‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar
İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh- 6
08 Ocak 2009kasyan (Navala sipi) Nusaybin
İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh- 6
İmâm-i Â’zam (r.a.) ayrıca Ehl-i Beyt’den, Zeyd Bin Ali (r.a.) den, Muhammed bakır (r.a.) den, ilim öğrendi.
Muhammed Bakır (r.a.) ona bakıp;
-“Ceddim (a.s.v.) ın şeriatını bozanlar çoğaldığı zaman sen onu canlandıracaksın, sen korkanların kurtarıcısı, şaşıranların sığınağı olacaksın. Şaşıranları doğru yola çevireceksin. Allah-u Teâlâ (c.a.) yardımcın olacak.” Buyurmuştur.
Tasavvuf ilmini de Silsile-i Âliyeye denilen evliyanın büyüklerinden olan Ca’fer-i Sadık (r.a.) dan öğrendi. Onunla sohbet edip feyz olarak tasavvuf da yüksek makama kavuştu.
Eshab-i Kiram’dan İbn-i Abbas (r.a.) ın ilmini Mekke fakihi Atâ bin Ebi Rebah (r.a.) dan ve İkrime (r.a.) den Hazreti Ömer (r.a.) ve onun oğlu Abdullah (r.a.) dan nakledilen ilimleri Abdullah bin Ömer (r.a.) in azatlısı Nafi (r.a.) den öğrendi.
Böylece, Eshab-i Kiramdan İbn-i Mesud (r.a.) ve Hazreti Ali (r.a.) den nakledilen ilimleri de buluşup görüştüğü Tabiin (r.a.) den öğrendi. İlimde hiç kimseye nasıb olmayan yüksek bir dereceye ulaştı.
İmâm-i Â’zam (r.a.) bir gün Halife Mansur’un yanına girdi,
Orada bulunan İsa bin Musa (r.a.) Mansura;
-“Bugün dünyanın en büyük âlimi bu zattır.” Dedi.
Halife Mansur;
-“Ey Nu’man, bu ilmi kimden aldın?” diye sorunca,
İmâm-i Â’zam (r.a.) şu cevabı verdi;
-“Hazret-i Ömer (r.a.) den ilim alanlar vasitesiyle Hazreti Ali (r.a.) den, Abdullah bin Mesud (r.a.) den aldım.
Bunun üzerine halife Mansur;
-“Sen İşini gayet sağlam tutmuşsun, ilmi asıl menbainden almışsın.” Dedi.
İmâm-i A’zam (r.a) başta eshab-i kiram (r.a.) ın büyüklerinin ilim silsilesinden olmak üzere, dört bin kişi (r.a.) den ilim öğrenip, bütün ilimlerde ve üstünlüklerde en yüksek dereceğe ulaşmıştır.
Şöhreti her yere yayılıp, zamanında bulunan ve sonra gelen bütün müctehidler, âlimler, üstün kimseler hata hiristiyanlar bile onu hep medh etmiş, övmüşlerdir.
İmâm-i Â’zam (r.a.) ın hocası Hammad bin Süleyman (r.a.) vefat edince, hocasının talebeleri, arkadaşları ve halkın ileri gelenleri, onun yerini dolduracak âlimin, ancak İmâm-i Â’zam (r.a.) ın olduğunu görerek, ısrarla hocasının yerine geçmesini istediler.
Bunu gören İmâm-i Â’zam hazretleri (r.a.);
-“İlmin ölmesini istemem.” Buyurup, ilim kürsüsüne oturdu. Hocası Hammad bin Süleyman (r.a.) nin yerine müftü oldu. Ve talebe yetiştirmeğe başladı.
Dersleri ve Talebeleri;
Devam edecek…
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İmâm-i A’zam Ebû Hanife hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh- 7
08 Ocak 2009Navala Reş-in sonu (Nusaybin)
İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh- 7
Dersleri ve Talebeleri;
İmâm-i Â’zam (r.a.), hocası Hammad (r.a.) ın yerine geçince, ilmi, vekarı, üstün tevazuu, takvası, tatlı sözleri ve güler yüzüyle herkes tarafından sevilen ve dini mes’elelerde insanların bütün müşkülerini çözen yegane müracaat kaynağı oldu.
Irak, Horasan, Harzem, Türkistan, Tuharistan, İran, Hind, Yemen ve Arabistan’nın her tarafından gürüplar halinde gelen talebeler, fetva isteğenler ve dinleyicilerle etrafı dolup taşıyordu.
İmâm-i Â’zam (r.a.) ın meclisinde halk tarafından sorulan suallerin cevablandırılması ve talebeler için verilen muntazam dersler olmak üzere iki türlü müzakere yapılırdı.
Her gün Sabah namazını, Cami’de kılıp öğleye kadar sorulan sualleri cevablandırır, fetva verirdi. Öğleden önce ‘KAYLÛLE’ (bir miktar uyuma) yapıp, öğle namazından sonra yatsıya kadar talebelere ders verirdi.
Yatsıdan sonra evine gidip biraz dinlenir, sonra tekrar cami’ye gelip sabaha kadar ibadet ederdi. Sorulan sorulara cevab vermeden önce, mes’ele açık olarak müzakere edilir, talebeleri suali cevaplandırmaya çalışırdı.
Mes’elenin müzakeresi bittikten sonra, kendisi yeniden ele alıp gerekli düzeltmeleri yapar ve konuyu iyice izah ve tasvir ettikten sonra cevablandırırdı.
Cevabları verildikten sonra da fetva’yı bizzat söylemek sûretiyle ve anlaşılır ifadelerle talebelerine yazdırırdı. Bu yazılar daha sonra fıkıh kaideleri halina gelmiştir.
Dini bir mes’ele cevablandırılıp haledilince şükür için ‘tekbir’ getirirlerdi. Bu esnada Küfe mescidi tekbir sadalarıyla çınlardı.
Talebelerine verdiği muntazam dersleri ise çok mükemmel bir usûl ile yürütürdü. Bir taraftan fıkıhın eski hadiselere ait bilinen hükümleri takrir edilir ( anlatılır) ve müzakere yapılır, diğer taraftan yeni hadiselere ait hükümler bulunurdu.
Geçmiş ve yaşamakta olan hadiselerin hükümleri takrir edilirken, bunlara benzeyen veya aynı çinsten olup da gelecekte vukû bulabilecek hadiselere ait hükümler de araştırılıp bulunurdu.
Dolayisiyle İmâm-i Â’zam (r.a.) ın derslerine geçmiş ve yaşamakta olan hâlin mes’elelerinden başka, geleceğe ait mes’elelere geçilmiş ve fıkhın külli (genel) kaideleri tesbit edilmiştir.
İmâm-i Â’zam (r.a.) ın ders halkasında çözülen fiili ve nazarı fıkıh mes’eleleri yarım milyona ulaşmıştır. Bunların içinde, fıkıh ilminin anlaşılmasına yarayan sarf, nahv ve hesaba (fen ilimlerine) ait öyle ince mes’eleler de vardır ki, onların meydana çıkarılması ve çözülmesinde Arap dilinin ve Cebir ilminin mütehassısları dahi aciz kalmışlar, hayranlıklarını ifade etmişlerdir.
Devam edecek…
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İmâm-i A’zam Ebû Hanife hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh- 8
08 Ocak 2009Navala sipi (Kasyane) Nusaybin
İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh- 8
Çözülen fıkhı mes’eleler cinslerine göre kısımlara (kitablara), kısımlar da nevilerine göre bab ve fasıllara ayrılmıştır.
Başta taharet bahsiyle ibadetler, münâkehât, muâmelât, hudud (had cezalerı), ukubât, sulh, cihad ve Devletler hukuku, feraiz, Ya’ni miras hukuku olmak üzere sıralanarak fıkıh düzenlemiştir.
Böylece İmâm-i Â’zam (r.a.) fıkıh ilmini ilk defa kollara ayırıp her branşın bilgilerini ayrı ayrı toplamış, usûllar bulmuş (feraiz) ve (şurut) kitablarını yazmıştır.
Ayrıca Eshab-i Kiram (r.a.) nın Peygamberimiz ( s.a.v.) naklen bildirdiği İman, i’tikad bilgilerini de toplayıp yüzlerce talebesine bildirdi. İlm-i Kelam, Ya’ni iman bilgileri mütahassısları yetiştirdi. İmâm-i Maturidi (r.a.) ondan gelen kelâm bilgilerini kitablara yazdı.
Yetiştirdiği talabelerin sayısı dört bine ulaşmış olup, bunlardan yediyüz otuzu ilimde iyice yükselmiş, içlerinden kırk kadari ictihad derecesine çıkmıştır.
Ba’zi müellifler onun derslerinde yetişen talabelerinin isim ve künyelerini, mensup oldukları şehirlerini tesbit edip, yazmışlardır.
İmâm-i Â’zam (r.a.) ticaretle de uğraşırdı. Talabelerinin ihtiyaçlarını kendi kazancından karşılardı. Talabelerine son derece şefkatlı davranır, onların ilminde iyi yetişmeleri için büyük tiitzlik gösterirdi.
Talabelerini o kadar mükemmel yetiştirmişti ki, başkalarının uzun zamanda buldukları hükümleri onlar kısa zamanda bulurdu.
Bir defasında O’nun ders usulünü ve talabelerini görmek için bir ilim heyeti Küfe’ye gelmişti. Aralarında Tabii’nin büyükleri (r.a.) nin de bulunduğu bu heyet, onların bu üstünlüğünü, başarısını görerek büyük bir memnuniyetle ayrılmıştır.
İmâm-i Â’zam (r.a.) talabelerine;
-“Sizler benim kalbimin sevinci, hüznümün tesellisisiniz.” Buyururdu.
Devam edecek…
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İmâm-i A’zam Ebû Hanife hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh- 9
08 Ocak 2009Navala reş sonu -BEYAZ SUYUN, SİYAH SUYLA BİRLEŞMESİ (Nusaybin)
İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh- 9
Yaşadığı Devir;
İmâm-i Â’zam (r.a.) ın yaşadığı devir, Emeviler ve Abbasiler zamanına isabet etmektedir. Ömrünün elli iki yılını Emaviler, on sekiz yılını da Abbasiler devrinde geçirdi.
Emevi devletinin kuruluşunu ve bu arada vukû bulan çeşitli hadiselere şahit oldu. Bütün hadiseler içerisinde İmâm-i Â’zam (r.a.), bir tafartan dini öğrendi ve öğretti, diğer taraftan da, Ehl-i Sünnet i’tikadında olan insanları, imandan ayırmaya çalışan ve kendilerine ‘dehriyyun’ denilen dinsizlerle ve sapık fırkalarla mücadele etti.
Bunların başında Şia, Hariciler,Mürcie, Mu’tezile, Cebriye gibi fırkalar gelmekte idi. Bu fırkaların her biri ile yaptığı münazaralarda onları kesin delillerle susuturuyordu.
Hatta ders verdiği sırada bile, ellerinde kılıçlarıyla yanına girip münazara edenler, aldıkları ikna edici cevablar karşısında, ya doğru yola giriyorlar veya verecek cevab bulamayınca perişan bir halde çekip gidiyorlardı.
Emevilerin son zamanlarında Emevi valisi, İmâm-i Â’zam (r.a.) a devlet idaresinde bir vazife vermek isteyerek bu hususta zorlamıştır. Fakat İmâm-i Â’zam (r.a.) bir takım sbeplerden dolayı bu vazifeyi kabul etmiyeceğini bildirmiştir.
Bunun üzerine Kendisini hapsedilerek içkence yapıldı. Daha sonra serbest bırakılınca, hicri 130 (M. 747) yılında mekke’ye gidip orada altı yıl kadar kaldı. Mekke’de de talabelere ders ve fetva vererek ilmi mütâlaalar yaptı.
Abbasilerin bir devlet haline gelip kuvvetlenmesinden sonra küfe’ye döndü. Buradaki derslerine ömrünün son yılların akadar devam etti. Otuz yıllık müddet içinde verdiği derslerinde yetişen talabelerinin her biri o zaman çok genişlemiş olan İSLÂM DÜNYASININ HER TARAFINA YAYILDILAR.
Müftülük, müdderislik, kadılık gibi çeşitli vazifelerle büyük hizmetler yaptılar. Böylece Pygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in bildirdiği yol olan Ehl-i sünnet İ’TİKADINI VE FIKIH İLMİNİ her tarafa yaydılar.
Ve bu hususda kıymetli kitablar yazdılar, İnsanlara doğru yolu gösterip saâdete kavuşturdular. Bu hizmeti kendilerinden sonraki asırlara da aksettirdiler.
Başta gelen Talabeleri;
İmâm-i Ebu Yusuf (r.a.) ismiyle meşhur, Yakub bin İbrahim (r.a.), Muhammed Şeybani (r.a.), Züfer bin Hüzeyl (r.a.), Hasan bin Ziyad (r.a.), Oğlu Hammad (r.a.), Abdullah bin Mubarek, Veki’ bin Cerrah (r.a.), Ebu Amr Hafs bin Ğiyas (r.a.), Yahya bin Zekeriye (r.a.), Dâvud-i Tâ-i (r.a.), Esad bin Amr (r.a.), Afiyet bin Yezid el-Advi (r.a.), Kasım bin Ma’an (r.a.), Ali bin Mushir (r.a.), Müneddel bin Ali (r.a.), Hibban bin Ali (r.a.) gibi yüzlerce âlimlerdir.
Devam edecek…
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İmâm-i A’zam Ebû Hanife hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh- 10
08 Ocak 2009Navala sipi Kasyan dağları (Nusaybin)
İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh- 10
İlimdeki üstünlüğü;
İmam-a’zam (r.a.) ulûmu âliye denilen yüksek din ilimlerinden üstün derecede alim idi. Kelam iliminde ve i’tikad bilgilerinde Ehl-i sünnetin reisidir.
Fıkıh iliminde çok geniş bilgisini ve kıyasdaki harikulade kuvvetinin ve akıllara hayret veren üstünlüğünü bildiren kitaplar sayılamayacak kadar çoktur.
Tefsir iliminde, müfessirlerin başı, üstadı, derecesinde idi. Ayet-i kerimelerde anlamak ve anlatmak hususunda müctehidlerin en başta gelenidir. Bu bakımdan tefsir ilminde en yüksek derecededir. Kur’an-ı kerimde i’tikada, ibadetlere, muamelata ve diğer hususlara ait binlerce mes’eleyi anlamakta en başta gelen müfessirinden biri de İmam-ı a’zam (r.a.) dır.
Hadis iliminde ise büyüyk bir muhaddis ve derin ilim sahibi idi. (bahr-ür-râık) kitabının sahibi olan ibnü nüceym-i Mısri (r.a.), (Eşbah) kitabında diyor ki,
-“İmam-ı Şafi’i, fıkh ilminde mütehassız olmak isteyen, Ebu hanifenin kitablarını okusun.” buyurdu.
Abdüllah ibni mübarek (r.a.) diyor ki,
-“Fıkh ilminde ebu Hanife (r.a.) gibi mütehassıs görmedim.”
Büyük alim mis’ar (r.a.) Ebu Hanife (r.a.) nin karşısında diz çökerek, bilmediklerimi sorar öğrenirdim.
-”Bin alimden ders aldım. Fakat, Ebu Hanife (r.a.) yi görmeseydim, yunan felsefesinin bataklığına kayacaktım” demiştir.
Ebu Yusuf (r.a.) buyuruyor ki,
-“ Hadis ilminde ebü Hanife (r.a.) gibi derin bilgi sahibi gören kimseyi görmedim. Hadis-i şerifleri açıklamakta onun gibi bir alim yoktur.”
Büyük âlim ve müctehid Süfyan-ı servi (r.a.) buyuruyor ki,
-“Bizler, Ebu Hanife (r.a.) nin yanında, doğan kuş yanındaki serçeler gibi idik, Ebu Hanife (r.a.), âlimlerin önderidir.”
Ali bin asım (r.a.) diyor ki,
-“Ebu Hanife (r.a.) nin ilmi, zamanındaki alimlerin ilimlerin toplamı ile ölçülse, Ebu hanifenin ilmi fazla gelir.”
Yezid bin Harun diyor ki,
-“Bin alimden ders aldım. Bunların arasında ebu Hanife (r.a.) gibi vera’ sahibi olanını ve aklı, o’nun aklı kadar çok olanını görmedim.”
Şam âlimlerinden Muhammed bin Yusuf Şafi-i (r.a.) ‘Ukud-ül-cemân fi-menakıbı-in Nu’mân’ isimdeki kitabında; İmâm-i Â’zam (r.a.) Ebu Hanife (r.a.) yi çok övmekte, O’nun üstünlüğünü uzun anlatmakta ve
-“Ebû Hanife (r.a.), müctehidlerin Reisidir.” Demektedir.
İmâm-i Â’zam Ebu Hanife (r.a.) buyurdu ki;
-“Resulüllah (a.s.v.) in hadis-i şerifleri BAŞIMIZIN TACI VE GÖZÜMÜZÜN NURUDUR. Eshab-i Kiram (r.a.) ın sözlerini arar, seçer ve onlara uyarız. Tabiin (r.anhüm) in sözleri ise, bizim sözlerimiz gibidir.
Devam edecek…
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İmâm-i A’zam Ebû Hanife hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh- 11
09 Ocak 2009Beyaz su ile Siyah su ile bireştiği yer (Nusaybin)
İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh- 11
Seyf-ül-mukallidin (r.a.) alâ a’nâk-il münkirin kitabında Mevlana Muhammed Abdulcelil (r.a.) Farisi olarak buyuruyor ki,
-“Mezhebsizler (Ebû Hanife (r.a.) nin hadis bilgisi zayıf idi.) diyor. Bu sözleri cahil olduklarını veya hased ettiklrini gösterektedir.”
İmâm-i Zehebi (r.a.) ve İbni Hacer-i Mekki buyuruyorlar ki;
-“İmâm-i Â’zam Ebu Hanife hadis âlimi idi. DÖRT BİN ÂLİMDEN HADİS ALDI. BUNLARDAN ÜÇ YÜZÜ TABİİN (R.A.) NİN HADİS ALİMİ İDİ.”
İmâm-i Şa’rani, (Mizan) ının birinci cildinde diyor ki;
-“İmâm-i Â’zam (r.a.) ın müsnedlerinden üçünü inceledim. Hepsi, Tabiin (r.a.) nin meşhur âlimlerinden rivayet edilmiştir.”
Mezhebsizlerin, müctehid imâmlara ve hele bunların en önde olanı İmâm-ül Müslim (r.a.) in Ebû Hanife (r.a.) ye olan hasadleri, kalblerini kör ve vijdanlarını yok etmiş olacak ki, bu İslam âlimlerinin güzelliklerini, üstünlüklerini inkar ediyorlar.
Kendilerinde bulunmayan şeylerin başka salih kimselerde bulunmasını istemiyorlar. Bunun için, din imâmlarımızın üstünlüklerini inkar ediyorlar.
Böylece kendilerini hased hastalığına kaptırıyorlar. (Hadaik) kitabında diyor ki;
-“İmâm-i Â’zam Ebû Hanife (r.a.), ezberlediği hadis-i şerifleri yazardı. Yazdığı hadis kitablarını sandıklarda saklardı. Böylece hazırladığı birkaç sandığı hep yanında taşırdı. Az Hadis rivayet etmesi, ezberlediği hadis adedinin az olduğunu göstermez. Bunu ancak din düşmanı olan müte’assıb kimseler söyleyebilir. Onların bu taassubları ise, İmâm-i Â’zam (r.a.) ın kemâlına şahid olmaktır. Çünkü, nakislerin kötülemeleri, âlimlerin kemâllerini gösterir.”
-“Büyük bir mezhebi kurmak ve yüzbinlerle suali, âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden delil getirerek cevablandırabilmek, tefsir ve hadis bilgilerinde derin ihtisas sahibi olmayanın yapacağı bir iş değildir. Hem de, bir benzeri, bir örneği olmadan nev’i şahsına münhasır, ancak onun gibi bir zatın kurabileceği yeni bir mezheb ortaya koymak, İmâm-i Â’zam (r.a.) ın tefsir ve hadis ilimlerindeki vuküfunu, ihtisasını açıkça göstermektedir.”
-“İnsan gücünün üstünde çalışarak, bu mezhebi ortaya koyduğu için, hadis-i şerifleri ayrıca bildirmeye, ravilerini saymağa vakit bulamaması, bu büyük İmâm-i, hadis bilgisi zayıf idi gibi, hased taşları atarak lekelemeye sebap olamaz. Zaten dirayet olmadan rivayet etmenin makbul olmadığı ma’lumdur.”
-“Mesele, İbn-ü Abdilberr (Dirayetsiz rivayet, kıymetli olsaydı, çöpçünün bir hadis söylemesi, Lokman’ın aklından üstün olurdu.” Demiştir.
Devam edecek…
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İmâm-i A’zam Ebû Hanife hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh- 12
09 Ocak 2009Kasyan (Seyyid Bahaaddin bahçesi) Nusaybin
İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh- 12
İbn-i Hacar-i Mekki (r.a.), Şafi-i mezhebi âlimlerinden olduğu halde(KALAİD) kitabında diyor ki;
Büyük hadis âlimi A’meş (r.a.) İmâm-i Â’zam Ebû Hanife (r.a.) den bir çok mes’ele sordu. İmâm-i Â’zam (r.a.) suallerinin her biri için hadis-i şerifler okuyarak cevab verdi. A’meş (r.a.) İmâm-i Â’zam (r.a.) ın hadis ilmindeki derin bilgisini görünce,
-“(‘Ey fıkh âlimleri! Sizler mütehassıs tabib, biz hadis âlimleri ise, ECZACİ gibiyiz! Hadisleri ve bunları rivayet edenleri biz söyleriz. Bizim söylediklrimizin ma’nalarını siz anlarsınız’)” dedi.
(Ukûd-ül-cevahir-il-münife) kitabında diyor ki;
-“Ubeydillah bin Amr (r.a.), büyük hadis âlimi A’meş (r.a.) ın yanında idi. Birisi gelip bir şey sordu. A’meş (r.a.) bunun cevabını düşünmeye başladı. O esnada, İmâm-i Â’zam Ebû Hanife (r.a.) geldi. A’meş (r.a.) bu sualı İmâm-i Â’zam (r.a.) a sorup cevabını istedi.
İmâm-i Â’zam (r.a.) hemen geniş cevab verdi. A’meş (r.a.), bu cevaba hayran olup,
-“(‘Ya İmâm! Bunu hangi hadisten çıkardın.”) dedi
İmâm-i Â’zam (r.a.), bir hadis-i şerif okuyup,
-“Bundan çıkardım. Bunu senden işitmiş idim.” Dedi.
İmâm-i Buhari (r.a.), üçyüz bin hadis ezberlemişti. Bunlardan yalnız on iki bin kadar kitablarına yazdı.
Çünkü;
(-“Benim söylemediğimi hadis olarak bildiren, cehennemde çok acı azap görecektir.”) Hadisi şerifinin dehşetinden çok korkardı.
İmâm-i Â’zam Ebû Hanife (r.a.) nin Vera’ ve takvası daha çok olduğundan, hadis nakl edebilmesi için çok ağır şartların bulunduğu hadis-i şerifi nakl ederdi.
Bazi hadis âlimlerinin meslekleri geniş, şartları hafif olduğu için, çok sayıda hadis rivayet etmişlerdir. Hiçbir Hadis âlimi, bu şartların ayrılığı sebebiyle başka âlimleri küçültmemiştir. Böyle olmasaydı, İmâm-i Müslim (r.a.), İmâm-i Buhari (r.a.) yi inciticek bir şey söylerdi.
İmâm-i Â’zam Ebû Hanife (r.a.) nin ihtiyatı ve takvası çok olduğu için, az hadis rivayet etmesi, ancak onu medh ve sena etmeğe sebeptir.
El-Kavlül-Fasl kitabında diyor ki, İmâm-i Â’zam (r.a.) ın rivayet ettiği hadis-i şerifler on yedi adet değildir. Onun rivayet ettiği hadis-i şerifler onyedi kitab teşkil etmiştir. Bunlardan her birine ‘Müsned-i Ebû Hanife’ adı veriimiştir.
İctihadi (Mezhebi);
Ehl-i sünnetin dört hak mezhebinin biri de İmâm-i Â’zam (r.a.) kurduğu HANEFİ MEZHEBİDİR. Onun ictihadını ve mezhebinin mahiyetini anlamak bakımından önce mezhebin tarifi ve izahı üzerinde durmak gerekmektedir.
Devam edecek…
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İmâm-i A’zam Ebû Hanife hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh- 13
09 Ocak 2009Beyaz su dağları (Navala sipi) Nusaybin
İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh- 13
Mezheb;
Bir müctehidin dini kaynaklardan çıkardığı hükümlerin hepsine denir.
Müctehid âlim tarafından, imanda ve amelde (ibadetlerde ve işlerde) Allah-u Teâlâ’nın rızasına kavuşmaları için Müslümanlara gösterilen yoldur.
Bir müctehidin, islamiyeti kaynaklardan anlamak ve anlatmak hususunda takibettiği usüller ve bu usülere bağlı olarak çıkardığı hükümlerdir.
Mezheb, Lügatte gitmek, takibetmek, gidilen yol ma’analarına gelir.
Genel olarak görüş, doktrin, akım ma’nalarına da kullanılmıştır.
İslâm dininde, iman edilecek şeylerde mezheblere ayrılmak yoktur.
İslamiyet Müslümanlardan Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in inandığı ve bildirdiği gibi imân etmelerini istemektedir.
Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) bir tek İmân bildirmiştir. Eshab-i Kiram (r.a.) ın hepsi, O’NUN BİLDİRDİĞİ GİBİ İNANMIŞ, i’tikadda (inançta) hiçbir ayrılıkları olmamıştır.
Peygamberimz (Sallallahu aleyhi ve selem) in vefâtından sonra insanlar, İslamiyeti Eshab-i Kiram (r.a.) dan işiterek ve sorarak öğrendiler. Hepsi aynı İman’ı bildirdiler.
Onların Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) dan naklederek bildirdikleri bu iman’a “Ehl-i Sünnet İ’tikadı” denilmiştir.
Eshab-i Kiram (r.a.) bu iman bilgilerine, kendi düşüncelerini, felsefecilerin sözlerini, nefsanı arzularını, siyası görüşlerini ve buna benzer başka şeyleri; asla karıştırmadılar.
Eshab-i Kiram, hepsinde kemâl derecede mevcut bulunan Allah-u teâlâ’yı Tenzih ve Takdis etmek, O’nun bildirdiklerini tereddütsüz kabul edip inanmak müteşabih (Ma’nası açık olmayan) ayetlerin te’viline dalmamak… gibi vasıflarıile imanlarını Peygamberimiz (a.s.v.) den işittikleri gibi muhafaza ettiler.
İslamiyetteki iman esaslarını insanlara, soranlara; saf, berrak ve aslı üzere tablığ ettiler, bildirdiler.
Eshab-i Kiram (r.a.) ın Resulüllah (a.s.v.) tan naklen bildirdikleri bu tebliği olduğu gibi, hiçbir şey eklemeden ve çıkarmadan kabul edip, böylece inanıp, onların yolunda olanlara “Ehl-i Sünnet vel cemaat” fırkası, bu doğru ve asıl (hakiki) İslamiyet yolundan ayrılanlara da Bid’at fırkaları (dalalet fırkaları, bozuk-sapık yollar) denildi)
Allah-u teâlâ, bütün Müslümanlardan tek bir iman istemektedir. İslamiyette, İmân’dan, i’tikadda tefrikaya, ayrılığa izin verilmemiştir.
Resullullah (a.s.v.) inandığı ve bildirdiği ve Eshabi kiramın naklettiği gibi iman eden Müslümanlara “Ehl-i sünnet ve’l-cemat” veya kısaca “Sünni” denir. SÜNNİ MÜSLÜMANLARA, MEZHEB İMÂMİ OLAN BÜYÜK İSLÂM ÂLİMLERİ tarafından Kur’an-i kerim ve hadis-i şeriflerde hükmü açıkça bildirilmemiş olan ba’zı ibadetlerin ve günlük muamelelerin tarifinde ve yapılışında gösterilen ve Allah-u Teâlâ’nın rızasına kavuşturan yollara ameli mezhebler denilmiştir.
Mezheb İmâm-i olan büyük İslam âlimlerinin aralarındaki böyle ictihad ayrılıklarına dinin sahibi izin vermiş ve bu hal her zaman ve her yerde Müslümanların islamiyete dosdoğru uymalarını temin ederek Müslümanlar için rahmet olmuştur.
Nitekim Hadsi-i şerifte;
-“Âlimlerin mezheblere ayrılması rahmettir.” Buyurulmuştur.
Devam edecek…
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İmâm-i A’zam Ebû Hanife hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh- 14
09 Ocak 2009Navala sipi (Nusaybin)
İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh- 14
İmâm-i Â’zam (r.a.) Seyyid Muhammed Bakır (r.a.) ile görüştüklerinde, Muhammed Bakır (r.a.), İmâm-i Â’zam (r.a.);
-“Sen, Ceddim Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) ın dinini kıyasla değiştiriyormuşsun?” deyince
İmâm-i Â’zam (r.a.);
-“Allah korusun, böyle şey nasıl olur? Layık olduğunuz makama oturunuz. Benim size hürmetim var.” Dedi.
Bunun üzerine Muhammed Bakır (r.a.) oturunca, İmâm-i Â’zam (r.a.) da onun önünde diz çöktü ve aralarında şu konuşma geçti.
İmâm-i Â’zam (r.a.) şöyle dedi.
-“Size üç sualım var, cevap lütfediniz?”
İmâm-i Â’zam (r.a.);
Birincisi;
-“Kadın mı daha zayıftır, erkek mi?” diye sordu
Muhammed bakır (r.a.);
-“Kadın daha zayiftır.” Dedi
İmâm-i Â’zam (r.a.);
-“Kadının mirasda hissesi kaç?” dedi.
Muhammed Bakır (r.a.);
-“Erkek iki hisse, kadın ise bir hisse alır.” Dedi.
İmâm-i Â’zam (r.a.);
-“Bu Ceddin Resulullah (s.a.v.) kavli değil mi? Eğer ben bozmuş olsaydım, erkeğin hissesini bir kadınınkini iki yaprdım. Fakat ben kıyas yapmıyorum, nass’la (ayet ve hadis ile) amel ediyorum.
İmâm-i Â’zam (r.a.);
İkincisi;
-”Namaz mı daha faziletli, yoksa oruç mu?”
Muhammed bakır (r.a.);
-“Namaz daha faziletli,” diye cevab verdi.
İmâm-i Â’zam (r.a.);
-“Eğer ben ceddin (a.s.v.) nin dinini kıyasla değiştirseydim, kadın hayızdan temizlendikten sonra, namazını kaza etmesini söylerdim. Orucu kaza ettirmezdim. Fakat ben kıyasla böyle bir şey yapmıyorum.” Dedi.
İmâm-i Â’zam (r.a.);
Üçüncüsü;
-“Bevil mi daha pis, yoka meni mi?” dedi.
Muhammed bakır (r.a.);
-“Bevil daha pisdir.” Diye cevap verdi.
İmâm-i Â’zam (r.a.);
-“Eğer ben Ceddin (s.a.v.) nin dinini kıyasla değiştirseydim bevil’den sonra gusül, Meni’den sonra abdest almasını bildirirdim. Fakat ben hadis’e aykırı rey kullanarak, kıyas yaparak, Resulullah (s.a.v.) in dinini değiştirmekten Allah-uTeâlâ’ya sığınırım. Böye şey’den beni Allah korusun.” Dedi.
Nass; (Kitabda ve sünnetden delil) olan yerde kıyas yapmadığını, delili bulunmayan mes’eleleri, delili bulunan mes’elelere benzeterek kıyas yaptığını söyleyince, Muhammed Bakır (r.a.) onu kucaklayıp alnından öptü.
Devam edecek…
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İmâm-i A’zam Ebû Hanife hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh- 15
09 Ocak 2009Navala sipi (Bayaz su) Nusaybin
İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh- 15
Ali bin Ca’de (r.a.), Ebu Yusuf (r.a.) un şöyle dediğini nakleder;
Babam öldüğü zaman ben küçük idim. Annem san’at öğrenmem için beni bir terzinin yanına verdi. Ben terziyi bırakıp İmâm-i Â’zam (r.a.) ın ilim meclisine devam ettim.
Uzun bir zaman geçmişti. Annem hocama gelip;
-“Bu çocuğun senden başka üstadı yok mudur? Ona kendim bakıyorum, o bir yetimdir.” Dedi.
Hocam Buyurdu ki;
-“Sen onu kendi haline bırak! O, buraya tereyağı, fıstık, badem ezmesi yemesini öğreniyor.”
Bunun üzerine annem dönüp gitti. Ben ise daima hocamın yanında bulunur, hizmetinden ve meclisinden ayrılmazdım. Böylece Allah-u Teâlâ bana ilimden çok şeyler nasib eyledi.
Daha sonra bana kadılık vazifesi verdiler. Bir gün Abbasi Halifesi Harun Reşid ile sofrada oturuyordum. Sofraya tereyağı, fıstık ve badem ezmesi getirdiler.
Halife Harun Reşid;
-“Bundan ye, here zaman bize böyle yemek vermezler.” Dedi.
Ben güldüm;
-“Niçin gülüyorsun?” dedi.
Ben de İmâm-i Â’zam (r.a.) la ilgili olan o hadiseyi anlattım.
Halife Harun Reşid bunun üzerine;
-“Gerçekten ilim insanı yükseltir.” Deyip Hocama rahmet ile dua etti.
Ve;
-“Hakikatten kalb gözü açık olup daima huzur içinde idi. İnsanların baş gözü ile görmediklerini O KALB GÖZÜ İLE GÖRDÜ.” Dedi.
Devam edecek…
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İmâm-i A’zam Ebû Hanife hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu