‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar

Girnavas mevki-i

Adiyy (Ade) bin Misafir (Radiyallah-u anhu) – 2

Yine Ömer bin Muhammed anlatır;

Bir gün bana;

-“Sen şimdi denizin içinde olan şu altıncı adaya git. Orada bir mescid göreceksin. O mescide gir. Orada bir ihtiyar var.”

Ona;

-“Beni Adiyy gönderdi, İtirazını bıraksın. Nefsinden yana çıkmasın de!”buyurdu

Ben de;

-“Peki efendim.” Dedim.

Fakat nasıl gideceğim diye kalbimden geçirirken, beni omuzlarımdan tuttu. Bir anda kendimi o dada buldum. Mescidi gördüm: Oraya girdim, heybetli ve tefekkür dalmış bir ihtiyar gördüm Kendisine bana buyurulanın aynısını söyledim. Çok ağladı, dua ve istiğfar etti.”

Sonra bana;

-“Şu anda (yedi seçilmiş) kimseden biri vefat halindedir, Onun yerinde ben olmayı kalbimden geçirdim ki, sen geldin” dedi.

Sonra bir anda kendimi Adiyy bin Misafir (r.a.) in huzurunda buldum. Bana;

-“O on seçilmiş kullardan biridir.” Buyurdu.

Ebû İsmail Ya’kub bin Abdülmuktedir şöyle anlatır;

-“Ben devamlı gezen bir kişi idim. Bir gün Adiyy binMisafir hazretleri (r.a.) ile görüşmek istedim. Bir seyahatım esnasında bir yerde, Hemedan’a gitmekte olan Adiyy bin misafir (r.a.) ile karşılaştım.”

Bana;

-“Sen bir yerden geçerken vahşi hayvanlar görüp korkarsan,

onlara;

(-”Size adiyy gitsinler, dedi.) dersin. (Denizde yolculuk yaparken fırtına çıkıp büyük dalgalar olursa, dalgalara; (Adiyy bin misafir dursun, dedi) dersin. buyurdu.
Oradan ayrıldıktan sonra bir yere giderken, yolda karşıma vahşi hayvanlar çıktı.

Onlara;

(-“Adiy bin Misafir (r.a.) gitsinler dedi.”) deyince yerlerinde durdular ve sonra başlarını önlerine eğerek bana hiç zarara vermeden gittiler.

Yine bir gün deniz yolculuğu yapıyordum. Öyle bir fırtına çıktı ki, gemi neredeyse bataktı. Dalgalar gemiyi bir o tarafa bir bu tarafa yatırıyordu. O anda Adiyy bin Misafir (r.a.) hazretlerinin bana söylediği sözler aklıma geldi.

Hemen;

(-“Adiyy bin misafir hazretleri sizin durmanızı söyledi.”) dedim. Bunu söyler söylemez, aniden rüzgar kesildi ve dalgalar durdu. Deniz sakinleşince, bende normal seyahatıma devam ettim.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Adiyy (Ade) bin Misafir Radiyallah-u anhu’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Hudeybiye yolu üzerinde deve sürüsü

Adiyy (Ade) bin Misafir (Radiyallah-u anhu) – 3

Şeyh Ebû Hafs Ömer (r.a.) şöyle anlatır;

-“Bir gün Adiyy hazretleri (r.a.) nin yanında idim.”

Adiyy hazretleri (r.a.) ne;

-“Bana gaiblerden bir şey göster.” Dedim.

Bunun üzerine bana bir mendil verip;

-“Bunu gözlerinin üzerine koy ve gözlerini kapat.” Dedi. Ben de dediği gibi yaptım.

Bir süre sonra;

-“Gözlerini aç.” Buyurdu.

Bende gözlerimi açtım. O ANDA OMUZLARIMDAKİ İKİ KİRAMEN KATİBİN MELEKLERİNİ VE AMELLERİMİ SATIR SATIR GÖRDÜM. Bu hal üzere “üçgün” kaldım. Sonra Adiyy (r.a.), beni bu halden kurtarması için yalvardım. Aynı şekide yüzümü örtüp, tekrar açtılar. Böylece bendeki bu hâl kayıboldu ve eski halime döndüm.”

Yine bir gün Adiyy (r.a.) bana;

-“Namaz vakitlerinde Arş’ın altında öten horozun vasıflarını anlattı.”

Bunun üzerine ben de;

-“Yâ Üstad! Bana bu horozun sesini işittirin” dedim.

Adiyy hazretleri (r.a.) öğle namazı yaklaştığı vakit beni yanına çağırdı ve;

-“Kulağını benim kulağımın yanına koy.” dedi

Ben de denileni yaparak kulağımı kulağın yanına koydum. Ben o anda Arş’ın horozunun sesini duydum ve kendimden geçtim. BİR SAAT SONRA KENDİME GELEBİLDİM.”

Ebû İsrail bin Abdülmuktedir (r.a.) şöyle anlatır;

-Ben bir dağda üç sene tek başıma yaşadım. Bu sırada kitabımın ikinci cildini yazıyordum. Ben kitabımı yazarken, yanıma kurtlar gelir, beni koklarlar ve yalarlardı. Sonra bana hiç zarara vermeden yanımdan giderlerdi. Bu duruma ben çok şaşırdım.”

Kendi kendime;

-“Eğer bu kurtların böyle olmasını sağlayan bir veli varsa, o muhakkak Adiyy bin Misafir (r.a.) dir. Bleki şimdi yanımdadır ve bana selam da verir.” Diye düşündüm.

-“O anda selamının sesi geldi ve gördüm ki, Adiyy bin Misafir (r.a.) yanımda duruyor. Ben, bütün olanları ona anlattım. Bunun üzerine ayağa kalktı ve mübarek ayağını yere vurdu. Yerden çok güzel bir su fışkırdı. Sonra ikinci defa ayağını yere urdu. Oradan da bir nar ağacı yeşerdi..

Sonra bana dönerek;

-“Ben Adiyy’im Lakin bunların hepsi, Allah-u Teâlâ’nın izni ile oldu. Ya İsrail, buraya gel ve bu ağacın meyvesinden ye ve bu pınarın suyundan da iç” buyurduktan sonra ortadan kayıboldu.

Ben orada “iki sene” daha kaldım.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Adiyy (Ade) bin Misafir Radiyallah-u anhu’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Girnavas mevki-i (Nusaybin)

Adiyy (Ade) bin Misafir (Radiyallah-u anhu) – 4

Şeyh Ömer şöyle anlatır;

-Ben bir gün Adiyy bin Misafir (r.a.) nin yanında idim. O sırada bir kısım insanlar onu ziyaret için geldiler. Aralarında

Hatip Hüseyin isimli bir zât vardı. Adiyy hazretleri (r.a.) bu zata dönerek;

-“Yâ Hatip Hüseyin! Sen ve yanınadkiler filan yere gidin, bir miktar taş çıkarın ve bahçenin yanına getirin, onunla bahçenin duvarlarını yapacağız.” Buyurdu.

Hatip Hüseyin hiç itiraz etmeden yanındakileri alarak, söylenilen yere taş çıkarmaya gittiler. Adiyy hazretleri de o dağıneteğine gitti. Onlar taşları çıkararak aşağıya yuvarlıyorlardı. Bir ara yuvarlanan bir taş bir kişiye isaber etti. O kişi hemen öldü. Bunun üzerine  Hatip Hüseyin bağırarak;

-“Falancaya taş çarptı ve hakkın rahmetine kavuştu.” Dedi.

Hatip Hüseyin’in sesini Adiyy hazretleri (r.a.) işitti. Onların yanına gelerek, ölen kimsenin yanında durdu. Ellerini kaldırıp dua etti. Dua bitince o şahıs hemen ayağa kalktı. Kendisine hiç taş değmemiş gibi sapasağlamdı.

Yine birgün Adiyy hazretleri (r.a.) nin yanına gittim. Adiyy bin Misafir eyliyanın hallerinden ve menkıbelerinden anlatıyordu.Bir ara Adiyy hazretleri;

-“Falan yerde bir kimse vardır. O anasından doğma kördür. Aynı zamanda baras hastası ve hal sahibi bir zattır.” Dedi.

Ben içimden,

-“Adiyy hazretleri himmet etseler, o kimse o durumdan kurtulsa” dedim.

Daha sonra onun yanından ayrıldım. Başka bir gün yine Adiyy bin Musaffir (r.a.) i ziyarete gittim.

Adiyy hazretleri (r.a.) bana;

-“Ya Ömer! İhtiyaç harici konuşmamak şartıyla, bana bir seferde arkadaş olurmusun?” dedi.

Bende;

-“Evet” dedim.

Bulunduğumuz yerden çıkarak yola koyulduk. Ben Adiyy hazretleri (r.a.) ni takip ediyordum. Beriyet denilen yere geldiğimizde, açlıktan yürüyemez hale geldim ve Adiyy hazretlerinde geri kaldım.

Geri dönerek bana;

“-Ya Ömer yürüyemiyormusun?” dedi.

Bende:

-“Ya Üstad! Çok acıktım ondan yürüyemiyorum.” Dedim.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Adiyy (Ade) bin Misafir Radiyallah-u anhu’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Girnavas mevki-i (Nusaybin)

Adiyy (Ade) bin Misafir (Radiyallah-u anhu) – 5

Bunun üzerine biraz ilerde duran ağacım meyvalarını toplayarak bana verdiler. Bende onları yedim ve ayaklarıma kuvvet geldi. Sonra yürümeye devam ederek bir köye vardık. O köyün içinde bir çeşme vardı. Çeşmenin yanındaki ağacın altında, gözleri kör ve baras hastası bir genç oturuyordu. O genci görünce, Adiyy hazretlerinin birkaç gün önceki konuşmaları aklıma geldi.

Kendi kendime;

“- Adiyy hazretleri her halde bu gence dua etmeye geldiler. Bu duanın bereketiyle bu genç bu halden kurtulur” diye düşündüm.

O anda Adiyy hazretleri (r.a.) bana dönerek;

“-Senin kalbinde ne vardır?” dedi.

Bende:

- “Allahü tealanın hürmetine dua buyurda, bu genç şifa bulsun.” Dedim

O zaman,

-“Ya Ömer! Benim sırlarımı açığa çıkarma” deyince, bende onun sırrını açıklamayacağıma dair yemin ettim.
Adiyy bin musafir çeşmenin başına gidip abdest aldı. Sonra gelip ik rekat namaz kıldı. Sonra o gencin yanına gidip o mübarek eliyle onu mesh etti ve ;

“-Bi iznillahi, Allahü tealanın izni ile kalk .” dedi.

O genç de hemen ayağa kalktı. Sanki hiç kör ve baraslı değilmiş gibi sapasağlam oldu. Daha sonra o köyün halkı gelip, Adiyy bin Misafir ( r.a.) onlarla bir süre hikmetlerden konuştu. Sonra dergahımıza gitmek için yola çıktık. Kısa bir zaman yürüdükten sonra gördüm ki dergaha gelmişiz.”Muhammed Reşâ da söyle anlatır;

Bir gün bir yere gidiyordum. Gerçekten yol çok acaib dikenlerle kaplı idi.

Ben kendi kendime;

-“Birçok insan buradan atlarla geçerler. Biz de ayakkabı il geçmemize rağmen bu dikenler bizi rahatsız ediyorlar. Adiyy bin Misafir (r.a.) ise buradan yalkın ayak geçer, şimdi o ne yapar. Diye düşündüm ve ağladım
O anda Allah-u Teâlâ benim kalb göüzümü açtı. Adiyy bin Misafir (r.a.) nurdan bir şeyin üzerinde yürüdüğünü, yerden yedi zira’ kadar yüksekte olduğunu ve dikenlerin ona zarar vermediğini gördüm.

Şöyle anlatılır;
-“Bir gün bir gurup halk, Adiyy bin Misafir (r.a.) ın yanına geldiler. Ve;

-“Bize kerametlerinden bazılarını göster” dediler

Adiyy bin Misafir (r.a.);

-“Ey kardeşlerim, öyle insanlar vardır ki, şimdi bu ağaçlara secdi edin dese, hepsi secde ederler.” Buyurdu.
Sonra ağaçlara doğru işaret etti. İşaret ettiği ağaçların hepsi secde ettiler.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Adiyy (Ade) bin Misafir Radiyallah-u anhu’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Girnavas mevki-i (Nusaybin)

Adiyy (Ade) bin Misafir (Radiyallah-u anhu) – 6

Recâ’i el-Baresteki şöyle anlatır;

-“Bir gün Adiyy bin Misafir (r.a.) dergahından çıktı. Bir müddet yürüdükten, sonra beni yanına çağırdılar ve;

-Yâ Recâ’i, sen işitiyor musun? bu kabrin sahibi nasıl bana yalvarıyor ve benden yardım istiyor.” Dedi.

Ve eliyle bir kabre işaret etti. Ben o kabre baktığımda, kabirden çok acaib bir siyah dumanın çıktığını gördüm. Sonra Adiyy bin Misafir (r.a.) o kabrin başına giderek, Allah-u Teâlâ’ya onun afedilmesi için dua etti. Sonra o mezarın üzerinden çıkan siyah dumanın kayıbolduğunu gördüm.

Adiyy bin Misafir hazretletri (r.a.) beni yanına çağırarak;

-“Yâ Recâ’i, Allahu teâlâ bunu affetti ve bundan azabı kaldırdı.” Dedi

Sonra kabirde bulunan zata;

-“Yâ Hüseyin, senin halin iyi midir?” diye sordular.

O kabirdeki zat da;

-“Evet benim halim iyidir. Allah-u Teâlâ benden azabını kaldırdı.” Dedi.

-“Sonra Adiyy bin Misafir hazretleri (r.a.) ile dergaha döndük.”

Şöyle anlatırlar;

-“Emir İbrahim Mihrani zamanında, Cerahiyyet kalesinde bir gurup sufi cemaat vardı. Emir İbrahim, Adiyy bin Misafir hazretleri (r.a.) ni o kadar çok severdi ki, o sufiler bunu kıskanırlardı Hiç biri Adiyy bin Misafir (r.a.) ın derecesine ulaşamamışlardı.

Emir İbrahim’ın yanına geldiklerinde, emir onlara Adiyy bin Misafir (r.a.) menkıbelerinden anlatırdı.

Bir gün emir İbrahim’e;

-“Eğer biz onun yanına gidebilseydik ona altında kalkamıyacağı sorular sorarak onu mahcup ederdik.” Dediler.

Bunun üzerine Emir İbrahim onları Adiyy bin Misafir (r.a.) in dergahına gönderdi. Onlaradiyy bin Misafir (r.a.) in huzuruna gelip oturdular. Birisi Adiyy hazretleri’ne bir şeyler sordu. Fakat Adiyy hazretleri (r.a.) onunla konuşmayıp süküt etti. O konuşan kimse, Adiyy hazretleri (r.a.) in sorduğu suallerin cevabını bilmediğini sandı. Adiyy bin Misafir (r.a.) onun düşüncesini anladı ve oradakilere;

-“Allah-u Teâlâ’nın öyle kulları vardır ki şu iki dağa birleşin dese, hemen birleşirler” buyurdu.

O gelen sufiler, karşıdaki bir dağ ile diğer bir dağın birleştiğni gördüler. Bu durama çok şaşırdılar. Sonra Adiyy bin Misafir (r.a.) o dağa işaret etti. Dağ ekrar eslki haline geldi. Sufilerin hepsi hemen Adiyy hazretleri (r.a.) nden özür dileyerek, tevbe ettiler. Bir müddet daha dergahta kaldılar. Daha sonra memleketlerine döndüler.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Adiyy (Ade) bin Misafir Radiyallah-u anhu’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Girnavas mevki-i (Nusaybin)

Adiyy (Ade) bin Misafir (Radiyallah-u anhu) – 7

Adiyy bin Misafir hazretleri (r.a.) buyurdu ki;

-“İnsanlara doğru yolu gösteren âlim şu kimsedir ki;

-”Kendi huzurunda iken senin kalbini derleyip toparlayan, yokluğunda seni her türlü kötülüklerden (haram, günah ve çirkin şeylerden) koruyan, sahip olduğu en güzel ahlak ile seni terbiye eden ve o ahlakla ahlaklanmayı sağlayan, kendine mahsus terbiye usululeriyle terbiye eden, kendi iman nurunun parlaklığıyla talebesinin kalbini parlatan ve kalbini kötülükleden temizleyendir.

-”Talebe ise;

-”Allah-u Teâlâ’nın sevdikleri ile beraber olduğu zaman edebi gözetip, güzel ahlak sahibi ve her işte tevazu üzere olan, âlimlerin huzurunda onları can kulağı ile dinleyen kimsedir.”

-“Allah-u Teâlâ’nın evliyası, yemek; içmek ve uyku ile, başkasının hakkında konuşmakla, birisine vurmakla bu makama kavuşmadı. Ancak mücahede ve riyazet çekmekle kavuştu.”

-“Edebini, edeb öğreten hocadan almayan, kendisine uyanları yanlış yola götürür.”

-“En küçük bid’atten ble kaçınmayandan, zararı dokunmasın diye siz ondan kaçın.”

-“İlimden yalnız konuşma ile yetinen ve hakikati ile sıfatlanmayan helâk olur. İbadet yaparken, fıkhın gereğini yerine getirmeyen ibadet yapmış sayılmaz. Fıkıh bilgisi öğrenirken vera’ sahibi olmayan aldanır. Kendisine lazım olan işleri yapan ise kurtulur.”

-“Elinden hârikalar zuhûr eden birini görürseniz, hemen o haline aldanmayın. Hâk teâlâ’nın emrilerini yapıp, yasaklarından kaçınmasını görünceye kadar dikkatlı olun.”

-“İyi ahlak herkese sevdiği şeye göre muamle etmektir.Konuşurken, otururken hiç kimseye yabancılık çektirmemektir. Âlimlerle otururken, dinleyenin makamı anlatılandan yüksek olsa da, onları gönül açıklığı ile dinlemektir. Ma’rifet ehli ile otururken, huzur içide bulnumaktır. Gâye bu zatlardan istifade ise, bundan başka yolu yoktur.”

Adiyy binMisafir hazretleri (r.a.) nin yazdığı eserlerden bazıları şunlardır;

1-İ’tikâdü Ehl-üs-sünnet vel-cemâat.
2-Vasâya

İ’tikadü Ehl-üs-sünnet vel-cemaat adlı eserinde Ehl-i sünnet i’tikadını şöyle anlatmaktadır;

Allah-u Teâlâ’nın kullarına verdiği ilk ve en büyük ni’meti, onların kalblerini imana açması ve kalblerine imâni yerleştirmesidir.

Allah-u Teâlâ hazretleri Kur’an-i kerimde mealen;

-“Ey Mü’minler! Biliniz ki, aranızda Allahın Resûlü var. Eğer o birçok işlerden size uysaydı, siz muhakkak darlığa düşerdiniz. Fakat Allah-u Teâlâ size imanı sevdirdi ve kalblerinizde onu güzelleştirdi.. KÜFRÜ, NİFAKI VE İSYANI İSE, SİZE İĞRENÇ KILDI. İşte bu vasıfta olanlar, hidayete erenlerdir.” Buyuruyor (Hucurat suresi ayet 7)

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Adiyy (Ade) bin Misafir Radiyallah-u anhu’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Girnavas mevki-i (Nusaybin)

Adiyy (Ade) bin Misafir (Radiyallah-u anhu) – 8

Bu nimetten sonra, Allah-u Teâlâyı bilmek en büyük ni’mettir Allah-u Teâlâyı bilmek dinen vaciptir. Aklen vacip değildir.

Zira Allah-u Teâlâ Kur’an-i kerimde mealen;

-“Kim doğru yolda giderse, ancak kendisi için doğru yolda bulunur. KİM DE SAPIKLIK EDERSE, yalnız kendi aleyhine sapıklık yapar. Hiçbir günahkar da başkasının günahını taşımaz. Bir de biz, bir Peygamber göndermedikçe azâb etmeyiz.” Buyuruyor.(İsra suresi ayet; 15)

Allah-u Teâlâ’yı bilmek aklen vâcip olsaydı, Ayet-i kerime’de,(-“Biz Peygamber göndermedikçe” yerine “Onlara akıl rızkını vermeden azâb etmeyiz.” Denirdi.

Bunun ikinci delili, Peygamber efendimiz (s.a.v.) ın buyurduğu şu hadis-i şeriftir;

-“İlim oğreniniz. Zira ilim oğrenmekte Allah-u Teâlâ’dan korkmak vardır. İlmi taleb etmek ibadettir, müzakeresi tesbihtir. İLİM ARAAŞTIRMAK CİHADDIR. Bilinmeyene öğretmek sadakadır. Allah-u Teâlâ ilimle bilinir ve O’na ilimle kulluk edilir. Allah-u Teâlâ’ya ilimle tevhid edilir. İLİM, AMELİN ÖNÜNDE GELİR. AMEL ONA TABİ OLUR. Allah-u Teâlâ’ ilimle birçok kavimleri yücltir ve onları hayra vesile, kendilerine uyulan imâmlar ve fikirlerine müracaat edilen son mercileren kılar.”

Üçüncü delil olarak deriz ki, Eğer Allah-u Teâlâ’yı akılla bilmek gerekseydi, her akıllı ârif (Allah-u Teâlâyı bilen) olurdu. Halbuki kafirlerden birçok akıllı zanedilen insanlar çıkıyor ama, Allah-u Teâlâ’yı tanımıyorlar. Bu da göstermektedir ki, ma’rifatullah akılla ele geçmemektedir.

Bazı fıkıh âlimleri;

-“Allah-u Teâlâ hidayet nuru ile bilinir.” Dediler.

Bazıları da;

-“Allah-u Teâlâ bize kendisini anlattı. Böylece biz de onu tanıdık.” Dediler.

Her iki söz de aslında birdir.

Allah-u Teâlâ’yı bildikten sonra,O’nun kazâsına, kaderine, hayrına, şerrine, azına, çoğuna, acısına, tatlısına, mahbubuna (sevgili gelene) ve mekruhuna (kötü gelene) rıza gösterip, hepsinin Allah-u Teâlâ’dan olduğuna inanmak ve teslim olmak büyük ni’mettir.

Allah-u Teâlâ Kur’an-i kerimde meâlen;

-“Allah, kime hidayet etmeği dilerse, İSLAM’A ONUN GÖĞSÜNÜ AÇAR, GÖNLÜNE GENİŞLİK VERİR. Her kimi de sapıklıkta bırakmak isterse, onun kalbini öyle daraltır sıkıştırır ki, iman teklifi karşısında göğe çıkacakmış gibi olur. Allah, iman etmiyenler üzerine, böyle azâb bırakır.” Buyuruyor (En’am suresi Ayet; 125)

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Adiyy (Ade) bin Misafir Radiyallah-u anhu’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Cennet-ül Mualle (Mekke)

Sadreddin-i Konevi (Radiyallah-u anhu);

Evliyanın büyüklerinden ve kelâm âlimlerinden. İsmi, Ebü’l-Me’âli Muhammed bin İshak’dır. Konyalıdır. Üvey babası olan Muhyeddin-i Arabi (r.a.) den ilim öğrenerek çok istifade etti.

Celâleddin-i Rûmi (r.a.) nin ve Sa’ideddin-i Fergâni (r.a.) nin hocası idi. 671 (m. 1272) senesinde vefât etti. Kabri Konya’da kendi adı ile anılan câminin bahçesindedir. 60 yıldan fazla yaşamıştır.

Babası İshâk efendi. Anadolu Selçukluları nezdinde i’tibarli, yüksek mevki sâhibi biriydi. Küçük yaşta iken babası İshâk efendi vefat etti. Üvey babası Muhyeddin-i Arabi (r.a.) Sadreddini-i Konevi (r.a.) nin terbiyesi ve yetişmesiyle meşgül oldu. Çok iyi bir tahsil gördü. Kelâm ve tasavvuf ilimlerine âit birçok kıymetli eserler yazdı.

Muhyeddin-i Arabi (r.a.) ile Haleb ve Şam’a gitmiş, devamlı derslerinde bulunup, kendisi de Şam’da ders vermeye başlamıştı. Muhyeddin-i Arabi (r.a.) nin vefatından sonra, Evhadüddin-i Kirmani (r.a.) den feyz aldı. Daha sonra Mısır’a gitti. Oradan hacca, hac dönüşünde de Konya’ya gelip yerleşti.

Konya’da binlerce talebeye ders vermiş, Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi (r.a.), S’ideddin-i Fergâni (r.a.) gibi birçok hikmet ve tasavvuf kimseler yetiştirmiştir. Zamanın en büyük âlimlerindendi. Kelâm ilmindeki yeri eşsizdir. Bu ilimde çok ince meseleleri açıklığa kavuşturmuştur.

Muhyedin-i Arabi (r.a.) nin”vahdet-i vücûd” hakkında söylediklerini ve yazdıklarını dine ve akla uygun olarak izah etmiştir.

Nâsiruddin-i Tûsi  ile hikmete ait bazı mes’elelerde mektuplaşması olmuş, aralarındaki uzun süren münazaralardan sonra, Nâsiruddin-i Tûsi (r.a.) aczini i’tiraf ederek, onun üstünlüğünü kabul etmiştir.

Sadreddin-i Konevi (r.a.) nin hayatı, zühd ve takva içerisinde geçti. Haramlardan çok sakınır, şüpheli korkusuyla mübahların fazlasından kaçardı. Hiç kimsenin kalbini kırmaz, dünya malına hiç meyletmezdi. Türbesinin dahi üzerinin açık olmasını vasiyet etti.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Sadreddin-i Konevi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Cennet-ül Mualle (Mekke)

Sadreddin-i Konevi (Radiyallah-u anhu) – 2

Sadreddin-i Konevi (r.a.) anlattı;

-“Hocam Muhyeddin-i Arâbi (r.a.) hayata iken, benim yüksek makamlara kavuşmam için çok uğraştı. Fakat mümkün olmadı. Vefatından sonra birgün, kabrini ziyaret edip dönüyordum. Birden kendimi geniş bir ovada buldum. O anda Allah-u Teâlâ’nın muhabbeti beni kapladı. Birden Muhyeddin-i Arabi (r.a.) nin ruhunu çok güzel bir sûrette gördüm. Tıpkı sâf bir nurdu. Bir anda kendimi kaybettim ki, o yanımdadır. Bana selâm verdi. Hasretle boynuma sarıldı.”

Sonra buyurudu ki;

-“Allah-u Teâlâ’ya hamd olsun ki, perde aradan kalktı ve sevgililer kavuştu, niyet ve gayret boşa gitmedi. Sağlığımda kavuşamadığın makamlara vefâtımdan sonra kavuşmuş oldun.”

Sadreddin-i Konevi (r.a.) anlattı;

-“653 (m. 1255) senesi Şevvâl ayının onyedisine rastlayan Cumartesi gecesi, ru’yamda hocam Muhyedin-i Arabi (r.a.) yi gördüm. Aramızdaki uzun konuşmalardan sonra ona, Cenab-ı Hakkın Esma-i Hüsnâ’si ile ilgili kalbime doğan bilgileri arz etim..”

O da;

-“Çok doğru, pek güzel!” deyince

Ona;

-“Efendim! Hakikatda güzel olan sizsiniz. Çünkü bu ilimleri bana siz öğrettiniz. Siz olmasaydınız, bu ilimleri bana kim öğretirdi?” dedim.

Mübarek ellerini öptüm ve;

-“Efendim! Bütün mahlukatı, her şeyi unutup Allah-u Teâlâ’yı dâimi olarak hatırımda tutabilmem için bu fakire duâ ve himmetlendirinizi istirham ediyorum.” Diye yalvardım.

O da;

-”Benim bu arzuma kavuşacağımı müjdeledi ve uyandım.”

Sadreddin-i Konevi (r.a.), budan sonra çok büyük ma’nevi derecelere yükseldiğini “Âlemi şühüd’’ ün kendisine seyrettirildiğini, hiçbir zaman Allah-u Teâlâ’yı hatırından çıkarmadığını, bir an bile unutmadığını “Nefehât” isimli eserinde bildirdi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Sadreddin-i Konevi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Cennet-ül Mualle (Mekke)

Sadreddin-i Konevi (Radiyallah-u anhu) – 3

Şems-i Tebrizi hazretleri (r.a.) Konya’ya gelince, Mevlânâ hazretleri (r.a.) devamlı bununla sohbet edip, hiç dışarı çıkmaz oldu. Konya’nın ileri gelen diğer âlimleri buna üzülüp, hep birden şehri terk ederek Denizli’ye gittiler. Bunu duyan Selçuklu Sultanı çok üzüldü. Çünkü âlimleri seven, onları koruyan biriydi.

Bir Cum’a günü Sadreddin-i Konevi hazretleri (r.a.) nden ricâda bulunup kendisine dedi ki;

-“Ben âlimler arasında olan olan şeylere karışmam. Bu iş, padişahların karışacağı bir iş değildir. Ancak Cum’a namazında âlimlerin bulunmaması şanımıza noksanlık verir. Lütfen bunları bulup getirin.”

Sadreddin-i Konevi hazretleri (r.a.) hemen katırına binerek yola çıktı. Bir anda kendisini Denizli’de buldu.

Orada âlimleri bulup onlara dedi ki;

-“Cum’a vaktı namazı geçmeden Konya’ya dönmemiz lazımdır. Sultan’ın kalbini kırmayınız; Padişahlar Allah-u Teâlâ’nın emrini ifâya me’mur kişilerdir. Onlara karşı gelmek, onları üzmek hiç uygun değildir. Sonra Allah-u Teâlâ’nın gazabına uğrarsınız.”

Daha buna benzer birçok iknâ edici sözler söyledi. Yanında evliyâ’dan Ahi Evren (r.a.) de vardı. Âlimler ikna olur gibi oldular.

Dediler ki;

-“Biz teklifinizi kabul edip gelecek bile olsak, Cum’a vakti Konya’da bulunmamız imkansızdır.”

Sadreddin-i Konevi hazretleri (r.a.);

-“Siz kabul edin, Allah-u Teâlâ Müslümanları sevindirenleri mahcub etmez.” Buyurdu.

Âlimler teklifi kabul edip, hemen yola çıktılar. Birkaç günlük yolu bir anda kat edip, Cum’a vaktinden evvel Konya’ya vardılar.

Sultan Alâeddin buna çok memnun oldu. Sadreddin-i Konevi hazretleri (r.a.) olan sevgi ve muhabbeti daha da arttı.İslâm âlimlerine dâimâ yardımcı oldu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Sadreddin-i Konevi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu