (Sonbahar manzarası) Nusaybin

Ebu Hafs-ı Haddad en- Nişaburi (Radiyallah-u anhu)- 4

Bir Gün Cüneyd-i Bağdad’i hazretleri (r.a.) ona;

-“Talebelerine büyüklerin yanında oturma edeblerini ne iyi öğretmişsin.” Dedi.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.);

-“Sen mektubun başlığına önem vermiyorsun. Bazen başlık, mektubteki bilgilerin sıhhatine delil olabilir. Buyurdu.

Sonra;

-“Bir kazan baharatlı yemek ve helva yapmaları için talebelerinize söyleyiniz.” Deyince

Cüneyd-i Bağdad’i hazretleri (r.a.); bir talebesine işaret etti. Bir müdet sonra yemek geldi.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.);

-“Bunu bir hamalın başına koy, yorulduğu evin kapısında seslensin!”

Hamal denileni yaptı. Yorulduğu yerdeki ev sahibine seslendi.

Ev Sahibi;

-“Eğer, baharatlı bir yiyecek ve helva getirdiysen, içeriye buyur!’ dedi.

Hamal;

-“Allah Allah, acaib şey!” dedi

Ve ev sahibine;

-“Benim baharatli yiyecek getireceğimi nereden bildin?” dedi.

Ev Sahibi;

-“Çocuklarım, bu yemeği uzun zamandır benden istiyorlardı. Dün ‘dua ederken hatırımdan bu yemekler geçmişti, İsteğimin çevrilmiyeceğini biliyordum.”

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.) ın edebe son derece riayetkar, kibar bir talebesi vardı.

Cüneyd-i Bağdad’i hazretleri (r.a.) bir kaç def’a ona dikkat etti. Ebû Hafs-i Haddad (r.a.) a,

-“Bu talebe kaç senedir yanınızda bulunmaktadır?” diye sordu.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.);

-“On yıldır.” Diye cevab verdi.

Cüneyd-i Bağdad’i hazretleri (r.a.);

-”Üstün bir nezaketi, gence yakışır iyi halleri, mükemmel bir edebi var.” Buyurdu.

Ebû hafs-i Haddad (r.a.);

-“Öyledir efendim! Bu talebemiz, bizim için onyedibin altın harcadı. Onyedi bin altın da borçlandı. Fakat, daha bunları bize söyleme cesaretini kendinde bulamadı.” Buyurdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Ebu Hafs-ı Haddad en- Nişaburi (Radiyallah-u anhu)  nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu