‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar

Bor-e Beşire Mecido (Girnavas çivarı)

Abdullah bin Mübârek (Radiyallah-u anh)- 4

Sehl bin Abdullah (r.a.), Abdullah bin Mübârek (r.a.) in derslerine devam ederdi.

Bir gün;

-“Artık senin derslerine gelmiyeceğim. Çünkü, bugün gelirken senin kızların dama çıkmış beni çağırıyorlardı. Benim Sehlim, benim Sehlim diyorlardı. Bunların terbiyesini vermiyor musun?” dedi.

Abdullah bin Mübârek (r.a.), o gece talabelerini toplayıp;

-“Sehl (r.a.) in cenaza namazına gidelim.” Dedi.

Gidip vefat etmiş buldular.

Talabeleri;

-“Sehl (r.a.) in vefatını nerden anladın?” dediklerinde.

Abdullah bin Mübârek (r.a.);

-“Benim hiç cariyem yok. O gördükleri cennet hurileri idi. Onu cennete çağırıyorlardı.” Dedi.

Abdullah bin Mübârek hazretleri (r.a.) buyurdular ki;

Bir ateşperestle çalışyorduk. Namaz vakti gelince ondan, namaz kılarken bana zarar vermiyeceğine dair söz aldım. Bunun üzerine namaz vaktinde rahatça namaz kıldım. Sonra ateşperest olan o şahsın ibadet zamanı gelmişti.

Ateşperest;

-“Şimdi sıra bende, ben ibadet ederken, sende zarar vermiyeceğine söz ver.” Deyince rahatça ibadetini yapacağını bildirdi.

Fakat ateşperest ateşe tapmak üzere secdeye varınca, gayrı ihtiyarı hemen üzerine atıldım.

Sözümde durmadım.

Şöyle bir ses duydum;

-“Söz verdiğin zaman ahdini yerine getir!

Bunun üzerine ona zarar vermeden geri çekildim.

Sonra ateşperest ibadetini bitirdiğinde bana sordu;

-“Evvelâ hucum etin. Sonra niye vazgeçtin?…”

Ben de;

-“Ben Allah’dan başkasına secde ettiğin zaman, dayanamadım, üzerine atıldım. Seni öldürmek istiyordum. Fakat tam o anda;

(-“Söz verdiğin zaman, ahdını yerine getir.”) diye bir ses beni o teşebbüsten alıkoydu.

Bunun üzerine ateşperest;

-“Rab, senin Rabbındır! Kendi düşmanı için, dostunu bile azarlıyor! İşte huzurunda Müslüman oluyorum.” Diyerek Kelime-i Şehadet getirdi.

Devam edecek…

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Abdullah bin Mübârek (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

dsc03654-fuad-yusufoglu-bore-veysike-nusaybin

Bore Veysike (Çağ-çağ deresi)

Kur’an’la Konuşan Kadın

Tebe-i Tâbiîn’den Abdullah bin Mübarek hazretleri (r.a.)  anlatıyor:

-“Hacca gidiyordum. Irak Suriye topraklarından geçerken yalnız bir kadına rastladım. Selâm verdim,

Selâmımı Söz olarak

-“Rahîm bir Rabden selâm sözüdür onların duyacağı (Yâ Sîn: 58) âyetiyle aldı.

-“Buralarda ne yapıyorsun?” diye sordum.

-“Allah kimi yoldan çıkarmışsa ona yol bulduracak yoktur (A’râf: 186) âyetini okudu.

Anladım ki yolunu kaybetmiş.

-“Nereye gidiyorsun?” soruma ;

-“Bir gece kulunu Mescid i Haram’dan alıp Mescid i Aksâ’ya götüren Allah’ı tesbihederim (İsrâ: 1) âyetiyle karşılık verdi.

Anladım ki geçtiğimiz hacc mevsiminde haccını tamamlamış Kudüs’e gidiyor.

-“Ne zamandan beri böyle yolunu kaybettin?” dedim.

-“Tam üç gece (yani üç gündür) (Meryem: 10) dedi.

Yiyecek verme teklifinde bulundum.

-“Sonra orucunuzu gün batıncaya kadar tamamlayın” (Bakara: 187)âyetini okudu.

-“İyi de Ramazan’da değiliz.” dedim.

-“Kim Allah için nafile bir hayır yaparsa Allah her hayrın karşılığını verendir her şeyi hakkıyla bilendir” (Bakara: 158) âyetiyle cevap verdi.

-“Yolculukta oruç açılabilir.” dedim.

-“Ama orucu tutarsanız bu hakkınızda daha hayırlıdır” (Bakara: 184) âyetini okudu.

-“Niye benim gibi konuşmadığını” sordum.

Ağzından tek bir söz bile çıkmasın ki yanında onu gözleyen ve o sözü kaydetmeye hazır bir gözcü (melek) bulunmamış olsun” (Kâf: 18) dedi.

-“Kimlerdensin?” diye sordum.

Bu konuda bilgin yok (ailemi söylesem de tanımazsın). Sonra göz de kalb de (görmeden kesin bilgiye dayalı olmadan verdiğin her hükümden) sorumludur” (İsrâ: 36) âyetiyle cevap verdi.

-“Hata ettim hakkını helâl et!” dedim.

-“Bugün size kınama yok. Allah sizi bağışlasın” (Yusuf: 92) dedi. Deveme bindirip kafilesine ulaştırma teklifinde bulundum.

-“Hayır adına ne işlerseniz Allah onu bilir” (Bakara: 215) âyetiyle mukabele etti.

Devemi yanına getirdim.

-“Binecekken Mü’min erkeklere söyle bakışlarını sakınsınlar” (Nûr: 30) âyetini okudu.

Gözlerimi çevirdim; Binecekken deve ürküp kaçtı bu arada elbisesi az yırtıldı.

-“Başınıza musibet olarak ne gelirse bu bizzat işleyip onu hak etmeniz sebebiyledir” (Şûrâ: 30) âyetini mırıldandı.

-“Sabret deveyi bağlayayım!” dedim.

-“Bu hususta Süleyman’ı anlayışlı ve daha isabetli davranır kıldık” (Enbiyâ: 79) âyetini okuyarak devemi yönlendirme konusunda benim daha başarılı olduğumu kasdetti.

Deveye bindi ve

–“Bunu bize baş eğdiren Allah’ı tesbih ederim; yoksa bunu biz başaramazdık. Ve sonunda şüphesiz Rabbimize döneceğiz!” (Zuhruf: 13 14) âyetlerini okudu.

-“Haydi! diye deveyi hızlandırdım.”

-“Yürüyüşünde (ve davranışlarında) vakur ol ve sesini yükseltme. Seslerin en çirkini (bağıran) eşeğin sesidir!” (Lokman: 19) mukabelesinde bulundu.

Yürürken şiir okumaya başladım.

-“Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun!” (Müzzemmil: 20)dedi.

-“Şiir okumak haram değil ki!” dedim.

-“Bu hususu ancak gerçek idrak ve basiret sahipleri düşünüp anlar!” (Bakara: 269) cevabını verdi.

Bir süre gittik; sonra

-“Evli olup olmadığını sordum.”

Bana;

-“Ey iman edenler! Cevabı verildiğinde sizi üzecek meselelerden sormayın!” (Mâide: 101) âyetini okudu.

Derken kafilesine ulaştık ve

-“Kafile içinde kimsen var mı?” dedim.

Mal ve evlât dünya hayatının süsüdür!” (Kehf: 46) dedi.

Anladım ki evlâdı var.

-“İsimlerini sordum.”

-“Allah İbrahim’i dost edindi; Allah Musa ile konuştu; Ey Yahya Kitab’a kuvvetle tutun!” (Nisâ: 125 164; Meryem: 12) âyetlerini okudu.

-“Ey İbrahim ey Musa ey İsa!” diye kafileye seslendim.

Nur yüzlü üç genç

-“Buyur!”diye çıkageldi.

-“Onlara para verip; Bununla içinizden birini şehre yollayın! Yemeklerin helâl ve temiz olanına baksın ve size bir yiyecek getirsin. Dikkatli davransın!” (Kehf: 19) dedi.

Yiyecek gelince bana Geçmiş günlerinizde yaptıklarınızın karşılığında şimdi afiyetle yiyip için!” (Hâkka: 24) dedi.

Çocuklara;

–“Annenizin bu durumunu bana söylemezseniz bu yemekten yemem!” dedim.

Çocukları;

-“Annemiz dediler Ağzından Cenab ı Allah’ın gazabını çekecek yanlış bir söz çıkar korkusuyla 40 yıldır böyle sadece Kur’an’la konuşur.”

İbn Mübarek bu hadiseyi Kur’an’da her şeyin bulunduğuna delil olarak anlatırdı.

Devam edecek….

Allah-u Teala hazretleri bizleri ve sizleri Abdullah bin Mubarek hazretleri (Radiyallah-u anhu) nın şefaatına nail eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Bor-e Beşire Mecido (Girnavas civarı)

Abdullah bin Mübârek (Radiyallah-u anh)- 6

Abdullah bin Mübârek hazretleri (r.a.) kul haklarına çok dikkat ederdi.

Buyurdu ki;

-“Birinin bir lira hakkını ödemek, bin lira sadaka vermekten daha hayırlıdır.”

Tekrar buyurdu ki;

-“Eğer gıybet etseydim, anamı, babamı gıybet ederdim. Çünkü sevablarımın onlara verilmesi daha hayırlı olur.”

Abdullah bin Mübârek hazretleri (r.a.) Allah için ilme çok ehemmiyet verirdi.

Buyrudu ki;

-“Müstehabları yapmakta gevşek davranan, sünnetleri yapamaz. Sünnetleri yapmakta gevşek davranmak, farzların yapılmasını zorlaştırır. Farzlarda gevşek davranan da ma’rifete, Allah-u Teâlâ’nın rızasına kavuşamaz.”

Abdullah bin Mübârek (r.a.) tekrar buyurdu ki;

-“İnsanların sefili, dini, dünyalığa alet edendir. ”

Yine buyurdu ki;

-“Şu anda Edeb dinin üçte ikisini teşkil etmek üzeredir.”

Abdullah bin Mübârek hazretleri (r.a.) vefatının yaklaştığında bütün malını fakirlere verdi.

Hizmetinde bulunan bir talabesi dedi ki;

-“Efendim! Malumunuz üç çocuğunuz var. Onlara miras bırakmayacak mısınız?”

Buyurdu ki;

-“Onları Allah-u Teâlâ’ya emanet ediyorum. O en iyi bir vekildir. Eğer çocuklarım salih olurlarsa, Cenab-ı Hak, onları ummadıkları yerden rızıklandırır. Yok eğer, fasık olurlarsa malımın kötü insanlara kalmasını istemem.”

Vefatı anında gözlerini açtı, güldü ve (Saffat sûresinin 61) –“Amel edenler, bu ebedi ni’mete kavuşmak için çalışanlar” ayet-i kerimesini okudu.

Zamanın âlimleri Abdullah bin Mübârek (r.a.) i övmüşler ve kıymetini belirtmişlerdir.

Halid İbn-i Madân (r.a.) dan rivayet ettiği hadis-i şerif de Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem),

-“Şehidler Allah’ın emin kıldığı kimselerdir. İster öldürülsünler, isterlerse yataklarında ölsünler.”

Ebû Hureyre (r.a.) den rivayet ettiği hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdular ki;

-“Bana Cennete girenlerin ve Cehenneme girenlerin ilk üçü arz olundu.”

-“Cennete giren ilk üç kişi;”

-“1-Şehid”
-“2-Rabbina ibadeti güzel yapan, efendisine de itaat eden bir köle,”
-“3-Ailesi çok olan, buna rağmen kötü iş ve sözden uzak duran namuslu bir adam.”

-“Cehenneme giren ilk üçe gelince;”

-“1-Zalim Sultan,”
-“2-Malı olup zekatını vermeyen zengin,”
-“3-Allah-u Teâlâ’ya isyan eden fakir.”

Eserleri;

Kitab-ül Cihad adlı kitabı,Cihad sahasında yazılmış İLK eserdir.
Kitab-üz-Zühd Ve’rrekîk, tasavvuf sahasında ilk eserlerdendir.
Kitab-üs sünen fı’l fıkh, fıkıh bablarına göre tasnif edilmiş hadis kitabıdır.
Kitab-ül birr ve’s-sıla yine tasavvuf la ilgilidir.
Kitab-üt-tefsir
Ve son olarak da hailse ilgili el-Erbain’ dır.

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Abdullah bin Mübârek (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Medine-i Münevvere – çok eski resim – (Mekke müzesinden alınmıştır)

Silsile-i Âliye büyüklerinin isimleri

* * *

Veli;
Müminin sıfatı olarak “veli” kavramı, Allah’ın dostu ve sevgili kulu demektir. Kur’anda Salih ve muttaki olan mü’minlerin Allah dostu (veli) olduğu bildirilmiştir. (Yunus Suresi ayet 10/62-63, A’raf suresi; 7/ 196) Müminlerin velisi ancak Allah, Onun Resul-ü, mü’minler ve meleklerdir (Maide suresi ayet;5/55, Fussilet suresi; ayet, 41/31

Bir fıkıh terimi olarak “veli”, başkalarının üzerinde veya onların hakkında tasarruf etme yetkisine sahip kişi anlamına gelmektedir. Bu yetkiye ise “velâyet” denir.
Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları (Dini kavramlar sözlüğü)

Devam edecek…

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri başta Resulullah efendimiz Sallallahu aleyhi ve sellem, Eshab-i Kiram radiyallah-u anhüm ile “Silsile-i aliyye” de yer alan bu mübarek zatlar hürmetine; dünya ve ahiret saâdetini ihsan eyleyip günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu

Girnavas civarı (Nusaybin)

Abdullah bin Kesir (İmâm-i İbn-i Kesir) Radiyallah-u anh;

Tabiin devrinde Mekke’de yetişen meşhur kırâat âlimlerinden. Allah-u Teâlâ’nın kelâmı olan Kur’an-i Kerim’in kırâatini (okunuşunu), Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in okuduğu gibi bildiren âlimlerin ikincisi. Adı, Abdullah bin kesir bin Muttalib’dır. Künyesi, Ebû said veya Ebû Muhammed’dır. Ebû Bekir veya Ebus-Salt künyeleri de vardır.

“Darı” lakabı ile tanınmıştır. ‘Darı’ denmesinin sebebi, önce attar idi, yani güzel kokular satardı. Araplar, atara ‘Darı’ derler.

Bahreyn’de bulunan ve Dârın denen, koku getirlen bir yerin adıdır. Başka rivayetler de bildirildi. Ailesi Aslen İran’lıdır. Kisra, babalarını gemilerle Yemen’in San’a şehrine göndermişti. Habeşlilerin, kendilerini buradan çıkarması üzerine Mekke’ye göç etmişlerdir.

İmâm-i İbn-i Kesir (r.a.) 45 (M. 665) yılında Mekke’de doğdu. Orada Eshab-i Kiramın (r.a.) ve Tabiin (r.a.) in büyüklerinden Abdullah bin Zübeyr (r.a.), Halid bin Zeyd Ebû Eyyûb-l Ensarı (r.a.), Enes bin Mâlik (r.a.), Mücahid bin Cebr (r.a.) ve Abdullah ibn-i Abbâs (r.a.) ın kölesi Derbas (r.a.) a yetişip onlardan ilim aldı, hepsinden rivayette bulundu.

Kur’an-i kerim’in kırâatini arz yolu ile Abdullah bin Sâib (r.a.) den aldı. Yanı başından sonuna kadar ona okuyup hatim etti. Abdullah bin Sâib (r.a.) de, Übeyy bin Ka’b (r.a.) den, O da, Hazreti Ömer bin Hattab (r.a.) dan kıraat ettiler. Bu okuyuş Zeyd bin Sâbit (r.a.) ve Abdullah bin Abbas (r.a.) gibi Eshab-i Kiram vasıtası ile Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) den bildirmişlerdir.

İslâmı ilimlerden biri de, KIRÂAT İLMİDİR. Bu ilim sayesinde, Kur’an-i kerim’in okunuşu değiştirilmekten ve bozulmaktan korunmuştur.

İmâm-i İbn-i Kesir (r.a.) ve diğer kırâat âlimleri Kur’an-i Kerim’in okunuşu zabt hususunda çok büyük itina ve ihtimam göstermişler.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in okuduğu şekilde Müslümanlara ta’lim etmişler, öğretmişlerdir. Eshab-i Kiram’ın ve diğer büyük kırâat imâmlarının, akıllara şaşkınlık verecek derecedeki himmetleri, gayretli çalışmaları sayesinde Kur’an-i Kerim’in Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in kırâat ettiği şekil üzere okunması hususu, gayet sağlam ve esaslı bir suretle zabt olunarak emniyet altına alınmış ve NESİLDEN NESİLE İNTİKAL EDEREK ZAMANIMIZA KADAR HİÇ BİR DEĞİŞİKLİĞE UĞRAMADAN GELMİŞTİR.

Bu okunuş şekli, İnşallah KIYAMETE KADAR BÖYLE DEVAM EDECEKTİR.

İmâm-i İbn-i Kesir (r.a.), çok güzel Kur’an-i Kerim okurdu. Sesinin güzelliği ve kırâat bilgisinin yüksekliği sebebiyle okurken her kelimenin, her harfının hakkını verirdi.

Kur’an-i Kerim belaget ve fesahatını, yüksek mânasını canlandırmak hususunda öyle güzel bir edası, öyle bir okuyuş tarzı vardı ki, ZAMANINDAKİ İNSANLAR ARASINDA EŞİNE AZ RASTLANIRDI. O Mekke halkının ilimde önderi ve her zaman insanların, Kur’an-i Kerim’in okunmasını öğrenmek için yanında toplanmaktan vazgeçmediği imâmları idi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Abdullah bin Kesir (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas tepesinden bir görünüş (Nusaybin)

Abdullah bin Kesir (İmâm-i İbn-i Kesir) Radiyallah-u anh; 2

İbn-i Kesir (r.a.) çok beliğ ve fasih konuşurdu. Hitabeti çok kuvvetli idi. Sözlerindeki te’sir çoktu. Beyaz sakalı, uzun boylu iri vucutlu olup, gözleri ve yüzü çok güzeldi. Tatlı esmer bir rengi vardı. Sakalını kına ile boyardı. Halinde sükunet ve vakar alametleri görünürdü. İlmi ve fazileti çoktu.

Birçok kimse, kendisinden ilim alıp kırâat ve hadis-i şerif rivayetinde bulunmuşlardır. Bundan kırâat rivayetinde bulunan iki ravisi vardı. İmâm-i Kunbul (r.a.) ve İmâm-i Bezzi (r.a.)…

İmâm-i İbn-i Kesir (r.a.) in birinci ravisi Kunbul (r.a.) un adı, Muhammed bin Abdurrahman bin Halid bin Muhammed el Mahzûmi (r.a.) dır. Künyesi Ebû ömer, Lakabı Kunbul’dur. 195 (M. 810) yılında Mekke’de doğdu ve 291 (M. 903) de Orada vefat etti.

Hicaz bölgesindeki kırâat âlimlerinin üstadı, hocası idi. Kur’an-i Kerim’in kırâatını, arz yolu ile Ahmed bin Muhammed bin Avn-ı Nebâl (r.a.) den almıştır. Kendisini Mekke-i Mükerreme’de kırâat için halef bırakan da O’dur.

Daha başka birçok âlimden Kur’an-i Kerim’in kırâatını öğrendi. İbn-i Kesir (r.a.) den bildirilen kırâatı da senet vasitesi ile rivayet etmiştir. Zira o Kavas (r.a.) tan, O da Kast (r.a.) dan, O da İbn-i Kesir (r.a.) den rivayet eder.

Hicaz bölgesinde Kur’an-i Kerim kırâatı Kunbul (r.a.) a dayanır. Her taraftan her şehir ve memleketten küçük ve büyük çok talebe, Allah-u Teâlâ’nın kelâmını okumak, öğrenmek ve ezberlemek için ona gelir, hizmetinde bulunarak yüksek derecelere kavuşurlardı.

Ebû Abdullah-ı Kussâ (r.a.) diyor ki;

-“İmâm-i Kunbul (r.a.), Mekke’de büyük vazifeyi üzerine almış bulunuyordu. Çünkü bu hizmet, elbette hayır, iyilik ve fazilet sahiplerinden birine verilirdi. Böylece yaptığı iş ve ona ait hükümler doğruce sağlam olurdu. Kunbul (r.a.) de, zamanında ilim, fazilet ve iyiliklerin hepsini kendisinde toplamış çok istifadeli bir imâm ve âlim olduğundan Mekke’de bu kırâat işine ehil olarak, bu hizmeti ona vermişlerdir.”

İmâm-i Zehebi (r.a.) der ki;

-“Bu hizmete başlaması, ömrünün ortalarında idi. Hizmette güzel bir yol takib etmesi ve yüksek bir ahlakı vardı. Yaşlılığı sebebiyle bu hizmetlerini ölümünden yedi veya on sene evvel bıraktı 291 (M. 903) yılında vefat etti.”

Ona ‘Kunbul’ lâkabının verilmesinin sebepleri ihtilaflıdır. Bazıları ismi olduğunu bildirdiler. Bazıları da, Mekke’de Sakinlerine “Kanabil=Kunbuller” denen bir evden dir dediler.

Devam edecek…

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Abdullah bin Kesir (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Aşke keşe Değirmeninden Girnavas’ın görünüşü (Nusaybin)


Bazıları da, İneklerde bir hastalık vardır o hastalığın ilacının adına “kunbul” denir. Eczacılar bunu bilmektedirler. Kendisinde de böyle bir hastalık bulunduğundan, bu ilacı kullanması sebebiyle onunla tanınıp sonra kısaltılarak uzatan (y) harfi kaldırılıp, kısaca “Kunbul” denmiştir. Dediler.

İmâmı Kunbul (r.a.) un bildirdiği kırât, İbn-i Mücahid ve İbn-i Şenbaz tariki ile bildirilmiştir.

İmâm-i İbn-i Kesir (r.a.) in İkinci ravisi Ahmed bin Muhammed bin Abdullah bin Kasem bin Nâfi’ bin Ebû Bezzi (r.a.) dır.

Mekke’deki kırâat imâmlarından olup, Mescid-i Haramın müezzini idi. 170 (M. 864) de vefat etti. İlmi sağlam, bilgisi kuvvetli bir imâm idi.

Babasından, Abdullah bin Ziyad (r.a.) den, ikrime bin Süleyman (r.a.) dan ve Veheb bin Vâdiha (r.a.) dan kırâat etmiştir.

Ondan çok kimseler Kur’an-i Kerim’in kırâatını öğrenip rivayet etmişlerdir. İbn-i Kesir (r.a.) den bildirilen kırâatı, senet vasitesi ile rivayet etmiştir.

Zira İmâm-i Bezzi (r.a.), İkrime (r.a.) den, o da Kast (r.a.) dan, o da İbn-i Kesir (r.a.) den rivayet etti. Bezzi (r.a.), bez yani kumaş satan kimse demektir. Başka, rivayetler de vardır. İmâm-i Bezzi (r.a.) nin kırâatı, Ebû Rebi’ (r.a.) a ve İbnü’l-Habbab Tariki (r.a.) ile rivayet edilmiştir.

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Abdullah bin Kesir (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Resulullah (a.s.v.) tarafından Veysil Karani (r.a.) ye verilen HIRKA-İ ŞERİF

Üveys-ül Karani (Radiyallah-u anh) – 1

Tabiin’nin büyüklerinden. İsmi Üveys bin Âmir Karni (r.a.) dir. Yemen’in Karn köyünde doğdu. Doğum tarihi bilinmemektedir. 37 (M. 657) senesinde şehid edildi.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in sağlığında Müslüman oldu. Fakat Resûlullah (a.s.v.) i göremediği için SAHÂBİ Olamadı.

Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve selem) in zamanında Müslüman olduğu için Tabiin’in büyüklerinden olduğu Hadis-i Şerif’te bildirildi.

Hazreti Ömer (r.a.) in halifeliği sırasında Medine’ye geldi. Çok alâka ve hürmet gördü. Önceleri kendi memleketi Yemen’de yaşadı. Sonra Basra’ya gitti.

Veysel karani (r.a.), Yemen’de iken deve güder, geçimini onunla temin ederdi. Geçimi, yaşaması pek sade idi. Hasta, âmâ ve ihtiyar annesinden başka kimsesi yoktu.

Güttüğü develer için belli bir ücret istemez, ne verirlerse onu alırdı. Fakir olanlardan hiç ücret almazdı. Aldığının yarısını SADAKA OLARAK FAKİRLERE DAĞITIR, KALANINI DE KENDİ İHTİYAÇLARINA VE ANNESİNE HARCARDI.

Müslüman olduktan sonra bütün ömrü boyunca boyunca Sevgili Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in AŞKI İLE YANIP TUTUŞMUŞTUR. Bir an bile Rabb’ini unutmamıştır. Kulluğunda o dereceye ulaşmıştır ki, her hali, her haraketi ve her sözü İNSANLARA İBRET VE NASİHAT OLMUŞTUR.

Kimseden incinmemiş ve kimseyi incitmemiştir. ONUN EN ÖNEMLİ VASFI, PEYGAMBER EFENDİMİZ (Sallallahu aleyhi ve selem) E AŞKI, İBADETTE CANLA BAŞLA DEVAM ETMESİ VE ANNESİNE SAYGISIDIR. Annesine çok hizmet edip, hayır duasını almıştır.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu alayehi ve selem) i görmeği çok arzu ediyordu. Defalarca Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) i görmek için annesinden izin istedi. Annesi kendisine bakacak kimsesi olmadığı içi izin veremedi.

Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem);

-“Üveys-i Karni ihsan ve iyilikte tabiinin hayırlısıdır.” Buyurdu.

Resulullah Efendimiz Muhammed Mustafa (Sallallahu aleyhi ve selem) zaman zaman mübarek yüzünü yemene döndürür ve;

-“Yemen tarafından rahmet rüzgarı estiğini duyuyorum.” Buyurdu.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem);

-“Kıyamette Allah-u Teâlâ (c.c.) Üveys sûretinde yetmişbin Melek yaratır ve üveys-i onların arasında ARASAT’A GÖTÜRÜRLER. Cennete gider ve Allah-u Teâlâ’nın dilediği (bildirdiği) nden başka mahluk hangisinin Üveys olduğunu bilmez.” buyurdu.

Devam edecek…

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Üveys-ül Karani (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Geliye Şam’e Mevki-i Navale sipi (Nusaybin)

Üveys-ül Karani (Radiyallah-u anh)- 2

Yine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem);

-“Ümmetimden bir kimse vardır ki, Rebi’a ve Mudar kabilelerinin koyunları kıllarının adedince kişiye kıyamette şefaat edecektir.” Buyurdu.

Arabistan’da bu iki kabilenin koyunları kadar kimsenin koyunu olmadığı söylenmiştir.

Eshab-i Kiram (Rıdvanıllahi aleyhüm ecmain);

-“Ya Resulullah (s.a.v.) bu kimdir?” dediler.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem);

-“Allah’ın kullarından biri,” buyurdu.

Eshab-i Kiram (r.a.);

-“Ya Resulullah (a.s.v.) biz hepimiz kullarız, ismi nedir?” dediler.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem);

-“İsmi Üveys .” buyurdu.

Eshab-i Kiram (r.a.);

-“Ya Resulullah (a.s.v.) nerelidir? Nedir.” Dediler.

Resulullah (Sallahu aleyhi ve selem);

-“Karn’lidir.” Buyurdu.

Eshab-i Kiram (r.a.);

-“O sizi gördü mü?” dediler.

Resulullah (Sallallahu aleyhi vesellem);

-“Baş gözü ile görmedi.” Buyurdu.

Eshab-i Kiram (r.a.);

-“Hayret, size bu kadar aşık olsun da, hizmet ve huzurunuza koşup gelmesin.” Dediler.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem);

-“iki sebepten; Biri hallerine mağlubdur. İkincisi ise benim dinime bağlılığından dolayıdır. İhtiyar bir annesi vardır. İman etmiştir. Gözleri görmez, el ve ayakları haraket etmez. Üveys gündüzleri deve çobanlığı yapar, aldığı ücreti kendisinin ve annesinin nafakasına harcar.” Buyurdu.

Eshab-i Kiam (r.a.);

-“Biz onu görür müyüz?” dediler.

Rsulullah (sallallahu aleyhi ve selem) Hazreti Ebû Bekir (r.a.);

-“Sen onu kendi zamanında göremezsin.”

Devam edecek

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Üveys-ül Karani (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Geliye Şam’e Navale (Nusaybin)

Üveys-ül Karani (Radiyallah-u anh)- 3

Eshab-i Kiram (r.a.);

-“Biz onu görür müyüz?” dediler.

Rsulullah (sallallahu aleyhi ve selem) Hazreti Ebû Bekir (r.a.);

-“Sen onu kendi zamanında göremezsin.”

Ama Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) Hazreti Ömer (r.a.) ve Hazreti Ali (r.a.) ye;

-“Siz onu görürsünüz. Bedeni kıllıdır. Sol böğründe ve avucunun içinde bir GÜMÜŞ MİKTARI BEYAZLIK VARDIR. Bu baras hastalığı beyazlığı değildir. O’NA VARINCA, BENİM SELAMIMI SÖYLEYİN VE ÜMMETİME DUA ETMESİNİ BİLDİRİN.” Buyurdu.

Veysel karani hazretleri (r.a.) gece gündüz ibadet ve tâatle vakit geçirirdi. Kendini halktan gizlerdi.

İlk zamanlar herkes ona DİVANE GÖZÜ ile bakıyordu. Sonradan onun büyüklüğünü anladılar, çok ikram ve hürmet göstermeye başladılar.

Bunun üzerine annesinin vefatından sonra karın köyünden çıkıp Kufe şehrine gitti.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu alayhi ve selem) im vefatı yaklaşınca, Sahabe-i Kiram;

-“Hırkanızı kime verelim?” dediler.

Resulullah (Sallallahua aleyhi ve selem);

-“Üveys-i Karni (r.a.) ye verin.” Buyurdu.

Resulullah (a.s.v.) in vefatından sonra Hazreti Ömer (r.a.) işle Hazreti Ali (r.a.) kufe’ye geldiklerinde,

Ömer bin hattap (r.a.) Irak’lılerı toplayıp minbere çıktı ve

-“Ey insanlar, Irak’lı olanlar otursunlar.” Buyurdu.

Hepsi oturdu, bir kişi oturmadı.

-”Sen karn’limi sin?” buyurdu

Adam;

-“Evet dedi .

Hazreti Ömer-ül Faruk (r.a.);

-“Üveysi tanır mısın ?” buyurdu:

Adam;

-“Tanırım, o sizin tarafınızden anılmaya layık olmayan bir kimsedir. Bizim aramızda, ondan ahmak (haşa) ondan akılsız, fakır ve kimsesiz bir kimse yoktur. Divanedir, insanlardan kaçar bir hali vardır” Dedi.

Ömer Bin Hattab (r.a.);

-“Onu arıyorum, nerededir? Buyurdu.

Devam edecek…

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Üveys-ül Karani (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu