‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar

Çağ-Çağ nehri (Nusaybin)

Dâvûd-i Tâ-i (Radiyallah-u anh)- 7

Akrabalarından birisi;

-“Akrabayız. Bana nasihat verip vasiyet ediniz.” Dedi.

Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (r.a.) ağlamağa başladı. Bir müddet sonra kendisinde konuşacak hal buldu,

Ve;

-“Gece ve gündüz, yolculukta bir konak yeri gibidir. Dünyadan ahrete mutlaka gideceğimize göre oraya hazırlanmak lazım. Çünkü yolculuğun bitmesi yakın, ecelin gelmesi de ondan daha aceledir. Ben bunları sana söyliyorum, fakat bu nasihata, senden çok benim ihtiyaç vardır.” Dedi.

Nasihat isteyen birisine;

-“Ölmüş olanlar seni bekliyor.” Dedi.

Hazreti Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (r.a.), bir gün ilaç içti.

Dediler ki;

-“Dışarıya çıkıp, güneşin altında bir miktar otur ki, ilacın faydası görülsün.”

Dâvûd-i Tâ-i Hazretleri (r.a.);

-“Mahşer meydanında, Allah-u Teâlâ bana (-“NİÇİN NEFSİNİN HEVESİ İÇİN BİR KAÇ ADIM YÜRÜDÜN?”) diye sormasından utanırım.” Diye cevab verdi.

Muhammed bin Süveydi Tâ-i (r.a.) diyor ki;

-“Dâvûd-i Tâ-i (r.a.), uzlete (yalnızlığa) çekilmeden önce, İmâm-i A’zam hazretleri (r.a.) nin derslerine sabah akşam devam eder, derslerini hiç kaçırmazdı. Uzlete çekildiğinde, kalb, nurlar ile doldu. Kalbinde Ma’rifetullah hasıl olunca, İmâm-i Â’zam (r.a.) Dâvûd-i Tâ-i (r.a.) nin ziyaretlerine gelmeye başladı.”

-“İmâm-i Â’zam (r.a.) Dâvûd-i Tâ-i (r.a.) nin zaman zaman ziyeretlerine gelir, ona iltifat ederdi.”

Bir kimse, Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (r.a.) nin yanına geldi. Onu seyretmeye başladı.

Bunun üzrine Dâvûd-i Tâ-i (r.a.) da;

-“Bilmiyor musun, çok konuşmak kadar, çok bakmak da hoş değildir.?” Dedi.

Küfe’de bir cenaza vardı. Dâvûd-i Tâ-i Hazretleri (r.a.) de oradaydı. Kabristana mevtayi defn ettikten sonra;

Oradaki insanlar Dâvûd-i tâ-i hazretleri (r.a.) nin etrafında toplandılar.

-“Bize biraz nasihat eder misiniz?” dediler.

Dâvûd-i Tâ-i Hazretleri (r.a.) da;

-“Kim ki, Allah-u Teâlâ’nın Va’d ettiğinden korkarsa, arzularına çabuk kavuşur. KİMİN ARZULARI ÇOKSA, ONA BÜTÜN AZABLAR YAKINDIR. Ey kardeşlerim, iyi biliniz ki, en büyük sermaya, Allah-u Teâlâ’nın razı olduğu bir işle meşgül olmaktır. Kabirdekiler, kıyamet kopunca kabir azabı kalkacağı için Kıyametin çabuk gelemesini beklerler. Halbuki dünyadakiler, kabirdekilerin pişmanlıklarını bilmedikleri için HEP GÜNAH İŞLERLER. HALBUKİ ONLAR DA ÖLÜNCE, DÜNYADA İKEN NEDEN ÇOK İBADET YAPMADIK, DİYEREK PİŞMAN OLURLAR.” Dedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas (Cin tepesi) civarı (Nusaybin)

Dâvûd-i Tâ-i (Radiyallah-u anh)- 8

Bir gün Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (r.a) pazara çıktı. Taze hurmaları gördü. Almak istedi, fakat yanında alacak parası yoktu.

Hurma satıcısına;

-“Bana, parasını yarın vermek üzere bir dirhemlik hurma ver.”

Hurmacı da;

-“Veresiye hurma satmiyorum.” Cevabını verdi.

Biraz sonra satıcı, bu kimsenin, Dâvûd-i Tâ-i (r.a.) hazretleri olduğunu öğrendi. Çok üzüldü Hemen Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (r.a.) nin bulunduğu yeri öğrenip, yanına geldi,

İçinde yüz dirhem olan bir kese uzatarak;

-“Kusurumu bağışlayınız. Biraz önce ben sizi tanıyamadım. Bir dirhemlik hurma istediniz, vermemiştim. Şimdi ise size, yüz dirhem hediye ediyorum, ihtiyacınıza harcarsınız, lütfen kabul buyurunuz.” Deyince,

Hazreti Dâvûd-i Tâ-i (r.a.);

-“Benim bunlara ihtiyacım yoktur. Nefsimin istekleri yerine gelecek mi diye TECRÜBE İÇİN BUNU YAPMIŞTIM. Elhamdulillah, nefsimin isteği yerine gelmedi ve BU DÜNYADA BİR DİRHEMLİK İTİBARININ OLMADIĞINI GÖRDÜ.” Buyurdu.

Dâvûd-i Tâ-i Hazretleri (r.a.) nin önceleri çok malı mülkü vardı. Bir yetim veya fakir görse, ihtiyacını sorar, söyleyince hepsini yerine getirirdi.

Malının çoğunu Allah yolunda harcadı. SONUNDA KENDİSİ FAKİR KALDI. Kırık sene, bayram günleri hariç oruç tuttu. Yakınlarından hiç kimsenin heberi olmadı.

Talebelik hayatında da sahurda yemeğini az yer, sabah medreseye gider, akşam yemeği zamanında eve gelir iftar ederdi.

Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (r.a.), daima hüzünlü halde bulunurdu. Geceleri Allah-u teâlâ’ya yalvarır dua eder;

-“Ya Rabbi! Sana olan korku ve muhabbetim bende en büyük dert oldu Öbür dertleri düşünecek zaman bırakmadı. Senin derdin uykumla arama girdi.” Der,

Sabahlara kadar Kur’an-i Kerim okur, namaz kılar, istiğfar edip günahlarına pişmanlığını dile getirir, göz yaşı dökerdi.

Ebû Hâlid (r.a.) der ki;

-“Bizim evlerimiz karşı karşıya idi. Ben gecenin hangi satında uyansam, Dâvûd-i Tâ-i (r.a.) ışıkları yanardı. İçerden dua ve ağlama sesleri gelirdi. O geceleri hiç yatmazdı.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu

Girnavas (Cin tepesi) civarı Nusaybin

Dâvûd-i Tâ-i (Radiyallah-u anh)- 9

Ebû Yahya (r.a.), bir gün Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (r.a.) nin evine gitmişti. Evinin bazı yerleri yıkılmıştı, bir testisi, bir de ekmek torbası vardı. Evinin kapısı da yoktu.

Ziayeretine gelenlerin bazıları;

-“Evinize vahşı hayvanlar girip, size bir zarar varabilir. Bir kapı getirelim de takalım.” Dediler.

Dâvûd-i Tâ-i (r.a.) de;

-“Siz beni, vahşilerinden korumaya çalışıyorsunuz. Peki kabrin yılan ve çiyanlarından beni kim koruyacaktır? Kabirdekiler ise, Dünyadakilerden kat kat daha şiddetlidirler.” Buyurdu.

Bir gün Sultan Harun Reşid, Ebû Yusuf (r.a.) a;

-“Beni Dâvûd-i Tâ-i (r.a.) nin yanına götür, Onu ziyaret edeceğim. Nasihat isteyip, dua’sını alacağım.” Dedi.

Bunun için Dâvûd-i Tâ-i (r.a.) nin evine gitiler. İçeri girmek için izin istediler. Fakat içeri girmeye izin alamadılar.

Annesine rica ettiler. Annesi oğluna,

-“Evladım, musaade et de içeri girsinler.” Deyince,

Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (r.a.) de;

-“Anneceiğim, Dünya ehli ile benim ne işim vardır? Onları görünce dünyayı hatırlıyor, Ahreti unutuyorum. Bunun için beni Ma’zur gör.” Dedi.

Annesi tekrar rica edince, kırmadı,

-“Ey benim Allahım! (–“Annenin hakkını gözet, zira onun rızası benim rızamdır.) Buyurduğun için kapıyı açıyorum.” Dedi.

Halife Harun Reşid ile İmâm-i Ebu Yusuf (r.a.) içeri girdiler. Dâvûd-i Tâ-i ile müsafeha yaptılar. Onların halini bir şair şöyle anlatır.

Davud uzunca tuttu Halifenin elini,
İyice tetkik etti, sağa sola çevirdi,
Dedi; Ne kadar zarif, Ne kadar nazik bir el,
Elbette yanmayacak, ellerden ise eğer.”
Ey Halife! Yaşadın, hükmettin bunca zaman,
Meyletme zülma sakın, kurtuluş yok hesaptan!
Dâvûd’un bereketli o güzel sohbetinde,
Her ikisi eridi, gözyaşları içinde.
Ayrılırken halife, Bir kese altın verdi,
Çok özür dileyerek, kabulunu diledi.
Fakat Dâvûd almadı, uzatılan keseyi,
Nezekatle red etti, incitmedi kimseyi,
Dedi; -”Evimi sattım, parası yeter bana,
Bu helal para için, Rica ettim Allah’a,”
Dedim; Ya Rab! Bu para, erince nihayete
Ömrüm’de sona ersin, gideyim kıyamete
Senden bunu isterim, hazretinden Ricam bu,
Ümmid ediyorum ama, dua’m kabul olur mu?”
Ayrıldı misafirler, aradan aylar geçti,
Ebû Yusuf, beylerden, birine şöyle dedi;
Dâvûd-i Tâ-i bu gün, eyledi hakka vuslat,
Gittiler gördüler ki ölmüş idi hakikat.
Dediler; -”Nerden bildin Dâvûd’un vefatını.”
Ebû Yusuf dedi ki; -”Sattı ev parasını,
Günlük sarfına böldüm, dediğim gün bimişti,
Bittiği gün ölmeyi, hak’tan taleb etmişti.”

Ölümünden bir gün önce, Kendisini ziyaret eden zat onu şöyle anlatmıştır;

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas (Cin tepesi) civarı Nusaybin

Dâvûd-i Tâ-i (Radiyallah-u anh)- 10

Ölümünden bir gün önce, Kendisini ziyaret eden zat onu şöyle anlatmıştır

-“Hazreti Dâvûd (r.a.) un hastalandığını duydum ve ziyaretine gititim Hava çok sıcaktı. Evine geldim, yastık yaptığı bir kerçip’ın üzerine başını koymuş, Hem çok ızdırap çekiyor hemde Kur’an-i kerimden, cehennem ateşi geçen bir ayeti kerime’yi okuyor, Onu durmadan tekrar ediyordu.”

Ben;

-“Açık havaya çıkarayım mı ister misin” dedim

Cevaben;

-“Hayatımda, nefsim, bana hiçbir isteğini kabul ettirememişir. Nefs için, böyle bir şey istemekten Allah-u Teâlâ’ya sığınırım. Ben ölünce, şu duvarın arkasına gömünüz ki beni kimse görmesin. Sağlığımda uzlet’e (yalnızlıkta) idim, Ölünce de öyle, kimsenin görmediği bir yerde yatayım.” Dedi.

Benimle helalaştı.

Haber veriyor bize, Validesi Dâvûd’un
Önce sabaha kadar,ibadet ile oğlum,
Hıçkırarak ağladı, meşgül oldu duayle,
Sonra sabaha karşı, namaz kıldı huşuyla,
Uzun müddet kalkmadı, secdede iken başı
Öylece orda kaldı, tam sabaha karşı,
Dua ediyor samdım. VAKİT HAYLI GEÇMİŞTİ,
Bir de gidip baktım ki, ruhu teslim etmişti.
Vefat ettiği gece semadan bir ses duyuldu.

Diyordu ki;

-“Ey İnsanlar! Dâvûd (r.a.) Allah-u Teâlâ’nın rahmetine kavuşmuştur. Allah-u Teâlâ ondan razı olmuştur.”

Hazreti Salat bin Hakim (r.a.) diyor ki;

-“ Dâvûd-i Tâ-i (r.a.) nin vefat ettiği gece, nur ve çok melekler gördüm. (CENNET-İ  ÂL  DÂVÛD-İ TÂ-İ nin GELİŞİ İÇİN SÜSLENİP hazırlandı. Dâvûd-i Tâ-i Hazretleri muradına erdi.” diyorlardı.

Birisi;

O gece ru’yasında Dâv’ud-i Tâ-i hazretleri (r.a) i gördüm,

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Mardin

Dâvûd-i Tâ-i (Radiyallah-u anh)- 11

Birisi;

O gece ru’yasında Dâv’ud-i Tâ-i hazretleri (r.a) i gördüm

-“Şu anda zindandan kurtuldum.” Diyordu.

Sabah olunca ruyayı anlatmak için evine geldiğinde onu vefat etmiş olarak buldum.”

Vefat haberi abğdad’da çabuk duyudu. Cenazesını taşımak la şereflenmek için binlerce insan toplandı.

Kabrin başında İbni Semmak (r.a.) hazretleri;

-“Ey Dâvûd! Kendini, kabır zindanına konmadan önce dünyada hapsettin. Hesab günü gelmeden önce, sen kendini hesaba çektın. Bu gün Allah-u Teâlâ’nın rahmetine ve Rıdvanına kavuşursun.” Dedi.

Hazretleri Dâvûd-i Tâ-i nin mubarek sözlerinden bazıları;

Buyurdu ki;

-“Her nefs, dünyadan susuz olarak gidecektir ancak Allah-u tâlâ’yı zikreden kullar bundan müstesnadır.”

-“Uzun emele dalan bir kulun, üzerindeki kul borçlerini unutur ve tevbe etmeyi sonraya bırakır. Siz böyle yapmayınız.”

-“Her an kusur ve günahları çoğalan, kabahatları yenilenen, bir kul nasıl olurda üzülmez.

-“Dünyaya düşkün olan kimsenin, inanlardan ayrı yaşamasının, (Uzlete çekilmesinin) bir faydası olmaz. Dost ve yoldaşı Allah-u Teâlâ, nasihat edeni kur’an-i Kerim olmayan kimse, şübhesiz yolu şaşırmıştır. Onun uzleti uygun değildir.”

-“Benim uzlete(yalnızlığa) çekilişimin sebebi büyüklere hürmetin kalktığını görmem, arkadaşımın bana kızdığı zaman, beni kötülemek için bir çok ayıplarımı sayıp döktüğnü müşahede temem olmuştur.”

-“Dünyayı sevenler, dünyalıkları için ahretlerini terk ediyorlar. Sen, Allah-u Teâlâ’nın emirlerini yapabilmek için dünyayı terk et.”

-“Nefsimin hiçbir amelini güzel bilmedim ve karşılığında sevab ummadım.”

-“Senin ayıblarını araştıran kötü insanlarla arkadaş olma.”

-“Hayatımda, gece ibadet edenlerden başka hiç kimseye imrenmedim.”

-“Selamet istersen dünyaya kıymet verme, Keramet istersen, sonsuz olanı yüce tut.”

Abdulmelik bin Ömer (r.a.), Habib bin- ebi Ömer (r.a.), Muhammed bin Abdullah bin ebi Leyla (r.a.) gibi âlimlerden hadis-i şerif rivayet etti. İsmail Bin Ali (r.a.), Mus’ab bin Mikdad (r.a.), Ebu Naim (r.a.), el-Fadl bin veki (r.a.) gibi zatlar hazreti Dâvûd-i tâ-i (r.a.) den hadisi şerif rivayet etmişlerdi.

Zühd ve takvada o kadar ileri gitmişti ki, Zamanın âlimleri;

-“Eğer bütün insanlar Dâvûd-i Tâ-i ile tartılsa ibadetçe cümlesinden ağır gelir.” Buyurdular.

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

İmâm-i Â’zam (Radiayallah-u anh) türbesi  BAĞDAD

İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh;

İslâm âleminde eshabi kiramdan sonra yetişen büyük âlimlerin en başta gelenlerden. Ehl-i sünnetin Reisidir. Ehl-i sünnetin amelde dört hak mezheb imâmlarından birincisi ve Hanefi mezhebinin imâmıdır.

İsmi Nu’mân bin Sabit bin zuta el-Küfi’dir. 80 (M.699) senesinde Küfe’de doğdu. 150 (M.767) de yetmiş yaşında iken Bağdad’da şehid edildi.

Lakabi İmâm-i Â’zam, künyesi Ebû Hanife’dir. “EBU” Baba demek. “HANİF” doğru inanan islamiyete sarılan kimse demektir.

Ebû Hanife hakiki Müslümanların babası, yani İmâmi demektir. İmâm-i Â’zamın ‘Hanife’ isminde bir kızı yoktu. Babasının adı Sabit’tir.

Acemistan’ın (İran’in) ileri gelenlerden bir zatın soyundan olup, Faris oğullarındandır. Dedesi Zuta, İslam dinini kabul etmiş ve Hazreti Ali (r.a.) ye ikramda bulunmuştur.

İlim sahibi, Salih ve kıymetli bir zat olan babası Sabit, Hazreti Ali (r.a.) ile görüşmüş, kendisi ve zürriyeti için dua’sını almıştır.

İmâm-i Â’zam, Küfe’de doğup büyüdü ve orada yetişti. AİLESİNDEN ÇOK ÜSTÜN BİR TERBİYE VE DİN BİLGİSİ ALDI. Küçük yaşta Kur’an-i Kerim’i ezberledi. Ve Arapçanın o zaman tasnif edilmekte olan ‘sarf, nahiv’ ‘şiir ve edebiyatını’ öğrendi.

Gençliğin ilk yıllarında, eshab-i Kiram’dan 93 (M.711) senesinde vefat eden Abdullah bin Ebi Evfa (r.a.) yı 85 (M. 703) de vefat eden Vâsile bin Eska’ (r.a.) yı, 88 (M.706) de vefat eden Sehl bin Saide (r.a.) yi ve 100 (M. 718) de en son Mekke’de vefat eden Ebu’t-Tufeyl Amir bin Vâsile (r.a.) yi görmüştür.

Bunlardan hadis dinlemiştir. O zaman Küfe, Irak’ın büyük şehirlerinden ve bir çok sahabe’nin yaşamış olduğu önemli ilim merkezlerinden idi.

ESKİ MEDENİYETLERİN YATTAĞI olan Irak’da DEĞİŞİK DİNLERE VE SAPIK İ’tikadlara mensup çeşitli kavimler yaşıyordu. Ayrıca i’tikâdi bozuk olan Şia ve mu’tezile burada ortaya çıkmış, çölde hariciler türemişti.

Diğer taraftan Eshab-i Kiramla görüşüp onlardan ehl-i sünnet i’tikâdını ve din bilgilerini öğrenip, nakleden Tabi-i’nin büyükleri de orada bulunuyordu. Diğer taraftan hükümet güçlerini ele geçirmek isteyen fırkalar arasında da çetin bir mücadele sürüp gidiyordu.

İmâm-i Â’zam hazretleri (r.a.) böyle bir muhitte, ilk gençlik yıllarında babası gibi önce Ticaretle meşgül olmaya başladı. BİR TARAFTAN DA SIK SIK ÂLİMLERİN MECLİSİNE GİDİP ONLARI DİNLİYORDU.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İmâm-i A’zam Ebû Hanife hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Navala reş (Nusaybin)

İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh- 2

İmâm-i Â’zam hazretleri (r.a.) böyle bir muhitte, ilk gençlik yıllarında babası gibi önce Ticaretle meşgül olmaya başladı. BİR TARAFTAN DA SIK SIK ÂLİMLERİN MECLİSİNE GİDİP ONLARI DİNLİYORDU.

Bu âlimler kargaşalıkları ve fitneleri ortadan kaldırmak için Ehl-i sünnet i’tikadını yayarlar ve sapık fıkralarla mücadele edip onların bozuk fikirlerini çürütüyorlardı.

Küfe genellikle bu tip munazaralara sahne oluyor, hatta bu munazaralar meclislerden çarşıya, pazara taşıyordu.

Henüz çok genç yaşta olan İmâm-i Â’zam (r.a.) da, ailesinden ve gittiği ilim meclislerden aldığı din bilgileriyle ba’zan münazaralara katılıyordu.

O’nun üstün kabiliyeti, keskin zekasi, derin anlayışı ve çabuk kavrayışlığı yüzünden okunuyordu. Daha ilim tahsiline başlamadığı halde sapık fırkalara mensub olanlarla yaptığı münazarlardaki ikna kabiliyeti ve üstün başarıları, zamanın büyük âlimlerinin dikkatını çekmişti.

O’nun bir cavher olduğunu anlayan âlimler, onu ilim öğrenmeye teşvik ettiler. O’da bu tavsiyelere uyarak ilim öğrenmeye başladı.

TAHSİLİ;

İmâm-i Â’zam (r.a.) ilim tahsiline başlamasını şöyle anlatmıştır;

Bir gün zamanın âlimlerinden Ebû Amr Âmir bin Şerahil- Şa’bi (r.a.) nin yanından geçiyordum,

Beni çağırdı ve bana;

-“Nereye devam ediyorsun?” dedi.

Ben de;

-“Çarşıya, pazara.” Dedim.

Ebu Amr Âmir bin Şerahil-Şa’bi (r.a.);

-“Maksadım o değil, ulemâdan (âlimlerden) kimin dersine cevam ediyorsun?”dedi.

Ben de;

-“HİÇBİRİNİN DERSİNDE DEVAMLI BULANAMIYORUM.” Dedim.

Bana;

-“İlim ile uğraşmayı ve âlimler ile görüşmeyi sakın ihmal etme! BEN SENİN ZEKİ, AKILLI VE KABİLİYETLİ BİR GENÇ OLDUĞUNU GÖRÜYORUM.” Dedi.

O’nun bu sözü bende iyi bir te’sir bıraktı. Çarşıyı, pazarı bırakıp, ilim yolunu tuttum. Allah-u Teâlâ’nın yardımı ile Şa’bi (r.a.) nin sözününün bana çok faydası oldu.

İmâm-i Â’zam (r.a.) İmâm-i Şa’bi (r.a.) nin tavsiyesinden sonra ilme sarılıp, ders halkalarına devam etmeğe başladı.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İmâm-i A’zam Ebû Hanife hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Navala reş (Nusaybin)

İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh- 3

İmâm-i Â’zam (r.a.) İmâm-i Şa’bi (r.a.) nin tavsiyesinden sonra ilme sarılıp, ders halkalarına devam etmeğe başladı.

İmâm-i Â’zam (r.a.) önce ‘KELÂM’ ilmini (İman ve itikadı) ve münazara bilgilerini Ebû Amr Âmir Şa’bi (r.a.) den öğrendi.

Kısa zamanda bu ilimlerde parmakla gösterilecek bir dereceye ulaştı. İmâm-i Â’zam (r.a.) ın talebesi Züfer bin Hüzeyl (r.a.) şöyle demiştir;

-“Hocam Ebû Hanife (r.a.) der ki; ‘Önce Kelâm ilmini öğrendim. Bu ilimde parmakla gösterilir bir dereceye ulaştım… Daha sonra Hammad bin Ebi Süleyman (r.a.) nin ders halkasına katılarak fıkh ilmine başladım…”

Fıkıh İlmine nasıl başladığını talebesi Ebû Yusuf ve diğer talebelerinin bir sorusu üzerine şöyle anlatmıştır;

-“Bu Allah-u Teâlâ’nın Tevfik ve inayeti iledir. O’na daima hamd olsun. Ben ilim öğrenmeye başladığım zaman bütün ilimleri göz önüne aldım. Her birini kısım kısım okudum. Neticesini ve faydasını düşündüm… “

-“Sonra fıkıh ilmine baktım. Onda âlimler ile, fakihler ile bir arada bulunmak, onlar gibi ahlaklı olmak var. AYNI ZAMANDA FARZLARI İŞLEMEK, DİNİN İCAPLARINI YERİNE GETİRMEK, İBADET ETMEK DE FIKIHI BİLMEKLEDİR. Dünya ve ahret onunla kaim…İbadet etmek isteyen onsuz yapamaz. Fıkıh, ilimle ameldir.”

İmâm-i Â’zem (r.a.), fıkıh ilmini Hammad bin Ebi Süleyman (r.a.) den öğrendi. O’nun derslerini takib ederken huzurunda gayet edebli oturur, söylediği her şeyi ezberlerdi.

Hocası talebelerini müzakere yoluyla yoklama yapınca, onun dersleri ezberlediğini görürdü ve

-“Benim yanımda ders halkasının başına Nu’man’dan başka kimse oturmayacak .” buyururdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İmâm-i A’zam Ebû Hanife hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Navala reş (Nusaybin)

İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh- 4

İmâm-i Â’zam (r.a.), kelam, münazara ve diğer ilimleri öğrenip fıkıh ilmini tahsile başladıktan sonra, i’tikadi mes’elelerde insanları doğru yoldan ayırmakta olan sapık fırkalarla mücadele etmiştir.

Hatta, bu maksatla Hint, İran ve Arap yarımadasının ticaret yollarının birleştiği Basra’ya defalarca gidip, ‘dehri’ denilen inkarcilerle, Şia, Kaderiye ve diğer fırkalarla uzun münazaralar yaparak Ehl-i sünnet i’tikadını yaymıştır.

İmâm-i Â’zam (r.a.) hocası Hammad bin Ebi Süleyman (r.a.) fıkıh ilmini İbrahim Nehai (r.a.) den, bu da Alkama bin Kays (r.a.) dan, Aklama bin kays (r.a.) da Abdullah bin Mes’ud (r.a.) dan, bu da Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) den öğrenmiştir.

Hammad bin Ebi Süleyman (r.a.) nin derslerine yirmisekiz (28) yıl devam edip emsalsız bir dereceye ulaştı. Daha ders aldığı sırada fıkıhda tanınıp meşhür oldu.

Bu hususta İmâm-i Â’zam (r.a.) şöyle demiştir;

-“Ben ilim ve fıkıh ocağında yetiştim. İlim erbabiyle beraber bulundum. Fıkıhda en değerli bir hocaya devam ettim.”

Hocası Hammad (r.a.) in dersine devam ettiği sırada sık sık Hicaz’a gidip Mekke ve medine’de çoğu Tabiin’ (r.a.) den olan âlimler ile görüşür, onlardan hadis rivayeti dinler ve fıkıh müzakereleri yapardı.

İmâm-i Â’zam (r.a.) in hocalarından en meşhuru, fıkıh ilminde hocası olan hammad bin Ebi Süleyman (r.a.) dır.

Küfe’de ders aldığı diğer meşhur hocalarından ba’zıları şu zatlardır;

1-Amir bin Şerahil eş-Şa’bi (r.a.); Zamanın meşhur hadis ve tefsir âlimi
2-Süleyman bin Mihran el-A’maş (r.a.); Başta kıraat ilmi olmak üzere, tefsir, hadis, fıkıh ilimlerinde meşhur âlim.
3-Ebu İshak es-Sebii (r.a.) hadis ilminde zamanın en meşhur hadis âlimi idi. Hadis ilminde hafız “yüzbin hadis-i şerifi senetleri ile bilen” derecesinde âlim idi.
4-Hakim bin Uteybe (r.a.), Hadis ilminde hafız derecesinde âlim olup, Küfe muhaddisi lakabiyle meşhurdur. Ayrıca fıkıh ilminde de meşhur âlimdir.
5-Seleme bin Kühey el-Hadremi (r.a.) Küfe’nin meşhur hadis âlimlerinden.
6-Mansur bin Mu’temir et-Teymi (r.a.) Küfe’de hadis ilminde hafız derecesinde âlim idi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İmâm-i A’zam Ebû Hanife hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas (Cin tepesi) Civarı Nusaybin

İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh- 5

İmâm-i Â’zam (r.a.) Küfe’den başka diğer bazı şehirlerde de bulunmuştur. Ba’zen bir sene süren bu seyahatlarında Mekke, Medine, Basra gibi meşhur ilim merkezlerinde bulunan zamanın meşhur âlimlerinden de ilim öğrenmiştir.

Bilhassa hac için Mekke’ye gittiğinde oradaki meşhur âlimlerden ilim oğrenmiştir. Ellibeş (55) def’a hac yapmıştır. Küfe dışındaki diğer şehirlerde ilim öğrendiği hocalarından ba’zıları da şu zatlardır;

1-Ata binEbi Rebah (r.a.) tabiinin büyüklerinden olup, meşhur fıkıh âlimidir. Eshab-i Kiram (r.a.) dan yüz zat’i görmüştü. Mekkede bulunuyordu. İmâm-i Â’zam (r.a.) ın en başta gelen hocalarındandır.

İmâm-i Â’zam (r.a.), hocası için şöyle demiştir;

-“Ata bin Ebi Rebah (r.a.) karşılaşıp görüştüğüm kimselerin en faziletilerindendir.”

2-Amr bin Dinar el-Cumhi (r.a.), hadis ve fıkıh ilminde zamanının meşhur âlimi.

3-İkrima Mevla ibn-i Abbas (r.a.) “ HIBR-ÜL ÜMME” (Ümmetin âlimi) lakabiyle meşhur olup, Abdullah İbn-i Abbas (r.a.) azatlı kölesidir. Ondan ilim öğrenmiştir. Tefsir ilminde pek meşhur âlimdir. Ayrıca hadis ve fıkıh ilminde de âlim idi.

4-Ebû Zübeyr Muhammed (r.a.), İmâm-i â’zam (r.a.) ın hadis-i şerif öğrendiği bir zat olup, Eshab-i Kiram (r.a.) dan çoğu ile görüşmüş onlardan hadis-i şerif dinleyip, rivayet etmiştir. Hadis ilminde hafız derecesinde idi.

5-Nâfi’ Mevla ibn-i Ömer (r.a.); Hazreti Ömer’ın oğlu Abdullah (r.a.) dan, ilim öğrenmiş olup, Mısır’da meşhur hadis âlimi idi.

6-İbn-i Şihab ez-Zühri Muhammed bin Müslim (r.a.); Eshab-i Kiram (r.a.) in gençlerinden ve Tabii’nin büyüklerinden hadis-i şerif dinleyip, rivayet etmiştir. Hicaz ve Şam’da meşhur hadis âlimi idi. Hadis ilminde hafız idi. “Hadis-i şerifleri ilk tedvin eden” bu zattır.

7-Kasım bin Muhammed bin Ebi Bekr (r.a.); Hazreti Ebû Bekir (r.a.) in torunudur. Hazreti Aişe validemiz (r.anha.) ın yanında büyüdü. Fıkıh ve Hadis ilminde Medine’nin en meşhur âlimlerden idi. Ebuz-Zinad (r.a.) onun için “fıkıh ve hadis ilminde ondan daha âlim birini görmedim” demiştir.

8-Hişam bin Urve (r.a.) ve Yahya bin Said el-Ensari (r.a.) Medinenin meşhur âlimlerindendir.

9-Eyyub bin Keysan es-Sahtiyani (r.a.), Basra’da bulunan en meşhur hadis âlimlerinden idi.

10-Katade bin Daime (r.a.), Tabii’nin meşhurlarından olup, hadis ilminde hafız idi. Basra’da yaşamıştır.

11-Bekir bin Abdullah Müzeni (r.a.), Basra’nın meşhur âlimlerindendi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İmâm-i A’zam Ebû Hanife hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu