‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar
Rabi’a-tül Adaviyye (radiyallah-u anha)- 9
24 Ocak 2009Alaman köprüsü (Uzaktan görünüşü) Nusaybin
Rabi’a-tül Adaviyye (radiyallah-u anha)- 9
Bir zaman Rabi’a (r.anha) hasta olmuştu ziyaretine gelenler;
-“Ey Rabi’a (r.a.) görüyoruz ki sana gelmiş olan bir hastalık sana çok ızdırap vermektedir. Dua et de Allah-u Teâlâ (c.c.) senin çektiğin bu ızdırabı hafifletsin.” Deyince
Buyudular ki;
-“Siz biliyor musunuz ki, bu ızdırabı çekmemi Allah-u teâlâ irâde etmiştir.”
Onlar;
-“Evet biliyoruz.” Dediler.
Rabi’a (r.anha);
-“Madem bunu biliyorsunuz da, O’nun iradesine muhalefet etmemi, iradesinin tersini O’NDAN İSTEMEMİ NASIL İSTİYEBEİLİRSİNİZ?” dediği zaman
Onlar;
-“Ey Rabi’a (r.anha), peki senin arzun nasıldır?” diye sordular.
Rabi’a (r.anha) da;
-“Allah-u Teâlâ benim hakkımda ne irade buyurmuş, takdir etmişse ona razı olmak.” Buyurdu.
Bir gün kendisine sordular ki;
-“Ölümü arzu ediyor musunuz?”
Rabi’a (r.anha) buyurdu ki;
-“İnsanlardan birine karşı bir kabahat işlemiş olsam, O İNSANLA KARŞILAŞMAKTAN UTANIRIM . HALBUKİ ALLAH-U TEÂLÂ’YA KARŞI OLAN KABAHATLERİMİZ O KADAR ÇOKTUR Kİ HUZURUNA VARMAYI (ölümü) NASIL ARZU EDERİM?”
Kendisine dediler ki;
-”Bu yüksek derecelere nasıl ulaştın?”
Rabi’a (r.a.nha) buyurdu ki;
-“BENİ ALAKADAR ETMİYEN HER ŞEYİ TERK ETMEKLE VE EBEDİ OLANIN DOSTLUĞUNU ARZU ETMEKLE.”
Rabi’a (r.anha), aralıksız olarak inlerdi ve onu hep dertli bir halde görürlerdi.
Yakınları dediler ki;
-“Hiçbir hastalığınız yok, ağlayıp sızlamanıza sebep nedir?”
Rabi’a (r.anha) da;
-“Benim gönlümde öyle bir dert var ki, tabibler tedavisinde aciz kaldılar. Yaramın merhemi Allah-u Teâlâ’ya vuslattır (kavuşmaktır). Böyle yanıp yıkılıyorum ki, belki maksadıma kavuşurum. Bu benim yaptığım ise, bu işte enaz olanıdır.” Diye cevab verdi.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Rabi’a-tül Adaviyye (Radiyallah-u anha) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Rabi’a-tül Adaviyye (radiyallah-u anha)- 10
24 Ocak 2009Bor-e Veysike Çağ-Çağ nehri (Nusaybin)
Rabi’a-tül Adaviyye (radiyallah-u anha)- 10
Yaşı sekseni bulmuştu. Yolda kendi kendine yüreyebiliyordu. Fakat yaşlılığın te’siriyle yürümekte güçlük çekerdi. Öyle ki görenler, ha düştü, ha düşecek zanederlerdi. BÖYLE OLMAKLA BERABER KİMSENİN YARDIMIN KABUL ETMEZDİ.
Vefatı yaklaşınca yakınlarından Abede binti Şevval’i yanına çağırdı. Her zaman yanında taşıdığı kefeni göstererek;
-“Vefat ettiğim zaman beni bu beze sar ve defn et.” Diye vasiyet etti.
Vefat etmeden önce hasta yatağının başucunda bekleyen büyüklere;
-Kalkınız, burayı boşaltıp, yalnız buırakınız ki, Allah-Uteâlâ’nın melekleriyle baş başa kalayım.” Deyince, Oradakiler odayı boşaltılar. Kapıyı örtüler.
İçerden şöyle sesler geliyordu;
-“Ey Mutmaine nefs, razı olmuş ve razı olunmuş olarak Rabbine dön! Has kullarımın arasına katıl ve cennetime gir.” (Faecr suresi Ayet 89) Aradan biraz zaman geçti ses kesilmişti. İçeri girdiklerinde Rabi’a-tül Adaviyye (r.anha) nın vefat ettiğini gördüler.
135 (M. 752) tarihinde Kudüs’da vefat etti. Vefatından sonra Abede binti Şevval vasiyetini yerine getirdi. Tur dağı üzerine defn edildi.
Abede binti Şevval anlatıyor;
-“Rabi’a (r.anha) yi vefatından bir sene sonra ru’yada gördüm. Yeşil elbiseler giymiş, başında da yeşil bir baş örtüsü vardı.”
Ben;
-“Seni sardığım kefenine ne oldu?” dedim.
Rabi’a-tül Adaviyye (r.anha) bana;
-“Allah-u Teâlâ onları çıkardı ve bana bunları verdi.” Buyurdu.
Vefatından sonra kendisini ru’yada görenler;
-“Münker ve Nekir melekleri ile aranızda ne gibi bir şey oldu?”
Rabi’a (r.anha);
-“O iki heybetli melek gelip de bana ;
(-“Rabbin kim?”) sualını sorunca,
Onlara dedim ki;
-“Ey Melekler! Hemen geri gidip Rabbima şöyle arzediniz. Ey Allahım! Dünyada bunca halk arasında, ihtiyar bir kadıncağızı unutmadın. Ben, seni hiç unutur muyum?”
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Rabi’a-tül Adaviyye (Radiyallah-u anha) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Rabi’a-tül Adaviyye (radiyallah-u anha)- 11
24 Ocak 2009Bor-e Veysike Çağ-Çağ nehri (Nusaybin)
Rabi’a-tül Adaviyye (radiyallah-u anha)- 11
Nakledildiğine göre;
Muhammed bin Eslam Tusi (r.a.), Nu’man Tusi (r.a.) Rabi’a-tül Adaviyye (r.anha) nın kabri başına gelip;
-“Halin nasıldır?” diye sordular.
Allah-u Teâlâ’nın izniyle şöyle cevab verdi;
-“Allah-u Teâlâ bana çok şeyler ihsan etti. Ni’metler içindeyim elhamdulillah.”
Bessar bin Gâlip en-Necrani (r.a.) diyor ki;
-“Rabi’a (r.anha) ye için vefatından sonra hep dua ederdim. Bir defasında onu ru’yada gördüm.”
Bana dedi ki;
-“Hediyelerin nûr’dan mendil içinde ve nûrla kaplanmış tabaklarla bize sunulmaktadır..”
Ben;
-“Bu nasıl oluyor?” dedim.
Rabi’a (r.anha);
-“Hayatta olan MÜ’MİNLER ÖLÜLER İÇİN DUA ETTİKLERİNDE, İPEK MENDİLLER İÇİNDE NÛRDAN TABAKLARA KONUP, ÖLÜYE GÖTÜRÜRLER VE ; (-“Bu sana filan dostunun hediyesidir.”) denilir.” Buyurdu.
Rabi’a-tül Adaviyye (r.anha) mübarek sözlrinden bazıları;
-“Ya rabbi! Dünyada, bana neyi takdir etmiş isen, onların hepsini düşmanlarına ver. Ahrette benim için hangi ni’metleri ihsan etmeyi takdir etmiş isen onları da dostlarına ver. Ben sadece seni istiyorum.”
-”Ya rabbi! eğer sana ibadet etmem Cehennem korkusu ile ise beni Cehennem’e at. Eğer Cennet’e girmek ümidi ile ibadet ediyor isem, cennet’i bana yasak eyle. Eğer sırf, senin rızan için ibadet ediyor isem, o halde baki olan Cemalin ile müşerref eyle.”
Rabi’a (r.anha) çok defa şöyle derdi;
-“İstiğfar etmekle kurtulduk sanırız…Halbuki o istiğfarlerimiz da, bir başka istiğfara muhtaçtır.”
Kendisine sordular;
-“İnsanı Allah-u Teâlâ’ya yaklaştıran en üstün şey nedir?”
Rabi’a (r.anha);
-“Muhabbet sahibi olan kişi, muhabbetinden öyle sadık olmalı ki, gönlünde O’nun için olmıyan hiçbir sevgi bulunmamalı.” Buyurdu.
Rabi’a-tül adaviyye (r.anha) buyurdu ki;
-“Kul Allah-u Teâlâ’nın sevgisini tattığı zaman, Allah o kulunun kusurlarını kendisine gösterir. Böylece o, başkalarının kusurlarını görmez olur.”
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Rabi’a-tül Adaviyye (Radiyallah-u anha) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Amine-i Remiliyye (Radiyallah-u anha);
24 Ocak 2009Kasyan göleti (Nusaybin)
Amine-i Remiliyye (Radiyallah-u anha);
Tabiin devrinde yetişen hanım evliyaların büyüklerinden. Hicri ikinci asrın sonlarında, Kudüs civarında Remle şehrinde yaşamıştır. Doğum tarihi tam olarak bilinmemektedir. 200 yılında vefat etmiştir.
Amine-i Remliyye (Radiyallah-u anha) ilmi seviyesinin yükseliği ile kadın evliyalar arasında bilinmektedir. Kalbinde, dünyanın şan, şöhret ve malına zerre değer vermezdi.
Nefsinin zevk ve arzularından tamamen uzak olarak yaşar devamlı Allah u Teâlâ ya ibadetle meşgul olurdu ve dua ederdi. Haramlardan ve şüphelilerden kaçması, her şeyi Allah rızası için yapması herkes tarafından bilinirdi.
Bu bakımdan onu tanıyanlar, devamlı duasını isterlerdi. Hatta zamanın büyük evliyalarından olan bişr bin haris el-hafi hazretleri (r.a.), devamlı ziyaretine gider, ondan dua isterdi.
Günlerden bir gün bişr bin haris el Hafi hazretleri (r.a.) hastalandı. Yaşlı bir ihtiyar olarak rivayet edilen, o büyük hanım evliya, Remle’den kalkıp, bişr bin Haris (r.a.) in ziyaretine gitti.
Bu sırada Hanbeli mezhebinin kurucusu imam Ahmed bin Hanbel (r.a.) de Bişr bin Haris (r.a.) in ziyaretine gelmişti.
Yanında bulunan yaşlı ve ihtiyar hanımın kim olduğunu sorduğu zaman;
-“Amine-i Remliyye (r.a.) “ diye cevap verdi.
İmam Ahmed bin Hanbel (r.a.) hemen kendisinin duasına ihtiyacı olduğunu belirtti ve dua istedi. Bunun üzerine Amine-i Remliyye (r.a.) şu şekilde dua edildiği rivayet edilmektedir.
“Ey Allahım! Bişr bin Haris ve Ahmed bin Hanbel, Cehennem azabından kurtulmak istiyorlarsa, kurtar ve bağışla. Ey! Merhameti ve bağışı bol Allahım. Sen merhamet edenlerin en merhametlisindensin.”
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Amin-e Remiliye (Radiyallah-u anha) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Mâlik Bin Dinâr (Radiyallah-u anhu)
25 Ocak 2009Bor-e Veysike Çağ-Çağ deresi (Nusaybin)
Mâlik Bin Dinâr (Radiyallah-u anhu)
Meşhur âlim ve velilerden. Künyesi Ebû Yahya’dır. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. 131 (M.748) senesinde Basra’da vefat etti. Babası bir rivayete göre Sicistan diğer bir rivayete göre kabil esirlerindendi.
Sehab-i Kiramdan (r.anhüm) hadis rivayet ettiği içinde Tabiin’den olan, Mâlik Bin Dinâr (r.a.) Enes bin Mâlik (r.a.), Ahnef (r.a.), Hasan-i Basri (r.a.), İbn-i Sirin (r.a.), ikrima (r.a.), ve daha bir çoklarından hadis rivayet etmiştir. Kardeşi Osman Haris bin Vecih (r.a.), Abdusselam bin Harb (r.a.), Ca’fer bin Süleyman Ed-Dabi (r.a.), ve başkaları da ondan hadis rivayet etmiştir.
İlm-i Hasan-i Basri (r.a) den öğrendi. Ve O’nun sohbetlerinde kemâle geldi. Hattatlık yaparak geçimini temin ederdi.
Gençliğinde sefih (kötü) haline tövbe edip, dine uyma hususunda son derece titiz davranmış ve yükselmiştir. DUASI KABUL OLANLARDANDI.
Kerametleri ve menkıbeleri meşhur olan bu zata, Maliki Dinar (Dinar sahibi) de denilmiştir.
Bu ismin verilmesinin sebebi şöyle rivayet edilmektedir.
Bir defasında gemiye binmişti. Gemi ilerleyince gemici ondan ücret istemiş, o da parasının olmadığını söyleyince, bayıltıncaya kadar dövmüşlerdi. Ayılınca;
-“ Ücreti vermezsen, seni denize atacağız.”
Diyerek, tutup kaldırdıklarında, suyun üzerinde bir çok balıkların ağızlarında birer dinar (altın) olduğu halde gördüler. Bunun üzerine o, balıkların ağzından iki dinar alıp gemicilere vermiştir.
Gemiciler bu hali görünce onun evliya olduğunu anlayarak özür dilemişler. Malik (r.a.) ise bu hadise üzerine gemiden inip, deniz üzerinde gözden kayıboluncaya kadar yürüyüp gitmiştir.
Mâlik-i Dinâr (r.a.) buyurdular ki;
-“Hasta olduğum bir zamanda kimsem yoktu. Bazı şeylere ihtiyacım vardı. Yürümeye takatım olmadığı halde, sıkıntı ile yavaş yavaş yürüyerek çarşıya çıktım.” Bu sırada şehrin ileri gelenlerinden birisi geçiyordu.”
Bekçiler bana kenardan;
-“Yürü.” Diye bağırdılar.
-“Takatım olmadığı için yavaş yürüyordum. Biri geldi omzuma şiddetli bir kamçı vurdu. Ertesi gün o adamın elinin kesildiğini duydum.”
Mâlik Bin Dinâr (r.a.) buyurdular ki;
-“Din bakımından faydalanmadığın kimse ile dostluğu terk et. Amellerin en güzeli İHLAS’LA yapılan ameldir.”
Mâlik (r.a.) buyurdular ki;
-“Âlim, bildiği ile amel etmediği zaman, yağmur damlasının yalçın kayadan kayması gibi va’z ve nasihatı gönüllerden silinir gider.”
Mâlik bin Dinâr (r.a.) buyurdular ki;
-“Bahar yağmurları yeryüzünü yeşillendirdiği gibi, KUR’AN-İ KERİM DE KALBİN YAĞMURUDUR VE ONU CANLANDIRIR.”
Yine Mâlik-i Dinâr (r.a.) Buyurdu;
-“Şu üç şey dünyada en güzel kazançtır;”
-“1.Birincisi; Allah-u Teâlâ’nın sevgili kullarının sohbetinde bulunmak ve din kardeşleri ile sohbet etmek.”
-“2.İkincisi; Geceleri teheccüd namazı kılmak ve doya doya Kur’an-i kerim okumak.”
-“3.Üçüncüsü; Allah-u Teâlâ’yı hiç unutmayıp, O’nu zikretmek.
Mâlik bin Dinâr (r.a.) Buyurdu ki;
-“Şu beş şey bedbahtlığın alâmetidir;”
-“1.Birincisi; Gözün yaşarmaması,”
-“2.İkincisi;Kalbın katı olması,”
-“3.Üçüncüsü;Hayasızlık,”
-“4.Dördüncüsü;Dünyaya düşkün olmak,”
-“5.Beşincisi;Dünya için canından endişe etmektir. Mümin olan kimse Allah-u Teâlâ’dan korkar, boş sözlerden dilini koror.”
Mâlik-i Dinâr (r.a.) Buyudu ki;
-“Üç. Şey gönlü öldürür; Çok yemek, çok uyumak, çok konuşmak.”
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Malik bin Dinar (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Mâlik Bin Dinâr (Radiyallah-u anhu)- 2
25 Ocak 2009Bor-e Veysike Çağ-Çağ nehri (Nusaybin)
Mâlik Bin Dinâr (Radiyallah-u anhu)- 2
Mâlik-i Dinâr (r.a.) bir yıl hacca gitti. Haccını tamamladığı gece rü’yasında bir ses işitti.
Şöyle deniyordu;
-“Ya Mâlik hacca gidenlerden Muhammed oğlu Abdurrahman afedilmedi.”
Sabahlayın çevresinde Muhammed oğlu Abdurrahman’ı aramaya başladı.
Sordukları kimse ona;
-“Aradığın kimse Kur’an ehlidir. Her yıl hacca gelir.” Dediler.
Araya araya onu bir köşede Kur’an okurken buldu.
Abdurrahman Mâlik (r.a.) i görünce bir AH ÇEKİP BAYILDI.
Daha sonra şöyle dedi;
-“Beni Rü’yada gördün. Bana Allah-u Teâlâ’nın beni affetmediğini söylemeye geldin değil mi?”
Mâlik Bin Dinâr (r.a.) çok şaşırdı.
O’na hayret edip sordu;
-“Salihlerden birine benziyorsun. Çok merak ettim. Acaba, Allah-u Teâlâ seni niçin afetmiyor. Ne günah işledin.”
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Malik bin Dinar (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Mâlik Bin Dinâr (Radiyallah-u anhu)- 3
26 Ocak 2009Çağ-çağ deresi Bor-e Beşire Mecido (Nusaybin)
Mâlik Bin Dinâr (Radiyallah-u anhu)- 3
Adam;
-“Bir Ramazan ayının ilk gecesi idi. İÇKİ İÇİP SARHOŞ OLMUŞTUM. Babam beni aramış ve bir yerde yatar bulmuş. Beni çekince ben de sarhoşluktan ona vurup bir gözünü çıkarmıştım. O da bana bedduâ etmiş. Ertesi günü ayılınca neler yaptığımı büyük bir üzüntü ile öğrendim.”
-“Bütün içki küplerimi yok ettim. Kölelerimi AZAD ETTİM. Yaptıklarıma PİŞMAN OLUP, DOĞRU YOLA GİRDİM. Her yıl böyle hacca gelir DUA EDERİM. Fakat her seferinde sizin gibi birisi Ru’yam’da; “ALLAH SENİ AFETMEDİ.” Diye söyler.”
Tekrar ağlamağa başladı.
O’nun bu haline Mâlik bin Dinâr (r.a.) acıdı. Babasını sorup yerini öğrenerek onun yanına gitti.
Babası o büyük âlimi görünce şöyle karşıladı;
-“Hoş geldin Ya Mâlik!”
Mâlik bin Dinâr (r.a.);
-“Beni nasıl tanıdın?” buyurdu.
Adam;
-“Bugün Allah-u Teâlâ’ya dua edip seni görmeği dilemiştim.” Dedi.
Mâlik bin dinâr (r.a.);
-“Seni ziyaretimin bir sebebi var.” Buyurdu.
Adam;
-“Buyurun bir isteğiniz varsa hemen yerine getireyim.” Dedi.
Mâlik bin dinâr (r.a.);
-“Farzet ki kıyamet kopmuş, oğlun Abdurrahman’ı tutup Cehenneme götürüyorlar. Onu bu halde görsen üzülmez misin?” Buyurdu.
Bunu duyunca babası ağlamağa başladı.
Daha sonra kendine gelip dedi ki;
-“Sen Şahit ol ki, oğlumun kusurunu affettim ve ona hakkımı helal ettim.” Dedi.
Daha sonra Mâlik bin dinâr (r.a.) ondan izin alarak oğlunun yanına gidip müjdeyi verdi.
Mâlik bin dinâr (r.a.) Buyurdu ki;
-“Baban senin suçunu bağışladı. Biraz sonra seni görmeye gelecek.”
Bunu duyunca Abdurrahman ağlayarak tekrar bayıldı.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Malik bin Dinar (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Mâlik Bin Dinâr (Radiyallah-u anhu)- 4
27 Ocak 2009Bor-e Beşire Mecido Çağ-Çağ deresi (Nusaybin)
Mâlik Bin Dinâr (Radiyallah-u anhu)- 4
Bu sırada babası geldi. Mâlik bin dinâr (r.a.) a rica etti;
-“Oğlum’u affettim. Öbür âlem’e göçeceği yakın zanediyorum. Şehadet getirip ruhunu teslim etsin.” Dedi.
Mâlik bin dinâr (r.a.) Şehadet kelimesini telkin etmeğe başladı. Fakat Abdurrahman cevap vermiyordu.
Nihayet gözlerini açıp, karşısında babasını görünce ona yalvaran bir sesle dedi ki;
-“Babacığım ne olur, gel sende benim gözümü çıkar ki, kıyamette kalmasın!”
Babası;
-“Ey gözümün nuru! Ben suçunu bağışladım. Senden razı oldum.” Dedi.
Bu sırada Abdurrahman iki defa şehadet getirdi.
Mâlik bin dinâr (r.a.) ona sordu;
-“Halin nasıldır?”
Abdurrahman;
-“Baygın halde iken başucumda elinde topuz olan bir melek durup bana;
(-“BABAN SENDEN RAZI DEĞİL! Bu topuzla senin başına vuracağım.”) dedi.
-“Az sonra, başka bir melek gelip yeşil bir mendille gözlerimin yaşını sildi ve dedi ki;”
(-“Şehadet getir! Baban ve ALLAH-U TEÂLÂ SENDEN RAZI OLDU.”) dedi.
Abdurrahman bunları söyler söylemez ruhunu teslim etti.
Bir gün Basra valisi Mâlik bin dinâr (r.a.) a der ki;
-“Ey Mâlik, bize karşı bu kadar konuşabilmen için sana cesaret veren ve bizi mukabele etmekten aciz bırakan şey nedir biliyor musun?”
Vali’nin sözlerine Mâlik Bin Dinâr (r.a.) şöyle cevap verdi;
-“Dünyaya hiç değer vermemem, siz ve sizim gibi insanlardan beklediğimin olmamasıdır.” Dedi.
Yanında bir köpek gelip oturduğu zaman ona bir şey yapmaz ve kovalamazdı.
Buyururdu ki;
-“Bu köpek, KÖTÜ ARKADAŞTAN DAHA İYİDİR, Kişinin iyi insanları yanında bulnup da doğru yola gitmemesi, şer (kötülük) olarak kendisine yetişir.”
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Malik bin Dinar (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Mâlik Bin Dinâr (Radiyallah-u anhu)- 5
27 Ocak 2009Dara Bızmara (Nusaybin)‘Ayrıca buranın çok çok önemli bir kıssası vardır.‘
Mâlik Bin Dinâr (Radiyallah-u anhu)- 5
Rivayet ettiği hadis-i şeriflerden bazıları şunlardır;
-“İki haslet vardır ki, bunlar bir mü’minde bulunmaz. Bunlar kötü huy ve bahillik (cimriliktir)”
Rivayet ettiği bir başka hadis-i şerif;
-“Allah korkusu her hikmetin başıdır ve vera’ da (şübhelileri terk etmek) amellerin seyididir.”
Mâlik bin Dinâr (r.a.) nin hikmetli sözleri;
Buyurdular ki;
-“Kimin gözü ve gönlü, fani hayattan bâki hayat hakkında iyi bir ibret dersi almamış ise, iyi bilinmeli ki, o şahsın kalbi PERDELİ, AMELİ DE AZDIR.”
Yine buyurdular ki;
-“Her kim DÜNYAYA EVLENME teklifinde bulunursa, DÜNYA ondan Nikahının bedel, olarak DİNİNİN TAMAMINI İSTER.”
Mâlik bin dinâr (r.a.) a sormuşlar;
-“Ya Mâlik, bu gün nasıl sabahladınız?”
Mâlik-i Dinâr (r.a.) Cevabında Buyurdular ki;
-“Öğle bir halde sabahladım ki; ömrüm kısalıyor günahlarım artıyor!”
Yine buyurdular ki;
-“İnsan kendisi Salih olmadığı halde Salihların ŞEREF VE HAYSİYETİNE dil uzatacak olursa, başka günahı olmasa bile bu ona yeter.”
Yine Mâlik bin Dinâr (r.a.) buyurdu ki;
-“Şu zamanlarda insanların kardeşliği, aşçının çorbasına benzedi. Kokosu güzel fakat tadı yok.”
Mâlik Bin Dinâr (r.a.) kira ile bir ev tutmuştu. Komşusu Yahudi idi. Bu evin güney tarafı yahudinin evinden yana idi. Yahudi yaptığı pisliği bu duvara atarak devamlı kirletmeyi adet haline getirmişti.
Uzun bir zaman geçmesine rağmen, bir şikayet gelmediğine hayret eden Yahudi,
Mâlik Bin Dinâr (r.a.) gelerek;
-“Halâdan, pis kokudan rahatsız olup olmadığını sordu?”
Mâlik Bin Dinâr (r.a.);
-“Rahatsız olduğunu, fakat yıkayıp temizlediğini bildirdi.”
Yahudi hayret içinde bu sıkıntıya niçin katlandığını sorduğunda,
Cevaben;
-“Allah-u Teâlâ’nın rızası için. Çünkü Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdu ki; (-“Ve öfkelerini yutup insanları affedenler.”) Âl-i İmrân suresi ayet 134.”
Yahudi bunun üzerine;
-“Ne iyi bir din ki, Allahın dostu, Allah’ın düşmanının verdiği eziyetlere katlanmakta, asla feryad etmemekte, kimseye söyleyip şikayet etmemektedir.” Diyerek Müslüman oldu.
Bir gün hasta ziyaretine giderken Mâlik Bin Dinâr (r.a.) durumu şöyle anlatıyor;
-“Hastanın hâlinde ölüm durumunun yakın olduğu anlaşılıyordu. Kendisine Kelime-i Şehadet telkin etmek (söyletmek) için uğraştımsa da söylettiremedim.”
Hasta durmadan;
-“On, Onbir.” Diyordu.
Sonra kendisine gelip bana;
-“Ey Üstadım’ Önümde ateşten bir dağ var! Ne zaman ŞEHADET KELİMESİNİ söylemeye çalışsam bu ateş bana hücüm ediyor.” Dedi.
Bunun üzerine mesleğini sorduğumda;
-“Malını riba’ya veren, FAİZ YİYEN, ÖLÇÜ VE TARTIDA hile yapan biri olduğunu anladım.”
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Malik bin Dinar (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
İbrahim Bin Edhem (Radiyallah-u Anhu);
27 Ocak 2009İbrahim-i Edhem hazretleri (r.a.) nin mübarek kabirleri
İbrahim Bin Edhem (Radiyallah-u Anhu);
Tabiinin meşhur âlimlerinden ve evliyanın büyüklerinden. 96 (M. 714) de Belh şehrinde doğup, 162 (M.779) da Şam’da vefat etti.
İsmi, İbrahim Bin Edhem bin Mansur olup, künyesi Ebû İshak’tır. Nesebi Hazreti Ömer (r.a.) e dayanır.
Fudayl bin iyyad (r.a.) dan feyz alıp, aynı zamanda İmran bin Musa bin Zeyd Râi (r.a.) ve Şeyh Munsur Selami (r.a.) nin sohbetinde bulunup, Veysel Karani (r.a.)nin RUHANİYETLERİNDEN istifade etmiştir.
Bağdad, şam ve Hicaz’da meşhur oldu. Üç kıt’anın âlimlerinin çoğundan ilim öğrendi. İmâm-i Â’zam (r.a.) ın sohbetiyle olgunlaştı. Dinde fakıh ve müctehid oldu. Rumlara karşı yapılan cihadlara katıldı. Arap lisanını çok fasih konuşurdu.
Yahya bin Said el-Ensari (r.a.), Said bin Mezban (r.a.), Mukatil bin Süleyman (r.a.) ve Süfyan-i Servi (r.a.) den hadis-i şerif rivayetinde bulunmuştur.
Evza-i (r.a.), Şakik-i Belhi (r.a.), İbrahim bin Beşar (r.a.) kendisinden hadis-i şerif rivayetinde bulunmuşlardır.
Nesa-i (r.a.), Dâre Kutni (r.a.), İmâm-i Buhari (r.a.) onun sika (güvenilir) bir ravi olduğunu bildirmişlerdir. Buhari “EDEB”, Tirmizi “TAHÂRET” kısmında kendisinden rivayette bulunmuşlardır.
Babası Edhem, Belh şehri padişahı idi. Kendisi ŞAHZÂDE olup, tahtta oturur, avlamayı severdi. Her türlü imkana sahip, her istediğini yer, her istediğini giyer, her emri hemen yapılırdı.
Bir yola çıktığı zaman, kırk altın kalkanlı asker önünde, kırk altın gürzlü asker arkasından yürürdü. O bütün bunları terk etmiş ve Allah-u Teâlâ’ya gönül vermiştir.
Mübarek sözleri ve kerametleri dilden dile dolaşmış, muhabbeti hep gönüllerde yaşamıştır. DÜNYA SULTANLARI UNUTULMUŞ, FAKAT O UNUTULMAMIŞTIR.
Tacını tahtını bırakıp evliyaden olması şöyle olmuştur;
Bir gece tahtı üzerinde uyuya kalmıştı. Gece bir gürültü ile uyandı. Tavan sallanıyordu.
Seslendi;
-“Kim o?”
Damdaki;
-“Tanıdık biriyim, devemi kayıbettim onu arıyorum.” Dedi.
İbrahim Edhem (r.a.);
-“Hey şaşkın, ne diye damda arıyorsun? Damda deve mi olur?” deyince
Damdaki zat;
-“Ey Gafil, sen ALLAH-U TEÂLÂ’YI ALTIN TAHT VE SÜSLÜ ELBİSELER İÇİNDE ARIYORSUN. DAMDA DEVE ARAMAK DAHA MI ACAÎB?” Dedi.
Bu sözlerden sonra kalbi Allah-u Teâlâ’nın aşkıyla yandı ve şimdiye kadar yaptığı bütün günahlara, hata ve kusurlara TÖVBE ETTİ.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İbrâhim Bin Edhem (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu