‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar

Bab-üs-Selam kapısı’nın çıkışı

Şems-i Tebrizi (Radiyallah-u anhu) – 7

Bunun üzerine Şems-i Tebrizi (r.a.), elindeki kuru kerpiçi adamın başına vurdu. Soru sormaya gelen felsefeci, derhal zamanın kadısına gidip Tebrizi (r.a.) yi şikayet etti.

Ve;

-“Ben soru sordum. O başıma kerpiç vurdu.” Dedi.

Şems-i Tebrizi (r.a.);

-“Ben de sadece ona cevap verdim.” buyurdu.

Kadı bu işin açıklamasını istedi.

Şems-i Tebrizi (r.a.) de şöyle anlattı;

-“Efendim bana Allah-u Teâlâ’yı göster de inanayım, dedi. Şimdi bu felsefeci , başının ağrısını göstersin de görelim.”

O kimse şaşırarak;

-“Ağrıyor ama gösteremem.” Dedi.

Şems-i Tebrizi (r.a.);

-“İşte Allah-u Teâlâ da vardır, fakat görünmez. Yine bana şeytan ateşle nasıl azab edileceğini sordu ben buna toprakla vurdum. Toprak onun başını acıttı. Halbuki kendi bedeni de topraktan yaratıldı. Yine bana bırakın herkes canı ne isterse onu yapsın. Bundan dolayı da bir hak olmaz.” Dedi. Benim canım onun başına kerpici vurmak istedi ve vurdum. Niçin hakkını arıyor? Aramasa ya! Bu dünyada küçük mesele için hak aranıyorsa, o sonsuz olan ahret niçin hak aranmasın?” buyurdu.

Felsefeci, bu güzl cevap krşısında mahcup olup, söz söyliyemez hale düştü.

Şems-i Tebrizi (r.a.) ile Mevlânâ (r.a.), mehtaplı bir gecede medresinin damında oturmuş sohbet ediyorlardı. Bir ara Şems (r.a.) etrafına bir göz gezdirerek;

-“Hiçbir pencereden ışık görünmüyor, herkes ölü gibi yatıyor. Keşke uyanık olsalar da, ahret için birazcık çalışıp, kıyamet gününde güç durmda kalmasalar. Yoksa bu halleriyle ölüden farkları yok.” dedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Şems-i Tebrizi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Revda-i Şerif içi (Mihrabi Nebi ile Minberi Nebi aleyhis selam)

Şems-i Tebrizi (Radiyallah-u anhu) – 8

Bunun üzerine Mevlânâ (r.a.) hemen ellerini kaldırıp;

-Ya Rabbi! Şems-i Tebrizi hazretleri (r.a.) nin hürmetine bu uykuda ölü gibi yatan kullarını uyandır.” Diye duâ etti.
Duânın akabinde, gökyüzünde bir anda bulutlar toplanmaya, şimşekler çakmaya ve gök gürlemeye başladı. Bu şiddetli gürültülerden uyuyan herkes uyandı.

Yakın evlerden;

-“Allah! Allah!” sesleri gelmeye başlandı. Bir müddet bu sesleri dinlediler ve Şems (r.a.);

-“İnsanların, Rabbimiz’in hıfz-u emânında (korunmasında) olabilmeleri için, âlim, kamil bir rehbere ihtiyaçları vardır. Ancak böyle bir rehbere kavuşanlar, yer ve gök âfetlerinden, maddi ve ma’nevi bütün zararlardan korunabilirler.

Görüldü ki, şu insanları uykudan uyanıp “Allah! Allah!” demeleri, gök gürlemesinden dolayıdır. O’nun gibi, bu insanların hakiki uykudan uyanmaları, Cenab-i Hakkın sevdiği bir âlimi ve evliyası sebebiyle olmaktadır.” Buyurdu.

Mevlânâ (r.a.) birgün talebelerine, Şems-i Tebrizi hazretleri (r.a.) nin üstünlüklerinden, ba’zı kerametlerinden ve onun vasıflarından bahsetti. Bunları işiten Sultan Veled (r.a.) anlattı ki;

-“Babam Mevlânâ, Şems-i Tebrizi (r.a.) yi o kadar çok medhetti ki, hemen şems’in huzuruna koştum.

Geldiğimi görünce;

-“Ey Behâeddin! Baban Mevlânâ’nın hakkımda söyledikleri doğrudur. Fakat, Mevlânâ’nın yanında bir tâne Şems onun yanında zerreler gibi kalır. Bunu için onu bırakıp da benim hizmetime gelmek münasip olmaz.” Buyurdu.

Şems-i Tebrizi (r.a.) birgün “kalb gözüyle” gayb âlemini seyrederken, kırkbin talebesi olan evliyanın büyüklerinden birini gördü. Ellerini açmış, büyük bir gönül kırıklığı içerisinde, Cenab-ı Hakka;

-“Ya Rabbi! Ya Rabbi!” diye duâ ediyordu. Öyle bir yalvarışı vardı ki, bütün ruhlar, onunla birlik olmuşlar, “Ya Rabbi! Ya Rabbi!” diyorlardı.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Şems-i Tebrizi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Minber-i Nebi Aleyhis selam

Şems-i Tebrizi (Radiyallah-u anhu) – 9

Şems-i Tebrizi (r.a.) de o anda Cenab-i Hakka münâcaat edip, yalvardı. Bu sırada yalvarışlarına cevap olarak;

-“İste ey Şems! Bütün dileklerin yerine getirilecek” diyen bir ses işitti. Bu cevap üzerine Şems-i Tebrizi (r.a.);

-“Ya Rabbi! Sana bütün ruhlarla birlikte “Ya Rabbi! Ya Rabbi! Diye yalvaran bu evliya kuluna ihsan eyle” dedi.

Şems-i Tebrizi hazretleri (r.a.) nin bu şefaatiyle, o evliya kul, derhal isteğine kavuştu.

Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi hazretleri (r.a.) ile Şems-i Tebrizi (r.a.) zâhiri ve bâtını çalışmalar devam ederken, onların bu sohbetlerini hazmedemiyen ve Mevlânâ (r.a.) nın kendi aralarına katılmamasına üzülen ba’zı kimseler, şems-i Tebrizi (r.a.) hakkında uygun olmayan sözler söylemeye başladılar. Bu söylentiler, mevlânâ hazretleri (r.a.) nin kulağına kadar geldi

Diyorlardı ki;

-“Bu kimse Konya’ya geldi, Mevlânâ bizi terk etti. Gece gündüz hep birbirleriyle sohbet ediyorlar da, bizlere hiç iltifat göstermiyorlar. Yanlarına da kimseyi koymuyorlar, Mevlânâ, Sultan-ül-ulemâ’nın oğlu olsun da, Tebriz’den gelen, ne olduğu belli olmayan bir kimseye gönül bağlasın. Onun için bize sırt çevirsin Hiç Horosan toprağı ile (Mevlânâ hazretler’nin memleketi) Tebriz toprağı bir olur mu? Elbette Horosan toprağı daha kıymetlidir.”

Bu söylentilere Mevlânâ hazretleri (r.a.);

-“Hiç toprağa itibar olunur mu? Bir İstanbul’lu, bir Mekke’liye galip gelirse, Mekke’linin İstanbul’luya tabi olması hiç ayıp sayılır mı?” diye cevap verdi.

Fakat söylentiler durmadı. Şems-i Tebrizi hazretleri (r.a.) artık Konya’da kalmayacağını anladı. O çok kıymetli dostunu, o mübarek ahbabını bırakıp Şam’a gitti.

Şems-i Tebrizi (r.a.) nin gitmesi mevlânâ (r.a.) yı çok üzdü. Günler gittikçe ayrılık acısına sabredemiyor kendisinde tahammül edecek bir hâl bırakmıyordu.

Şems (r.a.) in ayrılık hasreti ve muhabbeti ile yanıyordu “Şems!” “Şems!” diyerek ciğeri yakan kasideler söyliyor, göz yaşlarıyla dolu yazdığı mektublerı Şam’a, Şems-i Tebrizi hazretleri (r.a.) ne gönderiyordu.

Eğer bir kimse;

-“Şems’i gördüm” diye yalan söylerse, ona müjdelik olarak üzerindeki elbiselerini verirdi.

Bir defasında birisi;

-“Şems-i Tebrizi (r.a.) yi Şam’da gördüm, sıhhatı yerindeydi.” Dedi

Mevlânâ hazretleri (r.a.), ona elinde bulunan ne varsa hepsini verdi.

Orada bulunan diğer bir kimse;

-“O Şems-i Tebrizi (r.a.) yi görmedi. Yalan söyliyor.” Deyince;

Mevlânâ (r.a.) da;

-“Ona verdiğim bu elbiseler, sevdiğimin yalan haberinin müjdesidir. Onun hakiki haberini getirene canımı veririm.” Diye cevap verdi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Şems-i Tebrizi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Mıhrab-i Nebi Aleyhis selam (Revda-i Muttahara)

Şems-i Tebrizi (Radiyallah-u anhu) – 10

Böylece aylar geçti. Mevlânâ artık dayanamıyacağını anlayınca oğlu Sultan Veled (r.a.) i Şam’a göndermeye karar verdi.

Oğlunu çağırarak;

-“Sür’atle Şam’a varıp, filanca han’a gidersin, Şems-i Tebrizi hazretleri (r.a.) nin o han’da bir genç ile sohbet ettiğini görürsün. O genci küçümseme sakın. O, Allah-u Teâlâ’nın sevdiği evliyanın kutuplarından biridir. Selâmımı ve duâ isteğimi kenmdilerine bildir. Buraya acele teşriflerini tarafımdan istirham et.” Dedi.

Sultan Veled (r.a.), hemen hazırlıklarını tamamlayıp yola çıktı. Şam’da babasının ta’rif ettiği han’da, Şems-i Tebrizi (r.a.) yi bir gençle konuşuyor buldu. Durumu dilinin döndüğü kadar anlattı.

Konya’da bu hadiseye sebep olanların tövbe ettiklerini ve Mevlânâ’dan özür dilediklerini de sözüne ekledi.

Bunun üzerine Şems-i Tebrizi (r.a.) Konya’ya tekrar gitmeye karar verdi.

Hemen yola çıktılar. Sultan Veled (r.a.), Şems hazretleri (r.a.) ni ata bindirdi, kendisi de arkasında yaya olarak yürüyordu.

Şems-i Tebrizi (r.a.) , Sultan Veled (r.a.) in ata binmesi için ne kadar ısrâr ettiyse

O;

-“Sultanın yanında hizmetçinin ata binmesi bize yakışık kalmaz.” diyerek ata binmedi

Sultan Veled (r.a.), Konya’ya yaklaştıklarında Mevlânâ’ya haberci göndrip, Konya’ya girmek üzere olduklarını bildirdi.
Mevlânâ hazretleri müjdeyi getirene o kadar çok hediye verdi ki, o kimse zengin oldu. Konya’da Tellâllar bağırtılarak, Şems (r.a.) in Konya’ya teşrif etmek üzere olduğu bildirildi.

Konya’da başta Padişah olmak üzere, ileri gelen vezirler, hâkimler, zenginler ve bütün halk yollara döküldü. Büyük bir bayram havası içinde mübarek veli Şems-i Tebrizi ( r.a.) yi karşılamaya çıktılar.

Öğleye doğru Şems-i Tebrizi (r.a.) ile Sultan veled (r.a.) göründüler. Sultan Veled (r.a.), atın yularını tutmuş, Şems de atın üzerinde , başı önünde ağır ağır ilerliyorlardı.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Şems-i Tebrizi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Mihrabi Nebi Aleyhis selam( Revda-i Şerif)

Şems-i Tebrizi (Radiyallah-u anhu) – 11

Bu mühteşem manzarayı seyredenler, büyük bir heyacana kapıldılar. Mevlânâ koşarak ilerledi, atın dizginlerine yapıştı. Göz göze geldiler. Şems(r.a.) in attan inmesine yardım eden Mevlânâ hazretleri (r.a.), üstadının ellerinden sevinç gözyaşları arasında doya doya öptü.

Bu arada yanık sesli hafızlar Kur’an-i kerim okumaya başladılar. Herkes büyük bir haz içinde Kur’an-i kerimi dinledikten sonra, sıra ile Şemseddin-i Tebrizi (r.a.) ellerini öptüler.

Sonra Mevlânâ hazretleri (r.a.) nin medresesine geldiler. Şems-i Tebrizi (r.a.), Sultan Veled hazretleri (r.a.) in kendisine gösterdiği hürmeti ve yaptığı hizmetleri Mevlânâ’ya anlattı.

Bundan çok memnun olduğunu bildirerek;

-“Benim bir “serim” (başım), bir de “sırrım” vardır. Başım (serim) ı sana fedâ ettim. Sırrımı da oğlum, Sultan Veled’e verdim. Eğer Sultan Veled‘in “bin yıl” ömrü olsa da hepsini ibadetle, geçirse, ona verdiğim sırr’a, ya’ni avliyalıkta yükselmesine sebep olduğum derecelere kavuşamaz.” Dedi.

Mevlânâ Celâleddin hazretleri (r.a.) ile Şems-i Tebrizi hazretleri (r.a.), eskisi gibi yine bir odaya çekilip sohbete başladılar. Hiç dışarı çıkmadan, yanlarına oğlu Sultan Veled’den başka kimseyi sokmadan, ma’nevi bir âlem’de ilerlemeye başladılar.

Halk, Şems (r.a.), gelince Mevlânâ hazretleri (r.a.) sâkinleşeceğini, aralarına katılıp, kendilerine nasihat edeceğini, sohbetlerinden istifade edeceklerini ümid ederlerken, tam tersine, eskisinden daha fazla Şems (r.a.) e bağlandığını ve muhabbetinin ziyadeleştiğini gördüler.

Siracettin anlatır;

-“Kış mevsiminin ortası idi. Bir kimse bahçesine gül dikmişti. Bunu Şems-i Tebrizi (r.a.) nin bulunduğu bir mecliste”

-“Efendim! Ben bu günlerde bahçeye gül ağacı diktim. Acaba tutup gül verir mi? Yoksa emeğim boşa mı gider?” diye sordu.

Bu kimsenin teredütlü halini gören Şems-i Tebrizi (r.a.);

-“Cenâb-i Hak isterse, böyle sebepsiz de yaratır.” Derken, hırkasının altından bir demet gül çıkardı. Orada bulunan bizler de bu kerâmeti görünce, hayretimizden şaşırıp kaldık.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Şems-i Tebrizi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Minberi Nebi Aleyhis selam (Revda-i Şerif)

Şems-i Tebrizi (Radiyallah-u anhu) – 12

Sultan’ın bir oğlu vardı. Çok yiğit ve yakışıklı idi. Fakat her şeyi hemen ezberleyemez çok kısa zamanda da unuturdu.

Hocaları , onun unutkalığından usanmışlardı. Babası birgün Şems-i Tebrizi (r.a.) nin huzuruna gelip, oğlunun durumunu anlattı ve himmetini istirham edip, Kur’an-i kerim öğretmesini istedi.

Şems-i Tebrizi (r.a.) de kabul buyurup;

-“İnşallah hergün Kur’an-i kerim’in bir cüz’ünü (Yirmi sahife) ezberler.”dedi.

Orada bulunan herkes bu söze şaşırdılar. Ertesi günden i’tibaren, çocuk derse gelmeye başladı ve hergün yirmi sahife’yi ezberledi. Bir ayda Kur’an-i kerim’in tâmamını ezberlemiş oldu.

Şems-i Tebrizi hazretleri (r.a.), Mevlânâ (r.a.) yı evliyalık makamlarının en yüksek derecelerine çıkarmak için elinden gelen bütün tedbirlere başvuruyor, her türlü riyazet ve mücâhedeyi yaptırıyordu. Günler bu şekilde devam ederken, halk, Mevlânâ (r.a.) nın hiç görünmemesinden dolayı Şems (r.a.) e kızmaya başladılar.

Birgün bu söylenenleri Şems-i Tebrizi (r.a.) işitince, sultan Veled (r.a.) e dedi ki;

-“Ey Veled! Hakkımda yine sû-i zan etmeye başladılar. Beni Mevlânâ’dan ayırmak için, söz birliği etmişler. Bu seferki ayrılığımın acısı çok derin olacak!”

645 (m. 1247) senesi Aralık ayının beşin’e rastlayan Perşembe gecesiydi. Mevlânâ hazretleri iler Şems (r.a.) yine odalarında sohbet ediyorlar. Allah-u Teâlâ’nın muhabbetinden ve çeşitli evliyalık makamlarından anlatıyorlardı.

Bir ara kapı çalındı ve Şems hazretleri (r.a.) ni dışarı çağırdılar.

Şems-i Tebrizi (r.a.) Mevlânâ (r.a.) ya;

-“Beni katletmek için çağırıyorlar.” Dedi. Ve dışarı çıktı.

Dışarıda bir grup kimse, bir anda üzerine hücum ettiler. Şems-i Terbrizi hazretleri (r.a.) nin “Allah!” diyen sesi duyuldu. Mevlânâ hemen dışarı çıktı, fakat hiç kimse yoktu. Yerde kan lekeleri vardı. Derhal oğlu Sultan Veled (r.a.) i uyandırıp, durumun tetkikini istedi. Yapılan bütün araştırmalarda Şems-i tebrizi (r.a.) nin cesedini bulamadılar.

Bu cinayeti işleyenler “yedi” kişi idi. İçlerinde Mevlânâ (r.a.) n ın oğlu Alâeddin de vardı.

Yedisi de kısa bir süre sonra çeşitli belâlara yakalanarak öldüler.

Bir gece Sultan Veled (r.a.), rü’yasında Şems-i Tebrizi (r.a.) nin cesedinin bir kuyuya atıldığını gördü. Uyanınca, yanına en yakın dostlarından birkaçını alarak, gördüğü kuyuya gittiler.. Cesed hiç bozulmamıştı. Mevlânâ (r.a.) nın medresesine defn ettiler.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Şems-i Tebrizi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Minberi Nebi Aleyhis selam (Revda-i şerif içi)

Şems-i Tebrizi (Radiyallah-u anhu) – 13

Şems-i Tebrizi (r.a.) nin kıymetli sözlerinden bazıları;

Şems-i Tebrizi hazretleri (r.a.) ye bir kimse sordu;

-“Efendim! Ma’rifeti bana anlatır mısınız?”

Şems-i Tebrizi (r.a.) de;

-“ Bir gönül ki, Allah-u Teâlâ’nın muhabbetiyle yanıp, onunla hayat buluyorsa, bu ma’rifettir.”

Soruyu soran;

-“Peki ben ne yaparsam bu ma’rifeti elde edebilirim?” diye tekrar sordu;

Şems-i Tebrizi (r.a.);

-“Bedeni terk ederek. Çünkü Allah-u Teâlâ ile kul arasındeki perde, kişinin bedenidir. Allah-u Teâlâ’ya vasıl olacak, mâni olacak şey dört tanedir;”

-“1- Şehvet,”
-“2- Çok yemek,”
-“3- Mal ve makam,”
-“4- Ucb ve gurur.”

-“İşte bu dört şey, kulun cenab-i Hakka ulaşmasına manidir.”

Bir defasında de şöyle buyurdu;

-“Veliler, Allah-u Teâlâ’yı zikretmekten yorulmazlar ve O’nun muhabbetine doymazlar. Onların yanında dünyanın hiçbir kıymeti yoktur. Onlar, her ân Allah-u Teâlâyı zikr ederler, şükür ederler, ibadete devam ederler. Bir kalbden bütün arzu ve istekler çıkarsa, orada Allah-u Teâlâ’nın sevgisinden başka bir sevgi kalmaz.”

Gene Şems hazretleri (r.a.) buyurdu;

-“İlim olmayan bir bede, suyu olmayan şehre benzer.”

Şems-i Tebrizi hazretleri (r.a.) ne;

-“İnsanların en üstünü, kıymetlisi kimdir?” diye sordular.

Şems hazretleri (r.a.) cevabında;

-“Şu dört kimsenin kıymeti, Allah-u Teâlâ katında yüksektir.”

-“1- Şükr eden zengin,”
-“2- Kanâatlı ve sabr eden fakir,”
-“3- Allah-u Teâlâ’nın azabından korkan kimse,”
-“4- Takva, Ver’a, zühd sahibi; yani haramlardan sakınıp, şüpheli korkusuyla mübahların çoğunu terk ederek dünyaya zerre kadar meyletmiyen âlimdir.” Buyurdu.

-“Bu kıymetli insanların içinde en üstün olanı hangisidir?” diye sordular.

Şems-i Tebrizi (r.a.) buyurdu ki;

-“İlim ve hilm sâhibi âlimlerdir.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Şems-i Tebrizi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Mihrab-i Nebi Aleyhis selam( Revda-i şerif içi)

Şems-i Tebrizi (Radiyallah-u anhu) – 14

Cömertliği sordular;

Şems hazretleri (r.a.) Buyurdu ki;

-“Dört türlü sehavet (cömertlik) vardır;”

-“1- Mal cömertliği; zahidlere mahsustur. Onlar malı verirler, ma’rifeti Allah-u Teâlâ’yı tanımayı alırlar.”
-“2- Beden cömertliği; müctehid olan âlimlere mahsustur. Onlar da Allâh-u Teâlâ’nın yolunda vucutlarını harcarlar ve hidayeti alırlar.”
-“3- Can cömertliği; şehidlere mahsustur. Onlar da canlarını vererek Cenneti alırlar.”
-“4- Klab cömertliği; âriflere mahsustur. Onlar da gönül vererek muhabbeti alırlar.”

Bir gün Şems-i Tebrizi (r.a.) dostlarına şöyle nasihatta bulundu;

-“Ahireti terk edip, dünyaya talib olup muhabbet edenlere, mal kazanıp zengin olmaktan başka çare yoktur.”

-“ Ahirete talib olan kimselerede, ölmeden önce ibadet yaparak, Din-i İslâm’a hizmet ederek gayretle çalışmaktan başka çare yoktur.”

-“Âllah-u Teâlâ’nın tâlibi olan kimselere, O’na kavuşmak arzusu içinde olanlara, mihnet, meşakkat, dert ve belâlara katlanmaktan başka çare yoktur.”

-“İlim taleb edenler, yâni âlim olmak isteyenlere, herkesin gözünde hakir olmak ve yalnız, kimsesiz, garip kalmaktan başka çare yoktur. Çünkü kim ilim öğrenmek arzusunda olursa, onun üzüntüsü çok olur. Onu rendice ederler. Her türlü derde, belâya sabretmesi lazımdır ki, huzura kavuşabilsin.”

-“Her kim kendini üstün görürse, onun sonu zillete düşmek olur.”

-”Hesapsız, sonunu düşünmeden malını sarfedenler, fakir olurlar. Her kim fakirliğe sabreder, kanâatkar olursa, sonunda zenginliğe ulaşır.”

Her kimsenin, kendisinde bulunan iki şeyin birisini öldürüp, birisini diri tutmaya çalışması lazımdır. Öldürmesi icab een şey nefsidir. Çünkü nefsi öldürmedikçe, rahata ermek düşünülemez. Diri tutması lazım gelen şey de, gönüldür. Çünkü gönlü ölü olanların mes’ud ve bahtiyar olması düşünülemez.”

Şems hazretleri (r.a.) yine Buyurdu;

-“Dünya, insanı hevâ ve hevesine kaptırır, nefsin arzularına uydurur. Neticede cehenneme götürür.”

-“Ahireti kazanmak için çalışmak lazımdır ki, bu, insanı Cennet’e götürüp, Allah-u Teâlâ’nın cemâlini görmekle şereflenmeye sebb olur.”

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Kaynaklar;

(1-Tam ilmihal Seâdet-i Ebdiyye; sahife -1072)
(2-Rehber ansiklopedisi cild 16 sahife 69)
(3-Nefehat-ül-üns; sahyife 520)
(4- Hadikat-ül-evliya sahife 16)
(5-Kamus-ül-a’lâm cild-1 sahife 2872)
(6-Menakib-ül-ârifin cild; 1 sahife 82)

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Şems-i Tebrizi (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

 

 

Baki’ kabristanlığında güneşin doğuşu

Muhammed Behâüddin-i Veled –Sultan-ül-ulemâ- (Radiyallah-u anhu);

Allah-u Teâlâ’nın aşkı ile dolmuş, evliyânın büyükleriden olan Hazret-i Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi (r.a.) nin babası, Resûlullah efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in birinci halifesi olan, Hazret-i Ebû Bekr-i Sıdık (r.a.) ın soyundan gelmektedir. Belh şehrinde “Hatiboğulları sülâlesindendir.

Babası Hüseyn Hatibi, dedesinin ismi de Ahmed Hatibi’dir 545 (m. 1151) de doğdu. 625 (m. 1288) de veya 628 (m. 1231) de Konya’da vefât etti. Annesi Harzemşah sultanlarından Alaüddin Muhammed Harzem şah’ın kızıdır.

Behâüddiin Veled (r.a.) in annesi ile babasının evlenmeleri şöyle olmuştur.

Sultan Alâüddin birgün vezirine, kızının evlenme çağına geldiğini, bu sebeple kiminle evlenmesinin münasip olduğunu sordu.

Vezir de tereddüt etmeden;

-“Sultanım! Kerimenizi, ilim ve irfan sâhibi bir kimseye vermelisiniz.” Deyince

Sultan tekrar;

-“Bu kimse sizce kimdir?” diye sordu.

Vezir;

-“Âlimler arasında kızınıza en layık olan Hüseyn Hatibidir” dedi.

Sultanın gönlünden geçen kimse de bu olduğu için, vezirinin bu cevabına memnun oldu.

O gece rü’yasında, Peygamber efendimiz (s.a.v.) gördü.

Ona Peygambeimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdulra ki;

-“Ey Alâüddin! Kerimenizi Hüsyn Hatibi’ye nikah ediniz. Onu kendinize damad ediniz.”

Bu rü’ya üzerine, kızı Emetullah hâtunu, Hüseyn Hatibi ile evlendirdi. Bu evlilikten, Muhammed Behâüddin isminde bir evlatları oldu. Muhammed Behâüddin iki yaşında iken, Babası Hüseyn Hatibi otuzüç yaşlarında olduğu halde vefat etti.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Sultan-ül-ulemâ lakabını bizzat Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) den olan Muhammed Behâüddin-i Veled (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

 

Mescid-i Nebi Aleyhis selam (Medine-i Münevvere)

Muhammed Behâüddin-i Veled –Sultan-ül-ulemâ- (Radiyallah-u anhu)- 2

Emetullah hâtun, oğlu Behâüddin’in büyümesi ve iyi bir tahsil ile yetişmesi için büyük bir titizlik ve i’tina gösterdi.

Efendisi (beyi) Hüseyn Hatibi’den kalan kitabların bulunduğu odaya oğlunu sık sık götürür;

-“Evlâdım, Behâüddin’im! Bu kitablar rahmetlik babandan kaldı. Muhterem baban bu kitabları dâima okur, hiç elinden bırakmazdı. Bu kitablara çok değer verir, her şeyden üstün tuıtardı. Onun vefatından sonra pek çok âlim bu kitabları almak için bize geldiler. Fakat hiçbirine vermedim. Bunları senin için muhafaza ediyorum. Sen de ilim öğrenerek babanın kitablarını anlamaya muvaffak ol ve babanın yerini tut.” Der idi.

Bu sözler Behâüddin’e çok tesir eder,

-Büyüyünce okuyup âlim olacağım söylerdi.”

Emetullah hâtun, oğlunu, okuma çağına gelince ilim tahsiline verdi. Behâüddin derslere çok çalışır, devamlı kitabları ile meşgül olurdu. Keskin zekası, hadislere karşı sür’ati intikalinin çok fazla olması ve Allah-u Teâlâ’nın yardımıyla kısa zamanda hocalarının takdirini kazandı. Pek çok zahiri ilimleri oğrendi. Dolayısyla, halk arasında da tanındı, onların muhabbetlerini kazandı. Büyük veli Necmedi-i Kübrâ (r.a.) dan Tasavvuf’u öğrenerek, onun dertlere devâ olan feyiz ve bereketlerine kavuştu.

Batini ilimlerde ilerliyerek, Necmed-i Kübrâ (r.a.) nin en önde gelen talebeleri arasına girdi.

Muhammed Behâüddin, hocasının teveccühleri ile iyice olgunlaşarak, zamanının en büyük âlimlerinden ve velilerinden oldu.

Muhammed Behâüddin evlenme çağına gelince annesi, Harzem Sultanı Rükneddin’in kerimesi olan Mü’mine hatun ile evlendirdi. Onların bu evliliklerinden de Mevlânâ celâleddin-i Rûmi hazretleri (r.a.) dünyaya geldi.

Muhammed Behâüddin hazretleri (r.a.), zâhiri ve batını ilimlerde öyle yüksek derecelere vâsıl oldu ki, iki cihanın güneşi, hürmetine yaratıldığımız Server-i âlem Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) ona rü’yasında;

-“Sultan-ül-ülemâ=Âlimlerin sultanı” lakabını verdi.

Rivayete göre şöyle anlatılır;

Zamanın büyük âlimlerinden üçyüz kadar müfti ve müderris, bir gece Peygamber efendimiz (s.a.v.) i rü’yalarında görürler.

Resulullah efendimiz (s.a.v.) büyük bir kürsü üzerine oturmuşlardı. Etraflarında da binlerce evliya ve âlim bulunuyor, Resulullah efendimiz (s.a.v.) i huşu içinde dinliyorlardı. Orada Muhammed Behâüddin, güzel elbiseler giyinmiş bir halde, Peygamber efendimiz (s.a.v.) in hemen yanı başlarında ve sağ taraflarında oturmuş idi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Sultan-ül-ulemâ” lakabını bizzat Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) tarafınden verilen Muhammed Behâüddin-i Veled (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu