‘tevbe-i nasuh’ olarak etiketlenmiş yazılar

dsc09308navale1.jpg

Kasyane (Nusaybin)

Rivayet edilir ki;

Adamın biri pazardan bir köle satın almak ister.

Köle adama şöyle der;

-“Ey efendim, Sana üç şartım vardır.”

-“1- Farz olan namazların vakti geldiği zaman beni namazımı kılmaktan men etmemen.”

-“2- Gündüzün bana istediğini yaptır, fakat bana gece hiçbir şey söyleme.”

-“3- Bana evinden bir oda ayırman ve oraya kimsenin girmemesini emretmen.”

Adam kölenin şartlarını kabul eder. Köleyi alıp, evine getirir ve

-“Odalara bak hangisini istersen onu seç.”Der.

Köle odaları dolaşır içlerinden harap bir oda görür ve efendisine;

-“Ben bunu seçtim.”der.

Bunun üzerine efendisi;

-“Ey delikanlı sen harap olmuş odayı seçtin.

Köle;

-“Ey efendim; bilmiyor musun harap olan oda, Allah (c.c.) la beraber bulunduğu zaman bağ, bostan olur?”

Köle gündüz efendisine hizmet etmekle meşgul olurdu. Gece ise sabahlara kadar, Allah (c.c.) a ibadetle iştigal ederdi. Bu hal böyle devam ederken, bir gece efendisi evi dolaşmaya başladı;

Kölenin odasına gelince baktı ki; oda aydınlık içinde, köle de secdeye varmış ibadete. Kölenin başında yer ile gök arasında asılmış Nurdan bir kandil var.

Köle secdede Allah (c.c.) a şöyle münacatta bulunuyor;

-“Ey Allah’ım; bana efendime hizmet etmeyi vacip kıldın, Ona gündüz hizmet ediyorum. Eğer bu olmamış olsaydı; gece gündüz sana ibadet ederdim. Beni bağışla Allah’ım.”

Kölesinin bu durumuna muttalı olan efendisi, Sabaha kadar ona baktı. Sabah olunca kandil yerinden kalktı, odanın açık tavanı kapandı. Adam eve döndüğünde bu halı karısına anlattı.

İkinci gece karısını alıp;

Kölenin bulunduğu odanın kapısına geldi. Köleyi gene secdede buldu. Odayı aydınlatan kandil de yerinde idi.

Karısı ile birlikte kapıda durup kölenin ibadetini seyrettiler. Sabaha kadar ağladılar.

Sabah olduğu vakit, adam kölesini çağırıp şöyle dedi;

-“Seni Allah (c.c.) için azâd ettim.Ta ki özür dilediğin kişiden kurtulup Allah (c.c.) a gece- gündüz ibadet edesin.

Bunun üzerine Köle ellerini semaya kaldırıp şöyle dedi;

-“Ey sır sahibi. Sırrı zahir eden kul’un, şöhret bulduktan sonra yaşamak istemez kulun.”

Sonra Allah (c.c.) a şöyle niyazda bulundu;

-“Ey Allah (c.c.) ım senden ölümümü diliyorum.”dedi ve düşüp öldü.

İşte salihlerin, aşıkların ve Allah (c.c.) ı isteyenlerin durumları böyledir.

Kalblerin keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Kalbın hastalığı olan Fısk-u fücur den sakınmayı ve kalbin ilacı olan Tevbe-i Nesuh ile amel etmeyi İhsan eylesin. AMİN

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ barajı (Sonbahar manzarası) Nusaybin

Ebu Hafs-ı Haddad en- Nişaburi (Radiyallah-u anhu)

Evliyanın büyüklerinden. İsmi, Ömer bin Seleme en-Nişaburi (r.a.) dır. “Ebu Hafs” künyesi ile meşhurdur. Babasına “Selam” de denir. Demircilikle uğraştığı için “HADDAD” Lakabı ile anılmaktadır.

BUHARA YOLU ÜZRİNDE, Nişabur şehri girişine yakın bir yerde olan ‘Körezba isimli köyde doğdu. 270 (M. 883) senesinde vafat etti. Vefatı hakkında çeşitli tarihler vardır.

Ubeydullah Bin Mehdi Ebi Verdi (r.a.) ve Ali en-Nasrabadı (r.a.) nın sohbetinde bulunup, feyz almıştır. Ahmed bin Hadreveyh el Belhi (r.a.) ile arkadaşlık etti. Şah ibn-i Şüca’ el-Kirmanı (r.a.) ve Ebu Osman-i Sa’id bin İsmail (r.a.) kendisinin talebelerindendir.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.), keramet, mürüvvet itibariyle zamanında eşsizdi. ABİD, AŞIK, ZAHİD, DÜNYAYI TERKETMİŞ, GÖNÜL SULTANI büyük bir zattı.

Allah-u teâlâ’yı hatırladığı zaman rengi değişir, kendinden geçerdi. Yanında bulunup, onun bu halini görenler Allah-u teâlâ’yı hatırlardı.

O’nun tevbesi ve büyüklerin yoluna giriş hali şöyle anlatılır;

Bir cariyeyi sevmişti. Ona kavuşmayı çok arzu ediyor ve bunun çarelerini araştırıyordu.

Yakınları kendisine şöyle bir yol gösterdiler;

-“Senin derdine deva bulacak Yahudi bir büyücü var, onun yanına git!” dediler.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.) hemen vakit geçirmeden büyücüğe gitti. Durumunu anlattı yardım istedi.

Efsuncu Yahudi ona;

-“İyiliği terk edeceksin, kırk gün; gece ve gündüz namaz kılmayacaksın, hayırlı iş ve hak bildiğin şeylerin yanına varamıyacaksın ki, ben seni muradına kavuşturayım.” Dedi.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.), büyücünün dediği şeyleri yaptı. Kırk günün bitiminde, büyücü, Ebû hafs (r.a.) a sihir yaptı. Fakat Ebû Hafs (r.a.) Muradına nail olamadı.

Bunun üzererine Yahudi;

-“Sen mutlaka iyi bir iş ve harakette bulunmuşsun, hayır yapmışsın. Yoksa sihir tutardı. Yaptığın iyiliği hatırlamaya çalış!” dedi.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.);

-”Şu yaptığım iş hariç, hiçbir güzel niyet ve hayrımı hatırlamiyorum. O da, yolda giderken kimsenin ayağına takılıp düşmesin diye ortada bulunan bir taşı alıp kenara koymamdır.” Buyurdu.

Yahudi;

-“Sen kırk gün O’NUN EMRİNİ YERİNE GETİRMEYİP HÜKMÜNÜ TERK ETTİĞİN HALDE, O SENİ TERKETMEDİ. Hiç korkma, Allah arzunu boşa çıkarmaz.” Dedi.

Bu sözleri üzerine, Ebû Hafs (r.a.) ın içine öğle bir ateş düştü ki, bu ateş her tarafını sardı, dayanamıyacak bir hal aldı. Orada Tevbe etti Yahudi de onun yanında MÜSLÜMAN oldu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Ebu Hafs-ı Haddad en- Nişaburi (Radiyallah-u anhu)  nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ barajı (Nusaybin)

Fudayl Bin İyâd (Radiyallah-u anh)- 3

Bir gün yoldan bir kervan geçiyordu. Kervanda bulunan bir kişi sohbet esnasında;

-“İman edenlere vaktı gelmedi mi ki, kalbleri Allah’ın zikrine ve inen Kur’an-i Kerim’e saygı ile yumuşasın!…” (Hadid- 16)” ayet-i kerimesini okudu.

Bu ayet-i kerim’e kendisine öyle te’sir etti ki, gönlünden yaralandı.

İçinden;

-“Geldi, geldi. Hatta geçti bile!”diyerek kendinden geçti.

Ve;

Fudayl bin İyâd (r.a.) kendinden geçmiş bir halde, şaşkın ve mahcup olarak bir harabeye sığındı. Bu sırada kervan yola çıktı.

Giderlerken kervandekiler;

-“Fudayl (r.a.) yolumuzun üzerinde bulunuyor. Acabe nasıl gideceğiz?” diye birbirleri ile konuşurlarken,

Fudayl bin İyad (r.a.) bu konuşmaları duydu. Ve;

-“Size müjdeler olsun! Şimdi o, yaptıklarına pişman olup tevbe etti. Bundan önce, nasıl siz ondan kaçıyor idiyseniz, bundan sonra da o sizden kaçmakta, sakınmaktadır.” Diyerek tevbe ettiğini bildirdi.

Bundan sonra her tarafı gezerek, üzerinde hakkı olanları buldu ve fazlasıyla ödiyerek hepsi ile helalaştı.

Yalnız EBYURD şehrinde bir Yahudi hakkını helal etmiyordu. Hiçbir teklifi kabul etmiyor, Fuadyl bin İyâd (r.a.)ı zor durumda bırakmak için olmadık şartlar ileri sürüyordu.

Dedi ki;

-“Eğer hakkımı helal etmemi istiyorsan, filan yerde kayalık bir tepe var. O tepeyi kazarak oradan kaldır. Oralar dümdüz olsun!”

Fudayl bin İyâd (r.a.) hakkını helal ettirmek için buna razı oldu ve kazmaya başladı.

Hazreti Fudayl bin iyâd (r.a.) ın bu gayreti sebebiyle Allah-u Teâlâ (c.c.) nın ihsaniyle, bir seher vakti rüzgar çıktı. Allah-u Teâlâ’nın izniyle orayı dümdüz etti.

Yahudi bunu görünce hayretten dona kaldı. Bu sefer de;

-“Benden aldığın malımı iâde etmedikçe hakkımı helal etmiyeceğim.” Diye yemin etmiştim. Benim yastığımın altında altınlar var. Sana hakkımı HELAL edebilmem için oradan altınları alıp bana vermen lazım.” Dedi

Yahudi yastığının altına çakıl taşları koymuştu. Hazreti Fudayl bin İyâd (r.a.) elini yastığın altına soktu. Allah-u Teâlâ’nın izniyle, çakıl taşları altın olmuştu. Bir avuç altını yahudiye verdi.

Yahudi hayret içinde idi.;

Devam edecek…

<<<Fudayl Bin İyâd (r.a.) nın bir başka yazısı>>>

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Fudayl bin İyâd hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Hasan keyf (Batman)

Habib-i Acemi (Radiyallah-u anh);

Evliyanın büyüklerinden. Hazreti Hasan-i Basri (r.a.) nin talebesi ve Hazreti Dâvûd-i Tâ-i’nın hocasıdır. Künyesi Ebû Muhammed’dir 120 (M. 739) da vefat etti.

Habib-i Acemi hazretleri (r.a.), Hazreti Hasan-i Basri (r.a.), Hazreti ibn-i Şirin (r.a.), Hazreti Bekir bin Abdullah el-Müzeni (r.a.), Hazreti Ebi Temime el-Huceymi (r.a.) gibi büyüklerden Hadis-i Şerif rivayet etti.

Hazreti Süleyman et-Teymi (r.a.), Hazreti Hammad bin Seleme (r.a.), Mutemir bin Süleyman (r.a.), Osman bin Heysem (r.a.), gibi büyükler kendisinden hadis-i şerif rivayet ettiler.

Önceleri çok zengin idi. Faizle para verirdi. Bir gün hanımı yemek pişirip önüne koydu. Tam yemeği yiyeceği sırada,

Kapıya birisi geldi.

-“Allah rızası için bir sadaka.” Dedi.

Habib-i Acemi (r.a.) bunun yüzüne kapıyı kapadı. O kimse Mahzun olarak gitti.

Habib-i Acemi (r.a.), geri sofraya geldiğinde kabın içindeki yemeğin kan halına dönmüş olduğunu gördü. O anda kalbinde bir değişiklik hisetti.

Yerinde duramadı.

Bir gün Cuma’ günü Hazreti Hasan-i Basri (r.a.) nin evinin yolunu tuttu. Yolda giderken, oyun oynayan çocuklar Habib-i Acemi (r.a.) yi görünce

Birbirlerine;

-KAÇIN! KAÇIN! FAİZ YİYEN HABİB GELİYOR. AYAĞINDAN KALKAN TOZ BİZE GELİR DE, BİZ DE ONUN GİBİ BEDBAHT OLURUZ!” dediler.

Çocukların bu sözleri kandisine çok ağır geldi.

Hasan-i Basri hazretleri (r.a.) nin meclisine gelip elini öptü. Allah-u Teâlâ’nın Sonsuz olan lütfu ve ihsanı ile TEVBE-İ NASUH eyledi.

Ve onun talebelerinden oldu.

Önceki yaptıklarına çok pişman oldu. Allah-u teâlâ’ya şöyle münâcatta bulundu;

-”Ya Rabbi! Ben çok günahkarım. Fakat senin mağfiretin sonsuzdur. Beni Afv et. Senin her şeye gücün yeter. Kudretin sonsuzdur. DİLEDİĞİNİ YAPARSIN. SEN ÖYLE BÜYÜKSÜN Kİ BENİM DERMANIM ANCAK SENDEDİR. BEN ANCAK SANA SIĞINIRIM. YA RABBİ! FERMANINA BOYUN EĞDİM VE SANA TESLİM OLDUM. BENİ AFVET.”

Oradan ayrılıp evine dönerken kendisine borcu olanlar onu görüp alacaklarını ister endişesiyle kaçmak istediler.

Bu durumu görünce;

-“Kaçmayın! Bu gün benim sizden kaçmam lazımdır.” Buyurdu.

Yolda giderken yine oyun oynayan çocukların yanından geçiyordu. Çocuklar kendisini görünce

Birbirlerine;

-KAÇIN! KAÇIN! TÖVBEKAR HABİB GELİYOR. ÜZERİNE BİZDEN TOZ BULAŞMASIN. ŞAYET TOZUMUZ ONA BULAŞIRSA CENABİ HAKKA ASİ OLURUZ.” Dediler.

Çocukların bu sözleri üzerine çok duygulandı, yüreği sızladı ve;

-“YA RABBİ! BİR TÖVBEMLE İSMİMİ İYİLERDEN EYLEDİN. Diye şükr etti.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Habib-i Acemi hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Bab-üs-Selam kapısı (Mescid-i Nebevvi)

Ebû Said-i Hudri (Radiyallahu anhu)- 10

Yine Ebû Said-i Hudri (Radiyallahu anhu) rivayetinde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki;

-“Sünnete uygun olarak ezan okuyan müezzinin sesini duyan, insan ve cinler, taşlar, tuğlalar, kıyamet günü o Müezzin için şehadet ederler.”

Ebû Said-i Hudri (Radiyallahu anhu) rivayetinde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki;

-“Bir kimse, hoşlandığı bir ruya görürse, o, Allah’tandır! Allah’a Hamdetsin. Onu sevdiği kimseye anlatsın. Sevmediği bir ruya görürse, o da şeytandandır!. Şeytanın şerrinden Allah’a sığınsın. Bu ruyasını da hiç kimseye anlatmasın. Böyle yaparsa, görmüş olduğu KÖTÜ RUYA KENDİSİNE ZARAR VERMEZ.”

Ebû Said-i Hudri (Radiyallahu anhu) rivayetinde Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki;

-“Sizden evvelkiler içinde bir adam vardı. DOKSAN DOKUZ KİŞİ ÖLDÜRMÜŞTÜ.

Sonra;

-“Dünyanın en büyük âlimi kimdir?”

Diye soruşturdu.

-“O’na bir rahip gösterildi.”

Bunun üzerine rahibin yanına gitti.

-“Doksan dokuz adam öldürdüm, tevbe etsem kabul olur mu?” Diye sodu.

Rahip;

-“Tevben kabul olunmaz.”

Dedi.

-“Bunun üzerine o adam, rahibi de öldürdü. O’nunla yüzü doldurdu. Sonra yeryüzünün halkının en büyük âlimini sorup soruşturdu.”

O’na;

-“Âlim bir kimseyi tavsiye ettiler.”

Âlim’e sordu;

-“Yüz adam öldürdüm. Tevbe etsem kabul olur mu?”

Âlim;

-“Evet, seninle tevbe arasına kim engel olabilir? Filan yere git, Orada Allah-u Teâlâ’ya ibadetle meşgül olan insanlar vardır. Onlarla beraber Allah-u Teâlâ’ya ibadet et. Memlekitine dönme. Zira orası fena bir yerdir.” Dedi.

Bunun üzerine adam yola çıktı.

-“Yarı yola vardığında öldü. Rahmet melekleri ile azab melekleri bu adam hakkında münakaşa ettiler.”

Devam edecek….

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ebû Said-i Hudri (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Ravda-i Muttahhara (Medine-i Munevvere)

Ebû Said-i Hudri (Radiyallahu anhu)- 11

Rahmet melekleri;

-“Bu adam candan tevbe ederek geldi.” Dediler.

Azab melekleri;

-“Bu adam hiçbir iyilik işlememiştir.”

Dediler.

-“Bunun üzerine insan kıyafetinde bir melek bunların yanına geldi.”

Melek şöyle dedi;

-“İki taraftaki mesafeyi mukayese ediniz. Hangi tarafa daha yakın ise adam o tarafındır.”

Mesafeyi ölçtüler.

-“Adamı varacağı yere daha yakın buldular. Bundan dolayı onu RAHMET MELEKLERİ aldılar.”

Ebû Said-i Hudri (Radiyallahu anhu) rivayetinde Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki;

-“Eshabıma dil uzatmayınız. Allah-u Teâlâ’ya yemin ederim ki, sizden biriniz Uhud dağı kadar altın sadaka verse, Eshabımdan birinin bir müd (875 gr.) hatta yarım müd sadakasına yetişemez.”

Ebû Said’i Hudri (r.a.) nin âzâd ettiği bir kimse anlatır;

-“Ben, Ebû Said (r.a.) ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) mescide girmiştik. Birisi mescidin ortasında dizlerini karnına yapıştırarak parmaklarını kenetlemiş, mescidin ortasında oturuyordu. Hazret-i Pygamber (s.a.v.) işaret etti ise de o kimse işareti fark etmedi.”

Bunun üzerine Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) Ebû Said (r.a.) e dönerek;

-“Herhangi biriniz, parmaklarını kenetlemesin. Çünkü parmakları kenetlemek şeytanın işidir. Biriniz mescide bulunduğu müdetçe, mescidden çıkıncaya kadar namazda sayılır.” Buyurdu.

Ebû Said-i Hudri (Radiyallahu anhu) rivayetinde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki;

-“Sizden biriniz esnediği zaman, elini ağzına koysun. Çünkü şeytan ağzınıza girer.”

Ebû Said-i Hudri (Radiyallahu anhu) rivayetinde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki;

-“Allah için tevazu edeni Allah’u Teâlâ yükseltir. Kibir edeni de Allah alçaltır. Allah’ı çok zikredeni Allah-u Teâlâ sever.”

Devam edecek….

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ebû Said-i Hudri (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu