‘vera’ olarak etiketlenmiş yazılar

Vera

09 Mart 2008

Girnavas –Cin tepesi- Şlalesi- (Nusaybin)

Bir gün Peygamber Efendimiz (Sallallahü aleyhi ve selem) dışarı çıktı. Halinde bir neşe alameti vardı.

Buyurdu ki:

-“Cebrail (Aleyhisselam) geldi dedi ki: Allah-u Teala (c.c.) buyuruyor: Ümmetinden birisi sana salâvat okuyunca benim ona on rahmet vermemi, sana selam verince, ona on defa selam (selamet) vermemi beğenmez misin?”

Yine (a.s.v.) buyurdu:

-“Çok olsun, az olsun bana salâvat getiren kimseye meleklerin hepsi salavat getirir.” T. (1/279)

Ve yine (a.s.v.) buyurdu:

-“Bana salâvat okuyan kimseye on iyilik yazılır ve on kötülüğü silinir.” N. İbn Hibban (1/279)

Ve yine (a.s.v.) buyurdu:

-“Bir kimse yazdığı bir şeyde bana da salavat yazarsa, benim ismim o kitapta kaldığı müddetçe melekler onun için istiğfar eder.” Taberani

Dünya niyeti ile bir mubahı terk etmek yine dünyadandır. Böyle işlerle uğraşırsa başka şeylere düşer. Hatta Helalden çok yiyen muttakilerin derecesine eremez. Çünkü helal ile doyunca, şehvet harekete gelir. Caiz olmayan şeyler yapabilir. Kadınlara, kızlara bakmak tehlikesi doğurabilir. Dünya ehlinin malına, servetine, bağ ve apartmanlarına imrenerek bakmak da, dünya hırsını harekete getirir. Onlar gibi olmak ister. Haram toplamaya başlar.

Bunun içindir ki Resulullah Aleyhisselatu vesselam:

-“Dünya sevgisi bütün günahların başıdır.” diye buyurdu.

Yani mubah olan şeylere düşkün olmak kalbi dünyaya çevirir. Bunu da günah işlemeden yapamaz. Hatta Allah-u Teala’yı (c.c.) unutmaya başlar. Bütün kötülüklerin başı ise kalbin Allah-u Tealadan gafil olmasıdır.

Süfyan-i Sevri (r.a.) gayet süslü bir evin kapısı önünden geçiyordu. Yanında birisi vardı. O eve baktı.

Süfyan-i Sevri (r.a.):

-“Bakma” dedi. Ve “Eğer siz buna bakmasaydınız, onlar bu kadar masraf etmezdi. Bunun israf günahına siz de ortak oluyorsunuz.” buyurdu.

Ahmed bin Hanbel’e (r.a.) cami’nin ve evin duvarlarını sıva etmeyi sordular.

Buyurdu ki:

-“Yer için olur. Bu da toz toprak kalkmayacak kadar olmalıdır. Ama duvarları yapmayı iyi görmem. Çünkü süse kaçmaktır.”

Din büyükleri buyurmuşlardır ki:

-“Dar ve ince elbise giyenin dini de dar ve ince olur.”Bu babın hûlasası harama düşmek korkusuyla helalden elini çekmektir.

Zünnun-i Mısrî’yi (r.a.) hapsetmişlerdi. Günlerce aç kalmıştı. Müritlerinden olan bir kadın iplik parası ile hazırladığı yemekten gönderdi. Yemedi.

Kadın gücendi

-“Helal para ile hazırladığımı biliyorsunuz, niçin yemediniz?” dedi.

Zünnun-i Mısrı (r.a.);

-“Evet, yemek helal idi fakat zalimin tabağı içinde getirdiler.” buyurdu.

Yemeği zindancıların tabağında getirmişlerdi. Bundan sakınmasının sebebi, bir zalim eli ile kendisine vermeleri idi. O elin kuvveti haramdan gelmiş olabilirdi. Sıddıkların vera’ı en yüksek derecededir. Fakat bunun hakikatini bilmeyenler vesveseye düşer.


Kimya-yı Saadet (İmam-ı Gazali)


Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Helal kazancı kendine şiar eden ve helal lokma peşinde sa’y eden kullarından eylesin. Âmin.

Fuad Yusufoğlu

dsc08374-8374b-o-r-r-r-r.JPG

Çağ-Çağ deresi -BOR- (Nusaybin)

İmamı şibli (Allah rahmet etsin) der ki:

-“İlk günlerimde, uyku bastığında gözüme tuz sürerdim. Durum daha ağırlaşınca sürmeliği kızartır gözüme sürerdim.”

İbrahim Hakim-i (r.a.) şöyle dediği rivayet edilir.

-“Babamı uyku bastığı zaman denize girer yüzerdi. Denizdeki balıklar da etrafında toplanıp onunla birlikte yüzerdi.”

Vehb İbni Münebbeh (r.a.) in Allah’a gece uykusunu kendinden kaldırması için dua ettiği ve kendisine kırk gün uyku gelmediği söylenir.

Hasan El Halac (r.a.) ise, topuğundan dizine kadar kendine on üç paranga vurup öylece her gün bin rekat namaz kılardı .

Cüneyd Bağdadi (k.s.) ise ilk günlerinde, çarşıya gelir dükkanını açar, içeri girip perdesini çekerek, dört yüz rek’at namaz kılar, sonra evine dönerdi.

Habeşi bin Davud (k.s.) kırk sene yatsı abdestiyle kuşluk namazını kılmıştır.

Müslüman;

Daima temiz ve abdestli olmalıdır. Her abdesti bozulduğunda abdest almalı ve iki rek’at namaz kılmalı. Her oturduğu yerde kıbleye karşı oturmaya gayret etmeli.
Kendisinin Resulüllah (a.s.v.) ın huzurunda oturduğunu, imkanı dahilinde düşünmeli, kendini murakabe altına almalı.Ta ki, işinde ve haraketlerinde sükunet ve vakâr bulunup, Resulüllah (a.s.v.)ın sünnetine muhalif harakette bulunmasın.

Mu’min;

Eza ve cefaya tahammül göstermeli, kötülüğe, kötülükle mukabele etmemeli. Kötülük yapanların ıslahı ve bağışlanması için Allah (c.c.) a yalvarmalı.

Nefsi ve ameli ile kendini beğenmemeğe düşmemeli. Çünkü ucüp şeytanın sıfatındandır. Kendini daima hakir görmeli.

Salih kimseleri ise hürmet ve ihtiramla karşılamalı. Salih olan kimselere hürmet etmeyi bilmeyen kimseye, Allah (c.c.) onların sohbetini haram kılar. Kim ibadet ve taatın büyüklüğü ve muhteremliğini bilmezse, Allah (c.c.) onun kalbinden ibadet ve tâat zevkini alır.

Fudayl bin iyad (k.s.) a sorulur ve denir ki:

-“Ey ebu Ali, kişi ne zaman salih olur?”

Fudayl (r.a.) şu cevabı verir:

-“Niyetinde nasihat, kalbinde korku, dilinde doğruluk, azalarında amel-i salıh bulunduğu zaman.”

Allah-u Teala (c.c.) Mi’raç ‘ta Resülu Ekrem (Sallallahu aleyhi vesselam) efendimize şöyle buyurur:

-“Ey Muhammed (a.s.) eğer insanların en fazla ver’a sahibi olanı olmak istersen, dünyada zahid, ahiret için de rağbetli ol.”

Resulü Ekrem (Sallallahu aleyhi vesselam) der ki:

-“Ey Allah’ım, dünyada nasıl zahid olayım?”

Cenabi hak (c.c.) buyurur:

-“Dünyada yiyeceğin, içeceğin ve giyeceğin kadarını al, gerisini terk et.Yarın için hiçbir şey sağlama. Benim zikrime devam et.”

Resulüllah (Selallahu aleyhi vesselam) buyurur:

-“Ey Rabbım, ben senin zikrine nasıl devam edeyim?”

Allah(c.c.) buyurur:

-“İnsanlarda uzaklaş, yalnız uzlette yaşa. Uykunu namazla geçir. Yemeğin açlık olsun.”

Resulüllah (a.s.v.) buyuruyor:

-“Dünyada zühd, kalbi ve bedeni rahatlaştırır. Dünya yı sevmek ve ona rağbet etmek de GAM VE KEDERİ ÇOĞALTIR. Dünya sevgisi her hatanın başıdır. Her hayır ve taatın başı ise dünyadan yüz çevirmek zühdü takvadır.”

Kalblerin Keşfi (İmam-ı Ğazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Dünya ya rağbet etmeyen ahreti için Daha çok çalışıp Say eden kullarından eylesin. Amin…

Fuad Yusufoğlu

dsc00011-cag-cag-baraji-fuadyusufoglu.JPG

Çağ-çağ barajı (Nusaybin)

Musa Aleyhisselam’ın, kendisine alışmış bir arkadaşı vardı. Bir gün arkadaşı Musa Aleyhisselam’a şöyle der:

-“Ey Musa (a.s.) Allah (c.c.) dua et, bana kendisini tam manasiyle bildirsin.”

Musa (a.s.), Allah (c.c.) a dua eder. Musa (a.s.) ın duası kabul olur. Bu bir arkadaşını vahşi hayvanlar içinde bulur ve hemen arkadaşını kaybeder. Bunun üzerine şöyle niyazda bulunur,

Musa Aleyhis selama:

-“Ey RABBIM, Kardeşim, kendisine alıştığım arkadaşım. Ben o onu kayıbettim”

Musa Aleyhisselam’a Allah (c.c.) tarafından şöyle nida gelir:

-“Ey Musa, Beni tam bilen kimse insanların arasına asla katılmaz.”

Haberlerde Şöyle varid olmuştur:

İsa (a.s.) ile Yahya (a.s.) her ne zaman çarşıya çıksalar, kendilerine bir kadın sataşırdı. Bir gün aynı hal vuku bulunca,Yahya (a.s.) şöyle der:

-“Allah (c.c.) a yemin ederim ki, o kadının sataşmasını his etmedim.”

Bunun üzerine İsa (a.s.) sorar:

-“Sübhanallah, vucudun benimledir. Fakat kalbin nerededir.”

Bu soruyu Yahya (a.s.) şöyle cevablandırır:

-“Ey teyzezadem, eğer kalbim bir lahza olsun Allah (c.c.) ın gayrina mutmain olsa, ben Allah (c.c.)ı tam bilmedim zanederim.”

Denilir ki;

Allah (c.c.) ı tam bilmenin doğruluğu, dünyadan tam uzaklaşmak.Yalnız Allah (c.c.) ile olmak ve Allah(c.c.) ın nurunu gördüğü zaman bayılacak şekilde muhabbet şarabından sarhoş olmakla olur.

Mükaşefetti-ül Kulub (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri: Allah (c.c.) ı Tam bilen,Kavrayan ve idrak eden kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Girnavas şelalesi (Nusaybin)

Allah’u Teala (c.c.) buyuruyor ki:

-“De ki ‘Allah’a ve peygambere iman edin’ Eğer yüz çevirirlerse şüphesiz ki, Allah da o imansızları sevmez.”Ali-İmran 3/32

Yani: Allah (c.c.), kendisine ve peygamberine itaat etmekten, yüz çeviren imansızleri afvetmez. Onların tövbelerini kabul etmez.

Küfreden ve kibirlenmesinden dolayı Şeytan (Aleyhill’anet)ı afvetmediği gibi. Adem (a.s.) ı afvedip tövbesini kabul buyurdu.

Çünkü:

Adem (a.s.) günahını itiraf etmiş, pişman olup kendini kötülemişti. Adem (a.s.) ın işlediği şey her ne kadar hakkıkatta günah değilse de;

-“Çünkü Peygamberler ma’sumdurlar, onlardan günah asla sudur etmez. Doğru olan görüşe göre Peygamberler ne nübüvetten önce ve ne de nübüvvetten sonra günah işlemezler. Fakat görünürde günah suretinde olur.

Bunun için Adem (a.s.) ve Havva (r.a.) beraberce şöyle dua ettiler:

(Adem ile Havva) dediler ki:

-“Ey Rabbımız, kendimize yazık ettik. Eğer bizi bağışlamaz, bizi esirgemezsen her halde zarara uğrayanlardan olacağız.”El-A’raf-7/23

Adem (a.s.) günahına pişman oldu. Sur’atle tevbe etti. Allah-u Teala’nın:

-“Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin” Ez-Zümer-39/53 buyurduğu gibi Allah (c.c.) ın rahmetinden ümidini kesmedi.

Şeytan (aleyhill’anet) ise, günahını itiraf edip, Pişman olmadı. Kendi nefsini kötülemedi ve Allah (c.c.) ın rahmetinden ümidini kesti. Kibirlendi, sur’atla tevbe etmedi.

İBLİS gibi hakaret edenin tevbesi kabul olunmaz. Kimin halı Adem (a.s.) ın halı gibi olursa onun tevbesi kabul olur. Çünkü Şehevi isteklerinden ileri gelen her günahın tevbesi kabul olunması ümid edilir.

Kibiren ileri gelen her günahın tevbesi ise kabul olunması ümid edilmez. Adem (a.s.) günahı şehevi arzu ve isteklerden ileri gelmiştir. Şeytanın günahı ise KİBİRDEN ileri gelmiştir.

Rivayet edilir ki, İblis Musa (a.s.) gelerek şöyle der:

-“Allah (c.c.) seni seçerek Peygamber yaptı ve seninle konuştu.”

Musa (a.s.):

-“Evet, ne istiyorsun, ey kişi ve sen kimsin?”

Şeytan (Aleyhil’lanet):

-“Ey Musa (a.s.) Rabbına ‘Yarattıklarından birisi sana tövbe etmek istiyor ‘ diye söyle”

Bunun üzerine Allah (c.c.) Musa (a.s.) a vahy eder ve şöyle buyurur:

-“Ey Musa Ona ‘ben dilediğini kabul ettim’de. Ey Musa (a.s.) Adem (a.s.) kabrina secde etmesini emret. Eğer onun kabrina secde ederse ben onun tevbesini kabul eder, onu bağışlarım”

Allah (c.c.) ın bu emrini Musa Aleyhisselam şeytan (Aleyhil’lanet) a bildirir.

FAKAT

Şeytan (aleyhil’lanet ) öfkelenerek kibirlenir ve Musa (a.s.) şöyle der:

-“Ey Musa: ben ona cennete secde etmedim. O diri iken secde etmedim, Ölü olduğu halde ben ona nasıl secde ederim.”

Rivayet edilir ki;

Cehennemde şeytanın azabı şiddetlenince ona şöyle denir:

-“Allah (c.c.) ın azabını nasıl buldun?”

Şeytan (Alayhil’lanet):

-“Çok şiddetli “der.

Kendisine denilir:

-“Adem (Aleyhisselam) cennet bahçelerindedir. Ona secde et,Ta ki bağışlanasın.”

Şeytan Adem (a.s.) a secde etmekten kaçınır. Bunun üzerine cehennem ehlinin çektiği azabın yetmiş bin kat fazlası kadar ona azap verilip azabı şiddetlidir.

Şöyle bir hadis rivayet edilir:

-“Allah (c.c.) her yüz bin senede bir şeytanı cehenemden çıkarır. Adem (a.s.) ı da cennetten çıkarır. Şeytan (Aleyhil’lanet) a: Adem (a.s.) a Secde etmesini emreder. Şeytan Adem (a.s.) secde etmekten kaçınır. Etmez. Bunun üzerine Allah(c.c.) onu tekrar cehenneme sokar.

Ey Kardeşlerim:

Şeytanın şerinden kurtulmak isterseniz Allah (c.c.) a sığının ve O’ndan yardım taleb edin.

Kiyamet olduğu zaman, ateşten bir kürsü yapılır. Şeytan (aleyhil’lanet) kürsünün üzerine oturur. Şeytanlar ve bütün kafirler etrafında toplanırlar. Eşşeğin anırması gibi sesi olan şeytan (Aleyhil’lanet) şöyle der:

-“Ey cehennem halkı bugün Rabbınızın Va’dını nasıl buldunuz?

Topluluk:

-“Hak ve gerçek “derler.

Sonra iblis:

-“İşte bugün rahmetten ümidimi kestiğim gündür” der.

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah’u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Şeytan( Aleyhil’lanet) Şerrinden MUHAFEZE eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

Girnavas Mevki-i (Nusaybin)

Utbet-ül Ğulam (Radiyallah-u anh) Utbe bin Ebân bin sem’a):

Evliyanın büyüklerindedir. Doğum ve ölüm tarihi bilinmemektedir. Babasının adı Ebân Bin Sem’a’dır. Rumlarla yapılan bir muharebede şehid düştü. Vera’ (Şübhelilerden sakınmak), takva (Haramlardan uzak durmak) ve Zühd (Şübheli olmak korkusu ile mübahların çoğunu terk edip, onları lüzumu kadar kullanmak) sahibi bir zattır.

Kiymetli sözleri pek çoktur:

Birisi; Rebâh el Kaysi’ye

-“Utbe’ye Gulam demesinin sebebini bana izah edermisin?” diye sordu.

O da:

-“ Utbe, ibadet hususunda kendisini çok küçük görür ve alçaltırdı. Onun için böyle denilmiştir.”

Atâ bin Ebi Rebah (r.a.) bildiriyor:

-“Utbet-ül Ğulam ile bir yolculuğa çıkmıştık. Beraberimizde bir haylı kalabalık vardı. Kafilemizdekilerin hepsi sabah namazını, yatsının abdesti ile kılardı. Gece o kadar çok ibadet ederlerdi ki, bu yüzden ayakları şişmiş, iyice zayiflamişler, sanki bir kemik yığınından ibaret bir hale gelmişlerdi. Sabah olunca birbirlerine, Allah-u Teâlâ’nın kendisini itaat edip, beğendiği işleri yapanlara vereceği mükafatı ve yapacağı ikramlardan, kendisine isyan edip, kötülkülere dalanlara ise, vereceği azaplardan bahsederlerdi..”

-“Bu şekilde yollarına devam edip dururlarken içlerinden birisi bir yere gelince bayılarak düştü. Alnından terler dökülüyordu. Etrafındekiler ağlaşıyorlardı. Biraz sonra su dökerek onu ayıltılar. Kendisine geldiktensonra;

-“Ne oldu,” diye sordukları zaman,

Ayılan adam;

-“Bir zamanlar bir günah işlemiştim. Onu hatırladım da, ben “bu günahı ne için yptım.”  diye üzüntü ve pişmanlığımın şiddetinden kendimi kayıbettim.” dedi.

Utbet-ül Ğulam hazretleri (r.a.) daima murakabe, murakıbı (görüp, gözeten) düşünerek, daima onunla meşgül olmaktır. O, Allah-u Teâlâ’dan başkasıyle meşgül olmaz, devamlı Allah-u Teâlâ’yı anar ve hatırlar, O’ndan bir an bile gafil olmazdı.

Bazen öyle dalardı ki, gideceği yeri geçer, farkında olmazdı. Bir gün, Utbe-tül Ğulam (r.a.) Abdulvahid bin Zeyd (r.a.) ın yanına gelmişti.

Abdulvahid Bin Zeyd (r.a.) ona:

-“Nereden geliyorsun?” diye sordu.

Utbet-ül Ğulam (r.a.):

-“Falanca yerden geliyorum.” Dedi.

Abdulvahid bin Zeyd (r.a.):

-“Oralarda kimseye rastladın mı?” diye sorunca.

Utbet-ül Ğulam (r.a.):

-“Hayır kimseyle karşılaşmadım.” Dedi.

Halbu ki oralardan çok kimseler geçiyordu. Fakat, bütün ruhu ve bedeniyle Allah-u Teâlâ ile meşgül olduğundan, yanından geçenlerin farkına bile varamamıştı. (Bu durum, hükümdar yanlarından geçerken, hizmetçilerinin onun heybetinden, hiçbir şeyin farkına varmaması ve düşünceye dalan birinin, ba’zen etrafında olup bitenlerin bile farkında olmaması gibidir.)

Utbet-ül Ğulam (r.a.) hazretleri günahlarını düşündüğü zaman, yemek ve içmekten kesilirdi.

Bu durumu gören annesi:

-“Oğulcağızım! Biraz kendine acı. Hiçbir şey yemiyor, kendine yazık ediyorsun.”dediği zaman

Cevabı:

-“Anneciğim; kendime acıyorum. Fakat beni biraz bırakda, azıcık zahmet çekeyim. Çünkü, inşallah ilerde bu sıkıntılarımın karşılığını göreceğim.” Şeklinde olurdu.

Onun yakınlarından birisi anlatıyor:

-“Utbet-ül Ğulam (r.a.) ı rüyamda gördüm.

Kendisine;

-“Ne durumdasın?” diye sordum.

O şöyle cevab verdi:

-“Senin evinde yazılı bir dua var. Onun yüzünden iyi muamele gördüm.”

Sabah oldu. Evde dua’yı arayıp buldum. Dua şöyle idi:

Devam edecek…

<<<Utbet-ül Ğulam hakkında başka yazı okumak isterseniz tıklayın>>>

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Bu mübarek zatların hürmetine Günahlarımızı afv eylesin.Amin.

Fuad Yusufoğlu