‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar
On iki İmâm (Radiyallah-u anhüm);
09 Ocak 2010Ca’fer-i Sadık türbesi (Baki’ mezarlığı)
On iki İmâm altın silsilesi;
1-Hazret-i Aliy-ül Mürteza (r.a.)
2-Hazret-i Hasan (r.a.)
3-Hazret-i Hüseyn (r.a.)
4-Zeynelâbidin (r.a.)
5-Muhammed-ül-Bakır (r.a.)
6-Ca’fer-i Sadık (r.a.)
7-Musa Kazım (r.a.)
8-Ali Rıza (r.a.)
9-Muhammed Cevad Takı (r.a.)
10-Ali Nâki (r.a.)
11-Hasan Askeri (r.a.)
12-Muhammed Mehdi (r.a.)
Muhammed-ül-Bakır (Radiyallah-u anhu);
09 Ocak 2010Muhammed Bâkır Baki’ kabristanı (Radiyallah-u anhunun medfun olduğu yer)
Muhammed-ül-Bakır (Radiyallah-u anhu);
Ehl-i beyt’ten olan on iki İmâm’ın “beşincisi.” Hazret-i Hüseyin (r.a.) in torunu ve İmâm-i Zeynel Âbidin (r.a.) ın oğludur. 57 (m. 676) Senesinde Medine’de doğdu. 113 (M. 731) de orada vefât etti.
Medine’deki Bâki’ kabristanında babasının yanına defnedildi. Ca’fer-i Sâdık (r.a.) ın babasıdır. Künyesi Ebû Ca’fer’dir.
Muhamed Bâkır (r.a.) Medine’nin büyük fıkıh âlimlerindendir. Eshab-i Kiram’dan Hazret-i Cabir ve Hazret-i Enes (r.anhüm) ve ayrıca Tabiinden olan büyük zatlardan hadis-i şerifler rivayet etti.
Ebû İskah es-Sebil, Atâ bin Ebi Rebah, Âmir bin Dinar, İbn-i Şihabez-Zühri, Reb’i bin Heysem, Haccac bin Ertad, Mekhul eş-Şami, İmâm-i Evzâi, İmâm-i A’meş, Kâsım bin el-Fadl ve İbn-i Cüreyc, İmâm-i Buhari ile İmâm-i Müslim (r.anhüm) ve başka âlimler de kendisinden hadis-i şerif rivayet ettiler.
Zamanında, bütün dünyadaki evliyanın feyz kaynağı olup, evliyalık yolunda olanlara feyz, bunun vasıtası ile verildi.
İmâmlığı ondokuz sene sürdü. Bütün ilimlere vâkıf olduğu için kendisine, ilimden ve fazilette üstün ma’nasına “Bâkır” denilmiştir.
Hazret-i Ebû Bekir ve Hazret-i Ömer (r.anhüm) ü çok severdi. Zamanında ba’zı kimselerin bunlara düşmanlıkta bulunduklarını ve bunu da Ehl-i beyte olan sevgilerinden yaptıklarını iddia ettiklerini duyunca çok üzüldü.
Buyurdu ki;
-“Ben Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) le, Hazret-i Ömer (r.a.) e düşmanlık eden kimselerden uzağım. Onlar da benden uzaktırlar.”
Muhammed Bâkır (r.a.) ın ilim ve hikmet dolu sözleri çoktur;
-“Bir gün, sohbet esnasında, Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) den rivayetle bir hadis-i şerif okudular.”
Orada bulunanlardan birisi dedi ki;
-“Hayır, bu hadis-i şerifin râvisi, Hazret-i Ebû Bekir değil, başka bir zattır.”
Bunun üzerine Hazret-i İmâm;
-“Bu hadis’in ravisi Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) dir.” Buyurdu.
O kimse ikna olmayıp, i’tiraza devam edince, İmâm-i Muhammed Bâkır (r.a.) toparlandı, ellerini dizlerine koydu ve;
-“Ey Hazret-i Ebû Bekir! Bu hadis-i şerifin râvisi siz değil misiniz?” dedi.
Bunun üzerine;
-“Evet, ya Muhammed bin Ali, doğru söyliyorsun. O hadis-i şerifin benim.” Sesi duyuldu ki, herkes bu sesi işitti.
Devam edecek…
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Muhammed-ül-Bakır hazretleri (Radiyallah-u anhu) nın yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Mûsâ Kâzım (Radiyallah-u anhu);
10 Ocak 2010Ravda-i Mutahhara şerif (Medine)
Mûsâ Kâzım (Radiyallah-u anhu);
Eshab-i Kiram’ın sohbetinde bulunmakla şereflenen Tabiin devrinin yüksek âlimlerinden ve evliyanın büyüklerinden. On iki İmâm’ın yedincisidir. Ca’fer-i Sadık (r.a.) ın oğlu, İmâm-i Ali Rıza (r.a.) nın babasıdır.
Resulullah efendimiz (s.a.v.) ın torunu olup, Hazret-i Ali (r.a.) ile Hazret-i Fâtima (r.anha) ın evlatlarındandır. Hazret-i Hüseyin (r.a.) in çocuklarından olduğu için “Seyyid” dir.
Asıl adı, Musa bin Ca’fer-i Sadık bin Muhammed Bâkır bin Ali Zeynel Abidin bin Hüseyin bin Ali bin ebi Tâlib’dir.
Künyesi, “Ebül-Hasan” ve “Ebû İbrahim’dir. Kâzım, Sabır, Sâlih, Emin… gibi birçok lakabları vardır. En meşhuru “Kâzım”dır. Hilminin (yumuşaklığının) çocukluğundan, kendisine kötülük yapanlara dahi kızmayıp bağışladığından, gazabına hâkim olduğundan “Kâzım” lakabı verilmiştir.
İmâmlığı yirmibeş sene üç ay sürmüştür. Erkek çocukları, Ali Rıza, Zeyd, İbrahim, Ukeyl, Hârun, Hasan, Hüseyin, Abdullah Ekber, Abdullah Asgar, Muhammed, Ahmed, Ca’fer, Yahya, İshak, Abbas, Ebül Kâsım, Hamza, Abdurrahman Kâsım, Ca’fer-i Ekber, Ca’fer-i asgar (r.anhüm) dır.
Kızları ise onsekizdir. Her biri zamanın en çok ibadet edenleri ve kerimeleri idiler.
Annesi cariye idi. Adı; “Humeyde-i Berberiyye” dir. Mekke ve Medine arasında bulunan “ Ebvâ” denilen yerde 128 (M. 745) senesinde Safer ayının yirmiüçüncü Pazar günü doğmuştur. 186 (M. 802) senesinde, Bağdad’da hapishânede iken vefat etti. Bağdad’ın on kilometre kuzeybatısında “Kazimiyye” mahallesinde defin olunmuştur.
Bu mahalle Dicle nehrinden beş kilometre içerdedir. Büyük ve çok süslü bir türbesi ve hemen yanında büyük bir cami vardır. Müslümanların en çok ziyaret ettiği türbelerden biridir. İmâm-i A’zam hazretleri (r.a.) nin türbesi de Dicle kenarındadır.
Mûsa Kâzım hazretleri yüksek bir âlim ve büyük bir evliyadır. Din bilgilerinde ictihad derecesine yükselmişti. Her ilimde imâm, üstâd, büyük bir rehberdi. Çok ibadet ederdi. Geceyi hep namazla geçirirdi. Bu hallerinden dolayı, kendisine “Salih kul” adını verilmişlerdi.
Tasavvuf ilminde, ehl-i sünnet’in gözbebeğidir. Bu ilme ait ma’rifetleri, isyteyen müslümanların kalblerine akıtan bir kaynaktır.
Resulullah efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) in üç vazifelerinden biri de, Tasavvuf ma’rifetlerini bilgilerini öğretmek ve kalblere yerleştirmekti.
Bu vazifeyi;
Kendisinden sonra dört halifesi tam olarak yerine getirdiler. Dört halifeden sonra İslamiyet her yere yayılmış ve Müslümanların sayısı çoğalmıştı. İslâm âlimleri, Resulullah (s.a.v.) ın vazifelerini yerine getirmekte aralarında vazife taksimi yaptılar.
Kelâm (akaid, imân) bilgilerini “mütekellimin” adı verilen âlimler yaydılar, öğrettiler. Fıkıf ya’ni amel, ibadetleri ve işleri öğreten âlimlere “Fukaha” denildi. Tasavvuf bilgilerini de on iki imâm ve diğer tasavvuf âlimleri öğretip kalblere akıttılar.
On iki İmâm’ın her biri, ehl-i sünnet i’tikadındaki Müslümanların gözbebeği olmuştur. Onları ve bu aileye mensub olanların hepsini sevmeyi, dünya ve ahret saâdetlerinin sermayesi bilmişlerdir.
Devam edecek…
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Mûsâ Kâzım hazretleri (Radiyallah-u anhu) nın yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Muhammed Cevâd Tâki (Radiyallah-u anhu);
10 Ocak 2010Cennet-ül Baki’ kabristanlığı (Medine-i Münevvere)
Muhammed Cevâd Tâki (Radiyallah-u anhu);
On iki İmâm’ın “dokuzuncu.” Künyesi, Ebû Ca’fer olup, İsmi Muhammed Cevâd bin Ali bin Mûsâ Kâzım bin Ca’fer-i Sadık bin Muhammaed Bâkır bin Zeynel Abidin bin Hüseyin bin Ali Ebi Tâlib (r.anhüm) dir.
Tâki lakabı ile meşhurdur.
195 (M. 810) tarihinde, Receb ayının onunda Medine-i Münevvere’de doğdu. 220 (M. 835) yılında Zilhicce ayının altısında Bağdad’da vefat etti. Kabri, dedesi Mûsâ Kâzım hazretleri (r.a.) nin kabrinin arkasındadır.
Muhammed Cevâd (r.a) Resulullah efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) in torunu olup, Hazret-i Ali ile Hazret-i Fâtima (r.anha) nın evladlarındandır. Hazret-i Hüseyin (r.a.) in torunlarından olduğu için “Seyyid”dir.
Muhammed Cevâd Tâki (r.a.) daha küçük yaşta, büyük ve derin bir âlim olmuştur. İmâmlığı onaltı sene iki ay ondört gündür. Halife Me’mûn, kızı Ümmü Fadl’ı Muhammed Cevâd ile evlendirmiş, Medine’ye göndermiştir.
Her yıl Halife Me’mûn, Muhammed Cevâd (r.a.) a onbin dirhem gönderirdi. Ali Naki ve Musa isiminde iki oğlu, Fâtima ve Emmâme isminde iki de kızı vardı. Muhammed Cevâd (r.a.) ın menkıbeleri ve kerâmetleri çoktur.
Şöyle anlatılır;
-“Birgün halife Me’mûn ava çıkarken, çocukların oynadığı sokaktan geçti. Geçtiği esnada, bütün çocuklar sokaktan kaçtı. Yalnız İmâm-i Taki (r.a.) olduğu yerden ayrılmadı.”
Bunun üzerine Halife Me’mûn ona yaklaşarak;
-“Ey çocuk! Bütün çocuklar kaçtığı halde sen neden kaçmadın?” diye sorunca
İmâm-i Taki (r.a.);
-“Ey Emir-ül-mü’minin, yol dar değil ki kenara çekilip genişleteyim. Suçum yok ki, senden korkup kaçayım. Senin suçsuz kişileri incitmeyeceğine inanıyorum.” Diye cevap verdi.
Bu güzel yüzlü ve doğru sözlü çocuk halifenin hoşuna gitti.
Ona;
-“Sen kimin oğlusun?” diye sorunca,
İmâm-i Taki (r.a.);
-“İmâm Ali Rıza’nın oğluyum.” Diye cevap verdi.
Halife, İmâm-i Ali Rıza (r.a.) yı rahmetle andı.
-“Halife bir müddet gittikten sonra, av kuşu olan doğan’ı bir gölün yanında serbest bıraktı. Doğan bir süre sonra, pencesinde yarı canlı bir balıkla geri döndü. Halife bu duruma şaşırdı. Av dönüşü yine aynı yoldan döndüler.”
İmâm-i Taki (r.a.) nin bulunduğu yere gelen halife;
-“Ey Muhammed! Benim av kuşumun ne avladığını biliyor musun?” diye sorunca
İmâm-i Taki (r.a.);
-“Evet ey Halife, Allah-u Teâlâ suda küçük bir balık yarattı, halifenin av kuşu da bunu avladı ki, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ın sülalesinin kerametleri meydana çıksın.” Diye cevap verdi.
Halife Me’mûn hayret içinde Muhammed Cevad (r.a.) ın yüzüne baktı ve;
-“Sen gerçekten İmâm-i Ali Rızâ (r.a.) nın oğlusun.” Dedi.
İmâm-i Taki (r.a.) ye ihsan ve ikramda bulunarak, onu yanına aldı.
Devam edecek…
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Muhammed Cevâd Tâki hazretleri (Radiyallah-u anhu) nın yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Ali Nâki (Radiyallah-u anhu);
10 Ocak 2010Cennet-ül Baki’ Kabristanlığı (Medine-i Munevvere)
Ali Nâki (Radiyallah-u anhu);
On iki İmâm’ın “Onuncusu.” Muhammed Cevâd Tâki (r.a.) nin oğludur. Künyesi Ebü’l Hassen’i Askeridir. “Hadi” lakabi ile meşhurdur. 204 (M. 829) yılı Recep ayının onüçünde Medine’de doğdu. 254 (M. 868) de Bağdad’ın Samarra nahiyesinde vefat etti. Kabri oradadır.
Ali Naki (r.a.) Resulullah efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) in torunu olup, Hazret-i Ali (r.a.) ile Hazret-i Fatimâ (r.anha) nın evlatlarındandır. Hazret-i Hüseyin (r.a.) in torunlarından olduğu için “Seyyid’dir.
Asıl adı, Naki bin Muhammed Cevad Tâki bin Ali bin Mûsa Kâzım bin Ca’fer-i Sadık bin Muhmammed Bâkır bin Zeynel Âbidin bin Hüseyin bin Ali Ebi Talib’dır.
Devamlı ibadetle meşgul olup, dünyadan elini çekmişti. İmâmlığı otuz yıl, altı ay, yirmiyedi gündür. Hasen-i Askeri, Hüseyin ve Ca’fer adında üç oğlu ve bir de kızı vardı. İmâm-i Ali Naki (r.a.) nin bir çok menkıbeleri vardır.
-“İmâm-i Ali Naki hazretleri (r.a.) birgün Samarrâ civarında bir köye gitmişti.”
Bir köylü kendisni aradı.
-“Falan köye gitti.” Dediler
Köylü de o köye gitti ve Naki hazrteleri (r.a.) nın huzuruna vardı.
Naki Hazretleri (r.a.) köylüye sordu;
-“Bir isteğin mi var?”
Köylü;
-“Hazret-i Ali bin Ebi Talib (r.a.) in sevenlerindenim. Benim çok borcum vardır. Çok zaman geçmesine rağmen borçlarımı ödeyemedim. Bu borcun ağır yükünü kaldıracak sizden başka kimse bilmiyorum.” Deyip, köylü arama sebebini anlattı.
İmâm-i Naki hazretleri üzülmemesini söyleyip köylüyü o gece misafir etti.
Sabahlayin köylüye buyurdu ki;
-“Sana bir söz söyleyeceğim, o sözü aynen yerine getireceksin.”
Köylü;
-“Başüstüne efendim.” Dedi.
İmâm-i Naki hazretleri bir kağıda;
-“Bu köyünün borcu benim borcumdur.” Diye yazıp köylüye verdikten sonra,
Buyurdu ki;
-“Ben yakında Samarra’ya döneceğim, bir cemâat içinde otururken bu kağıdı getir. Borcunu benden yavaşça iste!” Bunun üzerine köylü oradan ayrıldı.
Bir müddet sonra İmâm-i Naki hazretleri (r.a.) Samarrâ’ya döndü.
Bir gün halife ve yakınları ile otururken köylü geldi. Kağıdı çıkarıp borcunu istedi.
İmâm-i Naki hazretleri (r.a.) çok yumuşak konuşup özürler beyân etti ve ileride birgün ödeyeceğini söyledi.
Bunu Halife Mütevekkil duydu. Otuzbin akçeyi hemen İmâm’a gönderdi. Va’d edilen gün köylü geldi. Otuz bin akçayı köylüye verdi.
Devam edecek…
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Ali Nâki hazretleri (Radiyallah-u anhu) nın yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Tur…
15 Ekim 2010
Muhammed Baba Semmasi hazretleri Kaddasallahu sirreh mubarek mezarları
Seyyid Emir Küllal hazretleri (Kuddise sirehü) Mubarek markadları
Muhammed Behaaddin Buhari (k.s.) hazretleri (Şahi Nakşibend) markadları
Allah’ın veli kulları mezarlarını ziyaret etmek için hazırlanmış bir hizmet turu
Adem Gökmen kardeşimin sitemde yayınlamamı istediği not aşağıya çıkarılmıştır. Bilgilerinize sunulur.
Hamd alemlerin Rabbı na, salat ve selam seçtikleri, svdikleri, sevenlerine olsun.
Aziz Kardeşim Yusuf (Aziz eyle Aziz olmak dilersen); Bu turu Fethullah Gülen Hoca Efendinin gönül bağlıları düzenliyor. Onun için çok ucuz. İnternette bakarsan görürsün sadece Hindistan turu 5.000 TL ye yakın. Onlarla görüştüm dedim niçin çok ucuz diye söylediler ki Efendim biz oradaki okullarımızın misafirhanesinde uğurluyoruz yani otel ve yemek parası yok, rehberlerimizde kendi öğretmenlerimiz kalan parayıda yine bu hizmete aktarıyoruz. Ön planda gayemiz hizmet. Sen sana verdiğim linki tıklar incelersen görürsün ziyaret yerleri silsile-i aliyye. En azından sitende turdan haberdar edersen vesilenle birileri giderse onun ecri kadar sizede ecir verilir.
tavsiye edilir:
Sevgilerimle
Fuad Yusufoğlu
Bab-ül Baki’ kapısı
Ahmed bin Mübârek El-Hurfi -İbn-i Nevfel- (Radiyallah-u Anhu);
Nusaybin’de yetişen kırâat âlimlerinden. İsmi Ahmed bin Mübârek bin Nevfel el-Hurfi en-Nusaybinı’ dır. Hurafe, Nusaybin’in köylerindedir. Künyesi Ebü’l-Abbas olup, Takiyyüddin lakabı ile tanınırdı.
Doğum tarihi belli değildir. Büyük bir âlimdir. 600 (m. 1203) senesinde sonra Musul’a geldi. Orada arab dili ve edebiyatına ait ilimleri, Ömer bin Ahmed es-Sifni (r.a.) den öğrendi.
Sahih-i Buhâri’yi, Muhammed bin Muhammed ibn-i Serâyâ (r.a.) dan ve ebü’l-Vakt’ten dinledi. Hadis ve diğer ilimlerde çok yükseldi. Kırâat ilmini Şeyh İzzeddin Muhammed bin Abdülkerim el-Bevazici (r.a.) den ve Musul’da yetişen kırâat âlimi ibn-i Hamele (r.a.) den okudu.
İbn-ül-Fehhâm (r.a.) tecvid ilmini öğrendi. Daha birçok ilimde mütehassıs olarak yetişti. Kıymetli eserler yazdı.
Bir müddet “sincar” da kaldı. Orada şafi-i fıkhını okuttu. Sultan İshâk bin Sâhib, Onu Musul’a gönderdi. Musul atabeği’nin iki oğlu Salih ve Muzaffer, kendisinden ders aldı.
Sonra Cezire’ye geldi. İnsanlar kendisinden çok faydalandılar. Daha sonra Hacca gidip döndü. 664 (m. 1266) senesinde Receb ayında vefât etti.
Büyük bir kırâat âlimi olan Ahmed bin Mübarek (r.a.), çok geniş bir ilme sahiptı. Çok üstünlükleri kendisinde topladı. İlmini, herkesin takdir ettiği bir âlimdir.
Çok kimse Kur’an-i kerim’in kırâatını ondan öğrendi. Kırât âlimlerinden Ebü’l-Hasen Ali bin Ahmed bin Mûsa el-Ceziri (r.a.) kendisinden kırâat öğrenenlerdendir.
Şeyh Ebû Bekr el-Maksati (r.a.), ondan icazetle “Tecvid” kitabını rivayet etmiştir.
Eserleri çok kıymetlidir. “Ahkâm”hakkında bir kitabı ile “arûz” hakkında bir kitabı vardır. İbn-i Düreyd (r.a.) in “Maksûre” sini şerh etmiştir.
Hitabet ilmine dâir bir eseri de vardır. “Şerh-ül-milha” adında bir kitabı ile ferâiz’i anlatan bir manzum eseri daha vardır. Ayrıca âlimlerin lakabları hakkındaki mes’eleleri inceleyen bir manzuması da mevcuttur.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Kaynaklar;
(1-Ma’rifetü kura-ilkibar cild; 2 sahifa; 544)
(2-Bugyet-ül-vuat cild; 1 sahife; 355)
(3-Tabakat-üş-Şafiiye cild; 8 Sahife; 29)
(4-Mu’cem-ül-müellifin cild; 2 Sahife; 57)
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Ahmed bin Mübârek El-Hurfi -İbn-i Nevfel- (Radiyallah-u Anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu
Ahmed-i Nâmıkî Câmî (Radiyallah-u anhu);
16 Temmuz 2012Nemrud’ın İbrahim (a.s.) ı mıncanıkla ateşe attığı yer
Ahmed-i Nâmıkî Câmî (Radiyallah-u anhu);
Evliyanın büyüklerinden. İsmi Ahmed bin Ali Nâmıkî olup, künyesi Abü’l-Hasen’dir. Eshâb-i kirâm’dan (r.anhüm) Cerir bin Abdullah (r.a.) ın soyundandır. Horasan da yetişen evliyanın en büyüklerinden idi.
Horasan’da bulunan Câm kasabasındandır. 441 (M. 1049) senesinde doğdu. 536 (M. 1142) senesi Receb ayında vefat etti. Kabri Meşhed ile Herat arasındaki yolun tam ortasında Türbe-i Câmi bahçesindedir.
Ahmed Câmi hazretleri (r.a.) ümmi idi. Ya’ni okula gitmemişti. Yirmiiki yaşında iken tövbe etmek nasib oldu.
Tövbesini Sirac-üs-sairin kitabında şöyle anlatır;
-“Yirmiiki yaşındaydım, Allah-u teâlâ bana tövbe etmeyi nasib etti. Arkadaşlarla yiyip içerdik. Bir gün içki getirme sırası bende idi. Kırk küp içkimiz vardı. Gittim hiç birinde şarap yoktu. Şaşırdım kaldım. Sonra merkebi alıp şarap bulunan bağ tarafına gittim. Oradaki şarapları merkebe yükledim. Merkep yürümekte inad ediyordu. Yürümesi için şiddetle döviyordum ki, aniden bir ses işittim,
-“Ahmed niçin bu hayvanı incitirsin? Onu biz yürütmiyoruz. Arkadaşların özrünü kabul etmezse, biz kabul ederiz.” Diyordu.
Hemen yere kapandım;
-“Ya Rabbim tövbe ettim. Bundan sonra asla şarap içmiyeceğim. Emreyle merkep yürüsün. O insanlara mahcup olmıyayayım.” Dedim.
Merkep yürümeye başladı. Arkadaşlarımın yanına varıp şarabı önlerine koyduğumda, bana sen de iç dediler.
-“Ben tövbe ettim.” Dedim.
-”Yine de bana içirmek için ısrar ettiler.”
Aniden kulağıma bir ses geldi.
-“Ya Ahmed ellerinden al, iç ve içtiğin bardaktan onlara da içir.” Diyordu.
Hemen alıp içtim şarap bal şerbeti olmuştu. Allah-ü teâlâ’nın kudreti ile şarap şerbete çevrilmişti. Orada bulunanlara tattırdım, hepsi tövbe ettiler ve dağıldılar.
Dağa çıktım, uzun müddet insanlardan uzak durdum. İbadet ile nefs terbiyesi ile meşgül oldum.
Nice senmeler sonra bir gün kalbime;
-“Ahmed Hâk yoluna böyle mi giderler? Kavminden senin üzerinde hakları olan bir çok insanı bıraktın”. Düşüncesi geldi.
İnsanların arasına döndüm ve elime bir odun alıp, evvelki şarap küplerini kırmaya başladım. Köyün muhtarına beni şikayet edip,
-“Ahmed delirdi. Şarap küplerini parçalıyor.” Demişler.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri büyük âlim ve veli olan Ahmed Namiki Câmi (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Ahmed-i Nâmıkî Câmî (Radiyallah-u anhu) – 2
16 Temmuz 2012Nemrud’ın İbrahim (a.s.) attığı mıncanıkların yeri
Ahmed-i Nâmıkî Câmî (Radiyallah-u anhu) – 2
Muhtar bir adam gönderip beni evden çıkardı ve atların bulunduğu ahırda hapseyledi.
Ben de ahırın bir köşesine oturup ellerimi başıma koydum ve;
-“Katır şarap küpüyle daima döner durur.
-“Ey gönül! Allah için sen de gel bir defa dön.” Beytini okudum.
Bu sözlerimi işiten ahırdaki atlar, önlerindeki otları yemeği bırakıp, başlarını duvarlara vurmaya başladılar.
Gözlerinden yaş akıttılar. Ahırın bakıcıları bu hali görüp muhtara haber verdiler.
Muhtar da gelip beni serbest bıraktı ve özür diledi. Ben yine dağa dönüp gittim. Nice yıllar orada kalıp, ibadet ve tâat ile meşgül oldum. Bir taraftan da düşünüyordum. Bazı kimselerin üzerimde hakları vardır. Acaba onları nasıl ödeyecktim. Bu düşünceler içinde iken, kalbime şöyle bir nida geldi.
-“Ahmed! Sen insanı Allah-ü teâlâ’ya kavuşturan yolda iyi gidiyorsun. Allah-ü teâlâ’nın lütfuna ve keremine olan tevekkül’ün sebebi ile, o, senden alacaklı olanların borcunu, nihâyetsiz hazinesinden fazlasıyla ihsan eder. Gerçekte rızıkların hakiki sahibi da odur.”
Bundan sonra Allah-ü teâlâ, nihayetsiz ihsan hazinesinden benim üzerinmde hakları olanların ve bize muhabbeti olanların her birine her gün bir batman (7692 gram.) buğday verirdi.
Şöyle ki;
-“Alacaklılar her sabah o bir batma buğdayı kilerlerinde bulurlardı. Bu buğday, o gün evdekilern hepsine yeterdi. Hatta misafirleri gelse onlara da yeter artardı. Bir zaman sonra, bana verilen ma’navi bir işaret üzerine tekrar insanlar arasına döndüm ve onlara doğru yolu göstermeye başladım.
Siraç-üs-sairin kitabını yazdığım ana kadar seksen bin kişi elimde tövbe eti. Ahmed Cami (r.a.) oğullarından Zahirddin İsa, babasının elinde 600 bin kişinin tevbe ederek doğru yolu bulduklarını bildirmiştir.
Kendisine sorduılar ki;
-“Biz geçmiş velilerin kitablarını, kerametlerini okuyor ve âlimlerden dinliyoruz. Ama sizde meydana gelen hâller çok azında meydana gelmiştir. Bunun sebebi ve hikneti nedir?”
Buyurdu ki;
-“Velilerin bütün sıkıntılarını çektik. Allah-ü teâlâ onlara ayrı ayrı verdiği kerametleri, ihsan ederek, Ahmed’e hapsini verdi. Her dört yüz yılda, bir Ahmed’e böyle ihsanlarda bulunur ve bu ihsanalrı da herkes görür.”
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri büyük âlim ve veli olan Ahmed Namiki Câmi (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu
Ahmed-i Nâmıkî Câmî (Radiyallah-u anhu) – 3
16 Temmuz 2012Dergâh Cami-i (Şanlı Urfa)
Ahmed-i Nâmıkî Câmî (Radiyallah-u anhu) – 3
Nitekim Ahmed Cami(r.a.) den dörtyüz sene sonra gelen İmâm-i Rabbâni Müceddidi elfi-sani Ahmed Faruki hazretleri (r.a.) ne Allah-ü teâlâ böyle ikramlar, hatta daha büyük makamlar ihsan eylemiştir. Bu, Allah-ü teâlâ’nın hususi bir ihsanıdır, dilediğine nasib eder. Onun ihsanı boldur.
Huzurunda okunan kur’an-i kerim ayetlerini, üçdört derece tefsir ederdi.
Ebû Said ebül-Hayr (r.a.) ibadet ederken giydiği bir hırkası vardı. Hatta bu hırkanın Hazret-ü Ebû Bekr (r.a.) e ait olduğu elden ele, ona kadar gelmiş olduğu da söylenirdi.
Ahmed Namik-i Hazretlri (r.a.) ne hırkayı ulaştırması için Ebû Said (r.a.) in manevi bir işaret gelmişti. Abû Said (r.a.) ın oğlu Ebû Tahir hazretleri (r.a.) babasında bulunan bu mübarek hırkayı taşımak selahiyetinin kendisine verilmesini arzu ediyordu.
Ebû Said (r.a.) keşf yoluyla oğlunun bu düşüncesini anlayıp
-“Bu istediğiniz selahiyeti başkasına verdiler.” Buyurdu.
Orada bulunanlar;
-“Bu sözlerle ne demek istediğini anlayamadılar. Sonra oğlu Ebû Tahir’e vasiyet edip buyurdu ki;
-“Benim vefatımdan çok yıllar sonra uzun boylu, şöyle şöyle şekilde, Adı Ahmed olan bir geç hanegâhın kapısından girip gelir sen de o zaman, talabelerin içerisinde benim yerimde oturmuş olursun Bu hırakyı muhakkak ona teslim eyle!”
Ebû Said (r.a.) vefat edip aradan uzun yıllar geçince, Ebû Tahir (r.a.) bir gece rüyasında babası Ebû Said (r.a.) ı dostlarıyla birlikte, acele olarak bir yere gittiklerini gördü. Böyle acele ile nereye gittiklerini sordu
Ebû Said (r.a.);
-“Sen de gel! Evilyanın kutbu geliyor.” Buyurdu.
Oda acele etmek istedi. Fakat o anda uyanıverdi. Ertesi gün Ebû Tahir (r.a.), talabeleri içerisinde babasının yerinde oturmuş idi. Babasının tarif ettiği şekilde bir genç içeri girdi.
Ebû Tahir (r.a.) geleni hemen tanıdı. Ona çok izzetve ikramlarda bulundu. Çok hürmet gösterdi Babasının emanet ettiği hırkayı çok seviyor, Bunıu başkasına teslim etmenin kendisine çok zor geleceğini düşünüyordu.
Bu sırada gelen genç Ahmed Cami (r.a.);
-“Ey efendim! Emânete riayet lazımdır.” Deyince
Ebû Tahir buna sevinip kalktı. Ebû Said (r.a.) in kandi elleri ile astığı yerden hırkayı alıp, gelen gencin sırtına giydirdi.
İslam âlimleri ansiklopedisi
Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri büyük âlim ve veli olan Ahmed Namiki Câmi (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu