‘Terbiye’ olarak etiketlenmiş yazılar

Girnavas’tan bir fidanlığın görünüşü

Çocuk, ana-baba elinde bir emanettir. Kalbi bir cevher gibi temizdir. Mum gibi her şekli alabilir. Temiz bir toprak gibi olup, hangi tohum atılırsa, büyür. İyilik tohumu ekilirse, din ve dünya saadetine kavuşur. Annesi babası ve hocası sevabine ortak olur. Şayet fesat tohumu atılırsa, helak olur annesi, babası ve hocası da günahlarına ortak olur.

Nitekim Allah’u teala hazretleri (c.c);

-”Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu ateşten koruyunuz.” (tahrim; Suresi Ayet- 6.) buyuruyor…

Çocuğu cehennem ateşinden kurtarmak dünya ateşinde korumaktan mühimdir. Çocuğu korumak demek, onu terbiye etmek ve iyi ahlaklı öğretmekle ve kötü arkadaştan korumakla olur. Çünkü bütün kötülüklerin başı fena arkadaştır…

<<<Sehli Tusteri (r.a.) der ki:>>>

-”Üç yaşında idim. Dayım Muhammed bin Suvar gece namazı kılarken ona bakardım.

Dayım Muhammed bin Suvar (r.a.) bana;

-”Ey oğul seni yaradan Rabbını anmaz mısın?” dedi.

Ben:

-”Nasıl anayım.? dedim.

Dayım bana;

-”Gece yatağa girince, dil ile değil, kalb ile üç dafa de ki: “Allah benimledir, Allah’u teala daim bana bakıyor. Allah’u teala beni görüyor.” Dedi.

Bir kaç gece dediği şekilde yaptım. Sonra her gece yedi kere söyle dedi. öğle yaptım. Bir müddet sonra, bunun tatlılığını kalbimde buldum.

Bir sene geçince;

-”Sana söylediklerimi ömrün boyunca unutma. Seni kabre koyuncaya kadar devam eyle. Çünkü bunlar bu dünyada da, ahirette de senin dayanağın ve elinde tutucu olurlar.” dedi

Bir kaç sene devam eyledim. Kalbimdeki tatlılık arttı.

Bir gün dayım bana;

-”Allah’u teala kiminle olursa, kime bakarsa ve kimi görürse, günah işlemez. Sakın günah işleme. Allah’u teâla seni görüyor .”dedi

Sonra beni hocaya gönderdi kalbim dağınık oldu. Her gün bir saatten fazla göndermeyin dedim Kur’anı kerim öğrendim. O zaman yedi yaşında idim. On iki yaşına gelince daima oruç tutar, arpa ekmeyi yerdim. On iki yaşıma kadar böyle devam etti.

On üç yaşında iken kalbime bir mes’ele geldi sormak için beni Basra’ya gönderin dedim. Gittim ve bütün alimlere sordum, çözemediler. Huzistan’da bir kimseye gitmemi söylediler. Oraya gittim. O çözdü. Bir müddet onun yanında kaldım. Sonra Tuster’e geldim.

Bir dirhem gümüşe arpa ekmeyi aldım. Oruç tuttum ve orucumu onunla açtım. Daha fazla yemedim. Bir sene bir dirhem gümüş ile geçindim. Sonra üç gece hiç bir şey yemiyeyim dedim.

Bunu yapınca, beş gün beş geceye çıkardım. Sonra yediye çıkardım. Böylece tedricen, artıra artıra yimi beş gün geceye çıkardım ve hiç bir şey yemedim.

Yirmi beş sene böyle devam ettim. Her gece de sabahlara kadar namaz kılardım.” bu misalı anlatmamızın nedeni, büyük işlerin tohumunu küçüklükte ekildiğini göstermektir.

Kimya-yi saadet. (İmam-i Ğazali)

Allah’ u teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri bu mübarek Veli zatların yüzü suyu hürmetine cehennem ateşinden halas eylesin. Amin….

Fuad Yusufoğlu