‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar

çağ-çağ barajı (Nusaybin)

Hasan-i Basri (Radiyallah-u anh)- 3

Ömrünün son yılları hastalık ile geçti. Ölüm döşeğinde iken;

Devamlı;

-“Biz Allah’ın kuluyuz ve (öldükten sonra) yine ona döneceğiz. Derler.” Mealindeki ayet-i kerimeyi okumuştu.

Vefat etmeden önce şöyle buyurmuştur;

-“İnsanoğlu sıhhatlı günlerinde ve hasta olduğu günlerde faydalı olan şeyler yapmış olsa (ömrünü iyi değerlendirirse) ne iyi olur.”

Bundan sonra da vasiyyetini şöyle yazdırmıştır;

-“Hasan ibn-i Ebil-Hasan şehadet eder ki; Allah-u Teâlâ’dan başka ilah yoktur. Muhammed (Aleyhis selam) O’nun resûlüdür.” Dedikten sonra, Muaz bin Cebel (r.a.) den şu hadis-i şerifi rivayet etti; (“Bir kimse ölüm anında sıdk ile Kelime-i şehadet getirerek ölürse cennette girer.)”

Vefat etmeden az önce, bir müddet kendinden geçti ve tekrar ayıldı;

-“Beni cennetlerden, pınarlardan ve güzel konaklardan uyandırdınız.” Buyurdu.

Bundan sonra vefat etti.

Eserleri;

1-Tefsir-i Hasani’l Basri; Bu kitabı bir bütün olarak zamanımıza kadar ulaşmıştır.Ancak kaynak tefsir kitablarında dağınık rivayetler halında bulunmaktadır.
2-Kitabü’l-Hasan ibni Ebi’l Hasan fil aded; Kur’an-i kerimin ayetlerinin adedi ile ilgilidir.
3-Risale fi Faldı harami mekketi’l mükerreme; Mekke’nin faziletine dairdir.
4-Risale Abdi’l Melik ibni Mervan ile Hasanil Basri ve cevabihi aleyha; Halife Abdül Melik’e yazılmış bir risaledir.
5-Risale Erbea ve hamsin farida; Elli dört farzı anlatan bir kitabdır.
6-İmande aranılacak elli fazilet hakkında bir risalesi
7-El-İstiğfaratu’l munkıza mine’n nar (Bu kitabın bir adı da ’Errad-ı hıfzıyye’ dir)
İstiğfar yanitövbe hakkındadır. Bunlardan başka eserlerinin de olduğu kaynaklarda bildirilmektedir.

Menkıbelerinden bir kısmı şöyledir;

Hasan-i Basri (r.a.), Allah korkusu ile çok ağlardı. Bir defasında dostlarından birinin cenazesinde bulundu. Cenaze defn edilince kabir başında ağlayıp, çok göz yaşı döktü.

Sonra orada bulunanlara şöyle dedi;

-“Ey Müslümanlar! Kabir dünya konaklarının sonu ahret menzilinin ilkidir. Madem ki hepimiz ölüp kabre gireceğiz, o halde nasıl zevk, sefaya dalıp, gezebiliriz.” Orada bulunanlar bu sözlerinden dolayı ağladılar.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Hasan-i Basri hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Türkiye’den Suriye’nin uzaktan görünüşü (Nusaybin)

Hasan-i Basri (Radiyallah-u anh)- 4

Hasan-i Basri (r.a.) Bir gün evin üstünde namaz kılarken secdede o kadar ağladı ki, biriken gözyaşı altında oturan bir zatın üzerine damladı.

Kapıyı çalıp;

-“Üzerime damlayan su, temiz midir. Pis midir?” diye sordu

Hazreti Hasan-i Basri (r.a.);

-“Elbisenin orasını yıka! Onunla namaz kılınmaz. Çünkü o asi’lerin gözlerinden akmıştır.” Buyurdu.

Bir gün Hasan-i Basri (r.a.) ya birisi gelip;

-“Filan kimse seni çekiştirdi, gıybet etti.”

Hasan-i Basri (r.a.);

-“Sen o zatın evine niçin gitmiştin?”

Adam;

-“Misafir olarak da’vet etmişti.”

Hasan-i Basri (r.a.);

-“Sana ne ikram etti?”

Adam;

-“Çeşitli yemekler ve meşrubat…”

Hasan-i Basri (r.a.);

-“Bu kadar yemekleri, içinde sakladın da, bir çift sözü mü saklamayıp bana getirdin!”

Daha sonra kendisinin aleyhinde konuşan bu kimseye, bir tabak taze hurma ile birlikte özür dileyerek, şöyle haber gönderdi;

-“Duyduğuma göre sevablarını, benim amel defterime geçirmişsin! İsterdim ki, karşılık vereyim! Kusura bakmayın! Bizim hediyemiz sizin ki kadar çok olmadı.”

Hasan-i Basri (r.a.) yi sevenlerden bir zat şöyle anlatmıştır;

Hasan-i Basri (r.a.) nin de bulunduğu bir kafile ile hacca gidiyorduk. Çölde susadık. Bir müddet sonra bir kuyunun yanına ulaştık. Yanımızda kova ve ip yoktu.

Hasan-i Basri (r.a.);

Ben namaza durunca, siz suyunuzu içiniz.” Dedi.

Ve namaz kılmaya başladı. Su kuyunun ağzına kadar yükseldi. Kana kana içip susuzluğumuzu giderdik. Arkadaşlarımızdan biri kabına da su doldurunca su kuyunun dibine çekildi.

Hasan-i Basri (r.a.) namazı bitirince;

-“Allah-u Teâlâ’ya sağlam bir tevekkülle bağlanmadığınızdan su kuyunun dibine indi. BU ÇEŞİT SULLARDAN AZIK ALINMAZ.” Dedi.

Oradan ayrıldıktan sonra Hasan-i Basri (r.a.) yolda bir hurma buldu. O hurmayı bize verdi. Hepimiz sırasıyla o hurmadan yedik, çekirdeği altın çıktı. Medineye götürüp satarak bir kısmı ile yiyecek aldık ve kalan kısmını da fakirlere sadaka olarak dağıttık.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Hasan-i Basri hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Süriye’nin Türkiye’den yakın görünüşü (Nusaybin)

Hasan-i Basri (Radiyallah-u anh)- 5

Adalaeti, takvası ve hizmetleriyle meşhur Emevi halifesi Ömer Bin Abdulaziz (r.a.) halife olunca, Hasan-i Basri (r.a.) ye mektub yazıp, âdil devlet reisinin nasıl olması gerektiğini kendisine yazmasını istedi.

Bu arzu üzerine Hasan-i Basri (r.a.) şu mektubu yazdı;

-“Ey Mü’minleri emiri! Bilmiş ol ki, Allah-u teâlâ âdil devlet reisini, zulme, haksızlıklara manı olucu, zayıflara yardımcı, darda kalanlara destek olarak yaratmıştır.”

-“Âdil devlet reisi, kendi malını nasıl korur ve evladına nasıl şefkatlı davranırsa, Teb’asına da öyle davranır. O bedendeki kalb gibidir. Uzuvlar onun iyi olmasıyla iyi olur. Bozulmasıyla da bozulur.”

-“Âdil devlet reisi Allah-u teâlâ’nın emirlerine uyar. O’na itaat eder. Emrindeki teb’asını da Allah-u Teâlâ’ya itaat etmeye sevk eder.”

-“Ey Mü’minleri emiri, saltanatta, sahibinin himayesine verdiği malı ve aileyi darmadağın eden köle gibi olma! Allah-u Teâlâ kötülüklerden sakınılması için cezalar emretti Bunu uygulaycak olan (reis) suç işlerse hiç olur mu?…”

-“Ey Mü’minleri emiri’ Ölümü, ölüm anında yakınlarının sana yapacakları yardımın azlığını ve ölümden sonrasını düşün. Ölüme ve ondan sonrasına hazırlık yap. İYİ BİL Kİ, ŞİMDİ BULUNDUĞUN MAKAMDAN BAŞKA, SENİN BAŞKA BİR MAKAMIN DAHA VARDIR. Orada uzun müdet kalacaksın. Dostların seni oradayalnız bırakacak tek başına (kabir) içinde kalacaksın.”

-“KİŞİNİN KARDEŞİNDEN, ANASİNDAN, BABASINDAN, HANIMINDAN VE ÇOCUKLARINDAN KAÇACAĞI GÜNDE, SANA YARDIMCI VE DOST OLACAK ŞEYİ HAZIRLA. Kabirdekilerin diriltileceği, gizli olan şeylerin ortaya çıkarılacağı zamanı hatırla. Artık o zaman bütün sırlar açılmış olacaktır. BÜYÜK KÜÇÜK NE VARSA HEPSİ AMEL DEFTERİNE YAZILMIŞTIR.”

Ey mü’minleri emiri! Şu anda sen bir mühlet içindesin. Fırsat elde iken ve ecel gelip, çatmadan, fırsat elden gitmeden ALLAH-U TEÂLÂ’NIN KULLARI HAKKINDA ADALETLE HÜKÜM VER. (Cahillerin hükmü ile hüküm verme!) onlar hakkında zalimlerin tuttuğu yolu tutma! Böyle yaparsan HEM KENDİ GÜNAHINI, HEM DE BAŞKA GÜNAHLARI YÜKLENİRSİN!..”

-“Senin felaketine sebep olan şeylerden istifade eden insanlar seni gaflete düşürmesin. Kendileri dünya menfaatlarını elde etmek için seni ahiret’de kavuşacağın ni’metlerden uzaklaştırırlar.”

-“BU GÜNKÜ GÜCÜNE KUVVETİNE BAKMA, AHİRET’TE HALİNİN NE OLACAĞINI DÜŞÜN (Ona göre iş yap). Ölüm bir ağ gibi seni sarmış her an yaklaşmaktadır. Hesab vereceksin.”

Ey Mü’minlerin emiri! Sana şefkat edip, elimden gelen nasihatı yaptım. Sana yazdığım bu mektubu dostunu tedavi eden tabibin ilacı gibi kabul et. O, DOSTUNU ŞİFAYA KAVUŞTURMAK İÇİN ACİ İLAÇ İÇİRİR.”

-“Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun ey Mü’minlerin Emiri.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Hasan-i Basri hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Suriye’nin Türkiye’den yakın görünüşü (Nusaybin)

Hasan-i Basri (Radiyallah-u anh)- 6

Hasan-i Basri hazretleri (r.a.) nin Ömer bin Abdulaziz (r.a.) e yazdığı başka bir mektup da şöyledir;

-“ŞÜPHESİZ Kİ DÜNYA, GEÇİP GİDİLECEK BİR KONAKTIR. EBEDİ KALACAK YER DEĞİLDİR. Dünyada zenginlik ona dalmamaktır. Üzerinde yaşayanlar her an BİRER BİRER ÖLMEKTEDİR ONU ÜSTÜN TUTAN ZİLLETE, TOPLAYAN FAKİRLİĞA DÜŞER. Dünya zehir gibidir. Onu bilmeyen yer, o da onu helak eder (öldürür). “

-“Dünyada, yaralı olup da yarasını tedavi ile uğraşan kimse gibi ol. Yaralı kimse yarasının azmasından korkarak perhiz yapar, daha şiddetli acıya düşmemek için çektiği acıya sabreder. Tuzakları süsler altında gizlenmiş olan şu gaflet dünyasından sakın. ONA DALMA!

-“Bitmeyen arzularla gönüller çeken sözleri süslenmiş, niceleri aldatıp, kendine meftun etmiştir. SÜSLENMİŞ GELİN GİBİDİR. Gözler ona bakmakta, kalbler ona hayran, nefsler ona aşık, O ise AŞIKLARINI HELAK EDİYOR.

-“Yaşayanlar ölenlerden, sonrakiler öncekilerden ibret almıyor. Ârif olanlar bu hususta dalgındır. Ona düşkün olan, ondan dünyalık elde eder. Fakat aşırı giden aldanır, ahrete gidecğini, dönüşünü unutur. Kalbi dünyaya dalar ve ayağı kayar. Sonra da büyük bir pişmanlığa ve derin bir hasrete düşer.”

-“Dünyaya düşkün olan, duradına kavuşamaz. Birgün olsun rahat nefes alamaz. Hergün ayrı bir düşünce, keder getirir. Derken dünyaya o kadar dalar ki, ömrü biter de ecel bir gün onu yakalayıverir. Sonunda azıksız ahret yolculuğuna çıkmak zorunda kalır. İşte böyle bir duruma düşmekten sakın.”

-“Ey Mü’minlerin Emiri! Dünyada kendini muhafaza edebildiğin müddetçe, sevinçli ol! Yoksa, ne kadar üzülsen yeridir. Dünya kimi sevindirirse, sonunda mutlaka beğenilmeyen bir şey vardır. DÜNYAYA SEVİNEN ALDANMIŞTIR. Bu gün faideli görünen dünya yarın zarar verir.”

-“Dünyada, ümit, belâ beraberdir. Dünyada kalmanın sonu yok olmaya gider. Onun sevinci hüzün ile karışıktır. Dünyada ne geleceği belli olmaz ki, beklenip tedbir alınsın. DÜNYADAKİ ARZULAR YALANCIDIR. EMELLERİ BOŞTUR. ONUN İYİLİĞİ KEDERDİR.”

-“Eğer iyi düşünürse, ademoğlu, onda her an tehlike ile karşı karşıyadır. İnsan, rahatlık halinde de, musibet zamanında da, tehlikeli durumlara düşmemeğe gayret göstermelidir.”

-“İnsan öleceğini Allah-u Teâlâ ve peygamberleri (Aleyhimüsselam) bildirmemiş olsa bile, dünya onu uykudan mutlaka uyracaktır. Bununla beraber, yine Allah-u teâlâ’dan azap ile korkutan, cennet ile müjdeleyen rehbetler geldi.”

-“Allah-u Teâlâ’nın indinde dünyanın zerre kadar kıymeti yoktur. Resulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) e dünya hazineleri arz olundu da, o kabul etmedi. Verilmiş olsaydı bile, Allah-u Teâlâ’nın nezdindekinden sivrisinek kanadı kadar bir şey eksilmezdi.”

-“Dünya imtihan için sâlih ve ibadet edenlerden alındı. Aldatmak için de, Allah-u Teâlâ’nın düşmanlarına verildi. Dünya verilerek aldatılanlar, dünyayı elde etmekle, ele geçirmekle, kendilerine İKRAM EDİLDİĞİNİ ZANEDERLER.”

Allah-u Teâlâ’nın, Musa (aleyhis selam) a şöyle buyurduğu rivayet edilir;

-“Zenginliğin geldiğini gördüğün zaman, (Bu cezası çabuklaştırılmış bir günah) de, fakirliğin geldiğini görsen, (Hoş geldin ey Salihlerin şiâri, alâmeti) de, istersen rahatlık sahibini öv.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Hasan-i Basri hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ deresi Bor-e Veysike (Nusaybin)

Hasan-i Basri (Radiyallah-u anh)- 7

İsa (aleyhis selam) şöyle buyurmuştur;

-“Katığım açlık, şiârım korku, bineğim iki ayağım, elbisem yün, ışığım ay, yemeğim ve meyvem yerden bitenler. Yanımda hiçbir şey olmadığı halde sabahlar ve akşamlarım. Yeryüzünde benden zengin kimse yoktur.”

Yunus bin Ubeyd’e r.a.);

-“Amel bakımından Hasan-i Basri (r.a.) nin yerini tutan bir kimseyi gördün mü?” diye sormuşlardı.

O da şöyle cevab vermişti;

-“Vallahi ben, söz bakımından bile onun yerini tutan bir kimseyi görmedim. Amel bakımından onun gibisini nerden göreceğim. Onun va’z ve nasihatları gönülleri ağlatırdı. Başkalarının va’zları ise, gözleri bile ağlatamiyor.”

Hazreti hasan-i Basri (r.a.) nin güzel sözleri ve nasıhatları meşhur olup, pek te’sirlidir.

Bu sözlerin bir kısmı şunlardır;

Hasan-i Basri (r.a.) Buyurdular ki;

-“Sonsuz olan Cennet, dünyada yapılan birkaç günlük amelin değil, halis bir niyetle yapılanların karşılığıdır.”

Haan-i Basri (r.a.) buyurdular ki;

-“İnsan dünyadan üç şey’e hasretle gider;”
-“1-Topladığına doymaz.”
-“2-Umduğuna kavuşamaz,”
-“3-Önündeki ahret yolculuğu için, iyi azık temin etmez.”

Hasan-i basri (r.a.) yine buyurdular ki;

-“Kalbin fesada uğraması altı şeyden hasıl olur.”
-“1-Tevbe etmek ümidi ile günah işlemek,”
-“2-İlim öğrenip ilmiyle amel etmemek,”
-“3-Amel ettiklerinde de İHLAS göstermemek.”
-“4-Allah’ın verdiği ni’metlere şükr etmemek,”
-“5-Allah’ın taksim ettiği şeye razı olmamak.”
-“6-Ölüleri defn edip ibret almamak, kendi öleceğini düşünmemek, ahret için azık hazırlamamak,”

Yine Hasan-i Basri (r.a.) Buyurdu ki;

-“Dünyanın senden sonra nasıl olduğunu görmek istersen, senden evvel ölenlerden sonra ne olduğuna bak.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Hasan-i Basri hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ deresi Bor-e Veysike (Nusaybin)

Hasan-i Basri (Radiyallah-u anh)- 8

Hasan-i Basri (r.a.) Yine buyurdu ki;

-“Küçük yaşta ilim öğrenmek TAŞ ÜZERİNE ZÜMRÜTTEN NAKIŞ YAPMAK GİBİDİR. Yaşlandıktan sonra ilim öğrenmek ise SU ÜZERİNE YAZI YAZMAK GİBİDİR.”

Hasan-i Basri (r.a.) buyurdu ki;

-“Âlimler olmasaydı, insanların diğer canlı varlıklardan farkı kalmazdı. Çünkü onların öğretmesiyle insanlar iyi insan olma seviyesine ulaşır.”

Hasan-i Basri (r.a.) diğer bir zösü;

-“Kur’an-i kerim, ÖĞRENMEKTEN DAHA ÜSTÜN ZENGİNLİK ve Kur’an-i kerimi UNUTMAKTAN DAHA AŞAĞI FAKİRLİK OLAMAZ.”

Birisi Hasan-i Basri (r.a.) den nasihat istediğinde;

-“Allah-u Teâlâ’nın emrini ÜSTÜN TUT Kİ Allah-u Teâlâ’da SENİ İZZETLİ KILSIN.” Buyurdu.

Başka birisi nasihat istediğinde;

-“Büyük güçlükler ve korkunç hadiseler önündedir. Bunlarla muhakkak karşılaşacaksın, ya kurtulacak veya helak olacaksın. İyi bil ki; hesaba çekilmeden önce nefsinin muhasebesini yapan kazanır, nefsinden gafil olan zarar eder. SONUNU DÜŞÜNEN KURTULUR. Heva ve hevesinin peşimden giden sapıtır. Yumuşak ve mülayım olan kazanır, ALLAH’TAN KORKAN EMİN OLUR. EMİN OLAN İBRETLE BAKAR VE BASİRET SAHİBİ OLUR. Basiret sahibi olup, gören anlar. ANLAYAN BİLİR. Ayağının kaydığı yerden hemen geri çekil, pişman olduğu şeyi at. Unuttuğunu sor ve kızdığın vakit, nefsine hâkim ol.” Dedi.

Bir mecliste bir genç bol bol kahkahalar ile gülüp dururken, Hasan-i Basri (r.a.) oraya uğradı ve delikanlıyı çağırdı;

-“Oğlum Sırat’ı geçtin mi?” deyince

Delikanlı;

-“Hayır.” Dedi.

Hasan-i Basri (r.a.);

-“Gideceğin yerin cennet veya cehennem olduğunu biliyor musun?” dedi

Delikanlı;

-“Hayır.” Dedi.

Yine Hasan-i Basri (r.a.);

-“O halde bu kahkaha nedir?” dedi

Gencin Bu hadiseden sonra BİR DAHA GÜLDÜĞÜ GÖRÜLMEDİ…

Hasan-i Basri (r.a.) ya;

-“Gece namaz kılanların yüzleri niçin güzel olur?” diye sorduklarında,

Hasan-i Basri (r.a.);

-“Çünkü onlar Rahman ile baş başa kalmışlar ve Rahman da onlara kendi nûrundan nûr vermiştir.” Buyurdu.

Hasan-i Basri (r.a.) ye güzel ahlaktan sorulduğunda;

-“Güzel ahlak; güler yüz, tatlı söz, iyilik yapmak ve kötülük etmemektir.” Buyurdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Hasan-i Basri hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Hasan-i Basri (Radiyallah-u anh)- 9

Hasan-i Basri (r.a.) buyurdu ki;

-“İyi komşuluk sadece komşuya eziyet etmemek değildir. Komşunun verdiği sıkıntıya da sabretmek gerekir.”

Adamın biri Hasan-i Basri (r.a.) ye gelip;

-“Bana nasihatta bulununuz.” Deyince

Hasan-i Basri (r.a.);

-“Sakın günah işleme. Aksi halde kendini ateşe atmış olursun. Hlbuki sen, bir kimsenin pireyi ateşe attığını görsen, iyi karşılamazsın. O HALDE, HER GÜN KENDİNİ DEFALARCA ATEŞE ATMAYI NASIL İYİ KARŞILARSIN.” Buyurdu.

Hasan-i Basri (r.a.) Buyurdu ki;

-“İnsanlar arasında kendisini zem eden (kötüleyen) kimse, hakikatta kendisini övmüş olur. Bu ise riya âlemetlerindedir.”

Hasan-i Basri (r.a.) tekrar buyurdu;

-“Kul bütün ilimleri elde etse, kuru ağaç gibi oluncaya kadar ibadette bulunsa, fakat midesine giren şeyin haram olup olmadığına dikkat etmezse, Allah-u Teâlâ onun hiç ibadetini kabul etmez. Şu üç şeyi unutmak mü’mine yalkışmaz;”
-“1-Dünyanın fani olduğunu,”
-“2-Ni’metlerinin geçici olduğunu,”
-“3-Ve ölünün MUTLAKA geleceğini.”

Hasan-i Basri (r.a.) buyurdu ki;

-“Dünya üç gün gibidir.”

-“Birinci gün GEÇEN GÜNDÜR. Geçip gitmiştir. Geri döndüremezsin. Ondan ümit kesilmiştir”
-“İkinci gün İÇİNDE BULUNDUĞUN GÜNDÜR Kİ, Bu günü ganimet ve fırsat bil.”
-“Üçüncü gün ise GELECEK GÜN OLAN GÜN Kİ, sen ona ulaşırmısın belli değil, belki de gelecek olan güne kavuşamadan ölürsün.”

Hasan-i Basri (r.a.) buyurdu ki;

-“EY İnsan!, İnsanların çokluğuna bakıp da aldanma! Çünkü sen yalnızsın, yalnız öleceksin, kabre yalnız gireceksin, yalnız kabirden kalkacaksın ve kendi hesabını vereceksin.”

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Hasan-i Basri hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

dsc08856-fuadyusufoglu-girnavas.JPG

Çağ-Çağ deresi -BOR- (Nusaybin)

Allah’ın veli kullarının ince halleri;

Rabia (r.a.) bir hanım idi. Yanında cennetten söz ettiler;

Rabia (r.a.):

-“Önce ev sahibini, sonra evi düşünmek lazımdır.” Dedi.

Ebu Süleyman Dâranî (r.a.) buyuruyor ki;

-“Allah-u Teala (c.c.) nın öyle kulları vardır ki, Cehennem korkusu ve cennet ümidi onları Allah-u Teala (c.c.) den meşgul etmez.” Dedi.

Mâruf-i Kerhî (r.a.) nin sevdiklerinden biri kendisine;

-“Sizi dünyadan ve insanlardan böyle kaçıran şey nedir? Bu kadar ibadetle meşgul eden şey nedir? Ölüm korkusu mu, cehennem korkusu mu? Yoksa cennet arzusu mudur?” deyince

Mâruf-i Kerhî (r.a.):

-“Bunlar nedir? Bütün bunların kudret elinde bulunduğu O Hakikî Sultanın sevgisini bir tatsan hepsini unutursun. Onu tanımak ve marifete kavuşmak ele geçmişse bunlardan utanırsın.” Buyurdu.

Bişr-i Hafî (r.a.) ru’yada gördüler.

Ona:

-“Ebu Nasr-i Temar (r.a.) ve Abdülvehhab-ı Verrak (r.a.) ın halı nasıldır?”
diye sordular.

Bişr-i Hafî (r.a.): buyurdu ki;

-”Onları şu anda cennette bıraktım. Cennet yemekleri yiyorlar.”

Ona sordular:

-“Peki sen ne yapıyorsun?” dediklerinde.

Bişr-i Hafî (r.a.):

-“Allah-u Teala (c.c.) benim cennetteki yemek ve sulara rağbet etmediğimi bildiği için bana kendisini görmeyi verdi.” Buyurdu.

Ali bin Muvaffak (r.a.) buyurdu ki;

-“Rüyamda cenneti gördüm. İnsanlar yemek yiyorlardı. Melekler her şeyden temiz olan o yemeklerden onların ağızlarına koyuyorlardı. Hazîretü’l- kuds önünde bir kimse gördüm. Başını önüne eğmiş, dalgın dalgın bakıyordu.”

-“Cennet meleklerinin en büyüyü Olan Rıdvan (r.a.) a”

-”Bu kimdir, “dedim.

Meleklerin büyüyü Rıdvan (r.a.);

-“Mâruf-i Kerhî (r.a.) dır” dedi

-“Onun ibadeti cehennemden korktuğu için ve cenneti arzuladığı için değildi. Onun için bakmak, görmek serbesttir.” Buyurdu.

Ebu Süleyman Darani (r.a.) buyuruyor ki;

-“Bu gün kendisini düşünen yarın da öğle olur.”

Kimya-yı saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) Vefat ettikten sonra da Dünyada Tasarrufu devam eden dört büyük evliyalarden Olan Mâruf-î Kerhi (r.a.) nın yüzü suyu Hürmetine bizleri ve sizleri afv eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ barajı (Nusaybin)

Ma’rûf-i kerhi (Radiyallahu anh);

Evliyanın büyüklerinden. Adı Ma’rûf bin Firuz olup künyesi Ebû mahfuz’dur. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. 200 (M. 815) senesinde Bağdad’da vefat etti.

Bağdad’ın Kerh beldesinden olduğu için Kerhi denilmiş olup, Ma’rûf-i Kerhi olarak tanınmış olup, Sofiye-i aliyenin büyüklerindendir. Tasavvufta örnek, Hak Teâlâ’ya giden yolun rehberi, çeşit çeşit latifelerle seçilmiş, zamanındaki aşıkların efendisi idi.

İran’lı hiristiyan bir anne ve babanın çocuğu iken, hiristiyanlığı öğrenmesi için bir rahibe gönderilmişti.

Kardeşi İsa onun İSLAMA GELİŞİNİ ŞÖYLE ANLATMAKTADIR;

-“Ben ve kardeşim Ma’rûf bir okula gidiyorduk. Hiristiyan idik. Hiristiyan hoca (rahib) çocuklara (haşa) Allah-u Teâlâ üçtür. Baba, Oğul, Ruh’ül Kudus derdi.”

Kardeşim Ma’rûf (r.a.);

-“Allah birdir, birdir.” diya bağırırdı.”

-“Rahib o’nu her tarafı yara bere içerisinde bırakacak şekilde döverdi. Bu böyle devam etti. NİHAYET BİR GÜN HER TARAFINI PARÇALAR ŞEKİLDE DÖVÜNCE KAÇTI. Ve bir daha dönmedi.”

Bunun üzerine annem O’na olan sevgisinden hergün göz yaşı dökerdi.

-“Eğer Allah-u Teâlâ oğlumu geri gönderirse, o hangi dinde ise bende o dine tabi olacağım.” Derdi.

Annesi böyle ağlayıp gözleri yolları beklerken, evden kaçan Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) kendi halini şöyle anlatmaktadır;

-“Ayaklarım şişmiş, elbiselerim parçalanmış bir halde Küfe’ye geldim. Adetim mescidlerde kalmaktı. Burada da mescide gittim. Orada mübarek, yüzü nur saçan bir zat’ın etrafında bir kısım insanlar halka olmuşlar ve onun anlattıklarını dinliyorlardı. Cemaat o zatı öyle dinliyorlardı ki, sanki başlarının üzerinde kuş vardı. O ZAT’A YAKLAŞTIM VE DİNLEDİM.”

Şöyle buyuruyordu;

-“Kim Allah-u teâlâ’dan tamamen yüz çevirirse, Allah-u Teâlâ da ondan tamamen yüz çevirir. Kim kalbiyle Allah-u teâlâ’ya kavuşmayı arzu eder ve O’na koşarsa; Allah-u Teâlâ onu rahmetiyle karşılar. Bütün herkesin kalbinde O’NUN MUHABBETİ HASIL OLUR. O’na gelirler. Derdlere ve belâlarla sabır eden kimseye de Rahmetini ihsan eder.”

-“ Bu zat Muhammed ibni Semmak (r.a.) idi. O’NUN BU SÖZLERİ KALBİME ÇOK TE’SİR ETTİ. Ve beni yaratan Allah-u teâlâ’ya yöneldim. Benim gizli ve açık her şeyimi bilen, O’na kavuşmağı istedim. Allah-u Teâlâ da dua’mı kabul buyurdu. Bu sırada İbni Semmak (r.a.) aniden sustu.”

Sonra insana çok te’sir eden bir sesle;

-“Bağdad’lı genç nerede?” Diye sordu.

Oradaki cemaat bana baktı. Çünkü orada benden başka yabancı yoktu. Beni Şeyh İbn-i Semmak (r.a.) götürdüler.

İbn-i Semmak (r.a.) başımı okşadı ve;

-“Merhaba ey Rabbin’i arayan kişi. Merhaba ey Allah’ın sevgisine ve muhabbetine kavuşan kişi.” Dedi.

Bu sözleri işitince, babama beni kötüleyen rahibi hatırladım. Ve ağlamağa başladım.

Bunun üzerine İbn-i semmak (r.a.);

-“Sen ağliyor musun?” dedi.

Ben de;

-“Evet efendim.” Dedim ve içimden rahibin sözünü hatırladım. Çünkü o rahib hep hakaret ederek beni babama kötülerdi.

Tam bu sırada İbn-i semmak (r.a.);

-“Rahibin sözü mü?…” diye sordu.

Ben buna çok hayret ettim. Bunu nasıl biliyordu;

-“Evet.” Dedim.

İbn-i Semmak bana (r.a.);

-“Allah-u Teâlâ’ya dua et. Senin duan müstecaptır (kabul olur).” buyurdu.

Ve bende Allah-u Teâlâ’ya dua ettim. Daha sonra öğrendim ki, rahib de Müslüman olmuş ve Salih mü’minlerden olmuş.

-”Sonra İbn-i Semmek (r.a.) beni İmâm-i Ali Rıza (r.a.) ya götürdü. Durumu O’na anlattı. Ve O’nun elinden Müslüman oldum.”

Müslüman olan ve ilim tahsil eden Ma’rûf-i Kerhi, uzun seneler sonra memleketine döndü. Büyük bir sabırla onu bekleyen annesi bağrına bastıktan sonra;

-“Hangi din üzeresin?” diye sordu.

Ma’rûf (r.a.),

-”İslâm dini üzereyim.” Deyince

Annesi;

-“Eşhedü enlailahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve reasulühü” diyerek iman ile şereflendi. Bunun üzerine bütün aile Müslüman oldu.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) dinin emirlerini gözetmekte, ibadette, haram ve şübhelilerden kaçmada çok meşhur olmuştur. İmâm-i Ali Rıza (r.a.) nın hizmetinde bulunmuş O’nun çocuklarıyla beraber yaşamış ve ehl-i Beyt’ten bilinmiştir.

Devam edecek…

<<<Ma’ruf-i Kerhi (r.a.) nın bir başka yazısı>>>

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ Barajı (Nusaybin)

Ma’rûf-i kerhi (Radiyallahu anh)- 2

Büyük tasavvuf alimlerinden ve vefat ettikten sonra da yeryüzünde tasarrufu devam eden dört büyük evliyaullahtan birisi olan Ma’ruf-iKerhî (r.a.) için Ehl-i Beyt’ten İmâm-i Alı Rıza hazretleri (r.a.) şöyle buyurmuştur;

İmâm-i Ali Rıza (r.a.);

-“Ma’rûf, huy ve Muhabbet bakımından ehl-i beyttendir. Fakat ırk ve neseb bakımından değil. Muhakkak o kerem ve izzet bakımından, Selmân-i Farisi (r.a.) nin ceddimize ilhak edilip ehl-i beytten sayıldığı gibi, O da bize dahil edilmiştir.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.), Dâvûd-i Ta-i hazretleri (r.a.) nden feyz almış olup, büyük velilerden Sırrı-yı Sekâti (r.a.) de, Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) den ders ve feyz alarak yetişti. Harun Reşid ile aynı zamanda yaşadı. Muhaddis olup, zamanın meşhur hadis âlimlerden hadis dinlerdi.

Ma’rûf-i Kerhi, Bekir bin Huneys, Rabi’ bin Sabih ve bir çok âlimden hadis öğrendi. Halef Bin Hişam (r.a.), Zekeriye bin Yahya el Mervezi (r.a.), Yahya bin Ebi Talib (r.a.) ve bir çok hadis âlimi de Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) den Hadis-i şerif rivayet etmişlerdir.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) Bağdad’ın İmâm-i ve zâhidi lakabını aldı. Dinde İMÂM OLUP, FIKIH, HADİS, TEFSİR VE KELÂM İLİMLERİNDE BÜYÜK ÂLİMDİR. Bütün bu ilimlerde hüccet (senet) idi. İctihad makamına erişmişti.

Abdulaziz bin Mansur (r.a.) diyor ki;

Babam dan işittim; Biz Ahmed Bin Hanbel (r.a.) ile beraber idik, Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) den bahsedildi.

Orada olanlardan ba’zıları;

-“O’nun ilmi zayıfdır.” Dediler.

Bunun üzerine Ahmed Bin Hanbel (r.a.);

-“Böyle konuşmayan. Siz Ma’rûf (r.a.) un kavuşmuş olduğu ilimden bir şeye kavuşabildiniz mi?” diye cevab vererek onları susturdu.

Ahmed Bin Hanbel (r.a.) ve Yahya bin Muin (r.a.), Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) ye müracaat ederler ve bir çok mes’eleleri O’ndan öğrenirlerdi.

Yahya bin Muin (r.a.) ve Ahmed Bin Hanbel (r.a.), Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) nin yanına geldiler.
Yahya bin Muin (r.a.) Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) ye ‘secde-i sehv’i sormak istiyordu.

Ahmed Bin Hanbel (r.a.) yahya’ya;

-“Sus!” dedi.

Fakat Yahya bin Muin (r.a.) susmadı ve;

-“Ya Ebel-Mahfuz, Secde-i Sehv hakkında ne dersin?” diye sordu.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.);

-“Kalbin namazdan gafil olup, namazdan başka bir şeyle meşgul olmasından dolayı bir cezadır.” Deyince.

Ahmed Bin Hanbel (r.a.);

-“Bu ne güzel ve ne ma’nalı bir cevabtır.” Buyurdu.

<<<Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) nın bir başka yazısı>>>

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu