‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar

Peygamber efendimiz (s.a.v.) in doğduğu ev

Sadreddin-i Konevi (Radiyallah-u anhu) – 4

Sadreddin-i Konevi hazretleri (r.a.) anlattı;

-“Rüyamda Fahr-i kâinât efendimiz (Sllallahu aleyhi ve selem) i gördüm. Yanlarında Eshab-i kiram olduğu halde medreseye teşrif etmişlerdi. Sofa’nın ortasında oturdular. Bu sırada Mevlâna Celâleddin-i Rûmi de oraya gelip, uygun bir yere oturdu.

Peygamber efrendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem), Mevlânâ’ya çok iltifat ettiler ve Hazret-i Ebû Bekr’e dönerek;

-Yâ Ebâ Bekr! Ben, Celâleddin ile, diğer peygamberlerin arasında öğünürüm. Çünkü onun öğrendiği ilim, işlediği amelin feyz ve nûru ile, ümmetimin gözleri aydın olur. O benim oğlumdur.” Buyurdular.

-“Mevlânâ’yı sağ tarafına oturttular. Peygamber erendimiz (s.a.v.), bu rü’ya ile talebelerimden Mevlânâ’nın derecesinin yüksekliğine işaret buyurdular.”

Bu durumu diğer talebelere anlattım ki, onun hatırını gözetip ilminin yüksekliğini anlasınlar.

Birgün büyük bir ilim meclisi kurulmuş ve Konya’nın büyükleri orada toplanmışlardı. Sadreddin-i Konevi (r.a.) de orada bir seccâde üzerinde oturuyordu. Mevlânâ hazretleri içeri girince seccâdeye oturmasını teklif etti.

Bunun üzerine Mevlânâ hazretleri (r.a.) buyurdu ki;

-“Terbiyesizlik edip, sizin seccâdenize oturursam, kıyamette bunu hesabını nasıl veririm?”

Sadreddin-i Konevi hazretleri (r.a.) de buyurdu ki;

-“Senin oturmaya fayda görmediğin seccâde bize yaramaz.” Sonra seccâdeyi oradan kaldırdı.

Mevlânâ hazretleri (r.a.) Sadreddin-i Konevi hazretleri (r.a.) den önce vefât etti. Vasiyeti üzerine, cenaze namazını, Sadreddin-i Konevi (r.a.) kıldırdı.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Sadreddin-i Konevi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Şeytan taşlama alanı (Mine)

Sadreddin-i Konevi (Radiyallah-u anhu) – 5

Şerafeddin- i Kayseri (r.a.)anlattı;

Sadreddin-i Konevi hazretleri (r.a.), talebesi olan Mevlânâ’nın cenaze namazını kıldırmak için ilerlediği zaman, ona birden bire bir hıçkırık gelip kendinden geçti. Bir müddet sonra kendine gelip cenaze namazı kıldırdı. Mevlânâ hazretleri (r.a.) nin vefâtına çok üzülmüştü.

Talebelerinin ileri gelenlerden ba’zıları;

-“Efendim! Namaz kıldıracağınız zaman üzerinizde hiç görmediğimiz bir hâl vardı. Acabâ hikmeti nedir?” dediler.

Bun un üzerine Sadreddin-i Konevi hazretleri (r.a.);

-“Namazı kıldırmak için ilerlediğim vakit, meydanda meleklerin saf saf dizilip, peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in arkasında cenaze namazı kılmakta olduklarını gördüm. Gökteki meleklerin hepsi mâvi elbiseler giyinmiş ağlıyorlardı.” Buyurdu.

Sadreddin-i Konevi hazretleri (r.a.) vasiyetinde buyurdular ki;

-“Yakında öyle bir fitne kopacak ki, çok kimseler bu zulümden kurtulamıyacatır. Onun için evlenmiyen kimseler bundan sonra Şam’a gidebilirler.”

Bu sözleriyle Moğolların Selçuklu devletini yıkacaklarını ve çok zulüm edeceklerini işaret ettiler.

Moğolların 656 (m. 1258) Bağdad’ı işgal ettiği sıralarda, Sadreddin-i Konevi hazretleri (r.a.) bir rü’ya gördü.
Rüyasında Sevgili Peygamber efendimiz (s.a.v.) Sekerat-ül-mevt halinde hasta imiş. Orada bulunanlar, Peygamber efendimiz (s.a.v.) vefat etti diye mübarek vücud-i şeriflerini yıkayıp kefenlemişler. Bu haberi duyan herkes oraya koşuyordu. Bende koşarak vardım ki, Resulullah (s.a.v.) ın mübarek başları, kefenin dışında açıkta idi.

Orada bulunanlara;

-“Siz ne yapıyorsunuz?” Dedim.

Onlar da;

-“Peygamber efendimiz (s.a.v.) ahrette intikal etmiştir, techiz ve tevkin hizmetleriyle şereflenmek istiyoruz.” Dediler.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Sadreddin-i Konevi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Cu’rana Camisi (Mekke)

Sadreddin-i Konevi (Radiyallah-u anhu) – 6

Kalbime öyle ilham geldi ki peygamber efendimiz (s.a.v.) daha vefât etmemiştir.

Oradakilere;

-“Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) in mübarek yüzleri, ölen bir kimsenin yüzüne benzemiyor O’nun vefât etmemiş olduğunu sanıyorum. Biraz sabredip bekleyelim de mes’ele anlaşılsın” deyip, mübarek yüzlerine doğru eğildim.
Dikkatle incelediğimde çok zayıf kalb atışlarını ve yavaş yavaş nefes aldıklarını anladım.

O zaman oradakilere, yüksek sesle Resulullah efendimiz (s.a.v.) in sağlığını müjdeledim. Ve heyecanla uyandım.

Bu rü’ya’dan anladım ki, islâm âleminde büyük bir musibet medyana gelmek üzeredir. Bu rü’yayı gördüğüm günün tarihini bir yere kayıdettim. Sonradan öğrendim ki, Moğollar Bağdad’ı o tarihte istila etmişler ve pek çok müslümanı kılıçtan geçirerek şehid etmişler. Kütübhanedeki kıymetli kitabları yakmışlar, sulara atmışlar.

(Moğol hükümdarı Hülagu ve müşaviri Eshab-i kiram düşmanı olan Nâsirüddin-i Tûsi, Bağdad’ı müslümanların elinden almak için saldırdılar. Neft ateşleri mancınık taşları ile hücüm eden ikiyüzbin kişilik tatar ordusu karşısında, mevcudu yirmibine yakın halife ordusu dayanamadı.

Mühasere elli gün sürdü. Halifenin veziri İbn-i Alkam da Eshab-i kiram düşmanı idi. Halife mühasaranın neticesinde mağlup olacağını anlayınca, veziri İbn-i Alkam’ı sulh için Hülâg’nun yanına gönderdi.

Hülâgü ile gizli anlaşan İbn-i Alkam, halifeye gelip;

-“Teslim olursak, bizi serbest bırakacaklar.” Dedi.

Bu hileden sonra halife esir alınarak, yanındakilele berâber idâm edildi. Dörtyüzbinden ziyâde mülüman kılıçtan geçirildi. Milyonlarca İslâm kitabı Dicle nehrine atıldı. Nehrin suyu günlerce mürekkep renginde aktı. Böylece büyük bir ilim hâzinesi ve tarihi kültür yok edildi. Güzel şehir harâbeye döndü.

Peygamber efendimiz (s.a.v.) in hatırası olarak saklanan mübarek emânetler (Hırka-i Seâdet ve Asâ-yı nebi yakılıp külleri Dicle’ye atıldı.)

Beşyüzyirmidört senelik Abbâsı Devleti yok oldu.

Hülâgü’nun asıl hedefi, Suriye’yi ele geçirmekti. Haleb’i aldı. Şam’a giderken Hülagu’nın kardeşi Möngeke’nin ölüm haberi üzerine İran’a döndü. Şam seferini tamamlamak üzere gönderdiği ordu Mısır’lılara yenildi. Hülâgu’nun bu seferi sonunda bir milyon kadar Müslüman şehid edildi. Zaotettiği yerlerdeki Müslümanlara çok eziyet etti. Hiristiyanlığı korudu ve pek çok puthâne yaptırdı.

Sadreddin-i Konevi hazretleri (r.a.) nin kabrini ziyaret edenler, onun feyzlerinden istifade ederler. Onu vesile ederek yapılan duâlar, bi iznillah kabul olur. Sıkıntıda kalanlar ondan yardım isterler, Allah-u Teâlâ’nın izniyle ruhaniyetleri imdâda yetişir.

1317 (m. 1899) senesinde Sultan İkinci Abdülhamid Hân, şahsi parasıyla, Sadreddin-i Konevi hazretleri (r.a.) nin camisini ve türbesini imâr ve ihyâ ettirdi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Sadreddin-i Konevi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Cu’rana Camisi (Mekke)

Sadreddin-i Konevi (Radiyallah-u anhu) – 7

Türbesine hizmet edenlerden biri rivayet etti;

-“Zamanın devlet erkanından yüksek rütbeli bir subay türbeyi ziyarete geldi. Camide namaz ıkıldıktan sonra, Sadreddin-i Konevi (r.a.) nin nefsini terbiye etmek için yaptırdığı çilehanesini ziyaret etmek ,istedi. Kapısını açtık. Yalnız bir kişinin namaz kılabileceği büyüklükteki, feyz, bereket, huzur ve saâdet mekânı olan çilehaneye girdi. Uzun bir secdeden sonra Cenab-i Hakka yalvarmaya başladı Daha sonra Kabri şerifin yanına Sadreddin-i Konevi (r.a.) nin huzuruna gelip, Allah-u Teâlâ’ya, onu vesile ederek uzun bir duâ etti. Biz de âmin dedik.

Duâ bitince bize dönerek;

-“Bizler ellerimizdeki silahlar ve diğer askeri güçlerimizle, memleketimizin gürünürdeki bekçileriyiz. Fakat huzurunda bulunduğumuz Sadreddin-i Konevi (r.a.) ve onun esmalı olan büyükler ise, bu memleketin hakiki kumandanlarıdır. Allah-u TeâlÂ’nın yardımı ve bunların ma’nevi destekleri olmadıkça, bizim görünürdeki güç ve kuvvetimizin hiçbir tesiri olamaz. Onun için biz, bir memlekeee vardığımız zaman, önce o memleketin ma’nevi kumandanlarını ziyeret ederiz.” Dedi.

Konevi camii’ne devamlı gelenler’den biri anlatır.

-Sadreddin-i Konevi hazretleri (r.a.) yi iki defa rü’yamda gördüm. İlk gördüğüm gecenin gündüzünde, bir iş yüzünden bir çok kimsenin kalblerini kırmış, onları çok üzmüştüm.”

Rü’yamda heybetli bir şekilde görünüp bana uyurdu ki;

-“Kimseyi üzme, kimenin kalbini kırma, kalb kırmaktan çok sakın.” Bu ihtar bana çok te’sir etti.

-“Bundan sonra kimsenin kalbini kırmamaya, herkesle iyi geçinmeye çalıştım.”

İkinci rü’yamda şöyle oldu;

-“İlk rü’yamdan sonra artık devamlı onun kabrinin bulunduğu camiye gitmeye başladım. Caminin ve türbenin tamiratı, bakımı ve temizliği ile uğraşıyordum.”

Bir gece rü’yamda bana güleryüzle görünüp;

-“Hizmetlerinden memnunun. Allah-u Teâlâ bu hazretlerini karşılıksız bırakmaz.” Buyurdu.

-”Bu ikinci rü’yadan sonra Sadreddini-i Konevi hazretleri (r.a.) ye karşı sevgi ve muhabbettim daha da arttı. Bütün günümü, cami ve türbenin işleriyle geçirmeye başladım.”

Eserleri;

1-Nüsüs; 2-Hükuk; 3-Nefehât-ül-ilâhiyye; 4-Mefâtih-ül-ğayb; 5-Fâtiha tefsiri; 6-Şerhu ehadis-i erbain

Kaynaklar;

(1-Nefehât-ül-üns sahife; 632)
(2-El-Alem cild; 6 sahife-30)
(3-Miftah-üs-se’ade cild; 1 sahife 451, cild;2 sahife 121-212-451-452)
(4-Tabakat-üş Şafiye cild; 8- sahife45)
(5-Camiu keramet-il-evliya cild;1 sahife203)
(6-Tabakat-ül-kübra cild;1 sahife203)
(7-Esmâ-ül-müellifin cild 2; sahife 130)
(8-Tezkiret-ül-huffaz- Cild; 4- sahife 1491)
(9-Mu’cem-ül-nüeellifin cild; 9 sahife 43)
(10-Kâmus-ul-a-lâm cild; 4; sahife-2944)
(11-Tam İlmihal Seâdet-i Ebeddyye sahife 1059)

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Sadreddin-i Konevi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Bab-üs-Selam kapısı (Revda-i şerif kapısının girişi) Medine

Şems-i Tebrizi (Radiyallah-u anhu);

Evliyanın büyüklerinden. İsmi Mevlânâ Muhammed bin Ali olup, Tebriz’lidir. ”Şemseddin = dinin güneşi” lakabiyla meşhurdur. 645 (m. 1247) senesinde Konya’da şehid edildi. 

Şems-i Tebrizi (r.a.) şöyle anlatır;

-“Henüz ilk mektepde idim. Daha büluğ çağına girmemişim. Peygamber efendimiz (s.a.v.) in sevgisi bende öyle yer etmişti ki, “kık gün” geçtiği halde, O’nun muhabbetinden aklıma yemek ve içmek gelmezdi. Bazen yemeği hatırlattıklarında onları elimle yahut başımla reddederdim. Göklerde olan melekleri ve yerde gayb âliemini, kabirdekilerin mü-şahade ederdim. Hocam Ebû Bekr (r.a.), hallerimi haber vermekten beni men ederdi.”

Şems-i Tebrizi (r.a.), Ebû Bekr-i Kirmani (r.a.) den ve Bâbâ Kemâl-i Cündi (r.a.) den feyz aldı. Onunla beraber, Bâbâ Kemâl’ın yanında, Şeyh Fahreddin-i Iraki (r.a.) de ders almakta idi. Şeyh Fahreddin (r.a.) her keşf ve halini şiirler halinde Bâbâ Kemâl’e bildirdi.

Bir gün Bâbâ Kemâl (r.a.) Şemseddin (r.a.) e;

-“Sana esrardan ve hakikatlerden bir şey hasıl olmuyor mu? Neden hiç söylemiyorsun?” dedi.

Cevabında;

-“Ondan daha çok oluyor. Fakat, onun gibi şiir söyliyemiyorum.” Dedi.

Bâbâ kemâl (r.a.) buyurdu ki;

-“Allah-u Teâlâ sana öyle bir arkadaş ihsan eder ki, o senin adına her ma’rifet ve hakiketleri söyler.” Buyurdu.

Şems-i Tebrizi (r.a.) hocasını çok sever, derslerine çok çalışırdı. Bu bağlılık ve çalışmasının sonunda, kısa zamanda zâhiri ve bâtını ilimlerde yüksek derecelerin sahibi oldu.

Şems-i Tebrizi (r.a.), Peygamber efendimiz (s.a.v.) in güzel ahlakını örnek alıp, bütün işlerini, âdetlerini, ahlâkını O’na uydurmaya gayret ederdi.

Şayet bir kimseden rahatsız olsa;

-“Yâ Rabbi! Bu kimsenin malını ve çocuklarını çok eyle.” Derdi.

Çünkü Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) de böyle duâ ederdi. Resulullah efendimiz (s.a.v.) in “bedduâ” etmek âdetleri değildi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Şems-i Tebrizi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Bab-üs-Selam kapısı (Revda-i şerif girişinin batı kapısı)

Şems-i Tebrizi (Radiyallah-u anhu); – 2

Şems-i Tebrizi (r.a.) buyurdu ki;

-“Eğer bir kimse bana ahretim ile ilgili bir defâ iyilik edip, dünya ile ilgili binlerce kötülük etse, ben onun bir defa yaptığı iyiliğe nazar ederim. Çünkü iyi ahlak bunu icabettirir.

Şems-i Tebrizi hazretleri (r.a.) her nerede bir cenazeyi görse;

-“Ah! Bu cenazenin yerinde ben olsaydım. Onun yerine beni defnetselerdi.” Derdi.

Bunu işitenler;

-“Niçin böyle söyliyorsun?” dediklerinde,

Onlara;

-“Âşık olanlar mâşuklarına bir an önce kavuşmak isterler. Maksatlarına en kısa zamanda ulaşmaları makbul değil midir?” diye cevap verirdi.

Kendisine bir şey ikram etseler veya bir şey istediğinde getirseler, onlara mutlaka karşılığında bir şey verirdi. Ayrıca bu iyiliği yapanlara teveccüh ve duâ ederdi. Onun duasına kavuşanların “kalb gözleri” açılır, keşif sahibi olurlardı.

Şems-i Tebrizi hazretleri (r.a.) dünyaya hiç kıymet vermez, haram ve şüphelilerden son derece sakınır, mübahların fazlasını dahi terk ederdi. Bir yerde durmaz, talebelerin bulundukları yerlere giderek onları yetiştirirdi. Bu şekilde bıkmadan, yorulmadan pek çok yerlere gitti.

Bunun için kendisine; “Uçan güneş” de derler idi.

Şems-i Tebrizi (r.a.), seyahat ettiği yerlerde, uğradığı memleketlerde iyi bir dost bulunması için duâ ederdi. Israrla yaptığı bu duâlârın neticesi olarak rü’yasında;

-“Konya’da bulunan Celâleddin-i Rûmi’ye gidip onun yetişmesinde yardımcı olması” bildirildi.

Şems-i Tebrizi (r.a.) Allah-u Teâlâ’ya şükr ederek;

-“Böyle dosta canım fedâ olsun” dedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Şems-i Tebrizi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Bab-üs-Selam kapısından Revda-i şerif’e giriş

Şems-i Tebrizi (Radiyallah-u anhu); – 3

Şems-i Tebrizi (r.a.) Şam’dan Konya’ya gelirken, yol üzerinde bulunan bir han’a uğrayarak burada yatmak istedi. Fakat uğradığı bütün han’ların dolu olduğunu, hiç kalacak yerlerinin olmadığını öğrenince, camide sabahlamak istedi Cami’ye gidip yatsı namazını cemâatle kıldı.

Cemâat dağıldığında, o hâlâ duâ’ya devam ediyordu. Duâ’sını bitirdiğinde, camide kimse kalmamıştı. Cübbesini çıkarıp başının altına koyarak uzandi. Günlerce süren yolculuğun verdiği yorgunlukla hemen kendinden geçti. Bir müddet sonra caminin kapılarını kilitlemek üzere gelen görevli, camide birinin yattığını görünce;

Yanına yaklaşarak;

-“Burada yatılmaz kalk!”

Şems-i Tebrizi hazretleri (r.a.) doğrularak dedi ki;

-“Benim kimseye bir zararım dokunmaz. Garibim. Uzak yoldan geliyorum. Hanlarda da yatacak yer yokmuş, başka kalacak bir yerim de yok. Bırak da burada sabahlıyayım.

Cami’yi kilitlemek için gelen dedi ki;

-“Beni uğraştırma, sana kalk dışarı çık. Dedim. Yoksa yaka paça seni dışarı atmasını bilirim.”

Şems-i Tebrizi hazretleri (r.a.), bu son sözler üzerine bir tuhaf oldu. Hemen ayağa kalktı. Cübbesini toplayarak sesizce kapıdan dışarı çıktı. Cami’den çıkmasını isteyen onun arkasından bakarak aniden boğuluyormuş gibi odu.

Bunun üzerine;

-“İmdat boğuluyorum.” Diye bağırmaya başladı.

Bunun sesini işiten imâm koşarak geldi. Ona;

-“Ne oldu, niye bağırıyorsun?” diye sordu.

Kayyum durumu anlatınca, hemen camiden çıkıp koşarak, Şems-i Tebrizi hazretleri (r.a.) ne yetişti.

Kendisine dedi ki;

-“Efendim o cahildir, bir terbiyesizlik etmiş. Ne olur onu affedin!”

Şems-i Tebrizi (r.a.), İmâm efendiye baktı. Üzüntülü bir şekilde buyurdu ki;

-“O’nun işi benden çıktı. Benim yapabileceğim bir şey yoktur. Ancak imânla ölmesi için duâ edebilirim.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Şems-i Tebrizi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu


Babüs-selam kapısının uzaktan görünüşü

Şems-i Tebrizi (Radiyallah-u anhu); – 4

Şems-i Tebrizi (r.a.), Konya’ya gelip Şekerciler ismindeki hana indi. Günlerini orada geçirirken, birgün kapıda oturmuş Allah-u Teâlâ’nın mahlukatı hakkında tefekkür ediyordu. O SIRADA Mevlânâ hazretleri (r.a.) talebeleriyle oradan geçerken kapı önünde tefekkür halindeki, kıyafetinden yabancı olduğu anlaşılan Şems hazretleri (r.a.) ne baktı, ona selam verdi. Ve yoluna devam etti.

Kendi kendine dedi ki;

-“Bu yabancı bir kimseye benziyor. Buralarda böyle birisini hiç görmedim. Ne kadar nûrlu bir yüzü var.”diye düşünürken

Âniden atının yularlını bir elin tuttuğunu gördü. Atı durduran Mevlânâ hazretleri , elin sahibinin o yabancı olduğunu görünce

-“Buyurunuz bir arzunuz mu var?” dedi.

O kimse;

-“İsminizi öğrenmek istiyorum.” Deyince,

O da;

-“Mevlânâ Celâleddin Muhammed.” Diye cevap verdi.

Bunu üzerine Şems-i Tebrizi (r.a.);

-“Bir suâlim var. Acaba Muhammed Aleyhis selam mı, yoksa Bâyezid-i Bistami mi büyüktür?” diye sordu.

Böyle bir soruyu “ilk defa” duyan Mevlânâ hazretleri (r.a.);

-“Elbette ki Muhammed Aleyhis selam efendimiz büyüktür. Bütün Mahlukat ve Bayezid O’nun hürmetine yaratıldı.” Dedi.

Bu cevabı bekleyen Şems-i Tebrizi (r.a.);

-“Peki Muhammed aleyhis selam; “Biz seni lâyıkıyla bilemedik yâ Rabbi!” dediği halde Bâyezed-i Bistami, niçin “Sübhani benim şânım ne yüzedir” diye söyledi. Bunu hikmetini söyler misiniz?” diye tekrar sordu.

Mevlânâ hazretleri (r.a.) bun a da şöyle cevap verdi;

-“Peygamber efendimiz (s.a.v.) mübarek kalbi öyle bir derya idi ki, ona ne kadar ma’rifet, aşk-i İlahi tecelli etse, ne kadar muhabbet, Allah-u Teâlâ’nın sevgisi dolsa onu içine alır, onu kuşatırdı. Hatta daha çoğunu isteyip;

-“Yâ Rabbi! Verdiğin bu ni’metleri daha da arttır.” Buyurdu. Fakat Bâyezed-i Bistami ‘nin kalbi o kadar geniş olmadığı için, ilahi feyzlere tahammül edemeiyerek ufak bir tecelli ile dolup taşardı. Az bir feyzle taşınca da böyle şeyler söylerdi.”

Bu izâhate hayran kalan Şems-ü Tebriz-i;

-“Allah” diyerek yığıldı. Bayılmıştı.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Şems-i Tebrizi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Revda-i Şşerifte Vahiy penceresi

Şems-i Tebrizi (Radiyallah-u anhu); – 5

Mevlânâ hazretleri (r.a.), hemen atından inerek Şems-i Tebriz-i (r.a.) kucakladı ayağa kaldırdı. Bu nûr yüzlü zât’a çok ısınmıştı, kalbinde o kadar muhabbet hasıl olmuştu ki, ayılınca büyük bir hürmet ve edep ile evine götürdü.

Bu zât’ın, geleceğini ilk hocası Seyyid Burhaneddin hazretleri (r.a.) nin söylediği Şems-i Tebrizi (r.a.) olduğunu örgenince;

-“Ey muhterem efendim! Gerçi evimiz size layık değil isede, zât-i âlinize sadık bir köle olmaya çalışacağım. Kölenin nesi varsa efendisinindir. Bundan böyle bu ev sizin, çocuklarım da evlâtlarınızdır.” Diyerek hizmetine koşmaya başladı.

Gece gündüz hiç yanından ayrılmayıp, onu sohbetlerini büyük bir zevk içinde dinlemeye başladı. Ondan hiç ayrılmıyor, talabelerine ders vermeye, insanlara camide va’zü nasihata gitmiyordu. Yanlarına dahi, hizmetlerini görmek üzere büyük oğlu Sultan Veled (r.a.) girebilirdi.

Hergün Şems-i Tebrizi (r.a.) ile sohbet ederler. Allah-u Teâlâ’nın yarattıkları üzerinde tefekkür ederler, namaz kılarlar, Cenab-i Hakkı zikrederek muhabbetlerini tazelerlerdi.

Birgün Mevlânâ hazretleri havuz kenarında idi. Yanında kitablar vardı. Şemseddin gelip, kitabları sordu ve onları suya attı. Kitabların suya atılması üzerine,

Mevlânâ hazretleri (r.a.);

-“Ah babamın bulunmaz yazıları gitti.” Diyerek çok üzüldü.

Şemseddin (r.a.), elini uzatıp her birini aldı. Hiçbiri ıslanmamış görüldü:

Mevlânâ (r.a.);

-“Bu nasıl işdir.” Dedi.

Şemseddin (r.a.);

-“Bu zevk ve hâldır. Sen anlamazsın” buyurdu.

Mevlânâ hazretleri (r.a.) Şems-i Tebrizi (r.a.) nın bu kerametini görünce ona olan bağlılığı daha da artıp sarsılmaz bir kale gibi oldu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Şems-i Tebrizi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Şems-i Tebrizi (Radiyallah-u anhu); – 6

Revda-i şerifteki Vahiy penceresi (Medine-i Münevvere)

Şems-i Tebrizi (Radiyallah-u anhu) – 6

Mevlânâ (r.a.) nın oğlu Sultan Veled, onların hâllerini şöyle anlatır;

-“Ansızın Şems-i Tebrizi (r.a.) babam ile görüştü. Babamın gölgesi, O’nun nurunda yok oldu. Onlar birbirlerine öyle muhabbet gösterdiler ki, etraflarında kendilerinden başkasını görmiyorlardı.”

-“Şems-i Tebrizi (r.a.) babama ma’rifetten, Allah-u Teâlâ’nın zatına ve sıfatlarına âit ince bilgilerden ve ona muhabbetten bahsediyordu. Babam da bunları büyük bir haz ile dinliyordu.”

-“Eskiden herkes babama uyardı, şimdi ise babam, Şems (r.a.) e uyar oldu. Şems (r.a.) babamı muhabbete da’vet ettikçe, babam, Allah-u Teâlâ’nın muhabbetinden yanıp kavruluyordu. Babam artık onsuz yapamıyor, yanından bir ân bile ayrılmıyordu. Bu şekilde aylarca sohbet ettiler. Böylece babam pek büyük ma’nevi derecelere yükseldi.”

Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi (r.a.) ye felsefecilerden bir gurup geldi. Sual sormak istediklerini bildirdiler. Mevlânâ (r.a.) bunları Şems-i Tebrizi (r.a.) ye havâle etti.

Bunun üzerine onun yanına gittiler. Şems-i Tebrizi (r.a.) mescidde, talabelere bir kelpiçle teyemmüm nasıl yapılacağını gösteriyordu.

Gelen felsefeciler üç sual sormak istediklerini belirtiler.

Şems-i Tebrizi (r.a.);

-“Sorun” buyurdu.

Gelenler içlerinden birisini reis seçtiler. Hepsinin adına o soracaktı. Sormaya başladı;

-“Allah var dersiniz. Ama görünmez, göster de inanalım.”

Şems-i Tebrizi (r.a.) buyurdu ki;

-“Öbür sorunu da sor!”

Adam;

-“Şeytanın ateşten yaratıldığını söylersiniz, sonra da ateşle ona azâb edilecek dersiniz hiç Ateş ateşe azâb eder mi?”

Şems-i Tebrizi (r.a.);

-“Peki öbür sorunu da sor!” buyurdu.

Adam;

-“Ahrette herkes hakkını alacak, yaptıklarının cezasını çekecek diyorsunuz. Bırakın insanlar canları ne istiyorsa yapsınlar karışmayın!”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Şems-i Tebrizi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu