‘Tefekkür ve İbret’ olarak etiketlenmiş yazılar

Galy-e Şam’e navala sipi (NUSAYBİN)

Bişr-i Hafi (Radiyallah-u anh)- 3-

Hambeli Mezhebinin kurucusu Ahmed bin Hambel (r.a.) Bişr-i Hafi (r.a.) yi çok sever, devamlı yanına giderdi.

Talebeleri;

-“Siz Âlimsiniz. Hadis’te, Fıkıhta, İctihadda ve bütün ilimlerde eşiniz yoktur. Niye Bişr-i Hafi (r.a.) gibi birini sık sık ziyaret ediyorsunuz?” dediklerinde

-“İmam-i Hambeli (r.a.);

-“Evet dediğiniz ilimleri ondan iyi bilirim. Fakat o, kalb ilimlerini benden iyi bilir.” Derdi.

Bişr-i Hafi (r.a.) ye,

-“Bu ilme, yüksek derecelere nasıl kavuştun?” diye sorduklarında;

Bişr-i Hafi (r.a.);

-“Az yemekle.” Deyip

-“Yiyip gülen ile, yiyip ağlayan aynı olmaz.” Buyurdu.

Bütün ömrünü ilim öğrenmekle ve öğretmekle geçirdi. Son derece şübhelilerden sakınırdı. Konuştuğu zaman etrafa ilim, ahlak, hikmet kokuları yayılırdı.

Vefat ettiğinde cenazesini sabah evden çıkardılar. Fakat o kadar çok kalabalık vardı ki, ancak gece kabristana varabildiler,

Kendisini rü’yada görüp;

-“Allah-u Teâlâ sana ne muamele etti?”

Diye soruldukalrında;

-“Benim cenazemde bulunanı ve kıyamete kadar beni seveni affeyledi.” Buyurdu.

Bişr-i Hafi Hazretleri (r.a.) hayatta olduğu süre içinde bağdad’daki hayvanlar, yalın ayak gezdiği için onun hürmetine yolda pislemezlerdi.

Birisinin hayvanı bir gece yolda pisledi. Üzülerek

-“Bişr-i Hafi (r.a.) vefat etti.” Dedi

Baktılar ki gerçekten vefat etmiş.

Bir gün Bişr-i Hafi (r.a.) rahatsızlanarak tabîb Abdurrahman’a gitti. Ne gibi yemekler yiyeceğini sordu.

Tabib de,

-“Bana soruyorsun, fakat tavsiye ettiğim zaman tavsiyeme uymuyorsun.” Dedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi.

Allah-u teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Bişr-i Hafi rahimahulalah’ı seven Salih kullarından eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Bor-e Gündük haci Latif bahçesi (Nusaybin)

Bişr-i Hafi (Radiyallah-u anh)- 5

Ebû Abdullah Kâdi;

-“Babamın şöyle anlattığını işittim; -”Bağdad’da bir tüccar arkadaşım vardı. Çok zengin idi. Bir gün baktım bütün malını mülkünü fâkirler dağıtmış, iyi bir Müslüman olmuştu.”

Bunun sebebini sorduğumda, bana şöyle anlattı.

-“Bir gün Bağdad’ın bir camisinde Cuma namazı kılmaya gittim. Namazı kıldıktan sonra gördüm ki, Bişr-i Hafi (r.a.) camiden çıktı.”

-“Acele acele bir yere gidiyordu. Ben kendi kendime, Zühd ve takva sahibi bir zât nereye böyle acele gidiyor diye.”

-“Merak ederek onu takib ettim. Gördüm ki, önce bir fırına gidip ekmek aldı, sonra kebab yapan bir yere gidip kebab aldı. Daha sonra helvacıdan helva aldı.”

-“Ben kendi kendime böyle bir zât’ın bunları alıp yiyeceğine kızdım. Fakat nasıl yiyeceğini merak ederek tâkibe devam ettim.”

-“Bir süre sonra bir köye vardı. Köyün camisine girdi. Baktım ki, Câmide yatalak bir hasta vardı. Bişr-i Hafi (r.a.) aldıklarını lokma lokma bu zâta yedirdi.”

-“Ben bu arada köyü merak edip, neresidir diye biraz dolaştım. Sonra hastanın yanına gittim. Bişr-i Hafi (r.a.) yi sorunca”

Bana ;

-“Bağdad’a gitti.” Dedi.

Ben;

-“Burası Bağdad’a ne kadar uzaklıktadır.”diye sordum.

Bana

-“40 fersahdır (240 km)” dedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi.

Allah-u teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Bişr-i Hafi rahimahulalah’ı seven Salih kullarından eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Bor-e Gündük (Nusaybin)

Bişr-i Hafi (Radiyallah-u anh)- 6

Ben;

-“Burası Bağdad’a ne kadar uzaklıktadır.”diye sordum.

Bana

-“40 fersahdır (240 km)” dedi.

Ben bunu duyunca,

-”Benim bu yolu gidecek param yok. Burada kimseyi tanımam ve bu yolu yürüyemem.” Dedim

Hasta şahıs;

-“Bekle Bişr-i Hafi (r.a.) haftaya gelir.” Dedi.

Ertesi hafta;

-“Cuma günü tekrar geldi. Hastayı ayni şekilde tekrar doyurdu.”

Bişr-i Hafi (r.a.) giderken,

O hasta şahıs Bişr-i Hafi (r.a.) ye;

-“Bu adam Bağdad’dan senin arkadaşın, geçen hafta seninle beraber gelmiş. Bir hafta burada kaldı. ONU TEKRAR YERİNE GÖTÜR.” Dedi.

Bişri Haf-i (r.a.) bana;

-“Sen benimle niye buraya geldin?.” Dedi.

Ben;

-“Ben özür dileyerek hatamı söyledim ve af diledim.”

Bişr-i Hafi (r.a.);

-“Haydi kalk ve yürü.” Dedi.

Hemen kalktım;

-“Akşama kadar yürüdük.”

Akşam olmak üzere iken bana;

-“Sen Bağdad’ın hangi mahallesine oturursun?” dedi

Ben;

-“Falan mahallede otururum.” Deyince

Bişr-i Hafi (r.a.);

-“O mahallenin yolu burasıdır. Git ve arkana bakma.” Dedi.

-“Bende ondan sonra tevbe ettim ve bir daha böyle işlere karışmadım.” Dedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi.

Allah-u teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Bişr-i Hafi rahimahulalah’ı seven Salih kullarından eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu


Baverne Yolu (Nusaybin)

Seyyidet Nefise (Radiyallah-u anha)- 4

Hiristiyan bir kadının genç bir oğlu vardı. Bu genç, bir sefere çıktı ve yolda esir düştü. Annesi kiliselere gidip çok araştırdı ise de, oğlundan bir haber alamadı.

Bir gün kocasına;

-“Bu şehirde Seyyidet Nefise (r.a.) isminde, dua’sı makbul olan bir hanım varmış, ona git. Belki çocuğumuzun bulunması için dua eder. Eğer onun duası hürmetine oğlumuz bulunursa, ben de o hanımın dinini (İslâmiyeti) kâbul edeceğim.“ dedi.

Kocası gelip, Hz. Seyyidet (r.a.) i buldu ve durumlarını anlattı.

O da, dua etti.

Adam eve gelip hanımına;

-“Oğlumuzun bulunması için dua etti.” Dedi.

Gece olunca evlerinin kapısı çalındı. Kadın kalkıp kapıyı açınca, oğluyla yüz yüze geldi. Kadın hem hayret etti, hem de çok sevinip, nasıl geldiğini sordu.

Genç:

-“Nasıl geldiğimi ben de bilmiyorum. Ancak, beni bağladıkları zincirin üzerinde bir el gördüm ve, “BUNU SALIN. BUNA SEYYİDET NEFİSE ŞEFAAT ETMİŞTİR” diye bir ses duydum. Zincirlerim çözüldü ve birden kendimi burada gördüm.” Diye anlattı.

Gencin anlattıklarını dinleyen annesi hemen Müslüman oldu.

Bir zaman Nil nehrinin suyu iyice çekildi (azaldı). Öyle oldu ki, Mısırlılar ihtiyaçlarını karşılayamaz oldular, susuz kaldılar.

Kendisine müracaat edip,

-“Ne yapalım?” diye sordular.

Onlara bir parça bez verdi. Bezi nehre sokup çıkardıklarında, su çoğalmaya başladı ve normal seviyesine yükseldi.

Zalim bir kimse, eziyet etmek için bir adamı çağırttı. O adam Seyyidet Nefise (radiyallahu anha) nin gidip yardım istedi. Kurtulması için dua ettikten sonra:

-“Gidiniz. Allahu Teala, seni zalimlerin gözünden saklar.” Buyurdu.

Adamcağız, zalim kimsenin adamları ile beraber, onun huzuruna vardılar.

Zalim:

-“O kimse nerdedir?” diye sordu.

Muhafızları;

-“Huzurunuzda duruyor.” Dediler.

Zalim;

-“Benimle alay mı ediyorsunuz? Ben onu göremiyorum.” Dedi.

Adamları:

-“Bu adam buraya gelmeden önce Hz. Seyyidet Nefise (radiyallahu anha) nin yanına gidip dua istedi. O da, buna dua etti ve GİDİNİZ ALLAHU TEALA SENİ ZALİMLERİN GÖZLERİNDEN SAKLARBuyurdu” dediler.

Zalim kimse bunları duyunca:

-“Demek ben zalimim.” Dedi.

Yaptığı işlere çok pişman oldu. Başını eğip tevbe ve istiğfar etti. Biraz sonra başını kaldırdığında, o kimseyi karşısında duruyor gördü. Yanına çağırıp ona sarıldı. Kendisine kıymetli elbiseler ve başka hediyeler verip yolcu etti. Sonra da Seyyidet Nefise (radiyallahu anha) hazretlerine yüz bin dirhem gönderip:

-“Bu, Allahu Teala’ya tevbe etmesine vesile olduğunuz kulun şükran borcudur.” Dedi. O da bu paranın hepsini fakirlere dağıttı.

Devam edecek…

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Seyyidet nefise radiyallah-u anha veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ deresi (Bar-e Gündük) Nusaybin

Seyyidet Nefise (Radiyallah-u anha)- 5

İmam-ı Şafiî (r.a.) ve başka âlimler, kendisini perde arkasından ziyaret eder ve sohbetlerinden istifade ederlerdi.

Bir zaman İmam-ı Şafiî hazretleri (r.a.) hastalandı. Talebelerinden birisini Seyyidet Nefise’ye (radiyallahu aleyha) gönderip, hasta olduğunu, şifa bulması için, Allahu Teala’ya dua etmesini istedi.

O talebe gelip Seyyidet Nefise’ye (radiyallahu anha) durumu arzetti. O da, dua etti. Talebe henüz hocasının yanına dönmeden İmam-ı Şafiî iyileşti.

Başka bir zaman İmam-ı Şafiî yine hastalandı. Yine bir talebesini, dua için Seyyidet Nefise (radiyallahu anha) ye gönderdi.

Hz. Seyyidet Nefise (radiyallahu anha):

-“Allahu Teala ona çok rahmet etsin.” Buyurdu.

Talebe gelip bunu hocasına arzedince İmam-ı Şafiî (r.a.), bu hastalığının vefat hastalığı olduğunu anladı vasiyetini yaptı.

Cenazesinde Hz. Seyyidet Nefise’nin (radiyallahu aleyha) bulunmasını da vasiyet etti. Hz. İmâm-ı Şafiî (r.a.) vefat ettiğinde, Seyyidet Nefise (radiyallahu aleyha) çok zayıf olduğu için gelemedi. Cenazeyi Seyyidet Nefise  (radiyallahu anha) nin bulunduğu yere getirdiler. Cemaatin en gerisinde durup, cenaze namazında imama uydu.

Namazdan sonra bir ses duyuldu ki:

-“Allahu Teala, İmam-ı Şafiî (r.a.) nin ve onun namazında bulunan Seyyidet Nefise (r.a.) nin hatırı için, cenaze namazında bulunan bütün kimseleri affetti.” Diyordu.

Seyyidet Nefise’nin (radiyallahu anha) kardeşi Yahya’nın, Zeyneb isminde bir kızı vardı. Bu Zeyneb dâima, halası Seyyidet Nefise (radiyallahu anha) nin hizmetinde bulunurdu.

Şöyle anlatıyor:

-“Kırk sene hizmetinde bulundum. Lakin bir defa uyuduğunu ve bir defa yemek yediğini görmedim.”

Bir gün kendisine:

-“Halacığım, nefsine çok zorluk veriyorsun.” Dedim.

O da bana:

-“Ben nefsime çok zorluk vermiyorum. Nefs çok zorluk çeker, beden çok ibadet ederse, kurtulmak ümidi çoğalır.” Buyurdu.

Evinin önünde, kendisi için bir kabir kazmıştı. Kabre iner, orada namaz kılardı. Orada altı bin (6000) hatim okumuştu. Vefatı yaklaştığı sırada oruçlu idi. Hastalığı ağırlaşınca kendisine, orucunu bozabileceklerini söylediklerinde

Onlara:

-“Siz ne diyorsunuz? Ben otuz senedir oruçlu olarak vefat etmem için dua ediyorum.” Buyurdu.

En’am Sûresini okumaya başladı:

-“Düşünen ve hakkı kabul edenlere, Rableri katında Cennet vardır. (En’am-127) ayet-i kerimesine gelince vefat etti.

Cenazesi çok kalabalık oldu. Şehirli- köylü, büyük-küçük toplanıp ağladılar ve kendi eliyle kazdığı kabrine defnettiler. Derb-üs-Siba’ denilen yerde medfundur. Kabri üzerinde bir nûr ve heybet vardır. Her taraftan ziyaretine gelinir.

İmam-ı Şafi hazretleri (r.a.):

-“ Ehl-i beyt içinde tasarrufu en fazla olanı, Hz. Seyyidet Nefise (r.a.) dir.” Buyurdu.

Zevci, cenazesini Medine’ye götürmek istedi ise de, halk çok ısrar edip vazgeçmesini istediler. Nitekim rü’yada Peygamber Efendimizi (sallallahu aleyhi ve selem) görüp, kendisine:

-“Mısır’lıları kırma. Seyyidet Nefise’nin (radiyallahu anha) bereketi ile ora halkına rahmet iner.” Buyurunca, cenazeyi Medine’ye nakletmekten vazgeçti.

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Seyyidet nefise radiyallah-u anha veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ deresi Girnavas mevki-i (Nusaybin)

İbrahim-i Havvâs (Radiyallah-u anhu);

Evliyanın büyüklerinden. İsmi, İbrahim bin İsmail el-Havvâs olup, künyesi Ebû ishak’dır.

Cüneyd-i Bağdad’l hazretleri (r.a.) nın talebelerinden olup, Ebû ca’fer Huldi ve Sürvân-i Kebir’in üstadıdır. Yüksek makam ve kerametler sahibiydi. Bağdad’lıdır. 291 (M. 903) yılında Rey Camii’nde vefat etti. Gasl ve tekfinini Yusuf bin el-Hüseyin Yaptı.

Havvâs, hurma yaprağından ‘zenbil’ dokuyucu demektir. Herkes tarafından medh edilmiş, kendisine tevekkül edenlerin Reis’i denilmiştir.

Konuşmaları hep hikmet doluydu. Seferleri meşhurdur. Defalarca Mekke’ye gitti. Sefere çıkacağı zaman ve başka zamanlarda, iğne iplik, makas ve su kabını yanından eksik etmezdi.

Çağırılan bütün da’vetlere sünnet olduğu için gider. Fakat bir şey yemezdi. İnanlara nasihat ederdi. Da’vetten sonra hemen evine dönerdi. Evinde yenecek bir şey bulunmaz, bu sebeple ne yiyip, ne içtiği bilinmezdi.

İbarahim-i Havvâs hazretleri (r.a.) anlatır;

-”Bir sene Hacca gitmeye niyet ederek yola çıktım. Ne zaman Ka’be-i Şerif tarafına gitmek istedimse, gayri ihtiyarı ters istikamete doğru gidiyordum.”

-”Allah-u Teâlâ’nın iradesi beni bu tarafa çekiyordu. En sonunda İstanbul tarafına gitmeye karar verdim. Şehre girdim. Yüksek bir köşk gördüm. Kapısı önünde, bir kısım insanlar toplanmıştı.”

Yaklaşarak;

-“Niçin toplandınız?” diye sordum.

Onlar da;

-“Rum kayserinin kızı delirmiş, çare bulmak için doktorlarını topladı.” Dediler.

Bunda bir hikmet olsa gerekir deyip içeri girdim. Oda’da Kayser’in kızını gördüm.

Bana bakarak;

-“Ey İbrahim-i Havvâs! Hoş geldiniz.” Dedi.

Ben hayret ederek;

-“Beni nereden tanıyorsunuz?” diye sorunca,

Bana;

-“Canımı canan’a teslim etmek istedim. Ve Hak Teâlâ’dan sevdiği bir kulunu yanımda bulundurmasını niyaz ettim.”

Bana;

-“Üzülme, yarın İbrahim-i Havvâs dostum sana gönderilir. Buyuruldu.’ Dedi.

Bunun üzerine İbrahim-i Havvâs hazretleri (r.a.);

-“Peki hastlığınız nedir? “ diye sordum.

Kız da;

-“Bir gece dışarı çıkıp, ibret nazarı ile gökyüzüne baktım. Allah-u Teâlâ hazretleri, beni benden aldı. Kendimden geçtim. (Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah) kelimesi dilime, Ma’nası kalbime geldi. Bu kelimeyi dilimden düşürmez oldum. Bu sebepten bu halime delilik âlameti, bana da deli, dediler.” Diye cevab verdi.

O zaman;

-“Bizim diyara gelmek ister misin?” deyince

O da;

-“Sizin diyarda ne vardır?” dedi.

Ben de;

-“Mekke, Medine, Beytilmukaddes oradadır.” Diye cevab verince

Bana ;

-“Sağ tarafıma bak.” Dedi.

Baktım, bir düzlükte Mekke, Medine ve Beytülmukaddes karşımda duruyor gördüm.

Az sonra bana;

-“Vakit yaklaştı, istek ve arzu haddi aştı.” Dedi ve Kelime-i Şehâdet getirip ruhunu teslim etti.

Devam edecek…

<<< İbrahim Havvas hazretlerinin diğer bir yazısı>>>

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri İbrahim-i Havvâs (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ barajı (Sonbahar manzarası) Nusaybin

Dâvûd-i Tâ-i (Radiyallah-u anh)- 3

Cünayd-i Bağdad’ı hazretleri (r.a.) diyor ki;

Hazreti Dâvûd-i Tâ-i, hacamat yaptırarak kan aldırmıştı. Hacamat yapana bir altın verdi.

O’na dediler ki;

-“Bir altın vermeniz çok değil mi? İsraf etmiş olmuyor musunuz?”

Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (r.a.);

-“Hacamat’çiye yardım olsun diye verdim. Mürüvveti olmayanın ibadeti ve dini olmaz.” Dedi.

Hazret-i Dâvûd-i Tâ-i (r.a.), evinde sadece namaz vakitlerinde çıkar, camide namazını kılar kılmaz hemen kalkar, aceleyle evine dönerdi.

Birgün, onu cemaata hızla giderken görüp;

-“Niçin acele ediyorsun?” diye sordular.

Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (r.a.);

-“Askerler beni bekliyorlar.” Dedi.

-“Hangi askerler?” Diye sordular.

Dâvûd-i Tâ-i (r.a.);

-“Mezarlıkta bulunan ölüler.” Dedi.

Camiden çıkınca, eve birinden kaçıyormuş gibi aceleyle gelirdi.

-“İnsanlar dünyaya çok bağlanıyor, onlarla görüşünce kalbime ‘Dünya sevgisi’ geliyor.” Der. İnsanlarla bir araya gelmemeye çalışırdı.

Birgün, annesi; O’nun dışarıda güneşin altında otururken iyice terlediğini görünce;

-“Evladım, Oruç tutuyosun, sıcağın altında niçin oturuyorsun? Bu gölgeye gelsen olmaz mı?” deyince

Dâvûd-i Tâ-i Hazretleri (r.a.);

-“Anneciğim, Allah-u Teâlâ’ya söz verdim ki, nefsimin arzusu için bir adım atmıyacağım. Hem artık kendimde yürüme gücü bulamıyorum.” Dedi.

Annesi de;

-“Niçin?” deyince,

Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (r.a.);

-“İnsanlardaki, uygunsuz halleri görünce, Allah-u Teâlâ’ya dua ettim ki, bendeki yürüme gücünü alsın da, mecbur kalırsam bile insanlar arsına karışmayayım. Bu suretle insanları görmemiş olurum. Rabbim dua’mı kabul etti. Tam onaltı senedir, bu hâldeyim sana bunu sorduğun için anlattım.” Dedi.

Devam edecek…

<<<Davud-i Ta-i (r.a.) nin bir başka yazısı>>>

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas’tan yapılan kazı çalışmaların yeri (Cin tepesi) Nusaybin

Dâvûd-i Tâ-i (Radiyallah-u anh)- 4

Evinin çok odaları vardı. Odalardan biri harab olunca diğer odaya geçerdi.

-“Evinizi tamir ettirseniz iyi olmaz mı?”

Diyenlere;

-“DÜNYAYI İMAR ETMEMEK İÇİN Allah-u Teâlâ’ya söz verdim.” Dedi.

-“EVİNİZİN TAVANI ÇÖKMEK ÜZERE Yaptımıyacak mısınız?”

Diyenlere,

-“Artık biz de ahrete göçmek üzereyiz. Yirmi senedir, burada kalıyorum, evin tavanına doğru bakmış değilim. Lüzümsüz yere, ibretsiz BAKMAMAĞA RABBİMA AHD ETTİM.”

-“İnsanların arasına niçin karışmiyorsun?” dediler.

Dâvûd-i Tâ-i (r.a.);

-“Kiminle konuşayım? AKILLI KİMSELER, BENİMLE DİNİ BİR MEVZUDA KONUŞMUYORLAR, Emir ve yasaklardan anlatmiyorlar; yaptığım hata ve kusurlarımı yüzüme karşı söylemiyorlar, aksine hatalarımı faziletmiş gibi anlatıyorlar. Böyle insanların bana fayda yerine zararı oluyor, onlarla niçin oturayım.” Dedi.

Kendisine;

-“NİÇİN EVLENMİYORSUNUZ?” diye soranlara

Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (r.a.);

-“Saliha bir hanımla evlenince, onun dünya ve ahret bütün ihtiyaçlarını görmeyi üstlenmiş olurum. Şayet bunları yapamazsam, onu aldatmış olurum. Aldatmamak için evlenmiyorum.” Buyurdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ barajı (Sonbahar manzarası) Nusaybin

Dâvûd-i Tâ-i (Radiyallah-u anh)- 5

Birgün Dâvûd-i Tâ-i (r.a.), Ca’fer-i Sadık (r.a.) a geldi. Ve;

-“Ey Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selam) in torunu! Kalbim çok karardı bana nasıhat edermisiniz?” dedi.

Hazreti Câfer-i Sadık (r.a.);

-“Ey Dâvûd! Sen zamanımızın zahidisin, benim nasihatıma ne ihtiyacın var ki?” dedi.

Dâvûd-i Tâ-i (r.a.);

-“Ey Resulullah (a.s.v.) in torunu! Peygamber Efendimizn mubarek kanını taşıman sebebiyle, senin bütün insanlardan üstünlüğün vardır. Onun için hepimize nasihat etmen lazım değil midir?” deyince,

Câfer-i Sadık (r.a.) şu cevabı verdi.

-“Ey Dâvûd! Kıyamet günü Dedem Resulullah (sallallahu alaeyhi vesellem) ın yakama yapışıp, (-“Din-i İslama niçin layıkıyle hizmet etmedin? İslama hizmet, iyi asil bir soy’a (nesebe) sahib olmakla olmaz. Bu iş, Allah-u Teâlâ’nın emirlerini yapmak, yasaklarından kaçınmakla olur.) buyurmasından korkuyorum.” Dedi.

Dâvûd-i Tâ-i bu sözleri işitince ağladı ve dedi ki;

-“Ya rabbi! Peygamberimiz (a.s.v.) in mübarek kanını taşımak şerefine kavuşan bu zat, böyle hayret içinde olursa, Dâvûd da kim oluyor ki, ibadetlerini ve işlerini beğensin.”

Birgün Fudayl-i İyad (r.a), Dâvûd-i Tâ-i (r.a.) nin rahatsız olduğunu işitti. Ve ziyaretine geldi.

Davud-i Tai hazretleri (r.a.) Fudeyl (r.a.)  a buyurdu ki;

-“Bizi seyrek ziyaret ediniz. Bu kapıyı kapalı tutunuz. Çünkü kalabalık olsun istmiyorum.”

Bir başka gün, Fudeyl bin İyad (r.a.), yine geldiğinde kapıyı açmadı. Fudeyl dışarıda çok ağladı.

Hasan bin Rebi (r.a.), İbn-i Mubarek (r.a.) e;

-“Dâvûd-i Tâ-i (r.a.) in hali nedir ki, ismi dilerde dolaşır, her yerde şan ve şöhretinden konuşulur. Halbuki, onun dengi pek çok kimseler vardır ki, dereceleri pek yüksektir.”deyince,

İbn-i Mubarek (r.a.) de;

-“Dâvûd (r.a) un insanlar arasındeki yerinin büyük olmasının sebebi, kalbinin, Allah-u Teâlâ’nın muhabetiyle dolu olması, Allah-u Teâlâ’nın sevgisinden başka hiçbir sevginin kalbinde olmamasıdır. Onun, uzleti (yalnızlığı) seçmesinin sebebi, Allah-u Teâlâ’nın MA’RİFETİNE Kavuşması içindir.

Dâvûd-i Tâ-i Hazrteleri (r.a.), Mehtablı bir gecede evinin damına çıkmıştı. Gökyüzüne bakarak, Allah-u Tâlâ’nın kudretini düşünüyor, tefekkür ediyordu.

Bu halde iken içi dolmuş, ağlamaya başlamıştı. O kadar ağladı ki, kendinden geçip komşusunun damına düştü.

Ev sahibi, yukarıda hızsız vardır diye silahını alıp dama çıktı.

Hazreti Dâvûd-i Tâ-i (r.a.) yi görünce;

-“Seni buraya kim düşürdü?” diye sordu.

Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (r.a.);

-“Kendimden geçmişim, bizim damdan sizinkine düşmüşüm, farkında değilim.” Buyurdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Nusaybin (Bor-e Gündük)

Cüneyd-i Bağdad’i (Radiyallah-u anh)- 2

Cüneyd (r.a.);

-“Babamı zengin yapıp, zekat vermesini emretmekle adalet eyledi. Seni de fakir yapıp, zekatı kabul etmek ve etmemek arsında serbest bırakmakla ihsan eyledi.” Dedi.

Bu söz Sırrı-ye Sekati (r.a.) nin çok hoşuna gidip;

-“Oğlum! Gümüşleri kabul etmeden önce seni kabul ettim.” Dedi. Ve kapıyı açıp parayı aldı.

Cüneyd-i Bağdad’ı (r.a.) henüz yedi yaşında iken, hocası (ve aynı zamanda dayısı olan), Sirri-ye Sekati (r.a.) tarafından hacca götürüldü.

Mecsid-i Haram’da dört yüz kadar büyük zat şükrü ta’rif ve izah ettiler. Neticede dört yüz ayrı izah meydana geldi ise de, hepsi de bu ta’rif ve izahları yetersiz buldular.

Hazreti Sırrı-yi Sekati (r.a.) orada bulunan Cüneyd (r.a.) e;

-“Madem ki buradasın, bu hususta bir de sen bir şeyler söyle.” Dedi.

Hazreti Cüneyd (r.a.);

-“Şükür, Allah-u teâlâ’nın ihsan ettiği ni’met ile O’na isyan etmemek, O’na isyan için, ihsan ettiği ni’meti sermaye olarak kullanmamaktır.” Buyurdu.

Orada bulunanların hepsi bu cevaba pek sevinip, hepsi de;

-“Seni tebrik ederiz, Maksadı en güzel şekilde ifade ettin. Bu ancak bu şekilde ta’rif edilebilirdi.” Dediler.

Sırrı-ye Sekati (r.a.);

-“Yavrum öyle anlıyorum ki senin lisanın doğru ve kuvvetli olacak. Böyle güzel söyleyebilmek halı sana nereden geliyor?” deyince

Cüneyd-i Bağdad’i (r.a.);

-“Sizin sohbetlerinizde bulunmakla efendim.” Dedi.

Cüneyd-i Bağdad’i (r.a.) hocasına ait olan evin bir odasında kalırdı. Her an Allah-u Teâlâ’yı hatırlardı.

Seccadesi üzerine, sabaha kadar “Allah, Allah” der, aynı abdestle sabah namazını kılardı. Bu hâl senelerce devam etti.

Cüneyd-i Bağdad’ı (r.a.), nin şöyle anlattığı nakledilir;

-“Bir gece yıkanmak için suya ihtiyacım oldu. Hava çok soğuk olduğu için, sabah olmasını bekliyeyim, su ısıtırım veya hamama gidip yıkanırım,” dedim.

-“Sonra, düşündüm ki, ben yıkanmayı tehir için, sabah olamsını, su ısıtmak, hamama gitmek gibi bir sürü şeyleri istiyorum. Halbuki, Allah-u teâlâ bana sadece bir defa yıkanmamı emrediyor. Ben de onu tehir için çeşitli çâreler arıyorum. Benim yaptığım hiç münasip değil.” Dedim.

-“Hemen, gecelik elibisem üzerimde olduğu halde, soğuk su ile gusletmeye ve ıslak elbiseleri çıkarmayıp üzerimde kuruması için niyet ettim ve öyle yaptım.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Cüneyd-i Bağdadi (Radiyallah-u anh) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu